dokuz - sigara
"Dünyaya ibretle dikeceksin gözü ki ruh doğranıp eksilmesin."
İsmet Özel
Buğra'dan
Şimdiye kadar kendini nerede gördüysen bırak, demişti annem. Son kavgamızda son cümlesi bu olmuştu. Ne demek istediğini sormamıştım. Anlayacağımı da düşünmüyordum açıkçası. O beni anlamadığı için, ben onu anlamadığım için... Her şeyin bütün nedeni de bu değil miydi zaten?
Evden sıkıntıyla çıkıp cebimden bir sigara indirdim dudaklarıma. Aslında çıkardım demeliydim.. Evet. Aklımın benimle olmadığı bir gün daha..
Çakmakla kağıttan kaplamayı tütünü tutuştururken bunun da bir alışkanlık olduğunu düşündüm. Benimsediğim her şeyden biriydi bu, yüksek sesle dinlediğim gitar soloları gibi, duvara çizdiğim kurbağa resminin yanına eklediğim yeşillikler ve çiçek tasvirleri gibi.. Ortak noktalarından biri de annemin bunların hiçbirini sevmiyor oluşuydu.
En çok sigara içmeme kızardı ama. Bir de eve geç girmeme. "Bu saate kadar ne yapıyorsun? Kalbime indireceksin bir gün.." derdi. Omuz silker balkona geçerdim. Arkamdan seslenirdi. "Zehirle kendini, yanıt verme annene, üz beni böyle oğlum.. Aferin."
Kızma ve sitemlerine hiç cevap vermedim. Seviyorsam yaptım, sevmiyorsam bıraktım.
Ama şimdi düşünüyorum da... Sigara içmeyi seviyor muyum emin değilim. Canım sıkıldığında tüttürürüm, dışarıda üşüme pahasına da olsa günde en az beş-on kez dışarıya çıkarım bu sebepten. Dersteysem çıkışta, evdeysem balkonda, dışarıdaysam..
Dışarıdayken gidecek bir yere ihtiyacım oluyor mu diye düşündüm. İnsan dışarıdaysa dışarıdadır. İçerinin basıklığından kurtulduğun her yer dışarıdır. Tüttürdüğün her yer işte.
Ne saçmalıyorum..
Kavga anından sonra beynimin takla attığını hep unutuyorum.
Yürümeye koyuldum. Bizim mahallenin bakkalını tam geçmiştim ki aklıma gelen şeyle gerisin geri dönüp bakkala çöktüm.
"Emin abi sende X markanın şu yeni çikolatlarından var mı?"
"Sana da Aleyküm Selam be Buğra.." dedi yaşlı adam. Dükkanın içinde, neredeyse tavana montelediği televizyona bakıyordu ben girdiğimde. Dini içerikli bir program seyrediyordu, aslında onun bilgisi televizyondaki adamın ağzından çıkanlardan epeyi fazlaydı, biliyordum. İyi adamdı Emin abi. Okurdu, okuttururdu. Teşvik ederdi. Cumaları beni gördüğünde camiye çağırırdı da ben gittim der yalan söylerdim. Anneme inat yaptığım tek şey buydu sanırım. Allah'tan uzak kalmakla anneme inat ettiğimi düşünürdüm. Haklı olduğumu sanırdım, ama değil işte. Biliyorum.
Neyse, Emin abibeni hep çağırırdı yine de. Akşam uğradıysam "Hadi seninle camide bir akşam namazı yapalım.." derdi. Ben yine "Kıldım ben abi, başka zamana kısmetse." der eve geçerdim.
Arkamdan iç çekiyordur belki o da. Annem de öyle çünkü. Duyayım diye sesli çeker içini.
Ben yine daldım.
Çikilat alıp çıkacaktım ama nerelere geldik.
Kafamı salladım dağılsın diye.
Emin abinin sitemle istediği selamı ona ulaştırdım gülümseyerek, aldı selamımı. Ayak üstü konuştuk ordan burdan. "Anneni üzme." dedi, hafif bir gülümsemeyle baş sallayıp "Eyvallah abi, baş üstüne.." dedim, sonra çikilatı sordum. Çikilatı varmış, "Sen sevmezdin tatlı şeyleri," dedi.
"Reklamını görmüştüm bir deneyeyim istedim.." dedim.
Kıkırdayarak güldü, "Bu reklamlar nelere kadir... Onlar da olmasa.." deyip çikilatları almaya gitti. Ben de o ara kendimle kaldım yine. Sevdiğimden değildi. Kendim için de istememiştim. Geçen gün bizim radyo ekibiyle konuşurken Hümeyra bu çikilatı bir defa yiyip beğendiğini ama sonra bulamadığını söylemişti. O zamana kadar böyle bir çikilatın varlığından haberim olmadığı halde araya girip "Bizim Emin abide olur mutlaka." demiştim, kız da gülümseyerek uğrarsam kendisine şöyle üç-dört tane almamı istemişti.
Şimdi nerden aklıma düştü bilmiyorum ama çikilatları Emin abiden alıp parayı öderken, abiye teşekkür edip çıkarken düşünüyorum. Hümeyra'nın neresi kötü ki Nurullah beni bu radyoculuk işine iteledi?
Kazma herif, yaptığı iyiliği beş yüz kere hatırlatmaktan mutluluk duyar işte. Bir minnet borcudur gidiyor. Bir buluşmamızda radyo işi için Hümeyra'yı kontrol amaçlı ekibe sokacak casus birini aradığını söyledi, laf arasında da ona olan borcumun son taksidini -borç para değildi- böyle ödeyebileceğimi söyledi şaka karışık.
Ciddiye almamıştım. Nerden hatırladıysa fi tarihindeki işimi hallettiği.. Arkadaş ortamıdır diye ses etmedim ama buluşmadan sonra beynimi yedi durdu. Hümeyra denen salağın -evet kıza bu ifadeyi kullandı- bu işi götüremeyeceğini, onun yüzünden radyonun muhtemelen kapatılabileceğini falan söyledi. Sonra "Güzel playlistlerin var, göster onu, gir aralarına. Ne yapıyor ne ediyor diye arada beni de haberdar edersen, başka da bir şey istemem artık senden.." diye kafiyeli bir cümle kurdu. Kafiyeli olmasa aklımda tutamazdım.
İç çekerek bu teklifi kabul etmek zorunda bırakıldığımda Hümeyra'yı daha önce hiç görmediğim için -Nurullah'la farklı bölümlerde okuyorduk- onu kafamda ezik, embesil görünümlü bir tip olarak hayal etmiştim. Ve içim öyle isteksizdi ki.
Hümeyra'yla konuşmaya giderken içimden "İnşallah reddeder.." demiştim.
Kendimce en az beğendiğim playlistimi gösterecektim ona.
Ancak her şey Hümeyra'yı gördüğüm zaman değişti. Neden, bilmiyorum ama o kız Nurullah'ın bana bahsettiği gibi değildi.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top