0.9



Gece yarısını geçmesine birkaç dakika kalmıştı.

Banyodan çıktıktan sonra siyah pijamamı üzerime geçirdim. Şortunun uçlarında püskülleri olan hafif tatlı bir pijamaydı bu. Daha sonra ıslak saçlarımı taramayı yada kurutmayı es geçip yatağıma doğru ilerledim.

Bu gece yarısını geçince dışarı çıkamayacak kadar kendimi bitkin ve yorgun hissediyordum. Eğer çıkarsam, mutlaka biryerler de bayılıp kalacaktım. Bu riski göze alamazdım. 

Bedenimi yumuşak yatakla buluştuğunda derin bir nefesi içime çekmiş, karanlık odada ki neredeyse görünmeyen tavanı izlemeye başlamıştım. Bir süre sonra ise göremediğim karanlık tavanda onun yüzü oluşmaya başladı. Yeşil saçları, küçük inci gibi parıldayan gözleri, solgun dudakları ve boynu..

İyice saçmaladığımı fark ederek kafamı hızla iki yana sallayıp yatakta oturur pozisyona geçtim. Benimle oynayan birisini, heleki böylesine profesyonelce uğraşan birisini düşünmem çok normaldi. Çünkü ben genelde en lüzumsuz ayrıntıları bile saatlerce düşünen bir yapıya sahiptim.

Kendi kedime düşüncelerden düşüncelere atladığım o nadir zaman dilimim penceremin tıklanmasıyla yarıda kesilmişti. Odam evin birinci katındaydı. Bu yüzden dışarıdaki birisi eğer ki çevikse kolayca odama girebilirdi. Tabii ben, aptallık edip penceremi açık bırakırsam. Ki aptal değildim.

Yataktan kalkıp ağır adımlarla pencereye doğru ilerledim ve siyah perdenin uçlarını kavrayarak onu camın önünden çektim. Gördüğüm manzara ise sizi asla şaşırtmayacak bir manzaraydı, emin olun bana.

Ama beni şaşırtmıştı. Her gece karşımda saçını farklı bir renge boyayan ruh hastası fakat, bütün bunlara rağmen aşırı yakışıklı bir adam görmüyordum ne de olsa. Penceremin camına alnını yaslamış, parmağıyla açmam için tıklatan sarı saçlı adam Yoongi'den başkası değildi.

Saçlarını bu kez sarıya boyatmıştı.

Yoongi karşısında donup kalmış ifademi kaşlarını çatarak bir süre süzdükten sonra tekrardan pencereni tıklatmaya başladı. Buranın adresini nereden bulmuştu ki?

Hem o yine sarhoş muydu? Kafasını ne zaman boyasa sarhoş oluyordu mübarek.

Her ne kadar sarhoş, heleki seri katil olduğuna kılıfımı basabileceğim bir adamı gecenin bir vakti odama alma fikri pek cazip gelmesede, pencereni onun için açtım. Bunu neden yapmıştım bilmiyorum ama buraya geldiyse bir sebebi olmalıydı değil mi? Yada ben kendimi kandırabilecek ilk bahaneni sıkı sıkı kucaklamıştım.

"Hoşbulduk Lenora," Yoongi içeri girdiğinde aptal aptal sırıtmaya başlamıştı. Odanın içine dağılan parfümü ciğerlerimi sarhoş etmek için ilerlerken, onun çoktan sarhoş olduğunu hafif sallanmasından anlamıştım.

"Buraya neden geldin?" diye tüm ciddiyetimle sordum. Burayı nasıl bulduğu pek umrumda değildi açıkcası. Beni takip ederek kolayca bulabilirdi.

"Seninle yatmak için."

Yoongi alayla gülüp üzerime gelmeye başladığında gözlerimi şaşkınlıkla kocaman açtım. "Ne?"

Ama beni dinlememiş, ondan uzaklaşmama bile zaman vermezden tam dibime girip beni omuzlarımdan itmişti. Onun yanında sıfır şansla dolaşan bedenim yatağın üzerine popo üstü düşüp kaldığında hâlâ burada neler döndüğünü algılamaya çalışıyordum. Beynim yanmıştı.

Yoongi bir dizini kırarak bacaklarımın arasına yerleştirip üzerime eğilmeye başladığında hayatımdaki en büyük pişmanlığımın onu bu gece odama almam olduğunu anlamıştım. "Ne yapıyorsun Yoongi?" dedim sırtım yumuşak yatakla buluştuğunda. Yoongi dirseklerini kafamın iki yanına yaslayıp yüzümü incelemeye koyuldu.

"Seninle yatmak istiyorum Lenora."

Dilini dudaklarının üzerinde gezdirerek konuşmasına devam etmişti. "Ve ben Yoongi değilim aptal. Suga'yım."

Suga?

Nasıl yani bunca zamandır bana söylediği ismi sahte miydi? Yoksa bu da mı bir maskeydi Yoongi? Ah, pardon Suga?

"S-seninle yatamam." Kahretsin kekelemiştim. Korkudan mı bilmiyorum ama sesim titremişti ve ben buna engel olamamıştım. Hem bu adam azmış mıydı? Gecenin bir vakti ne oluyordu Tanrı aşkına?!

Yoongi yada Suga alayla gülümseyerek üzerimdeki bedenini yanıma devirdi. "Tabii ki yatacaksın Lenora."

"Hayır-" İtiraz ederek yatakta doğrulmuştum ki, Yoongi kollarını belime sararak beni yatağa geri çekti. Olayın şokuyla küçük çaplı bir çığlık dudaklarımdan kopup havaya karışmıştı. Ama o kadar kısık bir çığlıktı ki bu ben bile zar zor duyabilmiştim kendi sesimi.

Yoongi karnıma doladığı kollarını biraz daha sıkılaştırarak burnunu saçlarıma gömdü ve küçük uykucu çocuklar gibi mırıldanmaya başladı. "Lavanta kokuyorsun Lenora. Islak bir çiçek gibi. Yağmurun altında kalmış bir çiçek.."

Bana arkadan sarılmasından ne kadar rahatsızlık duysam da kımıldamadan durmaya çaba sarf ettim. Böyle sessizce durursam beni unutup, benimle yatmaktan vazgeçer miydi? Ama bedenini bedenime yaslaması fazla rahatsız ediciydi.

Kolları arasında kımıldayarak ona taraf dönmeye çalıştığımda buna kesinlikle izin vermemiş, beni daha çok kendine bastırmıştı. Sanki onu görmemi istemiyordu. İyi de karanlıkta istesemde onu yeterince iyi göremezdim ki.

"Biraz daha böyle kalalım Lenora, ıslak saçların yüzümü ıslatıyor."

Yoongi konuşurken boynuma vuran nefesi heyecanlanmama neden olmuştu. Ama sesinin tonundan çok iyi anladığım bir gerçek kaburgalarımı teker teker kırmış, kırıkları düşüncelerime saplamaya koyulmuştu.

"Yalan söylüyorsun," diye fısıldadım. "Yüzünü ıslatan saçlarım değil, gözyaşların."

Yine güldü. Niye bu kadar çok alaycı bir ifadeyle gülüyordu ki? Beni mi küçümsüyordu kendi duygularını mı?

"Korkuyorum Lenora," diye fısıltıdan farksız bir şekilde konuştu. Sesini zor duymuştum. "Oyun bitiyor, maskelerim tükeniyor, sona yaklaşıyoruz."

Sessiz kaldım. Daha avuçlarımdaki düğümleri çözememişken üzerine yenileri eklenmişti. "Eğer oyun biterse ne olacak Yoongi?"

"Ben Yoongi değilim." dedi aniden sinirlenmiş gibi. Neden birdenbire kızmıştı ki? "Min Yoongi öldü. Onu ben öldürdüm."

Yine mi yeni bir maske?

"Hayır sen Yoongi'sin." diyerek direttiğimde karnımdaki kollarını çözerek yattığı yerden doğruldu ve beni kendine çevirip üzerime çıktı. Sanarım dilimi kesip atmalıydım.

"Ben Suga'yım Lenora! Bunu anlamak zor değil. Yoongi hiç yaşamadı, Yoongi hiç nefes almadı, o beceriksizin teki!"

Yoongi'nin bana olan bakışları değişmişti. Kızgın mıydı yoksa delirmiş miydi anlayamıyordum. Ama kendimi onu paramparça etmiş gibi hissediyordum. Yada o en başından beri paramparçaydı.

Neden kendi varlığını inkar ediyordu? Canını bu denli yakan şey neydi?

"O bir canavar Lenora!"

Yoongi gözlerime bakarak bunu söylediğinde yüzü yüzüme bir nefeslik mesafedeydi. Bu yüzden kirpiklerinden sıyrılmağı başaran gözyaşları benim yanağıma usulca damlıyordu. Gerçekten ağlıyordu.

"Yoongi-"

Lafım yarıda kesilmişti.

Cümlemi tamamlayamamıştım çünkü ellerini pijamamdan içeri sokup vücudumda gezdirmeye başlamıştı. "Sana onun bir canavar olduğunu göstereceğim."

Yoongi yüzünü geri çekip boynuma yöneldi ve küçük öpücüklerini sıralamaya başladı. Nefesim kesilmişti.

"Yapma," diye fısıldadım fakat beni duymamıştı.

Dudakları yavaş yavaş aşağı indiğinde gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Hayır bunu istemiyordum. Onun bir canavar olmasını kabul etmiyordum. O bir canavar olsaydı bana şimdiye kadar çoktan zarar verirdi. Ama o, hiçbir şey yapmamıştı.

Yoongi pijamamı bedenimden çıkartmaya kalkıştığında kendime gelerek onu engellemeyi başarmıştım. Bakışlarını yüzüme çevirip bana bakarken, boş anına denk getirip onu üzerimden ittim. Gözyaşları sessizce yanaklarından akmaya devam ettiğinde yüzünü avuçlarım arasına aldım ve tam gözlerine bakmaya başladım.

"Sen canavar değilsin!"

Sessiz kaldı. Bana cevap vermedi. Konuşmadı.

"Yoongi bir canavar değil. Bazen ruh hastası gibi konuşuyor, psikopat gibi haraket ediyor ama bu onun bir canavar olduğunu göstermez."

"Lenora," Yoongi adımı fısıldadığında onu durdurarak konuşmaya devam ettim.

"Sen canavar değilsin! Sen Min Yoongi'sin. Herşeyinle. Eksiklerinle, aptallıklarınla, sevdiklerinle, duygularınla, düşüncelerinle, güzelliğinle, çirkinliğinle tamamen Min Yoongi'sin. Anlamıyor musun aptal? Senin gibi birisi bir daha asla bu dünyaya gelemez."

Yoongi elinin tersiyle gözyaşlarını silerek üzerimden kalktı. Hiçbir şey söylemiyordu. Sadece bana bakıyor, çözemediğim o bakışlarını gözlerime sabitliyordu. Tekrardan arkama geçerek belime sarıldığında ise onu engellememiştim. Yüzünü saçlarıma gömerek ağlamaya başladı. Derin bir iç çektim ve onun ağlayışını sessizce dinledim.

Şimdi farkediyorum da her ne kadar yüksek işlevli sosyapat olduğunu düşünsem de, Yoongi kırık bir çocuktu.

Kendi kabuğunu kıramayan bir tohum gibiydi. Asla büyüyemeyen çiçek gibi, yağamayan yağmur, parlamayan ay, batamayan mızrak gibiydi.

Bir süre sonra sakinleşti ve sadece iç çekişleri odanın içinde yankılanmaya başladı. Aldığı nefesleri kalbimi titretiyordu. Ciğerlerine çektiği nefesleri zehirli miydi?

"Odan çok güzel Lenora," Aniden fısıltıyla konuştuğunda düşüncelerimden çıktım. Konuşurken dudakları kulağıma sürtünmüştü. Bu bile heyecanlanmama yeterli bir sebepti.

"Akvaryuma benziyor."

"Yoongi," diye kaşlarımı çatarak onun gibi fısıldadım. "Oyun bittiğinde ne olacak?"

Yine alayla güldü. Ama bu kırık bir gülüştü biliyordum. "İkimizde birşeyleri kaybedeceğiz Lenora."

"Neyi?"

"Uyumak istiyorum."

Yoongi bana iyice sokulduğunda sorumdan kaçtığını farketmiştim. Aptal değildim sonuçta. Ama sesimi çıkarmadım. Bu oyun nasıl başlamıştı, neden başlamıştı bilmiyorum ama hemen bitmesini istiyordum.

Eğer çabuk bitmezse yanımda yatan bu kırık adama alışmaktan korkuyordum. Ve eğer ben alışırsam bu oyunu bitmemesi için kendi ellerimle yok ederdim.






Y.A

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top