12 | hamle
Söylediği cümleler benim için o kadar anlamlıydı ki ne diyeceğimi bilemeyerek ona baktım. Ne diyecektim ki? Ona geçmişi anlatsam bile inanmazdı. Kendi hatırlamalıydı. Bu belirsizlik artık beni o kadar yoruyordu ki bazen hiçbir şey yapmak istemiyor öylece oturmak istiyordum. Her şeyden elimi çekmenin bana iyi geleceğini düşünüp duruyordum. Mutlu olabileceğime inanmıştım. Bu sefer bunun mümkün olabileceğini düşünüyordum. O halde neden kalbimin attığını hissetmiyordum?
"Ne o, bana mı aşık oluyorsun?" Şakaya karışık ciddiyetle sorduğumda istifini hiç bozmadı. Ensesini düşünceli bir şekilde kaşıdı. "Belki de geçmiş hayatımda aşık olduğum kişiydin," yutkundum. O ise kafası karışık bir şekilde olan yüz ifadesini silip yerine eski yüz ifadelerinden en kayıtsız olanını getirmişti.
"Öyle şeylere inanır mısın?" Onun hakkında çok şey bildiğimi zannetsem de hiçbir şey bilmediğimin ben de farkındaydım. Belki de bu evde kalma muhabbeti bana bu şekilde bir fırsat verecekti.
"Eskiden hayır ama bu düşünceleri hissedip o rüyaları gördüğümden beri evet," kollarımı göğsümde birleştirdim. "Beni rüyanda nasıl görüyorsun?" Bu oldukça yanlış anlamaya müsait bir konuydu ama o eski düşünceli haline bürünüp gözlerini bana dikti.
"Sanki bir yerde hapsolmuşuz ve sen beni bırakıp gidiyormuşsun gibi," bir şey diyemedim. Tepkisiz bir şekilde ona bakmayı sürdürdüğüm de muhtemelen onun saçmaladığını düşünüyorum diye düşünerek yerinden kalktı ve tabakları mutfağa götürmeye başladı. Ona yetişmek için ben de elime bir şeyler alıp peşine takıldım.
"Hey, niye kaçıyorsun?" Tezgaha bırakıp başka şeyler almak için gittiğinde aynı hızla onu takip ediyordum. Bir dakika, utanmış mıydı? Masayı toplayana kadar bu böyle sürdüğünde en son mutfakta onu kolundan tutmuştum. Kendime çevirdiğimde gözlerinin içine baktım.
"Ergen misin, Juyeon? Ne oluyor?" Ters bir bakış attığımda kolunu benden kurtarıp tezgaha yaslandı.
"Ben de bilmiyorum, Jaehyun. Fakat sanki senden uzak durmalıymışım gibi geliyor." Daha demin o kadar güzel şey söyledikten sonra bunu demesi ne kadar tutarlıydı? Sinirlerime hakim olmak için büyük bir çaba gösterirken derin bir nefes aldım.
"Sana her şeyi anlatsam bana inanır mısın?" Kafasını yan yatırıp bana şüpheyle baktığında gözlerimi kaçırmamak için kendimi zor tutmuştum. Ona anlatmam şu an için mantıklı bir hamle miydi? Ya deli olduğumu düşünüp benden uzaklaşırsa?
"Ne anlatacağına bağlı," o da biliyordu. Anlatacağım şeylerin saçmalığını tahmin edebiliyordu ama bir yanının da buna inanmak istediğini görebiliyordum. Çünkü inanmaya ihtiyacı vardı. Bir şeyler hissetmişse doğru olduğunu biliyordu. O rüyalar saçma değildi. Büyük ihtimalle yaşadığımız şeyleri görüyordu. Demek ki bilinçaltı görmek için beni gerçek hayatta yakalamayı bekliyor olmalıydı. Eğer böyleyse Chanhee de bir şeyler görmeye başlamış olabilir miydi? O halde Younghoon ile daha çok vakit geçirip ilk onunla karşılaştığımız için o önce hatırlamıştı. Sunwoo'dan hala bir haber yoktu. V de öldüğüne dair bir şey söylememişti. Ama orada da olamazdı çünkü kimsenin kalmadığını söylemişti. Kafam karışmıştı.
Yaklaşık on saniye kadar süren bu bakışma bizim aramızdaki çekimi artırırken çalan telefon sesiyle bu bozulmuştu. Tezgaha bıraktığı telefonunun ekranına baktığımda dudaklarımı hoşnutsuz bir şekilde büzdüm.
"Her neyse," ondan uzaklaşıp bulaşıkları yerleştirmek için bulaşık makinesini açtım. Bir yandan yerleştirip bir yandan da onları dinlemek için kulağımı kabartmıştım.
"Birkaç gün daha gelmem, herhalde." Hmm, okuldan bahsediyor olmalılardı. Juyeon'un gerçekten de okula gitmeyecek olması beni şaşırtırken Eric'e nasıl bir açıklama yapacağını merakla dinliyordum.
"Biraz beklenmedik durumlar oldu. Yüz yüzeyken sana anlatacağım," ses tonundaki rahatsızlık hissini kemiklerime kadar hissetmiştim. "Sen gelme. Ben geleyim, olur mu?" Kaşlarımı çattım. Niye eve gelmesini istemiyordu ki? Benim burada olduğumu sır olarak mı saklamak istiyordu? İlginç.
"Geliyorum," telefonu kapattığında ben de neredeyse bitirmiştim. Arkama dönmeden işime devam ediyorken yanıma gelmişti. "Bekleseydin, keşke." Yardım etmek için girişimde bulunduğunda onu durdurdum. "Anladığım kadarıyla dışarıya çıkacaksın. Hiç elini kirletme, ben hallederim." Yanlış anlamasın diye gülümseyerek söylediğimde zaten itiraz etmemişti. Vay, gitmek için bu kadar meraklı olacağını beklememiştim.
"O zaman akşam görüşürüz?" Sabahtan bir anda akşama atladığında bozulsam da belli etmedim. Sonuçta burada ne için olduğum ortadaydı. "Olur," başımı salladım. O da tebessüm edip mutfaktan çıkmıştı.
Evden çıkana kadar beklediğimde kapının kapanma sesini duyar duymaz saatimle oynamaya başlamıştım. Yeşil düğmeye bastığımda ekrana düşen onay bekleniyor yazısıyla alt dudağımı dişleyip tedirgin bir şekilde beklemeye başladım.
"Selam, bu ne sürpriz!"
Rahat bir şekilde tezgaha oturup kollarını göğsünde birleştirip gözlerini bana dikti.
"Neler olduğunu zaten görmüşsünüzdür. Rüyasında gördüğü şeyler tahmin ettiğim şeyler mi?" Sıkıntılı bir iç çektikten sonra başını salladı. Yanaklarımı şişirip mutfakta volta atmaya başladığımda onun sesiyle durdum.
"Beni sadece bunu sormak için çağırdığını zannetmiyorum?" Ona doğru yaklaştım. "Younghoon her şeyi hatırlıyor sanırım," başını salladı. Bunu biliyor olmalıydı. "Peki ya Sunwoo?" Onu daha yeni hatırlıyor olmam ne kadar da utanç vericiydi. Bir süre etrafı inceledikten sonra cevap verdi. "Onun vücudu çok zayıf. Kanı bize uygun değil. Nerede olduğunu soruyorsan... Ben de bilmiyorum," ona şaşkın bir bakış atıp açıklama yapması için bekledim.
"Oynadığı son görevde büyük ihtimalle bir geçide takıldı. Ondan sonra kimse haber alamadı. Fakat seninkiler öldüğünü düşünüyordu," böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Sunwoo, nereye gittin? Her yaptığını mantıklı adımlar eşliğinde ilerletirdi. Ben onun bir anda ortadan kaybolabileceğini zannetmiyordum.
"Ah, çocuk. Böyle şeyler için kafanı bu kadar doldurma. Sen bize lazımsın," göz kırpıp gülümseyince göz devirdim. Bana el sallayıp ortadan kaybolduğunda derin bir nefes aldım. Her şey karışıktı.
"Sen... V ile mi görüşüyorsun?" Duyduğum ses ile resmen yerimden fırladığımda gözlerim yerinden çıkacak gibiydi. Kapının eşiğinde duran Younghoon ile göz göze geldiğimde boğazım yırtılacakmışcasına yutkundum. Sikeyim, bunu görmemesi gerekiyordu. Lanet olsun!
"Senin burada ne işin var?" Sinirimden elim titriyordu. Nasıl denk gelebilmişti böyle? Şanssızlık benim göbek adım olmalıydı. Düştüğüm durum şaka gibiydi.
"İyi misin diye kontrole gelmiştim. Evin yedek anahtarı her zaman bahçedeki saksıda bulunur," dudağımın titremesi de eklenince kendimi artık kontrol edemiyordum. Bir adım geriye gittiğimde Younghoon da bana doğru yaklaşmıştı. O yaklaştıkça ben geriye adım atıyordum. En sonunda bana yaklaştığında içime korku dolmuştu.
Bir anda kulağımın çınlamasıyla elimle durdurmaya çalışsam da ardından gelen görüntüler tüylerimi ürpertmişti.
"Siz ikiniz başından beri bizi mi kullanıyorsunuz lan?" Eline rastgele aldığı bir bardağı yere fırlatıp paramparça ettikten sonra düşen parçasından birini alıp üzerime yürüyordu. Konuşmama fırsat vermeden elindeki cam parçasını mideme doğru sapladığında yere düşüyordum.
Görüntüler ile kafamdan aşağıya kaynar sular dökülürken elime bir bıçak alıp ona doğrulttum.
"Saçma sapan bir şey yapmadan önce beni dinlemek zorundasın!"
Herkese selamlar!
Biraz kaos çıksın diye düşünürken saçma bir giriş yaptığımın farkındayım 👍🏻 ama bu da böyle bir fic 😐
Bu Younghoon'un da eli bir durmuyor ya cidden 👎🏻👎🏻
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top