day three
selamlar!
nasılsınız bakalım?
bölümler arasındaki bekleme süresini çok uzatmamaya çalışıyorum umarım böyle devam edebilirim ve umarım ficimi seviyorsunuzdur❤️
yorumlarınızı merakla bekliyorum ve iyi okumalar diliyorum ballarım 🍯
.
"çok komik görünüyorsun." ben hızla esen rüzgara karşı koyamayan saçlarımı düzeltmeye çalışırken lalisa tam karşımda oturuyor ve bu halime gülmeden edemiyordu. evet, gerçekten de komik göründüğümün farkındaydım ama yine de bunu yüzüme vurmasına gerek yoktu. sonuçta herkes onun gibi her saniye güzel görünmeyi başaramayabilirdi.
"aç mısın?" saçlarımı düzeltmeme yardım ederken sorduğu soruya olumsuz şekilde kafamı sallayarak cevap vermiştim. birlikte denize girdiğimiz gün çok fazla su yutmuştum ve bunu o an fark edememiştim bile. o nedenle birkaç gündür iştahım pek yerinde değildi.
lalisa verdiğim yanıttan memnun olmamış gibiydi. derin bir nefes vermiş ve üstüme gelmek istemiyormuş gibi kafa sallamakla yetinmişti.
hava kararmak üzereydi ve gizli cennette gün batımı çok daha güzeldi. buraya üçüncü kez gelişim olmasına rağmen neredeyse on yılımı gizli cennette geçirmiş gibi hissediyordum.
ikimiz de dalgaların bize ulaşamayacağı mesafede kumlara oturmuş gün batımını seyrediyorduk.
bu sabah hava oldukça sıcaktı ve ben doğru düzgün bir şeyler de yemediğimden kendimi pek iyi hissetmiyordum. bu nedenle biraz uzanmak istemiş, kafa derimin kumla dolacak olmasını umursamadan bedenimi serbest bırakmıştım. lalisa da bana ayak uydurarak yanıma uzanmıştı. henüz hava kararmamıştı ama yıldızlar gökyüzündeki yerlerinde görünür hale gelmişlerdi. bu atmosferi seviyordum.
lalisa yanıma uzanmış şekilde gözlerini kapatmıştı. ona bakmamak elde değildi. bu nedenle bir süre sonra boynumun ağrıdığını bile hissetmiştim. belki de ona sormak istediğim tüm soruları şu an sorabilirdim. aklımda bir sürü soru işareti olmasına rağmen hiçbirinin kesin bir cevabı olamayacağını düşünüyordum. bu düşünce nereden geliyordu bilmiyordum ama beni buna inandıran bir güç vardı.
"burada mı yaşıyorsun?" gizli cennete ne zaman gelsem lalisa'nın burada olduğunu görüyordum ve artık geceyi bu sahilde geçirdiğini düşünmeye başlamıştım. belki de kayalıkların ardında bulunan bir kulübede yaşıyor olabilirdi ya da şehir merkezindeki evinden buraya gelebilmek için her sabah çok erken saatlerde kalkıyor olmalıydı. benim evim şehir merkezinden biraz ilerideydi ve buraya yürüyerek gelmem oldukça fazla zamanımı alıyordu.
kafamda ürettiğim bu ihtimallerin hangisinin doğru olabileceğini bilmediğimden lalisa'ya sormanın en iyi seçenek olduğu kararına varmıştım.
"sen nerede yaşamamı istiyorsan orada yaşayabilirim." sorduğum soruya gözleri hala kapalıyken cevap vermişti. gökyüzüne dönük yüzünü bana çevirmeyi reddediyor gibiydi.
"sorumun cevabı bu olmamalıydı." benden ve sürekli sorgulayıcı tavırlarımdan sıkıldığını biliyordum. ciddi anlamda sıkılmış olacak ki artık sorularımı ciddiye değil alaya alıyordu.
bunu dudaklarına yerleşen minik sırıtışından anlayabiliyordum.
yüzünü bana çevirmiş ve gözlerini yavaşça aralamıştı. koyu gözlerine bakınca asla ne düşündüğünü anlayamıyordum.
sağ elini soluma koymuştu. göğsümün hemen üstüne yerleştirdiği eli nefes alış verişimi de etkilemiş gibiydi. "kalbinde yaşıyorum."
gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmadan söylediği şey içimin titremesine sebep olmuştu. ne yapmaya çalıştığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama kafamı karıştırmaktan başka amacı yokmuş gibiydi.
elini yavaşça bedenimden çekmiş ve yüzünü tekrardan gökyüzüne çevirmişti. ben ise hâlâ ona bakmaya devam ediyordum. asla ne düşündüğünü anlayamayacağınız yüzüne uzun uzun bakıyordum. bakışlarımdan hiç rahatsız olmuyor ve söylediği şeye vereceğim tepkiyi de umursamıyordu.
vücudunun belli yerlerine yapışan kumlar ve turkuaz rengindeki bikinisiyle yanımda uzanan kadın gerçekten bu dünyaya ait değil gibiydi. canıyla ve kanıyla bu dünyadan nefret eden ben ise bu kadına tapma görevini üstlenmem gerekiyormuş gibi hissediyordum. benim için ondan daha iyi bir kaçış yolu yoktu.
lalisa, bu dünyadan kaçış yolumdu.
çok geçmeden gülmeye başlamıştı. gülüşü önce minik bir tebessümden ibaretken daha da büyümüş ve bir kahkahaya dönüşüvermişti. öyle içten gülüyordu ki ben de kendimi ona eşlik ederken bulmuştum. neye güldüğümüzü dahi bilmiyordum ama gülüyordum işte. o ne yaparsa ben de onu yapmak istiyordum.
o an henüz yeni ortaya çıkmaya başlayan yıldızlar bir an yok olmuş gibiydi. bambaşka bir evrende bambaşka bir hayat yaşamaya başlamıştık sanki.
aramızdaki elektrik öyle sık değişiyordu ki modumuzu takip edemiyordum. yavaş yavaş olan biten şeyleri takip etme isteğim de sönüyordu.
"gülüşünü seviyorum." dediğimde neşeyle dolu gözlerini tekrar gözlerime dikmişti.
"senin yanındayken gülüşüme engel olamıyorum." dediğinde ise kalbim ısınıvermişti. bu güzel gülüşün sebebi olduğumu söylemişti ve ben daha önce hiç bu denli değerli bir şeye sebep olmamıştım. ben hep sonuçtum. hataların ve pişmanlıkların sonucu; roseanne.
"olma."
doğrularak oturmuştu. bikinisi ona öyle yakışıyordu ki diğer bütün kıyafetlerini ondan saklamak istiyordum. çenesinin biraz altında biten sarı saçları bana güneşi anımsatıyordu. hava kararmaya başlarken doğan güneşimdi lalisa.
kumlara uzanan bedenimin hemen yanında oturuyordu ve kucağına başımı koymam için uzun parmaklarıyla bacaklarını patpatlamıştı. ikinci kez düşünmeden başımı kucağına koymuştum. o an gizli cenneti vanilya kokusu sarmıştı.
uzun parmaklarını saçlarım arasına daldırmış ve kafa derimde biriken kumları umursamadan okşamaya başlamıştı. saç tellerim arasından kayıp giden elleri içimi öyle ısıtmıştı ki esen rüzgar bile ürpertemiyordu bedenimi.
daha fazla dayanamayarak gözlerimi kapatmış ve kendimi ona bırakmıştım. sanki parmak uçlarında biriken şifa bedenime nüfuz ediyordu, beni iyileştiriyordu ve bana iyi geliyordu.
çok geçmeden parmaklarını yüzüme taşımış ve alnımda dolaşmaya başlamıştı. ardından burnum ve dudaklarım uzun parmaklar altında ezilmişti.
boynuma ulaştığında duraksadı.
"tahmin edemeyeceğin kadar güzelsin, roseanne. kendinin farkına var." fısıltıyla karışık söylediği şey kulaklarıma ulaştığında gözlerimi aralamıştım. kendimi sevmediğimi, bedenimden ve ruhumdan nefret ettiğimi bu denli dışarı yansıttığımın farkında değildim.
"beni iyi hissettirmek için böyle söylemene gerek yok, lalisa."
"bu sahildeki kum tanelerini sayarak bile hesaplayamam güzelliğini." yüzüme doğru eğilmişti. ay çoktan yüksekmiş ve ben de lalisa'nın nefesini yüzümde hissetmeye başlamıştım.
dudaklarını yanağımda hissettiğimde ise zaman durmuştu. dudakları öyle sıcak ve öyle yumuşaktı ki binlerce pamuktan yapılmış bir yatakta uyanmış gibi hissetmiştim. beklemediğim bu öpücük bana bahşettiği bir şifa öpücüğüydü.
"sen yeterlisin roseanne." kulağıma doğru fısıldadığı kelimeler kalbime sızı bedenime ürperti getirmişti. gözlerimin dolduğunu hissederken kendime binlerce kez küfür etmiştim. onun yanında ağlamak istemiyordum. yeterince noksanlığımı hisseden bu kadın beni bir de ağlarken görmemeliydi ama hayatım boyunca ilk kez samimi düşüncelerini benimle paylaşan kişinin lalisa olduğunun da farkındaydım.
kendimi sevmek istiyordum.
kendimi en az lalisa'yı sevdiğim kadar sevmek istiyordum.
.
neler oluyor arkadaşlar hiçbir fikrim yok. öyle içimden geldiği gibi yazıyorum ki inanın hiçbir şey umrumda değil. bu ficin sonu çoktan hazır o yüzden gidişat kafama nasıl eserse öyle olacak gibi.
bölüm hakkında düşünceleriniz nedir?
istek:
öneri:
şikayet:
neyse şimdilik gidiyorum ama kısa zamanda yeni bölümle geri dönücem. o sırada bol bol skin of my teeth dinleyin. sizi seviyorum ve her zaman özlüyorum ❤️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top