İlk Karşılaşmalar
Aurora Harley, geldiği minik kilisenin içine sıra sıra yerleştirilmiş banklarda, büyükannesi Margaret'in yanında otururken her zamankinden daha sessizdi. Pazar ilahi söyleyişleri bitmiş, kalabalıkla birlikte kardeşi ve babası da içeriyi terk etmişti ve ikisi dışında kimse kalmamıştı kilisede. Büyükannesi içinden karşısına konulan İsa figürlerinden birine bakarak dua ederken, Harley'se eline geçirdiği eldivenleri incelemekle meşguldü. Başını kaldırıp önce büyükannesinin yan profiline baktı, sonra da tıpkı onun gibi karşıdaki duvara ve önündeki platforma dikti gözlerini. "Babam ve Connie tıpkı böyle bir kilisede evlenmişlerdi, hatırlıyor musun?"
Margaret duasının bitiminde ıstavroz çıkarttı ve yanındaki genç kıza döndü. "Ah, hatırlamaz mıyım? Ne uyduruk bir düğündü ama... Connie ve onun kendince 'anarşik' tavırları. Geleneklere karşı hep bir antipatisi vardı. Hangi aptal kadın ilk kez evlenirken masraftan kaçınır ki?"
"Sence onlar da evlenir mi büyükanne?" Harley korkuyla gözlerini onunla buluşturdu. "Yani, babam ve Merin abla. İçimden bir ses, yine bu meselelerden dolayı babamın eskisi kadar üzüleceğini söylüyor."
Margaret hafifçe güldü soruyla. "Baban artık aynı hataları tekrarlamayacak kadar akıllandı Harley. En azından aceleyle evlenme konusunda." Elini çekinmeden kızın omuzlarına koydu ve hafifçe sıktı. "Babanın yine eskisi kadar üzülmesinden korktuğunu anlıyorum. Üzüntüsü yüzünden etrafını ve en çok da kendini yıkmaya meyilli biri ne de olsa." Harley başını üzgünce eğdi. "Ama tüm bunlar, şu an onun ne kadar mutlu olduğu gerçeğini değiştirmez."
"Evet." Harley iç çekti. "Eskiden bizimle mutlu olmak ona yeterdi. Şimdi ise, Hannah'la gitmediğini, yine Merin'le buluşup saatlerini onunla geçireceğini biliyorum."
"Ne yani burada benimle kalmayı sevmediğini mi söylüyorsun?" Yaşlı kadın konuyu değiştirmek istercesine gülse de, aslında kapatmaya niyeti yoktu. "Bence sen kendini yanlış insanlarla karşılaştırıyorsun Harley. Babanın hayatına kim girerse girsin, gözündeki değerinizi değiştiremez. Yani bir adamla görüştüğümü babana söylesem, sence o bunu ne kadar umursar? Ya da daha doğrusu bu onun açısından ne kadar önemli olur sence? Louis, benim tek evladım ve iki güzel torunumun babası olmaya devam eder. Ona ve çocuklarına olan düşkünlüğüm de."
Sıkıntıyla nefesini verdi duyduğu nasihatlerden sonra. Dizlerine dayadığı dirseklerden güç alarak elini çenesine yasladı ve boş kilisede dalgınca gözlerini gezdirmeye devam etti bir süre. "Yine de, babamı affetsem bile Merin'i affedemiyorum. Çünkü arkadaşım olarak gördüğüm birinin gizlice babama aşık olması çok tuhaf, büyükanne."
"Aranızda kurulan gerçek samimiyetin nedeni, neydi?" Sırtından aşağı salınan saçlara dokundu Margaret. "Baban Merin'le konuştu. Çünkü sizin için endişeleniyordu, kötü hissetmenizden korkuyordu. Bu yüzden Merin'i eve çağırdı." Harley sessizce dinlerken Margaret konuşmaya devam etti. "Bu yüzden, artık sanki okul arkadaşınmış gibi düşünmeyi bırakmalısın. Merin senin danışmanındı."
"Bu yine de etik değil." Aniden büyükannesine çevirdi başını.
"Evet ama etik olan, her zaman uygun olan anlamına gelmez. Öyle değil mi?" Harley, büyükannesinin kast ettiği şeyi yani, yıllar önce babasının gerçek aşk diye tanımladığı üniversiteden arkadaşı olan kadını düşündü. Belki birkaç dakikalığına, yaşlı kadına hak verebilirdi ve hak vermişti de. Babasının mutlu olması tek tesellisiydi. Şımarık gibi gözükmek de istemiyordu üstelik. Ancak tüm bu olgun hislerin devamlı sürmeyeceğini de, aynı şekilde içten içe biliyordu Harley.
Ayrıca, haklı olduğu bir başka konu daha vardı ki o da, Louis'in gerçekten Hannah'ı Rosalindlerin evine bıraktıktan sonra Merin'le görüşecek olmasıydı. Aslında bu sonradan, bir anda gelişen bir plan olarak fırlayıvermişti ortaya. Louis biraz sohbet etmek için arkadaşlarının evine girmesiyle, daha birkaç dakika geçmeden telefonuna gelen mesaj bildirim seslerini işitti. Aslında, evde hala birtakım işlere yardım eden Gloria, daha Louis'le tanışmadan en yakın arkadaşı Merin'e, erkek arkadaşının burada olduğunu mesaj atmış ve Merin de, can sıkıntısıyla vakit geçirdiği kütüphanede haberi alır almaz hemen Louis'e yazmıştı.
Mesajı görünce sırıtarak cebine sıkıştırdı sadece. Üst kattan inen Gloria'yı gördükten sonra oturduğu yerden kalkıp elini uzattı. "Bay Tomlinson." Gloria elini sıkarken büyükçe gülümsüyordu.
"Lütfen Louis de." İkisi de tuhaf bir çekingenlikle birbirlerine gülümserken elleri ayrılsa da, Louis hemen ellerini kendi belinin üstüne yerleştirdi. "Sonunda tanışabildiğimize sevindim. Merin bana sıkça senden bahsediyordu."
"Eminim bana sizden bahsettiği kadar değildir." Genç kadın keyifle şakıyınca, Louis bunun düşüncesinin bile ne kadar heyecanlandırdığını fark etti. Merin'in birilerine sürekli onun hakkında konuştuğu fikri, gerçekten akla gelemeyecek kadar güzeldi. Louis tebessüm etti. "Hannah'la tanışmak için de can atıyordum."
Gloria salondan uzaklaştıktan sonra, hemen cebine sıkıştırdığı telefonu aldı ve daha çok bekletmeden Merin'in iletisini yanıtladı. "L: Ödevine yardım edebilirim."
Diğer telefon ekranına ulaşan mesaj, bu sefer Merin'in sırıtmasına neden oldu. "Merin: Kampüsteki kütüphanedeyim, bir öğretmen yardımına asla hayır demem..." Telefonu kitabının altına sıkıştırıp raflar arasında dersleri için bulduğu kalın kaynakları araştırmaya devam etti kısa bir süre daha. Kütüphane, o pazar günü için oldukça sakin gözüküyordu aslında bu yüzden Merin'in odaklanması normale göre çok daha kolay olmuştu.
Ancak içinde beliren, isimlendiremediği hislerle başını kaldırıp yan tarafında, uzakta kalan resepsiyonun olduğu yere baktığında ve yabancı gözlerle ilk kez karşılaştığında hislerinde hiç de yanılmadığını fark etti. Yabancı bir kadın, Merin o tarafa doğru başını çevirdiğinde dahi onu izlemeye devam etmişti. Sonra elindeki büyük kitaplarla, kütüphaneden çıkıp gidince Harry Merin de önüne döndü. Neden izlendiği hakkında bir fikri yoktu. Belki de, sadece gözü dalmış ya da birine benzetmiş olabilirdi. Merin üstünde durmayıp sabahtan beri kafasından çıkartmadığı Louis'e ait siyah bereyi daha da aşağıya çekiştirip önünde yazılanlara odaklanmaya çalıştı. Onun, birkaç gün önce Louis'in "eski eşim" olarak bahsettiği Connie olduğunu bilmeden.
Neyse ki Louis de onun kütüphanede tek başına çok fazla beklemesine gerek kalmadan kampüse gelmiş ve acele adımlarla kütüphaneye girmişti. İlk işi büyük kütüphanenin içinde Merin'i bulmak oldu. Tahmin ettiğinden daha hızlı başardığında ise, hızlıca boş bir sandalye bulup yanına çekti. Sarılmalarından önce, Louis Mern'in yanağına soğuk bir öpücük bırakmıştı-çünkü dışarısı buz gibiydi ve Louis park yerinden sonra kütüphaneye kadar yürümesi gerekmişti. "Fakültenizin en havalı ve aynı zamanda en inek kızı da buradaymış."
Merin hemen kaşe ceketin kol kumaşını sıktı. "Şş. Sessiz ol Louis." Yavaşça eline erişip hala parmağında duran yüzüğüne doğru, kendi serçe parmağını doladı. Sonra da tüm parmaklarını. "Ödevim pedagojik eğitim hakkında, bu yüzden gerçekten yardımın dokunabilir."
Louis keyifle gülümsedi. Elbette yardım etmek için can atıyordu. Önce Merin'in masasındaki kitapları karıştırdı biraz. Akabinde kendisinin halledeceğini söyleyerek yanından kalktı ve rafların arasında tamamen gözden kayboldu.
Kendi notlarını çıkarmaya o kadar da dalmamıştı ki, Louis'in dakikalardır gelmediğini fark edip ayaklandı ve koca kütüphanede onu aramaya koyuldu. Karşılıklı konulmuş uzun ve büyük rafları hızlı hızlı adımlarken, aralarında tamamen onu arıyordu. Neredeyse tüm kütüphaneyi gezmişti. En sonunda bulduğunda, Merin gülmek üzereyken kendini son anda tuttu. Üst üste koyulmuş kitapların yanında, yere oturmuş ve sırtını raflara vermişti. Kucağında açık tuttuğu kitabın sayfalarını incelerken Merin'in adımlarını fark etmemişti bile. Sırıtarak yaklaştı ve bir yandan da, bu anın tadını ve eşsizliğini bozmak istemezcesine. Dayanamadan dizlerinin üstüne çöktüğünde, sonunda dikkatini çekmeyi başarmıştı. "Ne yapıyorsun burada? Kolejli çocuk olduğun havalı zamanları mı özledin yoksa?"
"Aslında sana yardım ediyorum ama..." Louis bozulmuş gibi yapıp gözlerini başka tarafa çevirdi ve kucağındaki kitabı kapattı bir anda. "Belli ki, sadece dalga geçilmek için buradayım."
"Ah, Tanrım. Hayır hayır, öyle demek istememiştim." Merin sessiz harflerle konuşmayı sürdürdü rafların arasında onunla yerde otururken. Elleri hiç geciktirmeden omuzlarından yakalamış ve yüzünü onunkine yaklaştırmıştı. "Kendine bir liste hazırladın değil mi? Her gün beni nasıl etkileyeceğinin listesi." Merin'in sırttığını görmesiyle, aynısını Louis de yapmaya başladı istemsizce. "Bir gün babacık dedirtirken başka bir günde de sınıfımdan biri olmanı diletiyorsun bana." Dizlerinin üstünde durmayı bırakmadan dudaklarını öptü yavaşça. Öpücüklerinin düşündüğünden daha uzun sürmesiyle ve boynunun kavranmasıyla Louis, şaşkınca geri çekilmek zorunda kaldı.
"Merin... Kütüphanedeyiz. Eminim sessiz olma kuralının altında rafların arasında yiyişmeyle alakalı da bir şeyler vardır."
Merin onun söylediklerini dinlemeden elleriyle boynunu okşamaya ve parmaklarının eriştiği kadar ensesindeki saçlarla oynamaya devam etti. "Partiye gidelim Louis, bu gece."
Konunun bir anda değişmesinden ötürü, kaşlarını kaldırdı ve hafifçe gülerek sordu. "Ne?"
"Sen ve ben. Üniversite partisi. Seninle birlikte eğlenmek istiyorum." Louis Merin'in heyecanını daha sorarken dudaklarını ısırmasından anlayabiliyordu. "Söz veriyorum, sabahlara kadar kalmayız."
"İki hafta sonra finallerin var sanıyordum." Louis böyle söylediğinde, karşısındaki bıkkınlıkla nefesini verdi.
"Bir gecelik kaçamaktan ne olur ki? Lütfen Louu."
"Yani, beni arkadaşlarınla tanıştıracaksın?" Louis sırıttı. "Çekinmiyor musun?"
"Hayır ne kadar havalı biriyle beraber olduğumu görmeliler." Dişlerini gösterecek kadar sırıttı. Dudaklarına bulundukları ortamdan dolayı son bir kez daha kapandı. Louis Merin'i öperken, bu sefer kurallar hakkında o kadar düşünmemesi gerektiğini geçiriyordu içinden.
~
Merin öğrenci kartına yazdırarak kütüphaneden ödünç aldığı kitaplarla eve dönerken, Louis de aynısını kızlarını ve annesini aldıktan sonra yapmıştı. Merin'in edindiği bilgilere göre, Allison sayesinde tanıştığı birkaç kişinin kampüsteki evlerinde yapacağı parti gece yarısında başlıyordu; bu yüzden ikisinin de aileleriyle geçireceği yeterli süreleri vardı. Louis annesinin pek de yardımı olmadan yemek hazırladıktan sonra, Merin de aynı şekilde kendi odasında takılan kardeşine seslendi. Sıradan akşam yemeğinden sonra ikisi de kendi odalarına çekilip hazırlanabilirdi artık.
Dolabının önüne geçip, kısa bir süre boyunca ne giyeceğini düşündü. Uzun süredir bir ev partisine katıldığı söylenemezdi. Kalabalık askılarının arasından en havalı üstü bulmaya çalıştı. Merin'in dolabı her zaman Louis'inkine oranla daha dağınık olurdu. Bu yüzden gözüne çarpan asıl parçayı bulmak genelde zamanını alırdı. Üstündekileri çıkarttıktan sonra Merin seçtiği dekolteli ve dar boğazlı uzak doğu modasını taşıyan bluzunu çıplak bedenine geçirdi. Louis ise, onunla uyumlu olacak renkte, üzerinde en sevdiği şarkılardan birinin kapak resmi olan ve isminin yazdığı tişörtü giydi. Ayrıca Louis'in altına giyeceği parça için çok fazla düşünmesine de gerek yoktu. Merin'inse miniden biraz daha uzun boydaki deri eteğini seçmesi biraz süre almıştı. Altına giyeceği tuhaf işlemeleri olan uzun siyah çorabı için çok düşünmedi neyse ki. Saçlarını olabildiğince en hızlı şekilde iki tane topuz yapmak için biraz daha oyalandı ayna karşında. O sırada, Louis çoktan deri ceketini üzerini alıp, ışıkların tamamen kapanmış olduğu sakin evinden çıkmıştı bile.
Mesajı aldıktan sonra acelenin getirdiği telaş ve sakarlıkla etrafı dağıtmayı umursamadan kolyelerinin arasından Haç'ı buldu ve bluzun yakalarının altında kalan zincirinin aksine göğsünde parlayan gümüş ucun gözükmesine izin verdi. Havalı gece makyajlarından birine geçmeden önce, gerçekten kısıtlı bir süresi kalmıştı ve çok iyi kullanması gerektiğinin farkındaydı.
Üstünün ne kadar ince olmasını umursamadan ceketini aldı ve botlarını tamamen bağlayamadan hızlıca çıktı evden. River'ın uyuduğundan emin olduğundan, o konuda kendisi için bir açıklama bile düşünmemişti. İkişer ikişer indi merdiven basamaklarını. Beklediği gibi, Louis'i ve arabasını kapının önünde görmesiyle yüzü ve gülüşü, gecenin karanlığına rağmen heyecanla parladı. "Kızları büyükannelerine mi bıraktın?" Arabaya biner binmez, sorduğu ilk soru bu olmuştu Merin'in.
"Hayır. Onun yerine bu gece annem bizde kalacak." Eğilerek botlarını bağlamakla uğraştığı sırada, Louis Merin'i ve parti için seçtiği üzerindeki kıyafetleri inceliyordu. "Deri eteğini sevdim."
Merin duyduklarından sonra emniyet kemerini takarken ona kaçamak bir sırıtış yollayıp göz kırptı. "Aslında şort etek. Ayrıca senin ceketinle uyumlu oldu."
Louis daha fazla beklemeden anahtarı çevirip araba motoruna gereken gücü verdiğinde, ikisinin de keyifle neşelenen yüzü bir süre daha sebepsiz yere gülmeye devam etti. Louis kampüsün içindeki gidecekleri yere varana kadar eğlenceli ortama hazırlık olması için teybindeki sevdiği şarkılardan birini yüksek seste açmaktan geri kalmamıştı.
Birkaç dakika içerisinde parti evinin bulunduğu konuma gelmişlerdi. Louis büyük arabasını yakınlarda bir yerde bırakıp hemen Merin'e yetişti ve sıkıca tuttu elini. İkisi de ışıltılı ve arabalarındaki müzikten daha gürültülü kapıdan içeri adımlarını attığı andan itibaren, heyecanla açılan gözlerini hayretler içerisinde evdeki insan kalabalığına çevirmişti. Daha girişten itibaren öyle doluydu ki, insanların arasından tek sıra halinde geçmeleri gerektiği yerde el ele tutuşarak birbirlerini takip etmek zorunda kalmışlardı. Neyse ki, salon kısmı biraz daha iyi durumdaydı kalabalıklık açısından. Merin tam Louis'e fikrini sormak için dönmüştü ki, sınıf arkadaşının sesini işitti arkasında. Allison Merin'i görür görmez, yanına gidebilmek için mutfak kısmındaki birkaç kişiyi ezmesi gerekmişti. "Merin! İnanamıyorum, seni bir ev partisinde görmeyeli neredeyse aylar oluyordu."
Merin'se, aralarında gerçekleşen son tartışmayı hala hafızasında canlı tuttuğu için ne demesi gerektiğini bilemiyordu genç kadına bakarken. Yine de Louis'in elini tutmayı bırakmadı. "Evet, sanırım finallerde bayılıp kalmadan önce son bir kez eğlenmek istedim."
"Son konuşmamızda ne kadar saçmaladığımı biliyorum. Merin, seninle olan arkadaşlığımızı seviyordum. Hiç yaşanmamış gibi yapabilir miyiz? Seni kaybetmek istemiyorum." Arkadaşı her ne kadar gürültülü müzik sesinden dolayı Merin'in kulağına doğru eğilerek konuşsa da Louis, Allison'ın neredeyse her dediğini duymuştu.
"Evet!" Merin'in bu konuşmayı Louis'in yanında yapmak istemediği belliydi. Bu yüzden geçiştirircesine başını sallıyordu. "Bu arada, bu erkek arkadaşım Louis. Louis bu da sınıf arkadaşım Allison."
Louis, karşısındaki yabancıyla tokalaşırken boştaki elini kız arkadaşının omzuna çıkardı. Gürültüden konuşmaların birçoğu anlaşılmayacak bir noktaya gelmeden önce, zaten Allison yanlarından ayrılmıştı. "Bugün tanıştığım ikinci arkadaşındı. Sabah da Gloria ile tanışmıştım."
"Keyfini çıkar, çünkü arkadaş listemde sadece iki kişi vardı." Salona göre daha sessiz olduğunu tahmin ettiği mutfağa sürükledi Louis'i peşinden. "Burayı sevdiğin konusunda şüphelerim var."
Gülerek başını iki yana salladı. "Önemli olan nasıl vakit geçireceğimiz."
"Bir fikrim var." Tezgahın üstünde sıralanmış şişelerden gözüne en dolusunu kestirdi ve temiz iki shot bardağı buldu. "İki kişilik oyunları sever misin?"
Bedenini hafifçe mutfağın ortasındaki adacıkların birine yasladı ve teklifiyle birlikte sırıtışı git gide büyüdü. "Önceden uyarayım, ben sarhoş olmam."
Merin shot bardaklarına şişeden tekila dökerken konuştu. "Bu yüzden seni yanıma çağırdım." Küçük cam bardaklardan birini önüne doğru itti ve gözlerini karşısındaki adama doğru kaldırdı. "Her shot'tan sonra birbirimize bir şey itiraf edeceğiz."
"Bu adil değil. Ben daha çok şey itiraf edeceğim demek oluyor bu." Louis'i dinlemeden bardağını havaya kaldırdı Merin. "Pekala, sen kazandın."
Bardaklar hızlıca havada tokuştu. Aşırı müzik sesinden ötürü birbirine çarpmalarının sesi tam olarak duyulmamıştı ki, ikisi de ekşi yakıcı tadın midesine doğru indiğini hissetti. Büyük yudumdan sonra, sıkıca kapattığı gözlerini açtı ve yanan boğazını unutmaya çalışarak gülerek Louis'e baktı. İlk itiraf, Merin'den geliyordu. "Belki abarttığımı düşüneceksin ama, seni ilk gördüğümden beri arzuluyorum."
"Bu oyunun yazılmayan kuralları içerisinde yalan söylememek de vardı yanlış hatırlamıyorsam." Louis güldü.
"Bu kesinlikle, doğru. Bu yüzden Cadılar Bayramı'nda hiç düşünmeden yanına gelmiştim. Açıkçası ne yaptığımı bile bilmiyordum." Louis karşısındaki utangaç bedeni seyrederken, gerçekten söylenenlere inanmakta güçlük çekiyordu.
"Anlamıyorum, yani mesela şu ortama bak. Benimle ilk karşılaştığın zamanlar mezardan çıkmış bir zombi gibiydim. Bende ne bulmuş olabilirsin diye klişe bir soru sormak istemiyorum-"
Bardakları yeniden doldururken aniden sözünü böldü. "Hayır Louis. Kendini buradakilerle karşılaştırmaya kalkma bile. Övülecek neyi var ki?" Yavaşça, Louis'e yaklaştı. "Buradaki tüm erkekler, gecenin sonunda partideki en güzel kızla yatmak ve sabahında arkadaşlarına bununla övünmek için uğraşıyor. Yalan mı, söylesene." Bir elini omzuna koyarak, ondan destek aldı. "Ve eğer, karşılarında benim gibi bir trans kadın varsa ilgilendikleri ve merak ettikleri tek şey ismim ya da kaç yaşında olduğum veyahut nelerden hoşlandığım değil, penisimin onunkilerden uzun olup olmadığı." Louis suratını rahatsızlıkla buruştursa da, Merin yaramazca kıkırdadı kulağına doğru. "Ama sen bununla ilgilenmiyordun. Bilseydin bile, ilgilenmezdin. Sanırım bunu seviyorum, beni değerli biriymişim gibi hissettiriyorsun. Hem de her parçamla."
"Zaten öylesin, Merin." Söylediklerinden sonra yüzünde kalan sade bir tebessümle baktı.
"Hadi ama, hala itiraf etmedin. İkinci shot için seni bekliyorum." Eski yerine geçti hemen. Yüzük dolu parmakları minik bardağı kavrasa da, gözleri tamamıyla Louis'deydi.
"Pekala. Bu biraz iğrenç gelebilir." Merin 'hadi artık' dercesine baktığında, Louis utangaçça güldü ve ekledi. "Sanırım lisedeyken bir miktar porno bağımlısıydım." Karşısındakinin tepkisi gözlerini kararsızca kısmak olduğu anda, Louis açıklama ihtiyacı duydu. "Tabi ki öyle korkunç derecede değil. Her zaman tek başımayken daha rahat hissederdim bu yüzden birileriyle olmak yerine..."
"Aslında daha iğrenç şeyler bekliyordum. Eminim her ergen, hayatının bir döneminde porno izlemeye belli ölçüde kafasını taktığı olmuştur." Kollarını göğsünde kavuşturduktan sonra sırıttı. "Ama ikinci söylediğine inanmak çok zor. Sanırım uzun bir süre boyunca senin her gece başka güzel bir kızla yatıp kalktığını düşündüğüm için."
"Tanrım. Madem sürekli benimle ilgili hayaller kuruyordun, neden hiç belli etmedin?" Louis ciddice yüzünü asmakla kalmadan başını inanamazcasına iki yana sallıyordu.
"Hatırlatırım: tiyatrodan sonra dayanamayıp seni öpen bendim." İkinci vuruşu yapmadan önce, Merin bardakların ağzını tuzla kaplamıştı. Bardaklarını yeniden tokuşturup kafaya diktiler aynı anda. Bu seferki etkisi, daha uzun sürecekti. En azından Merin için.
"Roleplay'i severim." Gözlerini açsa da, kısa bir süreliğine odaklanma ve etrafında olan biteni anlama sorunu yaşıyordu. Bu yüzden, duyduklarını fazlasıyla geç işitti ve söylediğine tepkisi birkaç saniye geç geldi.
"Yani, kostümlü seksler gibi mi?" Louis tam olarak öyle olmasa da, onaylarken hala çekingence bardağına bakıyordu. "Bunu tahmin etmeliydim. Onca izlediklerinden sonra seks konusundaki hayal gücünü düşünemiyorum bile. Gerçi yatakta büründüğün rolleri de hesaba katmalıyım, gerçekten..." Hızlı hızlı konuştuğunu fark etmesiyle birden nefeslenip gülmeye başladı. "Nefes kesiciler."
"Sanırım, tahmin edebiliyorum. Sende sıra." Louis alkolün Merin'in dilini çözmedeki etkisinden dolayı, git gide bu oyuna ısınıyordu.
Söylemeden önce biraz düşündü. "Bir keresinde, seni etkileyebilmek için belki orada duyduklarım bir işime yarar diye kampüsteki edebiyat seminerine katılmıştım."
"Beni etkilemen için böyle şeylere gerek olmadığını bilmeliydin." Bu sefer şişeyi alıp bardaklara döken Louis olduğunda, Merin şaşırsa da güldü. "Ama elbette, hoşuma gitmişti." Bardağını onunkine çarptırıp hemen kafasına dikti. Tekila hala anlık göz dalması dışında Louis'e hiçbir etki etmemişti. Merin'se aldığı üçüncü shot'tan sonra, birkaç saniye içerisinde bozulan dengesiyle yanındaki tezgaha tutunmuştu. "Belki de bundan sonrasında daha çok konuşup daha az içsek iyi olacak." Yavaşça bileğinden kavradı ve onu yakınına çekti.
"Pekala, söylüyorum." Derin bir nefes verdi. "Bazen bana kızların ablası olduğumu söylediğinde, kendimi tuhaf hissediyordum. Seçtiğin o kelimeden dolayı." Başını yavaşça kaldırıp karşısındaki mavi gözlere baktı.
"Ne?" Louis demek istediği ve kendisinin anladığı şeyden emin olamayınca, böyle sormuştu. "Yani, bunu ister miydin? Günün birinde olsa bile."
Aralarındaki şifreli konuşmayı andıran diyalogtan sonra, Merin ne diyeceğini bilemeden yalnızca gülümsedi ona. "Bilmiyorum Louis." Sebepsizce güldü. "Sarhoşum işte." Dudaklarına sarhoşluğun getirdiği arsızlıkla kapanırken, Louis'in kafasında büyük soru işaretleri bıraktığından kesinlikle habersizdi. Yine de, hafifçe çekildiğinde beline sarılan elini tuttu. "Dans etmek istiyorum. Son bir bardak daha içtikten sonra." Louis'in ikisi için doldurduğu minik bardakları kafalarına dikmeleriyle, sonunda Merin'in isteği gerçekleşiyordu.
Onu kalabalığın ortasına çekerken, kesinlikle dans etmekle alakalı inatçılığı aklındaydı ama o dakikalarda kim katı kuralları umursardı ki? Renkli ışıklar durmadan yanıp sönerken, Louis içtiğinden değil, gözleri önünde gerçekleşenden ve gördüklerinden ötürü sarhoş olacağının henüz farkında değildi. Yeni bir şarkının başlangıcıyla, ellerini omzuna koydu ve yanında dans eden onlarca insanı umursamadan Louis'in ellerini, ceketi çıkarttıktan sonra kısa bluzu sayesinde çıplak kalan beline yerleştirdi. Aralarında eksilen mesafelerin üstüne bir adım daha attığında, ikisi için nefeslik bir alan bile kalmamış oldu. "Seni bilmem ama, ben burada öylece durmak yerine dans edeceğim. Belki sadece biraz hareket ederek bana eşlik etmek istersin."
"Önce neler yapabildiğini görmem gerekiyor." Belindeki parmak uçlarının tutuşu biraz daha sıkılaştı ve geriye adım atmasına izin vermezcesine Merin'i kendine yakın tutmaya devam etti. Karşısındaki kırmızıya boyanan dudaklar yavaş ve yamuk bir şekilde sağa doğru kıvrıldığını gördü önce. Hareketlenmeye başlayan bedenini üzerinde tuttuğu parmaklarıyla hissediyorken, aynı zamanda omuzlarında duran ellerin çekildiğini fark etti. Büyük bir haz içerisinde, önündeki manzarayı izlemeyi devam etti. Merin ellerini Louis'den çektikten sonra, onları biraz havada tutmuş ve parmak uçları kendi tenine sürterken süzüle süzüle aşağıya, kendi bedenine indirmişti. Kısıtlı alanda, vücudunu onunkine değdirmeyi bırakmadan durmadan hareket eden bedeniyle tekrardan Louis'in üstündeki deri kumaşa ulaştı parmakları. Kendini onun kollarına bırakmıştı ve gözleri tamamen kapalıydı. Aralık dudakları yüksek seste çalan şarkıya eşlik ediyordu. Herkes bizi izliyor, öylese bunu sır olarak saklayalım. Birazcık skandal olabilir, bu yüzden görmelerine izin vermeyelim. Louis şarkıyı bilmese dahi, sözleriyle sırıtmadan edemedi. Merin sonunda kollarına tırmanıp omuzlarına, ve oradan da boynuna ulaştı elleriyle. Göz kapakları ağır ağır aralandı ve bayık bakışlarını Louis'inkilerle buluşturdu. Dudaklarını kendikilerle örtmek üzereyken, Merin aniden ona sırtını döndü ve sırtıyla birlikte tüm bedenini ona yasladı.
İkisi için de, partideki herkes kendileri gibi ağır çekimde hareket ediyordu sanki. Merin sarhoş olduğu için böyle hissettiğini biliyordu, Louis ise Merin'den dolayı olduğunu. Daha az konuş ve daha çok dokun bedenime. Çünkü senin için deliriyorum. Yeniden yerleştirdi elini eteğinden yukarı. Onu bu sefer tamamen kendine bastırdığında, ilk kez bedeninin kendiliğinden hareket ettiğine şahit oldu. Louis, dans ediyordu ve bundan bir miktar habersizdi. Ona göre, sadece Merin'in hareketlerine uyum sağlıyordu. Merin sağ omzuna yaslanan çenesini hissettiğinde, elini görmediği halde ezberlemiş gibi tek bir hareketle yanağına götürdü ve kendisinde büyüyen alevlerin Louis'i de yakmasına izin verdi. Başını geriye doğru, onun omuzlarına bıraktı. Herkesin içinde kendinden geçmesine, gerçekten çok az kaldığını düşünürken, boğazına dolanan sıcak parmakları hissetti. Sonra da, diğer tarafındaki kulağının altına bırakılan öpücükleri. Zevkle kasılan vücudunu hareket ettirmeyi bırakmadan, kendini iyice ona bastırıp sürtüyordu. Sanki etrafında dans eden kalabalık insan grubu tamamen saydamlaşmış, yoğun müzik sesi sonsuza dek kısılmıştı. Merin'in o anlarda duyduğu tek şey, Louis'in nefes sesleri olmuştu.
"Dokun bana." Gözlerini açmadan, çaresizce fısıldadı. Louis'in onu işiteceğini çok iyi biliyordu. Belini saran elini tutup, daha aşağılara çekmek için uğraştı.
"Sarhoşsun bebeğim." Louis, o görmese de kendi kendine sırıttı. "Ayrıca, partinin ortasındayken okulundaki herkes bizi görebilir." Merin ihtiyaçla yanan bedenini unutmak istercesine Louis'in ellerini sıktı. "Şimdilik hayal et, bu halin hoşuma gidiyor."
Merin aniden vücudunu onunkine çevirdi. İçinde büyüyen tutkulu arzulara yenik düşmeden önce, aceleyle dudaklarına kapandı. Onu öperken dilini hiç olmadığı kadar işin içine karıştırıyor ve sanki az önce içtikleri tekilanın tadını onun ağzından almak istercesine bir açlıkla uğraşıyordu. Louis tüm bunlara, yani onun yarı sarhoş haline ve bir anda yükselen ateşine şaşırsa da büyük bir istekle karşılık veriyordu dudaklarına ve dilinin hareketine. Sıkıca topladığı saçlarına rağmen önüne gelen birkaç ince tutamı kulağının arkasına sıkıştırdı dudaklarından ayrılmadan hemen önce. "Daha da kendini ve etrafı dağıtmadan gidelim buradan." Elini hiç bırakmadan onu çıkışa sürüklerken, Louis Merin'in mutfakta rastgele fırlatıp bıraktığı ceketini almayı da ihmal etmemişti.
"Size gidelim. Söz veriyorum sessiz olacağım." Louis arabanın kapılarını açtıktan sonra arkada bir şeylerle uğraşırken Merin üşüdüğü için ince ceketine sığındı iyice. "Ya da sıradan bir otel de olur."
Eve gitmek istemediğini anlaması için daha fazla söze gerek yoktu. Louis ona başka bir teklif sunmak için döndüğünde, rujunun yüzünün en uzak köşelerine bile bulaştığını görüp önce gülse de, sonra kendisinde de aynı izlerin olabileceğini akıl edip hemen elinin kenarıyla ağzını silmek için uğraştı. "Tanrım, herkes o halimizi gördü." Ağzının etrafına bulaşan ruj izlerini boş verdi o an. "Bu geceyi arabada geçirebiliriz bence. Sabah eve geçip erkenden okula gitmem gerekiyor. Ama söz veriyorum, uyumayacağım."
Merin sonda ne demek istediğini anlamasa da, kendisine doğru açılan arka kapıdan arabaya bindi. Louis'in koltukları tamamen arkaya kadar yatırdığını fark ettikten sonra, çok da şaşırmadan ayakkabılarını çıkarttı ve geniş deri koltukların üzerine uzandı. Louis de o sırada, biraz da olsa arabanın ısınması için kaloriferleri çalıştırmakla uğraşıyordu. "Memnuniyetsiz ve şımarık biri olduğumu düşünmeni istemem ama, burası biraz soğuk Louis." Omuzlarındaki ceketi alıp üstüne sarmaya çalıştı ve titremeye başlayan bedenini ısıtmak için çabaladı. Telefonundan saatin kaç olduğuna bakarken, Louis'in de yanına uzandığını ve tıpkı Merin'in yaptığı gibi kendi deri ceketini ikisinin üzerine örttüğünü gördü. Saatse dörde geliyordu.
"Birazdan ısınırız." Yavaştan buhar tutan camlara bakarak konuştu. Etraf hala yeterince ıssız ve fazlasıyla karanlıktı. Arabanın içindeyken partide çalan müzik sesleri zor zar duyuluyordu
"Uyuyakalacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun Louis." Üstüne örttükleri ceketin altında kollarını kendine sardı. Yeşil gözleri söylediğini kanıtlarcasına genişlikte açıktı ve direkt olarak Louis'in karanlığa rağmen parlayan suratına bakıyordu. "Hadi bana itiraf et, neden fırsatın olduğu halde öncekilerde yaptığın gibi şimdi de benimle sevişmiyorsun?"
"Çünkü şu an fazlasıyla sarhoşsun." Yanına kıvrılan bedeni, kucağının üzerinde duran buz tutmuş elleri buldu ve ısıtmak istercesine ovuşturdu.
"Hadi ama, ertesi sabah hatırlıyor olacağım. Hem sen benim erkek arkadaşımsın." Merin yerinde sabırsızca kıpırdandı. "Hem ısınmak için daha iyi bir yol bilmiyorum."
Kolunun üstünde yükselip, ona biraz daha yukarıdan bakmaya başladı. "Ayrıca, sarhoşken seks yapmanın ne kadar tehlikeli olduğunu da bilmiyormuşsun." Louis, parmaklarıyla yavaşça Merin'in çenesini kavradı ve tenini okşamaya başladı. "Sarhoşken, kan akışın hızlanır. Kanına karışan alkol yüzünden kalbin hiç durmadan, vücudunun her yerine kan pompalar; beyninse git gide uyuşur. Zaman yavaşlar." Dokunuşları çenesinden gerdanına doğru inerken Merin'in gözleri, tıpkı anlattığı gibi yavaşlıkla kapandı. Kalp atışlarının sesini kulağında duyabiliyordu. "Daha çok hisseder, daha fazla duyarsın. Çünkü beynindeki tüm sesler, tamamen susmuş olur. İstersen zamanı bile durdurabilirsin." Parmak uçları haç kolyesinin ucuna takıldığında, Louis hala tenindeyken üstüne öpücük kondurup sırıttı. "Artık dünya, yalnızca senin için dönmeye başlar." Ellerini iz sürdüğü teninden çekmeden, bluzunun açık dekoltesinden biraz daha derine kaydırdı. Merin'in dilediği gibi ona dokunurken dudaklarına kapanıp onunla öpüşmekte hiçbir mahsur görmedi.
Arabanın içine bıraktıkları ılık nefesleriyle, etrafını saran camların tümünü artık ince bir buhar tabakası kaplamıştı. Louis hala dudaklarına onu delirtecek yoğunlukta öpücükler bırakırken, Merin bluzunun içinde yaramazlıklar yapan parmak uçlarını oradan çekip eteğinin altına, bacaklarının arasına götürdü. "Sarhoş olmadığım halde her seferinde bana hayal gördüğümü düşündürüyorsun." Çenesini öperken, itiraf etmekten çekinmedi Louis. Eli hala Merin'i tatmin edecek şekilde tenini okşuyordu. "Asıl bu gece bunu itiraf etmeliydim. Sen ilk kez sarhoş olup bu arabaya bindiğin o gece, rüyamda ikimizi görmüştüm. Burada. Arka koltukta."
"Islak rüyalar gören tek kişi olmadığımı duymak sevindirici." Kulağına doğru mırıldandı. Merin kıkırdarken elini onun kasıklarına bastırmayı ihmal etmiyordu.
"Ve... Ve rüyamda, aslında istemediğin türden sana dokunmamı istiyordun." Louis tepkisini görmek için, yüzünü tamamen karşısına aldı.
"Önceliğim asla orası değil, biliyorsun. Ama bu kadar çok istiyorsan..." Merin aşağıya kayan parmakları, aksine birden kasıklarına doğru, yukarıya çekti. "İstediğini yap bana."
"Yapacağım." Louis gülümsedikten hemen sonra burnunu öptü. "Ama bu gece değil. Çünkü şu an okşadığın şey cüzdanım."
"Tanrım!" Merin hemen elini utançla çekse de, Louis geriye yatan araba koltuklarında kaçmasına izin vermeden onu kollarıyla yakalamış ve bedenine geri yaslamıştı. "Normalde bu kadar aptal değilim..."
"Sorun değil Merin. Biraz uyu." Hala üşüyen bacaklarını onunkilerin arasına doladı ve tüm gücüyle sıcaklığına kavuşmak için uğraştı. Merin yavaş yavaş ısınan bedeniyle birlikte sevdiği adamın kollarında gerçekten mıyışırken, yalnızca ikisinin de anlayamayacağı aşk mırıldanmaları çıkarıyordu. Louis tüm bunları ömrü boyunca hatırlayabileceğini bilerek ve şanslı hissederek gülümsedi.
"Louis, biliyor musun..." Merin başını gömdüğü Louis'in siyah tişörtünden kaldırmadan uykulu bir şekilde mırıldanmaya devam etti. "Hep Judith adında bir kız çocuğum olsun isterdim. Çok güzel bir isim değil mi?"
Louis şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Judith Shakespeare gibi mi?"
"Evet, evet. Onun gibi." Merin'in kıkırdığını duyamasa da minik irkilişlerinden bunu anlayabiliyordu. "Sen de ister miydin?"
Derin bir nefes aldı yanıtlamadan önce. "Evet, isterdim." Cevabından sonra ise, yavaşça geri verdi kendisinden gitmesini istediği can yakıcı hislerle. Ana odaklanabilmek istedi; bir de en az Merin kadar sarhoş olup kolay uykuya dalabilmeyi.
~
River'ın okula geçmek için henüz uyanmamış olabileceği saatleri göz önünde bulundurarak bıraktı Merin'i evine. Sonrasında, hemen kendi evine geçmesi gerekmişti elbette. Louis, planladığı gibi sessizlikle bulduğu evinde kimseyi uyandırıp bir sürprizle karşılaşmamaları adına odasına çıkarken, merdivenlerin başında Aurora Harley'i gördü. Tabi ki, genç kız da babasını.
"Nereden geliyorsun?" Louis kızını geçip kendi odasına ilerlediğinde, Harley sinirle o tarafa çevirdi bedenini. "Tüm geceni Merin'le geçirdin. Öyle değil mi?"
Louis soruyla yerinde kaldı. "Bak Harley, sana yalan söylemeyeceğim. Gece onu eve bırakamazdım. Bu yüzden-"
"Bu yüzden kızlarından gizli saklı çıkıp gittiğin eve sabahın köründe dönüyorsun baba." Louis duydukları ve uykusuzluğun getirdiği stresle aniden kızına döndü.
"Benim kimseden gizlim saklım yok. Neden biraz olsun anlayışlı olmuyorsun bana karşı?" Aralarındaki soğuk ve gergin mesafeyi adımlarıyla kapatan Louis olduğunda, Harley geri çekilmedi.
"Bu yüzden mi iki ay boyunca ilişkini bizden gizledin? Gerçekten kimseden gizlin saklın yok mu yani?"
Üst kattaki odalardan birinin kapısının açılmasıyla, Louis gözlerini sesler yüzünden uyanan Hannah'ta çok fazla tutmadan büyük kızına döndü. "Harley, bana hesap sormak yerine git ve okul için hazırlanmaya başla."
"Ne oluyor Tanrı aşkına sabah sabah?" Margaret alt kattan merdivenlere doğru seslendiğinde Louis kızından en sonunda hayal kırıklığıyla dolu gözlerini çekebilmişti.
"Yok bir şey. Her zamanki gibi Harley'in sabah gerginlikleri."
Genç kız babasının aksi söylemlerine bir tepki vermek yerine, kapıda dikilen kız kardeşini geçti ve odaya girdi. "Giyineceğim Hannah. Birkaç dakikalığına aşağıya in." Sinirle mırıldandı kardeşine. Hannah patlamaya hazır olan bombaya yaklaşmaktansa, odadan hızlıca kaçtığında sonunda istediğini elde etmişti. Çekmecelerini karıştırıp, sadece birkaç hafta önce babasının arabasında bulduğu, kime ait olduğunu artık çok iyi bildiği tokayı eline aldı. Avuç içinde kalan siyah tokaya bakarken, genç kızın sinirden elleri titriyordu. Babasıyla arasının açılma ihtimali onu çok korkutuyordu ve tüm bunlardan fazlasıyla bıkmıştı.
Ailecek yaptıkları araba yolculuğunda, ön koltuğa geçip bir an olsun kulaklığını çıkarmadı. Okula gelene kadar, tek kelime etmeyeceği konusunda kendisine söz vermişti. Babasının da onunla aynı şekilde konuşmadığını görmek, içten içe Harley'in korkusunu daha da büyütüyordu aslında. Bu yüzden, babasına tepki göstermesinin saçma olduğunu en baştan akıl edemediğinden dolayı kendine kızıyordu. Daha arabadayken bunu anlamış ve artık tavrını değiştirmesi gerektiğinin farkına varmıştı.
Derslere girmek üzere okulda birbirlerinden ayrılmadan önce, Harley yine de dayanamayıp babasına iyi dersler diledi. Ne var ki, Louis onun aşırıya kaçtığını düşündüğünden, hala kırgındı ve bu yüzden yalnızca sana da deyip, yanından ayrılmıştı. Harley üzgünce kendi sınıfına gitti. Ama, üzgünlüğünün nasıl son bulacağını ve rahatlayacağını çok iyi biliyordu.
Uzun arayı haber veren, öğlen yemeği zili tüm okulda aynı anda çalmaya başladığında Harley arkasında kalan arkadaşlarını umursamadan çıktı merdiven basamaklarını. Kendi katlarından neden ayrıldığını bilmeyen kızlar, Harley'i yakaladıktan sonra durmadan aynı şeyi sorup durmaya başlamıştı. "Siz burada kalın."
Okul ceketinin cebine sıkıştırdığı ve saatlerdir orada tuttuğu tokayı, bir kez daha kontrol ettikten sonra adımlarını kendinden emin bir şekilde attı. Aurora Harley, Kuzey Liverpool Lisesi'nin en üst katındaki üçüncü ve son sınıfların bulunduğu koridora girdiğinde ve beklediğinden daha çabuk onu gözüne kestirebildiğinde, suratında tatmin olduğunu belli eden bir sırıtış belirdi. Birlikte yürüyen kalabalık arkadaş gruplarının arasından sıyrılıp, korkusuzca koridorun öteki ucuna yürüdü elinde tuttuğu tokayla. River, her şeyden habersiz okulda yeni edindiği arkadaşlarıyla gayet sıradan bir şekilde bu öğlen yemeğinde ne yiyeceğini konuşuyordu. Tanımadığı bir kızın göğsüne vurmasını hiç mi hiç beklemiyordu bu yüzden.
"Kardeşine sahip çık River Styles."
Genç çocuğun ağzı açık kalmıştı. Hızla ondan uzaklaşan bedeni seyretmek yerine, göğsüne vurulmasından sonra yere düşen tokaya baktı. Ne halt döndüğünü anlamak için hızla yere çömelip aldıktan sonra sinirle çatıldı kaşları. "Transfobikliğin seni havalı yapmaz, çömez!"
River, Harley'in her zamanki lise zorbalarından biri olduğunu düşünmüştü alt tarafı. Harley'in yürürken ona orta parmak kaldırmasını bile umursamadı. Bu zorbalıklara ve homofobik akranlarına fazlasıyla alışıktı. "Dostum, o kızın kim olduğunu bilmiyor musun? Okuldan atılmak istemiyorsan laflarına dikket et. Çünkü o kız Aurora Harley Tomlinson'dı. Edebiyat öğretmeninin kızı."
Hangisine şaşırması gerektiğini bilmiyordu fakat, duyduklarından sonra koyu yeşil gözleri şaşkınlıkla açıldığı bir gerçekti. Elinde kalan tokayı sıkarken, hala sakin kalmaya çalışıyordu.
.
.
y/n: ummm, sanırım işler kızışıyor :D
~ @thelanadelreyswife bu bölüm senin içinnn ❤️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top