Özel Gece
Üç ay sonra bok gibi bir bölümle merhaba! Uzun uzun düşünürsem belki düzelir dedim daha da batırdım. Şimdi de sırf siz daha fazla beklemeyin diye atıyorum, okuyan kaldıysa buyursun ☹️
Bölüm şarkısı Ellie Goulding, guns and horses
Ve yeni (!) kapak nası?
°
°
°
°
Kollarını belime dolayıp sıkıca sarılışıma karşılık verirken gülümsemekten kısılan gözlerim hızla dolmaya başladı.
Kalbimdeki çarpıntı ruhumu sarsıyordu.
Hiçbir şey yapamıyordum, ne bir ses çıkartıyor, ne de hareket ediyordum. Kitlenmiştim. Tek elimden gelen sıkı sıkı sarılmaktı. Kafam karma karışıktı, mutluluktan ne düşüneceğimi şaşmıştım.
Kendimi Harry Potter izlerken evlilik teklifimsi bir şey alırken bulmuştum ve bu benim lanet hayalimdi!
Olanı ciddi ciddi evlilik teklifi saymamam ve kendimi rezil etmemem için bir sebep verinn diyeceğim verseniz de ikna olmam! Yüzük var, yüzük varsa evliliktir! Susun!
Yüzüm boynuna gömülüydü, burası içinde çiçeklerin de sürüklendiği tertemiz bir bahar rüzgarı gibi kokuyor. İç çektim, başım dönüyordu kollarında sapasağlamken. Sonra da kahkaha atarak kendimi iyice üzerine attım ve o geriye düştü ben kucağına, güldü güzel sesini gizlemeden, başımı kaldırıp yüzüne baktım, boynumdaki kolyede asılı duran yüzük göğsüne düştü yakınlığımızdan dolayı.
Ve biz birbirimize çarpan kalplerle bakarken karşıdaki bilgisayarda film oynamaya devam ediyor, şimdiye Dumbledore gelmiştir. Zavallı ikizler!
Midem kasılıyordu heyecandan ve dudaklarım doğru düzgün kelime dizemiyordu. Bildiğiniz Harry'i gece yatakhaneden dışarı çıkıyor diye ispiyonlonlayıp ceza almalarına sevinirken kendisi de çıktığı için ceza alan Draco gibi mala dönmüştüm.
"Lou, sen - sen beni, bana yani şimdiden-"
Mallık az kalır.
Heyecanlı heyecanlı konuşup telaşla soluk alırken kelimeleri birbirine yamamış muazzam bir şapşal gibi görünmüştüm ama umursamadan soludum.
Evrene nasıl bir ısrarla evlilik sinyali gönderdim bilmiyorum ama bu kadarını beklemiyordum!
Yanaklarımı tutup acıtmadan sıkıştırdı parmakları arasında. Pespembe bulutlar vardı sanki etrafımızda. Yeşil ışıklar saçıyordum cam mavilere bakarken.
"Hey melek, şimdiden de ne demek?"
İnce dudakları konuşurken şekilden şekle girdi, simasında ise sevimli bir gülümseme vardı. Gözleri kısıldı, yanakları kırıştı.
Bana melek dedi. Bana! Darma dağınık saçları ve pijamalı, kolu yarı sakat, kanatsız, güneşten teni esmerleşmeye başlamış ve kesinlikle meleksilik dışı işlerle ilgilenen bana!
Gözlerimi kırpıştırdım. Geri zekalı gibi görünme Harry, geri zekalı gibi görünme Harry, geri zekalı gibi- alt dudağımı ani bir hareket yapmamak için ısırıp birbirine bastırdım ve gözlerim kısılana kadar yüzümü kastım. Yani geri zekalı gibi görünüyorum. Mükemmel.
O yanaklarımla özenle oynarken ve yüz ifademe gülümserken konuşmasına izin verdim, öylece yatarken minderde bir bacağım onunkilerin arasındayken ve tenimiz tatlı bir ateşle kavrulurken.
Hatalı, genç ve masumduk. Biraz da asi.
"Ben seni gördüğüm günden beri sana erkek arkadaş ya da lise aşkı gözüyle bakmadım ki hiç, bunu yavaşlıktan sürünen ilişki adımlarımız da gösteriyordu bence."
Nefes aldıkça üst üste olan göğüslerimiz birbirine baskı uyguluyor, kalplerimiz de tempoyla birbirlerini kovalıyordu. O da heyecanlıydı, bir eliyle sımsıkı tutunduğunu hissettim belime. Gözlerimiz bir saniye ayrılmıyordu, saçlarımdaki uzun tutamlar yana düşüyordu. Tuttuğu yanağımı sıkıp bırakmaya devam etti.
Ay hareketlere bak deliriyorum!!
Kaşları kalktı, mavilerinden çok yüzünü inceliyorum, o yakından çok daha kusursuz ağzım bir karış açılmak üzere izlerken. Gerçek bir sanat eseri. Belki de onu halıya sarıp evren dışına kaçırmam gerekebilir. Bir dakika bu plan yeni değil.
"Ben biliyordum, ileride bir gün yaşlı bir bunak olunca seni düşünürken bu meleği on sekizimde sevdim demeyecektim."
Muzip bir ifade belirdi gözlerinde, dudakları daha da kıvrıldı. Ben...lanet olsun o yüzüğü takmak istiyorum. Şimdi. Kaçarsa tutun.
"Bu ihtiyarı on sekizimden beri seviyorum diyeceğim!"
Güldü, ben de gülmek için dudaklarımı araladım ama sesim çıkmadı çünkü bilirsiniz hiç iyi değilim. Ya da çok iyiyim, arada kaldım. Kasıntı ifadem tamamen yumuşadı sulanmış hamur gibi hissediyorum! Vıccık Vıccık!
Evlilik sapığı olduğumu bilmiyor. Gözlerimin önünde bir sürü lanet tablo beliriyor lanet gözlerim, lanet tablolar ve lanet olası evlilik sapıklığım! Lanetlendim mi ne bilmiyorum ama lanet olsun!
Dudaklarım kurudu, saçlarım kabarıyor, kulaklarımsa yanıyor, kıpkırmızı oluyorum yine. Kurduğu cümleler psikolojime iyi gelmiyor.
Sakin ol, sakin ol, sakin ol, saki-
"Sen benim hayalimdeki ailem oldun. Her gördüğümde ve her baktığımda sana, bu ilişkinin ciddi olmasını daha çok istedim. İstedikçe daha da ciddileşti hayallerim. Aptal bir çıkma teklifi edemezdim hayır, sen kabul edene kadar seni sonsuzluk için bekleyeceğimi bilmen gerekiyordu."
Gözlerim her kelimesiyle büyüyor. Sakinlik buysa, gözlerim yakında çıkacak.
Üzerimde olan bakışlarında saf ve durdurulamaz bir sevgi vardı, gözlerimde, dudaklarımda, saçlarımda...beni yüceltiyor.
Daha fazla konuşmasına izin vermedim, kalbim eriyor, fokur fokur kaynıyordu göğsümde. Dudaklarımızı birleştirdim. Tüm benliğimle öptüm onu. Çilek bahçesinde falanmışız gibi tatlı kokular geliyor.
Bu yakınlık asla heyecanını azaltmayacaktı, o heyecanı kalplerimiz kabul ettiğinde ve biz onunla her daim yaşadığımızda ancak, sürekli heyecanlı olduğumuzu unutabilirdik o kadar.
Kalplerimiz birbirimizi gördüğümüzde atmıştı, sonra hızlanmış, yakınlaştıkça çarpmıştı, alıştıkça da artık biz onu değil o bizi takip edecekti.
Kendimi sırt üstü buldum. Boynuna sardım kollarımı, sımsıcak oldu tüm hislerim dudaklarım ve ardı gibi.
Yavaşça öptü beni, şiddetle savurduk birbirimizin korkularını. Yaşımızı, yükümüzü, sevme ve sevilmekle ilgili tecrübesizliğimizi, ailenin ne olduğunu bilmeyişimizi, nasıl düşünce kalkılacağını anlamayışımızı hepsini.
Ona tutunmuştum sıkıca, sarsılıyordu tüm bedenim bana dokunuş şekliyle. Kutsal bir şeymişim gibi, dokunuşları bir tek benim için varmış gibi. Baştan yaratılıyordum. Kendimi onunla tanıyordum. Elleriyle, teniyle ve gözleriyle buluyordum yerimi.
Tutuşu bedenimde geziyor resmimi çiziyordu, dudaklarımız eziyordu birbirini. Başımı geriye attım, beni öpmeye devam etti.
Dili dudaklarımda gezdi, burnumu onunkine sürttüm. Ciddi olamıyordum. Ama o gülümseyip kaldığı yerden beni öpmeye daha ciddi bir şekilde devam etti. Nefesimi kesecek kadar sert öpüyordu, ona karşılık veremedim ve evet bu beni sinirlendirdiği için kaşlarım çatıldı hemen, aptal aptal sesler çıkartmamı mı istiyor, çünkü o böyle yapınca benden o şekil sesler çıkıyor da.
Gözlerimi araladım, ayrıldım ondan nefes nefese, yanaklarım ve boynum alev alevdi, saçlarım farklı bir modelde yine darma dağınık; boynuma eğilirken son anda omuzlarını tuttum yattığım yerden kalkmak için. Herife bakın, sanki kaç saat oldu banyosuna dalıp üstüne atladım diye bana çokta sabırlı değilim ayarları çekeli de şimdi gelmiş sabır ne yeniyor mu diyen benim en hassas olduğum noktaya dudak basmaya çalışıyor.
İşte buna, kahpelik denir.
Hareketlerimi takip etti koyulaşmış mavileriyle, bense üzerime kilitlenmiş yüzünü incelerken gerildim, lanet olsun şu mala dönmüş halime bakmamalı dikkatli dikkatli.
Ne yapıyordu bana? Ne yapıyorduk birbirimize? İkimiz de gerçeklikten uzaktık yan yanayken. Ne ailelerimiz umurumuzdaydı ne de yaşımız.
Hepten ittim onu ve Louis kıçının üzerine düşerken ben de doğruldum.
Belimi bırakmıyordu elleri, dizlerim üzerine çıkıp oturan onun bacakları arasına geçtim. Başını kaldırıp bana baktı tutuşu sıkılaşırken. Meraklı ve sabırsız görünüyor.
Tanrım nefes alamıyorum. Bu çocuk beni bitirecek!
Mavileri, denizin üzerinde yangın varmış gibi hissettiriyor. Kucağına oturmam pek iyi halli olmayan arka tarafım içinse hayırlı değil ama romantik olmaya çalışıyorum, elimde de sadece kucak var. İdare edecek...
Tereddütle boynumdaki kolyeyi çıkarttım. Bacaklarım titriyordu.
Dudakları aralandı ve kaşlarını çattı, gözlerinde korkulu ya da korkutucu bir parıltı belirdi. Ellerinin altındaki belimi artık ciddi ciddi sıkıyordu. Şaşkınlığa döndü merak.
Açık alnına düşen iki üç tel saçı itmek istedim. Sertleşen yüzüne karşı nasıl bakmam gerekiyordu? Üzerimdeki ellerinden birisini zorla çekerken kolyeyi koydum avucuna.
Gümüş yüzüğün tüm ışığı çekilmişti, gözünde sanki. Geri zekalı gibi görünme işini uzun uzun düşünmedim.
"Benim başka bir yüzüğe ya da zamana ihtiyacım yok Lou, bunu takar mısın?"
Sesim kısık değildi, emin. Şaşkınlıkla gözlerime baktı ve anlamamış gibi ağzını kapatıp geri açtı, sonra takması için vermedim hayır.
Kendisi hep benim için beklediğini bu yüzüğü vererek gösteriyorsa ben de pekala hep hazır olduğumu o yüzüğü takarak göstermeliydim.
Gülümseyebildim sonunda.
Öyle demeyin zor iş. Yüz felci geçirmenin kıyısındaydım.
Bilgisayardan bir ses yükseldi, "Harry Potter!" bizim Harry'nin adı Ateş Kadehinde çıkmıştı, zavallı Harry.
"Lou, hadi?"
Demek istediğimi anladığında irkildi ve gözlerini benden ayırmadan aceleyle ipi çözmeye çalıştı, öyle bir ifade vardı ki yüzünde Tanrı biliyor şaşkınlıktan dona kalamama gibi bir şeydi. İnme?
Ne yapacağını bilmiyor gibi duruyordu. Sevindi mi, garip mi karşıladı, korkuyor mu hiçbir şey anlamıyorum sadece o, fazlasıyla şokta. Ben de, ben de...
Aileme kafa tutacak şeyler listem kabarık.
Ellerine baktım titriyor olduklarını görünce hemen onları tuttum ve Louis'nin kocaman açılmış mavileri üzerimdeyken ipin düğümünü çözdüm güzelce. Tekrar döndüğümde yüzüne, iç çektim.
"Ben senin için hep hazırım."
Masmavi gözleri yaşlarla parlayıverdi ve sevgili aşkım içimi yakacak kadar büyükçe gülümsedi bana.
Gümüş parça ipten süzülerek çıktı, avuçlarında kaldı. İkimiz de başımızı eğip ona baktık.
"Bunu yapacağını tahmin etmemiştim. Bana halen kızgınsın sanıyordum."
Kıkırdadım, göz göze geldik yine, bacaklarımı iki yanına yerleştirip ileri uzattım, o da uzatmıştı zaten bacaklarını, bir eliyle belimi tutup kucağına çekti bedenimi ve kendisine yaklaştırdı iyice. Yüzüğü tuttuğu elini tutuyordum sıkıca.
Sıkıntılı durumlar vardı: biz çok gençtik, gelecek belirsizdi, birbirimizi bu sözü verecek kadar tanımıyorduk. Ama ikimiz de bir şeyden emindik, sıkıntıların birisi geçecek diğeri gelecekti önemli olan bizim birbirimizi bu kararı alacak kadar sonsuz görüp görmediğimizdi.
"Kızgın ve kırgınım. Ama bu seninle reşit değilken evlenmeme engel değil."
Güldü, aklıma Zayn tepemizdeyken ve o mavi pijamalarıyla bana sarılırken ki muhabbetimiz geldi. Sarılmamız için barışmamıza gerek yok demiştim. Yoktu.
Elimi tutup yüzüğü, yüzük parmağıma hizalarken sessiz bir mırıltıyla bilmediğim bir melodiye ritim tutmaya başladı, onu izledim, ellerimizi izledim. Keskin yüz hatları bile yumuşamıştı sanki, sakince gülümsüyordu. Açık alnına yasladım alnımı ve geriye yatırılmış saçları okşadım bir elimle.
"Calling out for somebody to hold tonight. (Bu gece tutunmak için birini arıyorsun)"
Gözlerimi kırpıştırdım, nefesimi tutmuştum yine ama lanet olsun ne yapıyordu!? Bu şarkı da neydi!
"When you're lost, you'll find a way. (Kaybolduğunda, bir yol bulacaksın) "
Yüzüğü taktı bana. Şaşkınlıktan ağzım bir karış açılmıştı biz göz gözeyken.
Yüzük taktı!
Yüzük ne demek yüzük!
"I'll be your light
(Işığın olacağım)"
Ona ne şüphe!
"You'll never feel like you're alone (Asla yalnızmışsın gibi hissetmeyeceksin)"
"I'll make this feel like home
(Evdeymişsin gibi hissettireceğim)"
Konuşmayı kesip tatlı tatlı mırıltılar çıkartırken belime sarılmış ve oturduğu yerde ne kadar oluyorsa sağa sola sallanıyordu gülümseyerek.
Şaşkınca ona baktım, yüzüğe baktım, yanıyorum!
Dudaklarımı herhangi bir şeyler için araladım, şarkısını kesip onlara küçük bir buse kondurdu sonra başını boynuma gömdü. Tenim, ruhum, gözlerim diri diri yanıyordu ama hiç şikayetçi değillerdi, ateş hiçbir şeydi onlar cehennemi arzu ediyor.
"Tamam ayin bitmiştir. Evlendik."
Ha? İrkildim. Dur dur bir dakika bu çok ani oldu! Daha bin kelime edebiyat yapmadım!
Neden her konuda ani!?
Evli miyiz şimdi!
Hayalimde kendimi karşıma aldım, ellerimi açtım ve tehditkarca saydım, Randevuyu atladık, çıkmayı atladık, nişanı atladık farkında değil ama...evliliği de atladık çocuk falan yapıyoruz.
Farkındayım ilişkimiz diğer çağları siktir edip Asurlar sayesinde çağ atlayan Anadolu uygarlıkları gibi ama elimizden bir şey gelmiyor. Siz de hayatınızın aşkını daha bu yaşta bulsanız siz de afallarsınız!
Ne yapmalı, yaş grubundaki çiftlerin yaptığı gibi basit olmak saçma, diğeri de bilmeli olayın ciddiyetini. Eh ciddiyet de ciddiyetle gösterilir, karşılıklı ciddiyet gösterisi ise ortalama ilerlemeyi yavaşlatır çünkü diğer hiçbir aşamaya ihtiyacınız yoktur sonsuz aşkınızla. Ben de Louis de birbirimize ciddiyetimizi belli ederken ciddi bir ilişkiye girmiştik ve bu kesinlikle engel olabileceğimiz bir şey olmamıştı. Ciddi olunca haliyle yavaş olmuştuk her şeyde ve tartışmalar da aynı seviyede gerçekleşmişti. Yeniydik, bunlar olağandı. Bize kızmıyorum. Birbirimizi tanımıyorduk yeterince ve en keskin de kötü olaylarla tanıyorduk.
Evet doğru olağanın dışında da bir yavaşlık vardı bizde ama sebebi tamamen Louis. Ben onun en kötü özelliğini öğrenmiştim ve bundan kurtulmazsa da ilerisi için bize güzel bir gelecek görünmediği belliydi bu yüzden düşünmeden gitmiştim. Aslında bunu kendisi de biliyordu ve hakkımda yaptığı hiçbir şeyden emin olamıyordu işte o da bu yüzden gelmemişti, kendi kendisini üzmeyi tercih etmişti. Açıkça belliydi çünkü, gelse benim onu affetmem bir hafta bile sürmezdi, o kendisini affetmiyordu. Kararsızlığını, tutarsızlığını... Affetmesin zaten, değişsin.
Nefesi boynuma çarptıkça gözlerimi kapatıyordum ve sık sık yutkunuyordum ama onu itmedim. Saçlarını okşadım. Kokusunu içime çektim.
Eksilmeyecek olan şey aşkımızdı, ama bizim de uzun ve huzurlu bir gelecek için iki kişilik düşünmeyi öğrenmemiz gerekiyordu.
"Louuis?"
"Efendim kocacım?"
Siktir!
Ne dedi! Kocam dedi, bana dedi! Kocam...BENİM BİR KOCAM VAR!
Resmen yerimden zıplayıp üzerine yıldırım düşmüş gibi göründüğüne yemin edeceğim tipimle onun heyecanlı mavilerine baktım.
Kalbim yırtılıp kelebeği çıkartmak için oldukça hevesli, olgunlaşmış kozalar gibi sallanıyor dalında. Kelebekse aşkım gibi nefes alamıyor, acı çekiyor, rengarenk olmaya ve çiçeklerin üzerinde uçmaya çok az kaldı.
Gözlerine baktım, berraklığı göğü değecek kadar mavi olan gözlerine. Biz uzun zamandır yoktuk ama şimdi sonsuz olmuştuk bu çok...şok edici.
Silkelendim. Bu kadar kolay sıyrılamazdı kocam diyerek!
"Daha yeminimizi etmedik, çarpılmak mı istiyorsun? Kalk kiliseye gideceğiz."
Kucağından kalkmak için yaptığım ilk hamleyi engellese de kilise kısmını duyunca sırıtıp benimle ayağa kalktı.
"Düğün istersin sanmıştım ondan şimdiki için bir şey demedim."
Düğün.
DÜĞÜN! DEDİ!
Tokat manyağı yapsalar bu kadar mala dönmezdim.
Sırıtan yüzüne bakmaya devam ettim, baygınlık geçirirsem görür o gününü de işte...evlenmemiz gereken konular var.
"Düğün..." dedim halen bedenlerimiz yaslıyken, istifini bozmadan beni süzdü. Şeytani ve yaramaz hallerine dönmüştü. Tıpkı ilk zamanlar olduğu gibi.
"Hm, düğün. Bu evlilik şuan bizim aramızda olacak sonuçta, resmi değil, bir de gezegenin kalanının bildiği aşama var. "
İçimde tarifsiz bir mallık varsa da mimiklerimin bir an önce hayatının kazığını yemiş ihtiyardan evlilik teklifi almış ergene dönmesi gerekiyordu. Gerçi, evlilik teklifi alan ergen de pek yok sanırım.
Silkelendim, sessizce gülmeye çalıştım. İnsansı tepkiler için çalışmam lazımdı lanet olsun.
"Hadi o halde, pijamalı ve eşofmanlı bir şekilde gidip sakince çayını içen zavallı papazın akşamını mahvederek evlenlim." dedim.
Bu sorumsuzca! Erken! Zamansız! Belki yanlış? Ama genciz ve umurumuzda değil. Bunu biz istedik. Bu sorumsuzluk bize ait.
Hem umursamaz hem bencil olsak üzülür ve eleştirirdim kendimi ama biz o kadar da rahat değildik ve aldığımız tüm sorumlulukların sonucunu görerek, kabul ederek devam ediyorduk her şeye.
Elimi tuttuğunda ikimiz de kahkaha atarak odadan çıktık, arkamızda ateş kadehinde adı çıkınca mala dönen bir Harry Potter ve Hogwarts ahalisi bıraktık. Mala dönme sebepleri sanki bizmişiz gibi.
Merdivenleri paldır küldür indik, ahşap korkulukları sebepsizce tuttum sanki Louis'nin elleri yokmuş gibi.
Tam o sırada alt kata indik ve küçükler sessizce mutfakta meyve suyu içiyorlarken birden bize baktılar.
Daisy'nin yanakları şiş ve Felicite, Doris'e bardağı tam uzatamadığı için küçük kızın ağzı açık kalmıştı. Duraksadık, biz tek yaşamıyorduk, ailelerimiz ve şuan bakmamız gereken çocuklar vardı.
Unutmuşuz.
Lottie eli belinde kapıya çıktı.
"Hayırdır?"
Öksürdüm. Bir adım Louis'nin arkasına geçtim. Dudaklarımı kemirdim, yanaklarım kızardı. Gamzelerimin olduğu yerdeki çukur gülümsemekten belirginleşmiyordu.
Kendi kendimize büyük bir karar vermiştik, yüzük bile takmıştık, umursamazca her şeyi kabul etmiştik, tüm sıkıntıları ve sorumlulukları. Gençliğimizi feda etmiştik belki de. Sorun bu değildi yine de. Sorun hiçbir utanç hissetmememiz. Şahsen utanmadığım için utanmıştım az önce ve onları unuttuğumuz için ama Louis anlaşılan onu da hissetmiyor.
Ne benim gibi utandı ne de düşündü. Belki de hiç unutmadı onları. İlk defa benim hakkımda aldığı bir karardan bu kadar emin, şüpheye düşmüyor ve kaçıp gideceği anı beklemiyorum desem yalan olur.
"Lott, biz dini nikah kıydıracak kadar imanlı gençleriz biliyorsun."
Ciddiyetsiz, alaylı, aksi ihtimalin fikrini bile istemediği belli olacak şekilde normal bir şey söylüyor gibi konuşuyor. Ben bir de ona şaşırıyorum.
Ne oldu da bu kadar kararlı oldu birden? Kafasına taş mı düştü? Bir yıl görmeyince karar mı yüklendi? Gerçi öyle olsa ilk denemede tutardı kaymak.
Lottie mal mal bize baktı, Doris gelmeyen bardağa elinin tersiyle vurup yere düşürdü. Felicite çığlık attı, Ernest ağlamaya başladı. Yerimden sıçradım.
"Abi-nasıl bize bunu yaparsın!"
Sinirlenmişti, şaşkınlık uzun soluklu değildi. Mutfağın ise denetime ihtiyacı vardı. Kendisini yere atan Ernest'in yardımına koştum o ikisi didişirken. Küçük kollarını açıp boynuma sarıldı.
"Tek başınıza mı evleneceksiniz! Biz ne olacağız? Ben o kadar hayal kurdum..."
İnsan bir eleştirir, kız suç ortağı olmak için atar yapıyor. Abisinin kardeşi tabii ne bekliyorsam.
Ayaklarını yere vurdu, sinirden kırışmıştı yüzü ve asılmıştı. Yerdeki camları temizlemeye çalışan Felicite'yi durdurdum, ben hallederdim sonuçta o daha küçüktü elini kesebilirdi.
"Hayallerini Harry'nin on sekizi bitirdiği güne sakla."
Tehditkar ve umursamaz olmayı aynı anda başaran ilk insan Louis olmalı. Saçlarını eliyle iyice geriye yatırıp hafif çıkan sakallarının olduğu yeri kaşıdı, dik dik Lottie'nin yüzüne bakarken üstüne gülümsüyordu. İnce dudaklarındaki kıvrılma hareketini birebir takip ettim.
Az kalsın Ernest elimden kayıyordu! Tamam sakin ol artık geri zekalı olma, bu günlük bu kadar! Bebeğe daha sıkı sarılıp küçük afallamış yüzüne baktım aynı şekilde. Gülmeye başladı. Doris de çığlık atıyordu artık, gürültü çıktıkça coşuyor hanımefendi.
"Bu evlilik bizim küçük sırrımız olacak dışarıdan kimseyle konuşmayın sakın, babamın ne tür bir tepki vereceğini biliyorsunuz. Anneme de ben söylerim."
Lottie başını salladı umutsuzca, Felicite ise süpürgeyi getirmişti, saçıma yapışan ve halen gülen Ernest'i ona zorlukla verdim. Lottie eliyle abisinin yakasını silkeledi.
"Bu halde mi evleneceksiniz?"
O an kocacım eğilip üstüne baktı kabaca sonra da beni süzdü sırıtarak, kaşlarımı çattım. Elektrikli süpürgenin sapıyla kovalayabilirim onu biliyor değil mi!
"Kıvırcığım her haliyle güzel üstelik bak, benim pijamalarımı giymiş bence bu yeterli!"
Gözlerimi kırpıştırıp kızararak aniden geri adım attım. Beni sinir ediyordu, ne zaman kızacak kadar köpürsem söylediği herhangi bir sözle tepemden aşağı kaynar suyu döküyordu. Kendimi yanında okşanmayla pati indiren kedi gibi hissediyorum!
Başımı iki yana sallayıp süpürgenin başlığını çıkarttım çekingen öfkemle ve makinayı çalıştırmak için seri bir hareket yaptım ama Louis birden önüme atladı ve buna engel oldu.
"Harry! Sen hemen evinin hanımı olmak istiyorsun biliyorum ama önce evlenmemiz lazım."
Evlenmeden önce yapmamız gerekenlerin neredeyse hepsini yaptıktan sonra bunu söylemesi çok komik...süpürgenin sapını Lottie'nin eline verip cıkladı. Ofladım. Saçlarım kısa olduğu için kabarması cidden işime gelmiyordu, korkunç olduğuma bahse girerim
"Yeni geline iş yaptırılmaz, sen de tam görümce çıktın be Lott."
Kız göz devirdi. Haklı. Bense umursamadım sadece Doris başka bir bardağı daha yere atmak için aldığında engel olmak istedim ama Louis yanaklarımı tutup o tarafa bakmama engel oldu.
"Louis bırak kıracak!"
Konuşurken öyle ciddiye alındım ki arkadaşlar sayın, sevgili müstakbelliği bitmiş bulunmakta olan kocacım yanaklarımı sıkıp konuşma sırasında balığa dönmeme sebep olmuştu. Kafamı sallayarak zor kurtuldum. Daha adam yerine konmuyorum be!
"Kırsın Lottie temizler, hadi evlenelim."
"Evlenince gidecek misin abi?"
Felicite, ablası Doris'in kırmak üzere olduğu bardağı alırken ona baksa da kucağında Ernest'le oldukça umutsuz görünüyordu. Louis kardeşinin boyuna eğilip gülümsedi.
"Yoksa benden kurtulmak mı istiyorsun?"
Ernest onaylamak ister gibi bağırdığında Louis ona ters bir bakış attı.
"Hayır gitme, gidersen korkarız."
Babalarının sıkıntı çıkarttığı kısmından asla kurtulamayacaktık. O adam tahmini kaç yıla ölür? Alkolikler az yaşar değil mi?
"Duydun Ernest, beni sevmek zorundasın evin asıl erkeği benim sen değilsin küçük fare."
"Gitmiyor musun?"
"Hayır tabii ki."
Şimdilik.
Üzgünüm ama babasının girip çıktığı bir evde yaşarsak sonumuz ya mezar ya hapis olur üstelik babamı her şeye ikna etseniz mümkün değil buna ikna olmaz hem nasıl baş başa kalacağız burada her yerden biri çıkıyor.
Neyse, daha erken...
Çocuk yapmışsam erken değil ama...neyse...
Kendimi erkeği esir alan öcülü gelinler gibi hissettim.
"Louueh?"
Kıyafetinin eteğini tutup hafifçe çekiştirdim. Anında doğrulup bana baktı. Çok mutlu görünüyordu, fazla mutlu görünüyordu.
"Oi oi sevgilimm, hadi evlenmeye gidelim biz!"
Ben de gülümsedim tüm kalbimle, biraz da heyecandan yerimden zıplanmış olabilirim, sanki birisi ayaklarıma iğneler batırıyor, yerimde duramıyorum! Hemen elini tuttum ve peşimden sürükledim onu.
"O kadar da tek olmayalım Lou, Niall, Ed, Liam ve Zayn de gelsin!"
"Zayn ned-"
"Yapma, elbet barışacaksınız o halde bunu neden en mutlu gecemizde yapmıyorsun?"
Homurdandı. Hah, Zayn'i özlediğini hepimiz biliyoruz? Üzerinde onun tişörtü var ve biz evleniyoruz yani o Zayn'in kıyafetiyle benimle evleniyor? Kısacası Zayn her türlü bir şeyden de eksik kalmıyor sikeyim kökten gelsin de bari tam olsun.
Sert adımlar attım, aceleci. Kimseye sormuyordum ne yapacağımı ve hesap da vermeyecektim. Diyecektim ki, evlendim! Çocuk yaptım? Ben istedim ve yaptım. Bu, bunlar tüm olanlar benim isyanım. Tüm zaman, her şeyi alttan aldım, affettim, kendi kendime onlara beni ezme hakkı verdim ama şimdi hepsini geri alıyor, affedilmeyi, alttan alınan taraf olmayı istiyorum. Anlayışlı oldum anneme, babama, ablama, Louis'e, Zayn'e? Sıra bende. Sözlerimle affettim hepsini geriye şu kaldı işte, onlar da beni affeder mi?
Buna değdiğimi bilmeye ihtiyacım var!
Hatalarımın yüzüme vurulmamasına ihtiyacım var!
Bu yaşıma kadar bir defa olsun babama neden yoksun demedim, ahkam kesmedim, olması gerekeni söylemedim, ona ayak uydurdum. Birden bire sıcak aile ferdine dönüşünce bile sorgulamadan onu affettim çünkü babamdı ve affedilmeyi hak ediyordu? Affetmeyerek, uzatarak güzel vakitlerimizi tüketemezdim.
Annem ne zaman başıma gelen işten beni suçlasa affettim, haberi bile olmadı çoğundan. Geceleri yanında yattım, saçlarını okşadım, onu sevdiğimi söyledim, yanında olmak için elimden geleni yaptım. Çünkü annemdi ve Jay'in dediği gibi hayat küs kalmak için fazla kısaydı.
Zayn ciddi anlamda hayatı yarım yıl zindan etti bana, tek hamlede affettim. Çünkü daha fazla uzatmaya gerek yoktu ve Zayn hatasını anlamıştı.
Louis bana güvenmedi, yanımda olmadı, beni terk etti, kalbimi kırdı ama biliyordum ki çabalıyordu. Affettim, daha fazla birbirimiz olmadan neden vakit geçirecektik?
Şimdi de tek gereken, aynısını onların yapması.
Bu evliliğe, o bebeğe adam gibi tepki verecekler. Şuan tek gayem, hayatımın tek anlamı bu. Susadığım, anlayış. Bu yüzden isyan edeceğim. Anlayış için.
"Hadi ara onu! Mutlu olacak!"
Bağırır gibiydim gülümsüyordum, heyecan ve ateşle. Yanaklarım halen biraz sıcak ve saçlarımdan bir tutam gözümün önüne düşüyor, gamzelerimin göründüğüne eminim. Louis oflasa da telefonunu çıkartıyor cebinden. Ben de kendiminkini. Niall, Niall, Niall!!
Ellerimiz ayrıldı, aniden irkildi ve biraz duraksadıktan sonra garajdan motorunu çıkartmak için benden uzaklaştı. Ay benden ayrılamıyor görüyor musunuz!
Kıkırdayarak telefonumu kulağıma götürürken onu izledim. Gözleri sürekli üzerimdeydi, bensiz aramayacağı belliydi Zayn şahsını. Ay bensiz suç ortağını da arayamıyor!
Çok tatlı! Yerim ki onu ben! Kaçamaz daa! Yüzünde uysal bir ifade var hareketlerimi dikkatle takip eden. Beni izliyor, sanki ondan kaçacakmışım gibi.
"Harry Styles! Nasıl bensiz çocuk yaparsın ve çağrılarıma dönmezsin!"
Birden kulağıma dolan sesle irkilip telefonu uzağa ittim biraz.
"Sakin ol Ni!"
Kahkaha attım. Tüm duygularım taşıyordu kalbimden, ruhumdan! Daha yüksek seslere, daha hızlı adımlara, daha sert ritimlere ihtiyacım vardı!
"Sakin mi! Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun be!"
"Miniğim sonra kavga ederiz şimdi önemli bir durum var, çook önemli!"
Sesi gelmedi bir süre. Sonra da genelde uysal bir İrlandalıyken çıkarttığı onaylayıcı tınıyı duydum. Bu kesinlikle, devam et, demekti.
"Ed ve Liam'ı bulup attığım konuma gelmen lazım acilen."
"Neden? N'oldu!"
Tekrar telaş moduna geçmişi Tanrım...
"Evleniyorum."
Louis'e baktığımda gergin olduğunu gördüm. Biraz dikkatim dağılmıştı ama Niall'ın sesi varken nereye kadar dağılacak ki?
"NE! NE DEMEK EVLENIYORSUN! DAHA DÜĞÜN PASTASI YAPTIRMADIK! "
Pastaya mı takıldı?
"DAHA HAZIR DEĞİLİM ÇOK GENCİM HARRY!"
Bir dakika ben evleniyorum!
"Ne de-"
"Ed'e evlenme teklifi etmek için sizin düğünü düşünüyordum ben!"
Ağzım bir karış açıldı. Başımı iki yana salladım. Nasıl bunu düşünürdü! Çok erken dışlandın Harry çoook!
"Olmaz daha çocuksunuz siz!"
"Sen nesin geri zekalı!"
"Ben yetişkin bir erkek ve (mırıldanarak) baba adayıyım (tekrar sesimi yükselttim) ama sen minik bir civcivsin!"
"Sen de yavru kedisin!"
"Kes sesini ve adrese gel, göreceksin o zaman kedi mi aslan mı var karşında!"
"HAHAHAHA-"
Telefonu suratına kapattım. Ciddiye alınmayınca kuduruyorum.
Telefonumu üzerime tam oturan pijamanın cebine sıkıştırdım ve bana bakan kocama (şu kelimeyi düşünürken bile gözlerimden kalp çıkıyor) baktım.
Öyle işte, n'apsın o da mal olan eşine (bu kelime de fenalık getiriyor) ağzı bir karış açık bakıyor.
Gözlerimizi ayırmadık, bunu yapmayı sevdiğim ve geri çekilmeyi reddettiğim tek kişi oydu. Sadece gözleri yeterdi saatlerimi, ömrümü alıp götürmeye.
Açıkta olan ağzını kapatıp silkelendiğinde gülümsemem de büyüdü. Aramızdaki bir iki metreyi kapatarak yanına gittim. Gecenin karanlığında, sokak lambaları parlarken ve şehir yalnızlık içindeyken biz birlikteyiz. Cırcır böceklerinin sesleri şarkı gibi, meltemin hışırdattığı yapraklar dans ediyor sanki. Tertemiz tüm duygularımız.
Motosikletini birlikte bahçe kapısının önüne sürükledik, sonra mavilerini birden bana çevirdi tekrar. Bu sefer heyecan, mutluluk değildi gördüğüm. Çok yabancı, çok uzak ve çok yakındık. O endişeli.
"Sence, sence birden bire böyle bir şey yapmamız yanlış mı? Ya babam sana bir şey derse? Hatta ya bir şey yaparsa?"
Gülümsedim. Babasını sikeceğim bu çocuğun hatırlatın.
"Ona söylemeyiz, bilmez."
"Hiç, hiç özgür olamayacak mıyız yani? Ondan saklanmak zorunda mıyız hep?"
Gözleri korkuyla açılmıştı, ince dudakları her zamanki tatlı şekillere girmiyordu konuşurken ve tüm o koca adam tavırları dökülmüştü.
"Kaçarız Lou."
Başını iki yana salladı. Kaşlarını çatışını izledim.
"Korkak değilim. Ondan asla kaçmam."
Omuz silktim dudak büzerek. Bu adama göre kararlar almayacağım. Ondan kurtulacağım. Bize yaklaşamayacak.
"Onu kaçırırız."
Gülümsedi, yamuk bir şekilde. Gözlerimi kırpıştırdım ağır gelmişti. Hızlıca yanağımdan makas aldı.
Beyaz ışık mı o?
"Bunu sevdim."
Telefonunu çıkarttı kafası anında uçan bana bakmayı kesmeden. Beni utandırmaya bayılıyor olmalı.
Gülümsemesi büyüdükçe benim de attığım renklerin listesi kabardı. Kırmızı, mor, pembe, turuncu şu sarı mı!
"Zayn'i arayacağım ve onu çağıracağım. Senin için."
Telefonu kulağına götürdü.
Birbirimiz için elden ne geliyorsa yapacağız. Biz birbirimiz için yapacağız her şeyi, nefes almayı bile. Bu gecede, bu evlilikte resmi hiçbir şey yoktu, güvence hele hiç yoktu, zaten yaşım da tutmuyordu. Sonrasında birden bire eve çıkıp düzen kurmak gibi bir amacımız da yoktu. Bu sadece bizim yeminimiz, sözümüz. Hiç ayrılmayacağımızın yemini. Çatıya, işe, düzene, falan filana ihtiyacımız yok birbirimizi sonsuza kadar seveceğimize dair yemin etmek için.
Kısacası bu gece bittiğinde, biz başlamış olacağız, ve izin aldığımız tek müessese de kalplerimiz.
°
°
°
°
Burada kesmemin sebebi, şu açıklamayı yapıp öyle yola devam etmekti arkadaşlar.
👇👇👇
Öncelikle Rebel Harry'nin kariyer hayali yok, Louis'nin de okumak gibi bir amacı yok. Bu, sırf Mpreg yazayım diye kurduğum bir olay örgüsü değil. Anlatmak istediğim şeyler var.
Öncelikle, karakterlerim insan hattaaa çocuk sayılırlar. Sürüyle hataları var, olması gereken bu. Özellikle ailevi yönden yarım kalmış çocuklar onlar hata en çok yapacakları şey. Eleştirilmeleri gerekiyor zaten, eleştirin. Zenci der, kadınların hepsi ev işi yapabilir sanar, düşünmeden karar verir vs vs çok var. Kitabın başından beri, Harry olsun Louis olsun, Zayn, Gemma.. Karakterlerin hepsinin hataları var çünkü hepsi de aile konusunda sıkıntılı gençler. Onları eleştirin ama yargılamayın. Hepimiz aile konusunda şanslı değiliz.
İkinci olarak erken geç diye bir şey yok gerçek hayatta, ben yks düşünürken yaşıtlarımdan bazıları düğün davetiyesi getiriyor bazıları iş kuruyor haberini veriyor. Bazı çocuklar parkta oyun oynarken bazı çocuklar mendil satıyor, hayatın zaman diye bir şey tanıdığını sanmıyorum kısacası.
Öte yandan bazı şeyler de seçimdir, karakterlerim de yollarını seçiyor. Üniversite okumayan uzaylı değil, herkes her kararı alırken emin ya da olgun değil. Hayatta risk var çılgınlıklar var ve pişmanlıklar. İşin bir de kurgudaki açısı var, Harry bu bölüme kadar gördüğünüz üzere hep affetti, hep alttan aldı. Hem de saçma sapan şeyleri, şuan istediği tek şey kendi saçmalığının da alttan alınması, biraz anlayış istiyor yalnızca, üstüne rahatsızlığı da duygusal olarak onu etkiliyor. Artı artı artı, o hormonları karma karışık halde bir ergen.
Şimdi, Mpreg olan bir hikayede en çok olması gereken şeye kırkıncı bölümden sonra geçecek birisi olarak merak da ediyorum. Arkadaşlar daha ne kadar bekletim kırk bölüm oldu wşzşiaf. Kısacası evet Harry hamile olacak.
Her neyse bu konuları konuşmadan düğün dernek ve bebek yapııp üçüncü kısmın son fazına geçemezdim.
Daha kısa bir aradan sonra görüşmek üzere ✌️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top