22/final
beni ve bu minik ficimi umutmadığınızı umarak geri geldim. sizi ve miv chaelisa karmaşasını gerçekten çok özledim. bölüm atmadığım her gün için teker teker özür dilerim. lütfen beni sıcak karşılayın çünkü buna ihtiyacım var...<3
.
bazı şeyleri ne kadar ağırdan almaya çalışırlarsa o kadar hızlı ilerliyordu. sanki evren onlar ne planlarsa tam tersini gerçekleştirmeye yemin etmiş gibiydi. durmaksınız birbirlerine koşsalar bile aralarındaki mesafe daha da artıyordu ama chaeyoung artık bu mesafeyi kapatma konusunda oldukça kararlıydı. nefesini bile kontrol edemeden hızlı hızlı yürüdüğü kaldırım taşlarına bakarken de tam olarak bunu düşünüyordu. daha fazla mesafe istemiyordu. mesafelerden nefret ediyordu. en çok da rakamsal mesafelerden; kilometreler, yaşlar...
yaklaşık bir haftadır lisa ile bilgisayar üzerinden yaptığı görüntülü konuşmalar sayesinde iletişim kurabiliyordu ve bu asla ama asla yetmiyordu. her zaman olduğu gibi daha fazlasını istiyordu.
ona dokunmak, kokusunu ciğerlerine doldurmak ve kahverenginin en güzel tonundaki gözlerine saatlerce bakmak istiyordu.
başı dönüyor, karnı ağrıyor ve hatta bayılacak gibi hissediyordu. belki de lisa'yı gördüğü an bütün ağrıları kuş olup uçuverecekti. şimdilik kendini bu düşüncelerle avutuyor, bir an önce lisa'ya kavuşabilmek için adımlarını daha da hızlandırıyordu.
son günlerde yaşadığı şeyler kolay atlatabileceği şeyler değildi. her şeyden önce annesi tarafından en büyük darbeyi almış olması canını çok yakmıştı. ne yapması gerektiğini bilmiyordu ama orta yolu bulması gerektiği aşikârdı.
adımları onu tam olarak lisa'nın kapısına getirdiği an ise aklındaki düşünceler tamamen kaybolmuştu. parmağı kendi iznini almadan zile basmıştı bile.
lisa onu gördüğüne sevincek miydi yoksa tam aksi bir karşılama mı bekliyordu onu? hiçbir fikri yoktu. zaten kum tanesi kadar bile fikri olsa her seferinde karşılarına aşılması bu denli zor duvarlar örülmezdi.
kalbi yerinden çıkacak gibi atarken tek yapabildiği kurumuş dudaklarını diliyle ıslatmak, terlemiş ellerini ceketinin cebine silmek ve hızlı hızlı nefes alıp vermekti.
özlemişti. öyle çok özlemişti ki güzel kadınını evde geçirdiği süre boyunca kafayı yemek üzereydi. fotoğraf albümünü bulup karıştırdığı günü, yaptığı yemeğe tuzlu dediği için kendisini banyoya kilitlediği zamanı ve hatta mezuniyet gecesi çatı katında ettikleri dansı bir bir aklından geçirmişti o an. üç saniyeye öyle çok anı sığdırmıştı ki kendi bile şaşırmıştı buna. çünkü lisa zile basalı üç saniye bile olmadan kapıyı açıvermişti.
sanki onu bekliyordu. sanki küçüğünün onun kollarına koşar adım geldiğini hissetmiş gibiydi.
göz göze geldikleri zaman küçük olanı başından kavrayıp yüzünü boynuna gömdüğü an chaeyoung gözünden akan bir damla yaşa daha fazla engel olamamıştı.
kokusu...tanrım, kokusu küçük kız için yaşam suyuydu.
büyük olan chaeyoung'u belinden kavramış ve küçük kızı içeri çektiği gibi kapıyı da arkasından kapatıvermişti. chaeyoung, büyük olanın boynuna yüzünü yaslamış şekilde nefeslenirken lisa da küçüğünün saçlarına parmaklarını geçirmişti. bu anı ne de çok beklemişlerdi. günler, yıllar hatta asırlar desek bile az gelirdi bu ikili için.
belki de lisa ve chaeyoung'un ilişkisini tanımlayan en yerinde kelime "daha" olabilir. hep daha fazlasını isterler. daha fazla birlikte vakit geçirmek, daha fazla sevmek ve daha fazla sevilmek...
tam da şu an daha fazla sarılmak istiyorlar birbirlerine. öyle fazla sarılmak ki, birbirleriyle bütünleşsinler ve ayrılamasınlar bir daha.
"neden bu kadar uzun sürdü?" büyük olan hırıltılı çıkan sesiyle sorduğunda chaeyoung tüylerinin diken diken olduğunu hissetmişti. damarlarında kol gezen kanın bile kaynadığına yemin edebilirdi.
"bana gelmen neden bu kadar uzun sürdü, chaeyoung?" küçüğünden cevap gelmediğinden lisa sorusunu tekrarlamak zorunda kalmıştı.
belli bir cevap da beklemiyordu esasında. bütün cevapların kendilerinde saklı olduğunu uzun zaman önce öğrenmişlerdi.
chaeyoung konuşmamaya yemin etmiş gibiydi. tek kelime dahi etmiyor, geniş evin nefes alış veriş sesleriyle dolmasına izin veriyordu.
büyük olan chaeyoung'un güzel yüzüne doya doya bakabilmek için saçındaki elini geri çekmiş ve göz göze gelmelerini sağlamıştı. kahverengi küreleri parıldarken hiç olmadığı kadar güzel görünüyordu küçüğü.
bir saniyelik bile es vermeden dudaklarını dudaklarına adaması da bu yüzdendi.
minik dudakları lisa'nın dudaklarıyla buluşan chaeyoung adeta yeniden doğmuş, hayata dönmüş gibi hissetmişti. kiraz dudaklar günler boyu bir saniye olsun aklından çıkmamışken şu an dudakları üzerinde mekik dokuyordu. aralarındaki sıcaklık akışı öyle yoğundu ki ikisini de nefessiz bırakıyor, birbirlerine sıkıca tutunmalarına olasılık sağlıyordu.
güçsüz parmaklar büyük olanın yakasına tutunmuşken ikisi de kontrolü kaybetmek ister gibiydi. lâkin uzun süredir ellerinde tuttukları kontolü şimdi kaybetmelerinin büyük felaketlere yol açacağını bilen lisa, hiç istemese bile küçüğünün dudaklarına elveda demek zorunda kalmıştı.
nefessiz kalan ikili birbirinden ayrıldığında göz göze gelmiş, küçük olan kıkırdamadan edememişti.
bu minik gülüş lisa'nın hoşuna gitmiş olacak ki onun da dudak kenarları kıvrılmış gözlerinin içi parlayıvermişti.
"bugün benim doğum günüm." küçük olanın geldiğinden beri dudakları arasından dökülen ilk cümlenin bu olması lisa'yı gram şaşırtmamıştı.
"biliyorum, bebeğim." zira yaklaşık iki gündür bugün için hazırlık yapıyordu. minik bebeğinin doğum gününü nasıl unutabilirdi ki?
birbirlerine hasret kalmış elleri buluşmuş ve uzun parmaklar chaeyoung'u geniş evin balkonuna doğru çekiştirmeye başlamıştı. o an daha önce birlikte hiç balkona çıkmadıklarını fark etmişti küçük olan. bir kez bile gecenin geç saatlerinde veya sabahın ilk ışıklarında balkona çıkıp birbirlerine yaslanarak manzarayı seyretmemişlerdi. bu balkona doğru esen rüzgarın lisa'nın saçları arasından nasıl akıp geçtiğini bile görmemişti. sanki bu ev içine sıkışıp kalmışlardı her defasında.
"gözlerini kapat" büyük olan geniş gülümsemesi ardından söylediğinde ikisi de lüks dairenin balkonuna henüz çıkamamışlardı. küçüğünün heyecandan hızlanan nefeslerini fark eden lisa kendini hiç olmadığı kadar mutlu hissediyordu. gerçek anlamda hiç olmadığı kadar mutluydu bugün.
miniğinin doğduğu gün nasıl da kutsal bi gün olmuştu onun için...
chaeyoung yavaşça gözlerini kapattığında ise daha fazla beklemeden dikkatlice küçüğünün adımlarına yön vererek balkona çıkmayı başarmıştı.
"gözlerini açabilirsin."
chaeyoung gözlerini açtığı an minik ağzı da bir o kadar açılmıştı. bu şaşkın yüz ifadesi lisa'yı güldürmüştü. ikisinin de içinde öyle ferah bir his vardı ki tanımlayacak başka kelime bulunamazdı bu his için.
sahil boyunca uzanan deniz ve palmiyelere eşlik eden balkon, bu güzel manzarası yetmezmiş gibi lisa tarafından süslenmişti. yukarıdan sarkan mavi ve beyaz balonların tam ortasında kocaman bir pasta duruyordu. üstelik çikolatalı olan bu devasa pasta chaeyoung'un gözlerinin yaşarmasına sebep olmuştu. zira bilirki ki; lisa çikolatadan nefret etmesine rağmen sırf chaeyoung sevdiği için bugün o pastadan bir dilim bile olsa yiyecekti. hem de pastaya bayıldığını söyleyecek, iyi bir seçim yaptığını da ekleyerek böbürlenecekti. bunları düşündükçe küçük olanın gülümsemesi iki kat daha büyümüştü.
ne yapacağını bilemediğinden hemen arkasında bekleyen lisa'ya dönmüş ve göz göze geldikleri an yine ve yine kendini tutamayıp ağlamaya başlamıştı. bu ikili ne zaman göz göze gelse chaeyoung'un ağlaması yazısız bir kural olsa gerekti.
"bak yine burnun akacak ve ben silmeye çalışınca da kızacaksın bana." lisa, küçüğünü güldürmek adına aralarında geçen bir konuşmaya atıfta bulunduğunda istediğini elde etmiş ve chaeyoung'u güldürmeyi başarmıştı.
"gel buraya." büyük olan iki kolunu da kocaman açmış ve küçüğünün kolları arasına gelmesini beklemişti. iki saniye bile geçmeden minik sincap, lisa'nın güven veren kolları arasındaki yerini alıvermişti.
"teşekkür ederim." bu iki kelime belki de hislerini tanımlayamayacak kadar kısaydı ama kadınının bedenine sımsıkı sarılışı büyük olanın söylenmeyen bütün kelimeleri duymasını sağlamıştı. onlar bazen konuşmadan da birbirlerini anlayabilirlerdi.
onların ne kelimelere, ne mesafelere ne de saçma rakamlardan oluşan yaşlara ihtiyaçları vardı. onların evreninde kimsenin ne bir ismi ne de bir yaşı vardı. herkes kendini kim olarak hissediyorsa o olur ve diğerleri de onu öyle kabul ederdi.
onların evreni herkesin içinde yaşamak için can atacağı bir evrendi lâkin ikisinden başka kimse o evrene adımını dahi atamazdı.
"hediyeni merak etmiyor musun?" chaeyoung anın büyüsüne kendini öyle kaptırmıştı ki pastanın hemen yanında duran hediye paketini bile fark edememişti.
hediye kelimesini duyduğu an gözlerinin içi parıldamış ve lisa'dan ayrıldığı gibi henüz yeni gördüğü pakete doğru ilerlemişti.
lisa'nın ona ne almış olabileceğini bilemiyordu ama deli gibi merak ediyordu.
küçük ama özenle paketlenmiş kutuyu oldukça dikkatli bir şekilde açmış ve içinden hiç beklemediği bir şey çıkınca merakı da iki katına
çıkmıştı.
bir kolye veya bir parfüm çıkabilirdi ama bambaşka bir şeydi bu.
bir video kaseti...
"bu...?"
içinde ne olduğunu öyle çok merak ediyordu ki bir an önce izlemek istediğinden tekrar etrafa bakınmaya başladı. çok geçmeden köşeye özenle yerleştirilmiş kaset oynatıcıyı da bulmuştu. vakit kaybetmeden kaseti içine takmaya çalışıyor ve bir yandan ellerinin titremesini önlemeye çalışıyordu. lisa ise birkaç adım öteden küçüğünü izliyordu.
"bana ilan-ı aşk etmek için bu kaseti kullanmana gerek yoktu, manoban."
chaeyoung yine lisa'yı güldürmeyi başarmıştı ama beklediğinden oldukça farklı bir şey olduğunu bildiğinden hiçbir şey çaktırmamaya çalışıyordu.
küçük olan kaset oynatıcının düğmesine bastığı an ise kaskatı kesilmişti zira kulaklarına ulaşmasını beklediği en son ses annesinin sesi olabilirdi. şaşkınlıkla büyüyen gözleri önce lisa'ya sonra ise tekrar kaset çalara dönmüştü.
"chaeyoung, çoktan bana bir bahane uydurup lisa'nın yanına gittin öyle değil mi? doğum gününü onun yanında geçirmek istediğini adım kadar iyi bildiğim için sana bu ses kaydını bırakıyorum." annesinin daha önce duymadığı türden yumuşak çıkan sesini dinlerken ne yapacağını bilmiyordu chaeyoung. nefesini bile düzenli alıp veremez hale gelmişti.
"lisa, bu ne böyl-"
"şşş, iyi dinle." küçük olan sorgulamaması gerektiğini anlar gibi başını sallamış ve tekrardan ses kaydına dikkatini vermişti.
"nasıl bu hayatta beni en iyi tanıyan kişi sensen, seni de en iyi tanıyan kişi benim güzel kızım ve incinmenden öyle çok korkuyorum ki bazen seni inciten kişinin kendim olduğunun farkına bile varamıyorum."
chaeyoung'un bugün kaçıncı olduğunu bilmediği kez gözleri dolarken onu sessizce izleyen lisa da pek farklı değildi. ikisi de birazdan sarılarak ağlayacaklarına o kadar eminlerdi ki...
"lisa ve sen...bir yanda en yakın arkadaşım ve diğer yanda biricik kızım varken nasıl olur da bocalamam?"
chaeyoung, uzun zaman sonra ilk kez annesinin içten itiraflarını duyduğundan yutkunmakta bile zorlanıyordu. göğsüne öyle bir yumru oturmuştu ki sanki bütün yaşamsal faaliyetlerine set koymaya yemin etmiş gibiydi ama mutluydu zira annesinin ılımlı tavrı oldukça hoşuna gitmişti.
"ilk başta verdiğim aşırı tepki için özür dilerim, her ikinizden de. sadece mutlu olun ve dünyadaki diğer insanların sizin hakkınızda ne dediğini gram umursamayın olur mu? hayatımın merkezine koyduğum iki kişinin birbirini bulması kaderden başka bir şey olamaz."
ağlıyorlardı.
chaeyoung'un annesi son sözlerine bile gelmeden ikisi de ağlamaya başlamıştı. bu sözcükleri annesinin ağzından duymak için öyle uzun süre beklemişlerdi ki bu süreç ikisini de çok yıpratmıştı. özellikle lisa, en başından beri chaeyoung'un annesiyle bu konuşmayı yapmaması hakkında büyük endişeler taşıyordu. öyle ki daha fazla dayanamayıp ona bu konuyu açan kişi kendisi olmuştu. belki de yaptığı oldukça yanlıştı ama sonunun böyle bittiğini görmek ikisi için de en iyi kararı verdiğini ortaya sermişti.
"öncelikle bu dünyada tanıştığıma en minnettar olduğum lisa, benim en yakın arkadaşımsın ve ne olursa olsun öyle kalacaksın. ha bir de kızımı üzersen seni öldüreceğimi biliyorsun." annesinin söylediği şey üzerine ikisi de birbirine bakmış ve ağlayan hallerine gülmeden edememişlerdi. sahiden, bu dakikadan sonra hep böyle mutlu mu hissedeceklerdi?
"ve sen benim minik kelebeğim chaeyoung, her zaman özgürce uçmayı severdin. bundan sonrası için de özgürce uçacağın ve her daim parıldayacağın bir hayat yaşaman için elimden geleni yapacağım. ikinizi de çok seviyorum."
kayıt biter bitmez lisa yere çömelerek kaydı dinleyen chaeyoung'un yanına oturmuş ve gözlerini gözlerine dikmişti. ikisi de ağladığından gözleri kıpkırmızıydı ama göz göze geldikleri an yine gülümsemişlerdi.
yine konuşmadan birbirlerini anlıyorlardı ve gözleri birbirlerini ne olursa olsun bırakmayacaklarını söylüyordu.
sonuçta onların halinden yağmurlu günler, eski fotoğraflar ve portakal suları anlardı.
onların halinden bu ev, mezuniyet gününde giydikleri elbise ve bu dudaklar anlardı.
onlar sarıldıkları an zaman durur öpüştükleri an güneş yeniden doğardı.
onların elleri uyumsuzluk içinde uyum yakalar, onların kokusu birbirine karıştığında gerçek mutluluk iksiri ortaya çıkardı.
onların hikayesi ise bittiği yerde başlardı.
.
ne diyebilirim ki...
en son yapmak istediğim şeyi yapıp bu kitaba final yazdım.
hislerim gerçekten çok karışık şu an ama bu fic için en iyisi bu.
ha birde üzülmeyin, özel bir bölüm olarak smut yazmayı düşünüyorum. bu fic ben smut yazmadan bitemez demiştim. sözümü tutacağım.
bu fic boyunca benim yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. miv benim için değerli ficlerimden biri oldu kısa sürede. yazmaya ilk başladığım zaman ne kadar heyecanlı olduğumu daha dün gibi hatırlıyorum.
daha yazmak istediğim çok şey vardı belki ama bu fic gerçekten hayatımın neredeyse en karmaşık dönemine denk geldiği için tadında bırakmak en iyisi olacak. yine de dediğim gibi arada özel bölümler atmak istiyorum. ne zaman kendimi kötü hissetsem bu fice sığınabilirim artık.
hayatınızın en ufak bi anında bile bu fic aklınıza gelirse dünyanın en mutlu insanı olurum.
miv chaelisa'sı da en az benim kadar minnettar size. lisa'nın toxicliğini ve chaeyoung'un taşı çatlatan sabrını çok iyi karşıladığınızı biliyorum. çoğu zaman yorumlarınızı okurken kahkahalara boğulduğum anlar hala aklımda.
sizi çok ama çok seviyorum.
cemal süreya'nın şiirleriyle süslediğim bu ficimi yine cemal süreya'dan bir alıntıyla bitireceğim. kendinize çok iyi bakın ve beni unutmayın lütfen.
"bir kağıda sensizlik yazdım.
yine de çok hoşuma gidiyor.
çünkü, sensizlik kelimesi bile senle başlıyor."
13.04.2022
.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top