20


[film out]

yağmur, toprak ve çamur...
yağmur yağıyor, toprak ıslanıyor ve ayakkabılarım çamur içinde.
etrafımda olup biten şeyler sadece bunlardan da ibaret değil.
ben, onlar ve kalbim...
ben ağlıyorum, onlar günahkâr ve kalbim kırık.
bu hale nasıl geldiğimi biliyorum. her ne kadar bilmek istemesem de adım gibi biliyorum çünkü başından beri göze aldığım tek şey buydu; kırık kalbimin parçalarını toplamaya mahkum bırakılabilecek olmam.
ne kadar acı.
onların deyimiyle "genç" bir kızın bu denli ağır hislere kapılması nasıl da kabul edilemez bir durum.
lakin kimse bana sormadı.
zira ben hiçbir zaman genç hissetmedim kendimi.
-

[8 saat önce]

lisa:
chaeyoung
ben özür dilerim

chaeyoung:
neden dolayı özür diliyorsun?
bir şey mi oldu?

lisa:
çok kötü bir şey yaptım
yapmamalıydım
kahretsin
beynimi sikeyim

chaeyoung:
lisa ne oluyor?
korkutuyorsun beni
ne yaptın?

lisa:
karışmamam gerektiğini biliyordum
ama yapamadım işte
sen de anlamadın beni bir türlü
başka şekilde içim rahat etmeyecekti

chaeyoung:
ne saçmalıyorsun?
yanına geliyorum
neredesin?

lisa:
hayır
gelme
sakın
bir daha hiç gelme yanıma
çünkü o zaman elveda demek pek zor olur

chaeyoung:
lisa bak
yine aramızdaki yaş farkından
birlikte olamayacağımızdan falan bahsedeceksen
ben cidden çok sıkıldım bu konudan
ne oldu yine sana?
dün çok iyiydin

lisa:
her şeyi mahvettim
yine elime yüzüme bulaştırdım

chaeyoung:
neyi?
tanrım çıldıracağım söyle artık şunu
annem arayıp duruyor
onunla konuşmam gerek

lisa:
annenin telefonunu aç
ve sadece şunu bil bebeğim
ne olursa olsun
ben seni asla unutmayacağım ve sen beni affetmeden ruhum huzura kavuşmayacak

chaeyoung:
lisa
ne?
ne oluyor şu an?
kafayı yiyeceğim
bak bana kesin bir şey söyle
yalvarırım
derdin ne senin?

lisa:
lütfen
annenin aramasını cevapla

-

sonra?
işte sonrası felaket.
o mesajı gördüm, o telefonu açtım ve o an anladım.
benim hayatımın hiçbir önemi yokmuş meğer.
benim hislerimin, bedenimin, düşüncelerimin hiçbir önemi yokmuş.
sevdiğim kadın beni es geçip anneme bizzat her şeyi tek tek anlatacak ve annem de benim bütün hislerimi siktir edip bize sonuna kadar karşı çıkacak kadar değer veriyormuş meğer bana.
yaşananları düşünmek bile gözlerimi, midemi ve en çok da kalbimi yakıyor.
üzülüyorum.
ağlıyorum.
bağırıyorum.
yetmiyor.
ne yapsam bilemiyorum çünkü hiçbir şey yetmeyecek içimdeki ateşi bastırmaya.
deli gibi yağan yağmur ve ıslak saçlarım bile söndüremeyecek bu yangını.
zira ben yangına körükle giderim her zaman.
-

lisa:
chaeyoung
annenle konuştun mu?
bak yemin ederim niyetim kötü değildi
sadece daha fazla dayanamadım
gizli kapaklı işleri sevmediğimi biliyorsun
ah ne saçmalıyorum
karışmamam gerekirdi
sen bir şekilde güzelce durumu annene anlatırdın
ama
olmadı işte
kahretsin ki ben yine her şeyi berbat ettim
aramızdaki yaş farkına o kadar taktım ki kafayı
yaptığımız her şey büyük bir suç gibi geldi bana
anladım artık
yaşın bir önemi yok
otuz yaşımdaki ben bile bir çuval inciri berbat etmeyi başarıyorum
lanet olsun
annenle konuşunca lütfen bana geri dönüş yap
yalvarırım

-
boş bulduğum bir banka oturuyorum.
ellerim soğuk, kalbim yanıyor.
telefonum da titreyip duruyor cebimde ama umurumda değil.
ne gülünç geliyor her şey.
önceden lisa'dan mesaj gelir de geç görürüm diye ekranından gözlerimi ayıramadığım telefonuma şimdilerde yaşlı olan gözlerim bakmak bile istemiyor.
yağmura karışan gözyaşlarım daha da ağlatıyor beni.
ne kadar gizlenmeye çalışsam o kadar çabuk yakalanıyor gibiyim.
özürlerden ne kadar sakınsam gelir bulurlar sanki beni çünkü ben her zaman haklıyımdır.
bu gece bu yüzden ağlıyorum.
zira haklı olmaktan çok yoruldum.
-

lisa:
bak sen haklısın
hem de sonuna kadar
kız bana
bağır çağır
ama susma yalvarırım
cevap ver mesajlarıma
annenle konuşmuşsun zaten
sadece sana değil bana da tepkili annen
ama en başından beri uyarmıştım seni
annenin onaylamayacağını biliyordum
hep bundan korktum ya ben zaten
neden yaptık bunu birbirimize?
ne olur gel konuşalım
ya da ben geleyim
yeter ki dinle beni

-
en başından beni uyarmıştı.
ben de uyarmıştım kendimi.
uyarmıştım uyarmasına da elden bir şey gelmiyor bazen.
güvenebileceğimi düşünmüştüm, ona sığınmıştım bütün endişelerime karşı.
o da korkularını benim kalbime gömmüştü.
birbirimizi tamamlamıştık.
lakin şimdi neden böyle oldu?
bu hale bizi biz getirdik demek istiyorum ama dilim varmıyor.
biz hiç bu hale gelmeyi istemedik.
hep kaçtık bu halimizden.
yine de kara bulutlar sarmayı başardı noksan ruhumuzu.
kalbime gömdüğüm korkular yeniden ortaya çıkmasın diye ne çok sıkmışım kendimi meğer.
yeni anlıyorum.
zira ben hep elini taşın altına koyan taraf oldum.
-

lisa:
cevap vermeyecek misin?
chaeyoung bak bu önemli bir konu
böyle cevap vermeye bile tenezzül etmeyeceksen mahvoluruz
bir şey söyle artık
ne yapacağız?
ne yapacağım?
hiçbir şeyi kafamda oturtamıyorum
henüz başlamayan ilişkimiz yüzünden bu hale gelmemizi istemiyorum.
evet, benim çok hatam var ama telafi edebilirim
hemen silip atma bizi
böyle bir durumda anneni seçmeni söylemiştim ama buna dayanmaz kalbim
fazla mı bencil davrandım?
seni arayabilir miyim?
sesini duymaya ihtiyacım var

-
dakikalar geçiyor lakin kalp ağrım geçmiyor.
gözyaşlarım bitiyor lakin yağmur daha da şiddetleniyor.
düşünüyorum sadece.
geçmişi,geleceği, bu anı...
yine de ilerleyemiyorum bir türlü, geçmişte takılıp kalıyorum.
bu kadar mı zordu kabullenmek?
herkes için.
lisa için aşkımı, annem için gerçekleri ve benim için de dünyadaki kötülüğü kabullenmek bu denli zor muydu?
öyle ki beni; alt üst edecek, gözlerime perde indirecek derecede eline geçiren aşk
her şeyin çözümü değilmiş.
masalmış hepsi.
sonu kötü biten berbat bir masal.
bencilliklerimizle yoğrulmuş kalplerimiz kana bulanmışken de bir çıkış yolu arıyoruz.
sahi, bulabilir miyiz bilmiyorum.
zira benim arayacak gücüm kalmadı.
-
-
-
-
-

chaeyoung üzgündü, kırgındı. herkes ve her şey gözünde anlamını yitirmişti. bütün güveni ve saf sevgisini kalbine gömebilmiş olmayı dilemişti sadece. şimdi ise pişmanlıkları bedenini ele geçiriyor, adeta hareket etmesine dahi izin vermiyordu. sırılsıklam olmuş saçları, kıyafetleri ve göz pınarlarıyla oturduğu bankta etrafı seyrediyordu. telefonuna gelen onlarca mesaj ve cevapsız çağrı bir nebze umurunda değildi.
yorgundu en başında. yormuşları çünkü onu. acımamıştı hiçbiri ama o her daim dayanma gücü bulmuştu kendinde. lakin şimdilerde bütün gücünü kaybettiğini iliklerine kadar hissedebiliyordu. kemikleri sızlıyordu.
gözleri yanıyordu.
yağmur durmadan yağmaya devam ederken düşünceleri içinde kaybolmuştu.
ihtiyacı vardı.
bir sese, bedene, güvene sonuna kadar ihtiyacı vardı.
bu nedenle kendisinden de nefret ediyordu.
"chaeyoung..." omzunun ardından gelen cılız sesi duyduğunda ise dünyası tekrar ve tekrar yıkıldı başına.
sevdiği kadının sesinin daha önce hiç bu kadar güçsüz çıktığını duymamıştı.
kendisinin de ondan pek farkı yoktu ya bu en fena kısımdı.
daha fazla nefret etti kendinden.
bütün bunların tek sebebi kendisi miydi?
uzun süre sessiz kaldı, cevap vermedi.
boğazında düğümlenen kelimeler adeta genç kızı boğmaya yemin etmişlerdi.
pes etti onların gücü karşısında.
"affet beni güzel kızım."
genç olanın hıçkırıkları artarken lisa da dudaklarından süzülen kelimelerin ağırlığı altında eziliyordu.
"affet ki, gelecekte de güzel hatırla beni."
güzel kadının kurduğu cümlelerden belliydi her şeyi gözden çıkardığı.
gidecekti.
gitmeye hazırlanıyordu.
en çok can yakan tarafı da buydu zaten.
chaeyoung ise konuşması gerektiğini biliyordu. hâlâ bankta oturan bedeninin hemen arkasında dikilen güzel bedene bakamadı. sırtını kendine siper etmiş, yaşlarının yanaklarından süzülmesine izin vermişti.
"sensiz bir geleceğim yok, lisa." dediğinde ise bütün ipleri koparmıştı.
nasıl olabilirdi?
birinden nasıl bu kadar nefret edip bu kadar da aşık olabilirdi.
lisa'nın bencil kalbi genç kızı nasıl etkisi altına alabilirdi?
bütün cevaplar sanki küçük bir kutuda gizliydi ve o kutu asla bulamayacakları bir yere saklanmıştı.
hayalimdeki sen diye geçiriyordu genç olan içinden.
o kadar gerçekçi ki, sanki tam oradasın gibi
ama uzatıyorum elimi
ve kayboluyorsun aniden.
"yine en başa dönmek istemiyorum, chaeyoung."
chaeyoung sürekli aynı sözleri duyduğunun farkındaydı. bıkmıştı, bunalmıştı lakin karşı duracak ne gücü ne de hevesi kalmamıştı.
"gerçek şu ki..."
lisa'nın ilk kez titreyen sesi genç olanın tüylerini diken diken ederken ikisi de nasıl bir durum içinde olduklarını kavrayamıyorlardı. ikisi de aniden küçük bir çocuk olmuştu sanki.
"ben, seninle vedalaşmaya geldim."
o an.
o nasıl bir andı?
işte o an buluşmuştu ikilinin gözleri.
titreyen göz bebekleri kızarmış kürelerle karşılaşınca ne yapacağını bilememişti adeta. yüz yüze bakmak bile ne denli zordu onlar için, o an anlamışlardı.
genç olan oturduğu banktan destek almak adına elleriyle sıkıca kavramıştı tahta parçasını. büyük olanın ise bacakları tutmuyordu artık. bedenini taşımak hiç kolay değildi onun için.
işler bu hale gelmeli miydi?
illa bir ayrılık yaşanmalı mıydı lisa ve chaeyoung'un hikayesinde?
"sana veda etmek benim için çok zor güzel çiçeğim."
lisa her zaman altını çizdiği yaş farkı nedeniyle daha olgun davranarak bu durumu daha iyi karşılaması gerektiğini bildiğinden açıklama yapmaya çalışıyordu lakin utanmasa ağlayarak koşabilir ve uzaklaşabilirdi.
"ama annenin onaylamadığı bir ilişkide sana eşlik ederek en büyük günahı işlerim. sadece affet beni."
genç olan konuşmayı değil düşünmeyi bile beceremiyordu.
yağan yağmur ikisini de sırılsıklam etmişken bedenlerinin eridiğini hissediyordu.
öylece izliyordu.
lisa arkasını dönmüş, boş cadde boyunca yağmura karşı yürüyüp uzaklaşırken chaeyoung onu öylece izliyordu.
kalbi ağrıyordu.
kalbi öyle ağrıyordu ki bu acıya dayanamıyordu.
sevdiği kadının gidişine de dayanamadı.
öyle ki var gücüyle bağırdığında bütün sokağı ve en çok da sevdiği kadının kalbini titretmişti.
chaeyoung durduramayacağı derecede ağlarken başını gökyüzüne kaldırmış ve adeta içinde biriktirdiği bütün kelimelerini açığa çıkarmak istercesine bağırıyordu.
tırnaklarını batırdığı avuç içinin kanadığına, acınası bir halde olduğuna emin olduğu kadar emindi.
güzel kızının bağırışıyla tek adım dahi atamayan lisa ise dizlerini daha fazla kontrol edememiş ve kaldırım kenarında biriken su birikintisinin içine bırakmıştı bedenini.
düştüğünden dolayı değil, yaşadığından dolayı yanıyordu canı.
lise yıllarında kendinden oldukça büyük öğretmenine beslediği saf sevgiyi fırsat bilen herifin bedeninden faydalandığı gün bile bu denli ölmek istememişti.
chaeyoung'un ona doğru koştuğunu duyabiliyordu. kısa sürede bedenine sarılan kollar da duyduğu şeyin doğru olduğunu anlamasını sağlamıştı.
boynuna gömülen güzel yüz nedeniyle daha fazla kendisini tutamamıştı.
göz pınarlarında biriken yaşların süzülmesine izin verdiğinde tüm bedeni alev almıştı sanki.
"chaeyoung." demişti son gücüyle.
kısılan sesi nedeniyle konuşmakta bile zorlanıyordu. genç olan ise yüzünü güzel kadının boynundan kaldırmak bile istemiyordu.
"lütfen, öper misin beni?"
genç olan duyduğu şey nedeniyle hızla kaldırmıştı kafasını. çatık kaşları, şişmiş gözleri ve dudaklarıyla bakıyordu sevdiği kadına. onun da ağladığını görmek on kat fazla yakmıştı canını.
lisa'nın yanaklarına götürdüğü parmaklarıyla hızla sildi gözyaşlarını.
ikinci kez düşünmedi.
düşünmek istemedi asla.
kapattığı gözleriyle birleştirdiği dudakları ikisinin de içinden büyük parçalar koparmıştı adeta.
sanki bütün sorunları çözülmüş, onları üzecek herkes yeryüzünden silinmişti bir anda.
lisa'nın sıcak dudakları genç olanın ürkek dudaklarına sıkı sıkıya tutunmuşken tamamlandığını hissetmişti.
o günden sonra ilk kez gerçekten sevildiğini, değer gördüğünü ve mutlu olduğunu hissetmişti.
o günden sonra ilk kez kalbinin kapılarını bir başkasına açmıştı.
o günden sonra ilk kez bugün yaşamıştı.
nefes almıştı, ağlamıştı.
yeterli gelmiyordu.
chaeyoung'u öptüğü hiçbir saniye yeterli değildi. daha da fazlasını istiyordu.
yanaklarına dokunan minik elleri kendi elleri içine almış ve güzel kızını kendisine biraz daha çekmişti.
yağmur damlaları birleşmiş dudakları kenarından süzülüp giderken sonsuz mutluluğu yaşıyor gibi hissetmişti.
chaeyoung ise aylardır hayalini kurduğu şeyin gerçekliğine inanmak için kendini zorlarken oldukça pişmandı.
meğer daha önceden deneseydi bütün sıkıntılarından kurtulacak, dünyanın bütün kötülüklerinden uzaklaşacaktı.
şimdi de lisa'yı daha önceden öpemediği için pişman olmuştu.
hayatı boyunca görmek istediği tek kadının kolları arasında eridiğini hissederken hikayelerini ne olursa olsun bitirmemeye kararlıydı.
yıldızlar altında dans ederek başlattıkları hikayeleri yağmur altında öpüşürken de süre gelmeliydi.
mutlu son değil, mutlu sonsuz istiyordu.
zira chaeyoung her zaman istediğini alırdı.
-












-
hayatımdaki ani iniş çıkışları ficlerime de yansıtmasam keşke...
yine de fice başladığımdan beri yazmaktan hep korktuğum bölümü sonunda yazdım. bu nedenle biraz rahatladım. bölüm fazla uzun değil ama inanın yazması günlerimi aldı.
her kelimesi için ince ince düşündüm.
bu fici batırmak istediğim en son şey bile değil.
ayrıca lisa'nın sırrını da bu bölüm sayesinde öğrenmiş olduk.
yeni bölümü uzun süre beklediğiniz için çok teşekkür ederim.
bu bölümü de yazdığıma göre gelecek bölümleri daha keyif alarak yazacağımı düşünüyorum, umuyorum.
okuduğunuz için tekrardan çok teşekkür ederim.

bölüm hakkındaki fikirlerinizi de şuraya almak istiyorum:

en kısa zamanda yeni bölümle görüşmek üzere❤️

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top

Tags: #chaelisa