Serial Number

"Söyle bakalım, numaran kaç?"

Her ne kadar içimden 'Numara mı? Ne numarası? Ben numara falan bilmiyorum' dediysem de ağzımdan sadece tek bir kelime çıktı.

"Ha?"

Kuyruk çocuk garip bakışları ile beni ürkütmeye devam ederken "Seri numaranı diyorum, aptal." diyerek cevap verdi.

"Benim seri numaram falan yok. Senin var mı?"

Senin mi? Cidden mi Hoseok? Yürek mi yedin sen?

Çocuk önce tek kaşını kaldırdı, yalan söyleyip söylemediğime kendince karar verdi, sonra oturduğu yerden kalkarak bana doğru yürümeye başladı. "Buradaki her canlının kendine özel bir seri numarası vardır. Ya şu an bana yalan söylüyorsun ya da buralı değilsin."

Bacaklarımın artık beni taşıyamayacağını hissettiğimde odaya girer girmez büyük, ahşap masanın hemen önünde yer alan ikili koltuğa kendimi bırakmıştım. Daha doğrusu bacaklarım beni bırakmıştı, artık bedenimi daha fazla taşımak istemediklerini belirtme şekilleri buydu sanırım.

Sarı gözlü – ve bunu söylemekten utanç duysam da aşırı çekici olan – genç bu sözleri söylerken neredeyse yatar pozisyonda durduğum koltuğun dibine geldi. Koltuğun sırt kısmına koyarak beni aralarında hapsettiği kollarının yanı sıra, yüzüme yaklaştırdığı yüzü ile de oldukça gergin hissetmeme sebep olmuştu. Ayrıca, hadi ama, bu kadar yakışıklı olunmazdı ki! Haksızlıktı resmen.

Yüzlerimizin arasında santimler kala durduğunda derin sesi ile tehdit edici bir tonda konuşmasına devam etti. "Söyle bakalım yabancı, bunlardan hangisi?"

O süre zarfında sorduğu soruyu bile unutmuş olan ben için ortam gerçekten garipti. O güzelim yüzü birkaç santim uzağımdaydı. Yanağından kulağına kadar yer alan değişik fakat bir o kadar da güzel olan dövmesini yakından görebiliyordum. Ayrıca burnunun ucunda ve gözünün hemen altında bir ben vardı. Ortamdaki sessizlik sürerken gerginlik de gittikçe artıyordu.

Bir anda, sanki değişik bir tür transtan çıkmışım gibi gözlerimi hızlıca kırpıştırdım ve nezaketten yoksun bir şekilde "Ha?" cevabını verdim. Karşımdaki genç derin bir nefes aldığında, ki verdiği zaman sıcak hava yüzümü okşamıştı, mesafesini sanki daha da aza indirebilirmiş gibi yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Burunlarımız neredeyse birbirine değiyordu. Ağzını açtığında – dudağının kenarında da bir ben vardı, her neyse, konu bu değil – çilek kokan nefesi yüzüme çarptı. "Numaran hakkında bana yalan mı söylüyorsun yoksa buralı değil misin?" bu sefer soruyu sorduğunda sesi daha tehditvariydi. Cevap vermeden önce bir yutkundum. Eğer gerçeği söylersem neler olurdu ya da bana ne yaparlardı hiç bilmiyordum. Fakat yalan bir cevap verdiğimde de işlerin iyiye gideceğini pek sanmıyordum.

'Ne olursa olsun,' diye düşünerek gerçeği söylemeye karar verdim.

"Hayır, buradan değilim ve açıkçası buraya nasıl geldiğim hakkında da bir fikrim yok. İşin doğrusu böyle bir yerin varlığından bile haberim yoktu. Tabii gözlerimi bu sabah burada açana kadar."

Söylediklerim karşısında biraz şaşırmışa benziyordu fakat yüzünde, bana pek de inanmadığını belirten bir ifade yer alıyordu. Kendini biraz geriye çekti, beni aralarında hapsettiği kollarını da göğsünde kavuşturdu. " Yani diyorsun ki buradan değilsin ve buraya nasıl geldiğini bilmiyorsun. Eğer buradan değilsen o zaman nerelisin?"

Bak işte bu cevap verebileceğim kolay bir soruydu.

"Dünya gezegeninden. Doğma büyüme oralıyım, hayatım boyunca da oradan hiç ayrılmadım. Tabii şu anı saymazsak. Bence saymamalıyız çünkü kendi iradem dışında gerçekleşti."

İçinde bulunduğum durumu daha iyi anlayabilmesi için hızlıca ekledim.

"Az önce de belirttiğim gibi, nasıl ve niçin buradayım hiçbir fikre sahip değilim. Daha da kötüsü bu, hakkında gram fikrimin olmadığı yerden evime nasıl dönerim hiç bilmiyorum."

Hangi gezegenden olduğumu söylediğimde şekilli kaşları biraz daha çatılmıştı. Yüz ifadesi bir anda sertleşmiş, sarılarla çevrelenmiş göz bebeğinde tehlikeli kıvılcımlar belirmişti. Umarım dünyalılar buraya zarar vermemişlerdi. Çünkü onların yaptığı şeylerin cezalarını tek başıma çekmeyi hiç mi hiç istemiyordum.

"Demek dünya. Güneş sisteminin üçüncü gezegeni ve yaşı yaklaşık olarak 4,55 milyar yıl. Gezegeninden haberim var, evet, ve senin türünden de haberim var," cümlesini tamamlamadan önce direkt olarak gözlerimin içine baktı ve yüzünü buruşturdu. "...insan."

Pekâlâ, umutlarım işte burada suya düşmüştü bir de üzerine balıklar tarafından yenmişti. 

***

cuma günü görüşmek dileğiyle

(▰˘v˘▰)


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top