☬53☬

Chaeyoung

Dişlerimi sıkarken karnımı tuttum. Derim yüzülüyor, hücrelerimin her birinin parçalanışını net bir şekilde hissediyordum. Vücudumu ateş basıyordu. Elimi tenimden ayırdım ve başımı geriye attım. Cidden bu kadar olacağını düşünmemiştim. Bir anda başlamıştı. 

Tabii ki derim yüzülmüyordu ama yüzülse herhalde böyle olurdu. Ağrıdan kıpırdayamıyordum. Az önce Jungkook'a abartılı bir mesaj atmıştım ve nerede olduğumu sormuştu. Boşluğuma gelerek yurtta olduğumu söylemiştim ama sonra bir daha cevap gelmemişti. Tanrı aşkına, ne diye endişeleniyordum ki? Buraya gelecek hali yoktu sonuçta. Bir işi çıkmıştı herhalde.

Yani umarım.

Öyle bir delilik yapacak kadar deli değildir, Jungkook. Olabilir. İmkansız değil.

Telefonu yanıma koydum ve gözlerimi kapattım. Üzerimde ince bir örtü vardı. Odada kimse yoktu, Lalisa ve Wendy derse gitmişti diğer tüm öğrenciler gibi. Ve ben bu odaya hapsolmuştum.

Yutkundum ve kuruyan boğazım için su arayışıyla bakışlarımı odada gezdirdim. Tam odaya bakarken kapı açıldı. Lalisa ya da Wendy olduğunu düşünerek sevinmiştim çünkü gerçekten çok susamıştım. Geldiğimden beri yerimden kalkamadığım için acıkmıştım da. Gerçi sabahın köründe buraya geldiğimde hala herkes uyuyordu ve benim o zaman çok ağrım yoktu. Hafiften sızlıyordu kasıklarım sadece. Uyuduktan sonra uyandığımda ise dayanılmaz bir acı beni karşılamıştı. Mecburen de kızlara regl olduğum yalanını uydurmuştum ama sanırım beni gerçekten tuhaf karşılamışlardı. Çünkü klanımızın güçleri nedeniyle regl ağrısını pek çektiğimiz söylenemezdi. Bu yüzden ben de onlara son günlerde yorgun olduğum için bunun etkisinin olabileceğinden bahsetmiştim.

Düşüncelerimden arınıp kapıya odaklandığımda kimseyi göremedim. Az önce açılmıştı ama? Kaşlarımı çattığım sırada kapı kapandı. Dışarıya açılan diğer taraftaki pencereye baktım. Kapı tam kapanmadıysa belki de pencereden giren hava yüzünden olmuş olabilirdi ama pencere de kapalıydı. Hızlanan kalp atışımla tekrar kapıdan yöne döndüğümde karşımda endişeli bakışlarıyla dikilmiş siyah pelerinli birini görmeyi beklemiyordum.

Jungkook?!

O kadar ani olmuştu ki irkilip bir şaşkınlık nidası yükseltmiştim. Buna hiç aldırmadan iki adımda yanıma geldi ve yatağın yanına diz çöküp elleriyle ellerimi kavradı. "Ne oldu? Bir şey mi yaptılar sana? Neden öyle yazdın? Ah Tanrı'm, iyi de görünmüyorsun! Chaeyoung bir şey söyle..." Bakışları hızla üzerimde dolanırken yutkundum.

Fısıldadım. "S-sen nasıl geldin buraya?" Boğazım ağrıdığında, devamında istemsizce öksürdüm. Öksürmemle bakışları daha da umutsuz bir hal aldı. O kadar ilgili görünüyordu ki, bir tık bile kendimi düşünen biri olsam biraz numara yapardım. Ama bu endişeyle devam etmesine de kıyamamıştım bu yüzden numara yapmayı düşünmüyordum.

İnce ve uzun parmaklarıyla nazikçe yanağımı okşadı ve ardından saçlarımı geriye itti. Ellerinin titremesi gözümden kaçmamıştı. "Chaeyoung ne olduğunu söyler misin artık? Gerçekten kafayı yi-"

"Kapıyı kilitle."

O endişesiyle aklından çıkmış olmalıydı. Hızlıca gidip kapıyı kilitledi ve tekrar yanıma geldi. "Şimdi senin için ne yapabileceğimi söyle. Şu lanet olası iyileştirme gücüm yok ama-"

"Jungkook özür dilerim ama bir şey söylemek istiyorum."

Onun bu kadar endişelenmesine sebep olmuşken endişesinin o kadar da önemli bir şey olmadığını söylemek gerçekten zordu. Parmaklarımı güvenle sarmış eline daha da tutundum ve yutkundum. Tekrar yutkunduğumda susuzluğum beni daha da rahatsız etmişti.

Onu rahatlatmak için gülümsemeye çalıştım ama ne kadar başarılı olduğum büyük bir muammaydı. "Ama önce susuzluğumu giderebilir misin?"

Şaşkınca kaşlarını kaldırdı ve fısıldadı. "Ne?"

"Biraz daha konuşursam boğazım çatlayacak, Jungkook lütfen çok susadım." Biraz daha sorgularsa susuzluktan baygınlık geçirecektim.

Gözleri kısıldı. "Şaka mı yapıyorsun? İyi görünmüyorsun ama susadığını söylüyorsun."

Sanırım gerçekten beni bu halde görmekten çok etkilenmişti, öyle olmalı ki sadece susamamı sorguluyordu. Susamamı... Bir saniye... Beni yanlış anlamamıştı, değil mi? Ah inanamıyorum.

Elimi elinden ayırıp hızlıca havada iki yana salladım. "Ben o susuzluktan bahsetmiyordum. Su istiyorum anlamında... Ah..." Utançtan her an yerin dibine girebilirdim. Gerçi bunun Jungkook'un fesatlığıyla da bir alakası yoktu, çok yanlış bir şekilde ifade etmiştim. Nasıl bu kadar aptal konuşabilirdim ki? Hiçbir şeyi düşünmeden buraya kadar benim için gelmişti ve ben ona açıklama yapmak yerine susadığımı söylüyordum. Gerçekten aptallık!

Bakışlarımı kaçırdım ve başımı biraz eğdim. Ellerini çektiğinde gözlerimi kapattım. Yok olmak istiyordum. Birkaç adım sesi duydum. Ardından adım sesleri tekrar yaklaştı. Gözlerimi hafifçe araladım. Jungkook elinde bir bardak suyla eski pozisyonunu almıştı. Elini başımın arkasına atıp hafifçe doğrulmama yardım etti ve bir şey demeden suyu uzattı. Bardağı tutuyor olsa da daha iyi kontrol edebilmek adına parmaklarımı elinin üzerinden geçirdim ve suyu hızlıca içtim. Geri çekildiğimde "Teşekkür ederim," diye mırıldandım. Hala kötü hissediyordum.

Uzanıp bardağı diğer taraftaki komodine koydu ve daha sakin bir şekilde konuştu. "Ne olduğunu anlatmak ister misin?" Elbette hal ve hareketlerimden ciddi bir şey olmadığını anlamıştı. Bana sinirlenmediği için oldukça şanslı olmalıydım. Sonuçta buraya kadar gelmişti ciddi ciddi. Yakalanabilirdi ve bunun ciddi sonuçları olabilirdi. Düşündükçe ürperiyordum.

"Bu kadar ciddiye alıp buraya geleceğini düşünsem gerçekten öyle yazmazdım. Özür dilerim."

"Özür dileme." Yanağıma küçük bir öpücük kondurup geri çekildi. Az önceki endişeli hali gitmişti, şimdi gözleri parlıyordu. "Seni görmüş oldum. Zaten nerede olduğunu merak ediyordum."

Bu 'özür dileme' meselesi bana kötü anıları hatırlatmıştı. Çabucak aklımdan atmak için konuyu değiştirecektim ki Jungkook benden hızlı davrandı.

"Neden öyle dedin? Bir yerine bir şey mi oldu? Dönerken bir şey mi oldu yoksa?" Endişesi yine baş gösteriyordu.

Bakışlarımı kaçırdım. Bunun nedeninin kendisi olduğunu ne şekilde söyleyebilirdim ki?

"Şey..." Bir türlü gözlerinin içine bakamıyordum. 

Beni teşvik etmek için sempatik bir tonda "Ne?" diye mırıldandı.

Gözlerimi sıkıca kapattım. Kesinlikle ona bakarak söyleyemezdim. Yerin dibine girme sebebim olurdu. "Kasıklarım çok ağrıyor."

Gözlerimi hafifçe aralayıp ona baktığımda şaşkındı ve ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Hafifçe kaşlarını çattı ve gözlerine baktığımda söylenerek konuştu. "O zaman neden daha hızlı olmamı söyleyip durdun cidden?!"

Sitemli haline karşı ben de kaşlarımı çattım ve onun gibi söylenerek konuştum. "Hızlı olmanı istiyordum çünkü! Sanki yavaşla desem yavaşlayacak gibi bir halin vardı(!)."

Derin bir nefes aldı. "En azından daha dikkatli olabilirdim!"

Dayanamayıp bağıra bağıra konuşmaya başladım. "Jungkook saçmalamayı keser misin? Ne dikkatlisi ya? Bunun dikkatlisi mi var sanki? Gayet de mükemmeldin dün gece, tamam mı?! Keşke şöyle yapsaydım deme, pişman falan değilim!"

Dayanamayıp çekici ama sinir bozucu gülümsemesini takındı. "Mükemmel miydim?"

Takıldığı nokta... Ah cidden! Başka neye takılmasını bekleyebilirdim ki? Sinirlenince dilimin bağı çözülmüştü. Dün gece mükemmel olduğunu bilmesi için benim sözüme de ihtiyacı yoktu gerçi. Öyleydi işte ama kendini beğenen Jungkook elbette bunu büyütecekti.

"Sana kasıklarımın ağrısından öleceğim diyorum hala gülerek 'mükemmel miydim' diyorsun. Ne kadar da önemsiyorsun beni gerçekten(!)." Onun gibi abartıyla karışık konuştuğumda gülümsemesini sildi ve dudaklarını büzdü. 

"İyileştirme gücüm olmadığını yüzüme mi vurmaya çalışıyorsun?"

Bu görüntüsüne karşı yumuşamamak elde değildi. "Hayır, tabii ki," diyerek bir elimi yanağına yönlendirdim.

Onunla konuşurken ağrımı biraz olsun unutmuştum ama yine dayanılmaz bir şekilde ortaya çıkıyordu. Dudağımı ısırdım. Yanağındaki elimi yumuşakça öptü ve ayağa kalktı. Gideceğini zannetmiştim ki konuşmasıyla gitmeyeceğini anladım. Etrafına bakındı. "Umarım odanızda büyü kitapları vardır."

"Wendy'nin köşesinde birkaç kitap olacak," diyerek o tarafı işaret ettim. En köşedeki yatağa gitti ve yatağın yanındaki kitaplarda parmaklarını gezdirdi. 

Beni iyileştirmeyi deneyecekti ama... Nasıl yapabilirdi ki? "Flave büyülerini mi deneyeceksin?"

"Kısmen," diye mırıldandı. 

Kaşlarım çatıldı. "Ama Niger'sın."

"Burada sadece Flave'e özgü büyüler olduğunu sanmıyorum. Ortak bir büyü olmalı. İyileştirmekten anlamam, alanım daha çok yok etmek ama senin için anlamaya çalışırım."

İstemsizce dudaklarıma bir tebessüm yayıldı. Jungkook birkaç dakika boyu büyük bir dikkatle kitapları karıştırırken ben de yatakta debelenmekle meşguldüm. Dün gece de elbette çok ağrımıştı ama anın etkisiyle bir şekilde üstesinden gelmiştim. 

Kesik bir nefes aldığımda Jungkook'un düşünceli mırıldanmasını duydum. "Sanırım buldum."

"Umarım işe yarayacak bir şey bulmuşsundur."

Birkaç ot ismi sayıp bunların olup olmadığını sordu. Lalisa acayip büyüler yapmayı seviyordu bu yüzden bu tarz otlar biriktiriyordu. Sanırım iki oda arkadaşımın özelliği, en büyük şanslarımdan biri olmuştu. Yatakların karşısındaki gardırobun yanında duran büyük çekmeceleri gösterdim.

Kitabı çekmecenin üzerine koyup bölmelerden birini açtı. Arkası dönük olduğu için hangi çekmeceyi açtığını görememiştim ama duraksamıştı. "Ne oldu?" diye sorduğumda çekmeceden bir şey aldı. Her ne aldıysa bir süre ona baktıktan sonra elini havaya kaldırdı.

Siktir.

Aça aça iç çamaşırı çekmecemi mi açmıştı? Hem de üç çekmece arasından benimkini bulmuştu.

Gülümsemesi tamamen ses tonuna yansımıştı. "Tangalara bu kadar ilgili olduğunu bilmiyordum." Elindeki kırmızı tangaya bakarken bugün Jungkook'a daha ne kadar rezil olabilirim diye düşünüyordum.

Pekala, bir itiraf... Tangaları seviyordum ama kişisel bir şeydi bu. Sürekli de giymiyordum ayrıca. Ne diyebilirdim ki? Tangaları seviyorum falan mı? Dalga geçerdi benimle. Mutlaka yapardı bunu ve utandığımı gördükçe daha da ileri giderdi.

Ve bu yüzden tam tersi kabullenmek yerine onu hassas bir konuda suçlamaya kalkıştım. "Tangalara ilgili olmak mı? Başka kızların iç çamaşırı çekmecelerine meraklı olduğunu bilmiyordum, Jungkook!" Sinirli bir tonda söylediğim şey üzerine hemen açıklamaya girişeceğini zannediyordum ama onun yerine hafifçe yan döndü ve bilmişçe gülümsedi.

"Bu tanga senin ölçülerinde."

Biraz daha dönüp keskin bakışlarını gözlerimde sabitledi. "Masum olduğumu bilerek beni suçlamaya utanmıyor musun?"

Nefesimi tuttum. O gerçekten çok fenaydı. Ürkmedim desem yalan olurdu galiba. Ayrıca ölçülerim mi? Ölçülerimi de nereden biliyordu?

"Ölçüm mü? Ölçülerimi nereden bileceksin sen?" Hala direnmeye çalışıyordum bu yüzden devam ettim. "Başkasının tangasını tutuyorsun bir de ölçülerini biliyorum diye ahkâm kesiyorsun." Sinirli bir bakış atmaya çalıştım ama o kadar keskin bakıyordu ki sanki zihnimi okuyordu. Etkilenmemek elde değildi.

"Bebeğim bu tam senin kalçalarına göre." Sırıttı. "Emin ol, nerede görsem tanırım."

Yine karşı çıkacak oldum ama bu sefer konuşmama engel oldu. "Dün neden tanga giymedin? Daha etkili olurdu." Ciddi bir tonda konuşması beni deli ediyordu. Beni çıldırtmaya mı uğraşıyordu?

Derin bir nefes alarak bakışlarımı kaçırdım. "Bulacak mısın şu otları? Senin yüzünden acı çekiyorum burada, bir de gelmiş benimle dalga geçiyorsun."

Gülerek tangayı yerine koydu. "Peki peki."

Sanırım bu sefer doğru çekmeceyi açmıştı çünkü kitaba dikkatle bakıp tekrar çekmeceye bakıyordu. En azından şu an odaklandığı bir şey olduğu için benimle dalga geçemiyordu. Gerçekten onun yüzüne bakabileceğimi sanmıyordum. İşin kötü yanı bir de yalanım ortaya çıkmıştı. Jungkook tanganın bana ait olduğuna yüzde yüz emindi. Bu kadar emin olmakta haklı olmasını, dün gece kalçamla çok vakit geçirmesinden anlayıp yalanı sürdürmemem gerekiyordu aslında. Tanrı'm...

Birkaç dakika sonra Jungkook birkaç malzeme sordu, yine Lalisa uğraştığı için yerlerini söyledim. Arkası dönük olduğu için neler yaptığını bilmiyordum ama sanırım otları ezip içine bir şeyler katıyordu. Nihayet elinde bir karışımla yanıma geldiğinde mutluluktan bayılacaktım.

"Oldu mu?" dedim heyecanla.

Kuşkucu bakışları karışımda dolanırken "Oldu bence," diye mırıldandı.

Hafifçe doğrulup bakmaya çalıştım ama doğrulmaya çalıştığımda bile ağrısı artmıştı. Jungkook fark edince beni geri yatırdı. "Krem gibi bir şey mi?" diye sordum.

Başıyla onayladı. Eğer içmeyeceğim bir şeyse geriye tek bir seçenek kalıyordu. Ağrıyan bölgeye sürülmesi...

Sanırım bu yüzden aramızda tuhaf bir sessizlik oluşmuştu.

"Sen ver, ben hallederim hemen. Hem dersin falan da vardır. Çok bile kaldın burada."

Omzunu silkti. "Gitmeyeceğim. Ayrıca görmediğim bir şey de değil." Elindeki tabağı yanımdaki komodine koydu ve bacaklarımın yanına oturup üzerimdeki ince örtüyü çekti.

Sertçe yutkundum. Sonuçta dünle aynı şey değildi, o zaman bazı şeylerden etkilenmiştik ve karşılıklı olarak belli amaçlarımız vardı. Şu an utanıyordum.

"Tıbbi bir şey yapıyorum. Seksi değil. Rahatla biraz." Hala ciddi bir tonda konuşuyordu ve ben çıldırmak üzereydim.

"Rahatlayayım mı?"

Başıyla onayladı ama devam etmedi. Çok geçmeden "Hazır mısın?" diye sordu. Onay vermemi bekliyordu belli ki.

"Ben yaparım belki," diye mırıldandım.

"Bebeğim ama doğrulamıyorsun daha. İnat etme hadi. Çabucak bitiririm." O kadar ikna edici ve yumuşak konuşuyordu ki eriyip gidecektim. İlgiyle gözlerime bakarken yutkundum ve hafifçe başımla onayladım.

"Başlıyorum bak, sonra zorla yapıyormuşum gibi kıpırdanma."

Derin bir nefes verdim. "Öf tamam yapmayacağım."

Soğuk parmak uçlarını tişörtümün altında hissettiğimde tırnaklarımı yatağa geçirdim. Yavaşça kumaş şortumun ip kemerini çözdü. Şortu indirebilmek için hafifçe kalçamı kaldırdı ve ardından şortu aşağı çekti.

Komodindeki kreme uzanırken "Biraz bacağını ayırabilir misin?" diye sordu. Bir şey demeden yavaşça bacağımı ayırdım. Kremi yatağın üzerine koyup bu sefer parmaklarını küloduma geçirdi. Yutkundum. Gözlerimi kapattığımda devam etmesini bekledim ama etmedi. Hafifçe gözlerimi araladığımda bana bakıyordu.

Parmaklarını geri çekti. "Neden bu kadar geriliyorsun?"

Dalgınlığıma gelmişti bu yüzden elimde olmadan kaşlarımı kaldırdım. "Hı?"

"Dün de çok gerildin. Seni rahatsız edecek bir şeye mi sebep oluyorum?"

"Ha-hayır öyle değil." Ne diyeceğimi bilemeyerek sustum.

"İstemezsen yapmam ama ağrın olduğunu söylüyorsun. Seni böyle bırakmak da istemiyorum açıkçası." Sıkıntılı bir şekilde nefes verdiğinde kendimi kötü hissetmiştim. Neden gerildiğimi de bilmiyordum. Daha doğrusu sebep olan şeyi bilmiyordum. Ben mi sebep oluyordum, o mu? Karşımdaki Jungkook olduğu için mi bu kadar çok geriliyordum?

Sadece bana yardımcı olmak istiyordu ama bunu yaparken bile onun da kötü hissetmesine sebep oluyordum.

Elimi kucağındaki eline götürdüm ve yavaşça parmaklarımın ucuyla okşadım. "Rahatsız olmuyorum. Nedenini bilmediğim bir şekilde geriliyorum. Ama dün üstesinden geldiğim gibi, bugün de sorun olmayacağını düşünüyorum. Senden rahatsız olmam mümkün değil ki."

Bakışlarını kaçırdı. "Seni bir şeye zorlamak istemiyorum."

Beni zorladığını düşünüyordu. Böyle bir his mi veriyordum ona?

"Zorlamıyorsun zaten. Devam et."

Hala tereddütlüydü. Anlık gelen cesaretimle elimi ensesine götürdüm ve kendime doğru çekerek dudağını dudağıma hapsettim. Afallamıştı ama afallaması geçtiğinde öpüşüme karşılık verdi. Derin bir nefes alarak dudaklarımızı ayırdım. "Devam eder misin, sevgilim?"

Sıcak nefesi boynumu sarmaladı. Bakışlarındaki gülümsemeyi görebiliyordum. "Ederim, sevgilim."

Geri çekildiğinde bakışlarındaki tereddüt silinmişti. Buna sevinmiştim ve şu an daha rahat hissediyordum. Yine de parmakları tekrar külodumun kenarlarına dolandığında kesik bir nefes almıştım. Ancak tatlı bir gerginlikti. O da negatif bir enerji almamış gibi duraksamadan devam etti.

Şortun yanına külodumu yolladığında bakışlarımı tavana çıkardım. Birkaç saniye sonra kremi ve beraberinde Jungkook'un parmaklarını bacağımın birleşim yerinde hissettim. Bu kısımlar çok hassas olduğu için ister istemez hafifçe kasılıyordum. "Chaeyoung?"

"E-efendim?" Bakışlarım hala tavandaydı.

"Çok ağrımıyor, değil mi?"

"Ha?"

"Bence hala biraz vakit geçirebilirim. Vakit geçirdikten sonra aşağı kısımlara sürebilirim bunu. Hım?"

"Vakit mi?"

Parmakları hafifçe masaj yaptıktan sonra tekrar karışımdan aldı ve diğer tarafa da sürmeye başladı. Sesi fazla etkileyiciydi. "Bu akşam tekrar temsilci odasına döneceğim. Vakit geçirmemiz zorlaşacak. Hala biraz ağrıya yerin vardır bence."

"Yerim mi vardır?" Şaşkın fısıltılarım sadece onun sözlerini tekrarlıyordu. Öyle bir konuşuyordu ki dilim tutulmuştu.

Derinden bir fısıltı sundu. "Evet."

Karnımın biraz altında ıslaklık ve hemen ardından dil darbesini hissettiğimde hafif inlememe engel olamadım. Boştaki eli sinsice tişörtümün altından ilerliyordu. Masaj yapmayı kesti ve avuç içini bastırmadan özel bölgemin üzerine koydu. Tişörtümü yeterince katlamıştı. Yükselip dudağını çenemde gezdirdi. Dayanamayıp gözlerimi kapattım. Parmaklarını aşağı indirip girişimde yaramazca oyalandığında belli belirsiz mırıldandım. "Gerçekten ağrıyor, Jungkook-ah!"

Sessizce kışkırtıcı bir şekilde mırıldandı. "Ağrını geçiriyorum zaten."

"Ama daha aşağı taraflara sürmedin."

Dudağımın kenarını sulu bir şekilde öptü. "İşim bitince oraya da süreceğim."

"Dayanamam..."

Parmağı girişime baskı yaptığında derin bir nefes çektim içime. "Dayanırsın."

Parmağını yavaşça içeri yolladığında dudaklarımız birleşti. Acımı ona aktarmak ister gibi dudağını sertçe ısırmaktan kendimi alıkoyamadım. Hafifçe inlediğinde onun yaptığı gibi elimi tişörtünden içeri daldırdım. Dudaklarımız ayrılır ayrılmaz fısıldadım. "Biraz daha ileri gidersen bu krem işi arada kaynayacak."

Somurtarak parmağıyla birlikte geri çekildi ama oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuk gibi söylenmeyi ihmal etmedi. "Kaynasa olmaz mıydı?"

"Jungkook bulunduğumuz yere bakar mısın? Flave kız yurdunun içindeyiz ve sevişeceğiz, mantıklı mı geliyor şu an sana?"

Alaycı bir ifade takındı. "Bir zamanlar tam olarak bu deliliği yaptığıma dair beni suçlamıştın. Tamam kabul ediyorum, karşımdaki senken imkansız değil. Ama yine de beni suçlaman gerçekten çok saçmaydı." Diğer yandan sanki az önce hiçbir şey olmamış gibi karışımı sürmeye tekrar başlamıştı.

"Ne zaman yaptım? Hatırlamıyorum."

Bakışlarını kaçırdı. "Sanırım silmiştim."

Masajı beni hala huylandırıyor ve mayıştırıyor olsa da bunlar sinirlenmeme engel olamamıştı. "Bu hafıza silme meselesi beni gerçekten çok sinirlendiriyor, Jungkook. Bir gün elimde kalacaksın."

"Biliyorum, biliyorum," diye geçiştirdi.

"Ayrıca neden böyle bir şey yaptım? Çok saçmaymış."

Güldü. "Önceki halin bunu duysa kalp krizi geçirirdi."

"Gülme de söyle neden yaptığımı. Kesin geçerli bir sebebim vardır."

Gözlerini devirdi. "Aman ne geçerli bir sebep..."

Söylemesi için yine onu sıkıştıracaktım ki sonunda söyledi. "Pelerinimi sizin kız yurdunda bulmuştun. O yüzden-"

"Ne?!"

Öyle bir bağırmıştım ki irkilmişti. Şu an çok sinirlenmiştim. Onu parçalama isteğiyle yanıp tutuşuyordum. Pelerinini kız yurdunda mı bulmuşum? Daha neler!

"Saçma geldi değil-"

"Jungkook yıkıl karşımdan!"

O anki adrenalinle doğruldum. Kasıklarımdaki sızı umurumda değildi. Sinirim bir yana, bu karışım çabuk işe yarıyordu galiba. Acım biraz azalmıştı.

"Kiminle yattın ha?!"

"Chaeyoung saçmalama!"

"İnanamıyorum sana!" Ellerimle sertçe saçlarımı karıştırdım. Bakışlarım komodinin üzerindeki kalın kitaba takıldığında gergin kısacık bir an oluştu. Jungkook ne yapacağımı anlamıştı.

"Aklından bile geçirme."

Kitabı kaptığım gibi ona fırlattığımda ne ara yataktan kalkıp kaçtığını anlamamıştım. Kitap onu ıskalayıp duvara çarptığında atacak başka bir şey arıyordum.

"Ya Chaeyoung böyle bir şey olabilir mi?!"

"Olabilirmiş demek ki! Zaten dün o kadar profesyonel olmandan anlamalıydım!" Sinirle derin bir nefes aldım. Karışımın olduğu tabağı ona atacaktım ama karışıma kıyamamıştım.

"Profesyonel olmamla ne alakası var?! Profesyonel olmamın iki sebebi olabilir. Birincisi benim zaten çok seksi bir adam olmam, ikincisi de senin beni baştan çıkarabilecek tek kadın olman!"

"Süslü lafları mı deniyorsun şimdi de?" Kalkmaya çalıştığımda bir çırpıda yanıma geldi ve beni geri yatağa düşürdü. Bu sefer kaçmayıp yanıma oturmuştu. Kaçmak bir yana, bir de kollarını bedenime dolamıştı. Sakinletici bir tonda fısıldadı. "Senden başkası için buraya kadar gelebileceğimi nasıl düşünürsün?"

"Ha yani burası olmasa da başkasıyla başka bir yerde yapabilirsin, öyle mi?"

Huysuzca söylendi. "Ne alakası var?"

Kolları arasından çatık kaşlarımla sıyrıldım ve bakışlarımı ona çevirdim. "Sana güvenmiyorum."

Yüzü bariz bir şekilde düştüğünde söylediğim üzerine dudağımı ısırdım. Sinirle söylemiştim, ciddi bir gerçeklik payı barındırmıyordu. Yumuşak bir fısıltıyla elimi omzuna koydum. "Hey Jungkook."

Yüzündeki ifade değişmedi. Gerçekten alınmış olmalıydı. Tekrar konuşmak üzere dudaklarımı araladığımda kapının kulpunun inmesiyle ikimiz de bakışlarımızı hızlıca o tarafa çevirdik. Şaşkın bakışlarımı Jungkook'a çevirdim. Aynı şekilde o da bana öyle bakıyordu.

Fısıldadım. "Saklanman lazım!"

Jungkook yatağın yanında duran karışımı alıp komodinin çekmecesine koydu ve üzerimi örttü. "Kapının kilidini açıp kapının gerisindeki lavaboya saklanacağım. Tamam mı?"

Başımla hızlıca onayladım. Jungkook kilidi açar açmaz kapı ikinci ya da üçüncü deneyişle birlikte hızla açıldı. Jungkook bu kadar atik bir şekilde lavaboya geçmese belki de içeri giren Lalisa onu görecekti. Anlık kalp krizi geçirmiştim neredeyse.

"Chaeyoung? Bu kapı neden açılmıyor?" Lalisa çatık kaşlarıyla kapının kulpunu iki üç kere indirip kendince test etti.

"Tutukluluk yaptı sanırım," diye mırıldandım.

Kuşkulu bir şekilde kısa bir süre daha kapıya baktı ama sonra kapıyı kapatıp içeri girdi. Bakışları dikkatli bir şekilde beni bulduğunda kaşlarını kaldırdı. Bir şey mi fark etti acaba diye üzerime baktım. Jungkook düzgün bir şekilde örtmüştü oysaki. Yutkunarak tekrar ona döndüm.

"Betin benzin atmış senin. Daha mı kötü oldun biz yokken?" Yanıma geldi ve saçlarımı geriye atıp dikkatle beni inceledi.

Başımı hızla iki yana salladım. "Aksine biraz daha iyi hissediyorum."

Gözlerini kısıp ayağa kalktı. "Öyle olsun."

Arkasını dönüp odada ilerleyince kendimi tutamadım. "Sen neden geldin?"

"Bir kitaba ihtiyacım var, onu almaya geldim." Wendy'nin köşesine gitti ve kitaplara göz gezdirdi. O sırada göz ucuyla lavaboya baktım. Kapı biraz aralıktı ama Jungkook görünmüyordu. Rahat bir nefes verdiğimde Lalisa tekrar konuştu.

"Üçüncü cilt iyileştirme büyüleri kitabı nerede? Burada olduğunu hatırlıyordum."

Şey, o Jungkook'a fırlattığım kitaptı sanırım.

Lalisa arkasını döndüğünde şans eseri yerdeki yarı açık kitabı gördü. "Neden burada?" Kitabın yanına gidip onu aldığında biraz yüksek sesle konuştum. "Kocaman bir böcek gördüm. Ona fırlattım." Kocaman kısmını söylerken ellerimi kullanarak büyüklüğünü ifade ettim ve kaşlarımı çattım.

Lalisa böceklerden çok tiksinirdi. "Bu kitabı nasıl ona fırlatırsın? İğrenç!" 

Omzumu silktim. "Bence de iğrenç ama görünce fırlattım işte."

Lavabo kapısı şiddetle çarptığında olduğum yerde neredeyse zıpladım. "O neydi ya?" Lalisa arkasına dönüp bir adım attığında hızla konuştum. "Rüzgar var diye çarptı herhalde, sen gecikirsin şimdi gitsene hadi."

Pencere kapalıydı ve ben rüzgar diyordum. Tanrı'm... Biraz dikkat etse mantıksız olduğunu anlardı ama belli ki dikkat edecek kadar önemsemiyordu. Beni başıyla onaylayıp kapıya ilerledi. Çıkmak üzere kapıyı açtığı sırada lavabonun kapısı da eş zamanlı bir şekilde hafifçe aralandı. Jungkook'un keskin bakışları direkt beni hedef almıştı. Kalbimin teklemesiyle hemen bakışlarımı kaçırdım.

Lalisa çıkmadan hemen önce bakışlarını bana çevirdiğinde bir şeyi fark etti sandım ama konusu farklıydı.

"Bu arada-" 

Bakışlarım ilgili bir hal aldığında devam etti.

"Jisoo'nun Yoongi'yle yattığı ortaya çıkmış." Omzunu silkti. "Yani ne kadar doğru bilemem, bir anda herkes bunu konuşmaya başladı. Ama Jisoo için Regressus Carmine isteniyor. Rubar klanındaki Baekhyun taraftarları çıldırmış durumda. Sanırım Jisoo için Seha olmak hayal olarak kalacak. Baekhyun da henüz çömez, işi zor. Jungkook'u atlatabilirsen şansın çok yüksek."

Gülümsedi ve öpücük yollayarak çıktı.

***

bölüm uzunluğu: 3.1k

yazınca erken bölüm atmak istedim, zaten bir ara yoğunluğumdan dolayı bir bölümü atmamıştım, onun yerini doldurur

jungkook hakkında konuşan lalisaya jungkook'un aynı odada olması şoku

sona yaklaştığımız belli oluyor

seçimler çok yaklaştı, seçenekler azalıyor

kimin seha olmasını istiyorsunuz?

kapanmamış meseleler var, biliyorsunuz

bu yüzden tetikte kalın

ayrıca önceki bölümde rosékook'a hasret kalmıştınız, hasretinizi giderdim*-*

veee lütfen bana yine sövmeyin, chaeyoung'un durumunun ciddi olmadığı konusunda dsjjkldsjlds ÇOK ÖZÜR DİLERİM SİZİ ÇOK KÖTÜ KANDIRDIM BİLİYORUM...

oy vermeyi unutmayın<3!

umarım beğenmişsinizdir, 

sevgilerle, matmazel.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top