☬47☬

Jungkook

"Bunu kim yaptıysa hemen bulun! Hemen!"

Kulağımda yankılanan boğuk sesler, sırtımdaki dinmeyen sızı, bulanık olan zihnimi netleştirmeme yardımcı olmuyordu. Acıyla yüzümü buruşturmak istedim ama kılımı kıpırdatamıyordum. Sesler inatla kulağımı tırmalamaya devam etti.

"Açık bir tehdit mesajı... Böyle bir saçmalık olabilir mi?!"

Niger Başkanı?

Tehdit mesajı... Zihnimde kesik görüntüler belirdi. Şiddetle dalgalanan siyah perde, yanı başımdaki bıçakla sabitlenmiş not...

Görüntüden farklı olarak hisleri de anımsadım. Sabırsızlık, nefret, bıkkınlık... Hepsinin ve dahasının birleşimi beni harekete geçirmişti. Gücümden kaçmak yerine, bir kez olsun benimle kalmasını sağlamıştım. Kontrolsüz olduğu doğruydu, zaman zaman kendime ya da çevreye zarar verdiği de doğruydu.

Ama onu kabul ettiğimde, reddettiğimde olduğu gibi bir acıyı asla hissetmemiştim.

Acı yoktu. Günlerdir çektiğim acı yoktu.

Karmaşık görüntülerin arasında yumruğumu geçirdiğim Taehyung ve alakasız bir şekilde hırlayan bir kurt belirdiğinde nihayet fiziksel bir tepki verebildim. Kaşlarım çatıldıktan neredeyse saliseler sonra gözlerimi açtım.

Taehyung?

Ondan gözlerimi ayırdıktan en fazla bir ya da iki dakika sonra sırtımda dayanılmaz bir acı hissetmiştim. Büyü olduğuna emindim, güç yaramdan içeri sızmış ve kalbimi bulmuştu. Bunu yapmış mıydı? Oysa bana zarar vermek istemiyor gibi hareket ediyordu. Hastalıklı psikopatın ben olduğu konusunda kararlıydı ve kendisinin gayet normal olduğunu düşünüyordu.

Ortadaki tek hastalıklı kişi bensem, o halde ben gardımı düşürdüğüm bir anda neden böyle güçlü bir büyüye başvurmuştu? Böyle yaparak ona güveneceğimi mi sanıyordu? Ben normal değilsem onun da benden bir farkı yoktu. O aptalca bunu reddedip duruyordu ancak o da çevresine zarar veriyordu. İğrenç derecede bu noktada birbirimize benziyorduk. Onun sadece beni suçlamaya hakkı yoktu.

Chaeyoung'u düşünen (!) tek kişi de o değildi. Onun gözünde Chaeyoung'a tek zarar veren kişi bendim. Tanrı aşkına! O aptal gözlüklerini çıkarması gerekiyordu çünkü ben Chaeyoung'a zarar verecek son kişiydim. Bu gücün beni yutmasına izin verirdim ancak Chaeyoung'un tek bir teline dokunmasına izin vermezdim.

Gözlerimi açtığım sırada yanı başımdaki bir şifacının şaşkınlık ve korku karışımıyla geriye sıçradığını gördüm. Umursamaz bakışlarımı Niger Başkanı'na çevirdiğimde o da şaşkındı ancak daha soğukkanlı davranmaya çalışıyordu. Bakışlarımı ondan alıp üzerime baktım. Yatak kana bulanmıştı ve kendimi yorgun hissediyordum. Muhtemelen komodinin üzerindeki kanlı bıçağı gören Niger Başkanı bıçaklandığımı sanmıştı.

Başkan beni şaşırtarak yanıma diz çöktü ve dikkatle gözlerime baktı. "Yaran açılmış ama merak etme, şifacılar seni iyileştiriyor. İyi olacaksın, mümkünse uyumamaya çalış. Yaran sızlıyor mu?" Çok şey söylese de tane tane konuştuğu için dediklerini anlayabilmiştim. Yine de hala mayışmış hissediyordum.

Yavaşça fısıldadım. "Acıyor."

Yanı başımda kendi kanıma bulanmış elimi çekinmeden tuttu ve diğer elini de üstüne koydu. Güven verici bir edayla elimi sıkarken elinin sıcaklığını hissettim. "Geçecek. Biraz daha dayan ve kendini sakın yormaya kalkma. Tamam mı?"

Sorusunu cevapsız bırakarak bakışlarımı tavana çevirdim ve yutkundum. Açık olmak gerekirse tehdit notunu kimin bıraktığına dair net bir tahminim yoktu, öyle ki şu anda yanı başımda elimi tutan bu kadın bile o tehdit mesajını bırakmış olabilirdi. Taehyung'un o mesajı bıraktığına emin olamazdım ancak yaramı açacak büyüyü yaptığına dair olan tahminim epey kuvvetliydi. O yapmamış olsa bile bana bu büyüyü yapanı kesinlikle biliyor olmalıydı. Büyü yapılırken o hala oradaydı. Sıkıntılı bir nefes verdim. Kendimi karanlık bir labirentte birden fazla olan canavarları yakalamaya çalışıyormuş gibi hissediyordum. Labirentte arkamdan bir canavar uzanıyor ve tenimi yakıyordu, o yöne baktığımda bu sefer az önce dönük olduğum taraftan başka bir canavar uzanıyordu. Bunların haddi hesabı yoktu. Yorulmuştum ve yoruldukça da sabrım azalıyordu. İşlerin kötüye gittiği kesindi.

Bir cevap vermediğimde Niger Başkanı sıkıntılı bir ifade takındı. Bu sefer daha sakin bir sesle konuştu. "Yarınki turnuva için senin adına Seha'dan izin alabilirim. İyi görünmüyorsun."

"Gerek yok," diye fısıldadım. Daha düşmanlarımın kim olduklarını bilmiyordum, bir de onların karşılarında zayıf mı görünecektim? Asla.

Üzerime eğildi ve omuzlarımdan nazikçe tutup beni hafifçe kaldırdı. Elini tişörtümün sınırına getirdiğinde, izin almak yeni aklına gelmiş gibi kaşlarını kaldırıp bana sorusunu yöneltti. "Yarana bakabilir miyim?"

Başımla onayladım ve bakışlarımı kaçırdım. Bana bu şekilde bakması, benimle ilgilenmesi, hakkımda endişelenmesi bana çok uzak olduğum duyguları aşılıyordu ve bunun canımı yakıp yakmadığını bile anlayamıyordum.

Bana bir anne şefkatiyle yaklaşması tüm devrelerimi altüst ediyordu.

Suspus kalıyordum, bir şey söyleyemiyordum. Çoğu şeye muhtaç değildim. Muhtaç olduğum bir şey olduğunu yeni yeni fark ediyordum. Eksikliğinin yeni farkına varıyordum.

Bir annenin.

Sertçe yutkunduğumda tenime değmemeye çalışarak tişörtümü kaldırmış ve bakışlarını sırtımda gezdirmişti. Boğazımda bir şeyler düğümlenmişti. Sanırım daha önce hiç bu kadar sevgiye muhtaç olduğumu hissetmemiştim. Birilerinin hakkımda endişelenmesini, beni sormasını, beni kollamasını hiç bu kadar istememiştim.

Kesik bir nefes aldığımda "Nefes almakta güçlük mü çekiyorsun?" diye sordu. Yemin ederim ki gözlerimin dolmasını engellemek için kendi içimde çok büyük bir mücadele verdim. Saniyeler sonra konuşmak üzere dudaklarımı araladığımda bunu yapamayacağımı anladım. Onun yerine zorlukla başımı olumsuz anlamda salladım.

Geriye çekildi ve tişörtümü indirdi. "Burası temizlenip güvenlik sağlanana kadar senin için ortak binada bir oda ayarlayacağım. Hazır diğerleri dersteyken odana geç."

Arkasındaki şifacılara döndü ve durumum hakkında konuşmaya başladılar. Diğer yandan iki tane görevli beni kaldırmak için yanıma geldi. Durumum umurumda olmadığı için onları dinlemedim. Zihnim karmaşık duygularımla daha da bulanmıştı ve sırtımdaki acı beni rahatsız edip zihnimi uyuşturmaya çalışıyordu. Görevlilerin yardımıyla zorlukla kalktığımda, iki kişi beni zorlukla ayakta tutabildi.

Bana bile fazla gelen gücüm, büyünün etkisiyle durgunlaşmıştı. Belli ki zayıf yönlerimi özenle korumam gerekiyordu. Fiziksel olarak zayıflığım, sırtımdaki kalıcı izdi. Orasının zarar görmesi beni derinden etkilemişti. Ancak onun yerine Taehyung'un yumruklarına maruz kalmak beni hiç de etkilememişti.

Saatler sonra beni rahatlatacak bir banyo yapıp temiz kıyafetler giyerek Niger Başkanı'nın benim için ayarlattığı odaya yerleşmiştim. En azından burası daha iyi ışık alıyordu ve kasvetli değildi. Biraz daha huzurlu hissetmeme sebep olmuştu.

Sırtım hala sızladığı için yüzüstü yatağa uzandım. Güneş batmak üzereydi. Alt kattan diğer öğrencilerin konuşmaları geliyordu.

Taehyung'a hala güvenmiyor olsam da -özellikle şu sıralar eskisinden de beterdi- onunla ciddi bir şekilde konuşmam gerekiyordu. Amacının ne olduğu hakkında... Nedense içimden bir ses Rosé ile bir bağlantısı olduğu için Chaeyoung'a karşı koruyucu bir tavır sergilediğini düşünüyordu. Eskiden böyle düşünmüyordum çünkü Chaeyoung'a karşı olan başlı başına tavırları bile beni oldukça sinirlendirmişti, onu istediği dışında başka bir şey düşünemiyordum. Ama belki de başka bir ihtimal vardı. Belki de Rosé'yi bildiği için böyle yapıyordu.

Açık olmak gerekirse Taehyung benim bir canavar olduğumu düşünüyordu. Bunu yüzüme karşı da söylemişti. Bana olan ayrıştırıcı tavrı bu yüzden de olabilirdi. İlla Chaeyoung'a karşı hisleri olmak zorunda değildi. Yani umarım yoktu.

Telefonumun ekranını açtığımda gözüm kılıfın arkasındaki tuşa takıldı. Niger Başkanı şüpheli bir durum fark ettiğimde oraya basmamı, bir tür uyarı mekanizması olduğunu söylemişti. Aslında güvenliğim için odanın başına iki görevli dikeceklerdi ama ben istememiştim. Yeterince kısıtlanmış bir hayat yaşadığımı düşünüyordum. Kapımın başında, güvenilir olsa dahi iki kişinin dikilmesi benim açımdan hiç rahatlatıcı değildi. Bu yüzden böyle bir çözüme gidilmişti.

Telefonu henüz daha yeni elime almıştım. Bu yüzden Yugyeom ve Chaeyoung'un mesajlarını yeni görüyordum.

Uzun bir aradan sonra Chaeyoung'un mesajları... Doğrudan Chaeyoung'la olan mesajlaşmamıza girdim.

flavechae:

jungkook telefonu alır almaz bana mesaj at lütfen

hala almadın mı?

jungkook iyi misin?

endişeleniyorum

bak aslında ben

ben oraya geldim tamam mı

tanrım jungkook çok endişeleniyorum

sana ne oldu bilmiyorum

lütfen kötü bir şey olmadığını ve hala iyi durumda olduğunu söyle

gerçekten çok kötü hissediyorum

lütfen..

nigerjeon:

hey chae

flavechae çevrimiçi

flavechae yazıyor...

flavechae:

jungkook????

tanrım sen misin gerçekten?!

flavechae yazıyor...

nigerjeon:

sakin ol

ben iyiyim

ama sen kötü olduğumu nereden çıkardın?

Ben iyiyim mesajını yazarken yaramın sızlaması, bedenimin benimle alay etme yolu olmalıydı.

flavechae:

şey, oraya geldim demiştim

nigerjeon:

bir şey mi gördün??

O halimi görmüş olamazdı, değil mi?

flavechae:

görmedim duydum

nigerjeon:

ne duydun?

flavechae:

bana ne olduğunu söylersen ne duyduğumu söylerim

nigerjeon:

o zaman ne olduğunu bilmiyorsun ve duyduklarınla da bir yere varamadın

kısacası bir şey anlatmak zorunda kalmıyorum?:)

flavechae:

anladığım kadarıyla gayet iyisin-_-

nigerjeon:

tamam hadi üzülme

flavechae:

hala sana kızgınım biliyorsun, değil mi?

bir de yağ gibi üste çıkıyorsun

nigerjeon:

üste çıkmak ne mümkün

flavechae varken

flavechae:

şimdi de gevşeyeyim diye iltifat moduna girdin

nigerjeon:

güzelim yorulmuyor musun bu kadar analiz yapmaktan

(görüldü)

tamam anlıyorum hala kızgınsın

ama bir şey istiyorum

flavechae:

ne?

nigerjeon:

daha çok banane demeni bekliyordum ama sevindim

yanıma gelir misin?

flavechae yazıyor...

flavechae çevrimiçi

flavechae yazıyor...

nigerjeon:

gelmez misin?

flavechae:

ya bi dyr yazaum

nigerjeon:

peki peki yaz

flavechae:

tam olarak ne demem gerektiğini bilmiyorum

nigerjeon:

gelmek zorunda değilsin

sorun değil

flavechae:

hayır o yüzden değil

ne demem gerek diyorum işte

kararsızlıktan bahsetmiyorum

nigerjeon:

gelmek istersen gelirim, gelmek istemezsen de gelmem diyebilirsin mesela?

flavechae:

jungkook aptal mısın

nereye geleyim ben şimdi

klana giremem herhalde

nigerjeon:

klanda değilim ki zaten

flavechae:

müneccim olmadığıma göre klanda olmadığını bilemem herhalde

neredesin o zaman?

nigerjeon:

ortak binadayım

üçüncü kat

sol koridor

beşinci oda

bekliyorum

flavechae:

bu bieaz ani olsu

nigerjeon:

yemeyeceğim sakin olabilirsin:)

flavechae:

o gülücük beni sakinleştirmiyor

nigerjeon:

o kadar korkutucu muyum?

Sorumu görmezden gelerek konuyu değiştirdiğinde derin bir nefes aldım.

flavechae:

bana olan biteni anlatmadan kurtulamazsın biliyorsun, değil mi?

hala anlatmadın

ve sen anlatmadığın her saniye ben daha da sinirleniyorum

nigerjeon:

anlatmak için çağırıyorum zaten

flavechae:

ayrıca sakın bana yaklaşmaya çalışma tamam mı?

sinirliyim derken ciddi konuşuyorum

gerçekten sinirliyim sana

nigerjeon:

sinirin geçer bir gün değil mi?

flavechae:

ne?

nigerjeon:

diyorum ki, bir gün affedersin beni değil mi?

flavechae:

sabırsızsın

ve ciddiyetsiz

nigerjeon:

şaşırtıcı derecede beni hala kırmayı başarıyorsun

flavechae:

çünkü sen de beni kırdın

nigerjeon:

daha kıramazsın dediğim her saniye daha fazla kırman çok daha şaşırtıcı

flavechae:

bunu ben yapmadım jungkook

sen yaptın

geliyorum ve bu sefer gözlerimin içine bakarak yalan söylemeye kalkma

flavechae çevrimdışı

Telefona bakmak için hafifçe kaldırdığım başımı indirip yastığa gömdüm. Onu kırdığımı biliyordum, sadece her şey o kadar ağır geliyordu ki bir de bunun yük olmasını istememiştim. Görmezden gelmeye çalışmıştım ama kolay değildi. Bir kalbi kırmak kolay değildi. Görmezden gelemezdim. 

Telefonu yatağın yanındaki komodinin üzerine fırlattım ve istemeyerek de olsa pozisyonumu bozarak doğruldum. Fark etmeden sırtımı germemle daha da yakıcı olan sızının etkisiyle dişlerimi sıktım. Yaram açıldığı için ara sıra kanıyordu. Kontrol etmek için elimi sırtıma götürdüğümde parmak uçlarımla ufak bir ıslaklığın gelmesiyle bir küfür savurdum. Chaeyoung geleceğini birkaç dakika önce söylemişti ve gelmesi uzun sürmezdi.

Yataktan kalkıp odanın köşesindeki aynanın karşısına geçtim ve arkamı hafifçe dönüp yarama bakmaya çalıştım ama tam olarak sırtımda olduğu için göremiyordum. Zaten hava da kararmıştı, hiçbir şey belli olmuyordu. Odadaki tek mum ışığı diğer tarafı, yatağın yanını aydınlatıyordu. Neyse ki bol bir gömlek giydiğim için gömleğe kanı çok bulaşmamıştı. Artı olarak gömleğin siyah olması da kanın rengini çıkarmasını engelliyordu.

Chaeyoung her an gelebileceği için üzerimi değiştirme riskini göze alamadım. Yatağa gidip ayaklarımı uzatarak oturdum ve omzumu yatağın başlığına yasladım. Kesik bir nefes aldım, göğsümün inip kalkması bile ekstra acı veriyordu. Önceki pozisyonumda olduğu gibi yüzüstü yatıp sırtımı hiç riske sokmamayı ben de isterdim ama o zaman Chaeyoung durumun farkına varırdı.

Bir ya da iki dakika kadar sonra kapı kulpu çekingence aşağı doğru indiğinde istemsizce nefesimi tuttum. Buraya geldiğimizden beri onu ilk defa görecektim. Tüm olanlardan ve itiraflarımdan sonra hiç karşı karşıya gelememiştik. Bana nasıl bakacağını, nasıl tepkiler vereceğini çok merak ediyordum ve bir yandan da korkuyordum. Ona anlatacaklarımdan sonra benden korkmasından, soğumasından... Hepsinden çekiniyordum. Bu yüzden çok gergindim.

Kapı hafifçe aralandığında Chaeyoung'un önce saçlarını kapattığı altın sarısı pelerinini gördüm. Gergince ellerimi yatağa bastırdım. Açığa çıktığında onun da gergin olduğu belliydi. İstemsizce benimle göz göze gelir gelmez bakışlarını kaçırdı ve kapıyı kapatma bahanesiyle arkasını döndü. Kapıyı kapatmasına rağmen elini kısa bir süre üzerinden çekmedi.

"Gelecek misin?" dedim sessizce. Dakikalarca böyle kalamazdık. Odaya girdiyse eninde sonunda gelecekti ve konuşacaktı. Buraya kadar gelmeyi seçtiyse kaçamazdı.

Bir şey söylemedi ve ellerini kapıdan çekip yavaş adımlarla yatağın diğer tarafına ilerledi. Yatağın kenarına oturup benim gibi omzunu yatağın başlığına yasladı. İkimizin de yanındaki mum ışıkları loş bir şekilde bizi aydınlatıyordu. Bana bakmamakta inatçı davranarak bakışlarını tavana çevirdi ve yutkunduktan sonra sessizce konuştu. "Anlat."

Bana olan muamelesini görmezden geldim ve ona bakmayı keserek kucağımdaki ellerime odaklandım. "Nereden başlamalıyım?" diye fısıldadım.

Bir cevap vermeyince bakışlarımı tekrar yüzüne çevirdim. Dudaklarında alaycı bir gülümseme vardı. Bakışlarını tavandan indirdi ve bana baktı. Şimdi daha ciddiydi. "Yugyeom Taehyung'la olan büyük kavgana kadar anlattı."

Büyük kavga? Henüz dün gece ettik?

Kaşlarımı çattığım sırada daha açıklayıcı olmak için devam etti. "Seha, Taehyung ve seni çağırmış."

"O mesele," diye mırıldandım. Tek kaşını kaldırdı. "Başka meseleler de var yani?"

Görmezden gelerek devam ettim. "Oraya kadar her şeyi biliyorsun yani."

Başıyla onayladı ama ardından gözlerini hafifçe kısarak devam etti. "Evet ama Yugyeom'un bildiği kadarıyla."

"Sorun yok," diyerek başımı salladım. 

Ben konuşmak üzere dudaklarımı araladığım sırada bakışları sırtıma kaydı. "Regressus Carmine cezası aldığını biliyorum."

Sırtımı saklamak adına biraz ona doğru döndüm. Saçlarımı karıştırıp bakışlarımı kaçırdım. Başını yana eğdi ve gözlerini kıstı. "Böyle önemli bir şeyi bana nasıl söylemezsin?"

"Chaeyoung-"

"En başta bunu söylemen gerekiyordu, Jungkook."

Derin bir nefes verdim. "Nasıl söyleyebilirdim, Chaeyoung? Şimdi bunları anlatmak kolay mı sanıyorsun? Ben bir hikaye anlatmıyorum. Ben başımızdan geçenleri, yaşananları, yaralarımızı, yaralarımı anlatıyorum sana."

Yerdeki ayaklarını toplayarak kendine çekti ve tamamen yatağa çıktı. Şimdi tamamen bana dönüktü. Yüzüne anlayışlı bir ifade yerleştirdi. "Üzerine gelmek için söylemiyorum. Başına bu kadar büyük bir şey gelmiş ve ben Yugyeom'dan öğreniyorum. Dahası, bunlarla bitmiyor bir de daha bugün başka şeyler yaşıyorsun. Onun ne olduğunu bile bilmiyorum." Dudaklarını ıslattı. "Demek istediğim, amacım senin üzerine gelip seni sıkıştırmak değil. Sana kötü şeyler hissettirmiş durumları bana anlatman gerektiğini söylüyorum. Böylece seni anlayabilirim."

Kısa bir süre bekledikten sonra fısıldadım. "Ya bana kötü şeyler hissettirmiş olan durumlar, sana da kötü şeyler hissettirirse? Yine de duymak ister misin?"

"Biz bunlarla tek başımıza değil de birlikte başa çıktığımız sürece neden sorun olsun?"

Şaşkınlığımı saklayamadım. Dudaklarım hafifçe aralandığında loş ortamda pek fark edemesem de sanki gözlerinin dolduğunu görmüştüm. Belki konuştuğunda, biraz da sesi titremişti. Bakışlarını kaçırıp eliyle oynamaya başladığında tahminimin doğru olduğunu anladım.

Dayanamayıp yatakta kenara kaydım ve ona yaklaştım. Kollarımı uzatacağım sırada engel olmak ister gibi başı eğikken elini kaldırdı. "Sana bana yaklaşma demiştim." Sert sesi aramıza kalın bir duvar ördü. Olduğum yere çakıldım. Gözlerini sertçe silip sesi gibi sert bakışlarını hayal kırıklığıyla dolu kömür siyahı gözlerimle birleştirdi. "Olan biteni bana anlatmadan bana dokunamazsın, anladın mı beni?"

Bu tavrının tamamen yerli yerinde olması da asıl canımı yakan meselelerden birisiydi. Trip atmak için ya da boş yere söylediği şeyler değildi. Haklıydı. Onu gerçekten bu noktaya getirmek, feci derecede pişman olduğum şeylerden biriydi.

Sızlayan kalbimle birlikte geriye çekildim ve derin bir iç çektim. Olayları tekrar yaşamadan, hiçbir duygu katmadan anlatmaya gayret ederek hızlıca konuştum. "Biz Taehyung'la kavga ettikten sonra Seha beni yanına çağırdı. Beni diyorum çünkü Taehyung'la yollarımız erken ayrıldı. Beni duyuru yaptığı balkona sürüklediler. O an zaten Regressus Carmine olacağını anladım." Chaeyoung muhtemelen bu noktada söyleyeceklerime tepki verecekti ama görmemek için ellerime bakarak anlatıyordum. "Herkes oradaydı. Sen de oradaydın. Sonra düşündüğüm gerçekleşti."

Ellerimi kaldırdım. "Regressus Carmine." Ellerimi tekrar indirdiğimde devam ettim. "Zindanda uyandım. Zamanı algılayamıyordum. Yemek yoktu, su yoktu, ışık yoktu, buz gibiydi. Kimse de yoktu. Sadece belli aralıklarla üstüme bir kova dolusu su boşaltıyorlardı. O zamanlar çok daha fazla üşürdüm."

"Jungkook-" Chaeyoung çekingen bir sesle seslendiğinde sözünü kestim. "Sorun değil."

Dudağımı ıslatıp devam ettim. Hızlı olmalıydım, yoksa düşünecektim. "Belli aralıklarla da kanım çekiliyordu. Zindan alabildiğine kan kokuyordu ve midemi bulandırıyordu. Kusabilsem midemdeki her şeyi kusardım ama tahmin edebileceğin üzere sadece boş boş öğürürdüm. Ne zaman bilmiyorum ama zindandayken senin varlığını hissettim. Nasıl hissettiğimi bilmiyorum, enerjini hissettim işte bir şekilde. Gittikçe yaklaşıyordun. İlk başta kafamda kurduğumu sandım ama sonra gerçekten adım sesleri duymaya başladım. Sanırım zindana girdiğimden beri ilk defa gözlerimi heyecanla açıp etrafıma bakınmıştım. Sonra adımı seslendiğini duydum. Seha'nın benimle dalga geçtiğini bile düşündüm ama yine de bileğimdeki zincirlere yüklendim. Sesi duyunca beni fark ettin ve geldin."

Zaman zaman nefes almayı dahi unutuyordum. Bu yüzden daha derin bir nefes aldım. Bakışlarımı kaldırıp Chaeyoung'a baktım. Şimdi yanakları ıslaktı ve elini dudaklarına bastırıyordu. Başımı geriye yatırdım ve dudaklarıma buruk bir gülümseme yerleştirdim. "Birbirimize karşı olan duygularımızı ilk defa o zaman açığa vurmuştuk. Sanırım açığa çıkarmamız için oldukça önemli bir şey gerekiyordu. Belki de Regressus Carmine olmasa hiçbir zaman birbirimize ihtiyacımız olduğunu fark edemeyecektik. Seni ilk defa o zaman öptüm.

Elini dudaklarından çektiğinde dolgun dudaklarından bir hıçkırık koptu. "A-ama bu çok ağır." İstemsizce elim hafifçe ona doğru kaydı ama devam etmedim. Bakışlarım solduğunda mırıldandım. "Öyleydi, Chae."

Sakinleşmesini bekledim. Düşünmemek için durmamam gerekiyordu ama yine de durdum. Yine de bakışlarım onun üzerindeyken nedense düşünmedim o zamanları. Birkaç dakika sesli bir şekilde ağladı ve sanırım kalbim parçalandı. Çok istedim, gözyaşlarını silmeyi çok istedim. Ama onun yerine sadece onu izleyebildim. Sanırım düşünmek daha az can yakıcı olurdu.

Kesik bir nefes aldı. "Böyle bir şeyi unuttuğumu bilmek o kadar tuhaf ki..." Gözyaşlarını tekrar sertçe sildi.

Unutturduğum için özür dilerim.

"İstersen devamını sonra anlatabilirim. Hepsini bir anda dinlemek zorunda değilsin."

Doğrusu bir annenin olduğunu ve onun Rosé olduğunu sana nasıl anlatacağımı bilmiyorum.

Başını olumsuz anlamda salladı ve inatçı bir şekilde üsteledi. "Anlatmanı istiyorum. Devam et, lütfen."

Fısıldadım. "Emin misin?"

Başıyla onayladı ve yutkundu. İsteksiz de olsam anlatmaya devam ettim. "Sen gitmeden önce Seha geldi. Bizi görmedi çünkü seni görünmez yaptım." Çekinerek son cümlemi söylediğimde kaşlarını kaldırdı. "Görünmez mi yaptın?"

Başımla yavaşça onayladım. Kaşları çatıldı. Bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı ama hala şaşkındı. Ardından kendini zorlayarak fısıldadı. "Nasıl?"

Bacaklarımı kendime çektim ve omzumu yatak başlığından ayırıp tamamen ona döndüm. "Asıl mesele bu, Chaeyoung. Asıl mesele benim ne olduğum ve seni nasıl etkilediğim."

Hala şaşkındı. Anlamaya çalışıyordu ama mantıklı bir açıklama bulamıyordu. "Ne demek istiyorsun?"

Ellerimle sertçe saçlarımı geriye attım ve başımı eğdim. Kendimi hazırlamaya çalıştım ama ne kadar çalışırsam çalışayım hazır olmayacaktım hiçbir zaman. Bu gerçekliğe boyun eğdiğimde başımı kaldırdım ve gözlerine baktım. "Benim birtakım açıklanamayan güçlerim var, Chaeyoung. Sanırım bunun açıkça farkında olan çok az kişi var. Eğer bilmek istersen Taehyung farkında olduğunu söylüyor, ne kadar dürüst bilmiyorum. Bu birtakım güçlerin getirileri de var. Bazen duygularımı ve hareketlerimi kontrol edemiyorum. Bambaşka biri oluyorum." Fısıldadım. "Bazen senin tanımadığın biri oluyorum."

Korku ve şaşkınlıkla bana bakıyordu. Gözlerindeki ufak korku parıltıları bile beni çok kötü hissettirmişti.

"Zindandayken yine kendimi kontrol edememiştim ve bazen kontrol edemediğimde olduğu gibi gözlerim tamamen siyaha bürünmüştü. İlk o zaman fark etmiştin."

Elini havaya kaldırdı. "Jungkook, dur. Ne diyorsun anlamıyorum, dur!" Anlamak istemiyormuş gibi bir halde gözlerini kaçırırken ellerini saçlarına yönlendirdi. 

Neden bilmiyorum ama boğazıma binen yük bir anda beni ağlamaya itti. Böyle bir tepki vereceğini düşünmemiştim. Her ne kadar hayalimde her türlü senaryoyu düşünmüş olsam da gerçekten görmek bambaşka bir şeydi.

Titreyen ellerimi yataktan çektim ve ağlamamı görmesini istemediğim için kalkarak arkama döndüm ve birkaç adım attım. Gözümden bir damla yaş süzüldüğünde ben onu engelleyemeden ardından başkaları geldi.

"Özür dilerim, böyle söylememem gerekiyordu," dedim güçsüz sesimle. İçten içe kendime kızarken hızlıca devam ettim. "Hakkımızda önemli bir şey yok. Merak etme, hala geri dönebilirsin."

Sesimin titremesine engel olamadım.

Ne zannediyordum ki? Tüm bu saçmalıkları kabul edip boynuma atlayacağını falan mı? Bir masalda değildim ben. Gerçekliğin içinde yaşıyordum. Elbette korkacaktı, elbette çekinecekti. Elbette kaçıp gitmek isteyecekti.

"Hakkımızda önemli bir şey yok mu?"

Etkili olması için gözlerimi sertçe sildikten sonra arkama döndüm. "Basit hislerim kendimi kontrol edemediğim için ortaya çıktı, Chaeyoung. Ne bekliyordun? İki düşman klanın temsilcilerinin birbirine sempati besleyeceğini mi?" Ellerimi iki yanımda kaldırdım. "Korkmana gerek yok çünkü bize dair önemli bir şey yok. Keşke hafızanı silmeseydim de işler bu noktaya gelmeseydi. Kafan rahat bir şekilde gidebilirsin." Başımı iki yana salladım ve son sözümü söyledim. "Arkanda bıraktığın hiçbir şey yok."

Kendimden nefret ediyorum. Benden korktuğun için kendimden nefret ediyorum. Sana yine yalan söylediğim için nefret ediyorum. Hayatının orta yerine bir bomba bıraktığım için nefret ediyorum. Herkes benden korktuğu için nefret ediyorum. Hakkında aptalca kararlar verdiğim için nefret ediyorum.

Chaeyoung ben sana zarar veriyorum.

Bedenim yine bana sayamadığım ihanetlerinden birini yaptı ve yaram büyük bir şiddetle sızladı. Dayanamayıp yüzümü buruşturarak bir küfür savurdum. Saniyeler sonra Chaeyoung'un bedenini yanımda hissettiğimde yine işleri elime yüzüme bulaştırdığımı anlamıştım. 

Küçük çaplı bir çığlık attıktan sonra endişeli bir şekilde ellerini sırtıma yönlendirdi. "Jungkook bu sırtının hali ne?!"

Yaram ateşe atılmış gibi yanarken doğru düzgün nefes dahi alamıyordum. Chaeyoung koluma girip beni yatağa sürükledi ve o gelmeden önce olduğum pozisyondaki gibi beni yatırıp başımın altındaki yastığı düzeltti. Hemen diğer yanıma oturup gömleğimin düğmelerini çözdükten sonra o manzarayla karşılaştı.

Muhtemelen sırtım tamamen kana bulanmıştı. Chaeyoung'la konuşurken de kanadığını hissetmiştim ama görmezden gelmiştim. Acıdan dişlerimi sıkarak ellerimi yumruk haline getirdim.

Chaeyoung'un kesik nefesini duydum. Ardından şaşkın sesini... "Gerçekten bu halini bile saklıyor musun benden?"

Saklamamı belki de kısa bir süreliğine görmezden gelip ellerini yaramın çevresine nazikçe yerleştirdi. Başımı ondan tarafa çevirdiğim için onu görebiliyordum. Yanıma uzandı ve başını başımın yanına koydu. Gözlerini kapatarak yaramın kapanması için büyülerini sıraladı.

Titreyen çenemi sabitlemek için sertçe dudağımı ısırdım. Zorlukla fısıldadım. "Chaeyoung yapma."

Gözlerini açtı. Gözlerinde acıyı görmek, ona zarar verdiğime dair beni daha çok inandırdı.

"Seni hepsini bir anda anlatman konusunda zorlamamalıydım." Başını daha da yaklaştırdı ve yanağını çeneme yasladığında gözlerimi kapattım. Usulca fısıldadı. "Senden korktuğumu sanıyorsun ama korkmuyorum. Sadece şaşırdım, anlıyor musun beni? Aptalca yalanlarını da kendine sakla. Biz başlı başına önemli bir çiftiz."

Acım gittikçe diniyordu. Chaeyoung'un dokunuşları onlarca şifacıdan çok daha iyi geliyordu bana. Sanırım artık yalanlarımı kolaylıkla tespit edebilmesi bizim gerçekten birbirimizi anladığımızı ortaya koyuyordu.

Chaeyoung gerçek bir çift olduğumuza inanıyordu. 

Biz bir çifttik çünkü birbirimizi tamamlıyorduk. O benim acılarımı örtüyordu, ben onu kanatlarım altına alıyordum. İkimiz de birbirimizi kolluyorduk.

Yanağımdan süzülen bir damla yaş, sıcak nefeslerinin vurduğu kısma geldiğinde ıslak dudaklarıyla gözyaşımın yolunu kestiğini hissettim.

***

bölüm uzunluğu: 3.2k

bir sürpriz yapıp bölümü bir gün erken atıyoruum

evet arkadaşlar sonunda hayalleriniz gerçekleşti çiftimiz bir araya geldi, halay falan çekiyorsunuzdur eminim

niger başkanı hakkındaki düşünceleriniz?

chaeyoung'un yerinde olsaydınız onun gibi mi yapardınız? yani jungkook'un sözlerine (ilişkileri konusunda) inanır mıydınız, yoksa şüphe mi duyardınız?

chaeyoung doğru olanı mı yaptı?

benden size bir bonus olsun,

jungkook olanlardan ne kadar etkilendiğinin farkında değil

oy vermeyi unutmayın<3!

umarım beğenmişsinizdir,

sevgilerle, matmazel.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top