☬35☬
Kimsenin canına zarar gelmemesi karşılığında Seha ile konuşmayı kabul etmiştim. Doğrusu her halukarda konuşmak zorunda kalacaktım sadece blöfle şansımı biraz artırmayı denemiştim. Ne kadar başarılı olduğum bir muammaydı çünkü diğerlerinden uzakta, Seha'nın binasında odasındaydım.
Bana buraya geldiğim ilk geceyi, balo zamanını hatırlatıyordu. Ancak oradaki zamana göre çok daha sabırsız ve sinirliydim. "Burada neler dönüyor?" dedim başımı kaldırarak. Şiddetli rüzgarın etkisiyle savrulan perdeden bakışlarını kaldırdı ve büyük bir soğukkanlılıkla beni inceledi. Sessiz geçen her saniye beni biraz daha sinirlendiriyordu. Verdiği söze dahi güvenemiyordum.
Chaeyoung orada yalnızken ona ne yaptıklarını bilmemenin verdiği çaresizlik beni mahvediyordu.
"Konuşacağımızı söylemiştin," demeden önce sakinleşmek adına derin bir nefes aldım. Yüzüne tuhaf bir ifade oturdu. "Geleceğini tehlikeye atmak istemiyorsan şu anda olanlara engel olmaman gerekir, Jeon Jungkook."
Başımı yana eğdim. "Benim geleceğim ne?"
Tek kaşını kaldırdı. "Bilmiyor musun?"
Bugüne özel miydi bilmiyordum ama öğlen saatleri olmasına rağmen hava oldukça kapalıydı. Üstüne üstlük ışık alabilecek tek pencerenin önünde simsiyah bir perde varken Seha'nın ifadelerini çok rahat seçemiyordum. İçeride boğucu bir karanlık vardı.
Beni rahat görebiliyor gibiydi. Bu yüzden başımı iki yana salladım. Ardından aklıma gelen sözlerle istemsizce gülümsedim. "Doğrusu geleceğimi yerin altı olarak görüyorum."
Bu dediğimi görmezden gelip konuyu değiştirdi. "Chaeyoung'tan uzak dur derken basit bir sevgili yasağından dolayı dememiştim, Jungkook. Zaten basit bir sevgili yasağı olarak görseydim seni uyarmak yerine doğrudan cezanı keserdim."
Bir şeyleri anlamamı sağlamaya çalışıyordu ve ben feci derecede beynimi şu anda kullanabildiğimi hissetmiyordum. Yine de içimden bir ses dürüst konuştuğunu söylüyordu. Basit bir sevgili yasağı olarak görseydi doğrudan cezamı keserdi. Chaeyoung'tan uzak dur uyarıları sıralamazdı.
Tehlikeli olduğumun farkında mıydı? Daha doğrusu benim tam olarak neye dönüştüğümü biliyor muydu?
O konusunu açmadan bu konu hakkında en ufak bir şey dememem gerekiyordu. Çünkü içimden bir ses ağzımdan kaçırırsam Seha'nın beni yok etmek için planlar yapacağını söylüyordu. Hoş, şu anda da beni ortadan kaldırıp kaldırmama isteği var mı bilmiyordum. Hiçbir şeyim sağlam değildi ve ben işimi tamamen şansa bırakarak buraya tek başıma gelmiş, Seha'nın karşısına dikilmiş, onun doğru olduğundan emin olmadığım sözlerini dinliyordum.
"Neden uzak duracakmışım peki?" Aslında cümleye dikkat edildiğinde şu ana kadar uzak durmadığımın bir göstergesi olarak duruyordu. Yine de söylemiştim, pek umurumda olduğu söylenemezdi.
Yaslandığı masada kollarını göğsünde bağladı. Başını hafifçe dikleştirdi. "Dersi dinledin mi?"
"Duymam gerekenleri duydum diyelim ama dersin mantığını anlamış da sayılmam. Niger ve Flave. Bu iki klanın düşmanlığı anlatarak nereye varmaya çalışıyorsunuz?"
Arkasını döndü ve masanın arkasındaki koltuğa oturdu. Başıyla bana masanın yanındaki koltuğu işaret etti. "Otur şuraya."
Sinirli bir nefes alsam da dediği yere oturdum. Saçma sapan ve alakasız sorular soruyor ve ben cevap verir vermez başka sorulara yöneliyordu. Bu da sabrımı ciddi manada zorluyordu. Merakım ağır basmasaydı çoktan bir delilik yapmıştım. Merakım çok fazla olmasına rağmen Chaeyoung'u oradan alma tereddütüm hala vardı.
"Seha seçimlerine az kaldı."
"Ne?!" Şaşkınca bağırdığımda kaşlarımı çattım. Ardından sinirlerim bozulduğu için dudaklarıma soğuk bir gülümseme yayıldı. "Henüz kimse o koltuğa oturacak bilinçte değil. Eğitimlerimiz bile bitmedi."
"Rosé'nin hatası döngüyü bozdu. Birinin erken geçmesi gerekiyor."
"Geç geçerse ne olur ki? Sonuçta henüz eğitimler bitmedi. Ben kimsenin buna karşı çıkacağını sanmıyorum." O kadar şifreli konuşuyordu ki hiçbir şey anlamıyordum. Rosé'nin neden öyle bir aptallık yaptığı da ayrı bir muammaydı.
"Okulun yönetimi bizimle sınırlı değil, Jungkook. Bu yüzden sizi yönetmeye çalışırken emrivakilerden kaçınıyoruz. Bizim de kontrol edildiğimiz üstler var ve şu anda bile yeni Seha'nın hazırlanması için sıkça uyarılıyoruz."
Okulun yönetiminin çok daha yüksek bir yere tırmandığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Burada tahminimden de kötü şeyler dönüyordu.
"O dersi anlatmanızın bir nedeni vardı, değil mi?" diye sordum.
Başıyla yavaşça onayladı. "Senin bazı gerçekleri anlayabilmen için o dersi dinlemen gerekiyordu."
Dayanamayarak öne doğru eğildim ve gözlerimi kapatarak derin bir nefes eşliğinde ellerimi sertçe karıştırdım. "Neden ben?" Kendi kendime mırıldanmam üzerine derin nefesi kulağıma doldu.
"Rosé'nin bir çocuğu var."
Gözlerim hızla aralandı. Büyücülerin çocuklarının olabileceğini bilmiyordum. Belki de kimseyi öldürmemişti. Karnındaki çocuğu saklamak için kaçmıştı. Umarım öyleydi.
Ama çocuk yaşıyordu. Var demişti. Bunu neden bana söylüyordu? Sikeyim, kimdi bu çocuk?
Yerdeki kısık bakışlarımı Seha'nın gece siyahı gözlerine sabitledim. Şaşkınca dudaklarım hafif aralanmıştı ve kıstığım gözlerimle ona bakıyordum.
Galiba asıl şeyleri öğrenmek üzereydim.
"Rosé'nin öldürdüğü Niger üyesi Seoyeon'un da bir çocuğu var."
Flave ve Niger.
İki çocuk.
Bir katil bir ölü.
Titrek bir nefes verdim. Neden bunları bana anlattığını sormayacaktım. Çünkü tam şu anda dudaklarını araladığı sırada nedenini anlayacağımı biliyordum.
"Chaeyoung ve sen."
Almaya çalıştığım nefes boğazımda takılı kaldı. Boğazımda hissettiğim keskin ağrıyla gözlerim istemsizce doldu. Kurumuş dudaklarımdan oldukça sessiz bir fısıltı döküldü. "Ne?"
Kalbim delicesine hızlanırken bakışlarımı kaçırdım ve sanki kalbimin hızına eşlik edermiş gibi delicesine dalgalanan perdeye baktım. Hala nefes almıyordum ve ciğerlerim yanıyordu. Rüzgar bedenime çarparken istemsizce titredim.
"Jungkook?" Seha başını hafifçe öne eğmiş tek kaşını kaldırmış bir halde bana bakıyordu. Muhtemelen daha önce de birkaç kere ismimi söylemişti çünkü yüzünde sabırsız bir ifade vardı. Yutkundum ve ayağa kalktım. Gözlerim yanıyordu.
Ben bu gerçekliğin devamını duymak istemiyordum. Tüm benliğimle sevmeyeceğim bir yere gittiğinden emindim. Konuşmadan önce son nefesimi alır gibi derin bir nefes aldım ve görüşüm bulanıklaşmadan önce mırıldandım.
"Odama gideceğim ve kimseye bir şey söylemeyeceğim."
Arkamı döndüğümde gözlerim tamamen dolduğu için önümü doğru düzgün göremiyordum. "Jungkook bekle!"
Sertçe konuştuğunda bir adım atıp durdum. Yanağımdan akan bir damla yaşı elimin tersiyle hızlıca sildim. Bu kadar etkilenmemin sebebi şüphesiz ki Seha'nın ne kastettiğini anlamamdı. Chaeyoung'un Rosé'den dolayı bana yaklaştığını düşünüyordu. Bu yüzden uzak durmam gerektiğini söylemişti.
Aklıma bana attığı ilk mesaj geldi. Pelerinin bana ait olup olmadığını sormuştu. İlk gördüğümde o kadar sorguya çekmemin sebebi pelerinimi kolay kolay bir yerde bırakmamamdan kaynaklanıyordu. Özellikle kız yurdunda bulduğunu söyleyip beni suçladığında şok olmuştum.
Flave Klanı alanına girmemiştim bile. Ama çok emin konuşuyordu.
"Bilmen gereken her şeyi anlatmadım." Başımı hafifçe eğdim ve burun kemerimi sıktım. Ardından arkama dönüp Seha'ya baktım. Onların neden uyutulduğunu ve orada olduklarını söylememişti hala.
"Neden inatla anlatmaya çalışıyorsun ki?" dedim güçsüz bir sesle. Diğer yandan çaresizce kollarımı hafifçe iki yana açmıştım.
"Eğer bunların neden olduğunu bilmezsen kendi aleyhine kararlar alabilirsin. O yüzden anlatıyorum."
"Demek istediğim bu değil." Derin bir nefes alıp bakışlarımı kaçırdım ve saçlarımı karıştırdım. Ardından tekrar göz teması sağladım. "Neden sadece ben?"
"Geleceğin yüzünden," dedi fısıltıyla.
Geleceğime tüküreyim.
Sakinleşmek adına ellerimi sertçe yumruk yaptım ve az önce kalktığım yere oturdum. Bugün burada iyi şeyler öğreneceğime dair olan umutlarım tamamıyla yok olmuştu. Duyduğum şeyden sonra ise geri kalanı öğrenmeye dair olan isteğim uçup gitmişti.
Benim annem Niger kanı mı taşıyordu?
Herkesin anne ve babasının normal olduğunu sanıyordum. Seoul'de doğan çocuklarda rastgele ortaya çıkan bir büyücülük yeteneği vardı, bu da zaten okul tarafından tespit ediliyor ve o çocuklar burada eğitim görüyordu.
Annem nasıl bir Niger üyesi olabilirdi?
Dahası, Chaeyoung'un annesi eski Seha'ydı.
Kafayı yiyecektim.
Anlık olarak zihnimde anneme artık ulaşamayacağım -annemin ve babamın isimlerini dahi bilmiyordum, kendimi bildim bileli buradaydım- düşüncesi yer edindiğinde kesik bir nefes aldım. O şansı kaçırmıştım yani. Varlığını yeni öğrendiğim annem artık yoktu.
Başıma keskin bir ağrı girdiğinde yüzümü buruşturdum. Hayat fazla acımasızdı. Seha konuşmadan yorgunca mırıldandım. "Onlara orada ne yapıyorsunuz?"
Chaeyoung bana Rosé'den dolayı yaklaşmış olabilir miydi?
Seha cevaplayamadan devam ettim. "Ve neden beni özel olarak istedin?"
"Yönetim kurulu üyesinin zihnine mi girdin?!" dedi şaşkınca. Yüz hatlarını kısaca incelediğimde gerçekten de çok şaşırmış görünüyordu.
Ve aptal ben, sıradan bir Niger üyesinin yapamadığı bir şeyi yaptığımı ifşa etmiştim. Eğer benim sıradan bir büyücü olmadığımı anlarsa şüphesiz ki hayatıma son verecekti. Gergince kıpırdandım ve oyunculuğumun iyi olmasını umarak başımı iki yana yavaşça sallayıp şaşırmış gibi yaparak "Hayır," dedim. "İki görevli konuşuyordu, ders başlamadan önce. Kapının önünde duruyordum ama beni görmediler."
Pek tatmin olmuş gibi görünmese de bir şey söylemedi. En azından aksini de iddia etmemişti. "Sana bahsettiğim gibi Seha seçimlerine az kaldı ve bu Seha'nın sen olması şart. Bu yüzden seninle konuşmak istedim."
Dudaklarıma alaycı bir gülümseme yayıldı. "Bence ben dışında herkes olabilir. Sonuçta ben ne kadar hazır değilsem onlar da o kadar hazır değil. Farklı bir eğitim almadık. Dahası, Rosé'nin kızı bana kalırsa bu görevi hepimizden iyi yapar. Gözlerindeki isteği gördüm." Başımı olumsuz anlamda salladım. "Ve ben, hiçbir şey istemiyorum."
Rosé'nin kızı.
Rosé'nin annesi olduğunu biliyor muydu? Bu yüzden mi bu kadar istiyordu Seha olmayı? Aklıma zindandaki konuşma geldi. Seha olacağımı düşündüğü için neredeyse sinirden köpürecekti. Elim elindeyken Seha'nın beni Seha yapmak istediğini söylediği andaki hisleri, büyücülük yeteneğim gereği elime yansımıştı. Sinirle bir yerleri yakabilme yeteneği olsa zindanı küle çevirirdi. Çok mu kör davranmıştım?
Seha sinirle dudaklarını sıkıca birbirine bastırdıktan sonra devam etti. "Rosé şu anda dışarıda bir yerlerde. Eğer Chaeyoung Seha olursa şüphesiz ki buraya gelecek ve Chaeyoung'u kukla yerine koyup kendisi yönetecek. Aptalca düşünmeyi kes artık! Senden başkası Seha olamaz. Eğer olursa o zaman Rosé kazanır."
"Rosé neyi kazanacak ki? Ve neden burada değil?"
Duraksadı ama ardından devam etti. "Buraya gelirse Regsessus Carmine'in devamı gereği öldürülecek. Kaçtığından beri aranıyor ama bulunamadı. Ve şu anda yegane isteği ise klanları ele geçirmek."
Başımı ovaladım ve derin bir nefes vererek öne doğru hafifçe eğildim. Sessizliğimden faydalanıp devam etti. "Sıradaki Seha, bir Niger olmak zorunda Jungkook." Dikkatli bir şekilde dillendirdiği cümle üzerine duraksadım.
"Annelerimiz eskiden klanlarda bulunduğu için mi şu anda yüksek mevkilerdeyiz?" Sorgulayıcı bakışlarımı Seha'ya çevirdim. Yalan imasında bulunarak sözcüklerime tek tek bastırdım. "Klan üyelerinin çocuğu olamaz sanıyordum."
"Klan üyelerinin bazılarının dışarıda hayatlarına devam ettikleri anlatıldı. Orada normal insanlarla bir aile kurup büyücü olmalarını saklama koşuluyla hayatlarına devam edebiliyorlar. Ancak hepsinin çocuğu büyücü olmuyor. Kan yoluyla oluşan bir özellik değil. Seoul'de doğan her çocuk büyücü olabilir. Yani sizin büyücü olmanızın annelerinizle bir alakası yok."
Bu beni pek tatmin etmemişti. Kaşlarımı çattım. "Rosé'nin kaçtığını söylemiştin. Öyleyse çocuğu nasıl burada?"
Madem Rosé bulunamıyordu, Chaeyoung nasıl buradaydı ki? Rosé onu neden buraya bırakmıştı?
Bunu sormamı beklemiyormuş gibi bir an afalladı. O kısacık arada kaşlarım daha da çatıldı. "Chaeyoung'u biz aldık," dedi çok geçmeden.
"Nasıl?" Şaşkınlığım sesime de yansıdığında rahatsızca oturduğu yerde kıpırdandı. "Rosé'nin yerini yıllar önce temsil ettiğimizde Chaeyoung'u fark edip onu aldık." Yüzüne alaycı bir ifade yayıldı. "Rosé tabii ki de Chaeyoung'u almak yerine o anki karışıklıktan yararlanıp ortadan kayboldu."
Ellerini masada birleştirdi ve başını hafifçe kaldırdı. "Bunu bilerek yaptığını düşünüyorum."
"Sırf bu düşüncen için ona zarar vermeyeceksin, değil mi?!" Kendime hakim olamayarak yükseldiğimde kaşlarını çattı.
"Hiçbir klandaki öğrenciyi kasti olarak öldürmem. Sadece denetimde tutarım."
"Chaeyoung'u almak için mi yaptınız o dersi?"
Başını olumsuz anlamda salladı. "Senin derste anlatılanları bilmen ve seninle konuşmam için yaptık. Chaeyoung'la bir alakası yok."
Duraksadı ve dikkatlice kapı tarafına baktı. Birilerinin duymasını istemiyormuş gibi sessizce konuştu. "Chaeyoung'un Rosé'nin kızı olduğunu, yönetim kurulundan sadece ben ve bir Niger üyesi biliyor. Yönetim kurulunda başka bilen yok. Bu yüzden bunu kimseye söylememelisin."
Çok fazla soru soruyordum ama açıkçası buna hakkım varmış gibi hissediyordum. Sonuçta kocaman bir yalanın içinde yüzüyorduk. Bunu sadece benim bilmemin ağırlığı da başka bir meseleydi. "Sadece benim bilmem için yaptıysanız bu onların hafızalarını sileceğiniz anlamına mı geliyor?" Bu cümleyi söylemem beni biraz sinirlendirmişti.
Chaeyoung'un beni sevmemesi ve Rosé'den dolayı yaklaşması gözümde büyük bir ihtimaldi. İlk mesajı atması ve ilk günlerde başıma belalar açıp aynı belaları kendisinin kapatması... Yine de kalbim onun için atmaya devam ediyor, adını her duyduğunda canlanıyordu. Bu en azından şu anlık elimde olan bir şey değildi ve beynim her ne kadar buna bir son vermem gerektiğini söylese de -Seha'nın dediği gibi- düşüncelerim kanıtlara dönüşene kadar kendimi kandıracak gibi görünüyordum.
Aşk mı öldürürdü birini? Tüm bu klan savaşlarının içinde, beni öldüren aşk mı olacaktı? Bu masum duygu, nasıl tehlikeli bir silaha dönüşebilirdi? Çoktan düşmüştüm ağlarına, Chaeyoung'un beni sevmesini ummaktan başka ne bekleyebilirdim ki?
Düşünüyordum da, yine aynı samimiyetle bakabilir miydim yüzüne? Yumuşak saçlarını okşayabilir miydim aynı huzurla? Bakışlarındaki parıltıların gerçekliğine emin olabilir miydim?
Onu öpmek, beni sevmeyen birini öpmek gibi mi hissettirecekti artık?
Daha doğrusu onu öpmek isteyecek miydim?
Düşüncelerim arasından Seha'nın memnun bakışı ve sesiyle sıyrılmıştım. "Çabuk kavrıyorsun."
Neye dönüştüğüm hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kimin tarafında olduğumu bilmiyordum. Sahi, hafızalarının silinmesini bile çok normal karşılamıştım. Kalbimin üzerinde bir soğukluk hissediyordum. Her geçen gün soğukluk biraz daha artıyordu sanki. Hatta bugün Seha ile konuşmamda soğukluğun göğsüme yayıldığını hissettim. Daha da büyüdü, ciğerlerimi de kaplamak istedi.
Küçücük bir kırıntı engel oldu belki ona. Umutsuzca her aklıma geldiğinde hala beni heyecanlandıran Chaeyoung.
Feci derecede çaresizdim.
"Ne yapmamı istiyorsun?" diye fısıldadım. Ciddi bakışlarım gözlerini bulduğunda oldukça memnun görünüyordu.
"Bu kadar çabuk anlamana sevindim. Senden istediğim burada konuştuklarımızı kimseye söylememen ve Chaeyoung'tan uzak durman."
"Ya uzak durmazsam?"
Başını olumsuz anlamda salladı. "Riske atamayız."
Tam konuşmak üzere dudaklarımı aralamıştım ki arkamdaki kapı gürültülü bir şekilde hızla açıldı ve ben daha kimin geldiğine bile bakamadan öğrendiklerim hakkında büyük bir kuşkuya ve şüpheye düşeceğim şeyi söyledi.
"Aralarında bir melez tespit ettik!"
***
bölüm uzunluğu: 2k
çokheyecanlıyımçokheyecanlıyımçokheyecanlıyım
sizce chaeyoung rosé'nin annesi olduğunu biliyor mu ve sehanın düşündüğü gibi annesiyle bir anlaşma içerisinde mi?
melez meselesi neeee?
rosé hakkında ne düşünüyorsunuz?
sehaya güveniyor musunuz, doğru mu söylüyor?
öff çok girdim olaylara heyecanlıyım
oy vermeyi unutmayın<3!
umarım beğenmişsinizdir,
sevgilerle, matmazel.
jungkookbusaçlarneçıvdırcam
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top