☬34☬

Taehyung'un 'İşte şimdi bittik' bakışları eşliğinde kalbim delicesine atarken karşımızdaki üyeye bakıyordum. Bakışları saliseler içerisinde sert bir hal alırken büyü yapmak üzere hızla elini kaldırdı. Tamamen reflekslerim sayesinde -hatta elimi bile kaldırmamıştım- kaslarının donmasına sebep olduğumda kaskatı kesildi. Gözlerinden nefret akarken yumruğumu sıktım ve göz temasını kesmedim. Taehyung artık şaşırmanın manasız olduğunu anlamış olmalı ki olduğu yerde dikilmek yerine koşar adım üyenin yanına gitti ve sinir bozucu bir gülümseme eşliğinde mırıldandı. "İyi uykular!"

Ardından elini alnına hizaladı ve gözle görülür büyü parıltıları eşliğinde üyenin bilincini kaybetmesini sağladı. Kollarına yığıldıktan sonra bana baktı. "Ne yapacağım bunu?"

Gergince sitemle karşılık verdim. "Sikeyim, ben nereden bileyim Taehyung?! Boku yedik biliyorsun, değil mi? Gebermezsek çok güzel olacak!" Sinirle bir nefes verip Taehyung'un yanına gittim ve üyenin bir kolunu omzuma attım. Taehyung da diğer kolunu omzuna attı.

İkimiz de aynı anda sınıfa baktığımızda -öylesine gergindik ki öğrencilerin varlığını bile unutmuştuk- dudaklarımız şokla aralandı. Bugün daha fazla şaşırabilirmişiz gibi...

Hepsi derin bir uykudaydı. Bu kaltak ne yapmıştı onlara?

"Bir köşeye çöküp ağlamak istiyorum," diye fısıldadım gözlerim zemine dalmışken. Taehyung omzundaki kolu bıraktı ve benim gibi güçsüz bir şekilde fısıldadı. "Al benden de o kadar." Ben de omzumda kalan kolu bıraktım ve aldırmadan üyenin yere düşmesine izin verdim. "Belki de bizi test ediyorlardır," diye mırıldandım.

Taehyung omzunu silkti ve dalgınca gülümsedi. "Emin ol test edilseydik, çoktan yanımızda bitip bizi okuldan attıklarını söylerlerdi."

İstemsizce güldüm. "Pek başarılı bir sonuç veremedik."

"Öyle," diye mırıldandı.

Siktiğimin salonunda biz ne konuşuyoruz böyle? Az sonra bizi almaya gelecekler. Baygın bir üye ve iki görevli var. Ha bir de, bizim bayıltmadığımız yaklaşık otuz küsur kadar da öğrenci var. 

Öğrenci.

Baygın.

Chaeyoung.

Siktir!

Transtan çıkmış gibi başımı iki yana salladım ve doğrudan Chaeyoung'un olduğu yere baktım. Elleri masadan sarkıyordu, başını masaya yaslamıştı ve yüzü huzursuz bir ifadeye ev sahipliği yaparken kabus görüyor gibi görünüyordu. Koşarak yanına gittim ve masanın önünde diz çöküp ellerini ellerim arasına aldım. "Chaeyoung!" Çok sesli olmasa da sitem halinde ismini seslendim. Endişeli bir ifadeyle ona bakarken, bana hiçbir tepki vermemişti. "Ne yaptı bu kadın?!" dedim sinirle ve diğer elimle Chaeyoung'un yüzüne düşen saç tutamını arkaya attım. "Chaeyoung güzelim uyan hadi," diye mırıldandım. Uyanmayacağını biliyordum. Bir umut mırıldanmıştım işte.

"Onu seviyor musun?" Taehyung'un şüpheci sesiyle kaşlarımı çattım. Arkama dönüp kavga etmek istedim ama aptallık etmememiz gerekiyordu. Zira her an gelebilirlerdi. Muhtemelen üye de haber vermek için çıkmıştı.

Elim hala Chaeyoung'un elindeyken ayağa kalktım ve kapıdaki üyeye baktım. "Onu saklamamız gerekiyor, az sonra gelecekler."

Başını yana eğdi. "Kim, neden gelecek?"

Huzursuzca derin bir nefes aldım. "Ben bunu anlatmaya kalkarsam zaten ben bitiremeden gelecekler, Taehyung. Boş boş sorular soracağına bana yardımcı ol."

Omzunu silkti. "Beni kötü bir şey yapmadığına ikna edersen sana yardımcı olurum."

Şaşkınca kaşlarımı kaldırdım. İstemsizce sesimi yükseltmiştim çünkü Taehyung feci derecede sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Beni anlamamakta ısrar mı ediyordu? Her icraata geçmemizi istediğimde başka saçma bir soru soruyordu. Kasıtlı olarak bana engel olmaya çalıştığını hissettim nedense.

"Taehyung sence ben mi kötü bir şey yaptım yoksa üye mi?" Kollarımı iki yana açtım. "Öğrencilerin halini görmüyor musun?! Bunu da mı ben yaptım?"

Ciddi bakışları sürüyordu. "Onca yapabildiğin şeyden sonra bunu neden yapamayasın." 

Sinirlerim bozularak histerik bir kahkaha attım ve stresten terlememle uçları ıslanmış saçlarımı geriye attım. "Senin yanındaydım, Taehyung. Senin yanındayken bunca öğrencinin bilincini nasıl kaybettirebilirim? Mantıklı mı geliyor sana bu düşünce cidden?"

"Gücünün sınırlarını bilmiyorum."

"Gücümün sınırlarını ben de bilmiyorum, Taehyung." Kurumuş dudağımı ıslattım. "Ama bana inanmayacaksan sana sunabileceğim bir kanıtım yok. Sadece bekleyerek haklı olduğumu görürsün. Ancak o zaman iş işten geçmiş olur. Senin tercihin."

Taehyung arkasını dönüp hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladığında elimde olmadan omuzlarımı düşürdüm. Ne bekliyordum ki ondan zaten? Kapı başında baygın iki görevli ve üyenin sorumluluğuyla birlikte burada kalmıştım. Bizi kim almaya gelecekse dakikalar içinde kapı önünde bitebilirdi.

İşte bu sonumun resmiydi. Arkamı döndüm ve Chaeyoung'a baktım. Onu burada bırakmak istemiyordum.

Benimle gelip suçlu konumuna düşmesi onun için daha mı iyiydi -hoş, nereye gideceğimi bile bilmiyordum- yoksa burada kalıp onların elinde olması mı daha iyiydi? Titrek bir nefes aldım ve gözlerimi kapatıp başımı eğdim.

Ne konuşuyordum ki? Ölme vaktim çoktan gelmişti. Uyarıları dinlememiş ve koşarak ölüme ilerlemiştim. Her bir adımımda gerçeklik yüzüme kahkahalar atmış, öleceğimi haykırmıştı. Ben ise dinlememiştim. Chaeyoung da söylemişti. Onu da dinlememiştim.

Bile bile ölüme yürümüştüm.

Ve kendi işimi kendim bitirmiştim.

"Ne dikiliyorsun orada?" Şaşkınca kaşlarımı kaldırıp arkama döndüm. 

Taehyung gitmemiş miydi? Sırıtarak yerde yatan üyenin bir kolunu omzuna almıştı. Başıyla kürsüyü işaret etti. "Yardım et de kürsüye taşıyalım. Bilincini kaybettirebildiğine göre geri de açarsın herhalde. Sonra da görevlileri halledip tüyeriz."

"Ama burada olmayacağız?" dedim sorarcasına.

Güldü. "Çünkü ben dersten çıktım ve sen de peşimden geldin. Kapıda görevliler yoktu, belli ki gevşeklik etmişler. Biz de klan binasına gittik. Geri dönmedik. Burada değildik."

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve bu planı aklımda tarttım. Pekala risksiz olduğu söylenemezdi. Zaten şu an ne düşünürsek düşünelim tamamen güvenli olmayacaktı. İllaki bir şey eksik olacaktı. 

Bir plan olmasına bile şükretmeliydik değil mi? Çünkü şu anda gerçekten tam anlamıyla boku yemiştik. Başka bir tabir kullanamıyordum. "Evet, öyleydi," diye mırıldandım ve yanına bir çırpıda ulaşıp üyenin bir kolunu az önceki gibi omzuma aldım. Hızlıca kürsüye gidip üyeyi düzgün bir şekilde bıraktık.

"Önce görevlilerden kurtulalım sonra üyeyle ilgileniriz," diyerek bir yanıt vermemi beklemeden kapıya yöneldi Taehyung. Hayır diyeceğimden değildi ama tamamen onun planına yönelik hareket etmek de sinirlerime dokunmuştu. Saçlarımı çekiştirip peşinden gittim. 

Taehyung başlarında dikilmiş düşünceli bir şekilde ikisine bakarken ileride durana ilerledim ve mırıldandım. "Onları uyuyormuş gibi göstermemiz lazım. Koridor köşesine koyabiliriz. Birbirlerine uzak koyarsak uyuduklarını daha rahat yansıtabiliriz. Yan yana uyuyacak değiller." Derin bir nefes aldım ve koridorun sonuna baktım. "Köşede karşılıklı olarak nöbet tuttuklarını varsayarsak ki bu çok yüksek ihtimal, köşe başlarına koymamız gerekir."

Düşünüyormuş gibi gözlerini kısarak etrafta gezdirdi. Ardından saçlarını savurarak başıyla onayladı. "Yapalım."

Bana yakın olan görevliyi kollarından tutup sürükleyerek koridor başına taşıdım. Taehyung da taşıdığında huzursuz bir nefes alıp sınıftan tarafa baktım. Chaeyoung'u bırakıp gitmek hala içime sinmiyordu. Taehyung "Şimdi üyeyi uyandırma zamanı!" diyerek kapıya yöneldi. Peşinden ilerledim ve hızlı adımlarla üyenin yanına gittim. Açıkçası bunu tam olarak nasıl yapacağımı bilmiyordum.

Sadece içgüdülerime güvenerek parmak uçlarımı üyenin şakaklarına bastırdım ve gözlerimi kapattım. Beş dakika sonra uyanmasını düşündüm. Parmak uçlarımda elektriklenme hissederken istemeden zihnine çekildim. Tamamen karanlıktı. Kaşlarım çatılırken karanlığın yok olmasını ve bulanıklığın yerini berraklığa bırakmasını düşündüm. Süre işini ayarlayıp ayarlayabileceğimden emin değildim. Parmaklarımda karıncalanma hissetsem de yaptığımı düşünmüyordum.

Bir engel vardı. Zihninde ilerleyemiyordum. Bir emir veremiyordum. Karanlık ve bulanıktı. Başıma keskin bir ağrı girdiğinde dudağımı ısırarak yüzümü buruşturdum ve istemsizce parmaklarımı çekerek geriye doğru bir adım attım. Gücümün sınırlarını gerçekten de bilmiyordum. Belki de burada sınır geliyordu. O kadar da güçlü değildim, sınırlarım vardı.

Burun kemerimi sıkarak başımı eğdim. "Yapamıyorum," diye fısıldadım. Gözlerimi araladım ve dinen baş ağrımla burun kemerimi sıkmayı bıraktım. Saçlarımı geriye attım. "Şimdi ne halt edeceğiz söyle bakalım."

Dudaklarını araladığı sırada sinirle devam ettim. "Ne sınırsız gücüm var ama değil mi?"

Ciddiyetle omzumdan hafifçe ittirip az önceki yerime geçti. "Kenara çekil."

Kaşlarımı kaldırdım. "Ne?"

"Bir numara biliyorum. Umarım tutar."

"Ne numarası?" Şaşkınca sorduğum soru üzerine bir yanıt vermedi ve tamamen karşısındaki üyeye odaklanarak parmak uçlarını alnına koydu. Gözlerini bir salise dahi kırpmadan büyük bir dikkatle parmak uçlarına baktı.

Ne yapıyordu?

Bir dakikaya yakın bir süre geçtikten sonra gözlerini aniden kapattı. Elleri hala oradaydı. Elini çekti ve bir rüyadan uyanmış gibi başını salladı. "Ne yaptın?" diye fısıldadım çatık kaşlarımla.

"Birkaç dakikaya uyanmasını sağladım."

İstemsizce güldüm. "Niger büyüsü değildi, Taehyung. Ne yaptın dedim sana." Niger büyüsü yapıldığında siyah parıltılar oluşması gerekirdi. Ve ben siyah parıltı falan görememiştim. Sadece dümdüz bakmış ve geriye çekilmişti.

"Ne yapılması gerekiyorsa onu yaptım, uzatma istersen," diyerek geçiştirdi. 

Kaşlarımı çatarak ileri doğru bir adım attım ve sinirle göğsünden ittirdim. "Sen beni aptal yerine koyabileceğini mi sanıyorsun?"

Sinirle bir nefes aldı. "Sadece bir numara tamam mı? Niger büyüsü yapmadım doğru. Bu kadar büyüteceğini düşünsem hiç yapmazdım. Buradan hemen şu anda çıkmamız gerektiğini de hatırlatırım."

Taehyung hızlı adımlarla kapıya ilerlerken başımı ellerim arasına aldım ve sakinleşmek ister gibi yan döndüm. Gözlerim Chaeyoung'a takıldığında duraksadım. Taehyung peşinden gelmediğimi fark etmiş olmalı ki kısa bir süre sonra adımı seslendi. "Jungkook."

Saçlarımı karıştırdım ve derin bir nefes alarak Taehyung'a döndüm. Elim ensemdeyken aklımdakini dile getirdim. "Chaeyoung'u da alalım."

Şaşkınca gözlerini büyüttü ve ardından fısıldadı. "Ona iyilik değil, kötülük yapmış olursun. Zamanımız daralmıyor mu?"

"Onu alacağım," diye mırıldanıp Chaeyoung'a doğrulttum. Taehyung'un kolumdan sertçe tutması uzun sürmedi. "Aptallık etme!" diye tısladı. "Chaeyoung'u alıp nereye götüreceksin? Hem öldürecek falan da değiller, bu okulda sadece bu sınıftakiler yok Jungkook. O kadar kişi bir farklılık olduğunu fark etmeyecek mi? Her an gelebilirler diyorsun ama aptallık peşindesin!"

Kolumu elleri arasından kurtarıp ellerimi sinirle saçlarıma daldırdım ve bakışlarımı tavana çevirdim. Derin bir nefes almaya çalıştım ama sanki göğsüme bir ağırlık çöktü. Sinirle parladığından emin olduğum bakışlarımı Taehyung'a çevirdim. "Kolay değil anlamıyor musun?! Onu burada nasıl bırakıp gidebilirim?"

"Ona zarar vereceklerini düşünseydim emin ol şu anda seni bırakmaya zorlamazdım," dedi sakin bir ses tonuyla. Ardından bir şey dememe izin vermeden kolumdan öncekine göre daha sert bir şekilde tutarak çekiştirdi. "Şimdi siktir olup gideceğiz, beni sinirlendirme."

Kolumu tekrar kendime çektim ama bu sefer onu takip ettim. Nasıl olsa Chaeyoung'a bir şeyler yaptıklarını fark edersem -bunu sadece Chaeyoung geldikten sonra onun davranışlarından anlayabilirdim- o zaman kıyameti kopartırdım. Taehyung önden pencereden atlayıp geçtikten sonra ben de onun gibi karşı tarafa geçtim. Arkadan dolanıp Niger Klanı bölgesine girecektik.

Etrafı kolaçan ederek ilerledik. Mesafe çok uzun değildi zaten. Bölgenin girişine geldiğimizde bina hala uzaktan görünüyordu. Taehyung önümden ilerlerken aklıma gelen bir fikirle aniden duraksadım. Taehyung fark etmemiş olmalı ki hala ilerliyordu. "Onları gözetlemeliyiz," diye mırıldandım. Durdu ve arkasını döndü. Kaşlarını çatmıştı. 

"Yakalanırsak?"

Omzumu silktim. "O zaman muhtemelen planımızın farkına varırlar ve kafamızı uçururlar." Sakinliğime şaşırarak dudaklarını araladı. Ancak kendini toparlayarak ciddiyetle devam etti. "Yakalanmazsak gözetleme sonucu ne öğrenebiliriz?"

"Bunun için götürdükleri yere girmemiz gerekiyor," diyerek başımı yana eğdim. 

Alaycı bir şekilde güldü. "Ciddi olamazsın."

"İnan bana, çok ciddiyim," diyerek sırıttım. 

Bu okulda bir şeyler döndüğünden emindim. Kimseye güvenmiyordum. Ve ortada dönen şeyler de normal şeyler değildi. Tehlikeliydi, belki ölümcüldü. Ortada olmaması gereken şeyler vardı ve biz üç maymunu oynuyorduk. Neler döndüğünü bilmeye ihtiyacım var gibi hissediyordum. Farkında olmadan geçirdiğim her gün, daha da kaybolduğumu hissettiriyordu. Kendimi her gün biraz daha kaybediyordum. Öğrenmeye ihtiyacım vardı.

Daha doğrusu herkesin öğrenmeye ihtiyacı vardı. Ancak derinlerde bir yerde sinsi bir düşünce beni dürtüp duruyordu.

Eğer herkes öğrenirse hala bu okul ayakta kalabilecek miydi?

Cevabı şüpheliydi. Bu yüzden temkinli hareket etmeye çalışıyordum.

Taehyung'un alaycı gülümsemesi soldu ve yüzüne şaşkın bir ifade yerleşti. "Sen canına falan mı susadın? Ölmeye çok meraklısın şu sıralar."

"Ölmeye değil, öğrenmeye meraklıyım."

Sorgularcasına tek kaşını kaldırsa da başka bir şey demedim. "Jungkook şu an uslu uslu klanımıza gidebilir ve ortalığın yatışmasını bekleyebiliriz. İnan ki aksiyona gerek yok."

Bir adım ileri attım ve gözlerimi kıstım. "Gerçekten sen de hissetmiyor musun?"

"Ne?" diye fısıldadı.

"Ortalıkta bir şeyler döndüğünün farkında değil misin? Olmaması gereken şeyler... Doğruymuş gibi hissetmiyor ve biz salağa yatıyoruz. Sen de hissetmiyor musun, Taehyung?"

Yoksa zaten içinde misin?

Açıkçası düşünmedim değil.

Başını hafifçe iki yana salladı. "Bence sen iyi değilsin, Jungkook. Ciddiyim, gidelim artık." Konuşmayı kesmek isteyerek arkasını döndü. Ancak düşündüklerimi dillendirmeden edemeyecektim.

"Yoksa neler döndüğünü biliyor musun? Rahatlığın buradan mı geliyor, Kim Taehyung?" Son kısımda sesimi yükselttiğimde omuzları gerildi. Yumruklarını sıkmıştı. Kısa çaplı histerik bir kahkaha attı ve bıkkın bir halde tekrar bana döndü.

"Kim aklına sokuyor bunları? Bir şey falan mı içirdiler sana zindanda?"

Tek kaşımı kaldırdım. "Sadece artık aptal ayağına yatmak istemiyorum. Böyle yaşayamam."

Başını hafifçe kaldırdı. "Böyle yaşayamazsan hiç yaşayamazsın."

Bir adım daha ileri attım ve şüpheli bir ifadeyle başımı yana eğdim. "Bildiğin şeyler var."

Omzunu silkti. "Onlar hakkında bir şey bilmiyorum."

"Madem bilmiyorsun, o zaman gidip öğrenelim." Arkamı döndüğüm sırada endişeyle bağırdı.

"Jungkook! Bu öyle kolay bir şey değil!"

Sinirle ellerimi yumruk yaptım. "Sikeyim! Kolay olduğunu söyleyen yok zaten. Sadece artık ne halt dönüyorsa öğrenmemiz gerekiyor, anlamıyor musun? Sonumuz iyiye gitmiyor. Gece başımı yastığa koyduğumda sabah uyanıp uyanmayacağımı bile bilmiyorum artık!"

Derin bir nefes aldı ve saçlarını karıştırdı. "Gitmeden rahat etmeyeceksin değil mi?"

İğneleyici bir tonda konuştum. "Tek başıma gitmeyi tercih ederdim ama ikimiz de oradan kaçmışken gidip meydanı sana bırakmak pek içime sinmiyor. Sana güvenmediğimi söylemiştim."

İstemsizce güldü. "Cidden gittiğin o daracık anda Seha'nın yanına koşup kaçtığını falan söyleyeceğimi mi düşünüyorsun?"

Omzumu silktim. "Yaparsan şaşırmam."

Sinirli bir nefes aldı ve hızlı adımlarla bana doğru gelip omzunu omzuma vurarak yanımdan geçti. "Gidelim bakalım ölüme."

Onu ikna etmenin verdiği zafer duygusuyla sırıttım ve sessiz adımlarla arkasından ilerledim. Fısıldadı. "Özellikle önden gidiyorum. Şu saçma şüphelerini artık at diye."

Bir süre daha atmayı düşünmüyorum.

Taehyung binanın arkasına doğru ilerlerken bir yandan da etrafı kolaçan ediyordum. Ders saatleri olduğu için kimse etrafta yoktu. "Sence nereye gidecekler?" dedim sessizce.

Kısa bir süre bir şey demedi. "Bunu öğrenmek için buradayız zaten," diye karşılık verdi ardından. Onu ben de biliyorum aptal.

Binanın penceresiz olan arkasına geldiğimizde köşeye ilerledik ve binanın giriş kapısına doğru baktık. Arkasında olduğumuz için kapı tam olarak görünmüyordu ama sonuç olarak o kadar öğrenci kanatlanıp uçmayacaktı.

Ya da uçar mıydı?

Kurumuş dudağımı ıslattım ve düşünceli bir şekilde dudağımı ıslattım. "Gizli bir geçitten gitmeleri ihtimali kaç?"

Taehyung tek kaşını kaldırdı ve bakışlarını kısaca etrafta gezdirdi. Ardından hoşnutsuz bir sesle mırıldandı. "Yüzde doksan dokuz."

Sinirle bir küfür savurdum. "İçeride olmamız gerekiyordu," diye mırıldandım kendi kendime.

"Bayılmış taklidi mi yapmamız gerekiyordu?" diye karşılık verdi. Başımla onayladım. "Eğer öyle yapsaydık nereye gittiklerini görebilirdik."

Taehyung omzunu silkti. "Geriye tek seçenek kalıyor."

Sorgulayıcı bakışlarımı ona çevirdim. Dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. "İçeri girip onları bizzat takip edebiliriz."

Hiç tereddüt etmeden "Bana uyar," diye mırıldandım. Dışarıdan bizi gören biri ikimizin de deli olduğuna tüm benliğiyle emin olabilirdi. Öyle ki hayatımızı açık açık tehlikeye atarak içeri girecektik.

Az önce kaçtığımız yere girecektik yani.

Kim kaçtığı yere kendi isteğiyle sızardı ki?

Sessiz adımlarla arka tarafı geçtim ve diğer tarafa baktım. Bir hareketlilik yoktu. Bu arada ciddi manada hareketlilik yoktu. Ölüm sessizliği kaplamıştı her yeri. Öyle ki bir an, tüm öğrencilerin bile bayıltıldığını düşünmüştüm.

Bu düşünce benim için hala olasılığa sahipti. Sessiz adımlarla köşeyi döndüm ve ilerideki pencerelere dikkat ettim. İlk pencere, az önce çıktığımız pencere olmalıydı. Durdum ve Taehyung'un da durması için elimi geriye doğru uzatarak dur işareti yaptım.

Kısa bir süre içeriyi dinledim. Çok geçmeden üyenin sesini duymuştum. Açık olmak gerekirse uyanmasını beklemiyordum. Ya da öğrencilerin götürüldüğü ana denk gelmeyi beklemiyordum. Bu yüzden benim için büyük bir sürpriz olmuştu.

"Diğer ikisinin gitmesine nasıl izin verirsiniz?!" Görevlileri uyandırmış olmalıydılar. Üyenin bağırmasına bakılırsa görevliler konuşmamışlardı yani bir şey hatırlamıyorlardı. Üye kısa bir süre duraksadı ve ardından devam etti.

"Size Jeon'a dikkat edin demiştim aptallar!" Bir süre daha dinledim ama üye konuşmadı. Sadece ayak sesleri duydum. Taehyung neler olduğunu anlamamış olmalı ki ısrarcı bir şekilde omzumu dürtmüştü. Ona aldırmadan dikkatle içerideki seslerin kesilmesini bekledim. Sesler gittikçe azaldı ve ardından sıfıra indi. Derin bir nefes alıp pencereye yaklaştım ve dikkat çekmeyecek bir biçimde içeri baktım. 

Tüm şansımı bugün kullanmış olmalıyım ki koridorun sonunda bir kapı bile olduğunu bilmediğim yerde bir geçit vardı. Doğru tahmin etmiştik, gizli bir geçit vardı. Elbette gizli bir geçit olacaktı aptal değillerdi sonuçta. O kadar öğrenciyi kimsenin dikkatini çekmeden dışarı taşıyamazlardı. Neyse ki bunu çok geç olmadan akıl etmiştik.

Geçitten son görevli geçerken görmüştüm. Son kişi de geçtiğinde heyecandan nefesimi tuttum ve etrafa baktım. Ardından Taehyung'a gel işareti yaparak pencerenin öbür tarafına ayağımı attım. Sessizce içeri sızdım ve az önce görevlinin geçtiği yere ilerledim. Duvara dikkatli bakılmadığı sürece hiçbir anormallik yoktu. Ki zaten kimse koridor sonundaki duvara dikkatli bir şekilde bakmazdı, yani seçim çok iyiydi doğrusu.

Elimi çıkıntıya götürdüm ve parmağımın ucuyla kendime doğru çektim. Zorlanmış olsam da açılmıştı. "Tahmin ettiğimden daha basit," diye mırıldandı Taehyung. 

Bana da öyle gelmişti. Ve bu kadar basit olması beni şüpheye düşürüyordu. Zaten bu kadar kolay geçide ulaşmamız başlı başına bir şüphe unsuru değil miydi?

Gerginlikten bacaklarım kasılsa da karanlığa doğru bir adım attım. Taehyung'un arkamdaki varlığını hissedebiliyordum. Karanlıktı ama zifiri bir karanlık yoktu. Sadece göz yoruyordu. Koridor biraz genişti ve dört bir yanı taştı.

Aynı zindanlarda olduğu gibi...

Oraya benzer bir ortamla karşılaşmak beni germişti. Sanki hafiften adım sesleri duyuluyordu. Bu beni memnun ederek ilerledim. Koridor daha da genişledi ve yol ayrımına girdi. Taehyung'u az önceki gibi elimle durdurup sesleri dinledim. Sağ taraftan ses geliyor gibiydi. Yavaş adımlarımı o tarafa yönelttim. 

Taehyung'a karşı bir güvenimin olmaması beni ekstra olarak geriyordu çünkü bu karanlık koridorda hemen arkamda olması beni çok savunmasız kılıyordu. Beni rahatlıkla etkisiz hale getirip onlara yem edebilir ve kaçabilirdi. Yine de gerçekleri öğrenme dürtüsü ağır basıyordu. 

Ellerimin titrediğini hissediyordum. Başımı hafifçe eğip ellerime baktım. Ardından kendime sinirlenerek ellerimi sıkı yumruk yaptım ve temkinli adımlarıma devam ettim. Bir ses duyduğumda aniden durdum. Taehyung bana çarpmaktan son anda kurtulmuştu.

"Onu tek odaya alın. Şüpheli durumda," dedi üye.

O kim?

Görmem lazımdı. Ses yakından geliyor olsa da bir adım daha attım. Uzun koridorda odalar vardı. Odalardan birindeydi. Her an koridordan birileri geçebilirdi ama umurumda değildi.

Ayırabilecekleri kadar önemli konumda olan tek kişi Chaeyoung'tu. Görmem gerekiyordu. Kolumdan sertçe tutulmasıyla kaşlarımı çatarak arkama döndüm. "Bir adım daha atayım deme!" diye fısıldadı Taehyung. 

Tam dudaklarımı aralamış ona bir yanıt verecektim ki Taehyung'un arkasında gördüğümü sandığım karaltıyla bakışlarım arkaya kaydı. Ben gözlerimi kısmış odaklanmaya çalışırken sadece bir ya da iki saniye sürmüş olabilirdi.

Taehyung arkasına odaklandığımı fark edip arkasını tam döneceği sırada başına aldığı darbeyle gözlerim önünde yere yığıldı. İki görevli ellerindeki siyah kumaşlarla -tenime değdiği anda basit bir kumaştan fazlası olduklarını anlamıştım- gözlerimi ve ağzımı kapatırken sertçe debelendim. İki kişi olmalarına rağmen beni tutmakta zorlanmaları umutlanmama sebep olmuştu ama biliyordum ki bu gizli yerde onlardan daha onlarcası vardı. İkisinin elinden kaçsam da diğerleri beni yakalayacaktı.

Taehyung'u bayıltmışlardı, sikeyim! Büyü yapmak için odaklanmaya çalıştım ama güç sanki bedenimden çıkmaya çalışıyordu ama hapsolmuştu. Hiçbir yeri göremiyordum ve dolayısıyla odaklanacak yerim yoktu. Gözümdeki ve dudağımdaki bantlar tenimi az da olsa yakıyordu. Büyülüydüler.

Derin nefesler almaya çalıştım ama ellerinden kurtulma içgüdüsü fazla basarken nefes almaya dahi odaklanamıyordum. Aralarından biri az önce baktığım tarafa doğru bağırdı. "Jeon'u bulduk!"

Bulunduğum yere doğru hızlı topuklu sesleri duydum. Enerjim hiç bitmeyecek gibi debelenmeye devam ediyordum, onlar da tüm güçleriyle üzerime çökmeye devam ediyorlardı. Sinirden köpürebilirmişim gibi hissediyordum.

Çaresizdim. Gücümü bile bilmezken her şeyi riske atıp onların peşinden gitmiştim. Taehyung'u zorla ikna edip onu onlara teslim etmiştim. Başından beri hırsıma yenik düşmüştüm ve şimdi çaresizce çırpınıyordum. Nefes alamadığımı hissediyordum.

Beni öldüreceğini düşündüm.

Düşünmek de değil, emindim.

Karşımdaki kadın derin bir nefes verdi. "Bir an aklımı yitirecektim," diye mırıldandı. Debelenmeyi yavaşça kesip ona odaklandım. Bir çaresi yoktu, aptalcaydı.

"Seha'ya götürün hemen. Kaybolduğu hakkında bir şey söylemeyin. Bilincinin neden açık olduğuna gelirsek..."

Yaklaştığında sıcak nefesini yüzümde hissettim. "Artık değil."

Engellemek için ayağımı kaldırıp bir tekme savurduğumda işe yarayacağını hiç düşünmesem de sağlam bir şekilde vurmuş olmalıyım ki bir çığlık sesi duyuldu. Gülümsemek istedim ama gülecek halim dahi yoktu.

Yanımdaki görevlilerin dikkatlerinin dağılmasından faydalanıp hızla kollarımı kurtardım ve bantları bir çırpıda çıkarıp fırlattım.

Geriye çekildim ve ellerimi havaya kaldırdım. Başımı yana eğerek gürledim.

"Yemin ederim bayıltmayı geçin benliğinizi unuttururum!"

Derin soluklar alarak onlara bakarken hepsi durmuş çatık kaşlarla bana bakıyordu. Bantların gidişiyle dışarı çıkma isteğiyle yanıp tutuşan içimdeki canavar şahlanmış ve tüm damarlarıma hükmetmeye başlamıştı. Nefeslerim gittikçe hızlanırken herkesin gözündeki korku parıltıları gittikçe artıyordu.

Koridordaki ölüm sessizliğinin bozulmasıyla bakışlarımı oraya çevirdim. "Jeon Jungkook!"

Koridorun sonundaki Seha tüm soğukkanlılığıyla bana bakıyordu.

Onların haberdar olmadığı gücümü kullanıyordum ve bu kadar sakin miydi?

Yutkundum ve bakışlarımı sürdürdüm.

Beni şaşırttı.

"Sana bir şey yapmayacağım ya da yapılmasına izin vermeyeceğim. Sadece konuşmak istiyorum." Başını hafifçe kaldırdı. "Hemen."

***

bölüm uzunluğu: 3.1k

geç oldu diye uzun yazmak istedim

BU ARADA BATIRDIM GALİBA HİÇ MEMNUN DEĞİLİM İĞRENÇ OLDU AĞLICAM

arkadaşlar ben ciddi ciddi karanlık işler kısmına girdim farkındasınız değil mi?

hani kopardım ipi falan ip kalmadı ortalıkta haberiniz olsun

ARTIK TEORİ ALMAK İSTİYORUM YETER

YORUM FALAN YAPIN BURAYA HİÇ KONUŞMUYORSUNUZ KENDİ KENDİME ANLATIYOR GİBİYİM TEORİ İSTİYORUM

oy vermeyi unutmayın<3!

umarım beğenmişsinizdir,

sevgilerle, matmazel.

jungkook'u rubar yapmalıymışım arkdşlr

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top