7- İki Hasta

bol bol yorum yapmayı unutmayın, iyi okumalar dilerim

***

Ne olacağını bildiğiniz hayatınızdan tek bir gecede uzaklaştığınızı düşünün. Sadece tek bir gecede bambaşka kuralları olan bir yere tek yabancı olarak gittiğinizi... Hatta sadece tek bir gecede başka biri tarafından kaçırılıp başka biri tarafından kurtarılıp bu sefer de onun tarafından kaçırıldığınızı... Yani en azından alı koyulma diyebilirdim, değil mi?

V başka bir arabaya bindirilmişti. Bindirilmişti diyorum çünkü ağzından kan gelirken baygın haldeydi. Benim bindirildiğim başka bir arabada adamlardan hiçbiri zorbalık bulunduran hareketler sergilememiş ya da kaçarım diye her an tetikte olmamışlardı. Garipti. Bunu çok iyi bilmeleri...

Gece yarısı olmuştu, dolayısıyla hava soğuktu. Ceketim şu an V'nin omzuna asılı olduğu için üzerimdeki ince gömlekle soğuğu tenime almaya oldukça müsaittim. Yaklaşık yarım saat süren yolculuğun ardından neredeyse konvoy gibi olan arabalar -tam olarak beş taneydi- durdu. Dışarıya baktığımda malikane diyebileceğim büyüklükte bir ev vardı. Aslında ev korku filmi ya da hayalet filmlerine ev sahipliği yapabilecek derecede ürkütücü görünüyordu. Hem de gece yarısı baktığınızda...

Arabalar büyük siyah bir kapıdan geçtikten sonra durmuşlardı. Arabalardan adamlar yavaş yavaş inerken inenlerden biri kapımı açtı. İşte bu yüzden kaçırıldım demiyordum. Bu adamlar sanki evlerinde bakan ağırlıyorlarmış gibi davranıyorlardı. Çekinerek arabadan indiğimde sert soğuğun yüzümü yalayıp geçmesine izin verdim.

Ben etrafıma bakınırken büyük siyah kapıdan içeri bu arabaların aynısından olan üç araba daha girdi. Bakışlarımı o tarafa çevirdim. Bu arabalar beş arabanın dışındaydı. Başka bir yerden geliyorlardı. En öndeki arabanın kapısı hızlı bir şekilde açıldığında içinden koyu kahverengi saçlarını atkuyruğu yapmış bir kız hışımla indi. Koşar adımlarla V'nin arabasına doğru ilerledi. Bir yandan da bağırıp çağırıyordu.

"Ne halt yemeye sahaya indi, anlamıyorum ki!"

V'nin arabası sadece önümdeki arabaydı. Aramızda çok mesafe yoktu, bu yüzden olanları hem çok net görebiliyordum hem de çok net duyabiliyordum.

Arabanın kapısı açıldı ve V gözleri yarı açık bir şekilde arabadan indi. Sessizce mırıldandığı için zar zor duyabiliyordum. "Bir şey olduğu yok, Jen."

Jen? Muhtemelen bir kısaltmaydı. "Ne demek bir şey olduğu yok, Taehyung?! Ah bir de ölseydin, dirilip mi derdin acaba "Bir şey yok, Jen," diye?!"

Taehyung mu? V'nin gerçek adı Taehyung muydu? Taehyung -V'ye Taehyung demek çok garipti- tepki vermeyince Jen (?) devam etti.

"Değdi mi bari? Şu haline bak, kolunda kurşun yarası ve ağzın, yüzün kan içinde..."

Taehyung yüzünü buruşturdu. "Ufak bir sıyrık."

Jen, öylesine sinirlenmişti daha fazla bir şey söylemeden hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Bir yandan da adamlara bağırıyordu. "Reviri hazırlayın!"

Namjoon, Taehyung'u içeri götürmesi için adamlardan birine teslim ettiğinde hızlı adımlarla Jen'in geldiği arabalara yöneldi. "Nerede şu doktor kılıklı?"

Gözlerimi devirerek yanına gittim. "Doktor kılıklı değil. Seokjin."

"Her neyse. Bir hastamız daha var."

Kaşlarımı çattım. "Birincisi ben doktor değilim sadece ilk yardım biliyorum. İkincisi ne hastası, burası hastane mi? Üçüncüsü bana doktor muamelesi yapmayı kes."

Namjoon sessizce mırıldandı. "Keşke dilin kadar elin de çalışsa..."

Önünde durduğumuz arabanın kapısını açtığında koltukta baygın bir halde yatan Jimin'i görmemle şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. "Merak etme, sadece yorgunluktan bu halde... Sonuçta, bu kadar dövülürsen sen de ayakta duramazsın."

Jimin'in yüzü kan içerisindeydi. Götürüldüğü yerde dövülmüştü. Kollarından tutup doğrulur pozisyona getirdiğimde yüzünü sarstım. "Jimin! Jimin kendine gel."

Öksürerek gözlerini araladı. "Ne oldu?!"

Namjoon kollarını göğsünde birleştirdi. "Ne olmuş gibi görünüyor?"

Bu çocuk sabrımı zorluyordu. Zaten her şey üst üste geliyordu. Sinirlerime hakim olmaya çalışarak dişlerimi sıktım. "Ne olduğunu ben de görüyorum. Amacım, bilincinin yerinde olup olmadığını anlamak, sayın çok bilmiş Namjoon!"

Bakışlarımı tekrar Jimin'e çevirdim. "Jimin bana bak."

Gözleri doğru düzgün bir odak bulamıyor, mayhoş bir şekilde etrafta dolanıyordu. En sonunda belli belirsiz mırıldandı. "Soğuk..."

Başımla onayladım ve Namjoon'a döndüm. "Ver şu ceketini." Ceketini çıkarıp bana uzattığında Jimin'in üzerini örttüm.

"Burada kaç tane revir var?"

Namjoon omzunu silkti. "İki tane."

"Güzel. Jimin'i diğer revire götürün. Siz zahmet etmeyin, yaralarını ben temizlerim." Namjoon başıyla onayladı ve adamlardan birine işaret verdiğinde Jimin'i diğer revire taşımaya başladılar.

***

Jennie

Taehyung'u revire götürdüklerinde peşinden ilerledim. Yatağa yatırıldığında gözleri baygın bir şekilde bakıyordu. Pek kendinde olduğu söylenemezdi. Sıyırdı diyordu ama sıyrılmayla o kadar kan kaybedemezdi.

Revirin kapısını kapattım ve ışığı açtığımda ortam loş bir şekilde aydınlandı. Işık çok olmamasına rağmen Taehyung yüzünü buruşturarak gözlerini kırpıştırdı.

Omzuna sarılı ceketi yavaşça çıkardığımda yaradan neredeyse bir avuç kan sızdı.

"Sikeyim, Taehyung! Bunun neresi sıyrık? Oluk oluk kan akıyor." Kan kaybettiği belliydi. Hafif esmer teni soluk beyaza dönmüş, uzun ve kemikli parmaklarının uçları morarmıştı.

"Üşüyorum," diye mırıldandı. "Tabii üşürsün. Şu hale bak!" Derin bir iç çekip kollarımı yatağa yasladım. Kana ihtiyacı vardı. Zaten şansımıza kan grubu da nadir bulunan AB idi.

Elimi alnına yerleştirdim. Ateşi çıkıyordu. "Ateşin var," diye mırıldandım.

"Umurumda değil, Jennie." dedi sessizce mırıldanarak. Titriyordu. "Üzerime bir şeyler ver, soğuktan öleceğim."

"Soğuktan değil, havale geçirip öleceksin salak! Veremem bir şeyler." Huysuzlanıp kıpırdansa da bir şeyler söylemedi. Ya da söyleyemedi, bilmiyorum.

Odadan çıktığım anda karşı odaya -orası da revirdi- Jimin'in taşındığını gördüm. Onu almaya gittiğimde de bilinci kaybolmak üzereydi ama ona rağmen ağzı iyi laf yapıyordu. Başındaki adamları kızdırmış olmalıydı. Sonuç olarak, fena dövülmüştü.

Taşıyan adamlardan birine döndüm. "Yatağa yatır, az sonra yaralarını temizlerim."

"Seokjin ben yaparım dedi." Derin bir nefes aldım. Benim için daha iyi olurdu. Taehyung'un omzundaki kurşunu çıkarmam gerekiyordu ne de olsa.

"Pekala. O zaman adamlara haber sal. AB grup kan bulsunlar. Ne kadar buluyorlarsa hepsini getirsinler, anladın mı?" Başıyla onayladı. Gözlerindeki tedirginliği görmüştüm. AB kan grubu bulmak kolay değildi. Taehyung'un durumu ise acildi. Ceketi çektiğim anda bir avuç kan gelmişti. Ama daha fazla da bekleyemezdi. Gittikçe ateşi yükseliyordu.

Odaya dönüp koltuğu yatağın yanına çektim ve oturdum. "Gitmemeliydin, Taehyung."

***

Saatler oldu. Bekliyordum ve elimden başka bir şey gelmemesi beni delirtiyordu. Gidip ben de diğerleri ile kan aramak istiyordum ama Taehyung'u yalnız bırakmak içimden gelmiyordu. Kapı tıklatıldığında gözlerimi oraya çevirdim.

"Gel."

Kapı yavaşça aralandığında Seokjin başını içeri uzattı. "Jimin uyuyor." Ne diyeceğini bilemez gibi bir hali vardı. Dalgın bir şekilde başımla onayladım ve başka bir koltuğu yatağın diğer tarafına çektim. "Gelsene."

Kısa bir süre bunu kafasında tarttıktan sonra kapıyı sessizce kapattı ve karşımdaki koltuğa oturdu. "Hala kan mı arıyorlar?"

İstemsizce yüzüme buruk bir gülümseme oluştu. Gözlerim yanıyordu ama ağlamaktan nefret ediyordum. Başımı yukarı kaldırdım. "Evet."

"İçin rahat edecekse sen de onlara katıl. Şu an birkaç kan bankası geziyorlar diye duydum." Elini ensesine attı.

Uzanıp elimi Taehyung'un alnına yerleştirdim. Ateşi daha da yükselmişti ve terden saçları alnına yapışmıştı. Böyle olmayacaktı. Telefonumu çıkarıp Namjoon'u aradım.

"Kan bulabildiniz mi?"

"Şu ana kadar beş tane kan bankasına baktık ama yok. Diğerlerine bakmaya gidiyoruz, Jennie."

Telefonu kapattım. O kurşun oradayken daha fazla bekleyemezdim. Ayağa kalktım ve Seokjin'e baktım. "Bana yardım edebilir misin?"

"Ne konuda?" Ne konudan bahsettiğimi gayet iyi biliyordu. Tedirgin bir şekilde sormuştu, yapmamı istemiyordu.

"Kanı bekleyemem. Öylece bekleyemem. O kurşunu şimdi çıkaracağım." Perdeyi çektim ve masanın üzerindeki alkolü, bezi ve bıçağı elime aldım.

Seokjin hızlıca ayağa kalktı. "Saçmalama! Kurşunu çıkarırsan kan akışı daha da hızlanabilir. Kan kaybından ölmesini mi istiyorsun?!"

"Kurşunu çıkarmak için kanın gelmesini bekleyemem."

Konuşmak için ağzını açtığında arkamı dönüp gözlerine baktım. "Ya hiç gelmezse, Seokjin? Bana yardım edecek misin?"

Bir süre duraksadı. Gözlerime baktı. Ardından tereddütlü bir şekilde başıyla onayladı. "Güzel," diyerek mırıldandım. Elimle işaret ederek masadaki ısıtıcıyı gösterdim. "Şurada ısıtıcı var, bıçağın keskin ucunu orada ısıt," diyerek elimdeki bıçağı uzattım.

Aslında çekineceğini, korkacağını düşünmüştüm. Ama hiç tereddüt etmeden bıçağı alıp ısıtıcıya yerleştirdi. Gerçekten yardım edecekti.

Taehyung'un üzerindeki gömleğin düğmelerini açtım. Omzuna asılı ceketten dolayı gömlek çıkmıyordu. Bu yüzden ceketin sarılı olduğu kısımlarından uçlarından makasla kesip kullanılamaz hale gelmiş gömleği diğer koltuğa attım.

Kanı çekilmiş gibi duruyordu. Tamamen solmuştu. Onu böyle görmek, tüylerimi diken diken ediyordu.

Kan akışını biraz olsun yavaşlatabilmek için ceketi yaranın üzerinden çekip biraz daha üzerine sert bir şekilde bağladım. Bu az da olsa kan akışını yavaşlatırdı. Ceketi çektiğim anda yine bir avuç denilebilecek kadar kan gelmişti ama yukarısına tekrar bağladığımda yavaşlamıştı.

Omzu öylesine kana bulanmıştı ki kurşun girişinin tam olarak yerini anlamak bile çok zordu. Bu yüzden steril bir bezle yaranın üzerindeki ve etrafındaki kanları sildim. Şimdi kurşun girişini görebiliyordum. Tahmin ettiğim gibi sıyırmamıştı. Kurşun içerideydi.

Yatağın kenarındaki küçük masaya bıraktığım alkolü elime aldım ve bezin üzerine döktüm. Yarayı iyice steril hale getirmek için bezi yaranın etrafında gezdirdim. Yarayı steril hale getirdiğimde Seokjin'e baktım.

Kurşunu çıkarmak için her şey hazırdı. Tahmin ettiğim kadarıyla kurşun çok derinde değildi.

Seokjin ne demek istediğimi anlar gibi hazır hale gelmiş bıçağı bana uzattı. Bıçağı elime aldım ve derin bir nefes aldım.

Bedenini ya da kolunu uyuşturmamıştım. Şu an baygın haldeydi ama muhtemelen az sonra acıdan uyanacaktı.

Seokjin karşıma geçti ve Taehyung'un çıplak omzuna ellerini yerleştirdi. Uyandığında hareket ederse kurşun daha da derin bir yere gömülebilirdi. Bu yüzden tutuyordu. Onay verircesine başıyla onayladığında ateşten ucu kızarmış bıçağı yaranın içine soktum.

Taehyung'un ağzından boğuk bir inleme yükseldiğinde Seokjin ellerini sıkılaştırdı. Hareket etmiyor ya da gözlerini açmıyordu ama acı çektiği belli bir şekilde dişlerini sıkarak boğuk bir şekilde mırıldanıyordu.

Kurşuna ulaştığımı anladığımda bıçağı hareket ettirdim. Taehyung bu sefer kıpırdanmaya çalıştığında Seokjin onu tuttu. Ben de bu andan yararlanarak bıçağı iyice hareket ettirdim ve kurşunu çıkardım. Bir süredir tuttuğum nefesimi verdim. "Çıktı..."

Seokjin, Taehyung'u tutmayı bırakıp masanın üzerinden temiz bir havlu aldı ve yaraya sıkıca bağladı. Havluyu yaraya bağlarken Taehyung tekrar inleyip diğer eliyle refleks bir hareketle hızlıca Seokjin'in kolunu tutmuştu. Gözleri hafif aralık gibiydi ama emin değildim.

"Sakin ol, seni iyileştiriyor," diyerek Taehyung'un çenesinden tutup bana bakmasını sağladım. Hoş, şu anda beni anladığından pek emin değildim. Ellerini gevşettikten sonra yavaşça Seokjin'in kolundan çekti ve dişlerini birbirine bastırdı. Çenesindeki elimi kaldırıp ateşine baktım. Hala oldukça yüksekti.

"Üşüyor musun?" diye sordum kulağına eğilerek. Belki yaklaşınca daha net anlardı. Belli belirsiz kafasıyla onayladı.

Seokjin'e döndüm ve ellerimi belime yerleştirdim. "Ne yapacağız?"

"Çok fazla ateşi var. Her ne kadar üşüse de üzerini örtmememiz gerekiyor. Bana kalırsa ılık duş alsa iyi olur ama şu anda duş alabilecek durumda değil. Namjoon'u arayalım ve kanı bulup bulmadıklarını soralım. Kan kaybettiği için ateşinin düşmesi daha zor."

Başımla onayladım ve Namjoon'u aradım. "Kan bulabildiniz mi?"

"Son baktığımız kan bankasında bulabildik neyse ki. Yeterli mi bilmiyorum ama hiç yoktan iyidir. On dakikaya oradayız."

Gülümsedim. "Tamam, bekliyoruz."

"Bulmuşlar mı?"

Gülümsemem daha da büyürken Seokjin'in sorusunu cevapladım.

"Evet! Evet bulmuşlar."

***

Seokjin

Kan geldiğinde Taehyung'a serum takılmıştı. Ateşi hala vardı, ne kadar çok üşüse de Jennie -evet adının Jennie olduğunu öğrenmiştim- havale geçirmemesi için üzerinin açık tutulması konusunda ısrarcı olmuştu.

Dışarı çıkmıştım. Daha doğrusu evin ikinci katının holündeki balkon ne kadar dışarı sayılırsa... Evin direkt önüne bakıyordu ve genişti. Ellerimi tırabzanlara yaslayıp derin bir nefes aldım.

Ben burada ne yapıyordum? Peşimden Jimin'i de sürüklemiştim ve şu an hiç tanımadığım insanların yanında hiç bilmediğim, aşina olmadığım bir yerdeydim. Jimin içeride mahvolmuş bir şekilde yatıyordu. Az önce gözlerimin önünde yasa dışı bir ameliyata izin vermiştim. Hatta ona yardım etmiştim. Az önce neredeyse birinin ölecek olmasını izlemiştim.

Arkamda topuklu sesleri duydum. Bu evdeki tek kadın sanırım Jennie'ydi. Tanımadığım birileri daha yoksa tabi...

"Evden uzakta olmak çok tuhaf, değil mi?"

Adım sesleri yanıma geldiğinde durdu. Gökyüzüne baktı ve önüne döndü. Bir şey söylemeden ağırlığımı sol ayağımdan alıp sağ ayağıma verdim. Evden uzakta olmak değil, tanımadığım bir yerde tanımadığım insanlarla olmak tuhaftı.

"Bu duygunun nasıl olduğunu biliyorum," dedi ve iç çekti. Daha sonra kasvetli ruh halinden bir anda çıkıp yüzüne düz bir ifade geçirdi. Ah cidden... Jennie cidden tuhaf biriydi. "Desem yalan olur. Bilmiyorum," dedi ve gülümsedi.

"Tuhaf birisin," diye mırıldandım. Küçük çaplı bir kahkaha attı. "Emin ol, Taehyung benden daha tuhaf."

Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. "Taehyung?" Muhtemelen abisiydi. Bunu öğrenmek için sormuştum. "Abim," dedi başını yana eğerken. Sonra tekrar önüne döndü ve yıldızları izlemeye başladı.

Belki sorunun cevabını alamayacaktım. Belki de daha sonra alacaktım ama şu an bunu sormaya ihtiyacım vardı.

"Depodaki mesele neydi? Yani demek istediğim neler dönüyor?"

Jennie belli belirsiz gülümsedi. "Belki tahmin ediyorsundur, belki de aklında bir fikir yoktur. Ama şunu fark ettiğine eminim ki Yoongi seni V ile alakan olduğunu anladığı için kaçırdı. Seokjin olduğun için değil."

"V ile alakam olduğunu V yazarlık ödülünü almak istediği için düşündü. Çünkü üç yıldır ben alıyordum."

"Aynen öyle. Peki V neden bunları yaptı?" Tek kaşını kaldırdı ve gözlerini kıstı.

"Soran benim."

"Soran mı olmalısın bilen mi?"

Konuşmak için ağzımı açtığımda Namjoon kapıdan içeri hızlıca girdi. İlk defa -birkaç saattir tanıdığım biri için nasıl ilk defa diyebilirsem- bu kadar endişeli görüyordum onu.

"Taehyung'a bir şey oldu! Ne halt dönüyor, bilmiyorum."

***

umarım bölümü beğenmişsinizdir,

sevgilerle, matmazel.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top