38- Tanımlanan His

herkese iyi okumalar dilerim, bol bol yorum yapmayı unutmayın.

***

Bölüm 37 Özeti

Taehyung ve İrene arasında küçük bir gerginlik olur. İrene Taehyung ile özel konuşacağı sırada, Taehyung Seokjin'i de konuşmaya katar ve İrene bu konuşmada Taehyung'u Yoongi konusunda uyarır. Taehyung, planını devreye sokmuş ve Lisa ile Jungkook'u serbest bırakmıştır.

***

Seokjin

"Bu iş gittikçe eğlenceli bir hal alıyor!"

Jennie kocaman gülümserken masum duran dudaklarının yanı sıra gözlerindeki parıltı oldukça tehlikeli duruyordu.

Derin bir iç çektim. "Eğlence için değil, Jennie. Artık gerekli olduğu için istiyorum."

Elini beni geçiştirir gibi havada salladı. "Aman nedenin her neyse, bunu istemen çok hoşuma gitti. Taehyung yine ortadan kaybolmuş, o halde öğretmek bana kalıyor." Gizli bir şey söyleyecek gibi kulağıma yaklaşıp elini dudağının kenarına örttü. "Hem bu konuda Taehyung'tan daha da becerikliyimdir."

Topukluları fayans zeminde gürültülü bir yankılanma oluştururken daha önce gitmediğim evin bodrum katına giden merdivene yürümeye başlamıştı. "Beni takip et, Seokjin-shi!"

Tereddüt ediyor gibi olsam da hızlı adımlarımı Jennie'nin ardından sürdürdüm. Taehyung kızacak değildi ya. Hem sürekli kendisi söylüyordu ortak olduğumuzu. O halde onun bildiği her şeyi benim de bilmem gerekiyordu. Mesela silah kullanmayı...

Bu yüzden aklımdaki tüm tereddütler kalktı. Bodrum kata indiğimizde boğucu nemli hava ciğerlerime hücum ederken öte yandan burası zifiri karanlıktı. Jennie'nin topuklularından dolayı çaprazdaki bir yere ilerlediğini düşündüm ama adımlarını daha düzenli ve yavaş hale getirmesinden bir şeyler aradığı belli oluyordu. Çok geçmeden uzun ve geniş koridordaki tüm floresan lambalar aydınlandı.

Jennie uzun bir süre ilerledi ve sonra sol taraftaki demirden yapılma bir kapıyı zorlukla ittirerek açtı. Peşinden içeri girdiğimde geniş odaya baktım. Sol tarafta duvarda ve cam kaplamaların içinde çeşit çeşit silahlar vardı. Birkaç tane kulaklık ve cam gözlük. Sağ tarafta ise bowling sahası gibi birkaç tane uzun bölme vardı. Sonlarında ise çeşitli uzaklıklarda hedefler...

Adeta sevinçten sekerek silahların yanına gittiğinde kısaca silahları ve özellikleri tanıttıktan sonra yeni başladığım için kullanabileceğim silahları önerdi ve birkaç bilgilendirme daha geçti. Cidden silahlar ve özellikleri konusunda oldukça bilgisi vardı.

Kulaklıklarımızı ve gözlüklerimizi taktıktan sonra ikimiz de aldığımız silahlarla bölmelere geçtik. Jennie kulaklıktan dolayı duyabilmem için bağırarak konuşurken sesi gür bir şekilde yankılanıyordu.

"Az önce gösterdiğim gibi silahın emniyetini kaldır, Seokjin!"

Emniyeti kaldırdığımda küçük bir klik sesi çıktı. Jennie'nin gösterdiği gibi pozisyonumu almadan önce Jennie atış yapacaktı. "Şimdi bana bak! Omzunu rahat bırak ve kollarını doksan derecelik açı olacak şekilde kaldır. Silah ağır olduğu için hedefine hızlı bir şekilde karşılık vermek, işini zorlaştırabilir. Bu yüzden, sağ elin tetikteyken sol elini sağ elinin bileğine yerleştireceksin. Böylece silahın ağırlığını iki omzuna da eşit bir şekilde dağıtırsın ve bu ağırlık sana yük olmaz."

Birkaç saniye bekledi ve hedefe odaklandı. Ardından silah sesi odada yankılandı ve Jennie hedefi tam ortasından vurdu. Şaşkınlıkla ağzımın açılmasına engel olamadım çünkü hedef yakın falan değildi. Jennie'nin öğretileri ışığında birkaç atış yaptım fakat istediğim sonuçları alabildiğim söylenemezdi. Silah çok ağır gelmiyordu ama yine de tetiğe basarken silahın yarattığı tepki kuvvetiyle elim sarsılıyor ve atışlarım tahmin ettiğim yerden şaşıyordu.

"Başta böyle olur zaten, Seokjin. Benim ilk denemelerimden daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Gerçi ilk denemelerimi on altı yaşında yapmıştım." Yüzünü, anılarını hatırlamanın verdiği masum bir gülümseme sardı.

"Sikeyim, ne oluyor burada?!" Kapının önünden gelen sesle birlikte o tarafa döndüm. Taehyung'tu.

Cevap vermediğimizde kaşlarını çatarak devam etti. Daha çok Jennie'yi azarlıyor gibiydi. "Tüm mahzen silah sesleriyle yankılanıyor, Jennie. Bir şey oldu sandım!"

Jennie tek kaşını kaldırmışken mırıldandı. "Jungkook ve Lisa'nın nerede olduğu anlaşıldı."

Kaşlarımı kaldırarak önce Jennie'ye sonra Taehyung'a baktım. "Ne?"

Jennie dudaklarını birbirine sımsıkı bastırdı ve bakışlarını Taehyung'a çevirdi.

Taehyung başıyla kapıyı işaret etti ve adımlarını bana yöneltti. "Jin'e nasıl atış yapacağını ben gösteririm. Sen yukarı çık."

Jennie başıyla onayladı ve silahını masaya bırakıp hızlıca çıktı ve ardından demir kapıyı kapattı.

Yüzümü şaşkın bir gülümseme sardı. Mutlu olduğum için değil, olanlara inanamadığım için gülümsüyordum. "Bu evde mahzen mi var, Taehyung?"

Sorumu cevapsız bıraktı ve sol tarafa dönüp eline bir silah aldı. Ardından kulaklığı ve gözlüğü taktı. Yanıma geldi. "Jennie silahlar hakkında bilgi verdi mi?"

Başımla onayladım. "Evet verdi ama sen hala sorularımı geçiştiriyorsun." Derin bir çekti ve kalçasını arkasındaki masaya yasladı. Elinde silahı rahatlıkla çevirirken konuşmaya başladı. "Burası bodrum kat ama mahzen tarafı daha ileride ve sağ tarafta. Mahzen tarafına buradan geçiş yapabilmek için parmak izine, göz taramasına ve şifreyi bilmene ihtiyaç var. Şu anda geçit sadece benim biyolojik bilgilerimi biliyor ama seninkini de ekleyeceğim. Ayrıca diğer bir geçit de odamdan yapılıyor. Ona şu anlık gerek yok. Mahzene çok sık inmiyorum."

Bu kadar çok bilgi vermesi beni şaşırtmıştı. Belki de onca kavgamız ve konuşmamız bir şeyleri anlamasını sağlamıştı. Biz bu işte bir'dik.

"Jennie haklı mı? Lisa ve Jungkook orada mıydı?"

Başıyla onaylarken gözlerini kaçırdı. "Lisa'nın bir süre uzak kalması gerekiyordu. Jungkook'un neden orada olduğunu biliyorsun."

Bunu söylemek için sertçe yutkundum ve tuttuğum nefesimi bıraktıktan sonra dudaklarımı yavaşça araladım. "Onlara... ne yapıyor-"

İşaret parmağını dudağıma bastırdı ve parmağını yavaşça aşağı doğru kaydırmaya başladı. Bir adım yaklaşıp gözlerimin içine baktı. "Olması gerekenden fazlası değil. Bu konuyu kapatabilir miyiz?"

Başımla hafifçe onayladığımda belli belirsiz gülümsedi ve elinde salladığı silahını düzgün bir şekilde tuttu. Pozisyon alıp on saniye bile geçmeden karşıdaki hedefi tam ortasından vurmuştu. Sesten dolayı değil de şaşırdığımdan irkilmiştim. Bu kadar iyi atış yaptığını bilmiyordum.

"Jennie alacağın pozisyonu da söyledi mi?"

"Evet," diye mırıldandım. Taehyung bu sefer kollarından destek alarak masanın üzerine oturdu ve başıyla hedefleri işaret etti. "Şaşırt beni."

Kaşlarımı çatarken hedefe odaklandım. Bu kadar yakınımda dururken odaklanamıyordum ki. Derin bir nefes alıp tekrar odaklanmayı denediğimde sabırsız bir şekilde mırıldandı. "Neyi bekliyoruz, Jin?" Çocuk gibi ayaklarını sallarken gözlerimi kapattım. "Taehyung rica etsem biraz uzakta durabilir misin?"

Kısa bir kahkaha attı. "Sen ciddi misin?"

Başımı hızlı bir şekilde aşağı yukarı salladım. "Çekilsene artık!"

"Aman be," diye mırıldanarak ayaklarını da kaldırdı ve geniş masada bağdaş kurarak biraz daha geride oturdu. "Oldu mu, Jin-ah?"

"Konuşma," diye mırıldandım ve tekrar hedefe odaklandım. Hedefe atış yapmak için bu kadar şey çıkarmıştım ortaya bir de düzgün bir atış yapamazsam kötü olacaktı. Dudağımı ıslattım ve tetiğe bastım. Yine düşündüğüm kısımdan kaymış ve hedefi vurmuş olsam da tam ortasından değil yaklaşık on santimetre sağından vurmuştum.

Dilini şaklatırken masadan atladı ve yanıma geldi. "Elini oynatıyorsun."

Arkama geçtiğinde başını omzuma yaslamadan hemen yanımda tuttu ve elimin üzerine elini yerleştirdi. "Sabit tut."

Elimi kaldırdım ve silahı hedefledim. Vücudunu tamamen bana yaslamıştı ve nedense tamamen yaslamadan da nasıl yapılması gerektiğini gösterebilir gibi geliyordu. Sanki bu durum işine geliyormuş gibi hissetmiştim.

"Tetiğe bastığında ve silah geri teptiğinde elini sabit tutmuyorsun, bundan dolayı hedeflediğin yeri vuramıyorsun."

Tetiğin üzerindeki elimin üzerine kendi elini aynı şekilde koydu. "Hedefi bulduğunda söyle."

Kendimi hazırlamaya çalıştım ve hedefe emin olduğumda fısıldadım. "Hazırım."

Silahın yönünü bozmamak için elleriyle ellerime baskı uygularken tetiğin üzerindeki parmağımı hafifçe ittirdi. "Tetiğe bas ve hareketsiz durmaya çalış. Elinle birlikte vücudunu da hareket ettiriyorsun çünkü."

"Anladım," diye onayladım. Birkaç saniye sonra tetiğe bastığımda hareket etmemem için Taehyung elimi sıkıca kavramıştı ve hedefi tam ortasından vurmuştum. Taehyung'un dediği gibi vücudum arkaya doğru giderken Taehyung hareket etmemem için kendi vücuduyla hareketimi kısıtlamak zorunda kalmıştı. Taehyung'un kalp atışlarını kaburgalarımda hissediyordum. Donmuş bir şekilde karşımdaki hedefe bakmaya devam ederken ellerini ve bedenini çekip benden uzaklaşmasıyla, boşluğa düşer gibi olup hızlıca toparlamıştım.

"Arkanda bir engel varmış gibi sabit kal, atış yaparken." Tekrar masaya oturdu ve elini çenesinin altına yerleştirdi. "Devam et." Ellerimi saçlarımdan geçirirken elime yoğun derecede ter bulaşmasını tahmin etmiyordum.

Taehyung'un birkaç düzeltmesi olacak şekilde birkaç atış daha yaptım ama burası gittikçe daha boğucu oluyordu. Kulaklığı çıkardım ve başımı salladım. Saçlarımın uçları sırılsıklam olmuştu.

"Duş alsam iyi olacak," diye mırıldanarak elimdeki silahı aldığım yere bıraktım. O da silahını bıraktı. Yukarı kata çıkarken ben odama gitmeden önce fısıldadı. "Evde artık kameralar var ve sadece ikimiz biliyoruz."

Bir cevap vermemi bile beklemeden hızlı adımlarla üst kata çıktığında arkasından bakakaldım. Ne zaman gelmişti o kameralar? Kaşlarımı çattım. Jimin ve Jennie habersiz bir şekilde yakınlaşırsa muhtemelen Taehyung onları kamerada görürdü ve sonları hiç iyi olmazdı. Hızla odama girdiğimde koltukta oturan Jimin'i görmemle birlikte olduğum yerde sıçradım.

Azrail gibi simsiyah giyinmişti manyak.

"Beni korkuttun!" Kapıyı arkamdan kapattım ve karşısına oturdum. "Ne oldu?"

Bozulmuş bir şekilde kaşlarını çattı. "Buraya gelmem için bir şey olması mı gerekiyor?"

Cevap vermediğimde devam etti. "Hem sana ne oldu böyle? Saçların sırılsıklam."

Sanırım ona söylememem gerekiyordu. Sonuçta evin bodrum katı beraberinde mahzen ve kilitli odaları da getiriyordu. Taehyung herhalde bu yerleri Jimin'in bilmesini istemezdi.

"Spor yaptım."

Başını yana eğdi. "Üzerindeki ceketle terleyeceğini hesaba katmadın herhalde."

Omzumu silktim. "Yukarı çıkarken giydim." Aslında sorusunu cevaplamamıştım. Sorusundan yola çıkarsak aşağı hiç ceketle inmemem gerekiyordu ama yukarı çıkarken giydiğimi söylemiştim. Neyse ki sorusuna cevap vermediğimi anlamamıştı.

"Ha bu arada," lavaboya doğru giderken ayaklandım. Kapının önünde dururken ona döndüm ve sessizce konuştum. "Jennie'yle yakınlaşacağın bir durum olacaksa yapmamanı öneririm."

Ayağa kalktı ve kaşlarını çattı. "Ne?"

Ona evde kameralar olduğunu söyleyemezdim. Taehyung bana güvenerek sadece benimle paylaşmıştı bu bilgiyi. Ve şu an Jimin'i korumak için bile olsa, Taehyung'un benimle paylaştığı gizli bir bilgiyi Jimin'le paylaşmak ona ihanet etmekten başka şekilde adlandırılamazdı.

"Taehyung sizden şüpheleniyor. Gizli olduğunu düşünseniz bile yakınlaşmayın, ciddiyim."

Hala aklında soru işaretleri vardı, biliyordum. Bu sorularını cevaplandırmamı isteyecekti ancak onun pervasızlığıyla başa çıkabileceğimi düşünmüyordum. O yüzden "Duşa girmem lazım!" diye bağırarak kapıyı hızlıca kapattım. Ardımdan bağırsa da çoktan duş almaya başlamıştım.

***

Duş aldıktan sonra üzerimdeki boğucu etkinin kalktığını bariz bir şekilde hissediyordum. Aynanın karşısındaki yüzüme baktım. Bir şeyler değişmişti. Belki o bir şeyler, birkaç olmaktan çok daha fazlaydı. Çok şey değişmişti. Ama bunların içeriği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Belki ben değişmiştim. Belki davranışlarım, belki görünüşüm... Hiçbir şey aynı değildi. Alışkın olduğum şeylerin hiçbiri yoktu. Doğaçlama hareket ediyordum. Hiçbir şeyim planlı değildi. Taehyung'a olan duygularımda hiçbir düşünce yatmıyordu. İyi ya da kötü hiçbir düşünce yoktu. Sadece sürükleniyordum. Beni kendine çekiyordu ve ben de kendimi onun akımına bırakıyordum. Düşünmediğim için iyi ya da kötü sonuçlar çıkarmıyordum.

Bu durumdan hoşnutsuz muydum? Kesinlikle hayır. Sadece çok daha rahat ve huzur vericiydi.

Üzerimi değiştirdim ve ıslak saçlarımı kuruttum. Yatağıma oturup telefonumdan haberlere baktım. Hanbin'le alakalı yeni bir güncelleme yoktu. Yani vardı ama aynı şeyleri söylüyordu. Kayıp vesaire vesaire... Şirketten de bir açıklama yoktu. Namjoon şirketi devraldı mı, bilmiyordum.

Şirket meselesini Taehyung'la görüşsem iyi olacaktı. Zaten sıkılmıştım odamda tek başıma.

Yatağımdan kalktım ve telefonumu yatağın üzerine fırlatıp odadan çıktım. Üzerime kısa kollu ve pantolon giymiştim. Havalar zaten sıcaktı bir de üstüne üzerimde boğucu bir hava vardı. Muhtemelen üzerimdeki boğucu etki psikolojikti ama nedenini bilmiyordum. Göğsüm sıkışıyor gibi beni daraltıyordu.

Ev nadir anlardan birindeydi, sessizdi. Bu huzurlu andan yararlanarak derin bir nefes aldım. Adımlarımı hızlandırdım ve Taehyung'un kapısının önüne geldiğimde duraksadım.

Bu tanıdık koyu kahve kapı, çok farklı hislerimde bakış açımda defalarca bulunmuştu. Bu kapıya üzgün olduğumda, mutlu olduğumda, sinirli olduğumda ya da pişman olduğumda; her türlü duyguyu tattığımda bakmıştım. Ama şu anda bu kapıya bakarken daha önce hissetmediğime emin olduğum -ya da fark edemeyecek derecede az hissettiğim- bir duygu ev sahipliği yapıyordu.

Bu duygunun artışıyla birlikte, üzerimdeki boğucu etki artıyor göğsüm sıkışmaya başlıyordu. Evet, kesinlikle şu anda hissettiğim duyguyla üzerimdeki boğucu etki aynı kaynaktandı.

Kapıyı açtım ve içeri baktım. Taehyung içeride görünmüyordu. Lavabodan gelen sesle birlikte başımı oraya çevirdim. "Taehyung!" Bağırmamın ardından bir yanıt gelmediğinde kapıyı kapattım ve lavaboya doğru ilerledim. Niye ses vermemişti ki? Ters bir durum falan mı vardı? Aklıma evde bir ajan olma ihtimali geldikçe, kötü düşüncelerim daha da yük yapıyordu.

"Taehyung?" Şimdi kapının önüne gelmiştim ama hala Taehyung yanıt vermemişti. İçeriden su sesi geliyordu sadece. Elimi kapı koluna attım. "Taehyung, içeri giriyorum!"

Yine ses yok.

Kapı kolunu yavaşça aşağı indirirken içeri girerkenki hareketlerim de oldukça yavaştı.

Kapıyı açmamla birlikte içeriyi saran yoğun su buharı beni karşılamış ve içeri girmeme pişman olacak bir görüntüyle karşılaşmamı sağlamıştı. Taehyung duş alırken cidden sesimi duyup uygun olmadığını söyleyemiyor muydu?! Çok korkmuştum!

Ama şu an daha ciddi bir sorunumuz vardı. Tek şanslı yanım, duş kabininin Taehyung'un kalçasına gelen bölgesinde şerit oluşturmasıydı. Böylece özel bölgesini yanlışlıkla görmekten kaçınmış olmuştum.

Arkası dönüktü ve hala olan bitenden haberi yok gibiydi. Şaşkınca geriye çekilmemle arkamdaki kapı gürültülü bir şekilde kapanınca arkasına dönmüştü. İçeride olduğumu görünce en az benim kadar şaşırmıştı.

"Jin?"

Elimle durumu anlatmaya çalışırken garip hareketler yapıyordum. "Şey ben... bir şey oldu sandım da o yüzden-"

Sözlerimi odadan gelen Jennie'nin seslenmesi bölmüştü. "Taehyung!"

Gözlerim şokla büyürken arkama döndüm ve ağzım bir karış açık korkuyla kapıya bakmaya başladım. Sanırım basılmamız an meselesiydi. Tanrı aşkına!

Duş kabini durduğum yere çok yakındı ve kabinin kapısının kaymasıyla birlikte Taehyung'un beni içeri çekmesi bir olmuştu. Taehyung'un arkasında duruyordum ve beni çekmesiyle birlikte refleks olarak gözlerimi kapatmıştım.

"Ne yapıyorsun?!"

Parmağını dudağıma bastırdığında garip bir ses duyuldu. Gözlerimi hafifçe aralayıp Taehyung'u görmeden dışarı baktığımda duş kabininin dışının tamamen siyah olduğunu gördüm. Galiba böyle bir özelliği vardı. Su başımızdan aşağı akmaya devam ederken sırılsıklam olmuştum.

Göğsüm Taehyung'un sırtına denk geliyordu ve ıslanan tişörtümle birlikte sanki aramızda hiçbir engel yok gibi hissettiriyordu. Lavabonun kapısının açılma sesini duyduğumda başımı yere eğmeden doğruca önüme bakıyordum.

"Duş mu alıyordun? Konuşmam gereken bir mesele vardı ama."

"Ben sonra senin yanına gelirim, Jennie," diye seslendi Taehyung. Jennie'nin mırıldanmaları eşliğinde kapı kapandıktan sonra diğer odanın kapısının da kapanma sesi duyuldu.

Taehyung, arkasına döndüğünde açık gözlerimi fark etmesiyle bariz bir şaşkınlığa uğramıştı. "Özür dilerim," diye mırıldanarak elini gözlerime götürdü. Özür dilemesinin sebebi beni duş kabininin içine sokmasıydı.

Üzerimdeki boğucu hissi anlayabiliyordum. Şu anda tam olarak dağılmaya ve dağılmaktan öte kalbimin çok daha hızlanmasına sebep olmuştu. Daha önce çok az hissettiğim bu hissi artık biliyordum.

Taehyung, duvarlarımı yıkmıştı. Yıkılmayı bekleyen duvarlar beni boğuyordu ve üzerimdeki bu his o yüzdendi.

Kalbim, beynim, hislerim, düşüncelerim, her şeyim... Taehyung'un hislerini elde edebilmişti ama doyumsuz bir şekilde istedikleri başka bir şey daha vardı.

Tüm hücrelerim, Taehyung'un vücudunu istiyordu.

Gözlerime ilerleyen ellerinin yolunu kestim. "Taehyung..." diye fısıldadım, başımdan aşağı akan su damlaları her bir yanımı ıslatmışken.

Nefesleri düzensizleşmiş ve hızlanmıştı. Gözlerinde yalvarırcasına bir parıltı oluştu.

Gözlerimi kapatmak üzere ilerleyen elinin yolunu kestikten sonra aynı elimi omzuna götürdüm ve yavaşça onu geriye doğru ittirdim. Sırtı duş kabininin duvarıyla birleştiğinde, içinde tuttuğu nefesini kesik bir şekilde verdi.

"İstiyorum, Taehyung."

Taehyung neyi istediğimi çok iyi biliyordu. Ve o da en az benim kadar istiyordu.

***


bölümü geciktirdiğim için çoooooook özür dileriiim:"""""(

seokjin'in silah eğitimi almasını doğru buluyor musunuz? 

taehyung'un düşünceleri hakkında ne düşünüyorsunuz? bildiğiniz üzere normalde seokjin'in sorularını yanıtlamazdı ama artık bir şey saklamayı düşünmüyor

bugün sorum sadece bir tane ehehe

oy vermeyi unutmayın<3!

umarım beğenmişsinizdir,

sevgilerle, matmazel.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top