12- İşbirliği

bol bol yorum yapmayı unutmayın, iyi okumalar dilerim


***

Bu an tamamıyla bittiğim andı. Hedefime ulaşmama milim kalmışken başarısız olmak... İşte bu beni sinirlendirmişti. Kıpırdanarak dişlerimin arasından konuşmaya çalıştım ama büyük eli dudaklarımı kapatırken sesim boğuk çıkıyordu.

"Bırak beni, seni şerefsiz!" Demek istediğim buydu ama çıkan ses bambaşkaydı ki Jungkook da anlamamıştı. Dediğimi anlamaya çalışmak yerine umursamadı bile.

"Sesini keseceksen elimi çekeceğim." diye fısıldadı. Başımla onayladım. Hayır desem saçmalık olurdu. Elini çektiği anda konuşma fırsatım da olurdu hem.

Elini yavaşça çekti ama beni kendine döndürmesi aynı yavaşlıkta olmadı. Saçlarım hızlı bir şekilde havalanırken bir kısmı yüzümün yarısını kapattı. Koyu kahve gözleri sinirle parlıyordu, benimkinin farkı olduğunu sanmıyordum.

Bağırmak için -amacım buraya başkalarını çağırmak değildi, o zaman suçlu çıkan şüphesiz ki ben olurdum, tek amacım ne kadar kızdığımı belli etmekti.- ağzımı açtığımda hızlı reflekslerini kullanarak tek eliyle ağzımı kapattı.

Başını yana eğdi. "Sana sesini kes demiştim." Bir şey demeden kaşlarımı çatarak gözlerinin içine baktım. Ardından bana aldırmadan konuşmaya başladı.

"Bir daha seni böyle saçma sapan bir şey yaparken yakalarsam seninle uğraşmadan seni direkt Taehyung'a yem ederim. Şimdilik bunu kimseye söylemeyeceğim, sırf Jennie'nin hatrı için. Yoksa senin gibi bir kızı daha bu hatayı yapmadan buradan göndermiştim." Ardından tiksinirmiş gibi bir bakış attı ve elini çekip hızlı adımlarla ağaçların arasından çıkıp eve doğru ilerlemeye başladı. Arkasından koşar adımlarla gittim. Ona güvenmiyordum.

"Telefonu ne yapacaksın?" Adımlarını yavaşlatmadan ilerlerken sanki ben orada yokmuşum da kendi kendine konuşuyormuş gibi önüne bakarak sessiz bir şekilde konuştu.

"Seokjin'in odasına koyacağım."

"Neden?"

"Jimin telefonun yokluğunu fark ettiyse çoktan odasına bakmıştır. Seokjin şu anda Taehyung'un yanında ve oraya girersem kimse fark etmez. Aynı zamanda Jimin Seokjin'in odasına da sık sık girdiği için orada unutması muhtemel."

Sormak istiyordum ama bir yandan da emin değildim. Kararsız bir edayla peşinden ilerlerken durdu ve arkasını döndü. "Neden hala beni takip ediyorsun?" diyerek tek kaşını kaldırdı.

Daha fazla uzatmadan merak ettiğim soruyu sordum. "Telefonun Jimin'e ait olduğunu nereden anladın?"

Yarım bir şekilde kısa süreliğine güldü ama gülümsemesinin yok olması uzun sürmedi. "Başkasının telefonunu alacak yürek var mı sende? Ha bir de, daha başkasının telefonunu alamazken Taehyung'u deşifre edebileceğini düşündün, öyle mi?" Alaycı bir şekilde gülümsedi ve bir şey dememe izin vermeden yürümeye devam etti.

Sinirle ayağımı yere vurup alt dudağımı ısırdım. Sinirden saçlarımın elektriklenerek bonus gibi olduğuna yemin edebilirdim. Bu çocuğu öldürecektim.

***

Seokjin

Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. "Sen ciddi misin? Bu tamamen-"

Taehyung gözlerini devirerek konuşmamı böldü. Taehyung'un odasındaki koltuklarda karşı karşıya oturuyorduk.

"Polis ve diğerleri beni boşuna aramıyor, Seokjin. Yasaya uygun işler yapsaydım herhalde aranıyor olmazdım. Hacker'ım ben, ne bekliyorsun ki?"

"Açık konuşmak gerekirse bu kadar olacağını tahmin etmiyordum."

Şu an karşımda oturan adamın peşinde neredeyse tüm dünya vardı. Güney Kore başta olmak üzere Birleşmiş Milletler'e kadar uzanan husumetleri vardı ki bu normal bir şey değildi. Büyütülecek bir şey miydi? Elbette ki öyleydi. Hatta o kadar çok büyütülecek bir şeydi ki...

Halbuki karşımda oturan adam şu haliyle ne kadar masum görünüyordu. Karşıma birkaç kişi koyup böyle işlere bulaşmış birinden bahsetseler ve birini seçmemi isteseler en son seçeceğim kişi Taehyung olurdu. En azından dış görünüşüyle asla öyle bir izlenim vermiyordu.

"Ee?" diye sorarcasına bana bakarken düşünceli bir şekilde elini çenesinde gezdiriyordu. Aynı sorgulayan bakışları ona attığımda devam etti. "Bana yardım edecek misin?"

Oldum olası verdiğim kararlardan ne olursa olsun dönmeyen birisi olmuştum. Bu benim hayatımın temel prensibiydi. Şimdi de öyleydi. Bir kere ona yardım etmeye karar vermiştim ve bu kararımdan dönmeyecektim. Demiştim ya, prensiplerime aykırıydı.

Başımla onayladım. "Sana yardım edeceğim." Hafiften gülümsedi ve "Güzel," diye mırıldandı. Ardından ayağa kalktı ve ellerini birbirine sürttü. "Jimin'in gittiği dosya işini biliyorsun." Yürümeye devam ederken bilgisayarların olduğu tarafa ilerledi ve sandalyelerden birine oturduktan sonra bana dönüp ileri doğru eğilerek dirseklerini dizlerine yasladı. "Dosyada dava açılabilecek yasa dışı işlemler mevcut. Dolayısıyla bir şey yapmamız gerekiyor. Sence ne olmalı?"

Kollarımı göğsümde bağladım ve arkama yaslandım. "Bu kadar aranan biri olmasaydın savcılığa dosyayı sunmanı söylerdim fakat ne yazık ki öyle değilsin. Şu durumda dosyaların kopyalarını üretip bir an önce internette yayımlamanız gerekiyor. Hacker olan sensin, dosyayı yayımlayan kişinin bilgilerine ulaşılamayacak şekilde bunu halledebilirsin. Zaten daha sonra ortalık karışacaktır. Ancak bu esnada şirket, idolleri muhtemelen sessiz kalmaları konusunda tehdit edecek. Dava açılması için birinin illa ki şikayetçi olması lazım, o yüzden idollerden biriyle iletişime geçip onu koruma altına alacağın konusunda ikna etmek zorundasın. Ha bir de bu dosyayı bir an önce yayımlayın diyorum çünkü dosyanın eksikliğini fark ettikleri anda itiraf ediyormuş gibi daha ağır suçlar ortaya sunabilir ve bu da dosyayı geçersiz kılar."

Taehyung alt dudağını ısırıp başını salladı. "Çok iyi." Ardından önüne döndü ve bilgisayarda birkaç sayfa açtı. "Aslında biliyor musun, Seokjin?" Devam etmesi için konuştum. "Neyi?"

Eliyle yanına gitmemi işaret etti ve konuşmaya devam etti. "Sen bana bunları söylemeden önce ben aslında tüm bunları yapmıştım. Dediklerinin hepsini..." Yanına ulaştığımda bana daha dün gece yayımlanan dosyaları ve idollerle kurulan gizli iletişimleri gösterdi. Ardından bakışlarını bana çevirdi.

"Sana demeye çalıştığım şey buydu, Seokjin. Biz birbirimize benziyoruz. Farkında olmadan yaptıklarımın tıpatıp aynısını saydın." Dosya tarihlerine baktığımda gerçekten de dün geceyi gösteriyordu.

Önüne döndü ve bilgisayara bakarak konuşmaya başladı. "Üzerimdeki yük gittikçe artıyor ve ben altında ezilmeden önce bana benzeyen paylaşabileceğim biri arıyordum. Merak ettiğin sorunun cevabı bu. Umarım şimdi daha iyi anlıyorsundur."

Başımla yavaşça onayladım. "Anlıyorum, Tae." Şaşkınca gözlerini kırpıştırdı.

Görmüştüm. Üzerindeki yükten bahsederken takındığı yüz ifadesi... Her ne kadar yüzüne bir maske takmaya çalışsa da gözlerine takamamıştı. Görmüştüm, gözlerindeki hüznü. Ona yardım edecektim. Benim için ya da onun için değildi mesele, ona yardım etmek istiyordum. Üzerindeki yükü paylaşmak istiyordum. Yükünün altında ezilmesin istiyordum. Bir umut, belki Tae'i kurtarırdım.

Bir süre ne dediğimi idrak etmeye çalışır gibi duraksadı ve ardından kendi kendine mırıldandı. "Tae mi?"

Tek kaşımı kaldırdım. "Bir sakıncası mı var?" İki elini de hızlıca havaya kaldırdı ve olumsuz anlamda salladı. "Hayır, hayır. Yok."

"Güzel," diye mırıldanarak dışarı doğru ilerlemeye başladım. Kapının önünde durup bilgisayarı işaret ettim. "Bir gelişme olursa beni haberdar edersin." Hala şaşkın görünüyordu ve gülmemek için yanağımın içini ısırdım. Başıyla onayladığında odadan çıktım.

V ayrı biriydi. V maskesinin ardındaki ise Kim Taehyung'tu. Kim Taehyung hiçbir zaman V olmamış, V de hiçbir zaman Kim Taehyung olmamıştı. Bunu şimdi daha iyi anlıyordum. O V olduğunda bambaşka biri olup Kim Taehyung'u karanlık köşelerinde saklıyordu. Kim Taehyung olduğundaysa V'yi saklıyordu. İşte bu yüzden, kimse onun V olduğunu tahmin edemezdi.

Rosé'nin hiçbir şeyden haberi yoktu burada olduğu için ama geldiği şirket şu an tam bir kaos alanıydı. Tam bunun hakkında düşünürken karşıma Jimin çıktı. "Rosé'yi gördün mü? Hiçbir yerde bulamıyorum." Endişeli bir şekilde elini saçları arasından geçirdi.

"Görmedim ama bir yere gittiğini sanmıyorum." Aşağı kata inmeye başladığımda Jimin de peşimden ilerledi. "Ben de buradan çıkabileceğini sanmıyorum ama bulamıyorum işte yine de."

Tam konuşmak için ağzımı açmıştım ki koridorun ortasında Jimin'le kalakaldık. Rosé tam karşımızdaydı. Ancak bir sorun vardı. Jimin'in odasının önünde Jungkook ve Rosé kavga ediyordu. Jimin hızlı adımlarla ikisinin yanına ilerledi. "Rosé!"

Jimin'in peşinden ben de gidip kollarımı göğsümde bağladım. "Ne oluyor burada?"

Rosé az önce sinirli bir şekilde Jungkook'a bağırırken şimdi bir heykel gibi donakalmıştı. Jungkook, Rosé'ye sinirli bir bakış atıp Jimin ve bana döndü. "Ufak bir yanlış anlaşılma oldu sadece. Büyütülecek bir durum yok."

"O zaman Rosé neden bağırıyor?" diye sordu Jimin, tek kaşını kaldırarak. Sonuçta büyütülecek bir şey değilse Rosé'nin de koridorun ortasında bağırmaması gerekiyordu.

"Büyütülmemesi gereken bir durum dedim. Rosé bunun farkında demedim. Bu yüzden bağırıyor." Jungkook az önce Rosé'ye çok sinirli bakışlar atmasına rağmen şimdi o kadar sakin bakıyordu ki görmesem neredeyse az önce sözlü bir tartışmadan çıktığına inanmazdım.

Jimin, Rosé adına Jungkook'un ifadesine bozulsa da çok belli etmemeye çalıştı. Rosé bir şeyler demek adına ağzını açıyordu ama her seferinde Jimin'in dürtmesiyle geri kapatıyordu. Jungkook ortamda oluşan sessizlikten yararlanıp hızlı bir şekilde "İzninizle," diyerek ortamı terk etti.

Rosé'ye baktım. "Cidden aranızda ne oldu da, Jungkook gibi soğukkanlı biriyle koridorun ortasında sözlü tartışmaya tutuşabildin?"

Rosé kaşlarını çattı. "Hepsi onun suçu!"

Jimin gözlerini devirdi. "Hepsi onun suçu olsaydı, suçsuz biri olarak kavganın ilerlemesine sebep olmazdın." Ardından iç çekti ve devam etti. "Gerçi konu sen olunca istisna da olabiliyor tabii."

"Jimin!"

Rosé o kadar çok sinirlenmişti ki sinirden yanakları kızarmıştı. Biz kapının önünde dururken yanımıza Jennie geldi. Rosé'nin sinirden saçları dağılmış, yanakları kızarmış halini görünce kaşlarını çattı. "Ne oldu?" diye sordu, Rosé'ye bakarak.

Jimin, Rosé'nin konuşmasına izin vermeden kaşlarını çattı ve hızlı bir şekilde konuştu. "Ne olacak? Rosé öyle bir yeteneğe sahip ki Jungkook ile kavga etmeyi başarmış."

Jennie ilk önce hayretle kaşlarını kaldırıp ağzını açtı, ardından hiç tahmin edemeyeceğim bir şekilde derin bir kahkahaya boğuldu. Üçümüz de Jennie'ye sorgulayıcı bakışlar atarken kahkahasını durdurmaya çalışarak konuşmaya başladı. O kadar çok gülmüştü ki gözlerinden neredeyse yaş gelmişti.

"İyi de Jungkook kimseyle kavga etmez ki."

Jimin kaşlarını çatıp Rosé'ye baktı. "Sana çok yetenekli demiştim."

Jennie durumun gerçekten yaşandığını anlayınca birden yüzü şaşkın bir hal aldı. Gözlerini büyüttü ve Rosé'ye bakarak sordu. "Gerçekten... Gerçekten onunla kavga mı ettin?!"

Rosé gözlerini kıstı. "Bence gayet de kavgaya müsait biri."

"Bence Jungkook'u tanımadan hakkında çıkarımlarda bulunma, Rosé."

Ortam gittikçe geriliyordu ve bana kalırsa buna sebep olan ise Rosé'di. Tahminlerim yanlış çıkmıyordu. Rosé buradaki herkesin başına bela olacaktı.

Jennie elini havada salladı. "Her neyse. Seninle konuşmam gereken bir mesele var, Rosé."

"Ne konuşacaksın?"

"Kariyerinle ilgili!" Jennie gülümsedi. Sevimli denebilirdi ama sadece Jennie'yi normalde bilen biri için. Yoksa kesinlikle sevimliden çok uzaktı. Jennie sevimli değildi, sertti.

Rosé'nin yüzünde ilgili bir ifade oluştu. "Ne?"

"Taehyung'un sponsor olduğu bir şirket var. Senden bahsettik ve görmek istediklerini söylediler. Zaten eğitimin olduğu için alınacağına eminim. Ha bir de YG Entertainment'te değil de başka bir şirkette staj yapmış gibi gösterdik seni. O yüzden gittiğinde ağzından bir şeyler kaçırmamaya dikkat et."

Rosé sevinmişti ama anlamadığı bir nokta olduğu için kaşlarını çattı. "Neden YG Entertainment'te staj yaptığımı gizleme gereği duydunuz ki?"

Muhtemelen çıkan olaylardan dolayı YG Entertainment'in hisselerinde hızlı bir düşüş vardı ve itibarı da bununla doğru orantılıydı. Dolayısıyla diğer şirketlerin bu kadar suça karışmış bir şirketin stajyerini almamak istemesi çok normaldi. Ancak Rosé bunu bilmiyordu.

Jennie'nin gülümsemesi soldu ve düz bir ifadeye dönüştü. "Sadece senin için iyi olmayacağını bil, Rosé."

Jennie ardından bana döndü. "Taehyung seni çağırıyordu. Rosé ile konuşunca aklımdan çıkmış." Başımla onayladım. Jimin sorgularcasına bir bakış attığında "Sonra anlatırım," diye mırıldandım ve üst kata çıktım.

Taehyung'un odasının önüne gelince kapıyı tıklatıp içeri girdim. Hala bilgisayarın başındaydı ve bu sefer gözlük takıyordu. Sandalyesini döndürüp bana baktı. "Ne oldu?" diye sordum, baktığında.

Ellerini saçlarından geçirdi ve arkasına yaslandı. "İdollerden biriyle iletişime geçtim."

"Stajyer mi yoksa çıkış mı yapmış?" diye sordum ve yanındaki sandalyeye oturdum. Özellikle sormuştum çünkü stajyer birinin bize çok faydası olmazdı. Çıkış yapmış biri ise böyle büyük bir riski göze alamazdı.

"Çıkış yapmış."

"Çıkış yapmış biri olması için büyük bir riski göz önünde bulundurması gerekiyor," diyerek kaşlarımı havalandırdım. Şaşırtıcıydı. Taehyung da çok tahmin etmemiş gibiydi bunu.

Derin bir nefes aldı. "İşin garip yanı, yan gruplardan değil. Ünlü bir grubun lideri."

Bu sektörü pek bilmiyordum ama oldukça ünlü olan idoller ister istemez duyuluyordu. "Kim?"

"Ikon lideri, Kim Hanbin. İşbirliği yapmak istiyor." (y/n: hanbin ikon grubundan ayrıldı fakat kitaba göre hala grubun bir üyesi -keşke gerçekte de öyle olsa...-)

Kim Hanbin'i biliyordum. Açıkçası bu kadar ünlü birinin işbirliği yapmak isteyeceğini düşünmemiştim.

"İşbirliğini kabul ettin mi?"

Başıyla onayladı. "Evet. Konuşmak için buluşma yeri bile ayarladım."

"Şirketin ünlü bir grubunun lideriyle konuşmak için buluşmak tehlikeli değil mi sence de? Belki de şirketiyle işbirliği yapıp seni bulmaya çalışacaklar."

"Onun için gerekli önlemleri aldım. Tek gelecek, zaten üzerini arayacaklar. Buluşma ise halka açık bir yerde olmayacak, depolardan birinde olacak. Bana kalırsa asıl tehlikeye giren kendisi."

Hanbin'in bu kadar fazla şeyi kabul etmesi tuhaftı. İşbirliği yapması ayrı bir risk, tüm bunları kabul etmesi için daha ayrı bir riskti. Aklından ne geçiyordu ki? Bu kadar mı bıkmıştı? Tüm bu risklere göz yumacak kadar...

"Buluşma yarın ve sen de geleceksin, Seokjin."

İtiraz etmek için ağzımı açtığımda devam etti. "Merak etme, maske ve ses değiştirme cihazı kullanacaksın. Aynı bizim depoya geldiğimizde olduğu gibi. Kimliğini fark etmesi imkansız."

Böyle daha mantıklı geliyordu. Taehyung ve ben orada olduğumuzda onun gerçek amacını yüz yüze daha iyi anlayabilirdik. Ama nedense bana hala mantıksız geliyordu bu olanlar.

Kariyerinin zirvesindeki bir idol neden yasa dışı işbirliği yaparak şirketine ihanet ederdi ki? Kısıtlanmış ve bu zamana kadar bıkmış olabilirdi fakat bu cesareti nereden bulmuştu ki? Küçük bir hatasında elindeki her şey kayıp gidebilirdi oysaki. Anlamak güçtü. 

Hanbin'in amacını anlamak güçtü.

***

eveet kitaba en sevdiğim idol olan hanbin'i de ekledim ve kesinlikle şimdiden basit bir karakter olmayacağının sözünü verebilirim

gidişatı nasıl buluyorsunuz?

umarım bölümü beğenmişsinizdir, 

sevgilerle, matmazel.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top