Bir Erkeği Sevemem -19-

Selâm, can içlerim.

Nasılsınız?

Bölüme geçmeden önce keyifli okumalar dilerim.

Yorum atıp oy vermeyi unutmayın lütfen.

"Sen Hep Gül. Gülmek Sana Çok Yakışıyor. Sevgiler... Fırat."

(Kalemin dili kılıçtan keskindir derler)

Birkaç sözcük kullanılarak kısacık cümlelerin içine sıkıştırılan vurucu kelamlar(!) ve genç bir kalbin mahremine sinen sevgi sözcükleri. Onun ıssız ruhuna işleyen ve ezber bozduran duyguların topyekûn kıyama duruşuydu. Unutmak istediği dünleri kocaman bir silgiyle silen sözcüklerin sihriydi bu; başka bir şey değil.

Sevgi sözcüğü bu kadar yaman bir iz bırakır mıydı, insan ruhu üzerinde? Teslime gibi sevgiye aç bir ruhun üzerinde bırakmıştı işte.

Şimdi kalbinin tamtamları hiç olmadığı kadar güçlü sesler çıkartarak atıyordu. Usulca bastırdı kitabı iman tahtasına üzerine ve bir süre orada bekletti. Bir kez daha açtı kitabın ilk sayfasını. Kalemi tutan ellerin parmak izlerini okşar gibi ileri geri gezdirdi yazının üzerinde tuttuğu elini. "Teslime neredesin?" sesiyle gerçek dünyasına geri dönerken hızlıca kapattı kitabın kapağını. Hemen ses vermesi gerekiyordu yoksa anasına basılması an meselesiydi. "Geliyorum ana!"

"Kız, neredeyse öğle olacak daha biz kahvaltı yapmadık." Gözden kaybolalı hepi-topu sayılı dakikalar geçmişti ama anası ne çabuk öğleyi etmişti? Bu kitabında diğer kitap gibi şimdilik gizli kalması gerekiyordu lakin bu işe kısa zamanda bir hal çaresi bulması lazımdı. Belki Fırat, bu işe bir çözüm yolu bulabilirdi neticede kitapları başına saran kendisiydi. Cümle içinde Fırat, sözcüğü geçince yanaklarının alev aldığını sandı. Üşüyen elleriyle yangın yerine dönüşen yanaklarına dokunurken oflayarak bıkkın bir nefesi dışarı verdi ve "çalı kuşunu" kilerin en dip köşesine sakladı. Herkes yatınca geceleri alıp okur sonra da tekrar aldığı yere koyardı, zaten diğer kitabı da aynı yolla okuyordu.

Kilerin kapısını kapatıp mutfak tarafına yollandığı sırada kitabın ilk sayfasına düşülen not tekrar hafızasında canlanmıştı. Sen hep gül, gülmek sana çok yakışıyor, yazdığı yetmezmiş gibi bir de sevgilerini yollamıştı. Yazan el bütün bunları yazarken erkeklerden nefret ettiğini bilmiyor muydu? Pekâlâ, da biliyordu çünkü bilmemesine imkân ve ihtimal yoktu. Buna rağmen hediye ettiği kitaba not düşebiliyor ve kafasını karıştırabiliyordu.

Kızım amma da abarttın sende. Belli ki, adam seni mutlu etmek istemiş. İçine düştüğün girdaptan yüzeye çıkartmak istemiş. Şimdi sorarım sana, bunda ne gibi bir kötülük var?

Yoktu öyle değil mi? Fırat'ın yaptığında hiçbir kötülük yoktu? İyi de bundan sonra utanıp sıkılmadan onun yüzene nasıl bakacaktı? Esasında yapması gereken belliydi; ne olursa olsun bir daha Fırat Öğretmenin gözüne görünmeyecek dolayısıyla da utanmak zorunda kalmayacaktı. Teslime, bir ikilemin pençesinde kıvranırken kendince doğru yolu bulmaya çalışıyordu. Her zaman yaptığı gibi yine kendi kabuğuna çekilmeyi yeğledi zira bu en kolay işti; evden dışarıya çıkmamak ve kimseyle muhatap olmamak. Bir diğer taraftan sevginin güdümüne çekilmeye başlayan varlığı zoru seçme çabasındaydı çünkü sırtında taşıdığı kamburdan kurtulması gerektiğinin yavaş yavaş bilincine varıyordu.

Ne olursa olsun sevip sevilmek güzel bir duyguydu, keşke hiç sıkılmadan Fırat'ın karşısına geçebilseydi de iltifat dolu sözleri için teşekkür edebilseydi. Yoktu işte, ne teşekkür etmeye cesareti vardı ne de kabiliyeti vardı. Bütün kabiliyetlerini aylar önce elinden alıp bir cam parçası gibi taşa çalmış ve tuz buz etmişlerdi.

Teslime kendi iç-sesiyle hemhalken yenice aklına düşen hatırlatma ile ahlayıp vahlamaya başladı. Ben aptalın tekiyim. Ben iflah olmaz bir budalayım. Ben bunu nasıl unuturum? Nimet ablası kahvaltıya gelecekti. Kadını bir de kendi ağzıyla kahvaltıya çağırmıştı. İvedilik kazanan kahvaltıyı çabuklaştırmak için sağa sola koşuşturmaya başladı. Hep Fırat'ın hediyesi yüzündendi. Yoksa unutkanlık adeti değildi.

Sen kendini öyle avut Teslime, adam akılımı başından aldı demiyorsun da unuttum numarası mı çekiyorsun? "Bir de sen başlama, aklım gayette başımda benim." Hı hı, akılın başında, tabii yersen.

Mutfakla oturma odası arasında mekik dokurken Nimet, göründü avluda. Kadının rengi solgun görünüyordu. Hele attığı hantal adımlar bacaklarının onu taşıyamadığının bariz göstergesiydi. "Kolay gelsin Teslime. Sana da zahmet oldu!"

Elinde dört kişilik orta boy tepsiyle oturma odasına geçerken bir yandan da komşusuna cevap yetiştiriyordu. "Ne zahmeti abla ya, sanki taş atıp da kolum yoruldu? Alt tarafı kahvaltı hazırladım." Kapı eşiğine kadar gelen Nimet, ayakkabılarını eşikte çıkartıp odaya geçti. "Anam bu ne soğuk vallahi insanın kanını donduruyor."

Sobaya sırtını dayayarak mayışık bir vaziyette oturan Dudu, komşu kadının sesini duyunca ayaklandı. "Gel komşum gel. Biraz önce beş dakikalığına bahçeye kadar çıktım, dediğin gibi dondum. Ben ısındım. Gel sobanın kenarına geçte biraz da sen ısın."

"Aralık ayının ortalarındayız komşum, havanın bu kadar soğuk olması normal," derken Dudu'nun kalktığı yere Nimet geçip oturdu. Yediler içtiler ve muhabbetin dibine vurdular, geleceğin kendilerine neyi muştulayacağını bilmeden.

Teslime kendi içinde aradığı cesareti bulamadığı için bir sonraki günün sabahı kardeşini köşe başına kadar savuşturdu ve hiç beklemeden geri evlerine döndü. Birkaç gün aynı yolu denedi ve Fırat'a gözükmedi. Kaçan kovalanır misali Teslime, kaçtıkça Fırat, ona doğru çekiliyordu.

Her sabah Teslime'yi kapıda bekliyor gelmediğini zannedince de arkasına baka baka okula gidiyordu. Bu bekleyiş dayanılmaz boyuta ulaşmıştı. Yanlış bir şey yaptığını düşünmeye bile başlamıştı. Belki de Teslime'ye olan hislerini açık etmek için erken davranmıştı.

Hafta sonunu sırf genç kızı görebilme umuduyla sürekli pencere önünde bekleyerek geçirdi Fırat. Elinde değildi onu görmeyi veya ona yakın olmayı istemek. Hayali gözünün önünden hiç gitmiyordu. Kızıl saçları, melül mahzun bakan koyu kahve gözleri, gençliğin verdiği hoyratlıkla kıvrak hareketli yürüyüşleri. Hele onu ilk gördüğü günü ve pencere önünden koşarak geçip gidişi hiç aklından çıkmaz olmuştu. Neydi genç kıza karşı hissettiği duyguların adı; bunun cevabı tam olarak zihninde netleşmemişti ama bildiği bir tek şey varsa onu görmeyi delice arzuluyor olduğuydu.

&&&

Hafta sonu geçip gitmiş yeni bir hafta başlamıştı. Teslime birkaç gündür yaptığı gibi bu pazartesi sabahı da kardeşini okula savuşturmak için bilindik yöntemi seçmiş köşe başından yollayıvermişti. Kahvaltıdan sonra evin işlerini çarçabuk halletmiş ve Nimet ablasına gitmeye karar vermişti. Malum örgü örmeyi yeni öğreniyordu ve bazen yanlış yapıyor ve bocalıyordu. Esasen Fırat, nasıl onu düşünüyorsa Teslime 'de onu düşünüyordu. Bu düşünce karmaşası içerisinde haliyle de elindeki örgüye adapte olamıyordu. Akşam farkına varmadan bir ilmek kaçmış ne yapacağını bilememişti. Mecburiyetlerin ışığı altına Nimet ablasına gitmek istiyordu lakin gidip gitmemek arasında kaldığından ikilem yaşıyordu zira ortada bir mecburiyet olmasaydı zinhar o eve gitmezdi.

Evlerinden çıktı çekinceli adımlar atarak yürümeye başladı. Nedenini kendisi de bilmiyordu ama ayakları bir adım ileri iki adım geri gidiyordu. Kendi sokaklarından çıkıp köşe başına geldiğinde, ana sokağa dönmeden önce alışkanlıktan olsa gerek sağına soluna bakındı ve sokağın bomboş olduğunu görünce de sevinmişti.

Sokak boştu ama hava alabildiğine soğuk gökyüzü pas rengini almıştı. Göğün pas tutmuş rengiyle kendi göğünü eşleştirdi; aralarında hiçbir fark yoktu çünkü her şey aynıydı. Kalbi pas tutmuş, ruhu pas tutmuş, düşünceleri pas tutmuştu. Bütün yaşamı pas tutmuş bir duvarla çevriliydi ve oradan çıkacak bir yol bulamıyordu. Soğuk ve kirli havayı ciğerlerine çekerken içlenerek adımlarını hareketlendirdi. Avluya açılan kapıyı itekleyip içeriye geçmeden önce triko hırkasının önünü bir kere açıp kapattı; bunu yapmaktaki maksadı hırkanın vücudunu iyice sarması ve üşüyen vücudunu biraz daha ısıtmasıydı.

Komşu kapısını çalmadan önce durup soluklandı. Tam harekete geçip iki kanatlı tahta kapıya vurmak için dört parmağını birden içe doğru katlayıp boğumlarından oluşan kamburlar yapmıştı ki, eli havada kaldı ve kapı kendiliğinde açılıverdi. Karşısında duran şahsın varlığıyla kasıldı bütün vücudu. Günün bu saatinde O'nun ne işi vardı evde? Okulda olması gerekmiyor muydu? İçinden geçirdiği fakat diline dökemediği sözcükler boğazına düğümlenince gerisin geri sert bir şekilde yutkundu.

Teslime'de durum bundan ibaretken özlemle beklediğini karşısında görmek umutlandırmıştı genç adamı. Yüzüne kocaman bir tebessüm oturdu. Üstelik Teslime'nin tam aksine içinden geçenler kolayına diline dökülüvermişti. "Kalp kalbe karşıymış derlerdi de inanmazdım." Sözlerinin bitiminde dışarıya çıktı ve kapıyı arkasından kapattı. Genç kız, tek bir kelam dahi etmeden bir adım geriledi. Hala şaşkınlığını üzerinden atamamıştı çünkü. "Ciddiyim, biraz önce seni aklımdan geçirmiştim."

Bir adım daha geriledi Teslime. Bu arada kaçacak yeri kalmamış sırtı duvara dayanmıştı. Bakışlarını genç kızın üzerinden ayırmadan adımlar atmış aralarındaki mesafeyi sıfıra indirmişti. "Neden benden kaçıyorsun Teslime?"

Fırat'ın dibine kadar gelmiş ve kendinse kımıldayacak alan bırakmamış olmasından mütevellit tedirgin olmuştu genç kız. Bırakın karşısında dağ gibi duran adama cevaplar vermeyi ağzını açacak cüreti bile kalmamıştı. "Yoksa kitaba yazdığım not yüzünden mi?"

Bu arada Teslime'nin kaçamak bakışları evin kapısına kaymıştı. Teslime'nin kapıya doğru baktığın görünce Fırat, nedenini anlaması uzun sürmedi. "Çekinmene gerek yok Teslime, çünkü ablam evde yok..."

"Ablam evde yok." Sözcükler zihninde tekrara düştükçe kendisini korumasız ve yapayalnız hissetmiş geçmişte yaşadığı girişimler hafızasında kesik kesik canlanmaya başlamıştı. Geçmişin görüntüsü kara bir büyü gibi kubbesine çökerken kararmış ruhunu arındırmak için olsa gerek içli bir nefes alıp verdi. Nimet'in evde olmayışı ruhunu yalnızlığa itmişti fakat diğer bir yandan da ister istemez rahatlamasını yol açmıştı...

Buraya kadar her şey iyi hoştu ama genç adam üst üste sorular sormuş fakat kafası bu kadar karmaşa içindeyken hangi sorusuna nasıl bir cevap vereceğini bilememenin telaşını yaşamıştı. Teslime kara kara düşünüp Fırat'ın kıskacından kurtulmanın yollarını araya dursun Fırat, anlık bir hareketle sol kolunu dirseğinden büküp kendine doğru çekerek bileğindeki saate baktı. Okula gitmek için fazladan zamanın olduğunu bilmek rahatlamıştı. "Ben seni istemeden üzdüysem özür dilerim. Sadece içimden geçenleri kaleme dökmek istemiştim."

Kilit vurulmuş pütürlü dudakları hafifçe aralandı ve içinden geçenleri değil de rastgele diline dökülen kelimelere yol verdi. "Yok, üzülmedim. Şey, alışık olmadığım için biraz utandım."

"Bende sandım ki, seni incitecek bir şey yaptım. İnan bana kaç gündür düşünmekten gözüme uyku girmedi." Kendisini düşünen birilerini olması genç kızın ruhunu okşamış aralanan dudakları hafifçe gülümsemişti. Teslime'nin başıboş gülüşünden cesaret alan adam, genç dimağa yakın olmak veyahut dokunma içgüdüsüyle iyice yaklaştı ve kulağına doğru eğildi. "Benden gitme Teslime, senin istemediğin hiçbir şeyi senin rızan dışında yapmam ben."

Fırat'ın mesafesiz yakınlığı ve ruhuna hükmeden sözleri yeterince germişti Teslime'yi. Belki de bir erkeğin nefesi nefesine karışacak kadar yakın oluşuydu genç kızı bu denli geren. Belki de henüz genç dimağı buna hazır değildi. Yalan yoktu, şu an hayatında hiç olmadığı kadar heyecanlıydı ama onun baş edilemez korkuları vardı. Fırat'ın yakınında olmasını delice arzuluyordu ama bir erkeğin nefesini yüzünde hissetmekten de ölesiye korkutuyordu. Hiçbir cevap vermeden elleri genç adamın göğsüne doğru ilerledi ve orada kaldı. Teslime'nin rotasız parmakları genç adama temas edince durdurulamaz hisselerine ayna tutmuştu.

Niyeti aralarındaki mesafeyi açmaktı lakin parmaklarının ucundan geçerek tüm vücuduna yayılan sıcaklık buna engel oluyordu. Bu kez Fırat'ın parmakları kendi isteğiyle hareketlenmiş genç kızın bileğinden kavramıştı. Genç adamın titrek sesi davudi bir renge boyanmış, bakışları genç kızın gözlerine kilitlenmişti. Çıkmaz sokakları andıran gözlerde kendini arayan adam küçücük bir kıvılcım bulmuş olmalıydı ki hemen eyleme geçmişti. "Kalbimin atışını hissedebiliyor musun?"

Teslime, ellerini çekmek isteyince daha güçlü kavratmıştı Fırat. "Peki, kimin için çarptığını biliyor musun?"

Gerçeği söylemek gerekirse şu an hiçbir şey duymak ve bilmek istemiyordu. Onun tek isteği buradan bir an önce gitmekti çünkü biri görecek diye ödü kopuyordu. Birinin görmesinden geçtim elleri bir erkeğin göğsündeydi ve onun kalbi avuçları arasında atıyordu. "Seni ilk arka pencere önünden koşarak geçtiğinde gördüm. Biliyor musun, o günden sonra aklımdan hiç çıkmadın!"

Fırat, konuşuyordu fakat genç kız hiçbir cevap vermiyor daha doğrusu veremiyordu. "Her sabah seni kapı önünde görmeyi arzuladım. Her sabah bana günaydın diyen sesini duymayı arzuladım. Başlarda sana olan duygularım belki bir hoşlantıdan ibaretti ama son günlerde hoşlantı sandığım duygular yer değiştirdi. Seni seviyorum Teslime, ya sen?"

Gözlerine değen gözlerde gördüğü parıltılar sevgiden kaynaklı mıydı, yoksa herkesin bildiği hikayesinden kaynaklı acıma hisleri miydi, kestiremiyordu genç kız. Kördüğüm olmuş karartılar benliğini zehirlerken sevgi sözcükleri ufkunda güneş gibi parlıyordu oysa. "Evet, bende seni seviyorum. Hem de ölesiye seviyorum. Bir bilsen gecelerce seni düşündüğümü şimdi 'beni seviyor musun' diye sormazdın bayım.

Bütün bunları yüzüne karşı söyleyebilmeyi ne kadar çok isterdi ama genç kız için bir erkeği sevmek sanıldığı kadar kolay değildi. "Ben bir erkeği sevemem!" Sonunda iradesi dışında pütürlü dudakları aralanmış zihni elverdiğince birkaç kelam edebilmişti. Fırat'ın istediği de tam olarak buydu. Onun zihninde yaşadıklarını dışarı salıvermesi. "Sevmek yararları iyileştirir Teslime..."

Gerçekten sevginin böyle bir gücü var mıydı, yani yaraları iyileştirme gücü? Teslime, hızla bileklerini Fırat'ın ellerinden kurtarırken başını yan tarafa döndürdü. "Ben buna inanmıyorum."

Kendisiyle konuşmaya başlayan kızdan aldığı cesaretle, uzandı ve genç kızın çenesinin altından tutarak başını hafifçe yukarı kaldırıp yönünü bakışlarının odağına çevirdi. Şimdi Teslime'nin gözlerinde kendisini görebiliyordu. "Bunu denemeden bilemesin. Üstelik bir ömür kendini sevgisizliğe mahkûm edemesin." Sözlerini henüz tamamlamıştı ki, doğaçlama gelişen bir dürtüyle ateşli dudaklarını genç kızın dudaklarına mühürledi. Nefessiz kalan Teslime'nin koyu kahve gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılırken vücudu kaskatı kesilmişti.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top