25.Bölüm: Üç Suratlı Ayna

Keyifli okumalar...

***

İlahlar bütün lanetlerini üzerine yağdırsın!

Uzandığım döşekte yüzümü avuçlayan ellerim ile aklımdan geçen öfkeli düşünceler bunlardı. Tatmin edilmemiş bedenimin her hücresi isyan ederken Ripreus çoktan benden uzaklaşmış yerdeki kılıcını kaptığı gibi sesin sahibine dönmüştü.

Boğazına dayanan kılıçtan hiç de rahatsız olmayan uzun boylu adam Ripreus'un ürkütücü doğasına aldırmadan gözlerini bana çevirdiğinde yataktan doğrulmuş, gömleğimi giyip hala hassas olan tenimi gözlerden saklamıştım.

Sakinleşip ana odaklanmaya çalışırken aklımdan geçen tek bir soru vardı.

Kutsal olan her şey adına, ne yaşamıştık biz?

Karnımın alt kısmında fokurdayan arzuda ve titreyen bacaklarımda cevabı bulamayınca gözlerimi odanın ortasında dikilen ikiliye çevirdim. Ripreus'un üstü çıplak ve dağınık halini görmek göğsümün sıkışmasına neden olurken yana doğru dönünce mum ışığının altında gölgelenen sırtı dikkatimi çekti.

İleticimin hiç de hafife alınmayacak yara izleri vardı. Belinden bir karış yukarıda başlayıp omuz başlarına kadar çıkan örümcek ağını andıran izlerin hikayesini öğrenme ihtiyacı içimde yanarken aynı an da ona böylesine zarar veren kişinin boğazını kesmek istedim.

Duygu geçişlerimden ''Neden buradasın?'' diyen sesle sıyrılıp Ripreus'un karşısındaki adamı tanıdığının farkına şaşkınlıkla vardım.

Yataktan kalkıp yanlarına giderken merakla sordum. ''Onu tanıyor musun?''

Ripreus hala nefes nefese ve ateşi varmış gibi görünürken soruma sıktığı dişleri ile cevap verdi. ''Centilmen evindeydi. Beni takip etmiş olmalı.''

Kaşlarım havalanırken odadaki üçüncü kişi boğazına dayanan kılıçtan sıkılmış gibi ''Artık bizi tanıştırsan da bu sahneyi geçsek mi?'' dedi.

Ripreus düşmanından bakışlarını ayırmasa da başı yavaşça benim olduğum yöne doğru eğildi. İç geçirip aralarına girmek için öne çıkmıştım ki sol eli havalanıp beni arkaya itti. Bedeni ile bana siper olmaya çalışması içimde hoş bir karıncalanma yaratsa da koluna parmaklarımı dolayıp ''Sakin ol. O tanıdığım biri. Bize zarar vermez.'' diye açıkladım.

Çocukluk arkadaşım gözlerini devirip homurdandı. ''Daha spesifik ol Tia.''

Tia şeklinde adımı kısaltan birinin varlığı –hele ki bana öyle seslenmesini daha dakikalar önce Ripreus'tan istemişken- omuzlarının kasılmasına, boynunda bir damarın belirginleşmesine neden oldu. Bir an benim diye sahiplendiği an zihnimi ele geçirip yutkunmama neden oldu.

Kahretsin, o an devam etmesi için her şeyi söyleyebilirdim. Ripreus'un bana sahip olması fikri her şeyi bulanıklaştırmış, arzu ile yanmama neden olmuştu.

''Carpota ona ilaç verdi, kendinde değil.'' diyen sesle donakaldım. Gözlerimi kırpıştırırken bir an da parçalar birbirine bağlanıp bir bütün oluşturdu. Odanın hali, erdemli ileticimin delirmiş gibi davranması, bedeni ile bana tam da yapmasını istediğim şeylerin listesinden birkaçını gerçekleştirmesi.

Daha uzun süre olmaması yazıktı. Düşüncelerimin gittiği yönle kendime zihinsel bir tokat atıp Ripreus'un ''Ne ilacı?'' dediğini yakaladım.

''Üç suratlı ayna.''

Ripreus ile aynı anda ''Ne?'' diye sorduk.

''Adına takılmanın sırası değil. Özünde bedendeki üç şeyi uyaran ve yükselmesine neden olan bir zevk evi karışımı. Öfke, pişmanlık ve tutku. Hepsini uçlarda yaşamanı sağlayan bir karışım.''

Yaşadığımız anın bir tetikleyici ürünü olması konusunda nasıl hissettiğimi daha anlayamamıştım ki Ripreus kılıcını ileri itip güvenmediği adamın boynunun çizilmesine neden olurken ''Senin işin içinde olmadığını nereden bileceğim?'' diye sorarken üç surattan öfkenin kontrolü ele geçirdiği kesindi.

''Tia!'' diye hoşnutsuzca bağıran sesten hemen sonra Ripreus haykırdı.

''Ona Tia diye seslenme!'' Ripreus bir barbar gibi beni omzuna atıp mağarasına götürse ancak bu kadar sahiplik iddia edebilirdi.

Heyecan ve telaş içimde birbirini beslerken hızla arkasından çıkıp ikilinin arasına girdim. ''Ripreus dur.''

Sıktığı çenesi ile alaycı bir ses çıkardı. ''Reus'a ne oldu?''

Neredeyse kıskanç çıkan sesinde yankılanan alınmışlıkla şaşırsam da bunun sırası değildi. Konuşmaya devam ettim.

''Yerka benim arkadaşım. Bana asla zarar vermez. İkimizde Kırmızı Fener'de Kara Baron için çalışıyoruz ve birbirimizin sırtını kolluyoruz. O yüzden sakinleş.''

Açıklamam ile bir an duraksasa da zihni çok mantıklı düşünemiyor gibiydi. Alnı kırışıp bakışları gölgelenirken Yerka bana bakıp konuştu. ''Ona biraz söğüt toniği getirdim. İçmesini sağlarsan ayılır.''

Aralarında dikilmeye devam ederken nazikçe Ripreus'un kılıcı tutan elini itip aynı anda Yerka'nın avucuma bastırdığı şişeyi aldım.

İleticim gözlerini kırpıştırıp hızlı nefesler alırken ''Ona güvenebileceğini nerden biliyorsun?'' diye sordu.

Ona yaklaşıp elimi çıplak göğsüne dayadığımda boğazından hırıltılı bir ses çıktı. Obsidiyen kürelerin içinde açlık yeniden yüzeye çıkarken kılıcı kenara atıp aceleyle beni kucaklayacağı hissine kapıldım. Ne kadar buna itirazım olmasa da Ripreus'un uyuşturucu etkisinde kalmasına izin veremezdim.

''Yerka'yı on beş seneden fazla zamandır tanıyorum, asla beni sırtımdan bıçaklamadı.'' İtiraf etmekten hoşlanmasam bile daha kısık sesle ekledim. ''Hatta arada arkamı toplar.''

Bahsi geçen adamdan hıh gibi bir ses çıksa da başka bir şey söylemedi. Tamam, çoğu zaman Yerka benim arkamı toplardı. Şimdi buna takılmamızın zamanı değildi.

İleticim indirdiği bileği ile başını eğip saçlarıma burnunu gömerken ''Ona benim kadar güveniyor musun?'' diye sorduğunda hızla başımı aşağı yukarı sallayıp ''Evet.'' dedim.

Boştaki eli belimle buluşup beni bedenine çekerken dudağımı ısırdım. Kokumu –onu delirttiğini söyleyen kokumu- içine çekip kısık sesle inlerken gömleğimin kumaşına sürtünen göğüslerim uyarıldı. İlahlar beni çarpsın bunun sırası değildi.

Ripreus'un parmakları sırtıma tırmanıp kürek kemiklerimin arasına yayıldığında işaret parmağı biraz daha yana kayarsa olacakları düşünüp gözlerimi yarı yarıya yumdum. Sıcak nefesi şakağımı okşarken arzulu dokunuşlarının aksine soğuk çıkan sesiyle dudaklarından dökülen soruyla şok oldum.

''Onunla yattın mı?''

Duyduğum kelimeler ile neredeyse boğuluyordum. Erdemli ileticimin damarlarında gezinen şey, onu bambaşka bir adama çeviriyordu.

Alınmış çıkan sesim yükselip ''Elbette hayır.'' dedim. ''Önüme gelen herkese bacaklarımı aralıyor değilim.''

Hırlayan Ripreus bu konudaki düşüncelerini dile getirdi. ''İstersen dene.''

''Ne?''

''Onları öldürürüm.'' Kılıcı yanımızdaki zemine düşüp yüksek sesli bir şangırtı sesi çıkarırken boşalan eli sertçe kalçamı sıkıp beni bedenine yapıştırdı. ''Benim olana dokunmanın cezası hayatları olur.''

Tutkuları yaratan hangi ilahsa bütün kutsallığı adına!

Asil leydiler gibi iç geçirip kucağında bayılmamı istemiyorsa acilen o toniği içmeliydi.

Şişeyi biraz titreyen ellerim ile havaya kaldırıp tıpasını çıkardıktan sonra hızla Ripreus'un dudaklarına dayadım. Direnip başını çekince ''Reus!'' diye onu azarladım.

Dudaklarının kenarları onun yüzünde hiç şahit olmadığım şehvetle kıvrılıp oyuncu bir ifade mimiklerine yayılırken ''Tatmak istediğim şey sensin.'' dedi.

Kendime hakim olamadan haykırdım. ''Kalpten ölmemi falan mı istiyorsun be adam!''

Odanın içinde olduğunu unuttuğum Yerka bizden birkaç metre uzaktayken benim duymam için ''Zaman geçtikçe etkisi artacak, acele et Ti-'' diye başlamıştı ki Ripreus'un öfkesini kendine çekmemek için sonunda ''Tibertia.'' dedi. Bana her zaman taktığı kızıl lakabını o an kullanmaması da akıllıcaydı. Bunun da tutkudan gözü dönmüş ileticimin hoşuna gitmeyeceğine emindim.

Bana sürtünen sert kaslar ve ensemi yakalayıp onu öpmem için alçalan dudakları görünce aklıma gelen ilk şeyi yaptım. Toniği kendi dudaklarıma dayayıp ekşi sıvının ağzımın içine dolmasına izin verdim.

Ardından Ripreus'un kollarını ittirip olduğum yerde zıplayıp bedenine bir ağaca tırmanır gibi tutunup bacaklarımı beline doladım. Hareketimle hızla kalçalarımı avuçlayıp onaylayan bir ses çıkardı.

Kara saçlarının içine bir elimi geçirip başını geriye eğerken diğer elimle omzundan destek alıp ağzımı dudaklarına dayadım.

Fazlasıyla mahrem bir anı, zevk almak için değil de Ripreus'un ayılması için yaşadığımız için bu oyunu kuran kadere lanet ettim. Dudaklarımız birbirine yapışıp Ripreus'un dili tenimi okşadığında ona istediğini verip ağzımı açtım.

Söğüt toniği onun ağzına akarken bir kısmı da dudaklarımız arasından sızıp esmer teninden süzülse de geri çekilip Ripreus'un çenesini hızla kapatması için ittim. Boğazı içgüdüsel olarak yükselip alçalırken toniği yuttu.

Zafer kazandığım için kocaman gülümseyip ''İşte böyle bebeğim.'' dedim.

Ardından hiç de hazırlıklı olmadığım bir şey oldu. Bütün kasları gevşeyip yüzündeki arzunun yerini sersemlemiş bir ifade alan ileticim yalpaladı. İkimizi taşıyamayan dizleri bükülünce beni korumak için geriye devrilirken başımı tutup göğsüne bastırdı.

Sertçe zemine çarparken bacaklarımı belinden çözmek için anca vakit bulabilmiştim. Nefesim ciğerlerimden darbe ile boşalırken dişlerim birbirine çarptı.

Hareketsiz kaldığımız da hızla ellerimden destek alıp doğrulduğum da ileticim tepki vermedi. Birkaç adımla yanımıza gelen Yerka ''Sonunda.'' dedi.

Başımı hızla ona çevirdiğimde suratındaki bilmiş ifadeyi görünce resmen tısladım. ''Ona ne verdin?''

Yerka tertipli görünüşüne uyan boyun bağını çekiştirip boynundaki çiziği saklarken ''Söğüt toniği.'' dedi.

''Yerka!''

Dizlerinin üzerine çöküp baygın ileticimde gözlerini dolaştırırken ''İçine biraz da pelin otu kattım.'' diye itiraf etti.

Kaşlarım hırsla birbirine yaklaşıp tenimin kırışmasına neden oldu. ''Neden böyle bir şey yaptın?''

Benimle aynı tonda irislere sahip gözleri mimiklerimi inceleyip ''Çünkü konuşmamız lazım kızıl.'' dedi.

Huysuzca iç geçirip Ripreus'un düzenli şekilde alçalıp yükselen göğsüne baktım. ''Beni uyarabilirdin.''

Bu sefer Yerka asit gibi yakan bir sesle konuştu. ''Aynı senin beni Çember Oyunları'nın seçilmişi olduğun konusunda uyardığın gibi mi?''

Sıkılı dudaklarına, öfke ile kısılan gözlerine bakıp cevap vermek istesem de ne diyebilirdim ki?

Aklımdan geçen düşünceler suratımdan okunuyor olacak ki Yerka burun kemerini sıkıp inledikten sonra ''Aklını mı kaçırdın Tibertia?'' diye mental sağlığımdan şüphe eder gibi sordu.

Homurdandım. ''Elbette delirmedim.''

''O zaman bana ne halt ettiğini açıkla.''

Omuzlarım öne doğru eğilirken ciğerlerime derin bir nefes çektim. ''Bu uzun bir hikaye. Hadi Ripreus'u yatağa yatırıp bir şişe şarap bulalım.''

***

Baygın haldeki ileticimi kendi odasındaki yatağa ikimiz zorla taşıdıktan sonra Ripreus'un savaş alanı odası yerine iç bağlantı kapısından beni odama dönüp Yerka ile bardaklarımıza şarap doldurup karşılıklı oturduk.

''Konuşmaya başla kızıl.'' dediğinde yüzümü buruşturdum.

Tatlı sıvının boğazımdan aşağı inmesini sağlayıp Yerka'ya bakışlarımı diktim. ''Açıklayacağım. Ama dediğim gibi haftalar süren bir olay akışını anlatmadan önce yücelik gösterip bana Değirmen Taşı'nda neler olduğunu anlat.''

Bir an itiraz edecek gibi olsa da gözlerimi kocaman açıp ona yalvaran bakışlar atınca oturduğu sandalyede geriye yaslanıp ''Pekala.'' dedi.

Kendi bardağından küçük bir yudum alıp anlatmaya başladı.

''İleticin...''Bu kelimeyi yarı tiksinti yarı alayla dile getirdi. ''Değirmen Taşı'nın sahibi ile anlaşmak istediğini söyleyip centilmen evine girdiğinde ben zaten oradaydım.'' Elini gelişi güzel havada savurup ''Prestijli beyefendiler keselerindeki rizzeler dibe vurana kadar kumar oynadığı ve tütün içtiği tipik kulüplerden biri.'' dedi.

Başımla onu onaylayınca devam etti. ''Sinirleri yay gibi gergin ileticin, hırsızın ortağını yakaladığını söylediğinde Carpota'nın hemen dikkatini çekti. Benimle olan konuşmasını yarım bırakıp hemen özel odalardan birinde onunla görüştü. Kısa süre sonra yeniden ana salona döndüğünde ise itibarı konusunda dert yanan, kandırıldığı için deliye dönen adamın suratında kocaman bir gülümseme vardı. Sonunda işlerin düzeleceği, İpek Kelebek'in sahibinin adamlarını geri çekeceği hakkında bir şeyler geveleyip akşam centilmen evinde bir kutlama olacağını ilan etti.''

Ripreus, arka kapıyı şifre ile çaldığından ondan şüphe etmediğini öğrendiğime şaşırmadım. Elbette kutlama fikri de centilmen evinin sahibi için beklenmedik bir hamle değildi.

Yerka devam etti. ''Oyalanıp olacakları izlemeye başladım. Aradan birkaç saat geçince ileticin yanında esiri –Ogain- ile geri gelip anlaşmanın onun payına düşen kısmını istedi. Carpota itibarını kurtaran adamın öylece çekip gitmesine izin veremeyeceğini söyleyip kutlamalara katılması konusunda ısrarcı oldu.'' Yerka gülüp ''O zaman bir yay gibi gergin ve korkutucu göründüğünden demin şahit olduğum kadar girişken ve rahat değildi.'' dedi.

Yanaklarımım kızarmaya başladığını hissedip Yerka'nın hiç de uygun olmayan bir sahneye tanıklık ettiği düşüncesini görmezden geldim.

''Ripreus'un alkolle arasının olduğu söylenemez.'' dedim.

''Hep İnci Yatağı'ndaki şu ürkek şeker oğlanı gibi tipleri çekici bulduğunu sanırdım.'' Zevk sanatında uzmanlaşmış adamın bahsi geçince irkildim. Fenris'i en son ne zaman düşünmüştüm ki?

İstemeden zihnimde Ripreus'u ve şeker oğlanını karşılaştırmaya başlayınca alnıma hafif bir şaplak atıp ''Konudan uzaklaşmasak mı Yerka?'' diye inledim.

''Dilediğin gibi olsun.'' Yerka kalan içkisini kafasına dikip bardağı yanındaki komodine koydu. ''Carpota, kurtarıcısını ikna edemeyince ona bilgiyi ancak kutlamaya katılırsa vereceğini söyledi.''

Şimdi Ripreus'un neden hemen dönmediğinin nedeni açıklık kazanmıştı.

Yerka'nın tek kaşı havalanırken sözleri acıma doluydu. ''İleticinin pek centilmen evlerinde bulunmadığı ya da onu dolandırmaya çalışan adamları tanıyamadığı belli.'' Ripreus'un sarayda ihanete uğradığı ve benim tarafımdan da defalarca zorluk yaşadığı düşünülürse dediklerinde haksız sayılmazdı.

İleticim hakkında çok şey bilmesem de bir şeyden emindim. Belki asil kandan değildi ama benim gibi varoşlarda da büyümemişti. O yüzden tavernalar ya da kumar evlerinde dönen oyunlara alışık değildi.

Bir tahminde bulunup ''Carpota zeki piçin teki değil mi?'' diye sordum.

Yerka güldü. ''Kibirli bok parçasının iyi olduğu tek konu bilgi paylaşmak ve bağlantılarını kullanmak.'' Sandalyesini geriye itip ahşap ön bacaklarının havalanmasına neden olurken ''Ona önce ana salonda bir bardak votka verdi. Bütün o omuzlara vurulan şaplaklar arasında ilgi çekerken ileticin zaten yeterince gerilmişti. Bir an önce bilgiyi alıp Değirmen Taşı'nı terk etmek istediğini anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. Kısa süre sonra da özel odaya geçtiler.''

İç geçirip yaşananları zihnimde canlandırdım. Ripreus sert paralı asker rolü için oldukça doğru bir tercihti. Tek sorun paralı askerlerin istedikleri karşılığında kaypak olmalarıydı. Ripreus görünüş olarak rolüne uyup ne kadar anlaştığımız sözlere bağlı kalsa da mimiklerini kontrol etmek konusunda iyi değildi.

Kutlamalar onu daha fazla gerip uyum sağlamak yerine tam aksine ortamda sivrilmesine neden olmuş olmalıydı.

''Kutlama boyunca bardağından tek bir yudum almadı.''

İnledim. ''Ah.''

Yerka acı çekmemden zevk alır gibi sırıttı. ''Carpota tipik numarayı uyguladı.''

Kadehimi kafaya dikip buruşturduğum yüzümle sesimi kalınlaştırıp bir kulüp sahibinin sözleri olacak cümleyi kurdum. ''Burada iki kuralımız var. Eğlenmek ve kulüp sahibinin sunduğu kadehi kabul etmek.''

İlk seferinde eğlence evleri, taverna ya da kumarhanelerde hep bu sözler kullanılır, istediğiniz bilgileri almak için şartlara uymanız beklenirdi. Elbette dönen oyunu anlayan biri bundan zekice kaçıp içkisini içer gibi yapar ya da yanlışlıkla yere dökerdi.

Ripreus elbette bunların hiçbirini yapmamış, kadehi içmiş olmalıydı.

Yerka sandalyesinin ayakları yeniden zemine çarparken ''Piç herif saklamadan adamlarına işaret verdi. Onlar özel odaya girdikten birkaç dakika sonra bir garson elinde içkiler ile odaya girdi.'' dedi.

''İçinde ne olduğunu nasıl öğrendin?''

Gözleri kurnaz bir ışıltı ile bana bakarken ''Bilgi edinme konusunda iyi olanın kim olduğunu unuttun mu?'' dedi.

Yerka'nın Kara Baron'un sağ kolu olup kırmızı vezir diye anılmasının nedeni acımasızlığı değildi. Tamam, gerektiğinde bir cellat kadar duygusuz olurdu ama onun olayı kurnazca yönettiği bilgi ağıydı.

''Yüce oyunbaz lütfen bu aciz kulunu aydınlat.'' derken gözlerimi devirdim.

Çenesini sıvazlarken ''Çok basit, müşterilerin ağzından laf aldım.'' dedi. ''Centilmen evinin müdavini olup yasa dışı dövüşler hakkında gevezelik yapan bir aptal vardı. Üç suratlı aynanın bahisleri yükselttiğini, Carpota'nın bağlantıları konusunda temin ettiği uyuşturucunun onu zengin ettiği hakkında fazla gururluydu.''

Kırlangıç Limanı'ndan çıkıp zevk evlerinin olduğu bölgeyi geçtiğinizde, dövüşler için ayrılmış yeraltı kulüplerinin bulunduğu Karınca Yuvası'na adım atardınız. Orada kullanılan malları ve bahislerden yüklü miktarda rizze elde etmek için hevesle dövüşe soyunan erkeklerin olduğunu biliyordum.

Yerka ile birkaç kere ziyaret bile etmiştim. Sonrasında kan, ter ve bayılan adamlara kazanmaları için haykıran insanların bana göre olmadığına karar vermiştim. Benim işim daha incelikli ve temizdi.

Semerder Yolu'nda bu tarz yeraltı kulüplerinin olması şaşırtıcı değildi. Carpota'nın asilmiş gibi davranan kibirli tavırlarına rağmen elleri tahmin ettiğimden daha pisti.

Baygın halde yan odada yatan ileticimi hatırlayınca ''Sonra ne oldu?'' diye sordum.

''İstediği bilgiyi alacağı kadar zaman bekleyip odaya daldım.''

Yerka'nın o an da içkileri alıp değiştirmesini tercih etsem de karışıklık yaratmak ona göre değildi. Hem Carpota, Ripreus'u istediği gibi sersem hale getirmeden konuşmaya başlamazdı.

''Dur tahmin edeyim beklemekten sıkılmış, zengin tüccar rolüne bürünüp ilgi mi talep ettin?''

Yerka omuzlarını silkti. ''Ortaya çıkarılar üç kese rizze ile her şey çözülür.'' Parmakları ceketinin cebine uzanıp tütün kutusu çıkarırken devam etti. ''Ona reddedemeyeceği bir iş teklifi sunmamım da büyük etkisi oldu.''

''Ne işi?''

''Kara Duman Geçiti'nden sevkiyat.''

Yüksek sesle bir ıslık çaldım. ''Krallığın en tehlikeli sularından mal mı teklif ettin? Ripreus'u hemen bırakmasına şaşmamalı.''

Sardığı sigarayı dudaklarına dayayıp ''Anlaşma yapmanın en kolay yolu talep edecekleri şeyleri önceden bilmektir.'' dedi.

Merakla sordum. ''Sana nasıl güvendi?''

Yerka ona hakaret etmişim gibi yüzüme baktı. ''Semender Yolu'nu hava değişimi için mi ziyaret ettiğimi sanıyorsun?''

Elbette Kara Baron'un sağ kolu olarak pek çok yere seyahat ediyor olmalıydı. Son zamanlarda çok görüşmediğimiz ve sohbetlerimiz pek de dost canlısı olmadığından bu detaylara hakim olmamam derinlerimde gizlenen küçük kızın canını sıktı.

Ripreus'u ikna etmeye çalışırken Yerka'nın arkadaşım olduğunu söylediğim an kelimeler çok kolay dudaklarımdan çıkmıştı. Gerçekte ise ne olduğumuza emin değildim.

İstemediğim ya da cevaplayamadığım sorulara hep verdiğim tepkiyi verip alayla güldüm. ''İş takvimini takip edemediğim için üzgünüm.''

Mimikleri sertleşirken yakmadığı sigarasını eline alıp ikiye kırdı. ''Alaycılığınla canımı sıkma kızıl.''

Ondan olayları öğrenmeyi talep ederken çıkışan da bendim. Geri adım atıp ''Son zamanlarda pekiyi zaman geçirmiyorum, huysuzluğuma aldırma.'' dedim.

Yerka başını sola çevirip Ripreus'un olduğu odanın tarafına baktı. ''Ben öyle demezdim.''

Yataktan doğrulup şarap şişesine uzanırken ''Konuya geri dönelim.'' diye direttim. Hem kendime hem onun bardağına kırmızı sıvıyı doldurup ''O zaman Carpota seninle konuşmak için Ripreus'u azat etti.'' diyerek tahminde bulundum.

''Öyle.''

''Sen konuşurken onun nereye gittiğini nasıl öğrendin?''

Tütün parçalarını koyun postunun üzerine silkeleyip bardağını dudaklarına dayayıp büyük bir yudum aldıktan sonra konuştu. ''Yalnız değildim. Adamlarımdan birini onu takip etsin diye yolladım.''

Başka soru sormama gerek yoktu. Yerka Değirmen Taşı'ndayken adamı geri dönüp bilgi vermiş olmalıydı. Ardından da buraya kendisi gelmişti.

Parmaklarımı bardağımın serin yüzeyine bastırıp ''Yardımın için teşekkürler.'' dedim.

Kesik bir kahkaha attı. ''En son sana yardım ettiğimde beni azarlamıştın şimdi ise teşekkür ediyorsun.''

''Hey! Bir piç gibi davranıp minnettarlığımı götüme sokmamı söyleme.'' derken öfkeyle ona baktım.

Dudağının kenarı kıvrılırken ''Ben hanımefendilerin narin kalçalarını asla böyle şeyler için kullanmam.'' dediğinde gözlerimi devirdim. ''Tabi iş Kara Baron'dan çalacak kadar aptal olan gerzeklerse başka.''

O söylemeden işkence ve şiddet dolu bir sahne olduğunu anladım. O yüzden konuyu değiştirip ''Neden Ripreus'un peşine düştün?'' diye sordum.

Sorunun saçmalığına kızmış olacak ki sesi yükseldi. ''Elbette kraliyet avlusundaki küçük gösterinde sana eşlik ettiği için.''

Bundan haftalar önce seçilmiş ve ileticilerin sergilendiği halk gösterisini çoktan unutmuştum. Beyaz elbisemle tam bir saflık figürü olarak halkın hoşnutsuz bakışları altında incelenmiştim. Onlarca gözün Kırmızı Fener'in ünlü hırsızına baktığı, dolandırıcı olarak gizli kalması gereken kimliğimin ifşa edildiği fikri ile paniklemiştim.

Elbette o anda Yerka'da bilgi toplamak için halkın arasında bir yerlerdeydi. Beni ve Ripreus'u gördüğünde ne kadar şaşırdığını tahmin bile edemiyordum.

Başına açtığım iş için küfürler ettiğine ise emindim. Kara Baron'a benim Şarlatan'ın seçilmişi olduğumu söylediğinde yaşananları düşünmek bile ürpermeme neden oluyordu.

Ciğerlerimden yorgun bir nefesi salarken ''Elbette beni gördün.'' dedim.

Son günlerde yaşadıklarımı düşününce o an önemini kaybetmiş, sahnede dikilirken sahip olduğum endişeler saçma gelmeye başlamıştı. Yine de yarattığı sonuçların etkisinden kaçamazdım.

Yerka ağzını açınca azarlayan kelimelerin kulaklarıma dolmasını beklesem de öyle olmadı. Sıktığı çenesi ile ''Sana ulaşmaya çalıştım.'' dedi.

''Ne?''

''Sana ulaşmaya çalıştım ama kraliyet sarayının içine adam sokamadım. Senin nerde kaldığını ya da ne amaçladığını bilmiyordum. Hizmetçiler ile şansımı denesem de Çember Oyunları için güvenlik arttırılmıştı.''

Kraliyet kanından geleni korumak için muhafız sayısı arttırıldı ve başımıza nöbetçiler dikildi demek daha doğruydu. Korudukları biz değil de Prens Hezmian'dı. Ama bu dışarıdan saraya girişin zorlaştığı gerçeğini değiştirmiyordu.

Kara Baron'un ondan habersiz hamlelerim ile çıldırdığına emindim. Yerka bana ulaşıp bilgi edinemediğinde ise işler iyice kötüye gitmiş olmalıydı. Yüzümü ekşitip ''Başına çok dert açıldı mı?'' diye sordum.

''Ne?''

İç çektim. ''Kara Baron bana ulaşamadığın için sinirlenmiş olmalı.''

Yerka bana boğazıma yapışmak istediğini söyleyen bir bakış atarken ''Sence bunun için mi endişelendim?'' diye öfkeyle sordu.

''Yerka-'' Sandalyesinden ayağa kalkıp tepemde dikilirken sesi yükseldi. ''Aklı başında olan kimse bu lanet oyunlara katılmaz. Hele ki sen kızıl! Bütün bunların saçmalık olduğunu haykırıp kahkahalar ile gülen sen! Ne halt ediyorsun?''

Söylediği her kelime etime saplanan iğneler gibiydi. Yine de öfkesi benim içimde de soğumuş ocağındaki kızgınlığımı harladı. ''Ben bu boktan şeylerin içinde olmak mı istedim sanıyorsun!''

''O zaman ne?''

Doğrulup onu göğsünden geri iterken ''Çünkü başka çarem yok.'' diye tısladım.

Yerka beni omuzlarımdan yakalayıp gözlerime korumacı bir abi gibi bakarken ''Seni ne zorladı? Kim?'' diye sorularını sıraladı.

İçimdeki alevler alçaldı. ''Kimse.''

Benim aksime Yerka sakinleşmek konusunda istekli değildi. ''Bana bunu neden yapıyorsun Tia? Seni korumamı neden zorlaştırıp duruyorsun?''

''Dur.''

Beni dinlemedi. Yerka histerik sayılacak bir ruh halinde omuzlarımı sarsarken ''Korumamı istememen sikimde değil!'' diye bağırdı.

Ellerimi kollarına koyup sıktım. ''Yerka.''

Acı ile ifadesi dalgalandı. ''Başka birini daha kaybetmeyeceğime yemin ettim.''

İçim suçlulukla kasıldı. Yerka'nın kimden bahsettiğini biliyordum. Sammy'yi sürüklediğim yolun sonunda arkadaşını kaybeden tek kişi ben olmamıştım. Yerka ve Sammy birbirini kardeş gibi sevip kollardı. Bense aptal kibrim yüzünden Sammy'i hepimizden koparmıştım.

Hem Yerka'dan hem Derpia'dan hem de ne kadar hak etmesem de kendimden.

Gözlerimin arkasında batma hissi yayılırken öne atılıp kollarımı Yerka'nın etrafına doladım. Ona sarılmamı beklemiyor olacak ki bocaladı. En son ne zaman acı çeken arkadaşıma sarıldığımı hatırlamıyordum.

Kendimi suçlarken onun benimle ilgilenmesine izin vermemiş, aramızda olan ilişkiyi kopacak noktaya kadar itelemiştim. Yerka'dan ilk uzaklaşan da onun beni korumasına izin vermeyen de bendim.

''Özür dilerim.'' Sesim çatlarken ''Her şey için özür dilerim Yerka.'' dedim.

Önce sessiz kalsa da sonra kolları bedenime sarılıp beni kucakladı. Çocukken misk ve tuz kokan kokusuna eklenen tütünü içime çekerken Yerka saçımı okşayıp ''Bana bunu yapma kızıl.'' dedi.

Ne demek istediğini anlayıp kollarımı sıktıktan sonra ''Beni kaybetmeyeceksin. Kimseyi kaybetmeyeceksin.'' dedim.

Sözlerimden sonra geri çekilip yıllarca aramıza ördüğüm duvarların yıkılmasına hazırlıksız yakalanan Yerka'nın yüzüne baktım. Mimiklerim sertleşip ellerim yumruk olurken dudaklarımdan her şeyin başlangıcı olan pişmanlığım döküldü.

''Sammy hala hayatta ve ben onu kurtaracağıma Şarlatan'ın üzerine yemin ederim.''

Sonrası uzun bir konuşma oldu. Yerka'ya Ripreus ile tanışmamızı, Çember Oyunları'na katılma nedenimi ve Sammy'nin yıllar önce ölmediği, yuttuğu yadigar sayesinde hayatta kaldığını anlattım.

Kraliyet zindanında beni bekleyen arkadaşımın özgürlüğü için her şeyi riske atardım. Yerka'nın da benim yerimde olsa aynı şeyleri yapacağı konusunda anlaşınca benim seçilmiş olarak halka tanıtıldığım günden sonra yaşadıklarımın hikayesine geçtim.

Zorlu yolculuğumuz, kefaret kafesleri ve Ripreus hakkında konuşsam da yara izlerim ve kabuslarım hakkındaki detayları es geçtiğimde bana soru sormadı.

Dudaklarım sessizliği kucakladığında Yerka karmaşık duygular içinde odanın ortasında volta atıyordu. Delirdiğim konusunda haklı olsa her şeyin daha kolay olacağı kesindi ama Şarlatan bana kolay bir kader sunmamıştı.

Bundan sonra olacaklar ise belirsizdi.

***

Görüşlerinizi benimle paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top