24.Bölüm: Tutku Yangını

Keyifli okumalar...

***

Kirpiklerimi kırpıştırıp karanlıkla karşılaşınca birden panikledim. Kırışan çarşafların arasında hızla doğrulup otururken kalp atışlarım hızlandı. Odanın içini saran huzurlu karanlığı kucaklamak yerine bacaklarımı yataktan aşağıya sarkıtıp çizmelerimi aradım.

Lanet olsun uyuyakalmıştım.

Karmaşa halindeki saçlarımı yüzümden çekiştirirken yanılıyor olabilirmişim gibi yeniden pencereden dışarıya baktım. Güneş çoktan batmış, yıldızlar ve ay gökyüzünü süslemeye başlamıştı. Bundan saatler önce Ripreus geri dönmeliydi.

Ben huzurla uyurken ileticimin başına kötü bir şeyler geldiği fikri boğazımın sıkışmasına neden oldu.

Kahretsin saldırıya mı uğramıştı?

Centilmen evinin sahibi Carpota tahminimdeki gibi anlaşmaya uyup istenilen bilgileri vermek yerine Ripreus'a pusu mu kurmuştu?

Ogain ile döndüğünde paralı askerle ileticime saldırıp onu hapsetmiş olabilir miydi?

Zihnimden peş peşe kötü senaryolar geçerken sonunda çizmelerimi ayağıma geçirmeyi başarmıştım. Yanaklarıma sertçe vurup sakin ol diye kendimi azarladım. Eğer tüm bunlar yaşandıysa onu kurtarmam gerekiyordu. Panik yapmam yalnızca işleri batırmama neden olurdu.

Önce dışarı çıkmalıydım. Değirmen Taşı'nın çatısından içeri sızabilir miydim? En kötü arka kapıdan çıkan birilerini kandırıp bilgi alırdım.

Acele ile yatağın yanındaki sandalyeye attığım pelerini alıp omuzlarıma geçirmek üzereydim ki yan odadan –Ripreus'un odası- bir darbe sesi gelince donakaldım. Zümrüt Ayna'da iç bağlantı kapısı olan iki odayı tuttuğumuzda gerektiği zaman birbirimize anında ulaşabilmeyi hedeflemiştik.

Parmaklarım telaşla kasılıp kahverengi ipek pelerinimi aralarına hapsederken yan odada yüksek sesle bir şey parçalandı. Yere sürtünen ahşap ve tangırdayan çeliğin sesi de buna eklenince endişeye kapıldım. Hemen ardından boğuk çıksa da Ripreus'a ait olan acılı ''Kahretsin, bu olamaz.'' sözlerini duyunca tenim buz kesti.

Ripreus birisi ile mücadele mi ediyordu? Ben uyurken odasına kadar gelmeyi başarmış ama ardından peşine takılan paralı askerlerden birinin tuzağına falan mı düşmüştü?

Benim odamda da olan süslü vazolardan birinin yere düşerse çıkaracağı bir ses tam bağlantı kapısının dibinde yakalanınca çizmemdeki hançere uzanıp koşmaya başladım.

Kalp atışlarım sertçe göğsümü döverken ileticimi kurtarmam gerektiğini haykıran zihnimle ahşap kapıyı omuzlayıp yan odaya daldım.

Yatağın yanında yanan mumla aydınlanan oda tam bir savaş alanıydı. Odanın dekoru olan süslü vazolardan birkaçı yerlere saçılmış, meşe ağacından dolabın kapaklarından biri koparılmış, yatağı süsleyen ipek perdeler parçalara ayrılıp yerde aynı kaderi paylaşan çarşafa katılmıştı.

Sol tarafımdan hırıltılı bir ses gelince gözlerimi kırpıştırıp neden odaya daldığımı hatırladım. Hançerim ile hızla dönüp yüzleşmem gereken bir düşman arasam da odada olan kişiler ben ve Ripreus'tu. Başka biri yoktu.

Mumun titrek ışığından uzakta olduğu için yüzünü seçemediğim ileticimin yalnız olduğunu fark edince hançerimi önüme gelen ilk yere koyup ona doğru telaşla adımlamaya başlamıştım ki ne yaptığını fark ettim.

İleticim odanın köşesinde banyo için kullanılan porselen küveti kılıcı ile ortadan ikiye ayırmış, içindeki suyun zemine yayılıp koyun postlarını ıslatmasını sağlamıştı.

''Ripreus?'' Bir soru ve şaşkınlığımın ifadesi olan sesimi duyunca sırtı bana dönüp ileticimin kasları kasıldı.

Sorunun ne olduğunu anlamaya, onu böylesine bir yıkıma sürükleye şeyin sebebini bulmaya çalışırken aramızdaki mesafenin yarısını aştım. Çizmelerim suyla buluşup ses çıkarınca ileticim bu güne kadar duymadığım derinlikte bir sesle ''Yaklaşma.'' dedi.

İçgüdülerim bir avcı karşısında kaçmam gerektiğini haykırsa da aynı anda bedenim ürperdi. Kendimi silkeleyip önümdeki adama odaklandım. ''Ne oldu?''

Aramızda on adım kalınca derin nefesler ile soluduğunu fark ettim. Beni daha hızlı hareket etmeye iten de bu oldu. Yarı koşarak onun yanına varıp sırtına dokunduğumda onu bıçaklamışım gibi benden uzaklaşıp sıktığı çenesi yüzünden hırıltılı çıkan sesiyle ''Git.'' diye emretti.

Onun için endişe ile odaya dalıp yaralı olarak bulmayı beklediğim adamın beni kendinden uzaklaştırma çabası öfkelenmeme neden oldu.

''Bir açıklama almadan bir yere gitmiyorum. Seni deliye çevirip odayı bu hale getirmene ne sebep oldu? Söyle bana.''

Ripreus geriye çekilmeye çalışırken göğsünü tutup eğilince öfkem hızla telaşla yer değiştirdi. Odanın duvarından destek alıp dik durmayı başaran ileticimin yüzüne bakmak için hızla önüne geçip ''Canın mı yanıyor?'' diye sordum.

O an odanın diğer ucunda kalan mumun ışığı bize ulaşmadığı için Ripreus'un yüzünü göremiyordum. Bu yüzden elimi havaya kaldırıp yüzüne uzandığımda körlemesine hareket ediyordum.

Pencereden süzülen ay ışığının obsidiyen küreleri taşıyan suratı aydınlatması ile parmaklarımın ateş gibi olan teniyle temas etmesi aynı an da oldu.

Nefesim sıkışıp geriye doğru bir adım atmaya çalıştığında ise çok geçti.

Dokunuşum her şeyi başlatan kıvılcımdı.

***

Belimden yakalanıp havalanırken dudaklarımdan kesik bir çığlık kaçtı. Duvara sertçe dayanıp baldırlarımı saran eller tarafından kucaklanırken dengemi sağlamak için beni tutan adamın omuzlarına sarıldım. Bedenime bastırdığı güçlü bedeni ile Ripreus inledi.

Sonrası kıvılcımın tutuşturduğu yangındı.

Ripreus'un aceleci ve aç dudakları ağzımı kuşattı. Sıcak, nemli ve şarap tadındaydı. Islak kıyafetlerinin aksine yanan teni bedenimi farklı şekillerde uyarırken baldırlarımdaki elleri yukarı tırmanıp kalçalarımı sertçe avuçladı.

Kendimi tutmayıp dudaklarına doğru inledim. Tepkimle boğazından ilkel ve erkeksi bir ses yükselip karnımın altında arzunun toplanmasına neden olurken dudaklarını geri çekip nefes almama izin verdi.

Gözlerimi hızla kırpıştırdım. Zihnimin kendine gelip olayları çözmesi için zamanı olmadan Ripreus kalçalarımı sıkan avuçları ile bedenimi yukarı doğru itince sürtünen bedenlerimiz ile içimde tutku patladı. Yüksek sesle mırıldayıp daha fazlası için içgüdüsel olarak bacaklarımı beline dolayıp sıktım. Tek kolu ile beni dengede tutarken diğer eli yukarı çıkıp asi buklelerimin arasına daldı.

Sertçe çekilen saçımla başım geriye düşüp boynum gerilirken kalp atışlarım daha da hızlandı. Ripreus eğilip açıkta kalan tenime dudaklarını bastırdığında ise kalbim göğsümden çıkmaya çalışıyordu. İleticimin sıcak dudakları boyun çizgimden yukarı tırmanıp kulağımın altındaki hassas noktaya kadar yakan öpücükler bıraktıktan sonra hırlayıp burnunu saçlarıma gömdü.

''Kokun beni deli ediyor.'' Duvara daha çok bastırılıp kaslı göğsüne dayanan göğsüm ezilirken ciğerlerimdeki hava boşaldı. ''Seni geceleri kollarımda tutarken solumak zorunda kaldığım işkence için ilahlara lanet olsun.''

Duyduklarım ile ellerim gerilip Ripreus'un saçlarının arasına daldı. ''Reus.''

Hızla başını indirip boynum ile omzum arasındaki deriye dişlerini geçirince zevk ve şaşkınlıkla haykırdım. Dişlerinin berelediği yeri diliyle okşarken bedenim ona doğru kabarıp daha fazlasını talep etti.

''Bana ancak kabuslarında seni kurtarmamı istediğinde böyle sesleniyorsun.'' Saçlarımın arasında yumruk olan eli güneye kayıp omurgam boyunca titrememe neden olan bir yol izlerken sordu. ''Bu senin için bir kabus mu?''

İnleyip ''Hayır.'' dedim.

Dişleri oyunbazca köprücük kemiğime sürtünüp sinir uçlarımın karıncalanmasına ve zihnimin bulanıklaşmasına neden olurken ''Seni benden kim kurtaracak?'' diye sordu.

Kutsal olan her şey adına!

Nefesim teklerken dudaklarıma dişlerimi geçirip ''Kimse.'' dedim.

Ağzından çıkan şehvet dolu gülüşün titreşimi tenime yayılınca bedenimdeki kaslar kitlendi. Sertçe dudağımı ısırıp bedenlerimizin yarattığı dansa eşlik etmek için kıvrandım. Ripreus'un başı daha aşağıya inmek yerine yukarı çıkıp çeneme minik bir öpücük bıraktı.

Dudaklarının tenimden uzaklaşması fikrine itiraz eden bir ses çıkardığımda suratlarımız arasında çok az bir boşluk vardı. Obsidiyen küreler arzu ile parlayıp ağzımın içinin kurumasına neden olurken, bakışları ısırdığım dudaklarıma kilitlendi.

Bedenimi kıvırdığı dizlerinden birini iterek dengelerken kalçamdaki elini geri çekti. İşaret parmağı alt dudağımı dişlerimin esaretinden kurtarırken boğuk çıkan sesiyle konuştu. ''Tadın ısırdığın üzümler gibi tatlı ve ateş gibi kavurucu.''

Parmağı üst dudağımın üzerinde gezinip gözlerindeki ihtiyaç artarken dayanamadım. Dilimi dudaklarımın arasından çıkarıp teninin tadına baktım.

Mimikleri tutku ile sertleşirken çenemi yakalayıp kendine doğru çekti. Dudakları yeniden aralanmış dudaklarımı kucakladığında inledim. Ellerimi saçlarına gömüp çekiştirirken bedenine daha çok yaslanmak için geriye doğru bir yay çizdim.

Ripreus da ihtiyacımı hissedip beni deli gibi öpmeye başladı. Tenlerimiz alev alıp kalplerimiz ortak bir melodiyi ile atarken elleri her yerimdeydi. Kaçlarımı sıkıp saçlarımı çekiştirdi. Aramıza girip karnımın üzerine yayılıp göğüs kafesimi okşadı. Bir an sonra aramızdaki kıyafetlerin fazlalık olduğuna karar verip ağzından geri çekildim.

Ripreus ensemi sertçe yakalayıp beni geri dönmem için zorlarken gömleğinin yakasına yapışıp ''Çıkar.'' diye emrettim. Duvarla arasında dengede kalmamı sağlayıp sol eliyle sırtına uzanıp kumaşı avuçladıktan sonra gömleğini çekip kafasından çıkardı. Ardından ıslak zemine attı.

Çıplak, esmer tenin ay ışığının altındaki görüntüsü karnımın aşağısında kasılmaya neden oldu. Bütün o kaslar ve omuzlarını süsleyen yara izleri vahşi bir çekiciliğe sahipti. Onu keşfetmenin heyecanı ile uzanıp teninde çekinmeden ellerimi dolaştırdım.

Ripreus inleyip yeniden dudaklarımı hapsederken beni sıkıca kucakladı. Uzun adımları yerdeki porselen parçalarını ve ıslak postları ezip hızla yatağa ulaştıktan bir an sonra yumuşak döşekle sırtım buluştu. Ripreus bacaklarımı saran elleri ile tepemde yükselirken çıplak göğsünde komodindeki mumun alevi dans ediyordu.

Gördüğüm manzara ile gözlerimi kırpmadan ona bakarken yutkundum. Bütün vücudum beklenti ile gerilirken aynı an da tenimde buz parçaları gezinmiş gibi titredim.

Ripreus, hükmetmek için yaratılmış bir kral gibiydi.

Ve ben umutsuzca bana boyun eğdirmesini istedim.

Uzun parmakları deri pantolonumun beline uzanıp gömleğimi özgür bırakırken ona yardımcı olmak için kalçalarımı yataktan havalandırdım. Kısa sürede yarı ıslak kumaş sıyrılıp göğsüme kadar yükseldi. Ripreus'un ateşten dokunuşu da bu yolu izleyip gözlerimin kapanmasına neden olunca inledim.

''Daha fazla.''

Parmak uçları göğüs kafesimin sınırında dolaşıp bana eziyet ederken dayanamayıp bileğini yakalayıp yukarı, ihtiyaç duyduğum yere çektim. Büyük eli göğsümün üzerine kapanıp uyarılmama neden olurken dudaklarından yine ilkel, sahiplenme ihtiyacı ile boğuklaşan sesi yükseldi.

Gözlerimi aralayıp nefes nefese ona baktığımda bacaklarımı birbirine bastırmak için kaslarım seğirdi. Ripreus tek eliyle yataktan destek alıp eğilince bende dirseklerimin üzerinde kalkıp onu karşıladım. Dudaklarımın birbirini tüketmek isteyen iki düşmanmış gibi çarpışıp üstünlük için mücadele verdiğinde ikimiz de tutku savaşında kaybeden tarafın olmadığını biliyorduk.

Ciğerlerim kasılıp nefes almam gerektiğini bana hatırlattığında ihtiyacımı hissetmiş gibi benden önce geri çekilen Ripreus oldu. Karnıma kayan eli çıplak tenime arzu tohumları ekip çiçek açmalarına neden olurken kara gözlerini kahve irislerimden ayırmadı. ''İnsanı çıldırtacak kadar güzelsin.''

Sözlerinin öylesine söylenmiş kelimeler olmadığını iliklerimde hissettim. Göğsümde hiç hissetmediğim duygular kabarıp beni çıldırttı. Yükselip onu geriye ittim. Direnmeyip yatakta oturunca kucağına çıkıp oturduktan hemen sonra ağzımı bana yaptığı gibi boyun çizgisine bastırıp yaladım.

Erkeksi bir inilti odada yankılanırken adımı bir ilaha tapar gibi andı. ''Tibertia.''

Göğüs kaslarına tırnaklarımı geçirip ''Hayır.'' diye itiraz ettim. ''Bana Tia de.''

Kasları kasılıp gevşedi. Saçlarıma gömdüğü eli ile başımı yukarı çekip yeni bir öpücük için dudaklarımı aralamamı talep ederken yüzüme vuran nefesi sıcaktı. Burnu yanağıma sürtünüp başımı tutmayan eli sırtıma yayılırken talebimi yerine getirdi.

''Tia.''

Zevk tüm hücrelerime yayılıp Ripreus'u sahiplenme güdüsü ile beni kuşattı. Dudaklarımız mühürlenmeden önce tek nefeste ''Reus.'' dedim.

Şafak sökmeden bedenimin tüm yumuşak kıvrımlarının sert köşeleri ile kucaklaşmasını istediğimden öpüşmemizi kesip geri çekilen ben oldum. Hırsla gömleğimin kumaşını çekiştirip üst bedenimin çıplak kalmasını sağladıktan sonra Ripreus'un alevlenen bakışlarıyla titredim.

Çizmelerimi çıkarmak için yatak başlığına doğru geri emeklemeye başlamıştım ki bileklerime dolanan ellerle geriye çekilip sırt üstü düştüm. Hemen sonrasında Ripreus'un dudakları karnımdaydı.

''İlahlar aşkına!''

Minik öpücükler kuzeye doğru yol alıp kalbimin üzerinde son bulduklarında kendimden geçmiştim. Başımı eğip tenimin üzerine yayılan kara buklelerin arasından beni izleyen obsidiyen kürelere baktım.

O an paylaştığımız arzu, ihtiyaç ve arayış birbirine kaderin karmaşık iplikleri gibi dolanırken şehvetten boğuklaşan sesimle yalvardım. ''Al beni.''

Semender Yolu'nu yok edecek kadar büyük bir ateş içinde dans edip gece göğünü yangınımız ile kızıla boyayacağımızın vaadini kara gözlerinde gördüm.

Ripreus alt bedenlerimizi birbirine bastırıp beni istediğinin kanıtını sunarken, omurgam kıvrılıp kalçalarım havalandı. Tırnaklarımı sırtına geçirirken inledim.

Tenim arzudan gerilip nefesim kesilirken Ripreus boynumu ısırıp kulağıma doğru hırıltılı soluğunu verdi. Ardından dudaklarından dokunuşları, öpücükleri ve daha fazlasıyla en ilkel şekilde bana sahip olduğunu ilan eden o tek kelime döküldü.

''Benim.''

Tek yapabildiğim ''Evet.'' diye inlemekti.

Yarattığımız sıcaklık buz gibi bir sesle bölünüp ''Yanlış zamanda mı geldim?'' sorusu odada yankılandığında ise ateşimiz külleri kucakladı.

***

Görüşlerinizi benimle paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top