10.Bölüm: Mavi Gül

Keyifli okumalar...

***

Pekala, buna ne demeliydim? Aşk ve iş hayatının sonunu getiren uzun boylu, asil, zengin ve yakışıklı bir adam varken onu ne ile teselli edebilirdim?

Ripreus'un belimdeki tutuşu her geçen saniye birinin boğazını sarar gibi sıkılaşırken korsemin içinde daraldığımı hissettim. Kalabalıklaşan balo salonu yüzünden bizden on beş adımdan daha kısa mesafede dikilen çift merakla başlarını çevirmiş bizi izliyordu.

Acılı dul rolüm için fazla atılgan ve cesur olduğunu bilsem de uzanıp parmaklarımı Ripreus'un siyah kadife ceketine yerleştirdim. Onu hızla sakinleştirmem gerekiyordu. Aksi halde daha fazla dikkat çekecektik.

Öfkeli soluması başımın tepesindeki saçları hafifçe havalandırırken ''Ripreus sakinleş.'' diye mırıldandım. Kendini kontrol altına almak için başını eğdiğinden yüzlerimiz yakınlaşmıştı. Gözlerinin beni korkuttuğu, Şarlatan'ın işaretini taşıdığı için öfkelendirdiği, sabit bakışları ile yargıladığı zamanlar olmuştu. O zamanlar obsidiyen küreleri görememeyi şiddetle istemiştim. Şimdi ise gözlerini görememek sinirimi bozuyordu.

İnsanların duygu durumlarını beden dilleri belli etmese bile gözleri dışarıya vurup ele verirdi. Ruh halini yorumlamak için sadece gerilen kaslarına ve sıktığı çenesine güvenmem gerekmesi canımı sıksa da elimden geleni yapıyordum.

Ceketinin üzerinde ellerimi kaydırıp kalp atışlarına odaklandım. ''Her nasıl bir durumun içindeysen görmezden gel çünkü her şeyi mahvedersen intikamını alamazsın.''

Belimdeki parmakları tül kurdeleme gömülüp korsemi tırmaladı. ''Biliyorum.''

Ona çıkışmak yerine yatıştırıcı bir şekilde konuşmaya devam ettim. ''Sen benim ileticimsin. Kimse seni maskenle tanıyamaz, tanısa bile onlardan uzak kaldığımız sürece sorun olmaz.''

''Biliyorum.''

Dudağımı ısırdım. ''Güzel. Şimdi sakinleş.''

Avuçlarımın altında kabarıp inen göğsü daha düzenli hale gelirken ''Sakinim.'' dedi.

''Öyleyse hayalindeki kişiyi boğazlamayı da bırak.''

Maskenin üzerindeki kaşları çakıldı. ''Ne?''

''Belim.'' diye inledim. ''Boğmaya çalıştığın belimi rahat bırak.''

Ellerini ateşe dokunmuş gibi hızla çekip benden uzaklaşmaya çalışında göğsündeki ellerimi kollarına kaydırıp onu tuttum. ''Ve ani hareketlerine de dikkat edelim hele ki mor gül ve dikeni bize merakla bakarken.''

Sözlerimle geri çekilmesini durdurup bahsettiğim çifte baktı. Açıkta kalan boyun çizgisinde adem elması aşağı inip çıktı. ''Ne zamandır dikkatleri bizde?''

''Sen beni bir anda kucaklayıp kilmişim gibi sıkarak şekil vermeye çalışmaya başladığından beri olsa gerek.'' Alaycılığın sırası olmadığımı kendime tekrarlasam da kelimeden dudaklarımdan çıkmıştı.

''Üzgünüm. Ani tepkilerim ile seni şaşırttım.''

Maskenin altında gözlerimi kırpıştırdım. Onun kusurlarını böylesine hızlı kabullenmesini beklememiştim. Hemen toparlanıp gülümsedim. ''Affedildin.''

Başını biraz eğip kaldırdı. Ardından sağ elime uzanıp ön koluna yerleştirdikten sonra yeniden resmi pozumuzu almamızı sağladı. Kraliyet balosuna katılan iletici ve seçilmişi – ya da gül ve dikeni- duruşumuzu geri kuşanmıştık.

Bizi izleyen çift bir süre sonra ilgisini kaybedip kendi sohbetlerine gömülünce rahatladım. Biz gül bahçesindeki herhangi bir gül ve dikeniydik. Burada görülecek bir şey yok. Kendi işinize bakın.

''Üzerimize dikilen gözler artık yok.'' diyen Ripreus'u onayladım.

''Evet, rüzgara takılmış bir toz zerresi kadar değersiziz.'' Benzetmeme bir tepki vermediğini görünce geliş amacımıza odaklanıp ''Şimdi ne olacak?'' diye sordum. Sonuçta sarayda çalışırken birkaç baloya denk gelmiş, katılmasa bile olayları başkalarından duymuş olmalıydı.

''Son konukta gelince dans başlayacak.'' dediğinde tahminimin doğru çıktığını anladım. Ardından hafif bir telaş tenime yayıldı.

Yüzümü buruşturdum. ''Dans mı?''

''Evet, bütün bu cümbüşün amacı dans etmek zaten.''

''Sosyal ilişkileri geliştirmek, gizli politika planları yapmak, kim daha soylu sidik yarışını yapmak değil mi yani?''

Başını çevirip konuşmadan bir an bana baktıktan sonra ''Onlar da var.'' dedi. Gülümsememek için dudaklarını kastığını görünce keyfim yerine geldi.

''Hiç değilse mizah anlayışın var ilahlara şükretmeli miyim?''


''Dizlerinin üzerine kapanıp ellerini gökyüzüne doğru mu kaldıracaksın? Seni o halinle hayal etmesi zor.''

Muzurluk yapmak için hafif iğnelemesini görmezden gelip cevap verdim. ''Ah tatlım dizlerimin üzerinde ve ellerim havada beni görenler var.'' Dudağımı ısırırken ekledim. ''Yalnızca dua etmek yerine başka şeylerle meşguldüm.''

Ripreus boğazından boğulur gibi bir ses çıkarınca kahkaha atmamak için kendimi tutmak zorunda kaldım.

''Böyle kelimeler kullanmaktan vazgeç.''

Kolundaki parmaklarımı kaydırıp bileğinin çıplak tenini okşadım. ''Neden ilahlar korusun arzu nedir öğrenirsin diye mi korkuyorsun?''

''Daha çok utanmazlığın ilahları gücendirir diye korkuyorum.''

Burnumdan asil bir kadına hiç de yakışmayacak bir ses çıkardım. ''İnci tanem ilahları gücendirmek şu an içinde olduğumuz durumun yanında ödül gibi kalır, daha çok lanetlendiğim kesin. Ama korkma bulaşıcı değil.''

''Değil mi?''

Onun burada benimle dikildiği ve Şarlatan'ın ileticisi olduğunu gerçeği ile omuz silktim. ''Tamam, zaten sana bulaştığından daha kötüsü olamaz.''

Ripreus tam dudaklarını aralayıp bir şey diyecekti ki balo salonunun açık kapılarından giren kahya tüm konukların katılım sağladığını ilan edince kelimelerini yuttu. Mırıldanan kalabalığı yeni bir heyecan dalgası ele geçirirken balkonların tam karşısında kalan –daha önceden boş olduğu için dikkat etmediğim- platforma enstrümanları ile müzisyenler yerleşti.

Kemanların tiz sesi havaya karışırken çiftlerin dans için hazırlanmasını emretmiş gibi herkes sırayla dizilip dans düzeni aldı. Ripreus'un beni çekiştirip diğerlerinin yanına sürüklemesine izin vermemek için telaşlı kelimeler ile konuştum.

''Dans etmek zorunda mıyız?''

''Elbette zorundayız. Kraliyet balosunda dans, balo sahibine saygı için edilir.''

Boştaki elimi sıkıp tırnaklarımı saten eldivenime gömerken ''Lanetlendiğim kesin.'' diye mırıldandım.

Ripreus iç çatışmamdan habersiz ''Sorun ne?'' dedi.

''Bütün bu dans saçmalığı.''

Gözlerini göremesem bile kısıp bana baktığına emindim. Sözlerimden çıkardığı anlamı saçma bulmuş gibi ''Sen bir oyunbazsın. Rol yapabilirsin.'' dedi.

Güldüm. ''Elbette rol yapabilirim. Limanda sarhoş bir miço, eğlence evinde bir cariye, gece karanlığında çatılarda gezen bir hokkabaz, opera izlemeye giden asil bir leydi olabilirim.''

''Öyleyse dans senin için çocuk oyuncağı.''

''Sorun dans değil.''

Konuklar hızla yerlerini alırken iyice gerildim. ''O zaman sorun ne?''

Hızla konuştum. ''Varoşlardaki tavernalarda dans edebilirim, Ortanca Meydanı'ndaki gösterilerde bile zarafetle yer alabilirim. Hatta asil bir leydi olup vals yapmak da benim için sorun değil.''

Sesi biraz kızgın çıktı. ''Sorumu cevaplamıyorsun Tibertia.''

''Müzik.'' dedim.

''Ne?''

Öfke ile soluyup kolunu sıktım. ''Lanet olası kraliyet balolarına katılmadığımdan, çalan müziği tanımıyorum. Müziği tanımazken nasıl hareket etmem gerektiğini nasıl bilebilirim.''

''Ah.'' dedi.

''Aynen öyle.''

Hemen önümüzdeki mor gül ve dikeni de sıraya girince zamanımız kalmadı. Arkamda kalan karanlık balkona bakıp orada saklansam kimse fark eder mi acaba diye düşünürken Ripreus kolunu belime kaydırıp boşta kalan eliyle de parmaklarımı avucuna aldı.

Panikle gözlerim büyürken adımım tökezlese de beni tuttuğundan düşmedim. ''Bana güven.''

''Ne?''

''Dansı biliyorum ve seni yönlendireceğim.''

Beni çevirip sırada yüz yüze bakacağımız şekilde konumlandırdıktan sonra önümde bir centilmen gibi eğildi. Acele ile eteklerimi avuçlayıp dizlerimi zarifçe kırdım. Selamlama faslını geride bırakınca yanımda dikilen güle baktım.

Sağ elini havaya kaldırınca ben de onu kopyaladım. Ripreus'un sert parmakları eldivenli elimi sıkıp beni çekti. Hızla iki adım öne çıkıp aramızdaki mesafeyi kapattığımda diğer elinin avucunu sırtıma bastırıp başını omzuna doğru eğip elimi oraya koymamı işaret etti.

Omuzuna yerleştirdiğim elimi sıkıp yakınlığımızdan yararlanıp fısıldadım. ''İlahlara şükür ki ifade yoksunusun.''

''Bu da ne demek?''

Gerilen yanaklarım ile gülümsemeye çalıştım. ''Topuklarım ayaklarına saplandığında yüzünü buruşturmazsın demek.''

''Kısa sürede uyum sağlarsın. Başlangıç dansının hareketleri kolay.'' Bir anda rollerimiz değişmiş, bana güven verip sakin kalmamı tembihleyen o olmuştu. Aramızdaki dengenin böylesine zıt yönde değişmesi sinirimi bozsa da ona güvenmekten başka yapacak bir şeyim yoktu.

Derin bir nefes aldım. Derpia ile yaptığımız dans pratiklerine zorla dahil ettiğimiz Yerka ve Sammy'i düşündüm. Geride bıraktığım dostlarımı hatırlamak bir an için içimde keskin ve sıcak bir hissin yayılmasına neden olsa da hızla bastırıp dans ederken ki anılarıma odaklandım. Zaman geçtikçe bedenimin ne kadar rahat süzüldüğünü, müziğin tenimin üzerinde akan bal kadar yoğun hissettirdiğini hatırladım.

Madam bile derslerimizin sonunda beni bolca övmüş, kraliyet sarayına bile uyum sağlayacağım konusunda espriler yapmıştı. Şu an içinde olduğum durumu görüp sözlerinin gerçeğe dönüştüğünü bilse heyecandan düşüp bayılırdı.

Bedenimi sakinleştirip kulaklarıma dolan telli çalgıların melodisine odaklandım. Yapabilirsin Tibertia yalnızca uyum sağla.

Ripreus haber vermeden beni sola çekince hızlı adımlarım eteğime dolandı. Kumaşı çekiştiremeyeceğimden dizlerimle eteği savurdum. Sağa doğru çevrilirken bir leydiye yakışır mesafeyi korumak için Ripreus'tan bir adım uzaklaştım.

Sola ve sonra sağa doğru yapılan dönüşlere alışıp dans etme konusunda başarılı olacağımı düşünmeye başlamıştım ki Ripreus belimdeki elini çekip sağ elimi tutan sol elini havaya kaldırıp beni kendi eksenim etrafımda dönmem için çevirdi.

Tökezlemeden hızla uyum sağladığım için ilahlara şükrederken hızlanan kalbimle yeniden Ripreus tarafından kucaklandım.

Dişlerimin arasından ''Beni uyarabilirdin.'' diye tısladım.

''İyi gidiyorsun.''

Şu an onu tokatlamak istediğimi gözlerimdeki bakıştan okuyamadığı için sinir olduğumu sesime yansıtıp ''Beni topaç gibi çevirmeden önce uyar.'' dedim.

Başını eğip beni sola ve sağa bir tur daha çevirip balo salonundaki konumumuzu da dansın adımları ile değiştirirken ''Topacı havaya fırlatacağım.'' dedi.

''Ne?''

Tırnaklarımı ona geçirmeme bile fırsat olmadan ellerini belime koyup beni havalandırdı. Dudaklarımdan ufak bir çığlık kaçmasına engel olamadan ayaklarım yerden kesildi. Ön kollarını yakalayıp sıkıca tutarken benimle birlikte dönüp bir çember çizdi.

Ayaklarım yeniden zeminle buluşurken telaşla etrafımıza bakınıp çıkardığım sese tepki veren birileri var mı diye kontrol ettim. Herkesin dansa odaklandığını fark edince müziğin sesimi boğduğunu fark edip rahatladım.

Yeniden sol elini tutarken parmaklarımı hırsla sıktım. ''Daha erken uyar.''

''Peki.''

Ses tonunda hafif eğlence tınıları olduğunu duyunca kaşlarımı havalandırdım. ''Ve benimle eğlenme.''

''Peki.'' Bu sefer aynı kelimeyi söylerken sesi düz çıktı.

Yine de onu uyardım. ''Ben kinci bir kadınım bunu unutma.''

''Aklımda tutarım.''

''Daha iyisi aklına derince kazı.''

Sonra konuşmadık müziğe ve ritme alıştığımı sanırken bir adım kaçırıp ayağına basınca irkilse de belli etmedi. Beni seri hareketleler döndürüp yeniden havaya kaldırırken bu sefer dudaklarım kapalı kaldı. İndiğimde yeniden ayağına bastım. Ve kolunu havaya kaldırıp beni çevirmeden önce de ayak parmakları ezdiğimden emin oldum.

En sonunda dayanamayıp ''Bilerek yapıyorsun.'' diye homurdandı.

En tatlı gülüşümü ve sesimi kuşanıp ''Aklına kazıdığından emin oluyorum.'' dedim.

Çenesinde bir kas seğirse de bana karşılık vermedi. O andan sonra ayağına basmayı bıraktım. Dönerek, zarifçe salınarak ve bir gülün tüm güzelliğini sergileyerek balo salonundaki konuklarla tek bir vücutmuş gibi hareket ettik.

Müzik durup da yeniden birbirimizi selamladığımızda rahatladım. Ripreus'un koluna girip en yakın içecek masasına yaklaştım. Bir kadeh şampanya alıp kadehi dudaklarıma dayadım. Yakıcı ama tatlı sıvı dilimde dolanıp mideme doğru yol alırken keyifle gözlerimi yumdum.

''Sıradaki dans başlamadan önce birkaç dakikamız var.''

Keyfim hızla yere düşen ayna gibi parçalara ayrıldı. ''Hepsine katılmak zorunda mıyız?''

''Hayır.''

''Dizlerimin üzerine kapanıp ilahlara yakarmak üzereyim.'' Sözlerimi yanlış anlamasın diye de sonradan ekledim. ''Şükretmek için.''

''Dualarını sonraya sakla. Önce sıradaki danstan sağ çıkmaya bak.''

Tek kaşımı kaldırdım. ''Neden ses tonun biraz sonra aslanların önüne atılmış bir tavşan olacakmışım gibi çıkıyor.''

Eliyle çenesini kaşıyıp dudaklarının üzerine parmağını dolaştırdı. ''O düşünceye fazla kapılma.''

''Ne demek bu?''

''Korkarsan rol yapamazsın.''

Elimdeki kadehi bir dikişte mideme indirmeye ihtiyaç duyarken ''Bu beni rahatlamıyor.'' dedim.

Ripreus konuyu değiştirdi. ''Sıradaki dansa katılmak zorunda değiliz o yüzden zamanımız var.''

''Ne için zamana ihtiyacımız var?''

Sorumu duymazdan geldi. ''Üçüncü dansa katılmak zorundayız. Hareketleri demin ettiğimiz danstan farklı değil yalnızca daha hızlı ve...''

Susunca gerildim. ''Ve?''

Eliyle tıraşlı yanaklarını sıvazladı. ''Partner değiştirmek gerekiyor.''

''İlahlar lanetlesin seni.''

Kendimi durduramadan tepki verince beni sakinleştirmeye çalışan tavrı kayboldu. Kabul etmem gereken gerçekleri acımasızca dile getiren katı sesiyle ''Her iki dönüşten sonra sağında kalan adama yürü. Balo salonunda bir çember çizip iç halkaya geç. Müzik bitine kadar tekrar et.'' dedi.

Tek seferde olmasa da sık yudumlar ile alkolü mideme yollayıp boş kadehi masaya bıraktım. ''Neden bu bilgileri benimle baloya gelmeden önce paylaşmadın?''

''Seni görmek için fırsatım olmadığından olmasın.''

Ayağımı bir çocuk gibi yere vurup tepinmemek için kendimi sıktım. ''Balkonun önünde dikilirken konuşmak aklına da gelmedi tabii.''

Başını çevirip kendine kızgın olan sesiyle ''Dikkatim dağılmıştı.'' dedi.

Ciğerlerimi havayla doldurup gözlerimi yumdum. Sakin ol. Rol yap. Uyum sağla.

İnkarın ya da öfkenin beni bir yere götürmeyeceğini olgunlukla kabul edip –normalde bu yönüm pek gün yüzüne çıkmazdı- konuya odaklandım.

''İlk partnerim sensin, hiç değilse ilk döngüde dansı anlarım. Peki, partnerlerim ile selamlaşmalı ya da onlarla konuşmalı mıyım?''

''Sadece başlangıç ve dansın sonunda selam ver.'' Masadan başka bir kadeh alıp elime tutuştururken ''Konuşma konusunda bir kural yok.'' dedi.

Alkol olduğunu düşünüp bakmadan yudumladığım sıvının su olduğunu anlayınca ''Bu ne için?'' dedim.

''Şu an ayık olman lazım.'' diye açıkladı.

Güldüm. ''Benim nerden geldiğimi unuttun mu? Bir kadehle sarhoş olmam.''

Homurdandı. ''Bir şişeyi şarabı mideye indirmek sana burada yardımcı olmaz.''

Maskenin ardından gözlerimi kıstım. Pekala iğnelemelerini alıp münasip bir yerine sokabilirdi. Dudaklarımı kıvırıp bitirdiğim su dolu kadehi ona verdim. ''Yargılarını hangi uygun deliklere sokman gerektiği konusuna geri dönmek için hevesli olsam da müzik bitti.''

Tek kelime etmesine izin vermeden sırada yerimi alıp karşıma geçmesi için onu bekledim. Ripreus'un dediği gibi aynı müzik daha hızlı tempo ile balo salonunun havasını doldururken birbirimizi selamladık. Ve ilk adımımı atıp dans etmeye başladık.

***

Tenimin üzerinde yayılan gerilim beni hem heyecan hem korku ile sınarken Madam'ın her danstan önce bana tekrarladığı kelimeler dudaklarımdan döküldü.

''Bir kuğu gibi zarif, kedi gibi kıvrak ol bebeğim.''

Ripreus beni çevirip kendine çekerken sözlerim ile şaşırdı. ''Ne?''

Sol elimi tutması için kaldırırken ''Ah seninle konuşmuyorum bana aldırma.'' dedim. Sözlerime uyup beni umursamayınca ben de kendi zihnimdeki düşünce akışına odaklandım.

Sotaina'nın yakınlarındaki ufak bir krallıktan gelen, genç kocasını denizci soğuğundan kaybeden bir kadındım. Tüccar eşi olmam pek çok alanda hiyerarşinin tepesinde yer alan sosyeteyle yakınlık kurmamı sağlıyordu. Ne de olsa asil leydiler ve soylu kocaları bile işlerini yürütmek ya da ailelerinden unvanları ile birlikte onlara kalan mal varlıklarını zevklerine göre harcamak zorundaydı.

Bu aşamada bir tüccar devreye girip pek çoğu ile iletişim kurabilir hatta şanslı ise bazı davetlere katılırdı. Eşi olarak ben de elbette ki bütün bu sürece dahil edilirdim.

Bütün bu sebeplerden bu salonda dans eden erkekler için damarında asalet akan bir düşeş olmasam da varoşlardaki cariyeler kadar da aşağılık değildim. Bu da dans sırasında benimle sohbet edebilecekleri, hatta bazılarının yaslı genç dulu kendi kollarında teselli edebileceğini düşünebileceklerini gösteriyordu.

İşkence dolu... Ah uzun uğraşlar diyecektim, hazırlık sürecimde Lerko'nun bana acıyıp verdiği bilgilerin yalnızca ilahların seçilmişleri hakkında olmadığını hatırlayıp gülümsedim. Davetli listesine erişimi olmasa da Lerko bana kraliyet sarayının güncel konuları hakkında bilgi vermişti.

Sotaina'nın komşu krallığı Mifelia'dan gelen baharat dolu gemilerin batırıldığı – ya da korsanlar tarafından kaçırıldığı- en revaçta olan konuydu. Bütün lordların kişisel kayıplarının yanında kraliyet ailesinin zengin damak tadına da ezici bir darbe vurulmuştu.

Kraliçe Anjizi'nin yemeklerine mutlaka eklettiği bazı baharatları içeren özel bir karışımı yaptıramadığı için son günlerde çokça aç kaldığı ya da yediklerini sindirirken sorunlar yaşadığı mevzusu da vardı.

Dans partnerlerime Kırmızı Fener'de aç kalan çocukların o baharatların fiyatının çeyreği ile doyabileceği fikrini dile getirsem beni hızla kendilerinden uzaklaştırıp muhafızlara teslim ederler miydi? Yoksa mantığımın sesi asil kulaklarından geçip boş beyinlerine ulaştığında gülümseyip beni sıradaki adama teslim etmek için adımlarımı mı sayarlardı?

Karakterimi bastırıp boş gülüşümle Ripreus'un beni havada döndürmesine izin verirken bana söylediği gibi hemen sağımda kalan çifte baktım. Kırmızı elbiseli kadının nefes darlığı çektiği için mi yoksa saray standartlarından bir on kilo daha şişman olduğu için mi yüzü elbisesi ile aynı renkti emin değildim. Belki de ona eşlik eden centilmenle çok edepsiz şeyler fısıldaşmıştı.

Bu düşünce gülümsememe neden olurken kırmızı gülün dikenine baktım. Benden bir baş daha uzun, geniş omuzları olan genç bir adamdı. Aslında bu salonda yer almak için fazla genç duruyordu. Belki omuzlarına geldiği belli olan saçlarını deri bir kayış ile başının arkasında topladığı için yüzü fazla ortaya çıktığından öyle gösteriyordu. Maskesi olmasa gözlerinde yüzen telaşı görebilir miyim acaba diye merakla ona bakarken Ripreus kısık sesiyle ''Zamanı geldi.'' dedi.

Kendi etrafımda dönüp sağa doğru seri üç adım attım. Sıradaki partnerimin aynı hareketi ters yönde tekrarlayıp karşıma dikilince göz ucuyla Ripreus'unda sola doğru gittiğini gördüm.

Sol elimi tutan parmakların uzun ve sert olduğunu hissedince başımı kaldırıp partnerimin yüzüne baktım. Yakından daha genç duruyordu, yeni reşit olduğu konusunda bir kese rizzesine iddiaya bile girebilirdim. Bu da başarılı orta sınıf asiller ya da tüccarlar konusunu eleyip onu direkt asil statüsüne koyuyordu. Baloya bir ailenin ikinci oğlu ya da şanslıysa genç varisi olarak katılmış olmalıydı.

Belime dokunan parmaklarıyla birlikte ''İzninizle leydim.'' dedi.

Dudaklarımı kıvırıp sessizce başımı eğdim. Çok meraklı görünmeyip ilk sohbet girişimini onun yapmasını beklemek daha doğruydu. Hiç değilse dansımızın ortalarına kadar sabretmeliydim.

Beni kolayca yönlendirip bir dizi hareketin sonunda havaya kaldırınca genç olsa da güç konusunda yetersiz olmadığı sonucuna vardım. Zaten demin dans ettiği balık etli leydiyi idare edebilmesi bu yüzdendi. Eğlence arayan yanım gözlerimi balo salonunda gezdirip kırmızı gülün sıradaki dikenini aramak istedi.

Cılız bir diken ile oldukça tombul bir gülün dansı görmeye değerdi. Derpia'yı eğlendirmek için anlattığım hokkabaz markiden bile daha sansasyonel bir olay olacağı kesindi. Kraliyet sarayının balo salonundaki şaşkın çığlıklar arasında gülü tarafından ezilen dikeni kurtarmaya çalıştıklarını hayal edince gülmemek için dudağımı ısırdım.

''Leydim.''

Gülümsemeye başlayıp genç dikenime baktım. ''Efendim?''

Hafifçe kızaran yanakları ile ''Dudağınızı ısırıyordunuz bir sorun mu var?'' diye sorduğunda gözlerinin dudaklarımdan başka yerlerde de gezindiğine emin oldum. Ne de olsa mavi korsemin cömert bir göğüs dekoltesi vardı.

Genç partnerim için oldukça karışık sinyaller veriyor gibi görünmüş olmalıydım. Al al olan yanaklarına bakıp fazla toy diye düşündüm. Tecrübeli erkekler beden dilini okuyup ona kelimeleri olmadan uyum sağlardı. Ellerini kendine doğru çekip bedenimi ona biraz daha yaklaştıran delikanlı ise tüm acemiliği ile ne anlam çıkarması gerektiğini bana soruyordu.

Maskeli suratını süzerken belki de ilk resmi kraliyet balosu olduğunu düşündüm. Öyleyse onunla konuşmak pek işime yaramazdı ama diğer yönden kendini filtrelemeyi bilmeyip bilgi de verebilirdi.

Zihnimdeki tilkiler birbirini yakalamak için koştururken omzundaki elimi sıkıp ''Düşünüyordum da...'' diyerek cümlemi havada bıraktım.

Bana doğru eğildi. ''Ne düşünüyorsunuz?''

Utangaç bir tavırla sesim alçalırken ''Sorum uygunsuz kaçabilir.'' diye uyardım.

İnce dudakları bir gülümseme oluştururken beni ikna etmek için konuştu. ''Lütfen benimle paylaşın.''

Sanki konuşup her şeyi tek seferde söyleyip kurtulmak istiyormuşum gibi hızla kelimeler dudaklarımdan döküldü. ''Özürlerimi sunarım lordum, sizi tanımıyorum ve siz de beni tanımıyorsunuz saray için uygunsuz bir endişe de olabilir fakat sizin için biraz endişelendim.''

Şaşkınlığı sesine yansırken ''Endişelendiniz mi?'' diye sordu. Ben başımı eğince de ekledi. ''Peki, endişe sebebiniz nedir?''

Başımı sola doğru çevirip yüzümü biraz olsun ondan gizlerken ''Bir önceki partneriniz sizi yormuş olabilir diye.'' dedim. Dudağımı ısırıp ona bakarken devam ettim. ''Alnınızda ter damlaları var ve yanaklarınız al al.''

Yanaklarının kızardığı doğruydu sebebi de balık etli leydi yerine büyük olasılıkla bendim. Ama partnerimin ter içinde kaldığı falan yoktu. Yine de bu kısma takılmayıp kendini övme fırsatını kaçırmayacağına emindim.

''Ah güzel leydim göründüğümden daha güçlüyümdür.''

''Özür dilerim, sizin güçsüz olduğunuzu düşünmedim yalnızca belki yorgun olabilirsiniz diye düşündüm.''

Biraz daha yakınlaşma imkanı bulmuş olmanın güveniyle ''Varlığınız yorgunluğumu aldı.'' dedi.

Müziğin bastırıp etrafımızda dönen kulakların duymayacağından emin olacak kadar kısık sesle kıkırdadım. Delikanlı kocaman gülümsedi.

Daha sıcak çıkan ses tonumla konuştum. ''Doğru partner seçiminin önemli olduğunu söylerler.''

''Haklısınız.'' Dudaklarına bezgin bir ifade yayılırken ''Seçme şansımın olmaması büyük kayıp.'' dedi.

Şaşırmış gibi yaptım. ''Ah zorunlu bir eşleşme mi?''

Suratına memnuniyetsiz bir ifade yerleşti. ''Viventi ve ailesi, sıradaki varisi destekleyen bir dukalık. Dedelerimizin sağlam bir dostluğu olduğundan Dük Alniop'un kızı ile benim birlikte bu baloya katılmamıza karar verildi.''

Düklerin kızlarına asalet unvanı yüzünden prenses olarak hitap edildiğini hatırlayıp ''Bir prensesin kavalyesi olduğunuz için şanslısınız.'' dedim. Memnuniyetsiz ifadesi soğuk bir öfke ile perdelenirken ekledim. ''Tabii siz de bir prens kadar asil olmalısınız.''

Sözlerim ile yumuşayıp gururla başını dik tuttu. ''Ben Marki Pestias'ın ikinci oğluyum. Ben olmasam bile abim Dük Alniop'un ortanca kızıyla evlendiği için prens unvanını aldı.'' Biraz yüzü düştü. ''Zaten bu evlilik yüzünden partner seçiminde söz hakkım olmadı. Zavallı Viventi ona dans sırasında eşlik edecek bir beyefendi bulamayabilir diye seçildim.''

Bahsi geçen zavallı prensesin şu an başka bir partner ile dans ettiği düşünülürse bu eşleşmenin altında daha politik bir yatırım olduğu kesindi. Güç ve zenginlik için yapılan evlilikler Sotaina Krallığı'nda oldukça yaygındı.

Gerçi zaten bir evlilik ile bağ kurulmuşken ikincisinin gerekli olduğu söylenemezdi.

Belime konulan ellerle havalanırken sağ taraftan gelen homurtu sesiyle dikkatim o yana kayınca sohbetimizin konusu olan Viventi'nin pek de yapılı olmayan partneri tarafından havaya kaldırıldığını gördüm. Adamın moraran yüzü tek başına komedi malzemesi olsa da bakışlarım prensesin yüzüne kayınca dudaklarımın kıvrılışı yarım kaldı. Bir maske ile suratı gizlenmiş olsa da Viventi'nin sıktığı dudakları ve çenesinden anlaşılan kıskançlığını görmemek için kör olmak lazımdı.

Böylece aklımdaki evlilik konusunun gizemi de aydınlanmış oldu. Prenses Viventi, markinin ikinci oğluna fena şekilde tutulmuştu.

Genç kadının aşkının tek taraflı olmasına üzülmek istesem de babasının gücü ile istediği erkeği kendine bağlayabileceğini düşünüp vazgeçtim. Ki öyle de yapıyordu.

Salonun farklı uçlarına doğru hareket etmeye başladığımızda delikanlıya odaklanıp ''Yine de abiniz yerine babanızın unvanını siz alacağınızdan ileri de istediğiniz seçimleri yapabilirsiniz.'' diyerek onu yatıştırdım. Markinin oğlunun gelecekteki eşi ile dans ettiğini bilip bilmediğinden emin değildim ama konuyu açıp onu sinirlendiren kişi ben olmayacaktım.

''Öyle.'' dedi. ''Özgür bir adam olduğumda belki de sizi bulurum.''

Kısık sesle güldüm. ''Daha adınızı bile bilmiyorum. Yeniden karşılaşırken size markinin varisi mi demeliyim?''

''Berno adım Berno Pestias.''

''Memnun oldum lordum.''

Elini kaldırıp beni kendi eksenim etrafında çevirirken ''Peki sizin adınız güzel leydim?'' diye hevesle sordu.

Toy oluşuyla eğlenmenin keyfimi yerine getirdiğini fark edip ona takıldım. ''Belki de sizin için gizemli biri olarak kalmalıyım. Ya da adımı bir dahaki karşılaşmamızda benden öğrenirsiniz.''

Bir an yüzünü buruştursa da ona verdiğim umuda tutunup konuştu. ''O zaman sizde seçilmişlerin dönüşünde yapılacak kutlamalarda sarayda olacaksınız?''

Seçilmiş kelimesi bir an beni gerse de gülümseyip ''Bu eğlenceyi kaçırmak istemem.'' dedim.

Müzik birlikte ettiğimiz dansın sonunun geldiğini haber verirken –her partner değişiminde ince bir geçiş oluyordu- Berno acele ile konuştu.

''Dük Alniop ve abim dukalığın desteğini vermek için oyunların ilk görevinden sonra yapılacak etkinlikte kraliyet locasında olacak. O gün onlara katılırsam sizi localardan birinde görebilir miyim?''

Berno'nun bahsettiği dukalığın desteğini Iondora'nın seçilmişine verdiğini öğrenmek benim için şaşırtıcı değildi. Asillerin hepsinin elinde zaten iki aday vardı. Prens Kendor'un ölümü işleri değiştirmiş tüm desteği bir yerde toplamıştı. Ancak sohbetimiz sırasında böyle rahat olduğunu görmek en başından beri Dük Alniop'un Prens Hezmian'ı desteklediğinin kanıtıydı.

Prens Hezmian'ın rakibim olduğu düşüncesi yeniden yüzeye çıkınca ürperdim. Berno elimi sıkıp sıradaki partnerime gitmeden önce cevabımı almak için ''Leydim.'' dedi.

Kraliyet locasının avluya bakan en yüksek loca olduğu ve bütün locaların merdiven gibi basamaklara inşa edildiğini hatırlayınca en tepedeyken her locayı net şekilde görebileceğini anladım. Tabii ben o gün o localardan hiçbirinde olmayacaktım o ayrıydı.

Sağa dönüp Berno'nun elini bırakmadan önce rakibim hakkında içeriden bilgi alabilmek için genç adamı kullanabileceğimi düşünüp ''Kim bilir belki görürsünüz.'' dedim.

***

Görüşlerinizi benimle paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top