BÖLÜM - 9
• • •
'Bertilda.'
Arka arkaya ismimin söylenmesiyle gözlerimi araladım. Bulanık görüntü git gide netleşirken uzanan elin yardımı ile dikleştim.
'Nasıl hissediyorsun?' Ani gelen esneme ile kafamı geriye verip, elimle ağzımı kapattım. Sanki uyumamışımda saatlerce çalışmışım. Ne bu yorgunluk.
'İyi gibiyim sadece yorgunum.' Arkalarında sırayla dizili dört kişiyle gözlerimi açıp ellerimi iki yana bıraktım. Üzerlerinde zırh, bellerinde kılıçla oldukça ciddi gözüküyorlar gerçekten. Onları hiç böyle görmemiştim. Yanımdaki Adeline ile Matt'i kaldırıp battaniyeyi kaldırdım. Titreyen ayaklarımı umursamadan lavaboya ilerledim. Dolabı açıp içeriden siyah pantolonla eflatun rengi gömleği çıkardım iç çamaşırları ile birlikte. Arkamı dönmeden ilerledim.
'Burada bekleyebilirsiniz, beş dakikaya çıkarım.' Kesinlikle duşa ihtiyacım var. Belki kafamı toplamama yardım eder. Kapıyı kapatıp üzerimdekileri çıkardım. Kenarda ki dolabın içine koyup duşa kabinin kapısını araladım. Açıp arkamdan kapatıp suyu açtım. Kafamdan aşağı akmaya başlayan damlalarla elimi soğuk fayansa yaslayıp kafamı eğdim. Ani gelen ağlama isteğimi... Ah. Nefret ediyorum.
Yüzümdeki suları silip saçımı geriye doğru verdim. Ucundaki suları sıkıp gözlerimi araladım. Üzerimdeki suya odaklanıp kuruttum. En azından işe yarıyor. Dolabın üzerindeki kıyafetlerimi alıp sırayla giyinmeye başladım.
'Daha iyi gibi.' 'Olmayabilir de.' 'Olmasa da yansıtmaz ki?' Konuşmalarına sırıtıp kapıyı açtım. Buharlarla çıkarken yanlarına yaklaştım.
'Arkamdan dedikodumu yapmaya utanmıyor musunuz? Çok ayıp.' Gülerek yanlarından geçip kapıyı açtım. Arkamda hala duran ekibe dışarıyı işaret ettim. 'Haydi. Babam bekliyor.' Şaşkınca arkamdan gelip merdivenlerden inmeye başladık. 'Teyzemler ve diğerleri hala krallıktalar mı?'
Yanımda İvan, diğerlerine yanıt bırakmadan koluma girdi. 'Sadece teyzenler ve yer altı krallığının kraliçesi burada. Diğerleri gitmek istemeseler de malum işleri var.'
Krallık yönetiyorlar sonuçta. Kolay mı? Sanmam. Çok uzun işler. Kahkahalarla dolu odaya girerken bize dönen bakışlarla annemin yanında ki boş sandalyeye ilerledim. Herkes oturunca gülümseyip peçeteyi bacaklarıma yerleştirdim.
'Nasılsın kızım?' Annem, endişeli şekilde elini yüzümde gezdirince elini tutup sıktım. 'Beni düşüneceğine kendini düşün. Sonuçta yeni üyemizi karnında taşıyorsun.' Gülerek elimi karnına attım. İnanamıyorum! Abla olacağım.
Hala iyi birisi olacağına nasıl inanıyorsun? Sen, nefret yüklü, kinli birisin. Sen sevemezsin.
Hadi oradan. Çok iyi abla olurum ben. Onu koruyup kollayacak ve sevgiyle büyütülmesini sağlayacağım. Benim kardeşim benim gibi yetişmeyecek. Kalbinde merhamet ve sevgi yetişecek. Kin ve nefret değil. Asla izin vermem. Belki ben kraliçe olacağım. Ama onun, halkın kalbini feth ettiğinden emin olacağım. Doğduğunda kendime vereceğim ilk görev bu olacak.
Zihnimde ki kahkahalar eşliğinde Jane'nin kucağında oturup ona şirinlikler yapan Kaleb ile göz göze geldim. Gözlerini kısıp gülücükler saçarken gülümseyerek Jane'nin kucağında eğilip oyunlar yapmasını izledim. Çok tatlı. Annemin neden yeğenlerini çok sevdiği belli. Sevmemek mümkün mü? Önümdeki tabağa bakarken etraftakileri incelemeden edemedim. Ya tekrar olursa? İç çekip geriye yaslandım. Babam, gözlerini benimkilerle buluşturunca elindekileri tabağına bıraktı.
'Hepsini teker teker kontrol ettirdim. Başlarında Aaron ve yüzbaşıları nöbetçi koydum. Aynı şey bir daha yaşanmayacak. Ki yapanı da bulacağım.'
Aynı şey bir daha yaşansa ölürüm zaten. Belki onlar fark etmeden serpiştirdi? Annem, tabağını önüme verip tabağımı aldı. Havadayken elinde alıp tekrar önüme koydum.
'Tamam, yerim.' Anneme olmasındansa bana olsun daha iyi. Çatalla küçük parça peyniri ağzıma atıp yavaşça çiğnedim.
'Kendini düne kıyasla nasıl hissediyorsun tatlım?' Kraliçe Nicole'ün sesiyle tekrar tüylerim diken diken oldu. Bunların nasıl ses tonu var ya? Seph, hayatım sana rahip çıkacağını asla düşünemezdim.
'Hiç kimse benim dengim değil prensesim. Ve eklerim ki kimse seni benden daha iyi koruyamaz. Bu saatten sonra.'
Kraliçem, içerden de yargı dağıtıyorsunuz. Devam böyle. 'Daha iyiyim, yaptıklarınız için çok minnettarım.' Gülerek elindeki kahveden yudum aldı. 'Seni iyi yapacaksa her gün yaparız.' Çatalıma bir peynir daha ekleyip yedim.
'Seninle daha sonra gezmeye çıkalım mı yeğenim? Teyze ve yeğen olarak?' heyecanlı sorusuyla ona döndüm. Bu kadının bitmek bilmeyen sevgisi var. Annemden daha sakin birisine benziyor. Ama annem gibi şirin kadının içinden ejderha çıkıyorsa kim bilir teyzeminkinden ne çıkar...
'Neden olmasın? Hem bana arkadaşlarım daha buraları gezdirmediler teyze. Sen benimle şu teknolojik yer yani Kristal Kent'e götürür müsün?'
Ellerini çırpıp kahkahalarla gülerken ellerindekileri bıraktı. 'İnanabiliyor musunuz? Tabi ki seni götürürüm hayatım. Seni nasıl götürmediler oraya?' Yanındaki korumalarıma dönüp yapmacık şekilde kaşlarını çattı. 'Yoksa siz benim yeğenimi sıkıcı şeylerle mi boğuyorsunuz?' Gülerek dördünü süzdüm. Ne oldu? Ne oldu yavrular?
'Leydim, fırsat olmadı.' Jane, utana sıkıla konuşurken fark etmeden küçük canavarı göğsüne yaslamıştı. Gerçi o halinden memnun gözüküyordu yüzüne bakarsak. Şapşal şey. Teyzem gülerek omzuna vururken Jane'de gülümsedi. Aralarında ki olayı çözseler çok güzel olur. Aileden olabilirdi, bizden biri olabilirdi. Tabi hepsi tercih meselesi.
'Bende sizinle gelebilir miyim annecim? Ablamı biraz daha tanımış olurum.' Milena'nın konuşmasıyla elimdeki meyve suyunu bıraktım. 'Sormana bile gerek yok. Gelebilirsin. Hem seninle oyun oynarız, ha?' kafa salarken meyve suyunu yudumladı. Gerçekten anneme benziyor. Lord Reginald, Riley'in saçlarını okşayıp ağzına küçük ekmek parçası verdi. 'Sende gitmek ister misin bir tanem?' Babasının elini tutup ağzındakileri çiğnedi. 'Evet babacım. Ama Kaleb gelemesin. O çok yaramaz.'
Kaleb, başını Jane'nin göğsünden kaldırıp kaşlarını çattı. 'Hiçte biykeye! Ben gayet usluyum. Dimi Jane'ciğim?' Jane, gülerek kucağındakini onaylayınca küçük ablasına kollarını bağlayarak bakmaya başladı.
'Göydün mü? Jane'ciğim dedi. Uslu dedi.' Annem, kahkahalarla ağzını temizledi. 'Hemen teyzeye koş! Mıncırmam gereken yanaklar var.' Kaleb, bir çırpıda kucağından inip anneme koştu.
'Mıncıy beni teyzecim!' Bu çocuk ne? Sevgi pıtırcığı mı?
Annem sulu sulu yanaklarını öperken boğazımı temizleyip dikkatini çektim. Karşıya bakarak kaşlarımı kaldırdım. Hayır kıskanmadım. Asla beş yaşındaki çocuğu kıskanmam. Ne alaka... Kafamı azcık yaklaştırıp durdum. Uzunca öpücük bırakıp yanağımı sıktı. 'Benim koca bebeğim.' Tabi! Koca bebeği benim. Başka kim olacaktı! Babam bakışlarını bize çevirdi. Söylemek istediği bir şey varmış gibi duruyordu. Meyve suyundan son yudumu alıp ayağa kalktım. Bakışları üzerime çekerken sandalyemi iteledim.
'İzninizle ben dersime gideyim. Ama nerede yapacağız?' peçeteyle dudaklarını silip karşında oturan arkadaşlarıma baktı. Hızla ayağa kalkıp sandalyelerini düzelttiler.
'Yemek için teşekkürler kralım.' Önlerinde eğilip yanıma dizildiler. 'Bizi takip edin prenses.' Göz devirip önlerine geçince açılan kapıyla hız kesmeden önüme geçmelerini izledim. Sanki babam bilmiyor arkadaş olduğumuzu. Bu kadar resmi olmaya ne gerek var? İşleri eğlenceli yapmıyor ki. Yanından geçtiğim muhafızın önünde durdum. Dördü de arkamdan ayrılmayacağına göre başkasına söylemem gerekecek zaten.
'Sana önemli bir görevim var.' Göğsünü kabartıp dikleşti. 'Emredin prenses!'
'Salvatore Element Akademisine gidip arkadaşlarıma onlara iyi olduğumu, toparlandıktan sonra yanlarına gideceğimi iletmeni istiyorum. Adları Elena, Jennifer, Lena ve Lauren. Bahçe çardaklarında bulabilirsin.'
Kafasını eğip yanımdan koşar adımlarla geçti. Kızlar deli olmuşlardır zaten. Haberleri olması hakları. Güçlerimi kontrol edemiyorken, etrafa korku saçmanın lüzumu yok. Sonra dedikodular dolaşacak.
Prenses güçlerini kontrol edemiyormuş.
Acaba elementleri tarafından ele mi geçiriliyor?
Aklı yerinde midir?
Yok, almayayım. Başımızda yeteri kadar dert var. Bunlar boş zaman kaybı. Açtıkları kapıdan geçip gelen ışıkla gözlerimi kıstım. Resmen ışıl ışıl oda. İçerisi baya büyüktü. İki uzun duvar da ahşap kütüphane ile birleştirilmiş. İçlerindeki ansiklopediler iştahımı kabartsa da uzaktan incelemeye devam ettim. Salonun ortasında benim için masa ve sandalye yerleştirilmiş. Tam karşıma da döner yüzlü kara tahta. Yanında sandalye ve küçük masa. Gerisi tablo ve aksesuarlar ile dizayn edilmiş. Genel olarak kahverenginin durulduğu oda gerçekten insanın içini açıyordu. Çok güzel.
Arkamda ki küçük sandalyeleri açıp camın önüne sırayla yerleştirip oturdular. 'Her an yanımda duracak mısınız?' Rahatsız edici. Utanç verici değil, rahatsızlık veriyor. Neden yanımda olsunlar her an? Mutluyum ama değilim gibide. Ben ölümün kıyısından dönmeseydim de bu böyle olacak mıydı? İplerin ucu sadece o an yaşanınca mı birleşti? Ah, sadece saçma düşünceler. At kafandan. Düşünme böyle şeyler. Kapının açılmasıyla sağa döndüm. Uzun siyah saçlarıyla içeriye giren Sephıre ile şaşkınca onu izledim. Yanımda ki sandalyeyi işaret etti.
'Merhabalar prenses. Ben sizin eğitiminizden sorumlu Profesör Xenia Yuæn. Lütfen oturun.'
Hadi oradan! Ne işin var senin burada?
Sana demedim mi seni benden iyi kimse koruyamaz diye prensesim? Adım adım ilmekleri işliyorum. İlk işim eğitimini üstlenmek oldu. Seni başkaları değil, doğrularla eğiteceğim.
Gülümseyerek izlerken bacak bacak üstüne attım. Hocam madem sensin kasmaya gerek yok. Ama seni tanıdığımı da belli etmemem lazım. Sonuçta kimliğin bilinmiyor. 'Bu derslerimiz ne konu hakkında acaba?' Elindeki çantayı masaya bırakıp sürgülü tahtayı biraz daha yaklaştırdı.
'Tarihle başlayacağız. Arkana yaslan ve sadece dinle.' Geriye yaslanıp sözcüklerinin akışına kapıldım.
Geçen dakikaların ardından tahtaya son ismi yazdı. Karanlık Krallık. Acaba şimdi ne geliyor?
'Karanlık Krallık idare edilebilir bir krallıktı ta ki başına oğlu veliaht prens Stephan Tut geçene kadar. Gerçi oğlundan daha kötü olamaz. Kral Stephan yasalarla birlikte tüm sınıflandırmalarda değişiklikte bulundu. Sınflandırmalar tamamen askeri unvan olarak yazıldı kâğıtlara. Komutan, yüzbaşı, binbaşı gibi. Leydi ve Lord sınıflandırmaları yok. Sadece Kontları bulunmakta. Ki o kişiyi tanıdığına eminim. Aklında soru işaretleri varsa daha sonra ki dersimizde kendisini size anlatırım. Halk, Kral Stephan'ın davranışlarından dolayı sinirlilerdi. Kıtlık hat safhaya çıkmış, insanlar para yerine yemek için çalışacak durumlara gelmişti.
Bu durumu kendine avantaj gören Abraham, ilk olarak askeri gücü tarafına çekmekle başladı. İçten ilerleyecekti. Babasını indireceği zaman askeri güce ihtiyacı olacaktı. Askerler, onu babasından daha iyi bir lider olarak görmeye başladılar. İkinci adım halktı. Onlara ekonominin düzeleceği hakkında bildirgeler yaydı. Birkaçına iş olanakları sağladı. Tabi bunlar sadece basamaktı. Tahta uzanan basamaklar. Sonuncusu basitti. Babasını tahttan indirmek. Onun için zor olmamıştı bu adımları gerçekleştirdikten sonra. Zaten onun kralları olmasını istiyorlardı. Babasını zehirleyerek öldürdü. Annesi ve kardeşi de konumu bilinmeyen kulede esir tutulmakta. Kardeşi şuan yirmi beş yaşlarında olması lazım.'
Bunları zaten bana anlatmışlardı. 'Ormanda ki yaşanan savaştan sonra iki krallık arasında sulh anlaşması yapıldı. Ama işin kötü yanı şu. Bu yıl içerisinde antlaşma bitecek. Ya savaş olacak ya da savaş.'
Gözlerimin içine bakarak konuşmasıyla kafamı geriye vererek ağrıyan başımı ovaladım. Beynime çokça bilgi girdi. Bu kadarı çok fazla.
'Büyücüler ile ilgili daha sonra tekrar tartışalım. Kendilerinden pek haz etmiyorum.' Arkamdaki öksürükle kafamı çevirdim. 'Sorun ne?'
İvan, dikleşip kafasını eğdi. 'Neden görüşün değişti?' Sevmem için sebep göremiyorum. Hatta iki tane sebebim var sevmemek için.
'Benim üzerime, on sekizime girdiğimde aktifleşecek bir laneti cadılar yapmadı İvan. Büyücü yaptı. Oldukça güçlü, kıdemli bir büyücü. Sence şuan için onları gözümde yüceltecek durum var mı?'
Dinledikten sonra onaylayan mırıltılar bıraktı. Rüyada gördüğüm ihanet de pek yardımcı olmuyor. Antlaşma olmazsa, kesinlikle tüm krallıkları gözden geçirmeliyim. Kimin ne yapacağı belli olmaz.
'İlk dersimiz bu kadardı. Çarşamba günü de sekiz saatlik ders yapacağız üç kısımdan oluşan.'
Krallıklar tarihi neden bu kadar uzun sürer ki? 'Sırada ki ders nedir?' Gülümseyerek çantasını toplayıp tahtayı geriye iteledi.
'Derse zırhınızla birlikte bahçeye inmenizi rica ediyorum prenses. Zira oldukça memnun olacağınız bir talim gerçekleştireceğiz.'
Şaka yapıyorsun... Sonunda. Kılıcı özledim. O metal soğukluğu, kabzasının ağırlığını, ucunda ki işlemeleri... Ayağa kalkıp not kâğıtlarını çekmeceye koyup kapattım. Reverans yapıp odadan çıkarken arkasından baktım.
'Nerede kalacaksın?'
'Ait olduğum yerde. Beni düşüneceğine, sarayda ki hissettiğim kargaşayı araştır.'
Ne oldu acaba? Hala sandalyelerinde oturan arkadaşlarıma kafa salladım. 'Ne bekliyoruz?' Hemen yerlerinden kalkıp gülümsediler. Kapıya ilerlerken İvan hepimiz için kapıyı açtı. Koridorda geçerken çıktığımız merdivenleri inmeye başladık.
'Babamın yanına gidiyoruz. Ne yapıyormuş göz atalım. Belki ilgimizi çekecek şeyler buluruz.' Sen ona haber demiyorsun da... Dümdüz diyemem ya. Yine ne konuşuyorum?
'Annabeth?'
Seslenmeleriyle onlara döndüm. Yüzümden şaşkınlığımı belli ediyordum. 'Oradan değil buradan gidiyorduk.' Koridorun sonuna bakmamla hazine odasıyla göz göze geldim. Bana garipçe bakan muhafızlara kaşlarımı kaldırıp arkamı döndüm. Ne yani, gelemem mi? Önlerine geçip babamın kapalı olan kapısının açılmasını sağladım. Sandalyesinde huzursuzca elini masaya vururken karşısındaki Aaron'a yaklaştım. Açtığı kollarının arasına girip sarıldım. Kollarıyla sıkıca sarılıp geri çekildi.
'Şuan burada olmandan ne kadar mutluyum tahmin edemezsin. Kıymetini arttırdın baş belası.'
Omzuna vurup babama yaklaştım. Yanına yaklaşıp masasına oturdum. Üzgünüm babacım buradan birkaç evrak almış ve geri getirmemiş olabilirim. Pişman değilim yine olsa yapardım herhalde. Huzursuz görünüyordu ama değil gibiydi de. 'Sorun ne baba?'
Tekrar sakallarını okşayıp gözlerime baktı.
'Söylemek istediğim şey, yarın meclise katılacak olmamız. Benjamin'in idamı için kurulan meclis.'
• • •
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top