BÖLÜM - 8
Mutluyum. İyiyim. Huzurluyum. Sahalara geri dönme vakti... :)
• • •
'Annabeth!'
Hala enerji fazlalığı var. Atmam lazım. Ellerimi dizlerimden ayırmadan derin nefesler alıp vermeye devam ettim. Sesleri duyma. Mumu düşün. Önünde nasıl dalgalanıyor. Om. Ferahlatıcı bir hava var. Rüzgâr, saçlarımı geriye atıyor. Manolyalar her yerde...
'İçerden sesler geliyor, ne oluyor?'
İzin verme. Soğuk bir yerdesin. Karların üzerinde yavaşa düştüğü. Okyanusun ortasındasın. Buz kütlesinin üzerinde oturmuş, seni götürdüğü yere sürükleniyorsun. Sırtından seni iteleyen sert rüzgârlar ciğerlerini temizliyor. Ellerimi buz kütlesine koyunca yayılan kırmızılıkla hemen geri çektim. Sıcaklık artıyor. Neden?
'Yanık kokusu alan var mı?' 'Evet, koku geliyor içeriden.'
Sakin ol. Sadece bir hayal burası. Geçecek. Elimi sallamamla sanki daha çok koluma yayıldı gibi. Dirseğime gelen ateşle iç çekerek buz kütlesinden kalktım. Bilseydim sıcak bir adada kendimi hayal ederdim. Sönmüyor. Suya soksam?
Diz çöküp kolumu suya soktum. Dumanlar, tüm etrafa yayılırken fokurdamaya başlayan suyla korkudan yükseldim. Su, nasıl ateşi söndürmez? Bu nasıl mümkün olabilir? Elimi çekip yavaşça ayağa kalktım. Gümbürtüyle irkilip ayağım kayarken otomatik gözlerim kapandı.
'Annabeth! Kahretsin! Yanıyorsun! Kalk!'
Uyanmam lazım. Gözlerimi açınca gözümün önünde ki dumanlarla ayağa kalktım. Hava, tüm dumanları süpürürken yanımdaki gölgelere baktım. Katherina, Jane, Chris ve İvan. Korkmuş bir İvan.
'Yanıyorsun ve hala hissetmiyorsun!' tişörtümün ucunda ki minik kıvılcımın üzerine elimi vurunca biraz daha yanınca iç çekip üzerimden çıkartıp yere attım. Üzerini ezerken son kez sinirle bastım. Ne oluyor? Ne oluyor bana!
'Ne oluyor sana?' Chris gözünü kapatmış kafasını eğerken, İvan arkasını dönmüş duvar işlemelerine bakıyordu. Ne oldu? Ürpermeyle donakaldım. Tişörtü yere attım. İçimde atlet yoktu. O zaman... En azından sütyen vardı. Ama uf. Yüzüm kızarırken yatağın üzerindeki atleti giyindim. atlet giymeyi de unutmazsın. 'Dönebilirsiniz. Özür dilerim.' Dönerlerken masanın üzerinde yarım bardağı aldım. Hiç düşünmeden tek yudumda içerken yüzümü ovaladım. Zamanlamaya bak ya.
'Bize anlat ki görevimizi yerine getirebilelim.' Aklıma gelenlerle çalışma masama ilerledim. Sandalyeyi çekip otururken masaya yaklaştım.
'Koltuklara oturun.' Güneş ışıkları yüzünden yüzümü buruştururken Chris, perdeleri çekerek yaklaştı. Takımım harika. 'Kontrol edemiyorum, şimdilik.' Birbirlerine bakarken Jane, şaşkınlıkla gözlerini açtı. Aklında bir şeyler olmalı.
'Sesler duyuyor musun?' O noktada değiliz. Bu da güzel. Göz devirip elimde ki kalemi bıraktım.
'Delirsem haberim olurdu.'
Zaten hepimizden önce Seph haber verir, gerekenleri yaptırırdı. 'Sana vermemiz gereken bir haber var.' İvan'ın sesini duymamla çekmeceden kâğıdı alıp geri kapattım. Ne kadar çekmece var.
'Dinliyorum.' Gözlerindeki endişeler geçmemişti. Onu korkutmuş olmalıyım. Ama nedense herkesin yaşayacağıma eminmiş gibi davranmalarındaki amaç neydi? Sonuçta dört elemente hükmetmek beni ölümsüz kılmıyor.
'Görevlerimiz artık senin varisleşmenle resmileşti. Bundan sonra her zaman senin yanında duracak, kollayacak dört tane özel koruman var. Mecburen sürekli birimiz yanında duracak. Mesela halka gezmek istiyorsun bize haber vermen gerekiyor. Ben ve Jane mesela ortalığı kontrol etmemiz gerekecek. Anlatabildim mi?'
Bu korumalık değil. Resmen bebek bakıcılığı. Emziğimi de versinler sütümle birlikte. Odamdan çıkmayayım. Olaya bak. 'Memnun olmadın gibi prenses?' Jane'nin sorusuna daha ben cevap vermeden Kath atladı.
'Kimse kendisine bebek bakıcılığı yapılmasından hoşlanmaz kardeşim.' En azından anlayan biri.
'Sizin yanımda olmanızdan mutluluk duyuyorum. Lakin Kath'in dediği gibi. Ben zaten kendimi koruyabiliyorum ki koruyorum da.'
'O yüzden zehirlenip komaya girdin. Değil mi?' Ne? Suçlu yarışına mı gireceğiz? 'Bu konuda emin misin? Benim hatam mı?'
Kafa sallarken elimdeki kalemi bıraktım. Yoksa kıracağım. 'Suçlu arıyorsak, bu ben değilim. Mutfağı kontrol eden ve etmekle yükümlü olan kişiler kimler? Sen İvan, nasıl prensesinin önüne kontrol ettirmeden yemek getirilmesine müsaade edersin? Bunlar kontrol edilmiyorsa o zaman annem ve babamın can güvenliğinden nasıl emin olacağım? Biz orada yemekte otururken siz ne yapıyordunuz?'
Cevap vermeden yüzüme bakınca iç çektim. Ağır oldu. Ağır konuştum. Kafamı eğip kalemi önüme çektim. 'Nasıl hissettiriyormuş?' Az önceki gibi nefes alma sesi ilişince gözlerimi kısa da olsa kapatıp açtım. 'Berbat. Berbat hissettiriyormuş, özür dilerim.' Kafa sallayıp gülümsedim. Zaten kırılmış kalbim. Daha ne kadar kırabilirsin ki...
'Şu an ne yapıyorsun?' Chris'in sorduğu soruyla kalemi mürekkep kutusuna batırdım. 'Layla'ya mektup yazıyorum.'
Koltuklarında yayılırlarken gülümsedim. En azından tek kalıp düşüncelere boğulmayacağım. 'Prijopunu kullanabilir miyim?' Mükemmel fikir aslında. Kafamı kaldırıp Jane'e döndüm.
'Tabi ki. Oda sizin odanızmış gibi hissedin madem artık hep benimlesiniz. Bak şu küçük dolabın içinde plaklar.' Plağın yanındaki dolabı açıp karıştırırken, kurumuş dudaklarımı ıslattım. Mürekkebe batırıp eğildim.
'Sevgili Layla,
Konuşmaya teşekkür etmekle başlamak istiyorum. Panzehir için teşekkür ederim. Şuan gayet sağlıklıyım.
Lakin arkadaşlarım bana pek hoş şeyler söylemediler. Tehlikede misin orada? Neler oluyor krallıkta?
Tehlikeli bir durum söz konusuysa hemen buraya dönmeni istiyorum. Ölmene izin vermeyeceğim. Bu mektubu yanıtlamak için sana en geç beş gün veriyorum.
Gelmezse, gelmekten çekinmeyeceğim. Malum zaten beni istiyorlar. yanıtını bekliyor olacağım.
Sevgilerimle,
Annabeth Bertilda Salvatore '
Altına imzamı atıp arasına tahtayı koyup döndürmeye başladım. Kulağıma gelen melodiyle duraksadım. Lana'nın eşsiz sesi tüylerimi diken diken yaparken ipi kâğıda bağladım. Üzerine sıcak damgayı yapıştırırken ayağa kalktım. Camın üzerinde duran güvercinimin ayağına verirken dememi beklemezcesine uçmaya başladı. Hatta uçmadı adeta fırladı. Camı kapatıp perdeyi geri çektim.
'Saat kaç?'
İvan, ellindeki saatte bakıp kafasını geriye yasladı. 'Dört buçuğa geliyor. Meditasyon işe yaradı mı bari?' İçimdeki enerjinin azaldığını hissetsem de artıyor gibiydi de. Sanki işe yaradı ama kısa süreli. Hem saatlerce süren meditasyon nasıl dakika gibi hissettirmişti? Çok ilginç.
'Gözlerinin rengi niye sarı oldu?' Ne sarısı? 'Ne?'
'Korkulacak bir şey yok. Sadece kısa bir süreliğine bedenini kontrol ettim.'
'Bedenimi mi kontrol ettin yoksa benim gözümden mi görmek istedin?'
Ses kesilince sinirle sandalyeye oturdum. Sanki ben bilmiyorum benim gözümden görebildiğini. Ben seninkine giriyor muyum? 'Arada gidip geliyorum öyle önemli bir şey yok.'
Gülerek başını sallarken, daha önce hiç dinlemediğim melodiye odaklandım. Keman ve piyano'nun ağırlıklı olduğu melodiydi. Gözlerimi kapatıp ayaklarımı masanın üzerine koydum. Acaba kızlar ne yapıyor?
Kapının çalınmasıyla gözlerimi aralayıp esnememi elimle kapattım. 'Gel.' Plak hepimizi mayıştırmıştı. İçim eriyor adeta. Muhafız kapıyı açıp içeri adımladı. Kapıyı arkasından kapatıp eğildi.
'Yaklaş lütfen.' Kafa sallayarak karşımdaki boşluk alana kadar geldi. Bizimkilerde toparlanmış pür dikkat muhafıza baktılar.
'Babanız gönderdi beni prenses. Yarın ilk dersinizi alacakmışsınız. Saat yedi de sizi kahvaltıya bekliyorlar. Dersiniz saat sekizde başlayıp üç etapla iki de bitecektir.'
Ders neden? Bana nasıl yürüyeceğimi mi gösterecekler? Yerdeki bakışlarımı muhafıza çevirdim. 'Babama kahvaltıya katılacağımı iletirsiniz. Teşekkürler.' Sırayla gelmeseniz keşke. Toptan gelseniz de bende bu yükten kurtulsam. Midemin bulanmasıyla ayaklarımı indirdim. Lanet olsun. Başım dönerken ayağa kalkıp masaya tutundum.
'İyi misin sen?' dönen yerlerle gözlerimin siyahlığı geçmezken pikselleşmesiyle istemeyerek de olsa sendeledim.
'İv-' Öne düşerken kollarımı tutup belimden kaldırılmamla gözlerimi kapattım. 'İvan! Kalksana kardeşim! Annabeth bayıldı.' Kath'in kucağındayım demek ki.
Ne gözümü açacak gücüm var ne de ellerimi ben bayılmadım demek için oynatacak kadar. Yatağıma bırakmasıyla kapının açılması aynı saniye arasında gerçekleşti.
'Neden bayıldı ki durduk yere?' Jane, endişeyle karışık sorarken terlemenin verdiği etkiyle titremeye başlamıştım bile. Neler oluyor? Neden durduk yere böyle oldum? Kath, elindeki şeyi alnıma sürerken, üzerime battaniyeyi örttüler.
'Ateşi var. Üzerini örtmemiz ne kadar doğru?' Chris, alnımdaki bezi çekip elini alnıma koydu. Bağırarak elini çekip hemen üzerimdeki battaniyeyi aldı.
'Bu normal ısı değil. Kesinlikle değil.' Kapı hızlıca açılıp adım sesleri ile doldu. Bir değil, fazlaca. Ne oldu, nasıl oldu gibi sorular havada uçuşurken kollarımdan tutulup yatağa sabitlendim.
'Bu kadar hızlı normale dönmesini bekleyemezdik zaten. Benim hatam.' Alice'in kendi kendine konuşmasını ben duyabilsem de diğerleri kendi konuşmalarından onu dinlemiyorlardı bile. Babamın bağırtısıyla herkes susunca yanıma yaklaşan adım sesleri işittim.
'Sorun ne Alice?' Babamın sorusuna cevap vermeden, elimi falan elledi. 'Bunun cevabını şuan bende bilmiyorum kralım. Prenses size sorunlarından bahsetti mi? Bir şey yaşandı mı?' Etrafta sessizlik hüküm sürerken iç çekme sesi geldi.
'Uyandıktan sonra ateş elementini kontrol etmekte zorluk çekiyordu. Örneğin, yanlışlıkla battaniyesini yaktı.' Odada sessizlik sürerken topuklu ayakkabı sesleri yankılandı. Alnımdan tüy gibi geçen dokunuşla iç çektim. 'Hareket edemiyor çünkü gücü kalmamış. Ateş, o kadar dengesiz ki içinde enerjisini yiyip bitiriyor.'
Sesi o kadar ince ve zarifti ki... 'Ona karışım hazırlayacağım. Bir gün kullanması gerekli sadece. Toparlanacaktır.' Dedikleri onaylanırken o topuklular aynı hızda geri gitti.
'Biz bu sefer burada kalsak? Onun yanında?' Dıana'nın sesine benzeyen biri konuştuğunda yanımda kalkma hissettim. 'Tek kalmaması harika olur kralım.' Herkes dibimde gezsin benim. Kontrol etsinler beni. Benim iyiliğim için, sakin ol. Kimse senin kötülüğünü istemiyor. Sakin ol. Hiçbir problem yok. Alnıma korkakça konulan öpücükler içimi pır pır ettirse de burukluk bırakmıştı. Korkuyor işte. Yanımdaki göçükle dikkatle dinledim. Kim bu? Ninni söylemeye başlayan Lexa ile gülümseyerek iç çektim. Uyutacaklar beni. Çevremde ki herkesin mi sesi güzel olur...
Boğazımı yakan acı tatla gözlerimi açıp dikleştim. Midem bulanırken Kraliçe eliyle ağzımı kapattı. 'Sakın! Yutman lazım bunu Annabeth.' Diğerleri de gürültüyle ayaklanırken çenemdeki ellerini tuttu. Bu çok yakıyor. Çıkarmam lazım! Kalkmaya çalışacakken ayağa kalkıp kafamı kaldırdı. Lanet! Sıvı boğazımdan geçerken yakmasıyla dilimi çıkarıp havayı içime çektim. Alt tarafı bir uyuyayım dedim ne bu?
'Neydi bu yakan şey?' Elindeki şırıngayı masaya koyup elbisesinin kollarını düzeltti. 'Ateş özü hayatım.' Zaten beni bu hale getiren ateşken, onu bu derece beslemek ne kadar harika fikir? Cidden.
'Teşekkür ederim.'
Başımı eğerken saçımı okşayıp gülümsedi. 'Lafı bile olmaz.' Diğerlerine de öpücük atıp odadan çıkınca kendimi geriye attım. Ateş yutmak en nefret ettiğim şeyler listesinde başı çekti yani. Ateşi nasıl yedirebilirler bana? İlginç mesele. Araştırılabilir aslında.
'Nasıl oldun?' Sorusuyla aklıma ince sesiyle gelen Erica ile gözümü kapatıp geri açtım. Geride kaldı. Aş artık bunları. 'İyiyim, daha iyiyim.' Bok gibiyim. Ne iyisi...
Elimi tutunca gözlerim otomatik açıldı. Ne oluyoruz Matt? Yüzünü buruşturup elini çekti. 'Hala çok sıcaksın. Bu süreçte seni yalnız bırakmayacağım. Bu hale gelmende benim de payım var. Rahatsız edeceğim seni bir süre.'
Gözlerimi kısıp gülümsedim. Mani olamam, olmam da. Erica'nın kalbimde açtığı yaranın boşluğu yerine istemesem de birini buldum sanırım. Gözlerimi tavana çevirip gülümsememi sildim.
'Hayatımda daimi biri olmalı. Beni bırakmayacak... Senin gibi biri yani.'
• • •
Gelecek bölümde görüşürüz!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top