BÖLÜM - 6

Medya : Rihanna - Birthday Cake

Saat 12'yi geçti ve bugün benim için özel bir gün... Doğum günüm! :) 

O yüzden herkese iyi okumalar dilerim! Gelecek bölüm 21 Kasımda yayınlanacak. 

• • •

'Onu uyutamazsın. Kendine gelmesi lazım!' Matt'in sesi olduğuna yemin edeceğim sesle vücudum biraz daha rahatladı. 

'Uyan.' 'Lütfen, uyan.' Gözlerimi aralayacak iken gelen ışıkla gözlerimi kıstım. Acıyor. Ah. Acı inlememi duyan kişi karşısındakine bir şeyler derken kulağımda ki çınlamayla elimi kulaklarıma bastırdım. Kalbim hızla atmaya başlarken, korkudan terlemeye başlamıştım bile. Neredeyim? Gözlerimi açamazken kafamı salladım. Göğüsüm hızla inip kalkarken, kollarım iki yana çekilip tutuldu. Kollarımı kendime çekip gözümü açmaya çalıştım.

'Göremiyorum!' üstüme bir ağırlık binerken yanaklarımı tuttu. Titremeye başlayınca hafifçe beni sarstı. 'Annabeth! Annabeth?'

Alice? Kendimi durduramazken gözlerimde ki yanma daha da arttı. 'Açamıyorum Alice!' Kafamı biraz daha yüksek yastığa koyup üstümde oturmaya devam etti.

'Sakin ol öncelikle. Kendine gel! Krize gireceksin! Derin nefes al ve ver. Hemen tekrarla.' Derin nefes al ve ver. Sakin ol Annabeth. Her şey yolunda. Evdesin. Her şey rüya, rüya olarak kaldı. Sakin ol. Gözünü açacaksın. Alice'i dinle. Geçecek.

'İşte böyle kızım.' Yanaklarımı okşarken gözlerimin etrafını elledi. 'Yavaşça gözlerini arala. Sorun yok gibi görünüyor. Psikolojik olabilir. Biz buradayız, ailen burada, arkadaşların burada. Gözlerini aç ki bizi görebilesin.'

Gözlerimi hafifçe açmaya çalışırken giren acıyla tekrar dişimi sıksam da devam ettim. Alice 'in gittikçe netleşen gözüyle gözlerimi hafifçe kırpıştırdım. Gözleri şaşkınlıkla açılırken dudaklarını dişledi. Kendini üzerimden atarken elimi hafifçe sıktı.

'Birkaç pürüzümüz dışında gayet iyisin prenses.' Kaşlarımı çatıp etrafa bakındım. Bir halktan olanlar eksikti... Hepsi şaşkınlıkla bana bakarken bakışlarımı annemde durdurdum.

'Neden böyle bakıyorsunuz anne?' Kuruyan boğazımla susup acının geçmesini bekledim. Alice hemen yanımızdaki küçük masadan bardağa su koyup dudaklarıma yerleştirdi bardağı. Yavaşça üç yudum alıp kafamı geri çektim. Annem, suyu bitirmeme güvenerek yanımdaki boşluğa oturdu.

'Korkmanı istemiyorum tamam mı?'

 Ama sen böyle söylersen işleri kolaylaştırmazsın ki. Ne oldu? Kafa sallarken ellerini saçımda gezdirdi. Alice'e son kez bakıp gözlerime baktı.

'Göz bebeklerin şuanda kırmızılar. Hani o kontrolden çıktığın zaman ki gibi. Ayrıca saçların...' Saçlarıma ne oldu? Dikleşirken geri yatırmasıyla kaşlarımı kaldırdım. 'Devam etsene anne.' Yoksa... Gerçekten oldu mu?

'Bordo gibi renge dönüşmüş.' Lanet olsun. Gördüklerim sadece birer rüya mıydı? Yoksa geleceğin küçük kesitleri miydi? Saçlarım aynada kırmızıydı. Şimdi de kırmızı. Ne demek oluyor bu?

'İyi misin kızım?' Pekte şaşırmış gözükmüyordum biliyorum. Ama bunu nasıl açıklayabilirim ki?

 'Birtakım görüler gördüm.' Bunu çocukları buradayken anlatamam. Amy ve Andre karşımda duvarda dururlarken bu savaş anılarını es geçmeliyim.

'Kâbus görüyordum. Kendimi aynada bordo saçlı görmüştüm.' İnanmıyorlar mıydı? Neden değişik bakıyorlardı ki? Hayır, kendi doğum sahnemin yanında başka şeylerde görmüştüm. Neden imkânsız olsun ki? Etraftakilere bakınca onlarında aynı şekilde baktığını görünce hafifçe doğruldum.

'İnanmamanız için sebep söyleyin.' Birbirlerine bakarlarken Katherina hepsine kaşlarını çatıp yaklaştı.

'Ben inanıyorum. Arkadaşlarının bir kere kendi aralarında olan konuşmalarını duymuştum. İlk zamanlarda duru görün olmuş.' Kafa sallarken arkama yasladığı yastığa yaslandım. Anneme bakıp kaşlarımı çattım. Nasıl inanmaz? Babam, nasıl böyle değişik bakabilir?

'Senin arkadaşlarınla olan muhabbetini görmüştüm ben kaybolduktan sonra. Bayılmanı... Kraliçe Adriana'nın babamla konuşmasını diğerleriyle. Kendi doğum sahnemle birlikte Tut hakkında da duru görülerim oldu. Bunları yadırgamazken, nasıl saç muhabbetinde bu kadar şüpheye düşersiniz? Bu yaptığınız hem anlamsız hem saçmalık.'

Tekrar nabzım artarken Alice eliyle elimi sıktı. 'Sakin ol.' Fısıldamasıyla iç çekip tekrar anneme döndüm. Yerini üzüntü alırken bakışlarını elimi çektim.

'Özür dilerim. Bilmiyorum sen bilincini kaybetmişken böyle bir şey yaşaman imkânsızmış gibi hissettirdi. Üzgünüm, doğru söylüyorsun.'

Göz devirip diğer elimi de kendime çektim. 'Ne yani her komada olan kişi ölecek diye bir kaide mi var? Bilincimi kaybetmem, sizi duyamayacağım anlamına mı gelir? Bu konu hakkında nasıl bu kadar emin konuşabilirsiniz ki? Kaynaklarınız mı mevcut duyulmayacağına dair?'

Herkes hatasını biliyormuş gibi oldukları yerde pısarken sertçe babama döndüm. 'Kanıtlamamı ister misin?' Gözlerini büyütüp yaklaştı. 'Hayır kız-' Elimi kaldırdım. İşte şimdi tam zamanı.

'Kardeşim olacağını siz konuşurken yanımda duydum.' Şaşkınlıkla bakarlarken sıcak basmasıyla üzerimdeki battaniyeyi üzerimden çektim. Böyle rüyalardan sonra bir de hayal kırıklığı... Bari inanmış numarası yapsaydın da kendimi böyle kanıtlamak zorunda kalmasaydım. Rezillik.

'Gerçekten. Gerçekten özür dilerim kızım.' Terleyen alnımı silip ikisine baktım. O rüyalardan sonra aileme ne derece soğuk davranabilirim? Onca acıya şahit ve tanıklık etmişken. Hayır, trip atacak vakit yok. Birisine bir şey olursa acıyla başa çıkamam. Zaman varken mükemmelleştirmeliyim ilişkilerimi.

'Her neyse. Korktum. Ölmekten korktum sanırım.' Gözlerimi eğerek konuşurken annem kafamı göğsüne yasladı. 'Böyle konuşma lütfen. Bizde çok korktuk.' Yerde oturan Matt gözüme çarparken dizindeki kan lekesiyle kafamı kaldırdım. Gözlerini açarken söyleyeceğim sözü yuttum. Ne oldu ona? 

'Beni nasıl kurtardınız? Bana ne oldu?' ona doğru sorduğum soruyla eminim anladı imamı. Anlatması gerekenler var herhalde. Yerdeki kanlar neyin nesi? Ve niye kimse ona bakma zahmetinde bulunmadı?

'Zehirlendin. Refeâ zehri diye anılan ciddi bir zehir. Asıl kaynağı dünya. Üstünkörü olarak zehrin panzehri yine kendisiydi. Çocuklar onu Posa dağlarından getirdiler.'

Bilge'nin konuşması biter bitmez Kath kulağıma eğildi. 'Konuşmamız gerekenler var.' Kafasını çekince anneme döndüm. Gülümseyerek elini tuttum. Diğer kraliçelere dönüp başımı eğdim.

'Benim için meraklandığınız için teşekkür ederim. Lakin şuan teşekkür etmem gereken arkadaşlarım var. Sizi kovmak gibi olmasın, bize biraz zaman verir misiniz? Sizin yanınızda biraz utanıyorum.'

Büyük yalan. Ne utanması. Alayla sırıtan Matt'le göz devirip anneme cici gülüşü gönderdim. 'Tabi ki.' Kraliçelerin selamlarına karşılık verip babama el salladım. Annem, alnımı öpüp kalkarken Alice'in elini tuttum.

'Teşekkür ederim sana ve Bilge'ye.' Elimin üzerine vurup ayağa kalktı. 'Artık kendine dikkat etmen lazım, prenses.' Doğru. Artık prensesim, resmi olarak. Kapı kapanırken hepsi çevreme yayıldı. Amy, birkaç şeyler mırıldanırken etrafta sandalyeler belirdi. Saçını savurup sağımda ki sandalyeye ilerledi.

'En azından bir gün işe yarayacağını biliyordum.' Diğerleri gülümserken, tebessüm etmeden edemedim. Değerli şeylermiş bunlar.

'Katherina, anlat bakalım. Ya da siz. Ne oldu?' Matt, dikkat çekmemek için konuşmayacaktı belli. Bu fırsattan istifade yeri temizleyebilirdi fark ettirmeden. İvan kararlaştırmış gibi bacak bacak üstüne attı. Gözleri kıpkırmızıydı...

'Otu bulamayacaktık Annabeth. Otu bize birisi getirdi. Daha doğrusu bizi buldu.' Kaşlarımı çatıp kafamı eğdi. Nereye bağlanacak cümle?

'Kim getirdi?' etraftaki gerilim hat safa... 'Layla. Senin casusun olduğunu söyledi. Ayrıca sana bir şey dememizi istedi.'

Layla? Krallıktan nasıl çıktı? Nasıl canını tehlikeye atar! 'Dediği; uyandığında, bana mektup atmasını söyleyin lütfen. Eğer cevabı iki gün içerisinde göndermezsem ölmüş olacağımı da söyleyin. Ne olacağını kestiremiyorum. Bu kadını nasıl buldun? Kaçmıştı. Kral ve Kraliçe'nin haberleri var mı?'

Of. Kaos ortamına dönüşmesine ramak kaldı. Her şey ifşa oluyor. Beni kurtarmak istedi, haklı. Alayla bakıp gülümsedim.

'Kaçtığını kim söyledi?' gözlerini şaşkınla açarlarken Jane ellerini çırptı.

'Onu sen mi serbest bıraktın!' Sesini yükseltemez bana kimse. Sebebi ne olursa olsun. Haksız değilim. Bana baktığı gibi ona baktım.

'Serbest bırakan benim. Kimse kaçmadı, özgürlüğünü ben verdim. Karanlık krallığın her adımını biliyorum! Tut'un attığı ve atacağı adımları bana önceden söyleyen biri var. Neden akıllı davranıp Layla' yı kendi safıma çekmeyeyim ki en başından beri benim safımdayken?'

Susarken devam ettim. Bazı gerçekler vardır ki yüzleşilmesi gerekir.

'Bu insanlarla belli geçmişim var Jane. İyisiyle, kötüsüyle. Zindanda yıllarımı geçirdim. Onunla. Dayak yedim, güçlerim deney faresi gibi incelendi ve test edildi. Robot gibi yetiştim, eğitildim. Zihnim buğuluydu. Resmen dalga geçtiler benimle. Parmaklarında oynattılar beni. Beni bulmasaydınız ne olacaktı? Size karşı, dört elementi kullanan savaş makinesi gelecekti. Layla ile yüzleştiğimizde tüm anılarım birleşti. Aslında beni korumak isteyen Layla hatırladım. Sürekli kocasıyla tehdit edilen bir Layla. En sonunda ne oldu? Öldürüldü gözlerinin önünde, hamileyken. Bu kadın, bana nasıl zarar verebilir? Asıl intikam almak istediği Tut' iken.'

Bu anılar sonrasında uyumak zor olsa da düşünemezdim konuşacaklarımın bunlar olmasını. Yorgun ve değişik hissediyorum... Bir şey eksik. Ne eksik? Birisi benimle konuşmuyor. Kızım? Sephıre! Seph? Annem onu koruyacağını söylemişti? Ona bir şey mı oldu! Neden cevap vermiyorsun? Onlara bunu da direkt söyleyemem. Olaylar oldu mu desem?

'Ben zehirlendiğimde olaylar oldu mu?' Harry, saçlarını geriye verip gamzelerini gösterecek kadar gülümsedi. Herkes yorgun gözüküyordu. Ve pis. Benim yüzümden olmalı. Gerçi ben de leş gibiydim. Her yerim kan lekeleriyle dolu. 

'Meydanda, ortalığı yerle bir eden jaguar varmış. Rengi simsiyah ve gözleri beyazın tonlarında. Birkaç bina ve dükkân yıkmış. Rivayetlere göre, kükreyince dalgalar çarpıp yıkmış. Kontrolden çıkmış gibiymiş. Şuan ne yapıyor bilmiyorum. En son muhafızlara kesin saldırmama emri vermişti Kraliçe.'

Dediği gibi korumuş. Ama nerede şuan? Ah, kim bilir nasıl korktu. Beni hissedememesi, ulaşamaması iğrenç hissettirmiş olmalı. İyi hissediyorum onu aramaya ormana girmeliyim. İlk iş tek kalmamı sağlamalı sonra da onu aramalıyım. Layla'ya da mektup yazmalıyım.

'Beni kurtarmak için yaptıklarınız için minnettarım.' Gülümserlerken Lexa arkadaşlarına baktı.

'Sende bizden birisin. Elbette elimizden geleni yapacaktık.' tebessümle hepsine bakarken iç çekmeme engel olamadım. Harry, elini ovuşturarak omuz silkti.

'Sormazsam uyuyamam özür dilerim. Sen bilincini kaybetmişken ne gördün de öyle bağırarak uyandın?' ona kızgın kızgın bakan gözleri umursamadan gözlerime baktı. 'Patavatsız.' diye kendi kendine konuşurken gözlerimi ondan çektim. Ne oldu ona?

'İlk önce dört duvarlı çıkışı olmayan bir odada ateşler içerisinde yandım. Yerler kırık ve sürekli ateş püskürüyordu. Duvarda var olmayan zincire sıkıştım. Acıdan bayıldım ve ayıldım. Okyanusta uyandım. Boğuldum, defalarca. Boğazımdaki suyun yanmasını hissetmiştim. Daha sonrasında kendimi bir çölün ortasında buldum. Susuzluktan bayılana kadar yürüdüm. Sesler duydum. Sonrasında kum fırtınası oldu. Gözlerime kaçarken artık yorgunluktan bitmiştim. Kendimi bıraktım ve uyandım. Gözlerimi açmayı gerçekten beklemiyordum. Öleceğimden emindim.'

Korkuyla dediklerimi dinlerlerken Caroline dehşetle sırtını yasladı. 'Bu cadı lanetinden bile kötüymüş.. Sonuç olarak buradasın! Düşünme bunları lütfen. Uyku sıkıntısı çekersen lütfen söyle sana tılsım yaparım.'

Düşünmesi bile yeterdi aslında... Belki de lazım olur. 'Teklifin için teşekkürler. Sorun yaşarsam ilk geleceğim kişisin.'

Diana, ayağa kalkıp elimi tuttu. 'Umarım sorumlu kişi hakkında gerekenler yapılır. Seni şuan yormamamız lazım. Uyu biraz istersen. Seni yalnız bıraksak şu saatlerde daha yararlı olur. Hadi boşaltalım çocuklar. Yalnız kalsın kız biraz.' İvan yanıma yaklaşınca gülümsedim.

'Beni çok korkuttun. İyi ki uyandın uyuyan prenses.' Elini tutup geriye yaslandım. 'Özür dilerim, biliyorsun seni bilerek korkutmak yapacağım son şey. Böyle bir hamle beklemiyordum. Hala etkisinden çıkabilmiş değilim yaşadıklarımın.'

Saçımı okşayıp geri çekildi. 'Hesabı verilecek bebeğim merak etme. Sen bunları düşünme. Gidip babamı sakinleştireyim. Etrafta ateş saçıyor.' Elini sıkarak kafamı yastığa yasladım. 

'Sinirlenmesin söyle koca adama.' Selam verip arkasından giden Kath'e gülümsedim. Başını eğip arkasından kapıyı kapattı. Duvara çökük olan Matt'e döndüm.

'Kalk da yeri temizle artık. Neren kanıyor senin?' Ellerini açıp ayağa kalktı. Masanın üzerindeki peçetelerle yerdeki kan izlerini silip çöpe attı. Ellerini de sargı beziyle silip attı. Pansuman denen şeyi neden yapmıyor bu?

'Boş ver, istemeden oldu. Elimi sıkmışım anlamadan. Bir baktım kanıyor. Beni boş versene sen battaniyeyi elinden çek hemen!'

Elime bakıp yanan battaniyenin üzerine vurdum. Lanet olsun! Daha da arttı bu? Elimden çekip ayağıyla ezerek söndürürken şaşkınca elini kaldırdı.

'Ne yaptın sen?' Onun gibi elimi kaldırdım. 'Ben bir şey yapmadım ki? Gerçekten.' Battaniyeyi yerden alıp sandalyenin üzerine attı.

'Kontrol edemiyorsun. Bir şeyler olmuş olmalı. Zehrin yan etkileri olması normal... Kendini nasıl hissediyorsun?' Ayağa kalkıp üzerimdekileri düzelttim. İdare eder şu anlık. 

'Çok kötü değilim. İçimde yanan bir şey var. Dinmiyor. Psikolojik olarak sorma bile. Şuan ihtiyacım olan tek şey Sephıre'ı görmek.'

'Sephıre kim?' Kaşlarını çatınca derin nefes verdim. Birde de önemli değil.

'Jaguar var ya merkezde olay çıkaran, o benim mühürlü koruyucum. Onu bulmam lazım. Ormanda olması lazım.'

Kafa sallayıp ellerini tekrar peçeteyle sildi. 'Seni tek bırakacak değilim. Haydi, seni Sephıre'ına götürelim.' Göz devirip önden ilerleyip kapıyı açtım. Yürüyen zombi gibiyim. Üstüm başım kan içerisinde. Keşke değiştirseydiniz. Matt'e dönüp durdum. 'Beş dakika ver. Üstümü değiştirip geliyorum. Kan içinde dolaşmak ne kadar doğru bilmiyorum.'

'Bekliyorum acele etme sen.' Gülümsemesiyle bende gülümseyerek arkamı döndüm. Merdivenlerden çıkıp sağ tarafa döndüm. Muhafızlara selam verince şaşkınca eğildiler. Kapıyı açarken sağ taraftaki mızrağını duvara yasladı.

'Prenses, bir isteğiniz var mı?' Omzuna elimi koyup durdum. 'Ben çıkana kadar biri gelirse alma yeter.' 'Emredersiniz.' Kapıyı kapatıp yere eğildim. Yutkunup etrafa bakındım. Su. Evet. Kalkıp yatağın yanında ki komidine yaklaştım. Bardağa döküp geri bıraktım. Ah. İçim ferahladı. Dudaklarımdaki ıslaklığı yalayıp bardağı bıraktım. İçim yanıyor resmen. Ayakkabıyı çıkarıp üzerimdeki takımı yere attım. Pantolonu çıkarıp ayağımla kenara iteledim. Elbet birisi gelecek. Ya da ben gelir atarım. Bu kıyafetlerle durmama nasıl izin verdiler?

Dolabı açıp siyah sıfır kollu tişörtü alıp kafamdan geçirdim. Kenarda duran eşofman altını alıp bacaklarımdan geçirdim. İpini bağlayıp kapağı kapattım. Kenarda duran spor ayakkabıyı alıp yere oturdum. Bağcığını bağlayıp diğerini aldım. Onu da bağlayıp ayağa kalktım. Yeterli. Kapıyı açıp geri kapattım. Arkamdan kapatırken muhafızlara döndüm.

'Giren olursa haber verirsiniz. Temizlemek için girmek isterse teyit alıp sokabilirsiniz.' 'Emredersiniz prenses.'

Koridordan geçip merdivenlerden yavaşça indim. Hafif baş dönmesi varken koşarak bayıltacak değilim kendimi. Duvara yaslanıp beni izleyen Matt, dikleşip yaklaştı. Koluna girip çıkışa yürümeye başladık. Elini kendine çekip tutuşunu sıklaştırdı.

'Özür dilerim. Hissetmene rağmen dikkat edemedim. Üstüne o an karmaşada gözümden kaçırdım.' Göz devirip merdivenlerden indik. 'Saçmalama. Senin suçun yok. Suçlu aramamız kişi mutfakta. Ya da aramızda.' Tastiklerken çoktan saraydan uzaklaşmıştık.

Sephıre? Neredesin?

Çalılardan çıkan kadınla göz göze gelince durdum. Bu kadın da kim? Baya da güzel. Anlaşmış gibi Matt ile birbirimize bakarken jetonun düşmesiyle kadına döndüm. Siyah uzun saçlar, zayıf ve uzun bir kadın. Bembeyaz ten. 

'Vampir mi o?' Matt'in şaşkın fısıldamasıyla gülümsedim. 

Herkesin ilk görüşte vampir sandığı biri. Sephıre. Gülümsememle bana koşarken ona doğru yürüyüp kollarımı açtım. Hayır, ağlama. Ağlamanın sırası değil. Kendine çekip omzunda gelince kafam derin iç çekip gözyaşıma engel olamadım. Hıçkırırken saçımı okşadı.

'Ah, küçüğüm. Küçüğüm ne oldu sana?' Ses tonuyla kendimi tekrar güvende hissederken belindeki elimi sıktım. İhtiyacım olan buymuş. 

'Çok korktum Sephıre. Canım çok yandı. Çok yandı!' Ağlamamla iç çekip saçlarımı okşamaya devam etti. Ben susana kadar.

Ben ağladım, o teselli etti. Sustum, suskunluğu teselli etti. Bu huzur, acıdan da derin... 

• • •


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top