BÖLÜM - 16

• • •

Kapüşonunu indirince dağılan saçlarını düzelten Katherina ile tebessüm edemeden duramadım. Sizi çılgınlar. Demek dayanamadınız geldiniz. Sizden de bu beklenirdi zaten. Önümden ilerleyen Kraliçe'nin arkasına takılıp ilerlerken, yanlarından geçerken ikisine de gelmeleri için el işareti yaptım. Tüm dikkatleri gelen ikili üzerlerine çekerken, Adeline'in yanına adımladım.

'Şuan nereye gidiyoruz?'

Yanlarından geçtiğimiz çocuklara el sallarken, heyecanla ellerini çırptı. 'O kadar yolculuktan sonra bir yemek yesek harika olacak. Sonra da sana göstereceğim çok güzel yerler var. Neler yapacağımızı hatta o an sen seçersin. Ne dersin?

'Aslında kulağa hoş geliyordu. İnkar etmek gereksizdi. Hem şu yeşilliklere bak... 'Harika olur.'

Üzerimize atılan gül yaprakları ile yürümem yavaşlarken zihnimde bir kıvılcımlanma hissettim.

*Güllerin Şehri*

Demek güllerin şehri olarak anılıyor. Havalıymış. Kırmızı zırhlarla dikilen muhafızlar gür sesle bizi selamlarken, kapıda ki muhafızlar kılıçlarını çekip sola geçtiler. Her ilerlediğimiz adımda muhafızlardan 'Hu' nidaları yükseliyordu. Bu oldukça tüyleri diken diken ediciydi. Her attığın adımda, resmen ruhuna işliyordu. Normalden ziyade bu daha çok hazırlanılmış bir hoş geldin gibiydi. Hazırlanmamış, doğalsa da daha da özel yapardı bu anı.

Resmiyetten uzak, gerçekten ailedenmiş gibi hissettirmişti. Belki de burayı ayrı kılan şey bu özellikti. Kimsede olmayan, bizim içimizde olan sevgi.

Merdivenlerden çıkınca açılan büyük kapı ile güneş ışıkları doğrudan yüzüme vurmaya başlamıştı. Gözlerimi hafifçe kısarak arkalarından girerek bana ayrılan sandalyeye oturdum. Peçeteyi bacaklarıma koyarak, arkamda ki iki kişinin varlığını hissederek güvenle geriye yaslandım. Kral Christoper, elinde ki bardağı bana kaldırarak ayağa kalktı.

'Aramıza katılan Prenses Annabeth için kaldıralım! Şerefe!'

Önümüzde ki bardakları kaldırarak eşlik ettik. 'Şerefe!' Kırmızı sıvıdan bir yudum alırken gülümseyip dilimde kalan son damlayı emdim. İnanılmaz bir tat... Şaraptan oldukça uzaktı.

'Sizin özel yapım şerbetiniz mi yoksa şarabınız mı? Şarap olmak için fazla katı gibi.'

Kafasını sallayıp elindeki bardağı sallayıp bıraktı. 'Mahzenlerimizde özel olarak yapılıyor ve yıllarca marine oluyor. Bu içtiğin 30 yıllık bir şerbet. Şaraplardan daha kaliteli olduğuna yemin edebilirim ama işte sadece pürüzlükte eksi puan alabilir bu şerbet. Ağza gelen tortular bana mayhoş bir tat verse de kimi için mide bulandırıcı. Eh, herkesin damak zevki farklı. Biraz bilirsin bazı efsanelerdeki gibi şaraplar yapmak istedim. Ve tabi ki bize özel olmasını... '

Bence, çok güzel bir hareket. Düşünsene sadece sana özel bir şey. Burada ki insanlar için de farklı oluyordur, eminim. İnsanlar zaten delirmenin içerisinde iken kafayı bulmak belki de kendilerini daha da iyi hissettiriyordur. Zihinleri; her zaman kin'den daha boş, sessiz ve düzensiz. Belki deli olmadıklarını hissettikleri tek andı.

*Niye bu konu hakkında bu kadar içerlendin? Niye bu kadar düşünüyorsun. Dikkat çekiyorsun.*

*Sanki keyfimden düşündüm. Bir anda daldım gittim işte.*

Elimde ki bardağı bırakıp gülümseyerek bana bakan insanlara odaklandım. Gerçekten, belki de bu şerbetin özelliklerindendi bu. Bilemezsin ki...

'Biraz sarhoş etkisi yapıyor, değil mi? Sanki şarap içip, uzak düşüncelere dalmış gibi oluyorsun?' Küçük tebessümle onu onaylayıp omzumda ki ele dokundum. Katherina, eğilip kulağıma yaklaştı.

'Çok içmemenizi öneririm. Tadına ilk defa baktığınız için belki vücudunuz çok dayanıklılık gösteremeyecek. Ayık kalmanız bu aralar sizin için ve sağlığınız için önemli.' Eline iki defa vurup kafamı salladım. Doğru söylüyor bir bakımdan. Ayık kalmam gerek. Adeline'e bakınca elinde ki bardağın son yudumunu içiyordu. Gülümseyerek kalkarken bana da işaret etti.

'Soğuk şerbetleri de içtiğimize göre bize müsaade. Ona meşhur bahçelerimizi göstereceğim. Ve orada yapılabilecek en iyi aktiviteleri göstereceğim tabi ki. Bu görevi benden daha iyi yapacak birini tanımıyorum. Tanıyorsam da o kişi kendim olurdum yine...'

Onun bu kibirli tavrına alışık oldukları gibi hoşlarına da gittikleri keyiflerinden belliydi. Adeline' i, şöyle kısaca analiz ettiğimde asla bu özelliklere sahip bir kız olmadığı çok açık barizdi. Ama eğlencesine yaptığında gerçekten ortaya komik bir görüntü çıkıyordu. Arkamda ki ikiliye dönerek ellerimi omuzlarına yerleştirdim.

'Siz ikiniz uyuyabilirsiniz ya da gezip vakit geçirebilirsiniz. Ben biraz yalnız kalmak istiyorum. Belki o yeşilliklerin arasında bile uyuya kalabilirim. Kendime hiç güvenmiyorum.'

Sephire, Katherina'ya bakarak göz kırptı. 'Yeşillik kısmını ciddiye alma. Çünkü öyle bir şey yaşanmayacak. Hadi gel bakalım, seni biraz gezdireyim de genel kültürün gelişsin çaylak.'

Kath, onun hakkında çok bilgi sahibi olmadığı için bu tavrına alaycı gülüşle eşlik etse de genel kültürünün yüzde yüzü ile döneceğinden adım kadar emindim. Konu Seph olunca iş her zaman en iyisi oluyordu... Ah, kıskanacağım neredeyse. Adeline ile yavaş yavaş merdivenlerden inerken her adımda daha da ilgimi çeken tablolara bakmadan edemiyordum. Manzara resimleri, model resimleri, çiçek resimleri... Bunları resmeden kişi gerçekten çok yetenekli olmalı. Aksi taktirde bunu yapan kişi ile gerçekten çok tanışmak isterim. Harika çalışmalardı bunlar.

'Bu resimler senden önce ve senden sonra resmedildi.' Olduğum yerde durup ne demek istediğini anlamadığım için yüzümü ona çevirdim.

'Pardon?' Tüm merdiven boyunca inen tabloları işaret etti. 'O tuvalleri annen resmetti. Resimler analiz edilirse eğer ilk kullandığı renklere bakılırsa derin bir üzüntü içerisinde olduğu anlaşılıyor. Ama son iki çiçek resimlerine bak... Onları sen gelince yaptı. Benim onun resimlerine olan hayranlığımı ve sevgimi bildiği için düzenli olarak her ay bana resimlerinden birini gönderiyor. Ben her resmine hayran olsam da çıkardığım sonuçlarla hüzünleniyordum da. Ama artık buna gerek yok çünkü mutluluğu içinde kalmıyor resimlere de geçiyor.'

Eh, tanışmamıza gerek yokmuş. O zaten annemmiş. Artık bende birkaç tane tuvalini alırım. Sonuçta hem kızıyım hem de hayranı...

'Hadi gel, seninle çok bile vakit kaybettik. Oraya gidince zaman çok hızlı geçiyor.'

Kapıyı iteleyip, taşlı yollardan yürümeye başladık. Normalde her çiçeğin yanından geçişinde rahatsız olan ben, neden bu çiçeklerin kokusunu bu denli ferahlatıcı bulur olmuştum? Uzun papatyalar, manolyalar, menekşeler, laleler... Adını bilmediğim türlü türlü çiçekler... Bu tür çiçekleri görmemiştim bile! Ve kırmızı güller... Yüzlerce... Ah, beni oraya gömseler ya?

'Neden tüm çiçeklerden ayrı olduklarını sormayacak mısın? Herkes sorar.'

Ben herkes değilim... 'Eminim bir hikâyesi vardır. Hep vardır.'

Onaylayarak, elimden tutarak oraya sürüklemeye başladı. 'Diğerlerini daha sonra anlatırım. Bu bahçe benim için çok önemli.'

O hazırlanan pikenin üstüne oturmayı seçerken, ben uzanmayı seçtim. Gökyüzü ve güller... Onun kokusu...

'Bu bahçeye her geldiğimde aklımda kötü anılarım geliyor, depresif olmaya başlıyorum. Hüzünleniyorum... Kırılıyorum... İçimdeki hisleri anlatmak istiyorum, yaşadıklarımı. Ama olmuyor, yapamıyorum. İçimde birikiyor, kimseye anlatamıyorum. Anlaşılmadığımla kalıyorum.'

Yüzümde yılların verdiği kırgınlık gülümsemesi ile kısaca yandan kırgın yüzüne baktım. 'Emin ol anlatınca daha iyi bir insan olmuyorsun.'

Ne içinde ki his azalıyor, ne de kırgınlığın geçiyor kızım. Olduğu yerde kalıp, her güzel anında sana kene gibi yapışıyor.

'Bu anılar ne merhametli, ne de hain... Sadece varlar, sırf sana acıyı hissettirmek için. Anladın mı?' Yüzünde, az önceki kırgınlıktan eser yoktu. Anlam veremediğim şekilde bakıyordu.

'Senle konuşmak... Nasıl desem? Çok farklı... Sen herkesin anlayamadığı bir melodi gibisin ama her duyan kişiye mutluluk veren. Aklımda ki tüm soruları yok ettiğin gibi yenisini ekliyorsun. Hiç eski hayatına devam etmek ister miydin? Hiçbir şey olmamış gibi.'

Bunu hiç düşünmediğimi mi sanıyorsun? Nasıl yaşanacak bu hayat?

'İstemem. Tükeneceğim bir hayattı o. Hepsi, aklımı kemiren bir karınca gibiydiler. Hiç birinin birbirinden farkı yok. Yaptıklarından dolayı bak, tavırları kıyaslamıyorum. Burada ki hayatım daha iyi olacak. Ama o zamana kadar canımdan can gidecekti ki gitti de... Emin ol, yaşadıklarımın acısını tam hissedememem sadece biraz olsun hala duygularımı kontrol edemediğimden. Bu yol bana ne kadar ayrılık getirdi bilemezsin. Hayatımda az insan vardı ama varlardı. Anılarımda vardılar, kalbimdelerdi... Ama yoklar. Bak! Ne buradalar, ne de kalbimdeler. Sadece kafamın içinde, o kabuk bağlamaya çalışan anıların içerisinde daha da kanatmaya çabalıyorlar.'

'Göründüğünden daha derin birisin.'

İnsanların hepsi böyle değil mi zaten? Sana ne gösterirlerse o kadar. Onun açtığı kadar, benim gördüğüm kadar... Ne fazlası, ne azı... Bu kederli havayı dağıtmak gerek.

'Hadi anlat bakalım buranın mevzusunu. Ne olmuş burada, ne yaşanmış?' Şimdi o da benim gibi uzandı.

'Bir gün, herkes tarafından kıskanılan iki sevgili meydana inmişler. Mutlulukları o kadar çokmuş ki etrafında bulan herkese yaydıkları rivayet edilirmiş. Gittikleri her yere mutluluklarını da getirirlermiş. Çiftin bir kere kavga ettikleri ne görülmüş, ne de duyulmuş. O kadar âşıklarmış ki, ne etrafındakileri görürlermiş ne de gittikleri yerleri. Jose, her gün Maria'ya destelerle gül verirmiş. Lakin bu gülleri dikenleri hep temizlenmiş olurmuş. Maria, onlara her dokunuşunda canı acımasın diye. Kıskandıkları tek şey ilişkileri değilmiş, ayrıca görünüşleri de imiş. Maria, gördüğü herkesi hipnotize edecek kadar güzel iken, Jose'de kendisini gören her kadının deli divane olmasını sağlayacak kadar yakışıklıymış. Bu ikilinin ayrılmaması, aksine zaman geçtikçe birbirine daha da bağlanmaları, onları arzulayan insanlar için birer işkence gibiymiş. Bu görüntülere dayanamayan bir grup erkek, ikisinin de yok olmasını istemişler. Çünkü kasabada ki tüm kızlar Jose'ye âşıkmış. Bunun için bir tuzak kurmuşlar. Büyük bir büyücüye gidip hipnotize edici bir iksir talep etmişler, sessiz kalması için de birkaç altın vermişler. Evine gizlice girip Jose'nin suyuna iksiri damlatmışlar. Ve ona Maria'yı elleri ile boğmasını söylemişler. Genç aşık her şeyden habersiz suyunu içerken, kadın tüm heyecanı ile odaya girmiş. Jose, kadının içeri girmesi ile boğazına yapışması bir olmuş. Maria, onun büyü içerisinde olduğunu anlamış ve bu sefer onun Jase'ye getirdiği güller yere düşmüş. Ağlayarak kaderini kabullenen genç kadının ölmeden önce ağzından çıkan son iki kelime seni seviyorum olmuş. Maria öldükten sonra saatler sonra kendine gelen Jase, kendini kalbinden bıçaklayarak intihar etmesi bir olmuş.'

Kim bu pislik planı kurar ki? Ne tür bir psikopatlar bunu yaparlar? Nasıl insanlara bunlar? Sessiz kaldığından faydalanarak yattığım yerde dikleştim.

'Yani Jase, bu hikaye' de hem katil, hem kurban... Ne acı! Peki Maria'nın neden o heyecanla geldiğini bilen var mıymış? Acı tebessümle kafasını salladı.

'Hamileymiş. Onu söylemeye gelmiş. Yani bu bahçenin de anısı bu Annabeth. O olaydan sonra bu güllerin satışı çok azalmış. Kimse alamamış...'

Vay be... Geriye yatıp gözlerimi kapattım. Ne aşklarla ölenler var. Ne hayatlarla... Hepsi bu kırmızı gül bahçesine sığar mıydı? Sarar mıydı tüm bu yaşanmışlıkları?

• • •

Bölüme oy verip, düşüncelerinizi yorum kısmına belirtmeyi unutmayın!                      Şimdiden bayramınız mübarek olsun. :) 

                                                     

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top