BÖLÜM - 14
• • •
Tık. Tık. Tık.
'Gitmek istiyorum.'
Tık. Tık. Tık.
'Tabi belli bir süreliğine.'
Bakışlar üzerimde, zaman yavaşça ilerliyor. Kraliçe Nichole ile gitmek istediğimi söyleyeli, odanın içerisinde ki sessizlik tam kırk yedi saniye sürmüştü. Kimse konuşmadan birbirine bakıyordu. Gerginlik bariz şekilde kendini belli ediyordu lakin bunu düşünmemek daha katlanılabilir hale getiriyordu. Annem, bir eli karnında diğer eli babamda geriye yaslanmış şekilde oturuyordu.
'Bize on dakika müsaade edebilir misiniz rica etsem?'
Odadakiler bir bir çıkarken, masadaki sandalyelerden birine oturdum. Kapanan kapıyla ikisi de bana döndüler.
'Bu kararına tabi ki de saygı duyup, kabul ediyorum bir tanem. Lakin korktuğum tek bir konu var.'
Etrafta nadir etkenler varken, ne sunacaklardı ki önüme?
'Tut'un seni zehirlemesi üzerine tek başına hareket etmen ne kadar doğru? Tek başına gitmek istediğine emin misin?'
Ah, zaten buradan gitmemin en büyük sebebi diğerlerine zarar vermeden kendimi iyileştirebilmek iken neden yanımda birini daha isteyeyim ki? Adeline zaten yanımda olur. Olacaktır da. İvan'ın yanımda Jane ile olan dedikodusunu çekemem. Kesinlikle yanıma alacağım son iki kişi olacaklar. Aşk acısını dinleyebilecek kadar iyi ruh halinde değilim.
Bunu herkese hissettirdiğimden de eminim.
'Eminim. Zaten belli bir süreliğine gidiyorum. Kraliçe'nin planları işe yarar yaramaz hemen eve döneceğim. Sonrasında zaten krallıklara gezmeye gideceğim, unuttunuz mu?'
Gülerek onaylarlarken, annem karnını tutarak ayağa kalktı.
'Görevlilere söylerim bavulunu hazırlarlar. Sen git arkadaşlarınla vedalaş. Yapacaklarını hallet. Bende Nichole'ün biraz sinirlerini bozayım. Canım çok sıkıldı. Hormonlar işte...'
Babam, bu sefer ucuz kurtuldu. En azından şanslı kişi değil. Odadan çıkarlarken, geri kalanlar içeri girdiler.
'Biz de hazırlık yapalım mı?' İvan'ın sandalyeye mutlu şekilde oturarak sorduğu soruyla onlara tamamen döndüm.
'Siz gelmiyorsunuz.'
Yüzündeki gülümseme solarak, gözlerime bakmayı sürdürdü. 'Ne demek gelmiyorsunuz?' Neresi karmaşık dediğimin?
'Gelmiyorsunuz dedim. İvan, ben tek başıma gidiyorum.' Sandalyeden kalkıp masaya tutundu.
'Ne demek gelmiyorsunuz? Seni kim koruyacak? Ne tek gitmesinden bahsediyorsun!' Kavgaya dönüşecekse konuşmaya gerek bile yok.
'Sesini yükseltiyorsun. Konuşmana dikkat et.'
Etrafımıza kısaca bakıp sandalyesine oturdu. 'Kral ve Kraliçe razı oldu mu bu isteğine?' Kath'in arkama çektiği sandalyeye oturup kenarda bizi izleyen Sephıre'a kısaca baktım. Bu konuşmadan sonra onunla konuşmalıyım.
'Tabi ki de izin verdiler İvan. Neyim ben? Kimim ben?' Gözlerini devirip ayağa kalktı.
'Bazen mızmız bir bebek gibi oluyorsun. Korunmaya ihtiyacın olduğu halde gururun ve inadın yüzünden saçma sapan kararlar veriyorsun. Ve bunu yaparken bize fikirlerimizi bile sormuyorsun. Ne yani, Kraliçe sana aniden bu fikri mi verdi? İnandırıcı değil. Düşünmeden ne zaman bu kadar radikal karar verir oldun? Tavırlarının farkına varsan iyi olur. Dışardan komik gözüküyor.'
Ne saçmalıyor bu? Sandalyeyi arkaya iteleyip karşısına eğildim. Kaşlarımın ne zamandan beri çatık olduğunu bilmiyorum ama ağrısıyla başıma sancılar girmeye başlamıştı.
'Ne boklar saçmalıyorsun bilmiyorum ama şunu bilsen iyi olur. Karşında bebek yok. Savunmasız bir köye gitmiyorum salak. Ateş Krallığına gidiyorum yani konaklayacağım yer bir saray. Ve sen kararlarımı sorgulama hakkına sahip değilsin. Hayatımı sen yönetmiyorsun. Komik mi görünüyorum? Umurumda bile değil! Sende göründüğün gerçekçi kişiliğinin aksine kırıcısın. Nerede ne konuşman ve nasıl konuşman gerektiğini bilmeyen, hâlâ geçmişinde benim gibi sıkışıp kalan birisin. Beni yargılamaya kalkışma bile.'
Omzuma dokunan elle geri çekildim. Kath, sakince başını salladı.
'Şuan bu karın ağrın, yaran kime bilmiyorum ama git ona bağır çağır. Bir aydır sabrediyorum ama yeter artık. Hıncını, sinirlendiğin kişiden çıkar. Aksi takdirde bende senden esirgemeyeceğim. Bir süre seninle konuşmak istemiyorum. Kendine geldiğinde, benimle konuş.'
Şaşkınca ikimize bakan Jane'e parmağımı doğrulttum. Yetti artık!
'İkiniz de sabrımı sınıyorsunuz.'
Mızmız bebekmiş. Komik görünüyor muşum. Sen komiksin! Altı üstü aşıksın. Söyle de bu kadar olay yapmayın. Seph, kolunu omzuma atıp odadan hızlıca çıkardı.
'Git arkadaşlarını gör gel hemen. Yarım saatin var. Sonrasında gelip uyu. Yemeğe kalmadan yola çıkmış olacaksınız. Acele et. Uykunu biraz da almazsan emin ol, yol cehennem gibi gelir.'
Elini tutup derin nefes verdim. 'Birbirimize sert konuştuk. Dimi?' Hafifçe kafa sallayıp merdivenlerde durdu.
'Kendine en azından şunu söyleyebilirsin. Başlatan sen değildin.'
Sağ ol ya, içime su serptin Seph. Tek başıma kafa dinlemek istemem, kendimi iyileştirmek istemem bencilce ya da acınası mı? Gerçekten... Etrafıma zarar vermek istemedikçe daha çok zarar veriyorum. Bahçe kapısını kapatıp okul bahçesindeki bir kaç kişi ile göz göze geldik. Verdikleri selamlara karşılık verip yurda yürümeye devam ettim.
Ezbere bildiğim yolları yürürken, içimde gerginlikten çok heyecan vardı. Ne kadar olmuştu? İki ay mı? Ah, çok özledim hepsini.
Merdivenlerden çıkarken, odanın önüne doğru hafifçe koştum. Elim kapının kolundayken duyduğum bir kaç hıçkırık ile kulpu bıraktım. Lena mı? Bu süreçte tek acı çeken sen değilsin ya aptal. Kapıyı açıp içeri adımladım. İç çekişle ayağa kalkma sesiyle kapıyı kapattım.
'Bu sefer gerçekten kendi aptallığıma -'
Göz göze gelmemizle elinde ki yastığı düşürdü. Kırmızı gözleri yine dolarken, koşup sıkıca sarıldı. Kollarımı beline dolarken saçlarını hafifçe okşamaya başladım.
'Ne- Neredeydin?'
Hıçkıra hıçkıra konuşurken içime çöken hüzünle gözlerim yanmaya başlamıştı bile. Ona karşı inanılmaz şekilde mahçupluk, utanma, üzgünlük hissediyordum. Karşısına çıkabilmem bile bir şey... Benjamin'in ölmesinde ki en büyük katkı benim.
'Bir kaç problemim vardı. Özür dilerim, hiç yanınıza gelemedim.'
Tekrar sıkıca sarılıp ayrıldı. Elimi tutup yatağına çekerken, bağdaş kurup oturdu.
'Söylentilerin gerçekliği ne kadar doğru?' Neler söyleniyordu ki? Kimse anlatmadı bile.
Arkamda ki başlığa yaslanıp tebessümle yüzüne baktım.
'Balonun gecesinde yemekte zehirlendim. Kötü zamanlardı. Onun panzehrinden dolayı ateş elementimde sorun yaşıyorum. Kontrol edemiyorum ve ne zaman kontrolden çıkacağını bilemiyorum. Bunun yüzünden kendime de zarar vermeye başladım. Çevremi saymıyorum bile. O yüzden sizinle görüşmek istemedim. O halimi görmenizi istemedim. Şimdi de Kraliçe Nichole, beni kendi krallığına götürecek. Denemek istediği bir tedavi var. Kontrol etmemi sağlayabileceğini söyledi. Gitmeden önce sizi görmek istemiştim lakin diğerleri neredeler?'
Masaların üzerindeki kâğıtları işaret ederek hafifçe kıkırdadı. 'Sınav zamanı. Resmen sürünüyorlar. Gelmelerine daha bir saat olmalı. Ek dersler aldılar kafalarını dağıtmak için.'
*Artık gelmelisin prensesim. Zamanın azalıyor.*
Bende ne zaman araya girersin diye düşünüyordum. Ayağa kalkıp yanağını okşadım.
'Gitmem gerekiyor. En yakın zamanda dönmeye çalışacağım. Yokluğumda kendine ve kızlara dikkat et. Jane, size her türlü yardımı sağlayacak. Sorun olursa direkt ona git tamam mı?'
Kafasını sallarken, gözleri ışıldamıştı. 'Ve ben gelene kadar kilo almaya çalış. Yoksa gelince düştüğün her kilo için seni ısırırım.'
Kahkahalarla dışarı çıkarken, birbirimize sıkıca sarılmış ve vedalaşmıştık. Vedaları sevmeyen bir ben, vedalara bayılan bir arkadaş. Ah... Harika. Merdivenlerden inerken, girişte bekleyen Sephıre ile biraz daha hızlandım.
'Burada ne işin var?' Birlikte dışarı çıkarken bahçenin kapısı açık, muhafızlar yanlarında bekliyorlardı.
'Emin ol seni burada beklemek, sarayda beklemekten daha iyidir. Kargaşa var orada.'
Yemekler, hazırlıklar vs. Normal yani. Saraya girdiğimizde gelen esneme ile biraz daha hızlı çıkmaya başladım. Koridorda hızlıca ilerlerken kapıyı açıp ayakkabılarımı çıkartmaya başladım. Yatağın yanına bırakıp, battaniyenin içine girdim. Gözlerime sanki on ton yük koydular... Anında kapanmıştı.
Boynumdaki ılık nefes de ne? Gözümü açmamla ela gözlerle karşı karşıya geldim. Sen kimsin?
'Ne olu-'
Karnıma sapladığı bıçakla gözlerim şokla açıldı. Hafif çıkan sakalları, hafif çıkık elmacık kemikleriyle oldukça yakışıklı görünüyordu üstündekilerin aksine. Elindeki eldivenleri cebine sokup gözlerime bir kez daha baktı.
'Özür dilerim. Özür dilerim.'
Nefes alıp vermem zorlanırken, camımı açıp kaçmasını seyrettim. Lanet olsun. Yine mi? Karnım da ki bıçağa bakıp, nefes almaya çalıştım. Hı. Hı. İçime çektiğim her nefes canımı acıtıyordu. Karnımdaki yanma hissi tüm vücuduma yayılmıştı bile. Camın önünde ki hareketlilikle oraya baktım.
U Y A N
U Y A N
'Yardım edin! Lütfen! Kimse yok mu?'
Bıçağı çıkarmam lazım. Kesinlikle ucunda yakan bir şey var. Göz yaşlarım akarken karnımdaki bıçağı yavaşça çıkarmaya başladım. Ah! Ahh!
Uyan. Uyan.
Fısıltılar gittikçe çoğalıyor. Her yerde aynı kelimeler. Uyan, uyan. Gözlerimin açılmasıyla derin nefes alıp, battaniyeyi üstümden hızlıca attım. Sephıre; hızlıca sandalyeden kalkarken, terlemiş saçlarımı geriye verip, titreyen ellerimi cebime soktum. Ah. Karnım hâlâ sızlıyor. Aynı kâbustaki gibi.
Öldüğüme dair rüyalar gördüm. Öldüğüme dair... Kaçıncı bu! Şu bir ayda kaçıncı oldu! Ya bunlar gerçekten birer kesitse? Bu ve komada ki savaş sahneleri... Ya bunlar da Tut' un odadaki görüntüsü gibi olursa? Gerçekleşecekler mi? Ölümüm böyle mi olacak? Olamaz... Olmamalı.
Bu şekilde ölemem.
Kabul edemem.
• • •
Bölümü beğenip, yorum yapmayı unutmayın.
Kendinize dikkat edin. :)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top