BÖLÜM - 11

Bu bölümü @sprtiumxxz 'e ithaf ediyorum. İyi Okumalar. 

• • •

İki saattir tahtımda oturmuş, etrafımda dönen konuşmaların verdiği saçmalıktan gülümseyerek ayaklarımı sallıyordum. Ne aptal bir özellik! Senin prensesine karşı kaçırma planları yapan birini nasıl savunursun? Krallığına sahte evraklarla gelen adamı neden savunursun? Neden bir casusu savunursun?

'Gerçekten yeter. Kimsin sen?' O kadar içtenlikle sordum ki. Sesler kesildi. Sadece o ve ben vardık. Benim sorularım ve onun cevapları.

'Roseland şehrinin, Mıst bölgesinin Leydisi Mandy.' İki krallığı birleştiren, Kraliçe Hanna ve annemin ortak bahçelerinin olduğu önemli bir kentin mi Leydisi bu kadın? Ne komik.

'Krallığınızı, Kralınız ve Kraliçenizi seviyor musunuz?' Gittikçe kabalaşan ses tonumu ne kadar durdurmak istesem de olmuyordu. İpin ucunu bırakamam. Çok fazla insan var Annabeth. Yapma.

'Dikkatini dağıtma. Sesleri dinleme sakın. Odaklan.' Derin nefes alıp verirken ağzından çıkan sözlere kulak astım.

'Tabi ki seviyorum! Yıllardır krallığıma elimden gelen tüm hizmetleri gerçekleştirmekteyim. Kraliçemiz, görevini çok iyi şekilde yapıyor. Kralımız da dâhil.' Gülümsememi silip ciddiyetle bacaklarımı düzelttim.

'O zaman nedir sizi bu kadar savunmaya iten Leydi Mandy? Sadık olduğunuz krallığınızın, çok sevdiğiniz kralınız ve kraliçenizin kızını savunmayıp, haksız çıkarmaya yönelik uğraşınızın sebebi nedir? '

Şaşkına çevirmiştim onu. Tavırlarından belli. Ellerini koltuğundan çekip indirdi. Anlamaya çalışır gibi hali vardı.

'Ne demek istiyorsunuz Prenses?' Demek istediğim çok açık değil miydi? Ona soru sormuştum. O soruya soru ile karşılık vermeyi tercih etmişti.

'İlk önce çevremdekilere yaklaşıp bilgi toplamakla işine başladı. Yanıma kadar yaklaştı. Her adımı izleyip adama rapor veriyordu. Ormanda buluşup hakkımda intikam planları yapıyorlardı. Ölürken bile bana meydan okuyordu. Sanki giderken arkasından benim de geleceğimden emindi. Sonrasında ne oldu biliyor musunuz? Yemekte zehirlendim. Öyle bir zehirlendim ki her yer kan gölü oldu. Şimdi söyleyin Leydi Mandy. Kanıtlar varken neden hala gözünüzde 18 yaşında olan genci savunuyorsunuz?'

Konuşmamı bitireli üç dakikadan fazla olmuştu. Konuşmamaya devam ederken arkalardan el kalktı. Annem söz hakkı verirken merakla adama döndüm.

'Kanıtlara göz atmış ve prensesin ağzından yeteri kadar bilgiye sahip olduk.  Neyin ne olduğu çok belli. Neden meclis oylamasını başlatmıyoruz majesteleri?'

Babama bakıp istediğini alınca ayağa kalktı. 'Oylama başlamıştır. Tek sorum var sizlere.' Babamla birlikte ayağa kalkarken yanımızda elinde defterle bir kadın daha duruyordu. Bu kim acaba?

'Prenses'in haklı olduğuna kanaat getirenler el kaldırsın.' Eğik kafamı kaldırıp nefesimi tuttum. Neyden korkacaktım ki? Havada ki ellerle gülümsedim. Lady Mandy'nin de elini görünce başımı çevirdim. Samimiyetine inanmıyorum. Yerimde kim olsa güvenirdi ki? Bu cümleleri kuran biri hakkında nasıl casus değil eminim diyebilirsin ki? Diyemezsin.

'Oylama Benjamin Blake'in suçlu bulunmasıyla sonuçlanmıştır! Herkese iyi günler dileriz.'

Önümüzde eğilirlerken bende kısaca başımı eğdim. Annem, yanındaki kadını çekip elini omzuma koydu.

'Bebeğim, bu yanımda ki hanım efendi benim en önemli yardımcım Adele. Meclis zamanlarında evrakları yazan ve toplu arşiv odasından sorumlumuz.'

Uzattığı elini tutup sıktım. Sonunda eğilmeden selamlaşan biri. Gözlerim yaşardı!  'Tanıştığımıza onure oldum Prenses.' Elini bırakıp annemin yanına biraz daha yaklaştım.

'O onur bana aittir.'

Gelen titremeyle gülümsemem silinirken annemin kolunu tuttum. 'İyi değilim ben.'  Titremem daha da gösterirken üşümeyle etrafıma bakmaya başladım.

'Katherina! İvan!'  Annemin hafif seslenmesiyle neyse ki dikkat çekmemişti. Fısıldaşmalar yakınlaştırken ellerimi cebime sokup sıkmaya başladım.

Dayanamazsın. Nereye kadar sürecek? Direniş mi bu yoksa aptallık mı? Yık şuraları!  Yak! Yak!

Dördü de önümde daire oluştururken yanımda ki kola sıkıca tutundum. Kimdi hiç fikrim yok. 'Çıkar beni buradan.' Fısıldamamı duymuş gibi elini belime attı. 'İlerleyin hadi. Çıkarmamız lazım buradan.' Çenem titremeye başlarken, dişlerim çatır çatır sesler çıkartıyordu. Titremem anlaşmış gibi artarken fısıldamalar daha da artmıştı. Ellerim çoktan kulaklarımı kapatmıştı, sanki sesleri kesebilecekmiş gibi.

Hadi ama. Bu kadar mı? Yanındakiler seni sevmiyorlar. Kullanılıyorsun. Kullanılıyorsun.

İvan, kollarını bacaklarımdan geçirip tek hamlede kucağına aldı. Susun. Susun yalvarırım. Gidin. Odaya girerken kendimi yere attım. Gözümün önünden şerit gibi geçen görüntülerle diz çöktüm.

'Hadi ama, kızın hafızasını unutturduk. Neden onlara düşman etmeyelim?' dedi Chirstian.

'Küçük bir pislikten mi korkacağım? Onu tek hamlemle öldürürüm Layla!' dedi Tut.

'Seni öldürmekten beter edebilir kralım siz onu öldürmediğiniz sürece.' dedi Layla.

'Onu sevmiyorum. Götür onu Christian!' dedi Sarah.

'Bu oyuna sonsuza kadar inanır zavallı kız!' dedi James.

'Onu lanetleyin. Ruhlar kuyusunda çürüsün.' dedi yaşlı adam.

Hepsi benim yok olmamı istiyorlar! Hepsi. Bir ışık. Gözlerimin önünde patlayan, benliğimi tek seferde götüren bir yıkılış... Yüzüme serpilen su ve boğuk seslerle gözlerimi araladım. Lanet olsun. Kollarım, bacaklarım, başım...

'Annabet?' 'Annabeth?' Kapanan gözlerimi tembelce açıp yüzlerine baktım. Neden yerdeyim?

'Nasılsın?' Annemin telaşlı sesiyle elimi tutan eline baktım. Neden ellerim kan? İçime oksijen girmemiş gibi havayı solurken bakışlarımı tavana çevirdim.

'Üzerimden tır geçmiş gibi. Ne oldu?' Kısık sesim, ağrıyan boğazım tek bir şeyi çağrıştırıyordu.

'Sinir krizi geçirdin. Ayıldığına göre biriniz yatağa götürsün kızımı.' Onu dinlemeden kalkmaya çalışırken tutmayan bacaklarımla düşecekken tekrar kurtarıldım. Sabit kalırken birkaç adım sonra kollarımı ve bacaklarımı tutan eller gevşemişti. Saçlarımın arasındaki el sakince okşarken gözyaşlarım yastığıma akıyordu. Resmen enerjim emilmişti. Ne yaptım ben? Daha fazla açık tutamadığım gözlerimi kapattım.

'Uyu güzel kızım. Uyu.' Kulaklarımı saran ninni, bulanık zihnimi darma duman etmişti. Uyumuştum. Aralıksız ve rüyâsız.

Saatlerce...

1 BUÇUK AY SONRA

Bacağımda ki kanı bastırarak durdurmaya çalışırken içimdeki korkuyu haftalardır hissetmemiştim. Durmuyor bu! Kahretsin! Elimle daha baskı yaparken gözlerimi anlık kapattım.

'Matt! Matt' Korku dolu bağırmamla kapıyı açıldı. Gözlerimi vücudumda dolaşırken bacağımda durdu. 

'Ne yaptın sen?' Çaktırmamak için düzgün yürümeye çalıştık halimize bak. Bacağımı kendine çekerken sol bacağımı düzelttim.

'Durmuyor. Başım dönmek üzere.' Üzerindeki tişörtü tek hamlede yırtıp bacağıma sardı. Elini belime sarıp kalkama yardım etti. Lavaboyu mahfettim. Her yeri kan oldu. Kendine çekip hafifçe kaldırdı. Kanlı yerlere değmeden geçip lavabodan çıktık. Tek bacağımdan destek alarak karşımdaki koltuğa ilerlemeye başladık.

'Aptal! Aptal! Nasıl oldu bu?'

Sinirli sesi gözlerimi açtırmıştı gerçekten. Dudağımı dişleyerek koltuğa oturdum. Gerçeği mi söylesem, yalan mı? Önce yalan söyleyeyim yemezse doğruyu söylerim.

Yalan söylemeye ne zamandan beri başladın?

Tüylerim diken diken olurken, zihnimdeki sesin etkisinden kurtuldum. Aptallık ediyorum. İnsanların bana yalan söylemesinden nefret ederken ben neden söyleyeyim?

'Kriz geçirecektim yine az kalmıştı. Bende kılıç talimindeydim. Bacağıma küçük bir çizik atayım dedim acı ayık olmamı sağlar diye düşünmüştüm. Doğru düşünmüşüm de çiziğin derinliğini ve uzunluğunu hesaplayamadım o an. Çaktırmadan odaya gelirken senin yanında o yüzden değişik yürüyordum.'

Göz devirip dizinin üzerine elini koyup ayağa kalktı. 'Bana sakın bir daha yalan söyleme teşebbüsünde bulunma! Gidip iksir alıp geleceğim, kımıldama.'

Geriye yaslanıp gerilen sinirlerimin hâkimiyetini aldım. Bu sefer izin vermeyeceğim bunu yapmana Matt!

'Yalan söyleme teşebbüsü mü? Matt, aramızda yalan söyleyen biri varsa o da sensin! Bana yalan söylüyorsun haftalardır!'

Kaşlarını çatıp yakınıma geldi. 'Ne yalanı söylemişim? Sana yalan söylemem, söylemiyorumda. Ne bu güvensizlik? Değiştin, çok değiştin.'

Gülümseyerek tekrar yalan söylemesini dinledim. Yapma. Bana bunu yapma işte! Dolan gözlerimi ovalayarak gülümsememi silmedim.

'Gözümün önünde eriyorsun geri zekâlı! Şu gözlerinin altındaki morluklara bak! Önceden morumsuydu şimdi de siyahlar resmen! Siyah! Hadi ben kriz geçiriyorum. Zehrin panzehirinden dolayı gücümü kontrol edemiyorum. Ateş kusuyorum. Uyuyamıyorum. Sana ne oluyor? Söyle artık! Sana ne oluyor Matt?'

Gözümden akan yaşla sertçe elimi yüzüme sürdüm. Erica gibi olsun istemedikçe korku buram buram hissedilir dereceye geliyor! Huzur istiyorum. Bitsin istiyorum, çok mu? Saçımı okşayıp, saçımı öpünce göğsünden ittirdim. Resmen çökmüştü. Uzun beyaz saçları biraz daha uzamıştı. Onu daha da yakışıklı göstereceğine ruh gibi gösteriyordu.

'Bir şeyim yok, iyiyim Bertilda. Şimdi sen bekliyorsun, bende bir daha kurtarıcın olmaya geliyorum.'

Bu bir buçuk ayda değişen tek şey ben değildim. Herkes değişti. Onca kırılan eşyalar yüzünden odam değişti, sarayda ki muhafızlar değişti, mutfaktaki aşçılar değiştirildi, orduya yeni askerler alındı , babam resmi duyuruda bulundu yanına ulak almak için, annem beni şovalyeliğinden çıkarıp yeni kişi aramaya başladı. Mide bulantılarından kaynaklanan siniri yüzünden Benjamin hakkında sorulan sorulara daha fazla yanıt vermek istemediği için yeni yasa ekledi. Bundan sonra krallığa her ay sınırlı kişiler alınacak. Kabul süreci de üç hafta olarak belirlendi. Evrakları teyit için. Bense, yaşadığım şeyler yüzünden sadece daha da kötü oldum. Ya da öyle olduğumu sandım.

Çalan kapıyla elimi gözümde tutmaya devam ettim. Neden kapıyı çalıyorsun Matt?

'Gelsene!' Aralanan kapıyla sessizlik sürdü. 'Neyi bekliyorsun Matt?'

'Elimizde Matt yok prenses. Katherina işinize yarar mı?' Ah. Gözlerimin üzerinden elimi çekip doğruldum. Gülümseyerek yanımı pat patladım. Uzattığı broşu alıp ipini çözdüm.

'Neredeydin bir haftadır? Yokluğunda  benimle ilgilenmediler biliyor musun?' Dediklerime gülerken bacağıma bakıyordu tişörtün üzerinden.

'Biliyorsun orduya yeni alınan askerler vardı. Üç gün boyunca onları teste tabi tuttuk Komutanla. Sonra sen üzülme diye kaçakları yakalayacağımız zamanki o çocuğun evine yiyecek ve birkaç gümüş ile altın verdim. Seni de övdüm biraz. Ama biraz, çok mutlu olma. Sonra Kralımız villanın tapusuyla ilgili son işleri yapmamı söylemişti. Onu hallettik İvan ile. Kilitleri değiştirip evi temizlettim. Karşı komşumuzda baya çatlak sanırım. Küfür ediyordu en son arkamdan. Tanımıyor bizi büyük ihtimalle. Dün geldim buraya ve hemen çocuklarla sizin kızları gözetledik. Sorun yok gibi gözüküyordu. Sabahta Elena Ve Jennifer geldi bununla birlikte. Klasik, her pazartesi mektubu.'

Elini tutup sıktım. 'Teşekkür ederim. Gerçekten. O çocuğa üzülüyorum. Babamların bu konuda çözüm bulmalarını istiyorum. Kimse o derece aç kalmamalı. Komşumuza kendimi tanıtacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum.'

Kafamı göğsüne yaslarken saçımı okşadı. Bu sıralar kafam gerçekten kimseyi kaldırmıyordu. Özellikle İvan ve onun nasihatları, Chris ve onun salaklıkları, Jane ve yersiz kıskançlıkları... Sende seviyorsan söyle işte ne ortalığı karıştırıyorsunuz? En azından Kath ile kafamız birdi. Ne düşüneceğimi çoktan tahmin ediyordu. Zekâ küpü adeta.

'Sen nasılsın Annabeth? Krizlerin azaldı mı Bilge'nin verdiği ilaçtan sonra?' Elimdeki broşu açıp kâğıdı alıp araladım.

'İlaç kalbimi ağrıtıyor, kullanmayacağım. Kafayı yiyeceksem krizden yiyeceğim, ateşten değil.' Lena'ya ait olduğuna emin olduğum yazıyla tebessüm ettim. En azından topralanmış kızım.

Sensiz kırk bilmem kaçıncı güne merhaba! 

Bugün günlerden Lena. Aslında sıra Elena'daydı. Ama ben yazmak istedim. Çünkü neden olmasın? Değil mi. Seni çok özledik. Yatağın hala duruyor, gelmek istersin diye. Müdire yardımcısı sorun çıkartıyor oda arkadaş konusunda. Seni çıkarmayı göze alamaz diye düşünüyorum. Sonuçta artık resmi olarak prensesimizsin. Flora, daha insancıl davranıyor gördüğünde. Ayağı kırıldığı zamandan sonra çok değişti. İlginç gelişmeler...

Katherina sürekli mektuplarımızı alıyor, ama seninkilerini göremiyoruz. Senin bir problemin olduğunu söylemişti lakin Annabeth seni bir aydır fazladır görmüyoruz. Nasıl olduğunu senden bilmek isteriz, korumalarından değil.

Bir sorun varsa bize sen söyle, onlar değil. Bak bana. Ben iyiyim ve alışıyorum. Hayatımın sonuna kadar Benjamin'in acısını yas tutacak değilim. Bizim ailemizi seçtim, onu değil. Sende ailemizi seçmelisin.

Umarım mesajıma karşılık verir, bizi mutlu edersin. Seni seviyoruz. Dikkat et kendine.

Kâğıdı katlayıp ayağa kalktım. 'Sanırım onlara karşılık vermenin zamanı geldi.' Kolumu tutup geri oturttururken şaşkınca arkasından baktım. Küçük masa ile üzerinde ki kağıt kalemle gelirken kendimi yavaşça geriye verdim. Açılan kapıyla Kath elindeki masayı sertçe karşıma bırakıp döndü. Matt, Katherina ile göz göze gelince gülümsedi. Karşılıklı selamlaşırlarken alnını sildi.

'Çok zorlu yollardan geçip aldım bu iksiri prenses. Kıymetinizi bilin.'

Bacağımı açınca diz çöküp oturdu. Kath'e yandan bakış atıp elinde ki iksiri açtı. 'Aptal arkadaşının ne yaptığını biliyor musun Katherina?'

Kaşları çatık bana bakarken, Matt'e geri döndü. 'Ne yaptı ki prensim?' İksirden iki damla damlatırken, dikketle inceledim. Çok ilginç. Deri, birbirlerine hemen tutunup kapanıyor. Saniyeler içinde.

'Kriz geçiriyor diye bacağına kesik atıyor. Hayır, bağımlılık da yapabilir. Daha saçma ne yapabilirdin diye düşündüm ama bulamadım. Gözünü bunun üzerinden ayırma. Bir daha kriz  geçirdiğinde tek olmasını hiç istemiyorum.'

İyileşince kalkıp yanıma kendini attı. 'Zaten uzun zamandır burada kalıyorum. Dönmem lazım artık. Halkımın yakışıklı prenslerini hatırlama vakitleri geldi.' Gülmeye başlarken ifadesizce yüzüne bakmaya devam ettim. Neyden bahsediyor bu yakışıklı prens?

'Şaka şaka. Yapmam gereken işler var krallıkta. Birkaç haftaya tekrar buluşuruz prenses. Merak etme özletmem kendimi.'

Göz devirip dibimdeki kafasını iki parmağımla ittim. 'Lütfen, özlet kendini canım! Rica ediyorum.'

Kim bilebilirdi ki gerçek niyetle söylemek istemediğiniz şeylerin gerçekleştiğini? Onu gerçekten özleyeceğimi, göremeyeceğimi bilseydim bu cümleyi söylemez, dibimdeki kafasını çeker sarılırdım. Gerçek olsun diye söylememiştim. Onu özlemek istememiştim...

• • •

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top