Bölüm 6
Amaya'ya baktım. Söze nereden nasıl başlamamız gerektiğini bilmiyordum. Nedense kafam karışıktı.
"İşte böyle..." diye mırıldandım ancak neyi neden dediğimi bilmiyordum.
"En son nerede kalmıştık?" diye sordum.
"Sekizinci sınıftan bahsediyorduk." dedi Amaya. "En son Harun Hoca'yla yaşadığımız olaydan bahsetmişiz."
"Öyle yapmışız." dedim. Belli ki ikimiz de anlatmaya nereden başlamamız gerektiğini kestiremiyorduk.
"Rastgele aklımıza gelen ilk olaydan başlayıp karmakarışık anlatsak nasıl olur?" dedim.
"Olur." dedi Amaya. Aklıma ilk gelen şey Edirne gezisiydi ancak o sınavdan bile sonraki bir tarihe denk geliyordu.
"Dergiyi bastırdık." dedik Amaya ile aynı anda. Sonra beraberce anlatmaya devam ettik.
"Bizim dediğimiz ve istediğimiz gibi profesyonel bir dergi olarak matbaaya bastırıldı. Tabii öncesinde gereken parayı toplamak için bir kermes düzenlendi.
Bir kitapla ilgili bir yarışmaya katıldık, kitapla ilgili soruların sorulduğu sınavda hiç yanlışımız çıkmadı. Yaşa göre sıralamaya kalınca Türkiye birinciliğini kaybettik, ancak bulunduğumuz ilde birinci bizdik.
Bu arada... Evet. Arkadaşımız Selin'e kafamızdaki insanlardan, Melek ve Hülya abladan bahsettik. Ağaçlarla konuşabildiğimizi de anlattık.
Selin tabii olarak çok şaşırmıştı. Bize bakışlarını unutabileceğimi hiç sanmıyorum. Bir gün ona ağaçlarla konuşmayı öğreteceğimize söz vermiştik. Melek ve Hülya abladan da çok olmasa da bahsettik. Sonra pişman olduk tabii. Ne zaman ve niye pişman olduk ileride anlatacağız.
Bu yılın da böylece sonuna geliyorduk işte. Ha... Evet. Sene sonuna doğru çok şiddetli olmamakla beraber bir deprem oldu. Deprem çok şiddetli olmamasına karşın bir ay kadar okullar tatil oldu.
Biz bu süreci doğal olarak başka bir ilde yaşayan akrabalarımızın yanında geçirdik. Hele teyzenin yanına gittiğimizde bir sürü çocuk vardı. Odalardan birine kapanır, kulağımızda kulaklık ders çalışırdık. Günde on iki saat kadar ders çalıştığımızı bilirim.
Sonra sınav zamanı geldi çattı tabii. Sınavdan bir yanlışla çıktık. Oldukça iyi bir sonuçtu ancak sınavdan yanlışsız çıkmayı ümit eden biz bu duruma biraz üzülmüştük.
Sınavla ilgili şöyle de garip bir durum söz konusuydu. Okuduğumuz okul yani imam hatip başarı yönünden pek adı duyulmamış bir okuldu ve ilçe nüfusu tarafından pek tercih edilmiyordu. Çünkü diğer iki ortaokulun aksine TEOG'da vs. Türkiye birincileri bilmem ne çıkarmış bir okul değildi. Şöyle ki resmen bütün öğretmenlerimiz okulun adını duyurmak konusunda bize güveniyorlardı. Biz de bunu biliyorduk.
Ayrıca çevrede okul değiştirdikten sonra başarımızın düştüğüne ilişkin bir söylenti de vardı.
Bir defa eski okulumuzdaki öğretmenlerimizden birine rast gelmiştik de bizi alaya alır gibi konuşmuştu. Zamanında çok sevdiğimiz bir öğretmendi. Çok kırılmış, çok incinmiştik o gün. Bir hayli de kızmıştık tabii. Anlayacağınız sınava hazırlık sürecinde sınav sonunda okulumuzun adını duyurmak da başlıca amaçlarımız arasındaydı.
Sonra... Sanırım sınavdan bir hafta kadar sonra Edirne ve Çanakkale'ye gezi oldu. Koltuklarda Selin ile beraber oturuyorduk. Çok iyi hatırlıyorum yola gece çıkmıştık ve gece ikilere kadar falan mezun olduğumuz gerçeğini, hocaların artık derslerimize girmeyeceğini düşünerek ağlamıştık.
Bir de gezi esnasında siperleri gezerken birinin üzerinden atlamak istemiştik. İstemiştik istemesine ama altımıza giydiğimiz eteğimiz sağ olsun beceremeyip yere kapaklanmıştık. Neye uğradığımızı şaşırmıştık önce, bir süre sonra kendimize gelip ayaklanmıştık. Hem biz hem arkadaşlarımız çok gülmüşlerdi bu halimize.
Yine sanırım bu sıralar olsa gerek... Melek ve Hülya ablaya sonsuza kadar veda etme kararı aldık. Zaten bir süredir Zihin Kütüphanesi ile Kalp Odacığı'na da gitmiyorduk. Halbuki buralarda ne anılarımız vardı.
Bu şekilde okullar kapandı. Sonra tercih süreci... O hep gitmek istediğimiz, İstanbul'daki çok ünlü bir imam hatibi ilk sıraya yazmamız ve haliyle tutması. Okulu ve yurdu ziyarete gitmemiz... Falan.
Bu arada yaz tatili süresince bir uygulama üzerinden İngilizce çalışıyorduk, çünkü bir sonraki sene İngilizce ve Arapça hazırlık okuyacaktık. Yine bu yaz tatilinde bir kitap okuduk. Mektup arkadaşları üzerineydi ve okulumuz tarafından bize hediye edilmişti. Bu kitap bizi mektup arkadaşlığına heves ettirtti. Nasıl mektup arkadaşı bulabiliriz acaba diye araştırmalara başladık.
İşte bir gün yine böyle araştırırken Slowly adında bir uygulamaya denk geldik. İndirdik. Sonra da bu uygulama üzerinden birçok mektup arkadaşı edindik. Özellikle bazılarıyla çok samimi olduk.
Bu uygulamada edindiğimiz arkadaşlarımızdan biri de Gece. Zaten takma adı olduğu için ismini değiştirmeden direk yazıyoruz. Bu kız sonrasında sistemimizi öğrenen sistem dışı ilk insan oldu. Birkaç defa hayatımızı kurtardı ve şu anda da en yakın arkadaşımız. İşe bakın ki gerçek hayatta birbirimizi bir kez olsun görmedik...
Bu arada Naz'la tanıştık... Azerbaycan'dandı. Çok samimiydik. Okulun açıldığı sıraların başlarında olsa gerek Alexa ile tanıştık. Sonrasında kimlik adımızı ve sistem olduğumuzu bilen ikinci insan oldu. Şu anda ise konuşmuyoruz. Onu gerçekten özlüyoruz...
Okulların açılmasına yakın kapsamlı bir yurt alışverişi yaptık. Sonra da... Evet, tahmin edersiniz ki okullar açıldı. Artık lise öğrencisiydik. "
"Çok hızlı anlatmıyor muyuz?" diye sordum.
"Biraz öyle gibi." dedi Amaya. Ama ikimiz de biliyorduk ki detayların çoğu zihnimizden uçup gitmişti. Belki de böylesi daha iyiydi. Hatıralarımız çok fazla yük olmamış oluyordu bize. Sanırım.
"Okullar açılıp da liseye başladığımızda büyük bir hayal kırıklığına uğradık. Okulda aradığımız imam hatip ortamını bulamadığımızı düşünüyorduk. Eski okulumuzu fazlaca özlüyor olmamız da cabasıydı. Kendimizi buraya ait hissetmiyorduk ve dışa karşı tamamen kapalıydık.
Yurtta iki de oda arkadaşımız vardı. Burcu ve Şule. Kendileriyle hiç konuşmuyorduk ilk başlarda. Sonrasında konuşmaya başladık ve samimi de olduk. Özellikle de Burcu ile. Zaten kendisiyle aynı sınıftaydık. Ancak virüsün ortaya çıkmasına bir süre kala aramız açıldı. Şu an ikisiyle de konuşmuyoruz.
Sene başında bir sınav oldu. Seviye belirleme sınavı. Üst seviye bir, alt seviye iki kız sınıfı açıldı. Biz üst seviye olan sınıfa girmeyi başarmıştık.
Sınıfımızı çok sevemedik ancak.
İşte böyle günler geçiyordu... Bu arada... Çok sık ağlıyorduk. Neden?
Şöyle ki... Dünyada hepimizin bildiği üzere savaşlar, açlık, tecavüzler ve daha neler neler var. Hepsini saymaya kalksam sayamam. Bunlar bizim gözümüze çok batıyordu. Tüm bunlar konusunda elimizden hemen hiçbir şey gelmeyişi de bizi bitiriyordu. Dünyada bu kadar kötülük varken niye yaşadığımızı, niye hayat diye bir şeyin var olduğunu sorguluyorduk.
Bu süreçte en çok zorlanan Zerya. Hala daha haberlerde bir şey görsek bir anda kötüleşir. O yüzden haberleri pek izlemeyiz. Özellikle de o buralardayken.
Bir defa hatırlıyorum da... Sanırım anneannelerin yanındaydık. Haberde yine bir şeyler gördük. Tuvalete yahut banyoya gidip kimseye fark ettirmeden bir süre ağladığımızı hatırlıyorum. Yurtta da klozetin üzerine oturup ağlamayı alışkanlık haline getirmiştik bir dönem.
Biz bu şekilde intiharın eşiğine geldik. Artık kafamızda intihar düşünceleri uçuşuyordu.
Sonra bir dönem... Dışa karşı biraz açıldık. Oda arkadaşlarımızla aramız işte bu dönem iyileşti. Sonra sınıfımızdan Nil diye bir kızla da takılmaya başladık biraz biraz.
Ha bir de... Robotik Kulübü mülakatla öğrenci alımı yapmıştı. Hazırlık sınıfları arasında kulübe alınan tek öğrenci bizdik. Sonraki süreçte bir yarışmaya katılım için yirmi kişi olması lazım öğrenci seçildi. Seçilenlerden biri de bizdik. Hatta kulüp başkanı bizden çok güzel not aldığımızı söyleyerek kulüp defterimizi istemişti. Sonra kulüpten çıktık."
Amaya'ya döndüm.
"Başka?" dedim.
"Diğer bölüme kalsın onlar da." dedi.
"Peki." dedim.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top