8. Bölüm
Pazartesi günü öğle vaktiydi. Efsun sınıftaydı. Etrafındaki öğrencilere baktı bir an. Bir kız, arkadaşına sevgilisinden nasıl ayrıldığını salya sümük anlatıyordu. Yalvar yakar bir şeyler söylüyordu. Sınıftaki gürültü artınca, ortamdakilere bağırmıştı. Sanki kendisinin sesi gürültülü değilmiş gibi.
Efsun'un gözü hafiften arka sırlara kaydı. İki sevgili ordaydı ve ne yaptıkları pek belli değildi. Efsun gözlerini önüne çevirdi. "Görmezsem daha az günaha girerim," dedi içinden.
Elindeki kitaba vermek istiyordu dikkatini ama yapamıyordu. Orta sıranın en önünde bir grup oturup güle güle bir şeyler konuşuyordu. Gözleri bir anlığa telefon dolabına kaydı. "Neden öğle arası telefonları vermiyorlar?" diye geçirdi içinden. En azından kulaklığını takıp müzik dinleyebilirdi ama bu düşüncesi, gerçekleşemeye çok uzaktı.
Birazcık sayfalarda dolandırdı gözlerini. Stephan King'in Carrie adlı romanını okuyordu. Yine de arada sırada gözleri sınıftakilere kayıyordu. Sonra kafasını iki yana sallayıp yeniden kitabına dönüyordu.
Sınıfın kapısında Çınar belirdi ve Efsun'u görür görmez onun yanına gitti. Sırasına oturup kızın elindeki kitaba baktı. O sırada Efsun, kitabı kapatıp Çınar'a bakmıştı. Bakışları oldukça garipti. Bunalmış ve birilerini boğmak istiyor gibiydi. Bu öfkeli bakışlarını, sınıftakilerin üzerinde gezdirince Çınar konuşmaya başladı: "Sınıftakileri öldürmek mi istiyorsun?"
"Hayır!"
"Emin misin?"
"Eminim."
"Peki neden onlara böyle bakıyorsun?"
"Ergen gibi davranıyorlar ve bu durum oldukça sinir bozucu."
"Sana kötü bir haberim var. Onlar ergen gibi davranmıyorlar. Onlar ergenler!"
"Ergen olmaları salakça davranabilecekleri anlamına gelmez."
"Gelir."
"Gelmez!"
"Gelir!"
"Gelmez!"
"Onlar daha on beş yaşında ne yapmalarını bekliyorsun?" dedi Çınar.
"Kusura bakma ama ben de on beş yaşındayım ve onlar gibi malca davranmıyorum!"
Bunların atışmaları üzerine orta sıradaki kızlardan birisi, "Efsun konuşmayı öğrenmiş!" diye bağırdı. Bunun üzerine Çınar da, "Zeki insanlar aptallarla muhabbet etmez! Yani sizlerle konuşmaması normal!" dedi. Bunun üzerine konuşan kız biraz utandı. Yüzü kızarır gibi oldu. Ardından hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etti.
Hakaret ettiğinin farkındaydı Çınar. Konuştuğu mekan da buna uygun sayılmazdı. Ama laf ağzından çıkmıştı bir kere. Ve aslında pişman da değildi. Kendisi de psikolojik destek gördüğü sıralarda okulda çok laf yemişti. Liseye geçinceye kadar bazen dalga konusu olduğu da olmuştu. Belki de o yüzden birden hiddetle ağzından cümleler savrulmuştu. Ha bir de katil mevzusu aklına gelince çıldıracak gibi oluyordu. Endişesi, onu patlamak üzere olan bir volkana dönüştürmüştü.
Efsun, Çınar'ın söyledikleri üzerine biraz şaşırmıştı. Hoşuna gitmediğini söylese yalan olurdu. Aslında kendisi de karşı tarafa sözel olarak haddini bildirebilirdi ama onlarla kavga edecek kadar bile onlara değer vermiyordu.
"Seninle beden dersinde tanışmıştık," dedi Çınar, Efsun'a.
"Hatırlıyorum."
"Dışarıya çıkmak ister misin?" dedi Çınar ve durdu. "Ya da burada ergenlerle birlikte kalabilirsin. Belki yavaş yavaş onlara benzersin."
Bu sözlerin üzerine Efsun gülümsedi. Sınıftakilere sorsan ilk defa otuz iki diş gülüyor bile denebilirdi ama gerçekler farklıydı tabi. Sessiz insanlar yabani değildi sadece herkesle yılış yılış bir ilişkiye girmiyorlardı. Samimiyetsiz ortamlardan uzak duruyorlardı. "Yolu göster," dedi.
İkisi birlikte sınıftan dışarıya çıktılar. Okulun bahçesinde dolaşırlarken Efsun, oğlanın öfkesini hissediyordu. Aslında bunu önce sınıftayken sezmişti. Şimdiyse öfkesi etrafa bakışından belli oluyordu. "Belki de bu öfke değildir," diye düşünmeye başladı. Belki sadece içindeki endişeden dolayı patlayacak bir yer arıyordu.
Bahçede, beden eğitimi dersindeyken oturdukları yere gittiler ve yere oturdular. Çınar derin iç çekti. "Sana bazı şeyler sormamda sakınca var mı?"
"Evet, var."
Çınar durdu. "Aslında o kadar da özel olmayacak sadece seninle ilgili merak ettiğim bir şeyler var."
"Dün annemle nişanlısını görünce kaçmanın bir sebebi var mı?"
Çınar dondu kaldı. Böyle bir söz duymayı beklememişti. Onun sessizliği sürerken Efsun konuşma devam ediyordu: "Dün seni bizim arabanın yanında gördüm yani Alp'ın arabasının yanında."
***
Arabadaydı Efsun. Kulaklıkla müzik dinlerken kitap okuyordu. Kitabını okumaya devam ederken arabaya doğru birisinin yaklaştığını fark etti. Kafasını hiç oynatmadan gözlerini cama devirdi. O sırada birisini gördü. Biraz düşününce oğlanı tanıdı. Beden eğitimi dersinde tanışmışlardı.
Oğlanın arabalara karşı tutkusu olduğunu düşündü. O yüzden aracın etrafında dolandığını düşündü. Ne de olsa içinde bulunduğu dev metal yığını oldukça pahalıydı. Ve bu aracı alacak kadar parayı, Alp yazılımdan kazanıyordu.
Birkaç dakika geçmesinin ardından gözleri yan aynaya kaydı. Aynadan arka tarafı görebiliyordu. Oğlan hala oradaydı ve gözleri arabanın üzerindeydi.
***
"Sonrasında arka tarafa doğru gittin. Orada toplantı bitinceye kadar bekledin. Annem ve nişanlısı gelince koşturarak uzaklaştın. Alp arabaya binince bununla ilgili şaka bile yaptı. 'Yüzümdeki yarayı görünce korku kaçtı,' tarzında dalga geçti," diye devam etti Efsun.
Çınar ne söyleyeceğini bilemedi. Az önce sıcacık olan, yerinde duramayan bedeni şimdi buz gibiydi ve hareket edemiyordu. Bu değişimi Efsun da fark etmişti. Karşısındaki oğlanın kanı çekilmiş gibi yüzü bembeyaz olmuştu. "Yüzü yanık birisini gördüğün için korkmadın değil mi?"
"Hayır. Yani evet o yüzden değil. Yani kimsenin dış görünüşüyle dalga geçecek falan da değilim."
"Eğer arabasının yanında fazla vakit geçirdiğin için kızacağını düşündüysen sorun etme! İnan bana ehliyetin olsa gezmen için sana arabasını bile verir."
"O bir katil! Ben onu rüyamda birisini öldürürken gördüm, diyemem!" dedi içinden. Nasıl söyleyeceğini düşündükçe kendi düşüncesinin saçma olduğu hükmüne varıyordu. Ne diyeceğine karar verinceye kadar Efsun'u konuşturmaya karar verdi. En azından ondan o adam hakkında birkaç bilgi edinebilirdi. "Annenin adı ne?"
"Mine."
"Nişanlısı demiştin değil mi? Adı Alp'ti?"
"Alparslan. Kısaca Alp."
"Peki seninkilerin tanışma hikayesi ne?"
"Alp'in işi annemim çalıştığı bankaya düşüyor ve öyle tanışıyorlar."
"Kaç yıldır beraberler?"
"İki yıl."
"Düğün ne zaman?"
"Orası karışık. Onlara kalsa biraz daha uzar. Annem, ben büyümeden evlenme taraftarı değil."
"Peki sen ne düşünüyorsun?"
"Bence beni yatılı okula verip evlensinler. Benim için problem değil."
"Şu Alp nasıl birisi? Yani üvey baban olacak adam," dedi Çınar. İçinden onun bir katil olduğunu bağırmak istiyordu ama, "Şu an sırası değil," dedi kendisine.
"İyi birisidir. Cömerttir, komiktir yani iyi birisidir."
"Onu sevmiyorsun değil mi?"
Efsun, ondan bahsederken biraz ofluyormuş gibi konuştuğunun farkındaydı. "İyi birisi ama nedense ona ısınamıyorum. Sanki bu mükemmel görüntünün arkasında çirkin bir manzara varmış gibi hissettiriyor." Biraz durakladı. "Neyse sonuçta iyi birisi. Cinayet işlemediği için annemle evlenmesine izin veriyorum," diyerek dalga geçmeye çalışmıştı ama öyle olmadı.
Çınar'ın yüzü yeniden dondu. Şimdi sesi hiç çıkmıyordu. Aradan geçen saniyelere rağmen hiçbir şey demedi.
Bunun üzerine, "O kimseyi öldürmedi!" dedi Efsun. Oğlandan ses gelmeyince, "Çınar! Çınar?" diye ekledi. O sırada zil çaldı. Dikkatini bir anlığına dağıldı ama sonra yeniden Çınar'a baktı.
"Bence o kadar emin olma," dedi Çınar.
"Ne demek istiyorsun?"
"Akşam müsait misin?"
Efsun düşündü. "Yediden sonra evet."
"Saat yedi buçukta meydanda, alt geçidin yanındaki kafeye gelirsen daha iyi anlatabilirim."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top