7. Bölüm
Pazar günü... Veli toplantısı günü... Saat onda başlayacak olan veli toplantısı...
Ailecek yaptıkları kahvaltıda hepsi suskunluğunu koruyordu. Masanın ortasında bir omlet tavası duruyordu. Yanındaysa dilimlenmiş ekmek, zeytin, peynir gibi sıradan kahvaltılıklar ve tabi ki herkesin önünde birer bardak çay...
Sessizce kahvaltısını yayıp ayaklandı Çınar. O sırada babası, "Hazırlan okula gidiyoruz," dedi. Bunun üzerine tek laf etmedi. Odasına gidip üzerini giyindi. Ardından oturma odasına geçip koltuğa oturdu. Aklı yeni işlenen cinayetteydi ama telefonunu açıp haberi incelemek istemiyordu. Bunu yapmak için kafası fazla doluydu. En azından bu gün için bu konudan uzak durmanın en iyisi olduğunu düşündü.
Birkaç dakika geçmişti. Anne babasının hazırlanmasıyla birlikte arabaya binip okula doğru gittiler.
Okula vardıklarında anne ve babası arabadan inip binaya doğru yürüdüler. Çınar ise arabanın kapısını açmış bacaklarını dışarıya salmıştı. Öylece oturuyordu. Yolculuk boyunca hiç konuşmamışlardı. Zaten ağzını açıp bir şeyler demek istemiyordu. Yaşadığı olayları nasıl adlandıracağını bilemezken bunları kelimelere dökmek oldukça zordu.
Gelmeye başlayan arabaları ve arabalardan inen velileri görünce, "Toplantıya gelen tek öğrenci benim herhalde," diye düşünmüştü. Çok geçmeden bu düşüncesinde yanıldığının farkına varacaktı.
Siyah bir Jeep'e takıldı gözleri bu sefer. Arabanın içinden dalgalı, siyah saçlı bir kadın indi. Ardından da oldukça iri cüsseli bir adamın indiğini gördü. Mavi kot pantolon, üzerine bir ceket ve sağ elinde siyah bir eldiven... Adamın oldukça havalı bir duruşu olduğunu düşünürken adam bir anlığına Çınar'ın olduğu tarafa baktı.
Çınar o an buz kesti. İstemsizce arabadan çıktı. O kadar ani olmuştu ki bu davranışı neredeyse kafasını çarpacaktı. Gözlerini hiç ayırmadan adama bakmaya devam etti. Belki bir, belki iki saniye. Sonrasında yerine geri oturup kapıyı sertçe kendisine doğru çekmişti.
Kafasını öne eğdi. Derin derin nefes aldı. Derin derin nefes aldı. Çıldırmak üzereydi. Gördüğü kişi oydu. Gördüğü kişi, o pembe ojeli kadını öldüren katildi. Bundan emindi. O kişi bir katildi! İstemsizce bir kahkaha attı. Ne yapacaktı şimdi? Ne yapmalıydı? Ne yapabilirdi?
Kafasını önündeki koltuğa gömdü ve uzunca bir süre o şekilde bekledi. Aklı durmuş gibiydi. Vücudu sıcaklığını yitirmişti sanki. O yüz, gözlerinin önüne geldi bir an. Toprağa canlı canlı gömüldüğünü hissetti yeniden. Bir anda fırladı yerinden ve çıktı arabadan. Koşup yardım istemek geliyordu içinden ama kimden yardım isteyecekti. Etrafına baktı. Ortalıkta kimsecikler yoktu. Sadece ruhsuz arabalar vardı ve onların plakaları...
"Şimdi mi geliyor bu aklına!" dedi kendi kendisine. Yavaşça katilin indiği arabaya doğru ilerledi. Bu sırada cebinden telefonunu çıkardı ve video kaydetmeye başladı. Elinde telefonu tutarken arabanın arkasından geçti ve kimsenin fark etmeyeceği şekilde plakanın görüntüsünü aldı. Ardından hiçbir şey olmamış gibi video kaydını durdurdu. Telefonu elinde dururken biraz düşünmeye başladı. Bu plakayla ne yapabileceğini zihninde kurguluyordu. Sahibini öğrenemezdi. Ne filmlerdeki bilgisayar korsanları gibi bilgisi vardı ne de arkası güçlü olan tanıdıkları... Ortalama zekaya ve ortalama bütçeye sahip sıradan bir liseliydi.
Telefonunu elinde tutmayı bırakıp cebine koydu. O sırada bir şey dikkatini çekti. O arabanın arka koltuğunda Efsun oturuyordu. Elinde bir kitap tutuyordu. Kafasındaysa kulak üstü kulaklığı vardı.
Çınar yavaş adımlarla geriye doğru ilerleyip arabaların arkasına geçti. Sırtını, okulun çevresini saran duvara yasladı.
***
Bütün veliler sınıftan çıkmıştı. Çınar'ın anne ve babası, oğullarının sınıf öğretmeninin yönlendirmesiyle rehberlik servisine doğru ilerliyorlardı. Odanın önüne vardıklarında Hanife kapıyı tıklattı ve açtı.
İçeride otuzlu yaşlarının sonunda bir adam bulunuyordu. "Buyurun," dedi adam. Hanife ve Adem içeriye girip kapıyı kapattılar. Karı koca sırasıyla, "Merhaba," dedikten sonra adam da aynı şekilde karşılık verdi. "Buyurun oturun," diye ekleme yaptı.
"Sizler Çınar'ın velisisiniz değil mi?"
"Evet," dedi Adem.
"Ben Haydar, okulumuzun rehberlik hocasıyım. Sizlerle Çınar'ın son zamanlardaki durumu hakkında konuşmak istiyorum. Büyük Park'ta ceset bulmasının ardından," adam konuşmaya devam edemeden Hanife onun sözünü kesti. "Çınar bu yüzden psikiyatristle görüştü ve ilaç kullanamaya başladı," dedi.
"Bu gayet güzel lakin oğlunuz uzun zamandır derslerinde uyuyor ve sınavlarında oldukça düşük not aldı," dedi öğretmen.
"Tek sorun bu mu?" dedi Adem.
"Evet. Üstelik oğlunuz seneye on ikinci sınıf oluyor ve eğer durumu böyle giderse," dediğinde Adem araya girdi. "Yani?"
"Yanisi şu, üniversite sınavında başarısız olacak!"
Hanife bir an için kıkırdamaya başladı. Buna engel olmaya çalıştı ama yapamadı. O ve kocası buraya daha kötü nedenlerden çağrıldıklarını düşünmüşlerdi. Aptal bir sınav umurlarında değildi.
"Yani? Sonraki sene girer. Ondan sonraki sene girer. Ne olacak ki?" dedi Adem. "Size sadece bir soru soracağım. Çınar'ın öğretmenlerine veya arkadaşlarına karşı yapmış olduğu bir terbiyesizlik veya başka bir şey var mı?"
"Yok! Aksine Çınar yaşıtlarına göre oldukça terbiyeli bir çocuk. Hepimiz ondan son derece memnunuz."
"O zaman sorun yok demektir," dedi Hanife.
"Sorun oğlunuzun başarı!" dedi öğretmen.
"Bakın sizi anlıyorum ama söyleyeceklerimi kısa keseceğim. Daha öncesinde bir çocuğumu toprağa verdim. O yüzden Çınar'ın akademik başarısı, bir anne olarak umurumda değil anlatabiliyor muyum?"
"Ama," dedi öğretmen ve Hanife konuşmaya devam etti: "Aması falan yok! Çınar'ın son zamanlardaki garip davranışlarını biz de fark ediyoruz ama eğer oğlum sırf hava atamayacağınız bir üniversiteye gidemeyecek diye ona psikolojik bir baskı yaparsanız ve Çınar kendisine bir zarar verirse," dedi ve durdu Hanife. "Bunun bedelini hepinize ödetirim!"
***
Neredeyse bütün arabalar çekilmişti okulun önünden. Çınar ise arabada oturmuş dışarıya bakıyordu. Hala gördüğü adamın şokunu yaşıyordu. Delirmek üzereydi.
Kafasını arkaya yaslamıştı ve anne babasını görünce doğruldu. Onlar arabaya binince bir tartışma bekliyordu. Okul hayatı boyunca oldukça başarılıydı ama bu son zamanlarda derslerini oldukça bocalamıştı.
Anne ve babasına baktı. Onlardan ses çıkmayınca hiçbir şey demedi.
Birden, "Çınar," dedi babası. Bu sözün üzerine biraz irkilmişti. "Efendim," diye cevap verdi.
"Nereye gitmek istersin?"
"Derken?"
"Ne zamandır ailecek bir şey yapmıyoruz. Nereye gitmek istersin?"
Çınar'ın yüzünde bir gülücük oluştu. En azından birkaç saniyeliğine de olsa katilin varlığını unutmuştu.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top