6. Bölüm

Akşam yemeğini yemesinin ardından odasına geçti. Sandalyeyi çekip oturdu ve masanın dibine kadar girdi. "Tamam. Şimdi ne yapıyoruz?" diye konuşmaya başladı kendi kendisine Çınar.

Düşündü, düşündü ama yapacak bir şey bulamadı. Gözü önce kalemlikteki kalemlere, sonra da kitaplıktaki defterlere gitti. Sandalyesini geriye doğru ittiğinde altındaki tekerlekler hareket etmeye başladı. Ardından ayağa kalktı ve defterlerine göz gezdirdi.

"Boş bir defter," diye mırıldanmaya devam etti. "Fizik, hayır. İngilizce, belki. Matematik, o hiç olmaz! Alt tarafı bir sayfaya ihtiyacın var be Çınar!" Eline geçen ilk defteri aldı ve içinden bir sayfa koparttı. Yeniden masa başına geçti. Kalemliğinden bir kalem aldı. Gördüğü rüyayı yazmaya başladı, en azından hatırladığı kadarını.

İşi bitince yazdıklarına baktı. Büyük ve çirkin yazısına rağmen sayfayı dolduramamıştı. Ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı. Rüyasında gördüğü kişi şu ana kadar ölmüş müydü? Ya da düşündüğü gibi o kişiyle şu an aynı şehirde miydi? Belki de bundan yıllar sonra olacak bir olayı görmüştü.

Bilgisayarını açtı. Her bir haber sitesine girerek teker teker haberleri inceledi. Gördüğü rüyaya benzer bir haber olup olmadığına baktı. Herhangi bir benzer olaya rastlamadı. "Belki de gerçekten hastayım," dedi kendi kendine. Ardından yatağın üzerinde zıplayan Aslan'a baktı. "Ben burada yorgun, bıkkın, hayattan bezmiş bir haldeyken bizim beyefendi ne yapıyor! Enerjini atamadın mı Aslan Bey!"

Çınar'ın gözleri odanın diğer köşesine fırlatılmış tasmaya kaydı. "Akşam yürüyüşü yapmak ister misin?" dedi Aslan'a.

Birkaç dakika içinde üzerine geçirdiği bir hırkayla dış kapıya doğru ilerledi. O sırada babası lavabodan çıkmıştı ve Çınar'a bakıyordu. "Çınar, nereye böyle!"

Çınar yavaşça kafasını arkaya çevirdi. "Aslan'ı yürüyüşe çıkaracağım. Biraz hava alsın."

"Bu saatte?"

"Bu saatte."

"Saatin kaç olduğundan haberin var mı?"

Çınar elini cebine soktu ve telefonunu aldı. Saat 00.49'idi. "O kadar olmuş mu?" diye kendisine sordu. "Yarım saatliğine çıkıp geliriz."

"Hayır! Gezecekseniz yarın gezersiniz."

"Bir kereliğine."

"Neyin tartışmasını yapıyorsunuz bu saatte!" diyerek Çınar'ın annesi odasından çıktı. Gözleri, yeni uyandığını belli edercesine kısıktı.

"Senin oğlan bu saatte dışarıya çıkmak istiyor. Onun kavgasını yapıyoruz," dedi Çınar'ın babası.

"Hadi be anne! Biraz dolaşıp geleceğiz. Aslan da bunaldı zaten, bütün gün evde dur dur ne yapsın çocuk," dedi Çınar. Annesine birkaç yalvarmanın ardından yarım saatlik izni kaptığı gibi dışarıya çıktı.

Karanlıkta, köpeğinin koşturmasına eşlik etti. Sokakları gezerken sanki bir şeyler hatırlamaya başlayacak gibi oldu ama hiçbir kıvılcım çakmadı beyninde. Biraz daha yürüdükten sonra bir mağaza camında kendi yansımasını gördü. "Adam benden biraz daha uzun sanırım," diye geçti içinden.

***

Gördüğü rüyanın üzerinden birkaç gün geçmişti. Her gün saatlerce haber sitelerini karıştırmıştı. Bir ölüm haberi bakmıştı ve bakmaya da devam ediyordu. Yaşadığı yerde öldürülmüş birisinin haberini arıyordu.

Bazen okul çıkışı Aslan'ı yanına alıp saatlerce sokaklarda gezdi. Uykudan uyanınca görülen rüyanın çoğu silinir hafızadan ama bazen gördüğümüz nesneler bazı şeyleri hatırlamamızı sağlar. Çınar da bunu sağlamaya çalışıyordu. Şu ana kadar kimsenin ölüm haberini duymamıştı. Eğer cinayetin işleneceği yeri bulursa belki durdurmak için bir şeyler yapabilirdi. En azından katilin yakalanmasını sağlayabilirdi derken işler istediği gibi gitmeyecekti.

***

Çınar evden çıktı. O gün hava soğuktu. Çok yakında yağmur yağdıracak gibi duruyordu bulutlar.

Hırkasının şapkasını kafasına geçirdi Çınar. Aslan ile birlikte yürüyorlardı ama bu sefer nereye doğru gideceğini bilmiyordu. Cinayetin işleneceği yeri bilmiyordu. "Belki de boşuna arıyorum," diye düşünmeye başlamıştı artık. Aklı düşünce havuzunda yüzerken rotasını tasmasını tuttuğu köpek sağlıyordu.

Yürüdü, yürüdü ve yürüdü. Artık ayakları ağrımaya başlamıştı. Hava da kararmak üzereydi derken hemen yanında duran mağazanın camına devirdi gözlerini. Görebildiği kadar yansımasına baktı. "Burasıydı!" dedi kendisine. Sözleri söylerken neredeyse dudakları oynamamıştı bile. Yüzünde oluşan sebepsiz sırıtışla önüne döndü. "Doğru yoldayız," dedi, "Doğru yoldayız."

Biraz daha ilerlediler. Bir sokak sağa, biraz ileri ve bir sokak daha sağa... Oradaydı. Kararan havada tanımıştı bulunduğu yeri. Cinayetin işleneceği yer burasıydı. Neredeyse başka bir şehre gidercesine uzaklaşmıştı evinden ama bulmuştu sonunda orasını.

Etrafına dikkatlice bakmaya başladı. Genellikle küçük dükkanların ya da eski evlerin olduğu bir yerdi. Birisi öldürülse kimsenin ruhu duymazdı. Etrafına baktığı kadarıyla güvenlik amaçlı hiçbir kamera yoktu. "Cinayet işlemek için ne harika bir yer!" diye söylendi.

Çınar olabildiğince çabuk eve dönmeye çalıştı ama bunu yapamayacak kadar uzaklaşmıştı. Telefonunu cebinden çıkardı. Saat 21.18' idi. "Ne güzel!" dedi yüksek sesle. Telefonundan otobüs güzergahlarına baktı ama en yakın nokta on dakikalık yürüme mesafesindeydi. Haritalar uygulamasına girip olduğunu konumu işaretledi ve yola koyuldu.

Yürüme on dakika artı otuz iki dakika otobüs bekleme artı yirmi beş dakika da yolda geçen zaman eklenince eve olabildiğince sessiz girmeye çalıştı. Anahtarı, yuvaya oturtup yavaşça çevirdi. Kısık bir klik sesiyle kapı açıldı. Kapıyı güç kullanmadan, yavaşça itti bir an da karşısında babasını görmesiyle arkaya doğru savruldu. Neredeyse küçük dilini yutacaktı.

"Aslan'ı odana götür ve sonra içeri geç!" dedi babası.

Çınar başının dertte olduğunu anladı ve söyleneni yaptı. Köpeği odaya götürdükten sonra oturma odasına geçip ayakta bekledi. Annesi ve babası gecelikleriyle hemen karşısında oturuyordu. Onlara baktı birkaç saniye. Babasının, "Otur!" demesiyle içindeki ses, "Şimdi sıçtın!" diye uyarısını yaptı Çınar'a.

"Bu saate nereden geldiğinin açıklamasını yapacak mısın?" dedi Adem.

"Dışarıdan," dedi Çınar.

"O dışarısı neresi oluyor?"

"Biraz fazla uzaklaştım ama bir daha olmayacak."

"Biraz mı! Neredeyse kaç gündür eve uğradığın yok! Ne birazı!" Sesini fazla yükseltmişti Adem. Hanife, Adem'i uyarmak maksadıyla elini onun omzuna koydu. "Bak Çınar, annen de ben de senin için endişeleniyoruz. Oğlum gece nerelerde bilmezken, başına bir şey gelirken evde uyumak istemiyorum," diye devam etti Adem. Bu sefer sesi daha yumuşaktı, içtendi.

"Sadece," dedi ve durdu Çınar. "Ben şimdi ne diyeceğim?" sorusu zihninde yankılanıyordu. Gerçeği anlatmayı denemeyi bırak, yanından dahi geçemezdi. "Kafam bulanık," dedi. "Sigaram yok, alkolüm yok, kumar oynamıyorum. Bu özelliklere sahip kişilerle arkadaş da değilim. Sadece uyuyasım yok."

"Bize anlatmak istediğin bir şeyler var mı?" diye soru Hanife.

"Hayır. Yani hem evet hem hayır. Bilmiyorum. Sanırım zamanı değil." Ne demesi gerektiğine karar veremiyordu Çınar.

"Çınar," dediğinde babası, "Bir daha eve geç gelmem ama bazı şeyler elimde değil işte ve neyse bağıracaksanız bağırın. Umurumda değil. Ben yatmaya gidiyorum," dediği gibi kaçtı Çınar.

Oğullarının gidişinin ardından kimse bir şey söylemedi.

Kıyafetlerini değiştirmeye bile tenezzül etmedi Çınar. Yorgun bedenini yatağa bıraktı. Ellerini başının altında kenetledi. Çok geçmeden Aslan da boş gördüğü gövdeye yaslanmıştı. Çınar bir eliyle köpeği sevmeye başladı. Diğer yandan da ailesinin dediklerini düşünüyordu.

Haklılardı. Onlara hak veriyordu ama içindeki dürtüye karşı koyamıyordu. Aklında gezen tilkileri ailesine de açıklayamazdı. Kendisine deli diyeceklerinden hiç şüphesi yoktu. Belki de öyleydi. Belki de gerçekten deliydi.

Düşünceleri içerisinde uykuya daldı. Alarmının çalmasıyla uyandı. Yataktan kalkmaya çalışıyordu ki ağrımaya başlayan kafası buna izin vermedi. Elini zar zor cebindeki telefona götürdü. Alarmı kapatacakken saate baktı. "On mu?" diye bağırdı birden. Aslında çıkardığı ses bağırtıdan ziyade daha kısık ve zayıftı. Şaşkınlığının ardından üsteki tarihe baktı. Sayılardan ziyade güne odaklandı gözleri. Günlerden cumartesiydi.

Biraz doğrulup üzerindeki hırkayı çıkarttı ve aşağıya attı. Aynı şekilde telefonu da aşağıya koydu, aslında bunu daha nazik yaptı. Ne de olsa telefon fiyatları el yakmaktan ziyade bütün evi ateşe verecek cinstendi.

Bedenini olabildiğince az hareket ettirmeye çalışarak yorganın altına girdi. Tam gözlerini kapatıp yeniden uyuyacaktı ki gözlerini sonuna kadar açtı. "Yarın veli toplantısı var! Bir bu eksikti!" dedi kendisine.

***

Çok değil sadece bir gün geçmişti. Dün, tüm gün boyunca ailesinin dediklerini düşünmüştü ve akşam vakti dışarıya çıkmaktan vazgeçmişti. Şimdiyse telefonuna gelen bildirim yüzünden küçük dilini yutmak üzereydi.

Rüyasında gördüğü adamın çöp konteynırında cesedi bulunmuştu.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top