7. BÖLÜM-GERÇEKLER
"Acı, sessizdi."
🍂
*****
Karşımdaki suskun halleri beni daha da sinirlendirirken, onun hamile olduğunu kafama kazımak istercesini düşünüp duruyordum. Duygusal anlamda üzülmesin diye sesimi çıkarmıyordum ama o böyle susmaya devam ederse birazdan kalkıp boğazına sarılabilirdim. Eminim tahminimden daha berbat işlere kalkışmıştı, biliyordum bunu. Elinin temiz olması benim şu an akıl sağlığımın yerinde olması kadar imknsızdı. Cengiz'in ne ile tehdit edip bu işi yaptırmış olduğunu bilmemek sinirlerimi daha da geriyordu. Eminim tehdit etmişti. Yoksa bu kadar iki ucu boklu bir işe kolay kolay girişmezdi Beyza. Üstüne üstelik birde hamileydi.
Hemde 3 aylık.
Aklıma gelen şeyle gözlerimi sıkıca kapattım. Umarım ama umarım o şerefsiz, Beyza'yı bebeğiyle tehdit etmemiştir.
Gözlerimi açıp bakışlarımı Beyza'ya diktiğimde tembelce bana bakıyordu. Bu kadar rahat olması beni ayrı işkillendirirken artık susarak bir boka varamaycağımız için konuşmaya başladım.
"3 aylık bebekle, 3 aydır ne bok yiyordun, önce bundan başla?"
Kafamı yana eğip kısık gözlerimle yüzünü inceledim. Gözlerinin dalıp gittiğini görmek içimde filizlenen endişenin sadece bir kısmını oluşturmaya başlamıştı bile. Kimbilir neler yaşamıştı ve lanet olası benim bundan zerre haberim yoktu. Onu kaç kez uyarmama rağmen pis işlere bulaşırdı ve bende artık bıkmışlıkla karışmıyordum. Bunun bedelini şu an ne kadar ağır ödediğimi düşündüğümde keşke karışsaydım dedim kendi kendime.
"2 aylıkken öğrendim aslında."
Kaşımı kaldırıp devam et der gibi baktığımda derin bir nefes aldı.
" Ezel. Sadece bir kere anlatacağım. Sonrasında bana asla soru sormayacaksın tamam mı? "
Ona hayretle baktım.
"Tabiki de soracağım!"
Tabiki de soracaktım. Böylece sıyrılabileceğini mi zannediyordu? Gözlerini kapatıp inatçılığımla baş edemeyeceğini bildiği için kabullenmişlikle omuzlarını indirdi.
"3 ay önce Cengiz'in mekanına gitmiştik hatırlıyor musun? Sana iş falan teklif etmişti. Sende reddetmiştin?"
Evet anlamında kafamı salladım. Yüz ve mimiklerini dikkatle incelerken konuşmaya devam etti.
"O teklifi ertesi gün bana etti. O kadar parayla hayatımız kurtulacaktı. Ben lanet olası bir cafede milletin ağız kokusunu çekerken, sende iki üç kitabın tozunu soluyordun. Hayatımızın böyle ilerlemesine senin aksine benim hiç niyetim yoktu. Biliyorum uyuşturucu işine karşıydın ama ben kullanmıyordum. Sadece malları istedikleri yere götürüyordum yemin ederim. O zmanlarda Semih'e mal götürmüştüm. O da beni görünce bırakmamıştı. Birkaç hafta gelmemiştim hatırlıyor musun eve? Semih'leydim işte. Birlikteydik bir süre. Sonra O..-"
Gözlerinin buğusu usul usul yansıdı bakışlarına.
"Bıraktı beni. Bana o kadar iyi davranmıştı ki etkilenmemek elde değildi Ezel! İster istemez sürekli ona mal götürme sebebim buydu, sadece görmek. O günden sonra sürekli mal istedi. Gururumu çiğneyip gittim. Bana olan davranışları, bakışı öyle çok değişmişti ki. O zaman anladım kısa süreli bir şey oldğunu. Sonra bir daha da Cengiz'den beni göndermemesini istemiş. Bunu duyduğumda yıkıldım Ezel. Ben hiç böyle hissetmemiştim..."
Gözleri dolusu taşmaya başladığında onun için ne kadar boktan bir durumsa benim içinde o kadar boktandı bu durum. Kötü olup bebeğe bir zarar gelmesinden korktuğum için onu uyarma gereği duydum.
"Sonra da devam edebilirsin."
Kafasını olumsuz anlamda salladığında kendini toplayıp devam etti.
"Ondan sonra içimi bir kin aldı. İçimde dindiremediğim bir öfke vardı Semih'e karşı. Kırgınlığımı öfkemle bastırmıştım. Cengiz'le tartışmaya başladık 1 ay dolmadan. Malları götürmek istemediğimi söylediğimde boğazıma sarıldı tehdit etti beni. Seninle! Birbirimizi son zamanlarda her ne kadar kırsak da bu hayattaki tek dayanağım sendin Ezel. Mecbur boyun eğdim. Birkaç hafta sürdü böyle. İşleri bozulmaya başladı. Polisler teslimatları çökertti. Semih onun aksine işleri yükseltti. Bunu yediremedi kendine. Hırslandı. Polisin bir işi daha çökerttiğini öğrendiğinde delirmişti. Ben de o ara şüpheleniyordum bebekten. Korunmuştuk. Ama sadece ben. Doğum kontrol hapı yarı yarıya kontrol sağlıyormuş. Bunu ilk onu görmeye gittiğimde doktordan öğrenmiştim. Hastaneye gidip kan verdim. Az çok tahmin ediyordum sonucu ama yine de emin olmak için yapmıştım. Cengiz bana Semih'e yanaşmam gerektiğini söyledi. Son yapacağı teslimatın belgelerini alıp polise ihbar edecekti. O ara hamile oldğumu kesin sonuç olarak belli eden kağıt geldi elime.-"
Derin bir nefes aldı. Acıyı sesizce çekti ciğerlerine.
" Yaptım. Öfkeme yenik düşüp yaptım ama Semih akıllı bir adam, anladı. Belgeleri değiştirmiş. Semih beni yakaladığında hırpaladı. Bağırmaya başladı. O ara çantam düşünce içinden kağıt da fırladı. Hiç sormadan açtı baktı. Okuduktan sonraki bakışı Ezel. Öldümdü sanki. Ardından dedikleri daha çok eziyetti..."
Onu susturdum.
"Bebeğe bir şey olucak. Sonra devam et."
"Hayır anlatacağım ve bu gece kapanacak bu konu."
Beni dinlemeden burnunu çekip devam etti ıslak gözleriyle camdan dışarı bakıp.
"Bana iğreniyormuş gibi baktı. Tiksinir gibi. Bir de karnında babası belli olmayan piç mi büyütüyosun, dedi. Tam sana göre bir hareket, dedi. O an anladım ki bekaret erkekler için çok önemliymiş Ezel. Belki ilkim olsaydı inanırdı ama o önünde bir engel hissetmeyince, iki damla kanı görmeyince hemen orosbu damgasını yapıştırdı bana. Bütün cesaretimi toplayıp babası belli, dedim. Üzüleceğimi bile bile, kahrolacağımı bile bile dedim. Gözleri öfkeden simsiyahtı. Yeşilleri simsiyah olmuştu. O an anladım ki beni yerin yedi kat dibine sokacaktı ama demiştim bi' kere, çıkmıştı ağzımdan. Sonra bana alayla bakıp gülmeye başladı. Aferin sana, dedi. Her orosbu karnındakinin babasını bilmez, dedi. Bittim Ezel. O an bittim ben. Ne olacaksa olsun isterse öldürsün dedim içimden. Bütün kalan gücümle babası sensin, dedim. Gözleri bi kaç dakika bana baktı. Sonra ikinci cümlesini kurdu beni düşünmeden. Bir orosbudan çocuk peydahlayacak kadar kafayı yemedim ben, git başkasına kakala, dedi. Bendense de git aldır, istemiyorum dedi.Herşeyimi kaybetmiş olabilirim ama gururumu asla kaybetmedim ben Ezel. Ezdirmedim kendimi. Kalktım fırlattığı yerden. Cengiz falan unutulmuştu o an. Hiçbirşey demeden kapıya döndüm. Sonra tekrar konuştu. O Cengiz'e söyle daha akıllı birilerini göndersin. Senin gibiler belge peşinde değil sik peşinde olur, dedi. O an ona öyle bir baktım ki umarım o bakışımı hiç unutmaz. Sessizce çıktım gittim. Cengiz'in mekanına geldiğimde köpürüyodu. Belgeler sahte çıkınca batıramadı işi. Bana tehditler savurmaya başladı. Evini aşını koymayacağım senin dedi. Korktum. Önce karnımdakine bir şey olcak diye, sonra da sana bir şey olacak diye aklıma ilk gelen şeyi yaptım. Sokağa geldim çünkü bu sokak, her izbe sokak gibi başı boş olmazdı. Korurlardı bizi, biliyordum. Buraya girecek en son insan Cengiz'di. Semih beni mekana getirdiği zamanlar nereye gidiyoruz diye sorduğumda 'evime' demişti. Onun evi burasıydı. Buraya girdiğim ilk gecenin sonrasında mekana gelip Serenay'ı buldum. Anlattım, yalvardım. Azad o gün sokağa gelmişti. Ayda bir gelirmiş zaten. Murat aradı Azad'ı. Döküntü eve götürdüler beni. Anlattım herşeyi. Azad sadece dinledi. Hiçbir tepki vermeden. Sonra Semih'in ne kadar para kaybettiğinden bahsetti. Deliye dönmüş. Meğerse belgelerden birinin aslı sahtelerin içindeymiş. Polis son dakika baskın yapmış. O karnındakine dua et, dedi bana. Tamam kal, dedi. Bana bu halde o borcu nasıl ödeyeceğimi sordu. Bende öderim kuzenim de yardım eder, dedim. Biliyorum sana göre çok bencilim ama bu sokakta kalmam için, yanımda olman için bu demem gerekiyordu Ezel. Sadece çağır dedi. Aradım seni işte geldin. Sonrasını da az çok biliyorsun.."
Gözlerimi kapatıp başımı arkaya devirip duyduklarımı kısaca düşündüm bir an.
Zaten bir ayağımız bok çukurundaydı.
Artık tamamen o çukura kendimizi atmıştık.
Aferin ! Alkış bize.
Ona yavaşca başımı sallayıp uyumak üzere olduğum koltuktan kalktım. Önüne doğru yavaş adımlarla ilerledim. Her ne olursa olsun benim kuzenimdi o. Ne bok yersek yiyelim yine de vazgeçmezdik birbirimizden. Bana hatası çok olsa da lanet olası vicdanım devreye girdiğinde düşmanım olsa tanımazdım. Gözlerimi birkaç kez dingince açıp kapattıktan sonra dizlerinin dibine çömeldim yavaşca. Hala bana ıslak gözleriyle bakıyordu. Beyza gibi bir kadını dize getirecek duygu da aşkmış demek ki. Onu böyle görmek beni yıpratırdı. O çirkef , umursamaz, hiç kimseyi dinlemeyen ergen kızlar gibi davranması lazımdı. Böyle ağlarken görmek içimde ona karşı anaç bir şefkati uyandırırken ellerimi titreyen ellerinin üzerine yavaşca bıraktım.
Gözlerimi gözlerine çıkardığımda bana öyle bir çaresizlikle baktı ki, o an anladım şu yaşına kadar nasıl bir maske kullandığını. O şımarık kadın gitmiş, yerine çaresiz küçük bir kız çoçuğu gelmişti. Eğer o Semih denilen pezevenk sahip çıkmazsa, ondan daha iyi baba olacağıma şu an kendime söz verdim. Gözlerimi, diyeceğim kelimeleri tartarken ağır ağır kırpıştırdım.
Dinlediklerim.
Ağırdı.
Bir kadın ne olursa olsun, bunları yaşamamlıydı. Evladıyla sınanmak, en ağırıydı. Sevdiği adamdan olan çocuğuna bile sevinememek?
Çok ağırdı.
Şefkatle gözlerine baktığımda gözleri hala akıyordu yanaklarına.
"Eğer gün gelir pişman olursa o pezevenk, herşeyden vazgeç, kendinden bile geç ama gururundan asla vazgeçme Beyza! Tamam mı güzelim?"
Bana bakarak gözlerini sımsıkı kapattıktan sonra ufak bir hıçkırıkla sarsıldı.
"Pişman olsa bile nasıl sindiririm onca sözü Ezel?-"
Çaresizlik, kol geziyordu yüreğinden kopup gelen kelimelerde.
"Nasıl sineye çekerim? Nasıl sevgiyle bakarım yeşillerine, nasıl?"
Tekrar sarsılmaya başladığında onu sakinleştirmek için kalkıp yanına oturdum.
Aklım almıyordu.
Beyza nasıl gizlenmişti böyle?
Nasıl bir maskeye sığınmıştı?
Kendimden utanmıştım. Kendimden öyle bir utandım ki kafamı duvara vura vura sürterek öldürmek istedim. Ben bile onun, öyle kadınlardan olduğunu düşünürken elalemin adamı nasıl düşünmesindi ki? Yeri geldi aynı yastığa baş koyduğum kızın karakterine demediğim laf kalmazken şerefsizin birinin acımasızca konuşmasına ne denilidi? Gözlerimi utançla kapatıp açtığımda Beyza' yı usulca kollarıma çektim.
Kız çoçuğu gibi kollarıma sarılıp ağlamaya başladığında gözümden bir damla yaş aktı. Dayanamazdım onu böyle görmeye. İçim gidiyordu. Nasıl destek olacaktım ben ona? Nereye kadar bebeğine canımla kanımla çalışıp bakacaktım? Hiç baba diye sormayacak mıydı bu çocuk? Beyza her bu kelimeyi duyduğunda parçalanmayacak mıydı?
Başımı Beyza'nın kısa sarı saçlı başına yasladım. Kollarını okşamaya başladım. Ne diyebilirdim ki? Ne denilirdi? Hangi teselli cümlesi yeterli kalırdı?
Nefesi düzenli bir hal aldığında, yavaşca kalktım yanından. Koltuğa uzanmasını sağladıktan sonra dünden kalma battaniyeyi üzerine örttüm. Beyza karnına sarılıp cenin pozisyon aldığında içim cız etti. Uyurken bile olan koruma içgüdüsü, siktiğimin viskisini içerken nerde olduğunu sorgulamadan edemedim.
Usulca odama adımladığımda ışıkları da söndürmüştüm. Duş almak istesem de yorgunluktan elimi kaldıracak halim ne yazık ki yoktu. Üzerime hemen rahat birşeyler giyip yattım yatağıma. Daha fazla düşünmeden yumdum gözlerimi.
Düşünürsem.
Kafayı gerçekten yiyebilirdim çünkü.
****
Sabah kendiliğimden uyandığımda komodinden telefonumu alıp saate baktım. Sabah 08.20'yi gösteriyordu. Yerimden usulca doğruldum. Perdemden içeri giren hafif güneş ışınları bugün havanın biraz daha iyi olduğuna işaretti.
Çıplak ayaklarımı soğuk parkeye bastığımda hafif bir titredim. Soğuğa duyarlı değildim pek. Saatlerce durabilirdim ama pek de uzun durma taraftarı değildim.
Banyoya girip elimi yüzümü yıkayıp aynadan kendime baktım. Her ne kadar kabul etmesemde yıpranmıştım. Kendim bile bu haldeyken Beyza'nın ne halde olduğunu tahmin etmek zordu.
Çok zordu.
Aklıma üşüşen dün geceki konuşmalar gözlerimi sımsıkı kapatmama sebep oldu.
Düşünmek istemiyordum.
Bu saatten sonra ne olacağını kestiremiyordum.
Bu belirsizlik akla zarardı.
Odama geri dönüp üzerimi değiştirme gereği duymadan yavaş adımlarla salona ilerledim. Beyza'nın hala aynı şekilde uyuduğunu görmek, nefesimi sıkıntıyla çekmeme vesile oldu. Fazla ses çıkarmadan mutfağa gidip ona güzel bir kahvaltı hazırlamaya koyuldum.
Düzgün beslenmeliydi?
Değil mi?
Hızlıca en sevdiği maydonozlu omletlerden yaparken olabildiğince ses çıkarmamaya çalışıyordum. Masaya bulduğum kahvaltılıkları dizdikten sonra demlediğim çayı da köşesine koydum. Aklıma patates kızarmasına da bayıldığı gelince hemen 2 -3 patates soyup az yağda az tuzlu bir şekilde kızarttım.
Yağ ve tuz da zarar verirdi değil mi?
Neye nasıl yaklaşmam gerektiğini sonra düşünmek üzere hazırladığım masaya son kez bakıp salona adımladım.
Beklediğimin aksine yattığı yerde Beyza'yı görememiştim.
Koridorun sonundaki lavabodan öğürme sesleri geldiğinde hızlı adımlarla tuvalete yürüdüm.
Kapıyı açtığımda Beyza'nın elini arkaya atıp bana çıkmamı işaret ettiğinde gördüğümde onu dinlemeyip yanına çömeldim. Saçlarını ensesinde toplayıp peçete uzattım. Ağzını silip onu da klozeete atıp şifona bastı.
Lavaboya ilerleyip elini yüzünü ensesini yıkadı. Doğrulup aynadan dün geceden kalma kızarık gözlerini, aynı kızarıklıktaki burnunu inceledi. Gözlerini kapatıp gördüğü görüntüyü sindirdiğinde kafasını bana çevirdi.
Endişeli bakışlarımı gördüğünde gözlerini kaçırıp kapıya yöneldi. Aramızda sessizlik hakimdi. Biliyordum dün gece ondan beklenmeyecek şekilde açıkca göstermişti kendini bana. Bu da şu an kabuğuna tekrar çekilmesi için yetip de artan bir sebepdi.
Arkasından onu takip ederken onun ne kadar zayıfladığını farkettim. Daha etine dolgundu o. Şimdi ise neredeyse incecik kalmıştı.
Çökmüştü.
3 aydır kör olan gözlerime en iyisinden bir küfür savurup mutfağa girdim arkasından. Masaya oturup yemeye başlamıştı bile.
"Bende midem neden bulandı diyordum? Bu kadar yağ kokarsa ortalık, tabi rahatsız olur benim bebeğim."
Umursamaz tavrına sarılmıştı sıkıca.
Ona ayak uyduydum.
"Bebeğini yesinler senin. Sarı çiyan."
"Eğer oğlum olursa annesine edilen bütün hakaretleri anlatacağım. Büyük bir zevkle hemde!"
"Kız oldu diyelim. Ne bok yiyeceksin acaba?"
"Daha iyi ya! Yan yana gelmiş iki kadınla hiçbir varlık baş edemez bu dünyada!"
Onun bu dediklerine gülerken az da olsa moralini düzeltmeye çalışıyordum. Omleti büyük bir iştahla yerken ona çay doldurdum. Kendime de en acısından bir kahve yaptım.
Kahve ona şimdilik zarardı değil mi?
Dikkat etmem gereken çok ayrıntı vardı çünkü Beyza böyle şeyleri bilen biri değildi ne yazık ki.
Kahvaltımızı sessizce edip ortalığı sakince topladığımızda ikimizde salona geçmiştik. Beyza hala ayıcıklı şort takımıyla dururken kalkıp üzerime bir siyah badi ve altına da siyah bir tayt geçirip geri salona geçmiştim. Saçlarımı tepemde kuş yuvası gibi tutturduktan sonra televzyon açmış izleyen Beyza'nın yanına tünedim.
Bir sabah programı açmış izliyor gibi yapıyordu. Eminim 2 gün sonra gelecek olan o şerefsizle olacakları düşünüyordu.
Açıkcası ben bile düşünüyordum. O nasıl düşünmesindi ki?
İkimizde sessiz sessiz düşüncelere dalmışken çalan kapı sesiyle sıçradık. Önce birbirimize bakıp bir iki saniye soluklandık. Evimizde ilk günden sabahın köründe birinin gelmesine alışkın değildik çünkü.
Zil tekrar çaldığında hızla yerimden kalktım. Beyza;
"Serenay'dır. Seni sevdi. Vakit geçirmeye gelmiştir," diyerek bir tahminde bulundu. Ben kapıya yöneldiğimde nedense içimde çok boktan bir his flizlenmişti bile. Kapı deliğinden baktığımda Serenay'ı görmek nedensizce içimi ferahlatmıştı. Kapıyı hemen açıp gülen bir yüzle konuştum.
"Karga bokunu yemeden ne oldu sabahın köründe, beni mi özledin yoksa?" Sormama kalmadan içeri hışımla biri girdi. Ben kapıya yapışırken Serenay korkuyla bana bakmaya başladı. Ona anlamaz gözlerle baktığımda bir ses yükseldi yeni evimizin içinden.
"O karnındaki piçle ne bok yiyosun lan sen bu sokakta?"
İçimdeki boktan his, kendini yine kanıtlamıştı.
****
❄
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top