3.BÖLÜM-EV

"Tek sebep, binlerce amaç barındırıyordu bu sokak.."

***

Araba da geçen sessiz dakikaların ardından, araç kısa süre içinde farklı bi apartmanın önünde durdu. Sokağı avcunun içi gibi biliyor olması beni ayrı hayrete düşürürken, geldiğimiz ev apayrı hayrete düşürmüştü.

Apartman çok iyi duruyordu.

Arabayı evin önüne parkettiğinde vakit kaybetmeden kapıya asıldım çıkmak için.

Ama bakın ne oldu?

Kocaman bir çıt sesi..

İrice açılmış bal rengi gözlerimle kafamı yavaşca ona çevirdim. Amacı ne anlaşılıyordu, ne de belli ediyordu. Gördüğüm görüntü bambaşkaydı.

Kafasını geriye atmış, bana dönük olan bakışlarıyla beni inceliyordu.

"Neden kilitledin? Açsana inmek istiyorum."

"Ordan bakılınca her istediğini yapacak bir adama mı benziyorum Kırca?"

"Neden kilitledin?"

"Konuşmak için!"

"Dinliyorum!"

Arkamızdan gelen sesle dikiz aynasından Murat'ın da arkamıza park ettiğini gördüm ama inmediler. Bizim inmemizi bekliyorlardı sanırım.

Ne güzel bir nezaket davranışı değil mi?

Gözlerimi bayarak siyah gözlüye tekrar çevirdim gözlerimi.

Yüzümde yeni bi sivilcem mi çıkmıştı?

Neden bakıyordu bana böyle?

"Konuşacak mısın?"

Hala bakıyor..

"Üşüdüm. Konuşsan da bi an önce gitsem yeni evime!"

Son kelimelerimi üstüne basa basa söylediğimde hafif gülme sesi çıkardı.

"İşin aslını öğrenmek ister misin Ezel?"

İsmimi söyleme sen..!

Ona tek kaşımı kaldırıp baktığımda gözleri önce kaşıma, sonra gözlerime, ordan yüzümün her yerine kısaca bakış attığında cevap vermesini beklemeyecek kadar sabırsızlanmıştım.

"Evet! Sizi dinliyorum?"

"Kuzenin girmemesi gereken bir yere izinsiz girdi."

"Sokaktan mı bahsediyorsunuz? Bu çok saçma. Tamam girmiş olabilir ama girdiyse de çıkar. Bu kadar basit. Kendinizce koyduğunuz kurallara kimse uymak zorunda değil. Neresi burası dağ başı m-"

"Çok konuşuyosun!"

Gözlerimi devirdim. Ben bu çenemle kimleri alt ettim haberi yoktu beyefendinin.

"Bakın Beyza adına özür falan dilemeyeceğim. Ne yaptıysa kendi çeksin cezasını. Beni alıkoymak da ne demek?"

"Seni alıkoymadım!"

İrice acılan gözlerimle ona bakakaldım.

Ne saçmalıyordu?

"Ne? Koymadın mı? Allah aşkına gitmeme izin vermemek alkoymak olmuyor mu?"

"Gitseydin Ezel!"

"Gidebilseydim giderdim zaten. Lanet olası sokakta kayboldum!"

"Çıkışı bulabilseydin, kimse sana dur demezdi. Sandığın kadar da karışık değildi oysaki!"

"Ama bulamadım."

Sesim kısıldıkça oturduğum yerde ufalıyordum.

Hala aptal bir sokağın çıkışını bulamamak beni zedeliyordu.

"Tamam. Siz beni çıkışa kadar bırakın olmaz mı? Lütfen bakın amacınız ne inanın bilmiyorum ama benim zaten bi hayatım var. Düzenimi bozamam. Siz bunları kabul edecek insanları tutun burda. Hadi beni bırakın çıkışa söz veriyorum sokağın önünü falan bırakın yakınından bile geçmiyeceğim yemin ediyorum, lütfen hadi gidelim!"

"Bitti mi!"

"Lanet olsun sen beni dinlemiyor musun be adam?"

"Dinliyorum!"

Ardından yamuk bi gülüş atıp devam etti.
"Sadece işime gelenleri!"

Gözlerimi kapatıp derince bi soluk alıp verdim.

Arkama baktığımda Serenay camdan kafasını çıkarmış arabanın içine bakmaya çalıştığını gördüm.

Ardından bağırarak "Lanet olsun hiçbirşey duyamıyorum. Bu adamın arabası da mı ses geçirmez?"

Da mı derken?

Başka ne ses geçirmez bir şeyi görülmüştü ki?

Düşüncelerimi bir tarafa atıp siyahlara tekrar döndüm.

Beni inceliyordu.

Ne görmek istiyordu?

Kendi halinde kuzeninin götünü toplamaya çalışan bir kızdım.

"Bi süre burda kalacaksınız!"

Dediğiyle irkilirken dikkat kesildiğim ayrıntı beni az da olsun mutlu etmişti.

"Bi süre derken? Sonra gidecek miyiz?"

"Evet! Gideceksiniz. Kimseyi zorla tutacak biri değilim, merak etme."

"Peki sebebi nedir? Beyza sadece belgeleri almaya kalkıştığı için mi, ki buna hiç inanmıyorum! Burda kalarak neyi çözmüş olacağız? Bir nevi alıkoyarak ceza falan mı veriyorsunuz?"

Gözlerini kapatıp kafasını arkaya attı.
Sorularımdan bunaldığının farkındaydım ama kafamdaki onca soruya nasıl cevap bulabilirdim ki başka türlü?

Bütün cevaplar siyahlarda gizliydi.

"Çok soru soruyosun!"

"Sormak zorundayım ama. Benim ne durumda olduğumun farkında mısın? Kuzenim gecenin 01.00'inde beni arıyor ve bu sokağa çağırıyor, tanımadığım adamlar sokağa sokup bilmediğim bir yere 2 saat yürütüyorlar, sonra bom, artık burdasınız! Bunun bende ne gibi düşüncelere yol açtığını aklın alıyor mu? Benim yarın gitmem gereken bir işim var. Ben onunla geçiniyorum tamam mı? Gitmem gereken bir evim var, kirasını ödemem gereken bir ev! Hadi diyel.."

"Tamam. Sus!"

Sesiyle irkilirken bir anda donakaldım. O kadar kaptırmıştım ki kendimi roket atar füze gibi konuştuğumun şu an farkına vardım. Tamam bazen çok konuşuyor olabilirdim ama susarsam da boğazımı kesseler konuşmazdım.

Sıkıntıyla dişlerimi dudaklarıma saplarken siyahlar hareketime takıldı.

Bu daha çok dudaklarımı ezmeme sebep oldu çünkü ben stres yaparsam ilk harcaycağım organım dudaklarım olurdu.

Derin bir nefes alıp verdi. Sonra ceplerini karıştırdı ve sigara paketini çıkardı. Çakmağı sigara paketinin içinden alıp bir sigarayı dudaklarıyla çekip çıkardı ve ardından yaktı sakin hareketlerle.

Camını az araladıktan sonra başını bana çevirmeden konuştu.

"İn!"

Ben dediğiyle ona bakakalırken sinirlenmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Ne?"

"İn dedim! Neresini anlamadın?"

Gözlerimi sinirle kapatıp açtım.

"Bana işin aslından bahsedecekt.."

"O iş Sereney da. Çeneni daha fazla çekemiyeceğim. İn!"

Ağzım açık ona bakarken bu kadar kaba saba olmasını sindirmeye çalışıyordum.

Gerçekten mi?

Allahım kafayı yememe az kalmıştı.

Sinirle kapıya yöneldiğimde hala kilitli olduğunu farkedince sinirlerimi tutma gereği bile duymadan ona dönüp bağırdım.

"Şu lanet kapıyı aç o zaman!"

Gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti sigaradan. Çenesi kasılıp yanakları içeri çöktüğünde sinirlendiğini anladım.

Ama üzgünüm.

Bende sinirli bir insandım.

Boğazıma dayansa yine susmazdım.

Bir anda bana doğru atıldığında cama doğru adeta yapıştım ama o kadar uzundu ki burnumun dibine kadar girdi. Çenesi kasılmış gözleri daha ne kadar koyulaşabilir bilmiyorum ama kapkara olduktan sonra dolgun dudakları aralandı ve beni bozguna uğrattı.

"O sesini ayarlatma bana. Sabırlı bir adam değilimdir Ezel, şansını sakın zorlama."

Bal rengi gözlerim hüsranla bir iki kere açılıp kapandı. Kirpiklerime takılan gözleri bi kaç saniye hareketlerini izledi. Çenesi gevşedi, gözlerini kapattı ve derin bir nefes alıp verdi yüzüme.

Sigara kokusu genzime gittiğinde o ergen kızlar gibi rahatsız olmadım.

Sigarayı severdim ve koku iki gündür bırakmaya çalıştığım sigaraya olan açlığımı hatırlattı. Ona olan bakışlarım ifadesizleştiğinde tepkimi izledi. Sonra eski haline dönüp kendi camından dışarı bir nefes daha çekip bıraktı sigaradan.

"Hala bekleyecek misin?"

Kapıyı yokladığımda kilitli olması bi an alt üst olmuş sinirlerimi paramparça etti.

Benimle dalga mı geçiyordu bu?

"Kilit!"

Arabanın içinde yankılanan kilit açılma sesi ile bir saniye beklemeden dışarı attım kendimi.
Kapıyı kapatır kapatmaz gazı kökledi.

Arkasındann bakarken Serenay'ın sesiyle irkilip ona döndüm. Dibime girmiş, kolunu koluma geçirmiş kulağıma fısıldıyordu.

"Sonunda. Artık ne yaptıysanız bu kadar zaman?"

"Ne ima ediyorsun sen?"

Kıkırdadı.

"Bilmem iki saat oldu. Arabanın içinde daha 1 saat bile görmediğin adamla ne konuşacaksın ki?"

Gözlerimi kapatıp açtım.

"Laflarına dikkat et!"

"Ay ne var canım Allah Allah. Biz Murat'la 2 saatte arabada neler yapıyoruz bilmek ister misin?"

Gözlerimi devirdim ve ona alık alık bakmaya başladım.

"Seks hayatınla ilgilenmiyorum!"

"Bence de duyma. Aklına zarar bebeğim!"

Yine kıkırdadı.

Fazla mı samimi ne?

Yine de saatlerdir tanıdığım insanlara güvenmem tam bir aptallık olurdu.

Etrafıma baktığımda Murat'ın çoktan apartmana girdiğini, ardından da Beyza hanımefendinin gittiğini gördüm.

Ona göstercektim daha gününü.

Beklesin o.

Selenay'ın kolundan çıktım."Hadi bizde gidelim sormam gereken bir hesap var!"

"Bak, Beyza sandığın kadar masum biri değil Ezel. Ne kadarını biliyorsun, ne kadarına şahit oldun bilmiyorum ama konuşulacak hepsi."

"İnan açıklamanızı çok merak ediyorum. O dağ ayısı patronunuz tek kelime etmedi!"

"Dağ ayısı mı?"

Ona baktığımda gözlerini şaşkınca açmış bana bakıyordu. Hatta bana değil daha çok etrafına bakıyor gibiydi.

"Ay güleceğim de kimse var mı diye bakıyorum. Azad'ın her yerde kulağı vardır. Bu lafına güldüğümü duyarsa beni diri diri gömer!"

Sonra kahkahayı patlattı.
"Day ayısı ha?"

O gülmeye devam ederken ona baygın bir bakış attım ve apartmana girdim. Demek siyah gözlünün adı Azad'tı.

Güzel isim.

Ve neden ismi içimde negatif bir enerji oluşturdu?

Düşünmemeye çalışıp merdivenleri adımladım. Hayatımın en berbat günün yaşıyordum cidden. Saat sabahın ilk ışıklarıydı muhtemelen. Ortalık aydınlanmıştı çünkü.

İkinci kata geldiğimizde kapıda Beyza bizi bekliyordu. Beni görünce hemen içeri girdi. Onun bu ergen hareketlerine gözlerimi devirip bende içeri girdim.

Ev küçük ve şirindi. Küçük bi koridordan sonra salona geliniyordu. Mutfak salona açıktı. Küçük sade bir evdi. Mobilyalar siyah beyaz döşenmiş bi L koltuk ve 2 tekli koltuk vardı. Karşıda TV ünitesi, kenarlarında küçük raflarda kitaplar vardı. Boydan cam tül perde ile örtülüydü. Karşı bina görünüyordu.

Ben evi incelemeye dalmışken hala ayakta oldğumu farketttim ve hemen kendimi koltuğa atacaktım ki-

"Hiç oturma hadi odanı göstereyim sana!" dedi Selenay.

O önümden hevesle geçerken ne ara bu kadar bana karşı enerji dolduğunu hesap etmeye çalıştım bir an. Sonra boşverip onu takip ettim. Düşünmemek en iyisiydi sanırım. Koridorda en son kapıya giderken koridorun başındaki oda da Beyza'yı gördüm. O da kapıda dikilen beni görünce;

"Ben odamı buldum."dedi istekle.

Sahte bir istek.

O'nu tanıyordum.

Ona cevap bile verme tenezzülüne girmeden Serenay'ı takip ettim. Onun ardından odaya girip şöyle bi göz atıp cam kenarına yürüdüm. Sabahın ilk ışığı odama vurmaya başlamıştı bile. Serenay yanıma yanaşdı usulca.

Güneşin vurduğu gözlerimi ona çevirdiğimde ufak bi tebessüm ve ardından ufak da olsa bir şaşkınlık yakaladım gözlerinde.

Gözlerimi inceledi.

Siyahlar gibi..

Onun aksine Serenay'ın gözleri yeşildi. Çok güzel bir kzdı. Açık kumrala çalan saçları yeşil gözleri güzel fiziği ile Murat'a hak vermemek elde değildi açıkcası.
Her erkeğin beğeneceği bir kızdı.

Dudaklarını aralayıp ufak bi tebessümle konuştu gözlerimi incelerken.

"Neden uzun uzun baktığı belli oldu!"

"Ne?"

"Hmmm!"

"Ne uzun uzun bakması Serenay?"

"Ha yok bir şey ya başka bişey düşünüyordum. Gözlerin ne renk senin?"

Sorusuyla beraber yıllardır çektiğim çile aklıma geldi. Hafif güler gibi oldum.
Liseden bu yana herkes bu soruyu sorardı çünkü gözlerim çok farklıydı. Artık ben bal rengi olarak kabul etmiştim ama biri kehribar diyordu. Bazen yeşil oluyordu. Bazen düz kahverengi. Bende anlamamıştım. Yeşil giydiğimde yeşile dönerdi. Çoğu kişi imrenirdi hatta lens zannederdi. Eminim şu an bal rengi gözlerim güneşte kehribara dönmüştü ve Serenay'ın şaşkınlığı da bunaydı.

"Boşver bunu şimdi. Bana lütfen anlat herşeyi."

"Tamam ama bence şimdi uyumalısın çünkü gerçekten berbat görünüyorsun. Yarın uyandığında herşeyi konuşabiliriz. Azad yarınlık izin verdi. Yarın akşama başlıycaksınız işe. Olur mu?"

"Ne işi? Allah aşkına benim zaten bir işim var ki?"

"O iş yok artık Ezel. Bu sokakta olan bir işe girmek zorundasınız ve şu an eleman açıklığı sadece bizim mekanda var."

"Sizin mekan?"

"Gece mekanı!"

"Bar yani."

"Aynen. Orda barmen ya da garson olarak çalışırsınız. Bak bu o kadar da kötü değil. Emin ol. Biliyorum şu an Beyza yüzünden böyle birşeye maruz kalıyorsun ama zamanla seveceğine eminim burayı. Zamanı geldiğinde gidemeyceksin bile."

Yine hafifçe kıkırdadı.

"Bende senin gibi gecenin bir yarısı yanlışlıkla girdiğim bu sokakta hapis hayatı yaşadım. Bu sokak kimsesizlerin evidir Ezel. Çoğunun arkasında merak edeni yoktur. Zamanla Murat'ı tanıdım. Bar da çalışıyodum. O da sağ kol tabi ortalıkta akham keserdi. Azad ortalığa pek çıkmaz, adamları halleder işi. Bu gece denk geldi size. Normalde o ilgilenmez bu işlerle, Oktay'la Murat bakar. Beyza' nın yediği halt Azad'ın kulağına gitmiş. Azad gizli işlerden nefret eder. Beyza.. Azad 'ın yakın bir arkadaşının işine karıştı. Ay neyse çok konuştum. Yani demem o ki ben de Murat'a aşık olduktan sonra gidememiştim burdan. Oysaki gitme şansım vardı. Neyse. Şeyy.. Senin sevgilin var mı?"

Gözlerini kocaman açıp yüzüme bakarak  bir anda sorunca irkildim. Onu dinlmeye o kadar dalmıştım ki bi an sorduğu soruyu idrak edemedim.

"Ah hayır. Öyle konulara uzağımdır."

"Çok iyi. Kesinlikle aşkın bu sokakta o zaman!"

"Hiç zanetmiyorum."

O yine kıkırdamaya devam ederken içerden devrilme sesi gelince koşarak içeri gittik. Murat koltukta uyumuş üstüne yere düşmüş ama hala uyanmamış vaziyette yerde uzanıyordu.
Orta sehpanın üzerindeki vazo devrilmiş ama kırılmamıştı. Gözlerimi ovarken artık gerçekten uyumam gerektiğinin bilincindeydim.

Selenaya bakıp konuştum sessizce.

" Uyandırabilecek misin?"

"Top patlasa uyanmaz o!"

"Eee nolcak?"

"Şey bende bi yere kıvrılır yatarım siz rahatsız olmayın lütfen. O uyansa bile eve taşıyamam onu araba kullanamaz. Bende şu koltuğa kıvrılırım."

"Olacak mı ki öyle ya? Olmazsa yanımda yat bişey olmaz bak gerçekten ben rahat edemem siz burda böyleyken."

"Ahh tatlım teşekkürler ama ben onu koklamadan uyuyamam yanına sokulur yatarım. Gel de koltuğa çıkaralım şu tatlı şeyi!"

Kıkırdayarak Murat'a doğru adımlamaya başladığında bende ardından gittim. Serenay omuzlarından tutup sırt üstü çevirdiğinde ağzını açıp uyuduğunu gördüm. Bir an gülmek istesem de hiç halimin olmayışı her bir uzvumu kilitlemişti sanki. Serenay omuzlarını kavrayınca bende ayaklarını kavradım ama..

Aması yok.

Kalkmıyor.

Serenay'a bakıp 'napacağız' anlamında kafa sallayınca daha çok asıldı omuzlarından.

Zor bela koltuğa kaldırdığımız Murat sanki hissetmiş gibi "Güzelimm!"
diyip Selenay' ı yanına bi hışımla çekti. Selenay yanınla güzel bir gülümsemeyle kıvrıldığında anında ikisinde gözleri huzurla kapandı.

Onların o hali yüzümü ister istemez gülümsetince böyle insanların bu sokakta ne yaptığını daha çok sorgulamak isteğiyle doldu içim.

Yavaş adımlarla odama adımladığımda dolap kapağını açıp battaniye tarzı bir şeye bakındım.

En üst tarafta siyah beyaz renklerinde bi battaniye gördüğümde hemen uzanıp aldım. Baya kaliteli duran battaniye yumuşacıktı. Yavaş addımlarla salona adımladım. Onları aynı şekilde görünce usulca elimdeki battaniyeyi açıp üzerlerine örttüm.

Hareketime gözünü açan Serenay bana güzel bir gülümseme gönderip tekrar Murat'ın boynuna sokulup uyumaya başladı. Tekrar odama geldiğimde beni en çok mutlu edecek şeyin varlığı içimi rahatlattı.

Banyo.

Hemen dolaba yöneldim.
Az önce açtığımda bir sürü kıyafet ve iç-dış giyim gördüm.
Hemen bi pijama takımı alıp duşa ilerledim.

Temiz havlu ve birkaç malzeme hazırlayıp sıcak suyu ayarladım ve hemen soyunup suya bıraktım kendimi. Suyun rahatlatıcı hissinden sonra bi süre gözlerimi kapatıp kendimi dinledim.

Beyza neden bu sefer büyük oynamıştı?

Bir sebebi illaki vardı ama bu kadar başını, başımızı belaya sokacak ne yapmış olabilirdi belgeler dışında?

Belge, neydi?

Yine ne bela sarmıştı başımıza bilmiyorum ama bu sefer kolay kurtulamayacaktık. En son onu karakoldan toplamıştım. Eroinli sigara içmekten bir gece kulübünde yakalanmıştı. Zar zor ikna ettiğimizde memuru bırakmıştı şükür ki. Şimdi tekrar aynı boka ya da daha kötüsüne bulaştıysa parmağımı bilr kıpırdatmazdım.

Neden kendini kandırıyorsun?

Yardım edecek olan ilk kişi sen olacaksın hâlbuki.

Neye güveniyordu bilmiyorum ama bu sokakta onun bir amacı olduğu belliydi. Bunu bakışlarından bile anlamıştım.

Saçlarımı son kez yıkayıp duruladıktan sonra havluyu bedenime sarıp aynanın karşısına geçtim.

Bal rengi gözlerim, uykusuzluktan oluşan mor halkalara ev sahipliği yapıyordu. Siyah saçlarım belime, hatta kalçama bile ulaşıyordu. Kesmeye bi türlü fırsatım ya da param olmamıştı. Kendimde kesmek istememiştim açıkcası. Siyah kaşlarım, dolgun kirpiklerim okkalı fındık gibi bir burnum vardı. Dudaklarım olması gerektiğinden daha dolgundu.

Kabul ediyorum. Çok güzel bir kızdım.

Daha 22 yaşımda olmama rağmen dolgun hatlarım vardı.

Ne yazık ki yeyip yeyip kilo alamayan kızlardan hiçbir zaman olmamıştım.
Ne yesem ya hemen göğüslerime ya da kalçalarıma gidiyordu.

Yediklerine her zaman dikat etmek çok sinir bozucuydu.

Herşeyi bir kenara bırakarak kurulanıp pijama takımını giydim. Saçlarımı kurutmayı sevmezdim. Kendi kendine kuruması saha güzeldi. Olan ama dün geceden beri aklıma bi kere bile gelmeyen telefonuma bakma zahmetine girdim bir anda.

Saat sabahın 08.00'iydi.

Tabiki ne biri aramış ne de mesaj atmıştı. Fazla da kayıtlı kimse yoktu zaten. Usulca telefonu komodinin üzerine bırakırken kendimi de yatağa bıraktım.

Gözlerim uyku için sızlarken, bir an önce gözlerimi kapatmak ve bu geceyi bir kabus olarak gördüğüm güne uyanmak istiyordum.

Kendimi kandırmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecektim..

****

Uzun bir bölümdü.
Umarım keyif almışsnızdır.
Oy ve yorum lütfen❤

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top