25. BÖLÜM- TEPETAKLAK
"Hayatın en acımasız sillesini belki de şimdi yemiştik."
Hala aynı yerde adımladığımızı farkettiğimiz o an..
~~
-Bölüm Müziği-
Black out days( futura island slowed)
Plaza- is mine
~~
Çıktığın çöplüğe dönmek öyle bir histi ki, geriye dönüp baktığında eskisinden daha beter bir halde olduğunu, daha da olacağını görmek, bütün adımlarını sekteye uğratıyordu sorgusuzca.
Aylar sonra yine böyle bir yerde kendini bulmak, insanı şaşırtmaktan öteye gitmiyordu.
Anlayamıyordum..
O kadar savaş vermeme rağmen, o kadar zorlamama rağmen hiçbir şeyin yolunda gitmeyişini, daha da kötüye yol almasını anlamıyordum da, çözemiyordum da.. Garip bir şekilde hayatım bok gibiydi ve ben içinde çırpınan bok böceğinden farksızdım.
Bir anda dudağımın sol tarafına öyle bir tekme atıldı ki başım geriye savrulurken dalgınlığıma kocaman bir siktir çekip kafamı hızla iki yana sallayıp kurtulmaya çalıştım tüm düşüncelerden.
Çenemin uyuşukluğunu hissettiren, anlık dişlerimi sıkamaz hale getiren sağlam bir tekme yemiştim. Bakışlarım iri kıyım kadında dehşetle dolaşırken kanımın hızının artışını öyle bir hissettim ki, ensemi iki omzuna eğerek kütlettim öfkeyle.
Hırs..
Tek hissettiğim hırstı.
Belki de geç kaldığım tek duyguydu bu yaşıma kadar.
Öfkeyle yumruklarımı sıkarak bir yumruk savurdum yüzüne. Manevramdan sağa eğilerek kaçacağı düşünürken hızla sol yumruğumla eğildiği taraftan geçirdim yüzüne. Dudağımdan akan kanın sızıntısını hissetsem de durmadım. Etrafında bir tur atacağımı sanırken beklemediği anda kendi etrafımda hızla dönerek iki kaburga kemiğinin arasına tekme savurmamla nefesi kesilerek yere serilmesi bir oldu. Ağzımdaki kanı yere tükürerek sendeleyen bedenimi dengede tutmaya çalıştım.
"10,-"
"9,-"
Hakem saymaya başladığında kendi çenemi esnetiyordum. Sıkı bir yumruk yemiş, az bir şey feleğim şaşmıştı ama böyle olmak zorundaydı zaten.
Darbe almayınca akıllanmıyordu insanoğlu.
"5,-"
Hakem son saniyeleri tanırken hala hareket etmeyen kadınla yanıma yaklaşan yaşlı adamı izledim bitik gözlerimle..
Yorulmuştum ve..
Sinirliydim.
"2,-"
"Ve kazanan Çita."
Yüzüme dağılan saçların arasından gürültü ile ayaklanan kalabalığa baktım. Herkesin elleri havada uçuşuyor, çoğu kişinin üzerime para yatırmasıyla kazanmanın sevincini yaşamasını seyrettim donuk gözlerimle. Elimi tutan yaşlı adamın parmaklarından kurtularak ringin çıkışına yöneldim hızla. İplerin arasından çıkarak soyunma odasına yürüdüm yavaşça.
Peşimde kuyruğumla..
"Kızım sen neymişsin be? Daha yeni olmana rağmen bir sonraki maçına tonlarca müşteri topladın.. Yemin ediyorum 5 maçtan sonra biz köşeyi döneriz bak görürsün."
Heyecanla konuşan Tomy'e bakarak gözlerimi devirdim. O da benim göz devirmemle göz devirirken başımı bu boktan olaya dahil olmanın saçmalığıyla iki yana salladım. Yine de kendime hakim olamadan güldüm.
Sinirden güldüğüme emindim oysa ki..
"Peşimi bırakmayı ne zaman düşünüyorsun sen?"
Bana kız gibi omuz silkerek kapımı açtı.
"Hala böyle bir ihtimalin olduğunu neden düşünüyorsun anlamış değilim. Kızım ben senin bu platformda tek menajerinim, bilmiyormuş gibi yapma lütfen."
Bıkmışlıkla içeri girerek hızla üzerimde olan sporcu atletini çıkararak duşa ilerledim.
"Menajerimsen hizmetçimsin de.. Havlumu hazırla hizmetçi Tomy!"
Alayla söylenerek hızla kapıyı açarak duş kabinine girdim.
"Kız kapını kapat kapını.. Gözlerime eziyet etme."
Gülümseyerek kapattım kapıyı. Hızla kaynar suya girerek acele hareketlerle saçlarımı ve bedenimi sudan geçirdim. Terimi aldıktan sonra kapının üzerine atılan havluyu alarak bedenime sardım. Çıkarak üç beş parça olan kıyafetlerin olduğu dolaba ilerleyerek altıma iç çamaşırı giyip pantolon çektim.
Havlunun üzerinden de sutyenimi takacağım sırada odada yankılanan çığlık sesiyle yüzümü buruşturarak arkamı döndüm öfkeyle.
"Bu ses nerenden çıkıyor senin ya?"
Tomy gözlerini ve dudaklarını kocaman açarak elinde tuttuğu tablete kısa bir bakış atıp hala yüzünün şeklini bozmadan bana bakmasını garip bir öfkeyle izledim.
"B-ben d-doğ-ru mu g-gördüm? Aman tanrımmmmm yüce imperator Zeus adına şu an öldüm ben. Tam şu an yaşayamadığım zenginlik için acı çekiyorum. B-bu, b-bu resmen bir servet. Serr-veeettt!!!"
Bağırarak söylediği ve saçmaladığı sözlerle havlumu çıkararak üzerime kazağımı ve deri ceketimi geçirerek yine ona baktım.
"Yine ne gördün de imperator Zeus aşkın başladı?"
"Benim gördüğümü eğer sende görseydin şu an bırak yüzüme bön bön bakmayı, gözlerin kör olmuştu kanamaktan kööörrr!"
Yanına yaklaşarak tablete eğildim.
"Ne kadar yatırmışlar? Senin yakışıklı bir erkek manken dışında başka bir şeye bu kadar şaşıracağını düşünmüyorum açıkçası."
Bana burun kıvırarak yan bir bakış atıp tableti uzatmadan elinde tuttuğu defterinin bir sayfasını açtı. Kaleminin kapağını da dişlerinin arasına sıkıştırarak açmasını izledim garipce. Bir şeyler yazmasını beklerken bir anda ağzındaki kapağı tükürmesini seyrettim. Yüzümü buruşturarak baktım haline.
"Kaç yaşına gelmiş adamsın, ne bu haller Allah aşkına?"
Bana trip atmasını beklerken şokla gözleri tableti buldu. İşaret ve baş parmağıyla ekranı büyüterek seslice saymaya başladı.
"1, 2, 3, 4.. 7, 8, 10, 13."
Başını iki yana sallayarak gözlerini kapatmasını, elini götürerek alnını tutmasını izledim. Sinirle elini alnından ittim.
"Ne saçmalıyorsun?"
Sesimdeki öfke hala yerini korurken gözlerini açarak bana garip ama belki de onu tanıdığım günden bugüne kadar gördüğüm tek gerçek şaşkınlık sinen gözlerine baktım anlamayarak.
"Tam 13 tane. Tam tamına 13 tane sıfır. Bunun ne demek olduğunu biliyor musun sen?"
Catılan kaşlarımla ne demek istediğini anlamaya çalışırken tabletten saate baktım dikkatle.
"Eğer beni biraz daha oyalarsan cehennemin dibindeki o evine dolmuş dolmuş aktarma yaparak gitmek zorunda kalacaksın sevgili menajerim!"
"Diyorum ki; bir milyarder sana tam tamına 1 trilyon yani, bir, yanında da tam 13 tane sıfırı olan bir rakam yatırmış. Bunun sana yansıyacak ödemesini, eğer kazandığında yapılacak para aktarımını bir hayal et, ayaklarının altını öpeyim bir hayal et yalvarırım?"
Hala şoku atlatamadan tane tane konuşan adama garip bir bakış atıp doğruldum. Anlamayan bakışlarım tabletin parlak ekranında dolanırken şüpheyle sisteme baktım. Beklediğim an gelmişti ama bu kadar büyük bir parayı beklemiyordum. Sadece borçları kapatacak bir miktar elime geçse yeterdi bana.
"Kimin yatırdığını öğrenebiliyor muyuz?"
"Ah bebeğim, biliyorsun ki yatırımcıların ismi resmen kara kutu içinde muhafaza ediliyor. Öğrenmemiz imkansız!"
Bir süre ifadesizce bakımlı yüzünü inceledim. Fazla düşünmemek için başımı sallayarak kapıya yöneldim bir anda.
"İlla ki öğreniriz!"
Arkamdan eşyalarını aceleyle toplamaya çalışıp salkım saçak beni takip eden adama bakmadan hızla arka kapıdan mekanın arkasında duran motosikletime yürüdüm.
"Nasıl öğreneceğiz ki? "
Yerime geçerek kaskımı takmaya başladım. Arkama yerleşmeye çalışan ince bedenine yan bir bakış atıp yüzüne çıkardım bakışlarımı. Gözlerini dikmiş vereceğim cevabı bekliyordu heyecanla. Onun heyecanını kursağında bırakmanın daha da fazlasını yapmanın zevkiyle gülümsedim.
"Maçı kaybettiğimi düşünsene?"
Duyduklarıyla iki elini de yanaklarına bastırmasıyla önüne sıkıştırdığı çanta yeri boylarken şaşkınca başını iki yana sallamasını izledim keyifle. Komik haline kahkaha atarak kaskı geçirdim kafama.
"Bu geceki güzellik uykumu huzurla uyuyabilmem için bana bunu beni sadece korkutmak için yaptığını ve aslında böyle bir şey yapacak kadar aptal biri olmadığını söyle lütfen Çita?-"
Yanaklarından çektiği elleriyle bir anda kaskımı tutmasıyla dengemi kaybederek arkaya yaslandım.
"Bekliyorum söyle çabuk?"
"Eğer bırakmazsan bırak kaybetmeyi, maça bile çıkmam Tomris!"
Çığlık atarak kafamı iğrenç bir şey tutuyormuş gibi öne itmesiyle ellerini dizlerine silmesini izledim keyifle.
"Yüce Zeus, duy sesimi ve bu kıza lütfen biraz mantık ver. Biraz mantık.. Az bir şey mantıkkkkk!"
Bağırarak konuşmasıyla önüme dönerken hızla çalıştırdım motoru.
"Senin bu Yunan Mitolojisi'yle alıp veremediğin ne anlamadım?"
Yavaşça park yerinden çıkarak belime sarılan kollarını hissetmemle bir anda gaz pedalına sonuna kadar bastım.
"Eğer yavaş gitmezsen senin o seksi sarışın kuzenine her şeyi anlatırım!"
Bir anda bağırmasıyla gazdan çekilen parmak uçlarım fren pedalına asılmasıyla boş yolda kayarak durdu motor. Arkamdan üzerime çullanan bedenini sinirle geriye iterek kaskımı çıkardım. Arkamı dönerek desenli pembe montundan görünen çiçekli lila gömleğini tutup ittim arkamdan.
"İn lan motordan, ne bok yiyosan ye gece gece sokakta? Beni tehdit etmek neymiş gör!"
Itmemle sendeleyerek inen adama bakıp tekrar kaskımı takmak için yönelecekken dedikleriyle başım tehditvari yavaşlıkta ona döndü.
"Benimm telefonum nerde? Beyzoşumla kısa bir sohbet gerçekleştirmem gerekecek!"
Dişlerimin baskısıyla yaralı dudağım sızlarken derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım.
"Sence benim seksi sarışın kuzenim bir anda başımıza biten sana mı, yoksa hayatını ona adamış, bana mı inanır?"
Yüzüme korkuyla bakmasıyla sinsice gülümsedim.
"Bir düşün de öyle gel yanıma bir dahakine sevgili eski menajerim!"
"Ne? Eski derken? Ne demek eski? Yüce Herakles aşkına! Sen hayatını kuzenine adadıysan, bende sana adadım Çita'm,-"
Ağlamaklı çıkan sesiyle içimden sabır çekerken burnunu çekmesiyle şaşkınca yüzüne baktım.
"Bunu nasıl unutursun?"
Dudaklarının öne doğru büzülmesiyle başımı iki yana sallarken kendi kendime söylenmeye başlamıştım bile.
"Sana acil koca lazım abi, yoksa ben senden kurtulamayacağım!"
"Yani ben gidince günlerce, aylarca belki de yıllarca ağlamayacaksın öyle mi?"
Ifadesiz bakışlarımı görmesiyle ellerini önünde birleştirip yüzünü benim tam aksi yönüme, diğer tarafa çevirdi trip atarcasına.
"Peki, küstüm."
"5 saniyen var!"
Kaskımı kafama geçirerek gaz pedalına parmaklarımı yerleştirmemle belime sarılan ince kollarını gördüm. Gülümseyerek başımı iki yana sallayıp çıktım sokaktan. Trafiğe kalan İstanbul kalabalığına acıyarak araçların arasından keskin hareketlerle geçerek kurtuldum onlardan. Bir anda cebimde titreyen telefonu hissetmemle bir elimi cebime atıp kimin aradığına baktım.
Mükemmel anne arıyor..
Sinyalleri yakarak sağa yaklaşıp sağ şeritte durdum hızla. Kaskımı hızla çıkararak telefonu kulağıma götürdüm.
"Alo?"
"Saat kaç oldu, nerdesin hala?"
Kısık sesini duymamla kaşlarım çatılırken seslice bir nefes verip arkama dönüp dikkatle beni dinleyen Tomris'e sus işareti yaptım. Başını sallayarak ellerini belimden çekip dudaklarına kapattı. Beni onaylamasını görmemle konuştum hızla.
"Bu gece cafe fazla kalabalıktı. Müşterilerden gözümüzü bile açamadık. Yeni çıktım, geliyorum. Alınacak bir şey var mı?"
"Canım karpuz çekti benim."
Masumca söylediği sözlerden çok, o karpuzu nereye koyacağımı düşündüm kısa bir an.
"Tamam, açık bir yer bulursam alırım. İyisin değil mi?"
"İyiyim iyiyim. Sadece anlamsız bir yorgunluk var üzerimde. Halsiz hissediyorum."
"Gelirken ilaç almamı ister misin?"
"Var evde, gerek yok. Hadi gel hemen."
"Tamam geliyorum."
Telefonu hızla kapatıp cebime koyarken aklıma gelen fikirle arkamı dönüp hala elini avcuna kapatmış susmak için can çekişen sevgili arkadaşıma baktım.
"Tamam konuşabilirsin."
"Huhhhh valla bir an sesler burnumdan çıkacaktı. O derece dolmuştum Çita'cığım."
Dedikleriyle sinirden gülerken bununla ne yapacağımı düşünmeyecek kadar başıma musallat olduğunu biliyordum ne yazık ki.
"Giderken kapruz alacağım. Onu koyacak tek yer de senin kucağın olduğu için bizim eve kadar geleceksin. E haliyle bu saatte de bir de seni Istanbul'un diğer ucuna bırakmak için gitmeyeceğime göre,-"
Arkamı dönerek göz kırptım ona. Heyecanla cümlemin sonunu beklemesini keyifle izlerken kıkırdayarak öpücük attım belli olmasa bile.
"Bu gece bizdesin fıstık."
Duyduklarıyla çığlık atarak dans etmeye başlamasıyla başımı iki yana sallayarak önüme döndüm.
"Allah'ım seksi biri sarışın, biri esmer iki seksi arkadaşımla seksi seksi takılmayalı haftalar olmuştu. Yüce Hades sana şükürler olsun."
Yine bir Yunan tanrısı duymamla gözlerimi devirirken bizim eve giden sokağın alt caddesinde olan işlek alışveriş yerlerine sürdüm motoru. Saat henüz gece yarısı olmasa da geç bir saat olmuştu. Açık bir yer bulmayı pek beklemesem de hızla bakındım caddede. Bütün kepenkler kapalı dururken cadde sonunda yanan bir ışık görmemle açık bir manav bulmanın sevinciyle hızla durdurdum önünde.
Kaskımı çıkarmadan birkaç tane kalan karpuzlardan kocaman olanı alıp içerde bekleyen amcaya seslendim.
"Amca ne kadar bu karpuz?"
"Kilosu 3 lira kızım, ver tartıyım?"
Üzerimde para olmadığı için para kuyusuna dönüp baktım kısık gözlerimle. Bana bakmamak için üstün bir çaba sarfetse de göz ucuyla beni izliyor, ona baktığımı görmesiyle başını ters yöne çevirip sokağı izliyormuş gibi yapıyordu. Keyifle yanına adımlayarak ceplerine dokundum.
"Ayy tacizzzzz, ayyy tecavüz ediyor beni!"
Bağırarak ceplerini tutarken gülerek göz kırptım.
"Birkaç kağıt çıkış yavrum."
Diğer cebine yönelip 10 lira çıkarıp verirken verdiği paraya baktım sinirle.
"Seni şuraya yatırıp soyarım Tomris, sonra da o seksi kıçını da bu amca görür!"
"Ay tamam be ne kızıyorsun?"
Cebinden bir 20'lik daha çıkarken sabırla nefesimi burnumdan verdim.
"Biz seninle bir gün kapışalım ya, o yumruk az gelmiş sana!"
Gözleri kocaman olurken aklına gözünün tam altında yarattığım morluk canlanmış olmalı ki aceleyle pembe montunun iç cebinden 100 lira çıkardı. Keyifle 100'lüğü alırken yanağından bir makas aldım.
"Adam ol,-"
Bir anda bana garipce bakmasıyla gözlerim hızla bedenini süzdü. Kıkırdayarak bekleyen amcaya yürüdüm.
"Diyeceğim de, bir şeyleri pek zorlamaya gerek yok."
Seslice gülmeye devam ederken karpuzu ve para üstümü alıp motora ilerledim. Koca karpuzu kucağına yerleştirip para üstünü de cebine sokuşturdum.
"Al paranı, cimri!"
"Para kolay mı kazanılıyor kızım?"
Elimle kaskın dışından dudağımı gösterdim.
"Evet kazanılmıyor ve eve gittiğimiz de bu dudağımın tek açıklaması senin bana yumruk atmış olman olacak Tomris'ciğim. O sarışın seksi arkadaşından sağlam bir saç yolma seansına hazır olsan iyi olur."
Kocaman gözleriyle eli yeni boyattığı gri saçlarına giderken gülerek bindim motora. Hızla birkaç sokak yukarda olan eve sürerek park ettim motorumu.
Elimde kalan tek siyah bebeğim vardı.
Kötü bir sokak olmasa da çalınmasından ölesiye korkuyor, giderse yaşayacağım boşluk için daha şimdiden kasılıyordu kalbim.
"Ay al şunu kucağımdan. Güzel bacaklarımın şekilleri bozulucak."
Dedikleriyle almak için uzandığım kapruza bir anda bastırmamla nefesini tutarak yanaklarını şişirmesini izledim zevkle. Ardından kucaklayarak aldım.
"Erkek olan sen misin ben miyim anlamadım? O iki katı ben mi çıkacağım böyle?"
Kucağımdaki karpuzu göstererek sitem ettiğimde bana yandan bir bakış atıp capraz çantasını taktı. Ardından saçlarını düzelterek biraz daha rampa verdi.
"Zaten incecik mükemmel bir bedenim var, bir de iki katı 10 kiloyla çıkıp efor sarfedemem."
Kıvırtarak önümden geçip apartmana gitmesini izledim garip bir şekilde. Ardından keyifle bakarken onunla nasıl haftalar içinde böyle olabildiğimize hayret ettim. İlk gördüğüm ve son gördüğüm günden bu yana o kadar içimize sinmişti ki ona karşı beslediğim şefkati sanırım uzun zamandır kimseye beslememiştim.
Gecenin bir yarısı, kurtarmıştım onu.
Tecavüzden..
Belki de daha kötüsünden..
****
-3 AY ÖNCE-
Son kez önümdeki tezgahı silip bütün kirlileri tepsiye toplayıp mutfağa taşıdım. Daha bu işe gireli bir ay olmamışken şimdiden bıkmış ve yorgunluğun yüklediği ekstra bir sinirle dolduğumu hissediyordum sanki. Bugün gece mesaim vardı ve gözüm sürekli telefondaydı herhangi bir aramaya karşı. Çıkan saçlarımı geriye iterek tepsiyi tezgaha sertçe bırakıp Mert'e döndüm.
"Saat 23:00, ben çıkıyorum. Dışarda kirli masa kalmadı."
Kasadaki bilgisayarda bir şeylerle ilgilenmeyi bırakıp bana dönen çalışma arkadaşıma mesafeli bir bakış atıp önlüğümü çıkardım.
"Tamam. Iyi geceler."
Cevap vermeden kaldığım çantamla hızla terkettim cafeyi. Sepeleyen yağmurla birlikte kapşonumu kafama geçirerek telefonuma baktım hızla. Aramalara girip Beyza'yı aradım.
"A-alo?"
Ağlayan sesini duymamla adımlarım bir anda bıçak gibi kesilirken kesilen nefesimin arasından kelimeleri hızla seçerek konuştum.
"Beyza? Ne oluyor, iyi misin? Niye ağlıyorsun?"
"A-adam,-"
Dediklerinden bir şey anlamazken burnunu çekmesini, derin bir nefes alarak tekrar hıçkırmasını dinledim koca sokakta yolun ortasında beklemeye devam ederken.
"Ne diyorsun anlamıyorum."
"A-adam kadını aldattı. Resmen bir şırfıntıyla aldattı piç herif."
Yine bir film klasiği ile ağladığını öğrenmemle rahatlamayla düştü kasılan omuzlarım. Uysal adımlarım sessiz sokakta yavaşça ilerlemeye başlarken başımı iki yana salladım.
"Nerden buluyorsun böyle konulu filmleri anlamıyorum."
"Kadını sevdiğini söylüyordu ama hepsi yalanmış. Ilk ayrılıkta aldattı kızı. Sevgi,-"
Kısık sesine karışan sitemi hissettim öylece.
"Sevgi böyle bir şey değil. Neden yanlış yazıyor bu senaristler?"
Şimdi de tek derdimiz bu konuları yazan senaristler olurken bir çığlık sesi duydum. Adımlarım aynı anda ikinci kez dururken boş sokakta yankı yapan sesin nerden geldiğini anlamaya çalıştım.
"Ağlamayı kes ve uyu. Yarım saate geleceğim tamam mı?"
Düz sesimi duymasıyla mırıldanarak kapattı telefonu. Hızla telefonu arka cebime yerleştirerek çantamı çıkardım kafamdan. Bağrışma sesleri elirken ara sokaklara yöneldi bakışlarım. Birkaç sessiz adım atarak her hangi bir tehlikeye karşı atakta ilerledim.
Etrafa bakarak bir adım daha atacağım sırada aynı anda yakınından geçtiğim bir ara sokaktan belirgin gelen seslerle geriye birkaç adım atarak baktım sokağa. Birden fazla adam görmemle hızla kenara çekilerek saklandım. Karanlıkta bir şey belli olmazken konuşmalara dikkat kesildim.
"Nesin lan sen,-"
Kahkaha sesleri sokağı alırken duvarın kenarından görüş açıma soktum onları.
"Ne bok olduğun da belli değil? Kız mısın erkek mi? Saçlara bak."
Gülüşme sesleri yükselirken konuştukları kişiye baktım öylece. İnce yapılı biri görünüyordu ama karanlıktan dolayı belli olmuyordu eli yüzü. Dinlemeye devam ettim müdahale etmeden.
"Ne olduğun farketmez, gel bir ölçeyim arkanı önünü?"
Ardından ince bedeni inceleyen bakışlarını gördüm yapılı adamın.
"Ön de pek yok gibi ama neyse, arka yeter."
Duyduğum iğrenç sözlerle yüzüm tiksintiyle buruşurken ne yapabileceğimi düşündüm bir an. Üç erkekti ve sarhoşlardı. Çantamı duvar dibine koyarak bileğim de olan saç tokamla üşümemek için açtığım saçlarımı geri topladım. Aynı anda tiz bir çığlık sesini bastıran inleme sesleri ara sokağı doldururken ağzını kapattıklarını anladım.
Öfkeyle kenara bakındım. Bir sopa ya da kesici bir alet aradı gözlerim ama yoktu. Gülüşme sesleri kulağıma artarak gelmesiyle derin bir nefes alıp omzuzlarımı esnettim. Umarım başa çıkabilirdim.
Karanlık sokağa hızla girerek farkettirmeden adımlarım onlara doğru ilerledi. Yere yatırdıkları ince bedenli adamın ağzını biri kapatırken diğeri pantolonunu çıkarmaya çalışıyordu. Hırsla pantolon çıkarmaya çalışanın ense kısmına kırdığım kolumun dirseğiyle kuvvetli bir darbe indirerek kenara ittim. Ayakta hala elinde içkisini içene de hızla tekmemi iki bacak ortasına savururken, ağzını kapatmaktan vazgeçip bana saldıran adamın manevrasından çömelerek kurtuldum.
"Seni orosbu, kendi kendine geldin ayağımıza."
Arkamdan gelen sesle bir anda bakışlarım arkaya dönerken hızla uzun saçlarına yapışıp kafasını dar geçitli duvara savurdum. Aynı anda saçlarıma yapışıp beni kendine çeken adama duraksız kafamı geriye sert bir şekilde yatırarak kafa attım. Inleyerek benden ayrılan adamdan da kurtulurken kafasını vurduğum adamın baygın olduğunu gördüm. Iki bacak arasına vurduğum adama bakmam ile elinde tuttuğu şey dikkatimi çekti.
Bir anda bana doğru savurduğu bıçakla karnımı geriye çekerek kurtulurken son şansımın o bıçak olduğunu biliyordum. Ellerimi havaya kaldırarak dikkatini dağıtırken yine aynı taktikle bu seferde düz bir şekilde kaburgalarına tekme savurdum. Aynı anda nefesi kesilerek önüne eğilmesiyle elindeki bıçağı hızla alarak keskin ucuyla yüzüne vurdum bir an olsun düşünmeden. Yanağından gelen keskin kan kokusuyla inleyerek benden uzaklaşan adama doğru bıçağı tutarken sekteye uğrayan nefesimle konuştum güç bela.
"Geri bas yoksa bir dahakine yüzüne sallamam haberin olsun."
Geriye giderek yüzünü tutan adama diğeri de eşlik ederken baygın olan sıska bedene bir tekme atarak geriye ittim. Hızla eğilerek titreyen ince bedene dokundum telaşla. Dokunmamla çığlık atması bir olurken aceleyle çektim elimi.
"Sakin ol sana zarar vermeyeceğim ama ayağa kalkıp burdan uzaklaşmazsak ikimiz de bok yoluna gideceğiz."
Beni duyuyor muydu bilmiyordum ama aralanan gözlerinin ardından görünen koyu gözlerinin yaşlı olmasını görmemle dudaklarımı şefkatle birbirine bastırdım. Tekrar tedirgince koluna dokundum.
"Hadi kalk."
Titreyen elleriyle duvara tutunarak kalkmaya çalıştı. Karanlığa alışan gözlerim hızla doğrulmasıyla sapsarı kısa saçlarını buldu. İnce uzun bir bedeni vardı ama erkek gibi saçları kesilmişti. Böyle bir olaya bir kadının daha maruz kalacağına şahit olmak kadar iğrenç bir duygu kalbime nüksederken gelmeseydim eğer olacak olanları düşünmek bile istemedim.
"B-ben,-"
Titreyen bedenine yine titreyen sesi eşlik ederken ince çıkan sesiyle kız olduğunu anlamam bir oldu ama aynı anda çözülen pantolonunun aşağı kaymasıyla bakışlarım hızla aşağı kayarken şokla gözlerim aralandı.
Desenli bi' boxer.
Gözlerim nereye bakacağını şaşırırken garip bir şekilde başımı cevirdim utanarak. Elimdeki bıçakla orasını gösterirken utanarak iki eliyle bir anda kapatmaya çalışmasını izledim öylece. Biraz uzaklaşarak baygın adama baktım. Ardından sokaktan çıkan adamların geriye bıraktıkları boslukta dolandı bakışlarım. Aynı anda titreyerek pantolonunu geri giyen erkeğin yanından geçerek üst tarafa, geldiğim yere yürüdüm.
"Buralarda biraz ipsiz doludur. Yanında bir şey taşımadan gezme."
Sanki sen taşıyorsun Ezel?
Bakışlarımı bir anda arkamdan gelen hareketlilikle hızla geriye dönerken çarptığım bedenin yine bir çığlık atmasıyla bu kadar ince bir sesin neresinden çıktığına baktım garipçe.
Sanırım hayatımda ilk kez bu tip bir insan görüyordum.
Garip bakışlarımı yüzünden çekerek ara sokaktan çıktım. Duvar dibine koyduğum çantamı alarak çapraz şekilde takıp kapşonumu tekrar geçirdim kafama. Bakışlarım kısa bir an yanımda yavru bir kedi gibi titreyerek bekleyen erkekte dolandı.
Erkek mi?
İç sesime lanet ederek bakışlarımı hızla sokak ışığının vurduğu yüzüne çevirdim.
Gülme Ezel. Gülme..
Sarı kısacık saçlarının önünü dikmeye çalışmış ama dikememiş olmasına mı, yoksa incecik bedenini saklayan pembe şişme montuna mı gülmeliydim bilmiyordum.
Garip bir tipti.
Gözlerini dikmiş bana bakıyor, büzülen dudaklarıyla iç cekmeye devam ediyordu. Haline içim acıyarak başımı salladım elimdeki bıçağı kapatıp uzatarak.
"Gideceğin yere kadar yanında bulunsa iyi olur."
Titreyen elleriyle almasıyla arkamı dönerek yoluma devam ettim. Adımlarımı hızlandırarak boş sokaktan çıkıp kalabalık caddeye girmeye çalışırken bir anda arkamda duyduğum adım sesleriyle adımlarımı yavaşlatarak arkama baktım. Pembe montuna sıkıca sarılmış birkaç adım gerimden gelen biraz önceki kurtardığım çocuğa baktım.
Aynı sokağa yürüyor olma ihtimali ile kafama takmadan önüme dönüp dolup taşan işlek mekan caddesine girdim. Çalıştığım kafe biraz daha ara sokak tarzı bir yerdeydi ama müşterisi bol olduğu için eleman açığı çok fazlaydı. Bu yüzden de işe girdiğim günden bugüne sürekli artı çalışıyor, mesai yaptırıyorlardı. İşime geliyordu ama yoruyordu da.
Durağa yaklaşarak taksi beklemeye başladım. Yolun soluna bakarak gelip gelmediğine bakacağım sıra tam yanımda duran çocuğu görmemle kaşlarım hızla çatılırken anlamayarak bana bakan gözlerine baktım. Başımı 'ne yapıyorsun' der gibi sallayıp kaşlarımı daha çok çatmamla derin bir nefes alıp montuna daha çok sarılmasını izledim.
"B-Ben teşekkür ederim."
İnce, nazik sesi kulağıma dolarken başımı sallayarak kabul ettim sessizce. Tekrar önüme döneceğim sıra bana doğru bir adım atmasıyla başım yavaşça yine onu buldu.
"Şey?"
Sesiyle birlikte bakışlarım yan bir şekilde yine yüzünü bulurken burnunu çekmesini, kirpiklerini sık sık kapatıp açarak bakışlarını kaçırmasını izledim öylece. Hali, gözüme fazla masum gelmesiyle yüz hatlarımı biraz daha katı halinden kurtararak baktım ona.
"Ben sanırım kayboldum. Beykoz'da yaşıyorum da, nasıl gidebilirim oraya?"
Anlamayarak yüzünü süzdüm.
"Beykoz'dan tam olarak bu tarafa nasıl geçmeyi başardın anlamadım?"
Yönümü ona dönerek tepkilerini izledim.
"Ben aslında orda konaklıyorum. Buraya da bir eğlence mekanı için gelmiştim ama yanlış yere gelmişim. "
"Gecenin bir yarısı karşıya ancak taksiyle geçersin. Başka bir şey bulabileceğini düşünmüyorum."
Gözleri şaşkınca etrafında dolandı.
"Tek başıma mı? "
Tek kaşımı kaldırarak ne demek istediğine baktım. Etrafta göz gezdirerek konuştum.
"Yanında annen baban olmadığına göre evet, tek başına!"
Sesimin sert çıkmasıyla bakışlarını utanarak benden çekmesiyle ne kadar kibar olduğuna baktım garip bir hisle.
Sen ne zaman kibar olmayı becereksin merak ediyorum Ezel?
Kendi kendime gülerken hiçbir zaman karşımdaki varlık kadar nazik olamayacağımı acı bir şekilde kendinr itiraf ederken başımı iki yana sallayarak yola bakındım taksi için.
"Yanımda gelsen olmaz mı? Ben öderim ücreti?"
Duyduklarımın şaşkınlığı ile bir anda başım ona dönerken aralanan dudaklarımla bakakaldım yüzüne.
"Pardon?"
"Ya bana bir şey yaparsa taksici?"
Korkarak konuşurken aynı anda dudaklarının bir bebek gibi büzülmesiyle şaşkınca başımı iki yana salladım.
"Eve gitmem gerekiyor, üzgünüm."
Katı tavrımdan ödün vermeden tekrar önüme dönerken ellerimi deri ceketimin cebine sokarak geçen araçların soğuğundan korunmaya çalıştım.
"Ben,-"
Tereddütle çıkan sesine bakmak için başımı cevirmeden gözlerimi çevirdim sadece.
"Sanırım sen olmadan şurdan şuraya adım atamayacağım."
Sonra etrafına bakarak birbirine yapışık bacaklarının birini hareket ettirerek yan tarafa adım atmayı denemesini izledim anlayamadığım bir keyifle. Sonra daha ayağının ucunu yere dokundurmadan hızla diğer bacağına tekrar yapışan titreyen dizlerine baktım. Bakışlarımı hızla yüzüne çıkarmamla kocaman gözleriyle başını iki yana sallamasını izledim.
"Yüce Ares şahit olsun ki atamam."
Dedikleriyle garip bakışlarım daha da tuhaflık kazanırken gülmeden edemedim. Nasıl bir tipti anlayamamıştım ama zararsız olduğu her halinden çok, tek bir bakışından belliydi aslında. Kısa bir an karşıya geçip onu bırakmayı düşünsem de saat çok geçti ve Beyza evde yanlızdı. Bu kadar vakit kaybını göze alamazken derin bir nefes alarak yolu seyrettim kafa karışıklığıyla.
"Senin evin yok mu?"
Aklıma geleni direk sorarken başını usulca iki yana sallamasını izledim.
"Yeni kovuldum. Şimdi bir otelde kalıyordum."
Gözlerimi kısarak yüzünü inceledim aklıma gelen fikirle. Riskli olsa da şu an bu saatte yapacak pek bir şeyim yoktu. Beyza'nın yanlız kalkmaması daha önemliydi.
Gelen bir taksiyle hızla elimi kaldırarak durdurdum. Kapıyı açıp bekledim binmesini. Yaptığım harekete bir anda çığlık atarak boynuma atlamasını anlık beklemezken şaşkınca arkaya sendeledim bir anda.
"Ay Çita'm benim, kahramanım. Çok teşekkür ederim."
Heyecanla birkaç garip hareket yaparak hızla kendini arabanın içine atmasıyla başımı iki yana sallayarak gece gece başıma nasıl bir bela sardığımı sorguladım. Hızla bende kaydığı koltukta yanına otururken kapıyı kapatıp şoföre baktım. Bana gözlerini mutlulukla dikip bakan çocuğa bir bakış atıp adresimi söyledim.
"Nereye gidiyoruz?"
Bana mutluluktan soyutlanıp tedirginlikle bakan gözlerine bakıp arkama yaslandım yorgunca.
"Evde hamile bir kuzenim var. Gece gece seni bırakıp gelmek benim için riskli bir zaman kaybı olacaktı. Yarın izinliyim, sabah bırakırım seni karşıya."
Gözlerimi kapatarak söylediğim sözlere sorgusuzca başını sallayan saf haline baktım son saniye.
Saflardan korkacaksın asıl.
İç sesim yine bana durmadan akıl verirken ağrıyan alnımı ovaladım. Yakın olan mesafe 5 dakika sonra biterken hızla indim peşimde kuyruğumla.
"Burada mı yaşıyorsun?"
Apartmana bakarak konuşmasıyla ona bakmadan ilerledim kapıya.
"Beğenmediysen yol orda!"
Sert sesim yine gardını alırken bir şey demeden arkamdan gelen haline baktım yan gözlerle. Hızlı adımlarla asansöre ilerleyecekken hala arızalı kartının üzerine asılı olduğunu görmemle tükenen sabrımla derin bir nefes alıp iki katı daa hızla çıktım. Beni takip eden adımlar da aceleyle peşimden gelirken sessizce anahtarı ceketimin cebinden çıkarıp kapıyı açtım.
Şu an Beyza'yı uyandırmak en son isteyeceğim şeydi. Bir anda omzuma çarparak içeri kıvırtarak giren çocuğa şaşkınlıkla bakarken ne yaptığına baktım öylece.
"Ay biz seninle çok güzel kanka olucaz bak göreceksin. Benim gibi mükemmel bir ev arkadaşı şöyle yerleri yalasan bulamazsın."
Etrafında dönerek leylek gibi sekip salona koşmasını hala elimde kalan anahtar ile şaşkınlıkla izlerken bağırmasıyla öylece bulaştığım belanın boyutunun tehlike arz eden halini gözden geçirdim dona kalmış yüz hatlarımla.
"Çok iyi anlaşacağız çokkkk."
****
-ŞİMDİ Kİ ZAMAN-
Evin içini kaplayan çığlık sesleriyle artık sabrım tükenirken bütün hırsımla bağırdım ikisine de.
"Yeterr!"
Yüksek sesimle Tomris'in saçını bırakan Beyza hızla bana bakarak yerine otururken ağlayarak yanıma koşan Tom'un saçlarını tutan ellerine baktım.
"Bana ne yaptı gördün mü?"
Bir anda saçından çektiği eline bakmasıyla yine çığlık attı.
Neden sürekli çığlık atıyordu kız gibi anlamıyordum.
"Saçım kopmuş. Yüce Afrodit seksiğliği aşkına saçım yerinden çıkmış Çita'm, kurtar beni ne olur."
Bir anda oturduğum tekli koltuğun dibine diz çökmesiyle başımı iki yana salladım gülerek.
"Onu bana yumruk atmadan önce düşünecektin Tomris'ciğim!"
Sesimden akan ima ile başını kaldırıp bana yan gözlerle bakıp ' sen görürsün' der gibi başını sallamasını izledim tek kaşımı kaldırarak.
"Sence benim narin yumruklarım,-"
Hızla Beyza'ya bakıp yaptığı yumruğunu gösterdi.
"Senin dudağını patlatmaya yeter mi hıı?"
Bir anda ayağımla bel boşluğuna tekmeyi geçirmemle eli beline giderken büzülen dudaklarını umursamadan ayağa kalktım. Beyza'ya bakıp yerde yatan sürüngeni isaret edip keyifle konuştum.
"Sana, onun içinde haşin bir erkek olduğunu söylemiştim seksi sarışın kuzenim,-"
Bir anda Beyza'ya takılma isteği ile dolup taşarken bakışlarımı şişkin bedenine çevirdim.
"Seksi olduğun konusunda tereddüt etsem de artık.."
"Yaaa Ezellll!"
Bedenine laf söyletmeyen hallerine keyifle bakarken beni umursamadan doğradığı karpuz diliminden yavaşça ısırmasını izledim yatan bedeniyle.
"Her şey, oğlum için.."
Sulu kapruzu öyle iştahla yiyordu ki, insanın canını çektiren bir hale dönüşüyordu aynı anda. Hala yerde yatan Tomris her şeyi unutarak benden aldığı pembe pijama takımlarıyla yine telefonuyla ilgilenirken boğazımı temizledim. Aynı anda bakışları beni bulurken heyecanla yerinden kalktı.
Ona arkamı dönüp mutfağa ilerledim. Ben çalıştığım için yemek yapma işinde leveller atlayan sevgili kuzenimin hazır ezogelin çorbasından bir kase doldurarak masaya ilerledim.
"Baktın mı hesaba?"
Aldığı havucu özenle yıkayıp soyarak yanıma oturup kıtır kıtır yemesine yan bir bakış atıp çorbamdan içtim.
"Baktım, yatmış bu gecenin hesabı."
Bir nebze ferahlayarak suyumdan bir yudum aldım.
"Hemen şu geçen ay çocuk odası için çektiğimiz kredinin yarısını kapatalım. Kalanını da bir daha ki maçta halleder, kurtuluruz o işten de."
"Valla Çita'cığım bu gece gördüğüm mebladan sonra ben pek kurulabileceğimizi düşünmüyorum. Eğer maçı bilerek kaybetmek gibi bir aptallık yapmazsan, bildiğin coştuk biz, belki yurt dışına gideriz.-"
Gözlerini kocaman açıp bana baktı.
"Düşünsene yapacaklarımızı.. Milano'dan alacağımız renk renk elbiseler, ayakkabılar.. Yüce Hera aşkına, hayali bile ayaklarımı yerden kesiyor.."
Hülyalı hülyalı havaya bakmasıyla yüzüne hafifce yapıştırdım tokadı..
Tabi bana göre hafifti.
Bir anda kafası masaya çarpınca bilerek kendini ordan oraya vurmaya başladı sahtekar.
"Bu evin açık adresi ne? Hemen ihbar edicem seni!"
"Daha 3 aydır yolunu arşınladığı evin adresini bilmiyor, bir de ihbar edecekmiş pabucumun artisti."
"Ha şunu bileydin Çita'm.-"
Havucu dişlerinin arasına sıkıştırarak ayağa kalkmasıyla değişik hareketler yaparak poz vermeye başladı sanki karşısında kamera onu çekiyormuş gibi.
"Artistlere taş çıkartırım ben."
Kalçasını hareket ettirerek mutfaktan çıkmasıyla bakışlarım kapının yanındaki takvimi buldu.
Neredeyse 4 ay olmuştu yeni hayatımıza adım atalı..
O günden sonra elimizdeki parayla hızla bir gece otelde kalmış, ertesi gün Yiğit ile ev bulmuştuk. Birkaç aylık kirayı da önceden vererek rahatça yerleşmiştik eve. Hazır parayla ev döşemek kolay olmuştu ama ardından gelen bir sürü eksiklik ile hızla bir işe girmiştim.
İşe girmeden önce Lina ve Yiğit terketmişlerdi Türkiye'yi. Ara sıra konuşsak da tedavi sürecindeki aksamalar bir süre daha fazladan zaman dilimi olarak onlara dönmüş, orda kalmışlardı. Elimizdeki para bütün evi ve eksikleri anca karşılarken Beyza'nın hevesle döşediği çocuk odasını, haberi olmadan kredi çekerek almıştık. Yine ondan habersiz krediyi bir kafede garsonluk yaparak ödeyemeceğim için Tomris'in ayarladığı bir kafesle şansımı deneyerek kapatmak istemiştim ama daha ikinci maç olduğu için henüz üzerime yatırılan para azdı. Haliyle hesabıma geçen para da karın doyurmuyordu.
Başımı iki yana sallayarak kurtulmak istedim düşüncelerden. Bu gece gösterdiğim performansa çok para yatacağını biliyordum. Birkaç maç daha alırsam önümüzdeki birkaç ayı da rahatlıkla geçireceğimizin ferahlığı ile ayaklandım yerimden.
Doğuma çok az kalmıştı ve doğumdan sonra daha da masraf olacağını biliyordum.
O yüzden yatırılan o büyük mebladaki parayı kazanmam gerekiyordu. Eski bir mekan olduğu için bu işin ehli olan patronlar dövüşene az para veriyordu ne yazık ki.. Ele geçenle yetinmek zorunda olduğumuz için sesimizi çıkarmadan kabul etmiştik mecbur.
Bakışlarımı takvimden çekerek salona adımladım yorgunlukla. Halsizdim ve ellerim sızlıyordu. Boş bir çuval gibi kendimi koltuğa bırakıp başımı arkaya yasladım.
"Çita'm?"
"Hay senin Çita'na.."
Beyza'dan gelen sitemle gülerek başımı ona çevirdim. Tomris'in sesini yine duyarken Beyza'ya göz kırptım.
"Bu sana olan bağlılığımı kıskanıyor Çita'm."
Tatlı tatlı evin içinde salınarak yanıma gelmesiyle koltuğun kenarına oturarak omzularıma masaj yapmaya başlamasıyla gülerek başımı iki yana salladım. Derdini biliyordum ama Beyza'nın yanında söylemediğini de görebiliyordum.
Bir sonraki maçı kazanmak zorundaydık..
"Ağrıyor mu kolların bütün akşam yumr,-"
Bir anda falso verdiğini farketmesiyle öksürmeye başlarken bakışlarım dikkatli göbeğini okşayan Beyza'da dolandı. Son kelimesini duymasıyla bakışları hızla Tomris'e yönelirken boğazımı temizledim. Bir anda heyecanla omuzlarımı fazla sıkmasıyla bakışlarımı kaldırarak tepemde dudaklarını stresle dişleyen haline baktım.
"Ay sen cafedeki çocukları kesin yumrukluyorsundur, sal bebeğim kendini. Bırak karşı cins biraz yanaşsın yamacına. Kurtul bakire zincirlerinden.."
Konunun hızla değişmesiyle derin bir nefes alarak gözlerini Beyza dışında her yerde dolaştıran gözlerinden çektim bakışlarımı. Ayaklarımı ön sehpaya uzatarak yayıldım koltukta.
"Böyle iyiyim."
Kısık sesimle gözlerimi kapatarak koltuk başlığına tekrar başımı yaslamamla bu sefer de ince, nazik parmakları alnımı buldu masaj yapmak için. Kendimi ellerine bırakırken rahatlayan kaslarımla derin bir nefes aldım.
"Bu ay kış sezonu yoğun geçtiği için kayak merkezinde tatil için rezervasyon yapamamıştım ya hani?"
Kuyruk acısı usul usul ortaya çıkmasıyla güldüm usulca.
"Eee?"
"Diyorum ki senin de yüksek müsadenle bir sonraki haftadan sonraki haftsonu için diyorum ki yani ben,-"
Yine ağzında lafı gevelerken haftaya olacak oan maçın kazancına çoktan ortak olan sevgili menajerimin hayallerini suya düşürmekten zevk alacağımı belli etmedim şimdilik.
"Eee Tomris?"
"Iki hafta sonra tatile gidiyoruzzzzz."
Bir anda koltuğun kenarından kalkarak kalçasını kıvırarak dans etmesiyle bakışlarım Beyza'yı buldu hızla.
"Aynen Beyza'da kucağında bir iki günlük bebekle poşetin üstüne oturur kayar artık."
Görüntü gözümde canlanırken kıkırdadım seslice. Kendime engel olamadan başımı geriye atarak kahkaha attım.
"Hatta arada durur, emzirmesini bekleriz."
Tomris unuttuğu ayrıntıyı yüzüne vurmamla şaşkınca Beyza'ya döndü. Beyza ise yine aklına gelen izlediği doğum videolarıyla bacaklarını sıkıca birbirine yapıştırıp göbeğine sarıldı korkuyla.
"Size hatırlatmayın dedikce inadıma yapıyorsunuz değil mi?"
"Üzgünüm ama en fazla 2 hafta sonra o şişkinlik kaybolacak sarışınım ve sen bedenindeki 2,5 kilogram olan o ağırlıktan kurtulmuş olacaksın.. Sonrası ise,-"
Gözlerimi kocaman acarak yalandan şaşırıyormuş gibi yaptım.
"İşte sonrasını bende bilmiyorum. Hepimiz birlikte yaşıyacağız."
"Ayyy ohaaaaa."
Tomris bağırarak telefonuna bakarken koşarak Beyza'nın yanına atladı.
"Kız sen bunu çıkarırken,-"
Karnını işaret ederek şokla konuşmaya devam etti.
"Ay senin şeyini kesecekler, ayyyyyyy."
Kaçarak koltuğun diğer tarafına sürünen Tom'un yüzünü alan ifade ile yine seslice gülerken başımı iki yana salladım konuşarak.
"Eğer korkutmaya devam edersen bende senin o şeyini kesebilirim her an."
Bir anda kalkıp üzerine tehlikeli bir şekilde gülerek adım attım. Bakışımla sırtı koltuğa yaslanırken, dudağımın kenarı sinsice kıvrıldı.
"Belki güzellik uykundayken,-"
Koltuk başlığına yapışan kafasına eğildim.
"Belki duşta şarkı söylerken,-"
Gözlerinin kocaman açılmasıyla dut yemiş bülbüle dönerken yüzümü hızla eğerek alnımı alnına yasladım.
"Belki de ansızın.."
Derin yutkunuşunun o sesini duymamla benden önce Beyza kahkahasını tutamazken bende gülerek doğruldum yerimde. Yanağına eğilerek yumuşak teninden makas alıp öpücük attım.
"Ama korkma o kadar Tomy.-"
Beyza'ya kısa bir bakış atıp kaşlarımı kaldırdım.
"Biz masum varlıklarız. Bir zararımız olmaz sana."
Gülerek başımı iki yana sallayarak hala korkuyla koltuğa sinmiş bekleyen ince bedeninde son kez göz gezdirip konuştum.
"Şimdi uyuyacağım ve sen,-"
Elimle uzanarak burnuna dokundum işaret parmağımla. Aynı anda gözleri burnunun ucuna dönerken komik halini keyifle izledim.
"Gıkını bile çıkarmayacaksın."
Bana uslu uslu başını sallayarak koridora adımladım.
"Sabah görüşmek üzere sevgili ömür törpülerim."
Heyecanla arkamdan iki ses yükseldi.
"Iyi geceler canımcım."
Seksi sarışın kuzenimdi bunu diyen..
Digerini duymak istemesem de duymamak mümkün değildi bağırdığı için..
"İyi geceler Çita'm.."
Onu o gece kurtardığım için onun gözünde çita kadar hızlı ve çevik, buna cesaret edebildiğim için ise kahramanı olmuştum..
Daha doğrusu olmuşum..
Hep öyle anlatmıştı Beyza'ya..
Adımlarım koridora adım atacağı sırada bir anda çalan zil ile hareketlerim anlık kesildi. Bakışlarım omzumun üzerinden şüpheyle kapıyı bulurken tek kaşımı kaldırarak bir süre kapının metal yüzeyini inceledim. Ardından tekrar çalmayan kapı ile yavaşça vestiyere ilerledim. Bakışlarımı kısa bir an salona kayarken ikisinin de tedirgince kapıya baktıklarını gördüm.
Vestiyerin çekmecesine sakladığım silahı kontrol ederek kapıya yöneldim yavaşca. Yükselerek kapı deliğinden görünen boş apartman boşluğuna baktım. Derin bir nefes alıp silahın kabzasını daha sıkı kavrayarak mermiyi namluya sürerek hızla açtım kapıyı. Bakışlarım hızla etrafı tararken karşılaştığım boşluk ile şüpheyle bakındım merdiven boşluğuna.
Bu anı anımsayan zihnimin geçmişin izinden gelen tozları gözlerime savrulurken başımı iki yana sallayarak içeri gireceğim sırada yerde olan küçük bir zarfı görmemle sıkıca gözlerimi kapattım.
Nerde kalmıştı o temiz bir hayat kurma hayallerim?
Bıkmıştım bu tehlike arz eden tüm detaylardan..
Eğilerek aldım zarfı. Kapıyı kapatarak silahı vestiyere aynı yerine koyup zarfı açmak istedim. İçinden Beyza'yı korkutacak bir şey çıkma ihtimali zihnime dolarken hızla açtım kapağını. İçinden çıkan küçük bir kağıt parçasıydı..
"Kimdi?"
Bir anda duyduğum sesle okuyamadan kağıttan ayrılan bakışlarımla güçlükle yürüyen Beyza'ya baktım.
"Ne o elindeki?"
Merakla yanıma yaklaşarak bakmaya çalışmasıyla dudaklarımı birbirine bastırıp bakmasına izin vermedim.
"Önemli bir şey değil, geç içeri sen."
Bana tuhaf bir bakış atıp başını sallamasını izledim. Onun içeri girmesiyle yanından koşarak geçerek yanıma gelen Tomris'in korku dolu gözlerle bedenimi kontrol etmesini izlerken derin bir rahatlamayla ellerini yukarı kaldırarak yine her zaman ki hallerine devam etmeye başladı.
"Yüce varlık, kaslı kekim Herkül aşkına, maçtan önce bir şey olacak diye o kadar çok korkmuştum ki."
Ona gözlerimi devirerek zarfa yöneldim hızla. Onun öğrenmesinde sorun yoktu. Istediği kadar üç buçuk atabilirdi korkudan. İçindeki kağıdı aceleyle çıkarıp katını açarak hızla yazılanlarda göz gezdirdim..
-Umarım o maçı kazanırsın barmen kız. Aksi takdirde beni büyük zarara uğratmış olursun, ki; yeni bir borcun çıkmasını, ikimizde istemeyiz..-
***
-6000-
Bölümler, diğer kitaplarımın final olmasıyla gelmeye başlayacaktır.
Görüşmek üzere İNFİLAK AİLESİ💥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top