24. BÖLÜM-MEYT
'Bitiş noktası..'
🌙
***
Hedef.
Bir çocuğun kalbi en fazla ne derece büyüklükte bir hayal kurabilirdi?
Hedefine ulaşabilmek, bunu gerçekleştirmek için nelerini feda edeceğini kim bilebilirdi? Kimsenin bilmediği uğraşları, çabaları, her gününde hayaline attığı adımlara bulanarak, ince ince yaklaşarak hedefini tam on ikiden vuruşunu kim biliyordu?
Kim tahmin edebilirdi ki böylesine bir detayı?
Edemezdi.
Edemezdim.
Görmeyi umduğum, beklediğim, beklentiler ile dolup taştığım saniyelerin sonucunu kesinlikle ama kesinlikle karşılaştığım şey ile uzaktan yakından alakası olamazdı. Olmamıştı. Bakışlarım bir süre sadece gördüğüm dolapları, ince ince özenle dizilmiş küçük detayları seyretti. Hepsinden akıp gelen hayal kırıntıları omuzlarıma bastırılmış, küçüklükten büyüttüğü bu gerçeği üzerime bir anda bırakmıştı.
En özelini, belki de en büyük hayalinin kapılarını bana açmıştı.
Bir araba koleksiyonu.
Garip hissiyatlarla dolup taşan bakışlarımı öylece tek bir noktada sabitledim bir süre.
Ne olacaktı peki?
Bana böylesine büyük bir adımla gelirken hiç düşünmemiş miydi yaptıklarını? Hiçbir şey olmamış gibi beni en güzel köşesine davet ederken, bunu kabul edip etmeyeceğimi hesap etmemiş miydi?
Etmemişti.
Geçmiş her kulağımda çınladığında beynime saplanan ağrı, gözlerime yansıtıyordu sancılarını an be an. Kulaklarımda uğuldayan her bir ses, birer birer dökülüyordu bu evin dört duvarlarla çevrili odasının karanlık zeminine. Her hissettiğim hatıra, bilircesine saplanıyordu zihnime sanki. Belki de gerçeklerle yüzleşmenin ağır darbesini hissettiriyordu bana. Yaşadıklarımı, yaşattıklarını bir bir gözlerimin önüne sermesinin tek amacı buydu.
-O kuzeninin karnında taşıdığı, kimden olduğu belli olmayan çocuk doğana kadar burdasınız. O zamana kadar zaten işimiz bitmiş olur. Sonra siktir olup gideceksiniz bu sokaktan.
Zihnim, kontrolsüzce seslere ev sahipliği yapmaya başlamıştı.
Sesler, yükseliyordu.
-Bir süre sonra zaten gideceksiniz ama şimdi değil.
Sürekli gideceğimizin üzerine basa basa söyleyen adamın son zamanlarda yaptığı akıl almaz hareketler ne derece önem arz edebilirdi ki?
Duymamamı fısıldayan taraf ise nedensizce güçsüzdü bu gece. Nefesinin aksayan son kırıntıları ile bana duymamamı, zihnimden dolup taşan cümleleri dikkate almamamı söylemeye çalışıyordu ama gücü yetersizdi. Hatıralarımdan cımbızla çekilip alınan her kelime birer birer kulaklarımın içinde yankı yapıyor, diğer tüm sesleri bastıracak kadar kuvvette bana ulaşıyordu.
-Git o Cengiz piçinin koynunda ısın. Siktir git şu arabadan.
Duyuyordum.
Aklıma kazınan her bir cümlesi darbeler ile birlikte iniyordu zihnimden kalbime.
Donuk gözlerimin irislerine yapışan son alevlerin kalan ateş parçaları, dolaştı odada son kez. Yutkunmak istedim. Yutkunmak ve gördüklerimi, bundan sonra göreceklerimi sindirmek istedim.
Hazır mıydım?
Kesinlikle değildim.
Beni daha ne kadar çok şeyin beklediğini bilen kalbim, atışını hızlandırdı. Biliyordum, bundan daha fazlasını görecektim. Bunu bile bile şimdiye kadar kurduğum her detay infilak olmuştu. Dikkatimi çeken bir ayrıntıda takıldı bakışlarım. Hazmetmek, gururumu hiçe sayarak gülümsemek istedim.
Mest olmuştum.
Çizim, bambaşka duruyordu.
Görüp görebileceğim her bir noktanın ayrıntılarla bezenmiş hali, ruhumu usul usul ele geçiriyor, kalan son gizli gücümle bakışlarımı hareket dâhi ettirmemeye çalışıyordum. Gördüğüm an mestlik, meyl kazanacaktı ona karşı. Kapılmak o kadar kolaydı ki, dur demeyi düşünmek bile mantık dışı kalıyordu insanın zihninde. Doğru da olsa, yanlış da olsa yapmak istiyordun hiç düşünmeden. Görecek olduklarının seni dipsiz bir kuyuya çekeceğini bilmene rağmen vazgeçemiyordun görecek olduklarından.
Tüm rafların özenle dizildiği odada, en köşede, hiç ama hiç ummadığım bir tablo duruyordu. Bakışlarım dikkatle dolandı her bir santiminde. Tüm yüz hatları çizilmese de kim olduğu o kadar belliydi ki, o güne ait bir anın bu kadar dikkatle ve ayrıntılarla bezenmiş halini görmek, bambaşkaydı.
-Neyin karşılığında aldığı tartışılır.
Daha fazla şey görmek demek, gurursuzluktu benim için.
Gurur.
Başımı dik tutarak odaya daha fazla bakmadan bakışlarımı ona çevirdim.
Kabul edebilecek miydim?
Bundan sonra yörüngesini değiştirdiği yolun rotası, bizim için doğru olan mıydı?
Sîneye çekebilecek miydim?
-Ben yanımdaki adamlara dibine kadar güveniyorum. Bir hain varsa o da siz iki kuzen olursunuz.
Beni bir zamanlar bu sokaktan gönderecek olan, beni tanıdığını söylemesine rağmen güvenin zerresini barındırmayan sözlerini, kelimelerini süzgeçsizce bana yansıtan adama baktım bir anda. Hiçbir yaptığı hareketi ne unutmuştum, ne de silmiştim zihnimden isteyerek.
Beni tanıyordu.
Geldiğim ilk gece karşılaştığım gözler, buna kanıttı.
Buna rağmen o günden sonra bana olan yaklaşımı, Cengiz'in yanında çalışmış olsam bile her bakışında gizlenen hayranlık kırıntılarını hep yakalamıştım. Çoğu şeyi yakalamış ama konduramamıştım. Eğer bana ' ilk yenilgimsin' diyebiliyorsa, bu sokağa geldiğimde de ona göre davranmalıydı. Gözlerinin kilitlendiği nokta, bakışlarımdı.
Dikkatle beni izliyordu.
Titizlikle inceliyordu her bir ayrıntımı.
Dakikalar önce dudaklarımda olan nefesi uzaklaşmış, etkisinin acizliğini seyrediyordu sakince. Verceğim cevap belki de odaya atacağım tek bir adımdı ona göre. Özeline, hayallerine atacağım tek bir adım, herşeyi silip attığımın bir göstergesi anlamına mı gelecekti? Beni öpmesine izin verdiğim geceden sonra ardı ardını takip eden davranışlarına karşı koymayışım, bu geceye kadar süratsiz sürüklemişti bizi.
Dur demek için geç kaldığımı farkediyordum.
Böylesine bir anda demek, zordu.
Zihninde ne derece incelediğini, ne boyutlarda ayrıntılar sığdırdığını görmüştüm biraz önce. Buna rağmen tanımamı isteyen ama çoktan kalıplara sığdırdığım adam, yeri gelmiş canımı yakmış, yeri gelmiş incitmişti sözleriyle.
Zihnimle yaptığım anlaşma, şu radde de tepetaklak olmuştu.
Farkedilmeyecek derecede kısık bir nefes çektim içime. Nefes alıp, konuşmak istedim. Belki de ona olan gizli kırgınlığımı, gizlice büyüttüğüm gururumu dökmek istedim ama hayranlık ve şaşkınlığın emaresini taşıyan aralık dudaklarımdan içeri çektiğim ılık nefes, takılmıştı.
Nereye takıldığını hesap edemeyecek kadar farklı hissediyordum. Ne tepki vermeliydim? Ne söylemeli, nasıl karşılamalıydım bu durumu? Şimdiye kadar kafamda kurduğum her planı patlatacak kadar ansızın gerçekleşen bu sahne, beklenmedikti. Zihnimin bana oynadığı her bir oyundan daha ağırdı.
Olmamıştı.
Olmamalıydı.
Korkuyor muydum?
Gecenin ağır ışığı odayı her saniye daha fazla ele geçirirken bakışlarım, sağ yanağında dolandı. Ayın ışığı sadece sağ yüz hatlarını aydınlatırken inceledim bir süre. Kapıya yaslı sağ omzuna, ellerinin cebindeki duruşuna, başının sağ omzuna meyilli açısına, bakışlarına..
Farklı bakıyordu.
İnin de sakladığı en önemli köşesinin kapılarını belki de bana açmıştı bu gece ilk kez. Onu tanımam için, hakkında yanlış düşüncelere kapılmamam için miydi bu yaptığı hareket? Dakikalar önce onu tanımamı söylerken bundan mı bahsediyordu?
Hayallerinden.
Amaçlarından.
Gerçeklerinden.
Onu tanımamı istiyorsa eğer neden en başından bunu yapmaya çalışmamıştı? Bana güvenmediği günler aklıma geldi. Ağzına geleni hiç düşünmeden bana sarfeden adamın acımasız halleri, buna rağmen her depremin ardından bana yaklaşması düştü zihnime. Her yaranın ardından elinde tuttuğu pamuğu ile açtığı yaranın kanayan her bir zerresine bastırmak istemiş, buna izin vermiştim.
Yine de geç kalmıştı.
Onun hakkında çoktan yanlış düşüncelere kapılmıştım ve bu, bu gece olmamıştı.
En başından yaptığı hatalar, zihnime çoktan yönünü vermişti.
Siktir olup gitme vakti gelmişti sanırım.
Kısık sesinin duymam ile hızla siyah gözlerine çıkardım yanağında oyalanan bakışlarımı. Dalgınlığımı izliyordu.
İç hesaplaşma, ağırdı.
"Bir şey-"
Bakışı, dingince dolandı yüz hatlarımda dakikalardır olduğu gibi ince ince.
"Söylemeyecek misin gamzeli?"
Söyleyecektim.
Söyleyecektim ama istediklerini değil.
İçimdeki sesin itiraz etmek için nefesleri düzenlemesini, bana karşı koymak için güç toplamasını beklemedim. Beklersem, kendime olan saygımı, duyduğum her bir kelimenin ağır darbesinin sızısını taşıyan zihnime yapacağım haksızlık demekti. Beynimin her bir odasına yapışıp kalan tavırları, sözleri, amaçları, planları, oyunları bir bir tutundukları yerden kopmuş, dolanbaçlı kıvrımlardan bedenime akın etmek için zorluyorlardı her bir yolu.
Bunu kendime, kalan son canlı hislerime yapmayacaktım.
Yapamazdım.
"Amacın-"
Donuk bakışlarım, bunun yanı sıra büyük bir kırgınlıkla parlarken hızla göz göze geldim onunla. Şimdiye kadar her gün farklı bir yüzünü gördüğüm, zehrini, panzehirini hissettiğim, her ânımda yanımda olan, yardım eden, her şeye rağmen beni tanıdığını zanneden adam.
Azad DİNÇER.
"Sana aşık olmam mı?"
Dudaklarımdan dökülen kelimeler ile hızla bakışları göz bebeklerimde dolandı amacımı anlamak istercesine.
Anlayacaktı.
Bu gece anlayacaktı.
Şimdiye kadar görmek istemediği tüm kırgınlıklarımı, yaptığı hataların bedelini anlayacaktı.
"Belki."
Belki.
Güldüm. Dudaklarıma yapışan ufak sahteliklerle dolu gülümsemeye kaydı bakışları. Uzunca bir süre oyalanan bakışları ciddiyetimi, belki de gördüğü daha fazla hislerle ile birlikte tekrar gözlerime çıktı. Alaylı yüz ifadesine yansıyan ciddiyet, bunu beklemiyordu.
Bu tepkiyi beklemiyordu.
Afallamayı, beklediği tepkinin bambaşka boyutunu görmenin şaşkınlığını yaşıyordu siyahları. Bunu her ne kadar donuk yüz ifadesi ile ile gizlemeye çalışsa da başaramıyordu.
Anlamaya çalışıyordu.
"Seni öpebilirim-"
Bakışlarım alayla yüzünde dolandı.
"Sana dokunurum da-"
Gurur, ağır basıyordu zihnimde.
Gururum, gizlendiği kuytudan çıkmanın hazzını yaşıyor, beni yönettiğini görmenin keyfini sürüyordu sessizce.
Tarruz, başlıyordu.
"Ama sana aşık olmam Dinçer."
Doğruldu yaslandığı kapı pervazından. Bakışları alay kırıntılarının beslediği ciddiyetle dolup taşsa da söylediklerim karşısında ufak bir nefes çektiğini, belki de rahatladığını hissettim. Onunla dalga geçtiğimi, ya da yaşattığını yaşatmak istediğimi düşünüyordu.
Daha başlamamıştım.
Hayatımdan siktir olup gitmesi gerektiğini daha söylememiştim.
"Kıssasa kıssas mı-"
Bakışları, uzunca inceledi yüzümü.
"Başka bir şey bul Kırca, bunu sevmedim."
Uzunca baktım ona. Başımı çevirerek önce odaya, ardından etrafa baktım kısaca. Ne yapacağını kestirmeyen tarafım yardım istercesine çığlıklar atıyordu zihnimde. Bir başka tarafım gururum altında ezilmiş, boğuşuyordu onunla ama yine bana sesini duyurabilmek için canının son kalan gücüyle uğraşlar veriyordu.
Ezel.
Ezel böyle değil.
Nasıl? Nasıl davranmalıydım? Bana o hareketleri yaparken düşünmeyen adam için, bu gece bana açtığı kapılarına ne tepki vereceğimi neden düşünüyordum? Gurur, bir kadının elinden giderse ne kalırdı? Benim, bizim elimizde ne vardı başka? Iki zayıf duygu için kendimi, kendim gibi bildiğim gururumu neden harcayacaktım?
Ki, beni tanıyan, bırakan ve tekrar karşılaştığında siktir olup gideceğimi söyleyen bir adam için, neden yapacaktım bunu?
Yapmayacaktım.
Bir adım geriye gidişime çevrilen başını farkettim.
Kapılarından geçmeyecektim.
Hayatına, hayallerine, düzenle işlediği gizli kuytusuna girmeyecektim.
Nefeslerimizin sessiz can çekişleri öylece tek yaşam belirtisi olarak ortamda kalırken, tekrar bir adım attım geriye. Başkaldıran düşünceler gözlerine an be an yansırken onu inceledim.
"Yaptığımız anlaşmayı hatırlıyor musun Dinçer?"
Böyle bir konu çıkışını beklemiyordu. Ne olursa olsun, her şeyi bekliyordu bu gece ama bun beklemiyordu benden. Bunu gözlerine yapışıp kalan soru işaretlerinde anlayabiliyordum. Ona çevirdiğim bakışlarım hızla çatılan kaşlarını buldu.
"Anlaşma?"
Anlaşma.
**
-Sen Cengiz'i bitireceksin ve ben bunun için sana en kolay kozu vereceğim. Karşılığında Azad..."
"Bir daha karşıma çıkmıycaksın. Ne bu sokakta, ne koca İstanbul'da. Gün gelir karşılaşırsak başını çevireceksin. "
"Karşılığında bunu mu istiyorsun gerçekten?"
**
Bunu istiyordum.
Anlamayan ses tonuna düz bir bakış atarak nefeslendim derince.
"Cengiz bitecekti ve biz gidecektik."
Bakışı, anlamlar ile dolup taşarken daha fazla bakmadan önüme döndüm.
"Hatırlamıyorum."
Sesindeki ılım, bilerek unuttuğunu gösterecek kadar belirgindi.
Hissettiğim yumuşak ton, gardıma ardı ardında balyoz indirirken tekrar baktım gözlerine.
"Bu gece Azad-"
Gülerek bakmaya devam ettim.
"Bu gece Cengiz bitt-"
"Cengiz çoktan bitti Kırca. Bu gece kendi kurduğu tuzağa düşen bir ahmaktı sadece."
Garip bakışlarım yüzünde dolandı.
"Ne?"
Bakışları ciddiyetle dolandı harelerimde.
"Cengiz çoktan paket oldu. Benim hiçbir zaman hazırlıksız bir işe kalkışmayacağımı bilmeyen, birkaç kişiden sadece biriydi Ezel."
Paket.
"Neler oluyor?"
"Tüm adamlarını bizim üstümüze salarken, tek başına evinde bizi izlemenin keyfini ona yaşatacağımı sana düşündüren ne?"
Suskunluğuma baktı uzunca. Sessizlik öylece doldururken odayı bakmaya devam ettim ona.
"O zaman anlaşma bitti."
"Sikik anlaşmayı kâle alan kim?"
"Bu anlaşmayı kabul eden send-"
"Sadece o an sana karşı koymak mümkün değildi Ezel."
Anılar zihnimde bir bir gezinirken bir duman yüzünden evimin kapısına dayanması, endişesi, kıskanması..
Ardından işi bittiğinde gideceğimizi söylemesi geldi.
O halde iş, bitmişti.
Cevap vermedim. Bakmaya devam ederken ne söyleyeceğimi düşünmedim bile. Bir şey demeden birkaç adım daha atarak geriye döndüm ve hızla çıkışa yöneldim.
Gitme vakti Ezel.
Duygular, hatadır.
Duygular birgün biter, sen ve seni ayakta tutan gururun kalır geriye.
Hızlı ve sert adımlarla çıkış kapısına saniyeler kala duyduğum ses, bir anda adımlarımı durdurdu.
"En başından bunu istiyordun, değil mi?"
Evet.
Bakışlarında göreceğim hayal kırıklığına hazır değildim.
"En başından gitmekti tek istediğin. Beni öperken, bana karşı koymazken, her bir bakışıma aynı derinlikle karşılık verirken..-"
Gülüşünün o sert tınısını hissettim.
"Dakikalar öncesinde sana dokunurken bile.."
Kendi kendine analizlerini bir bir sıralarken sessiz kaldım.
"Bu gece attığım adıma-"
Adımı. Çok fazlaydı.
Çok. Fazlaydı.
Ayak seslerini duydum.
"Hataydı dedirtme bana."
Hata mıydı? Bilmiyordum.
Bildiğim tek şey, böyle değildi.
Bu değildi.
"Bunun olacağını biliyordun Azad.-"
Hızla arkamı döndüm.
"Bana bu sokaktan siktir olup gideceğimi söyleyen de aynı adamdı. Bana güvenmeyen, her oyunda, her planda beni öne süren de aynı adamdı. Bu sokağa adım attığımda da beni hala tanıyan adamdın Azad-"
Sesim, baskındı.
"Aynı beni kıskacı altına alan, bana yenildiğini söyleyen adamda aynı adamdı. Beni kırıp döktükten sonra elindeki bezlerle kanattığı yerlere bastıran da aynı adam. O adamı sonradan görmüş olmam hiçbir şeyi değiştirmiyor. Her ânımda, her bana yaklaştığında duyduğum o aşağılayıcı sözlerin sahibi de aynı adam-"
Hırçındım. Hiç olmadığım kadar gururuma boyun eğmiş, yarattığı depremde sallanıyordum.
"Bunu isteyen aslında sendin en başından.-"
Başımı sabırsızca iki yana salladım.
"Aslında böyle olacağını en iyi sen biliyordun."
Son noktayı koyarak tekrar arkamı dönüp kapıya ulaştım. Kilitli olmasının aklıma gelmesiyle sinirle harmanlanmış öfkeme aldırmadan belimdeki silahı çıkarıp emniyetini açtım.
Birkaç adım geri gidip namluya sürdüğüm içinde kalan son kurşunları kapinin kilidine doğrultarak, ardı ardına ateş ettim.
Hiçbir şey umrumda değildi.
Ben hiçbir şeyi unutmazdım.
Ardını takip edecek olan yanlışlara zemin hazırlayacak kadar aptal bir kadın değildim. Hata, birkez yapılmamıştı. Hızını bir an olsun kesmeden ardı ardina yapılmıştı.
Hakkını kaybetmişti.
Hiçbir şey görmeyen gözlerim hırsla biten kurşunların hedefindeki kapı kolunu buldu.
Beni tanımıyordu.
Gururumu çiğneyerek, onca lafını yutacak biri olmadığımı bilmiyordu.
Söylediği iki çift güzel söze, iki dokunuşa aldanıp her şeyi bir kenara bırakmayacağımı bilmiyordu.
Bilmiyordu.
Beni, bilmiyordu.
Adımlarıma dur komutunu vermeden kapıya yönelerek zedelenen kapı kolunu kavradım.
Korkuyorsun Ezel.
En başından korkuyordun.
Sessiz, son nefesinin kalan gücüyle bana hala dur diyen zayıf tarafımı duymayacaktım. Kapıyı kuvvetle çekmem, birkaç gıcırtının ardından kilit yerinin sertçe kırılarak açılmasına neden olmuştu.
"Bu gece, bana yıllarca öğrendiğim tek şeyi, bir kez daha gösterdin."
Bakışlarım kapının siyah metal dokusunda durdu bir anda. Onun ne öğrendiği, neyi kavrayıp neyi kavrayamadığı ile ilgilenmiyordum. En başından beri istediğim tek şey bu sokaktan siktir olup gitmekti.
Beni engelleyeceğini düşünüyordu belki de. Bu öfkemin önüne ne set koyarsa koysun durduracağını, belki de bir şey yapmasına gerek bile kalmadan kendi rızam ile kalacağımı düşünüyordu. Bu düşünce güldürmüştü beni. Uzun zamandır onunla kat ettiğimiz yolun farkındalığı ile çarptı kalbim.
Duygular, hatadır Ezel.
İçimdeki yoğun baskınlık içeren hislere kapılmıştım uzun zaman önce. Bana yardım etmişti, sevdiğim insanları kurtarmıştı. Biliyordum ki bu geceden sonra Cengiz bitmişti. Kasa da bulduğum önemli CD ve flasbellekte olanların onun için önemli bir koz olduğunu da tahmin ediyordum. Bana şimdiye kadar yaptığı tüm yardımların karşılığında elimde tuttuğum tüm kozları verecektim Azad'a.
Bitecekti her şey.
"Vicdan, merhamet, acı.-"
Sesi ile düşüncelerimden hızla koparken başım sabit bir şekilde kapıya dönük durmaya devam etti.
Bakmayacaktım.
"Bu sikik duyguların her birini ne zaman hissetsem hata yaptım ben."
Sesi, yoktu.
Sesi, bitmişti.
Akan hayal kırıklığını, zayıflığı hissetti kalbim. Nefesimin durması, kalbimin durmasından daha önce gelirken yaptığım, zihnimin kurduğu düzenin hata olup olmadığını düşündüm.
Olmamalıydı.
Hata yapmıştı.
İkimiz de karşılıklı çıkarlarımız için birbirimizi kullanmıştık. O Cengiz için beni öne sürerken, ben ise sevdiklerim için dediklerini yapmıştım. Şimdi ise her şey gün yüzüne çıkmış, dibinde kalan çamurlu suda nefes almaya çalışıyorduk.
"Bu yaşıma kadar bu duyguları kamçılayarak büyüdüm, adam oldum."
Tonu, hiç hissetmediğim kadar kırıktı.
Ona yaşatacağım bu hayal kırıklığını beklemiyordu.
"Yıllardır tatmadığım, tatmak istemediğim siktiri boktan bir duyguya-"
Nefesi, saç uçlarımı harekete geçirdi usulca. Kalbimin zedelendiğini, ağırlaşarak kemiklerimden ayrıldığını hissettim.
"İlk kez karşı koymadım Ezel. İlk kez her şeyi ile kabullenmek istedim."
Külçeye dönen her bir kalp atışım, durma noktasındaydı. Kısık sesini duymak istemedim.
"Duygular Ezel-."
Duygular.
Nefesi, baskın ve öfkeliydi.
"Duygularıyla hareket ettiği an hata yapıyormuş insan.-"
Yaptın.
Yaptım.
"Sen bu sokağa adım attığın günden bu yana listem epey kabarık, biliyorum.-"
Hatasını, biliyordu.
Unutmadığımı, zihnimin kirli torbasında beklettiğimi anlamıştı.
Bunu sorun haline getirdiğimi ise şimdi farkediyordu.
"Ama bu gece-"
Nefesi bir anda uzaklaştı.
"Bu gece hatayı ben değil,-"
Bakışlarımız tutunmak için an kolluyodu.
"Sen yaptın."
Sesi, vazgeçişti.
Yanımda hareketliliğini hissettim. Kapı kolunu kavrayarak benim açtığım kapıyı daha çok araladı.
Adapte olamıyordum.
Söyledikleri zihnimin yeni oyununu bir bir her sahnesini baştan kurarken sessiz kaldım.
İlk kez.
Kapının aralanışını, koridoru aydınlatan otomatik ışığın yanmasını izledim boş gözlerle. Bedeni, kapının tam yanında öylece dururken ona bakmadım.
Bakamadım.
Böyle düşünmemiştim.
Hayır. Hayır. Hayır.
Kesinlike böyle düşünmemiştim.
Gitmenin bu kadar zor olmasını, beynimde günden güne teker teker dizdiğim domino taşlarının birden bire aldığı görünmeyen bir darbeyle devrilmesini, tüm düşüncelerimi taşların altına alarak ezip geçmesini beklemiyordum.
Duygular, kontrol edilmeliydi.
"Bu kapı sadece benim evimin kapısı değil.-"
Bakışlarımı hızla ona çevirdim. Aralanan dudaklarımı kapatmak, donakalmışlığın izlerini taşıyan gözlerimi ondan koparmak istedim.
Görmesin, istedim.
Bakışları, bakışlarımı belki de son kez ince ince izliyor, her şeyi feda ederek örtbas ettiği duygularının üzerindeki buz kütleleri ile bana bakıyordu.
"Bu zamana kadar düzenini ilmek ilmek kurduğum, bu yaşıma kadar her bir ayrıntısına ince ince ayak bastığım sokağın kapısı Kırca."
Son hamle, meytti.
Boşta kalan eliyle kapının eşiğini gösterdi.
"Artık özgürsün Ezel."
Özgürsün.
Özgürlük, bu muydu?
Ben hiçbir zaman kendimi buraya hapsedilmiş hissetmemiştim ki. Ne zaman, ne istersem yapabilmiş, acısıyla tatlısıyla koskoca aylar geçmişti.
Sorun, bana yenildiğini söylerken bile, geçmişin emaresini taşıyan nefesimde hissetmediği acıydı.
Beni hapsetmişti ama sokak değildi hapsettiği yer. Beni hapsettiği tek yer, geçmişti. Benim yaşamak zorunda kaldığım hayata, belki de olduğundan daha kötü bir hayata mahkum etmişti. Yıllar sonra karşıma geçip derin bakışlarına hapsetmesi hiçbir şey ifade etmiyordu. Seçimini en başından yapmıştı.
Güvenmeyerek.
Beni öpmesi, beni her anlamda sahiplenmesi bile gözümde yerini dolduramıyordu. Bana söyledikleri, yaptığı her hareket anlık öfke ile yapılmış bile olsa boştu.
Bu ülke de anlık öfkeye kaç can heba oluyordu?
Düşünmedim.
Elbette yaptığı yardımların karşılığını misliyle verecektim ama bu ben değildim. Yıllarca varlığımı bilerek ya da bilmeyerek, aklında tutarak ya da unutarak zamanını geçirdiyse yine geçirebilirdi.
Olsam da olurdu, olmasam da.
Bir adım attım. Bakışlarımı çekmek, adımlarımı hızlandırarak uzaklaşmak istedim ondan.
Ondan.
Evinden.
Kuytusundan.
Bakışları hissizce adımlarıma döndü. Başımı hızla çevirerek bir adım daha attım. Kapının çıkış noktasında yaşadığım hissiyeta gem vurdum sessizce.
Bunu o istemişti.
Altında ezildiğim duygunun ne olduğunu hesap edemeyecek kadar yorulmuştum. Artık biten her şeyin ardından düzen içinde yaşamak, tasasızca sadece Beyza ve bebeği ile ilgilenmek istiyordum.
Beyza.
Gelmek istiyor muydu bilmiyordum. Zorla peşimde sürükleyemezdim. Kalmak isterse kalırdı elbette. Gözlerine yansıyan aşkın yoğunluğunu görebiliyordum ama böylesine bir kıskaçta nasıl devam edecekti bilmiyordum. Sevgi, yetiyor muydu?
Sevgi, yetmezdi.
Duyguların yetersiz olduğu yerde devreye girecek kadar ne vardı?
Saygı.
Gösterilen saygının başı yoktu ki sonu olsun onlarda.
Başımı hissizce iki yana salladım. Adımlarım kendimden emin, gitmeye meyilli ilerlerken ona bakmadım. Hızla birkaç adımla kapıdan çıktım. Koridorun sensörlü lambası hareketlerimi her algıladığında yanıp sönerken son kez omzumun üzerinden geriye baktım.
Kapının eşiğine bakıyordu.
Çıktığım, belki de bir daha asla geçemeyeceğim o sınır, son çizilen sınırımızdı.
İhlal edilen sınırdan tek gecede geçmiş, bir anda geriden bırakmıştım. Düşünmemiştim. Düşünmeyecektim. Bunu isteyen, buna zemin hazırlayan hep kendisi olmuştu. Hissettiği şeyin küçüklüğü ya da büyüklüğü umrumda değildi. Kayda değer bir şey olmuş olsaydı eğer zaten en başından belli ederdi.
Kendini her frenlemeye çalıştığında tekere yapışan çakıl taşları bedenime gelmiş, zihnime yönünü çoktan göstermişti.
Kendini tutmayı bıraktığı, durdurmak için sarfettiği çabadan vazgeçişi, geç olmuştu. Bakışlarımı hızla ondan çekerek merdivenlere yöneldim. Ne yapacağımı, ne düzen kuracağımı bilememenin huzursuzluğu çoktan kalbime çökmüş, adımlarımı yavaşlatacak kadar ağır basmıştı.
Durmadım.
İlk basamağı takip eden merdivenleri duraksamadan hızla indim.
Bitiş noktası geride kalmıştı.
Başlamayan, başlamak için an kollayan her şey geride kalmış, önünde koca bir set çekmiştim. Artık ne üzülmek, ne de dengesiz insanların hareketlerini sorgulayacak kadar bir kafa karışıklığı istiyordum. Tek istediğim tek gece de bozulan düzenimi tekrar kurmaktı.
Kurmalıydım.
Kurmak zorundaydım.
***
"Burada bulunan SD, flashbellek ve birkaç belge büyük ihtimalle uyuşturucu depo güzergahlarını ve satış noktalarını yazılı olarak bir göstergesi anladığım kadarı ile. Sadece flashbellek sanal para ve piyasa değerinin kat be kat fazlasını gösterdiği malların bilgileri ile dolu. Göründüğü üzere son bir yıllık kazancının tüm gelirini sanal paraya yatırmış ve fazlasıyla kârlı çıkmış görünüyor.-"
Şaşkınlıkla ekrana bakmaya devam ettim.
"Paçayı nasıl kurtardığı belli oldu."
"Akıllıca bir hamle yapmış."
Yanımızda oturarak ekrana bakan Semih'de garip bir tonla konuşurken, kimse Cengiz'in böylesine büyük bir oyun oynayacağını düşünememenin şaşkınlığını yaşıyordu.
"Polise mi vereceğiz bu kayıtları?"
Yiğit, normal ses tonuyla bana bakarak sorduğu soru ile başımı iki yana salladım.
"Tüm bulduğumuz belge ve kayıtlar Azad'a verilecek. Ondan sonrasını o halledecektir. Bir nevi teşekkür!"
Başını sallayarak beni onaylayan, ardından başını çevirerek Beyza'ya bakan Yiğit, bir süre inceledi onu.
"Azad ne yapabilir ki? En fazla tüm servetine çöker."
Semih alay dolu sesi ile konuşurken ona baktım.
İstediğini yapabilirdi.
"Bundan sonrasını keyfi bilir."
Sesim, olduğundan daha sert ve katı çıkarken bakışlarımı Semih'in yüzünde dolaşırdım. Tavrıma garip bir ifadeyle bakarken çektim gözlerimi.
"Cengiz'i paketlemişsiniz?"
Sorum karşısında garip bakışlarını sürdürmeye devam etti.
"Bu gün için plan yapan, tek sen değildin yeni kız."
Tek kaşımı kaldırarak sorgulayıcı tavrıma devam ettiğimde, oturuşunu dikleştirdi.
"Sedat'ın haber uçuracağını bildiğimiz için onun yanında plan yaptık. Her şey mükemmeldi ama motorcular hesapta yoktu.-"
Bakışı, sevdiği kadının yüzünde dolandı.
"Son dakika tutuşmamızın sebebi de buydu."
Bakışlarımı Beyza'ya çevirdiğimde göz göze gelmeyi beklemiyordum. Donuk mavi gözlerini bana dikmiş, analizlerini beyninde çoktan sıralamaya başlamıştı.
Belki de çoktan anlamıştı.
Cengiz'in bittiğini, bitenin yanında aylardır adım attığımız, nefesini soluduğumuz sokağın bitişini..
Sıkıntıyla başımı tekrar çantaya ve açık bilgisayara cevirdim.
"Bu gece yolumuzdaki tüm taşlar çekildi Kutluay?"
Sesim, neyi ima ettiğimi apaçık gösteriyordu herkese. Semih'in anlamayan bakışlarını yan profilimde hissederken başımı çevirmeden tekrar Beyza'ya baktım.
Anlıyordu.
Ne demek istediğimi, nelerden geçtiğimi, kapılan tüm duygularıma gem vurduğumu anlıyordu.
Mimik hareket etmeyen yüz ifadesine uzunca baktım. Belki fikri değişmişti. Saatler önce yaşadığı duygu karmaşasının hissiyatları çoktan hedefini değiştirmişti. Cevabı ne olursa olsun saygı duyacaktım. Her ne düşünürse düşünsün arkasında duracak, sonuna kadar destekçisi olacaktım. Yerinde bir anda hareketlendiğinde göbeğini tutarak oturduğu tekli koltuktan kalktı. Bakışlarımız hala birbirini bırakmazken ortama bomba etkisi yaratan kelimelerini bir bir sıraladı.
"Gitme vakti."
Başım, duyduklarım karşısında gururla yükseldi.
Usulca seyrettim onu. Adım atmasıyla beraber hızla yerinden kalkan Semih bir anda Beyza'nın önüne geçti.
"Anlamadım, ne gitmesi, nereye?"
Belki de saatler önce tüm surları ezip geçerek kalbine dokunduğu kadının bu tavrı şaşkına çevirmişti. Beklemiyordu. Her halinden aşikar olan tavrı ile donakalmıştı Semih Özer.
Tıpkı arkadaşı gibi.
"Beyza? Ne gitmesi güzelim, ne oluyor?"
Yumuşak ses tonuna karışan telaş öyle bariz belliydi ki hissetmemek, duymamak elde değildi o tedirginliği. Usulca soludum aksayan nefesini. Nefesine karışan her korku, bir daha görememenin heyecanı, duyguları ile bezenmişti sanki.
"Buraya gelip gururumu ayaklar altına ikinci kez alışımın sebebi, ortadan kalkmış. Daha fazla ne kendimi, ne de aylar önce ezip geçtiğin gururumu zedelemeyeceğim. Bu akşam,-"
Elleri usulca göbeğinde dolandı. Bakışları büyük bir kararlılık ve acıma duygusundan yoksun dolandı sevdiği adamın yüzünde.
"Bu akşam yaptığın iyiliğin karşılığını, izin vererek hem ben, -"
Çenesinin gururla şaha kalkmasını seyrettim gururla.
"Hemde kendi belli ederek, bebeğim ödedi. Fazlasını ne hakettiğini düşünüyorum-"
Başını alayla gülerek iki yana salladı.
Dilinin kemiği yok olmuştu karşısındaki kadının.
"Ne de hakediyorsun Semih ÖZER.."
Sesinden akan baskınlık ile dumura uğrayan Semih bir anda bana döndü. Bakışımda yakaladığı cesareti, korkusuzluğu, üstünlüğü gördü.
Saatler önce sevdiği kadın ile yaptığımız anlaşma, gizliydi göz kapaklarımda.
***
-SAAT: 15.40-
"Birazdan çıkacağız hala hazır değilsin."
Söylenerek Beyza'ya bakmak için girdiğim odasında karşılaştığım manzara ile durdu adımlarım. Ellerim kapı kolunu sıkı sıkı kavrarken sessizce iç çektim. Cam kenarında, nedenini bilmediğim bir şekilde bitap bir şekilde seyrediyordu odayı.
"Güzelim?"
Bakışlarını kaldırarak bana çeviren, görmeyi beklediğim son kırıntılarla ayakta duran Minel, durgundu.
"Bir gün-"
Bakışlarını benden çekerek durduğu pencere önünden uzaklaştı.
"Cengiz defteri kapanır mı hayatımızdan Ezel?"
Sesi, farklıydı. Dakikalar önce farklı olan halinden o kadar çok uzaktı ki tavrı, garipce baktım ifadesine. Sorduğu soru ile uzunca seyrettim halini. Elbette kapanacaktı. Kaçtığımız o cehennemden kurtulacaktık gün gelecekti. Başımı ılımla iki yana salladım.
"Hiçbir defter sonsuza kadar açık kalmaz ki Beyza, elbet o da bitecek ve yerine binlerce kez yeni defter açılacak."
Başını uysalca sallayarak yaşlı gözlerini bana çevirdi. Mavi gözlerini kaplayan, anlayamadığım, anlasam bile asla anlatamayacağım tonlarca yük barındıran duygular ele geçirmiş, kızartmasına neden olacak kadar damarlarına sinmişti acı.
İşte Minel buydu.
Ağlardı, üzülürdü, kırılırdı ama dışardan hep gülerdi.
"Kapılıyorum Ezel-"
Başını hüzünle iki yana salladı. Çaresiz ses tonuna karışan o bitmişlik hissi, belki de aylarca görmediğim bambaşka bir duyguyu önüme sermişti.
Farkındalık.
Titreyen göz kapaklarına, dudaklarının ince hareketine takıldım öylece. Kendini tutma gereği duymadan dökülen inci tanelerine izin vermiş, acısını yine gün yüzüne çıkarmıştı.
Kapılıyorum Ezel.
Kapılıyordu.
"Günden güne kapılıyorum ona."
Nereden bulduğunu bilmediğim siyah saten çarşaf, yatağının ucunda duruyor, deniz gözlerinin hapsinde bekliyordu öylece.
Siyah saten çarşaf.
Eski evimizde görmeye tahammül edemediği, görmekten ziyade eve asla almadığı bir detaydı.
Her bir detay, acı yüklüydü aslında.
Hayatımızın tüm kabataslak düzenini yerlebir eden o görmediğimiz, gördüğüm an ise büyük enkazlar yaratacak kadar sarsıntı oluşturan küçük ayrıntılar, düzeni bozmakla beraber, zihnimizi de bozuyordu. Şu an gördüğü detay ile zihni nasıl bulanmıştı bilmiyordum ama kötü bir anısının hapsolduğu saten çarşaflar, gözlerinin önüne bugün tesadüfen çıkmış, tüm kalbini ele geçiren duyguların bir anda tepe taklak olmasını sağlamıştı.
"Yaptığı onca şeyi unutacak kadar kapılıyorum ona. Dediği onca ağır sözleri sîneme çekecek kadar yeniliyorum ona-"
Bakışlarım yataktaki çarşaftan çekilerek yüzünü buldu. Hıçkırık ile çözüldü dudakları. Kaçan ince iniltiler kendini ne kadar durdurmak istese de, tutmak için çabalasa da bana ulaşacak kadar sesliydi.
"Engelleyemiyorum Ezel. Ben, yine hiçbir şey yapamıyorum."
Gurur.
Aşkı ile gururu arasında sıkışıp kalan bir kadının çaresizliğini sessizce soluyor, ona sarfedeceğim tek bir teselli cümlesinin olmayışı ile sadece seyrediyordum halini. Ne diyebilirdim, nasıl bir söz su an ele geçirdiği zihnindeki görüntüleri silerdi?
Bunu, kimse başaramazdı.
"Bunu zaten engelleyemezsin Beyza-"
Bilememenin verdiği gariplikle başımı salladım.
"Nasıl dur diyebilirsin ki olana?"
"Demeliyim. Demek zorundayım Ezel. Ben-"
Acı, sarmıştı göz pınarlarını.
"Ben eğer dur demezsem, Beyza'dan geriye hiçbir şey kalmayacak. İçimde beni ayakta tutan her şeyi gururumla beraber yok edeceğim."
Sesinden akan tek şey ne çaresizlikti, ne de farkındalık. Tonunu ele geçiren çok başka bir duygu vardı bugün. Ne olmuştu saatler içinde. Daha biraz önce her şey iyiydi.
Bakışları yavaşça beni buldu.
"Peki sen? Sen bu sokaktan gideceğimiz an geldiğinde, dur diyebilecek misin?"
Keskin soru işaretinden kurtulan iğne uçları beni hedef aldığında bakışlarım değişti.
"Dur demem gereken ne var?"
Kim var?
"Ona olan bakışını gördüm Ezel. Sende her şeyi unutarak çoktan yöneldin onun yoluna."
İfadesizleşen bakışlarım ondan koparak etrafta dolandı. Yöneliyor muydum?
Onu öptün Ezel.
Yaklaşmasına musade ettin.
Kalbimi ele geçiren his bir anda kendini belli edercesine kasıldığında başımı sağ omzuma eğdim. Öpmüştüm ve o an tamamen kontrolün onds olmadından kaynaklı dur dememiştim. Belki de demek içimden gelmemişti. İçimden geleni yapmak, ilk kez beni rahatsız etmişti nedense.
Hatalar Ezel.
Hatalara izin verdin.
"Bunun farkında olmamam çok mu normal?"
Bana uzunca, belki de saniyelerce baktı.
"Buraya geleli kaç ay oldu Ezel? Bizi gördükleri konum, sarfedilen sözler, ardından değişen tavırlar, ki-"
Mavi gözlerini ele geçiren his, farklıydı.
"Değişmelerine neden olan her ne sebep ise umrumda değil-"
Başını hızla iki yana salladı.
"Bize yapılan onca şey, hala burda."
Eliyle kalbini göstererek işaret ettiğinde bu tavrına neden olan şeyi merak ettim.
"Niye böyle oldun bir anda sen?"
Güldü.
Güldü Minel.
Güldü yaralı kız çocuğu.
Gülüşünde cennet, gözyaşlarında ağır yükler taşıyan kadın.
"Ben-"
Bakışları tekrar yatağı süsleyen siyah saten çarşafları buldu. Baktığı her an gözlerinden akan gözyaşları yüzünü ıslatıyor, hırçınca tekrar siliyordu ıslanan her noktayı.
"Ben-"
Titreyen parmak uçları uzanarak yatağı gösterdi.
Sesi, ilk kez titriyordu.
O güçlü kadın, aylar sonra ilk kez devrilmeye yakın bir sandal gibi rüzgara karşı koyamıyordu.
"B-ben o geceden bu yana böyleyim Ezel-"
O gece.
Acının ağır darbesine sesine nüksederken gözyaşları durmadı. Durdurmak ise mümkün değildi. İçinden akan her bir duyguyu tek bir gözyaşına hapsetmiş, bırakmıştı boşluğa.
"Ben bu çarşaflarda kaybettim kendimi.-"
Yanı başında olan dolaba yaslanarak dalgınca izledi yatağı. Bedeninin bitkin hali beni telaşa sürüklerken birkaç adım atarak ona yaklaştım.
"Ben ilkimi, sonumu, belki de kalbimi ele geçirerek her şeyi bu çarşaflarda kaybettim. Sevgimi, gururumu, tüm her şeyimi o gece bu kirli çarşaflara gömdüm. Onu dahil olduğu her ânı, o gece bu çarşaflara gömdüm ben Ezel. Onu,-"
Güldü ruhsuzca.
"Gömdüm o gece ben."
Usulca yere çöken hali ile telaşla ona koşarken hızla kolunu tuttum.
"Beyza, kendine gel ne oluyor sana?"
Şaşkınlıkla sorduğum soruya hızla ellerimden kurtuldu. Bir anda yerinden kalkarak yatağa yürüdü. Hızla asıldığı çarşafları birden yırtmaya, parçalamaya çalıştı. Gücünün yetmeyeceğini anladığında ise yere atarak ayakları altına aldı.
Delirmiş gibiydi.
Tek bir kumaşın onu bu hale getirecek olması, şaşkına uğratmıştı beni.
Ne gizliydi bu çarşaflarda?
"Unutuyorum anladın mı? Bana yaşattıklarını unutuyorum. Beni öldürdüğünü, kalbimi hiç düşünmeden söktüğünü unutuyorum. Bedenimde yarattığı o iğrenç hissi unutuyorum Ezel. Ben yaralarımı unutuyorum, unutuyorum-"
Yatağın ucuna öylece çöktü bedeni. Hıçkırarak odayı dolduran ağıtı, yaraydı kalbime.
"Unutuyorum Ezel. Yine kapılıyorum ona. İlk gün ki gibi, bir bakışına ruhumu verecek kadar çok unutuyorum yaptıklarını.."
Ne diyebilirdim?
Ne denilirdi?
Usul adımlarla yanına yaklaşarak oturdum dizlerinin dibine. Hiçbir şey ne diyecektim, ne de avutacaktım onu.
Yolumuz belliydi bizim.
"Cengiz'in bittiği gün, bu sokakta bitecek Minel. Kimse umrumda değil. Ne kapıldıklarım, ne de kapılacak olduklarım.-"
Kollarım gücsüzce çekti küçük bedenini kendime. Ne diyeceğimi hesap edememenin yanında hissettiğim boşluk hissinin ağırlığını sol yanımda hissediyor, yarattığı acının yorgun halini işliyordu usul usul.
"Senden başka, oğlundan başka hiçbir şey umrumda değil. Kendimizden başka, bir Allah'ın kulu umrumda değil Minel KUTLUAY.-"
Başını çekerek göz göze geldim onunla. Onun bu hali olmayan anıları beynime yüklemiş, sızıyı ise kalbime hapsetmişti.
"Senin aksine ben unutmadım Beyza. Ne karnındakine piç deyişlerini, ne iş bittiğinde siktir olup gideceğimizi söylemelerini, hiçbir şeyi unutmadım ben, unutmam Beyza.-"
Acıyla gözlerine baktım.
"Unutturmayacağım da, göreceksin."
***
"Noluyor lan? Ezel, bir şey söyle."
Titreyen sesine karışan telaş ile odada dört dönen Semih'e bakmadan ayağa kalktım. Beyza çoktan odasına gitmiş, eşyalarını toplamaya başlamıştı. Bakışlarım Yiğit'i buldu. Bana hiç görmediğim bir şekilde bakıyor, ince detayların hepsini yakalıyordu göz bebeklerimde.
"Araba hazır mı?"
"Aradım, gelir birazdan."
"Ezel, bak ne oldu bir anda bilmiyorum ama şimdi değil, bu kadar yol katetmişken değil. Yalvarırım sana, engel ol. Gitmesin. Sana yalvarırım engel ol-"
Onun sesini yarıda kesen bavuluyla birlikte kapıda görünen Beyza'ydı.
"Buna engel olabilecek tek şey benim gurursuzluğum olur Semih Özer-"
Güldü Minel.
Güldü yaralarıyla.
"Ve benim elimde, kaybedeceğim daha fazla bir gururum kalmadı."
Bakışlarını bana çevirerek kapıya yöneldi. Onun hareketi ile ayaklanan Yiğit kardeşine yönelerek elinden tuttu.
"Hadi güzelim, gidelim."
Lina, abisinin ellerine sıkı sıkı sarılarak ayağa kalktı. Onlarda kapıya yönelerek çıkışa yürüdüğünde geride birtek ben kalmıştım.
Ben.
Ezel.
Dik bakışlarım hızla öylece yeri seyreden Semih'i buldu.
"Belgeler ve işinize her türlü yarayacak olan aygıtlar burda. Her şey için teşekkürler. Bu gece yaptığınız iyiliğin bir karşılığı olarak düşünün. Fazla bir karşılık-"
Duygusuz bakışlarım başını kaldırarak bana bakan adamda dolandı. Beyza'nın dediklerini tastiklercesine konuştum.
"Gurursuzluk olurdu."
Sesimden akan tonun ağırlığı altında gözleri kapanırken yumruk yaptığı ellerine baktım. Umursamadan masa ile koltuk arasından çıkarak çıkışa yöneldim.
Hicbir şeyim yoktu.
Benim olsa bile, bu sokağın bulaştığı hiçbir şeyi yanıma almayacaktım.
Vestiyerde olan kaskımı alarak, hızla açık kapıdan çıkarak her şeyi geride bıraktım.
Bıraktım.
Kapıldıklarımı da. Kapılacak olduklarımı da.
Hızla merdivenleri inerek apartmanın kapısını açarak sokağa çıktım. Siyah megan tarzı bir arabaya yerleşmiş, hepsi beni bekliyordu. Bakışlarımı onlardan çekmeme sebep olan şey sokağın başında bir anda görünen ışık oldu. Köşeyi döner dönmez birden duran, sağa çekerek ışıklarını kapatan arabaya baktım.
Audi Rs7 sportback.
Uzunca baktım sokağın başına. Üzerinde yanan sokak lambasının sarı ışığı içini göstermese de markasını gösterecek kadar aydınlatmıştı üzerini aracın. Derin bir nefes alarak bakışlarımı çektim ondan.
Azad DİNÇER.
Bu gece bu sokakta kalmak üzere bitmişti.
Duygular Ezel.
Duygular, hatadır.
Hata mıydı kapıldıklarım? Tam anlamıyla beni ele geçiremeyen duygulara daha fazla esir olmadan dur demiştim bu gece. Belki de demeyecektim. Sabah Beyza'nın tek bir kumaş parçasının yarattığı depremde sallandığını görmeseydim demeyecek, çoktan sularına kapılacaktım şüphesiz. Farkettiğim detayın fazlalığı ile çarptı kalbim.
Belki de hiç gitmeyecektim.
Başımı usulca iki yana salladım. Böylesi herkes için en iyisiydi. Gelmiştik, herkes paçasını kurtarmıştı ve şimdi de gidiyorduk. Düzenlerine ayak uydurmak ya da tamamen baştan düzen oluşturmak sadece yorardı yorgun ruhumuzu.
Gençtik ama yorulmuştuk.
Duyan kimsenin asla inanmayacağı bu sözler belki de bir tek bizim gibi geçmişin sillesini yiyen ruhlarda anlam kazanıyordu. Dışardan bakan her göz deli dolu, hayatını yaşayan iki genç kız gibi görüyordu kim bilir ama içimizi bilen bir Allah, bir de bizimle her derdi çeken arkadaşlarımızdı. Şimdiye kadar benim için, bizim icin her şeyi göze almış bir adam şu an önümdeki aracın şoför koltuğunda oturuyor, yıllardır varlığımı bilen ama görmezden gelen adam ise benden çok uzakta aracında öylece oturuyor ve gidişimi izliyordu.
İzliyordu.
Hep izlemişti.
Belki de yıllar boyunca denk gelmiştik farkında olmadan. Dikkatimi çekecek kadar farklı bir aurası olan bu adamı nerde görsem tanırdım ki buraya ilk geldiğim gece o his çoktan kalbimi ele geçirmiş, ince iğne uçlarını saplmaya başlamıştı. Yine de gelişen olaylardan, denilen, düşünmeden sarfedilen onca sözlerden aklımı kurcalamaya fırsat bile bulamadan kendi söylemiş, hata üstüne hata yapmıştı.
Beni tanıdığı halde yaptığı hatalar tekrar düştü zihnime.
Şu an attığım bu adım kesinlikle ama kesinlikle hata değildi. Buna emin olan benliğim doğru yapmanın gururunu yaşıyor, belki de geç kaldığım için bana kızıyordu.
Bütün seslere, çığlıklara kilit vurarak aracın ön yolcu kapısını açarak son bir bakış attım geriye.
Sokağı aydınlatan ön farların yanıp sönmesi öylesine anlam yüklüydü ki, bu hislere kapılmış olmasaydım belki de çoktan gülmüş, kalbimde filizlenen duyguların kökünü sulayarak daha da kuvvetlenmesini sağlamıştım.
Akıllan Ezel.
Akıllan. Kalbini durdur ve git.
Düşünmeden bindim araca. Bu saatten sonra düşünmek sadece aptallık olurdu. Ne yaptığım hamleleri hesap edecektim, ne de getirisini götürüsünü tartacaktım. Hızla kapattığım kapıya bakmadan başımı soluma çevirerek bana bakan can dostuma baktım.
Gerçek dostuma.
"Gidelim mi?"
Gözlerini benden almadan aracı çalıştırdı. Bu işte yanlız değildi Yiğit. Motorlarımız çoktan gitmişti evin önünden. Kaskımı ayak ucuma koyarak doğruldum. Yiğit aynadan arkayı kontrol ederek direksiyonu kırdı ve harekete geçti.
"Nereye gidiyoruz?"
Sorduğu soru ile bakışım, yan aynadan geriyi buldu. Sönen sinyaller tekrar yanmazken sessiz nefesime eşlik eden farklı hislerin cezbedici sancısı çoktan kalbime vurmuş, nefesimi kesecek kadar kuvvetle boğazımda yükseliyordu.
Gidiyorduk.
"Peri masalı buraya kadarmış. Gerçek hayatımıza gidiyoruz."
****
-
60000-
Meyt: ölüm
Ara vermeden önce, son bölüm de sizlerle.
Kitaplarımı arşivde tutarsanız çok mutlu olurum.
Kendinize çok ama çok iyi bakın.
Şimdiye kadar desteğini, yorumlarını hiç esirgemeyen, iyi kötü tüm hisleriyle yanımda olan tüm okurlarım, iyi ki varsınız.
Birgün elbet yine bu satırlarda buluşacağız. Sizi seviyorum❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top