23. BÖLÜM- SEMİH ÖZER
"Bu bağ, yeni bir sayfaydı onlar için.."
Yeni bir hayattı.
Değil mi?
***
-Semih ÖZER-
Bağ.
Kalbini infilak eden tek şey, kuşkusuz hissettiği bu derin duygunun getirdiği düğümdü.
Hayatı boyunca her türlü pisliğe bulaşmış, girmediği delik kalmamıştı koca şehirde. Gördüğü her çöplükte karnını doyurmuş, gecenin ağır ışığı altında çok uykusuz kalmıştı geceler boyu. Yaşadığı süre boyunca çektiği eziyetler bedeninde hala izini korurken, hayatına nasıl devam ettiğini sorgulamayı bırakmıştı uzun zaman önce. Sorguladığı an öfke bedenine asılıyordu hırçınlaşması için sanki. Kontrolünü elinden kaybettiği an, kaybedeceği şeyleri görmüştü en ağır bir şekilde. Hayatın acımasızlığını tekrar tekrar hissetmişti iliklerine kadar. Sadece öfkesine kurban giden ruhunu değil, ruhuna bağlı kalan tüm hisleri kaymıştı avuçlarından.
Sevdiği kadını kaybetmişti.
Güzellik yükünü, katran karası öfkesine kurban etmişti.
Güzelliğine güzellik katacak bir durumu, yerle bir etmişti kendi elleriyle.
O gecenin yarasını bırakmıştı bedeninde.
Bilmiyordu Semih. Neden bu şerefsizliği yaptığını bilmiyordu. Sağlıklı düşünemeyecek kadar kaybetmişti aklını kollarında. Bu yaşına kadar dokunmak için kalkıştığı tek kadının bedenine daha önce birinin dokunmuş olma düşüncesi, bitirmişti tüm hakimiyetini. Zihnini karartan boktan düşüncelere dalmış, canını yaktığı kadını görmemişti o gece ve sonrasında.
Hapsolmuştu öfkesinin demir parmaklarının ardına.
İlaç alma gereği duymamıştı o gün. Öfkeleneceği, sinirden elinin ayağının titreyeceğini hesap edememişti.
Böyle olacağını hiç hesap edememişti.
O'na söylememişti bunu. Ondan kaçacağını, ondan korkacağını biliyordu. Yanına her yaklaştığında korkarak geriye çekilmesini istememişti. İçinin baktıkça sıcacık yapan mavi gözlerinin korkuyla titremesini istememişti.
Sevdiği kadının uyuşturucu kullandığından haberi olduğunu bilmiyordu o zamanlar.
Kaçındığı gerçekleri bir bir gizlemiş, geçirdikleri bir hafta boyunca içine çekmemişti o zehri. Damarlarına akan o yoğun hazdan uzak kalmanın yoksunluğunu unutturacak kadar güzel bir kadın her dakika gözlerinin içine bakıyor, adını bile unutturacak kadar beynini bulandırıyordu saniye saniye kapıldığı etki. Kapıldıkça unutuyor, o zehrin eksikliği siliniyordu damarlarından.
Damarlarından eksilen zehir, beynini köreltmişti.
Acıyla titremişti güzellik yükünün bedeni.
Sancıyla titremişti göz bebekleri.
Zihnine dolan ağır hatırlar beynini ele geçirirken soluğunun tıkandığını, aklını bulandıran o öfkeden günden güne nefret ettiğini hissetti çaresizce. Onunla büyüyen, attığı her adımda onu takip eden bu öfkeyi nasıl durduracağını, nasıl görmezden geleceğini bilmiyordu.
Bundan nasıl kurtulacağını hiç bilmiyordu.
Bu yaşına kadar kurtulamamışken, bu saatten sonra da bu kontrolsüzlüğe mahkum olacağını biliyordu Semih içten içe. Aldığı hiçbir ilaç buna fayda sağlamazken, nedensizce gördüğü bir kızda hissettiği yakıcı sıcaklıkta iyileşebileceğini düşünmüş, ondan aldığı güçle hakimiyetini koruyacağına inanmıştı.
Sadece inanmıştı.
O gecenin darbeleri avcunda her yankılandığında, hissetmesi gereken mutluluğu gölgeleyen öyle çok şeyler vardı ki içinde, ne görmezden gelmek mümkün oluyordu, ne de beyninde dolanan düşünceleri susturmak. Yaptığı hatanın bedelini çok ağır ödemişti aylar sonra.
Hiç beklemediği bir gerçekle yüzleşerek kabullenmişti her şeyi.
Bitmişti Semih.
O kadınsız, bitmişti. Her anında yanında olan can dostu bile ona gerçekleri her söylediğinde inkar ettiği gerçekte boğulmuştu haftalarca. Vazgeçmişti Semih o gece. Ona ait olmayan kadından vazgeçmişti. Bu hisse engel olamıyordu o zamanlar. Bunu getirisi ise daha kötü sonuçlara gebe kalmıştı. Öfke bedenine her yüklendiğinde hata üstüne hata yapıyor, dilinin hakimiyetini sağlayamıyordu.
Sağlayamamıştı.
Öfkesinin dalları hala bedeninde kol atmış beklerken, dudaklarının mührü arkadaşına çözülmüş, ettileri yemini bozduğunu söylemişti alayla. Yıllarca beklediği o kadını bulduğunu zannetmiş, aksine sonradan yanıldığını anlatmıştı. Hayatına bir kadın alma planı hiç olmamıştı Semih'in. Tek düze geçirdiği hayatını böyle devam ettirmek, bir sorun teşkil etmiyordu onun için. Nasıl geldiyse öyle de gidebilirdi yolları. Varlığını hiç hissetmediği bir hissin yokluğunu arayacağını zannetmiyordu.
5 gün.
Sadece 5 gün gördüğü bir kadında ne bulmuştu? Bedeni sevilmeyecek gibi değildi zaten. 26 yaşında bir adamdı. İllaki her kadın bedeni dikkatini çekiyor, beğenmesini sağlıyordu.
Beyza Kutluay'da ne görmüştü?
Etkisine nasıl girmişti hiç anlayamamıştı Semih. Nasıl hayatına bir anda dahil olmuştu, nasıl o kadın olduğuna inanmıştı, bilmiyordu hiçbir şey. Emin olduğu tek şey, ona iyi geleceğiydi. Bakışında baş kaldıran o ferahlık hissi ile yumuşamıştı ilk kez o anlarda buz kesen bedeni. Ardını takip ederek gelen o ılık hisse karşı koymadan, kim olduğunu, nerden, ne için geldiğini çoktan unutmuştu bulanan beyni. Günler içinde gözlerinden, gözlerini çekemeyecek kadar bir akıma tutulmuş, neredeyse emin olmuştu doğru kadını bulduğundan.
O zehri unutturmuştu O kadın.
Bedeninin eksikliğini, kontrolsüzlüğünü unutturmuştu.
Kendine dur deme ihtiyacı bile hissetmeden akıp giden her şeye ayak uydurmuştu günler içinde. Kendini durdurması zaten mümkün olmamıştı kollarında. Ona bedenini açan, tereddütle baksa da onu herşeyiyle kabul eden kadına karışmak için engellememişti kalbini.
Karışmıştı.
Her şeyi ile karışmıştı sevdiği kadına.
Acıyla, sızıyla hapsolmuştu bedenine. Bunu görmeyecek kadar kör bir öfkeyle zarar vermişti O'na. Zararın üzerine kalbini paramparça etmiş, zihnini kaplayan tüm hayallerini ezmişti hiç acımadan.
Acımamıştı.
Acınacak halini farkettiğindeyse ise çoktan düşmüştü sevdiği kadının gözünden. Bebeğini kabullendiği, sevgisini kabullendiği an geç kalmıştı hayatında Semih. O geceden sonra eline her aldığı zehir, ona O kadını hatırlatmış, zihnini uyandıran görüntüsü unutturmuştu çekmek için masaya döktüğü her toz tanelerini.
Babanın öğrettiği gibiydi hayatları..
'Bir adamın zihni, ömrü boyunca tek bir kadına ev sahipliği yapar evlat. Kalbe çok el değer, sevgi herkese duyulur elbet ama zihin..-'
Öğütler, hayatını şekillendiren yegâne tek şeydi bazen.
'Zihnine hapsolan, beyninin kıvrımlarını teker teker zapteden sadece tek bir kadın olacaktır ömrün boyunca.'
'İşte o zaman hissedeceksiniz tek bir kadına ait olmak istediğinizi..'
' O zaman anlayacaksınız O'ndan başka hiçbir şey istemeyeceğinizi.."
Adındandan edilen yeminler. Sözler. İnançlar.
Ait olmuştu Semih. Zihnini bulandıran tek kadına ait olmuştu ama onunda ilki olmak isterdi. Bu istek elinde olan birşey değildi o anlarda. Her erkek, dokunduğu ilk kadının teninde gezinen ilk ten olmak isterdi. Aidiyetlik, aitlik ile alakası yoktu bunun. İstemese de düşündüğü birşeydi bu. Buna yenik düşmüş, hayatı boyunca pişman olacağı belki de en büyük hatasını yapmıştı o gece. Yine de doğru kadının o kadın olmadığını düşünmüştü. Yanlış tercih yaptığını, ettiği yemine layık olamadığını zannetmişti aptal gibi.
Tâki varlığının olmayışına alışana kadar.
Alıştığı an beyninde netleşen görüntüler çoğalmıştı. Onu ilk öptüğü an, ilk dokunduğu an sıkışan kalbini hissetmişti. Karıncalanan bedenini ele geçiren kıvılcımın bembeyaz teninde nasıl alevlere dönüştüğünü, daha dokunmadan darmadağın olabilecek kadar dağıldığını anımsamıştı. Zihnini ele geçiren kadın aylarca onunla konuşmuş, gözlerine inen perdeyi aralamaya çalışmıştı. Beyni allak bullak görüntülerle boğuşurken bir anda sokağa geldiğini öğrendiği gün gözlerine inen perdenin aralanan kapısının nasıl tekrar kapandığını, heyecanına karışan hala zaptedemediği öfkesini hissetmişti.
Belgeler.
Onun yaptığı hatalar.
Hata, hataları ardı ardına doğururken, durduramamıştı yine kendini. Hamile olduğunu öğrendiği gün bile içini yakıp kavuran gözlerine bakmamış, baktıkça öfkesinin geçmesini istememişti. O'ndan olduğunu söylediği bebeğe inanmak istememişti. Erkek zihnin kötü kuyuları binbir kirli düşünce ile dolmuş, diline dökülen tek bir kelimeyi bile tartmadan ona yöneltmişti.
Gelecek olan zayıflığı, herşeyiyle reddetmişti Semih.
O günden sonra gelen aylar içinde tekrar karşısına çıkmış, hali bambaşka bir kadına dönüşmüştü.
Zayıflamıştı.
Sarı saçları. Yoktu.
Babanın sözleri çınlamıştı beyninde.
'Seni ayakta tutacak olan da tek bir kadın, gücünü kesip belini bükecek olan da.'
Öylede olmuştu kuşkusuz.
Aldırdığını düşündüğü bebekle sokağına tekrar gelmiş, yardım istemişti arkadaşından. Onu korumasını, gizlenmesi gerektiğini söylemişti. İçinde kabaran her duyguya gem vurmak o kadar zordu ki, kalbinde başkaldıran koruma iç güdüsüne günler içinde engel olamamıştı. Her gördüğü an paramparça etmekten çekinmediği kadının varlığını hissetmek tepetaklak etmişti günler içinde. Zayıflığın getirdiği ağır duyguları kabullenmekte zorlanmış, bu süreçte sevdiği kadına dahil herkesi geri püskürtmüştü hayatından.
Yaptığı hataları kabullenmek, bütün ördüğü taşları bir bir yıkacaktı, biliyordu.
Böylesine kutsal bir duyguyu kendine yakıştıramamıştı Semih ÖZER.
Kalp sesini ilk duyduğu o gün, hayatının çizgisinin bir adım önünde yeniden çizilişini, yörüngesinin birden yerlebir olmasını görmüştü gözleriyle. Aklını allak bullak eden çıplak göbeğine bakmaktan kendini alı koyamamış, onu daha fazla başkasının görmesine dayanamamıştı hırçın zihni.
Ardını takip eden sessizlik ile anlamıştı Semih herşeyi.
Dokunmasına gerek yoktu.
Hissetmesine, tenine karışmasına gerek yoktu.
İlk olmasına gerek yoktu.
Zihnini ele geçiren kadın, aylar geçse de hala yerli yerinde duruyor, hiçbir şey kaybetmeden göz kapaklarında yaşıyordu. Sahil kenarında dudaklarının mührünü sevdiği kadına kıramamış, varlığının getirisi olan temizliği hissetmişti serin havaya rağmen. Yanında olmasının, onu izliyor olmasının içinde yarattığı depremi saniyelerce değerlendirmiş, o günden sonra yaptığı tüm hatalara rağmen bencilce davranmaya karar vermişti.
Bencil bir adam olduğunu, O kadında anlamıştı.
Ne yaşatmış olursa olsun hayatında olmasını istediği kadını bırakmamaya yemin etmiş, ne olursa olsun peşinden gideceğine söz vermişti kendi kendine. Sadece tek bir aralık aramıştı bu zamana kadar. Tek bir ışık süzülen kapı aralığı gördüğü an içeri hiç düşünmeden dalacak, çıkarıldığı kalbe tekrar girecekti. Hiçbirşeyi unutmayacağını biliyordu. Buna rağmen yeni bir sayfa açmak için elinden geleni yapacak, geç kaldığı duygulara, sorumluluklara sonuna kadar yüklenecekti.
Başaramamıştı.
Her bir adımı, geri çevrilmiş, sevdiği kadının gözlerindeki ketumluğu görmüştü. Hırçınlığının yanında gördüğü kırıklar yetmişti Semih'e. Durması gereken yerler o kadar bariz belliydi ki, durmasa daha çok dibe batacağını görüyordu. Adımlarını durduğunu her an başkasının yanında görüyor, bastırdığı öfkesinin fitilini ateşliyordu farkında olmadan.
Kaybetme korkusu.
Şimdiye kadar her duyguyu tatmak isterdi. Her duygu her zaman daha derin dersler verir, hayata karşı atacağın her adımı daha sağlam ilerletmeni sağlardı ama kaybetme korkusunu bir daha asla yaşamak istemiyordu. Sancısının tuttuğu gece hayatında görüp görebileceği en ağır darbeyi almıştı beyni.
Donmuştu.
O'nu öyle gördüğünde bedeni kilitlenmişti.
Ellerinin ilk kez korkudan titrediği, bir sonraki adımı düşünmediği belki de ilk anlardı su yaşına kadar. Nasıl hareket edeceğini, nereye gideceğini ile unutacak kadar kafayı yeme raddesine gelmişti. O haliyle bile sakinleştirmişti sevdiği kadın. Acılı iniltilerinin arasından hem kızmış, hemde yardım etmişti sesini O'na duyurarak.
İlaçtı.
Sesine kadar, aldığı her bir soluğa kadar ilactı O kadın. Farkında olmadan aylarca yardım etmişti ona. Uyuşturucu gibi beynini bulandırıyor, ilaçların etskisinden daha büyük hafifletiyordu öfkesini. Onu düşünmeden geçirdiği tek bir anı olmamıştı. En sinirli anında bile uzun sarı saçlarının salınışı aklına geliyor, içinin ferahladığını, yatıştığını farkediyordu. Her anında ya görüntüsü, ya da sesinin en ufak bir tınısı yetmişti zor anlarında.
Bırakmıştı Semih.
Yanında olmayan ama zihnini kuşatan tek bir kadın ile hayatta mahkum kalacağı en berbat bağımlılıktan kurtulmuştu.
Burnundan çektiği her bir toz tanesinin yerini alan deniz kokusu, yetmişti tüm hissedeceği hazza.
Göz kapaklarına yapışan tek bir görüntüsü bitirmişti o zehre olan tüm yoksun hislerini.
Gözlerini uzunca gezdirdi avcunun yaslı olduğu göbeğinde. Bir daha asla hata yapmamasını anlatan bu sözsüz telaffuzu en derininden kabul etti Semih. Baba olmanın büyük sorumluluğunu daha yeni yeni hissediyor, içinde yeşeren o büyük korkulara gem vuruyordu sessizce.
Avuçlarına sürekli batan çıkıntılar gözlerinin hedefini bulanıklaştırırken, sessizce tekrar çekti burnunu.
Ayaklarına batan dikenli yolların acısı hala yerini belli edecek kadar ağırken, omuzlarına binen yüklerin yarası hala acırken neden bunca ağır acının hatırasını kafasından bir anda silinip atılmasını sağlayabiliyordu bu gece hapsolduğu bu his? Nasıl böylesine kuvvete sahip olabiliyordu bir duygu? Böylesine güçte birşeye karşı gelebilecek kadar güçlü müydü O?
Kelimenin tam anlamıyla dağılmıştı.
Kelimelere dökemeyeceği bu hissin içinde saniyeler içinde yok olmuştu zihni. Bomboş olan bedenini kaplayan o yüksek voltaj, bir anda öylesine büyük bir kuvvetle yükselmişti ki nabzına, hissettiği güç, hissettiği koruma iç güdüsü mümkünmüş gibi daha çok belirdi ruhunda.
Semih ÖZER, nasıl baba olacağını bu saatten sonra öğrenmeye başlayacaktı.
Hissettiği, hissedebileceği en güzel duygunun içinde, hiç bitmesini istemeyeceği saniyeler boyunca boğuluyor, nefessizliği bile buyur ediyordu bedenine.
O kıpırtı için, nefesinden daha fazlasını bile heba etmeye hazırdı.
Boynunda atan can damarının o ince deri altında can çekiştiğini hissediyordu. Daha önce herşeye kör, her bir olaya sağır olan bedeninin düğümü hızla çözülmüş, bütün beyninin odak noktası tekrar beklediği o ufak ama etkisi bambaşka olan harekette takılı kalmıştı.
Kuvvet.
Avcuna batan kuvveti hissetti.
Oğlunu, hissetti.
Soluksuz hareket eden parmak uçları, hiçbirşeyi umursamazken dolandı şişkin göbeğinde usulca. Tekrar hissetmek için canını bile verebileceği o saniyelik his, yok etmişti kalbinde kalan derin buz kütlelerini. Tıkanan bedenini öylece çözen, kalbini durduran o varla yok arası hissettiği, varını yoğunu ayakları altına sereceği tek kadının bedeninde can bulan bebeklerinin hareketiydi.
Gözleri, doluyordu.
Hayatında ilk kez hissettiği pahabiçilemez bu duyguyu, tam şu an öyle büyük bir kanıtla hissediyordu ki, soluğu kesilse, bedenine bıçaklar saplansa bile durup o hissi tekrar bekleyecek kadar umrunda olmazdı. Bu zamana kadar uğraşları, çabaları, kendi kendine zarar vermeleri bu gece ile sonuçlanmıştı. Haftalarca süren eziyet bu gece bitmiş, oğlu 5 aylık olmuşken son bulmuştu.
Kıpırtı, tekrar kendini belli ederken tuttu nefesini. Sanki alsa yok olacaktı avcunun derisinde yankılanan o hareketi.
Bakışlarını usulca sevdiği kadına çıkardı. Diyecek, dağıldığı bu hissi anlatacak tek bir kelimesi bile yoktu dudaklarından dökülebilecek. Ne dese, O'na bunu hissettirdiği için duyduğu minneti açıklayabilirdi?
Eriyordu.
Aralarına giren o yüksek duvarlar bir bir eriyordu. Hisseden kalbi umutla çırpındı göğsüne batan kemiklerin altında. Bu gece beklediği o kapının aralık kalan boşluğundan içeri sızmıştı tüm varlığıyla. Bebeklerinin hareketini hissedebilecek kadar yaklaşmıştı sevdiği kadına. Gözlerinden akan minnet hissi, onun kalbinde de başkaldırmış, aynı onun gibi gözlerine bakarak anlamasını beklemekten başka bir şey yapacak gücü bulamıyordu kendinde. Bu geceden sonra atacağı her bir adım daha sağlam, yapacağı tek bir hamle bile ölüm ile sonuçlanacaktı.
Hayatları yolunda ilerleyecek, tek bir sıkıntı bile çıkmayacaktı.
Görevi, babalıktı.
Babalık.
Baba.
O bir babaydı.
Dudakları kendinden habersizce kıvrıldı. Yüreğine ılık ılık akan hisse karşı koymadan öyle büyük bir istekle kabul etti ki, kıvrım büyüdü teninde.
Sevdiği kadına, ondan olacak olan bir cana babaydı O.
Bakışlarını sonsuza kadar kaybolmak istediği derin denizlerde dolaştırdı. Öyle farklı bakıyordu ki gözlerine, burnunu çekti gülümseyerek.
Karşısında düştüğü durum, içler acısıydı, biliyordu.
Belki de nasıl baba olacağını düşünüyor, tek bir hareketle dağılan adamın onları nasıl koruyacağını hesap etmeye çalışıyordu kafasında. Kendi kendine ürettiği teoriye gülümsemesi büyürken, mimiklerinin kilitleri çözüldü usulca.
En son ne zaman gülmüştü ?
Sevdiği kadının gözlerinden geçen her bir duygu kitap gibi önüne serilirken, avcunu hafifce bastırdı karnına. Desteğini, korkmaması gerektiğini, onlara ölümüne sahip çıkacağını anlamasını istedi.
Herşeyi ile iki cana aitti Semih ÖZER.
Varlıklarının usul usul kalbini doldurduğunu hissediyordu. Donan bedenine sahip olan iki canın sıcaklığında eriyordu istekle.
Onlar için, eriyip yok olmaya bile razıydı.
Sevdiği kadının bakışlarında bir anda gördüğü tereddüte baktı uzunca. Biliyordu, korkuyordu. Hataların tekrarlanmasından, tekrar üzülmekten, hayatlarının verdiği tehlikelerden korkuyordu. Korkusunu giderebilecek hiçbirşeyi yoktu.
Kendisinden başka.
Sadece kendisini feda ederek gösterebilirdi onları sonsuza kadar kuşkusuz koruyabileceğini. Ömrü boyunca sahip olabilecekleri en iyi şartları sağlayacak, şimdiye kadar amaçsız sürdürdüğü her bir uğraşını artık hapsolduğu bu tarifsiz duygu için devam ettirecekti.
Tek bir hata.
Tek bir hata mahfedecekti tüm herşeyi, biliyordu.
Yapacağı her harekete öyle dikkatle bakıyordu ki, atacağı her adımı iyi düşünmeli, ilerleyeceği yolları özenle seçmeliydi. Bakışındaki tüm duyguları boşa çıkarmayacak, akan her bir göz damlası için ömründen günler eksiltecekti. Ruhunda açtığı yaranın her sızlayışında elini bastıracak, acısını hafifletecekti.
Affetmemişti.
Bu gece ona gösterdiği tolerans, bir teşekkürdü, görebiliyordu bunu. Fazlasının olmadığını, saniyeler sonra gözlerinde başkaldıracak olan o hırçınlık ile yine geri adım atacak, bekleyecekti hamleleri için doğru zamanı. Sadece zamanı vardı. Hiçbir şey bir anda olmayacaktı biliyordu Semih. Olamazdı. Yaptığı hatanın izlerini silmesi aylarını, belki de yıllarını alacaktı.
Varlığı olduğu sürece sakin kalacağını, sabırla bekleyeceğini biliyordu Semih.
Bu gece ona verilen hediye kalbinde taşıdığı pusulasının yönünü ikinci kez değiştirmişti. Bebeğine yuva olan bedenin sahibi kadın ilk hamlesini yapmış, ikinci ağır darbeyi ise ikisinin parçasına bırakmıştı.
İkisinin.
Kabul etmediği, kolayca vazgeçebildiği parça.
Kolay olmayacaktı. Hiçbir zaman ona eskisi gibi bakmayacağını biliyordu. Bakamazdı. Daha kendisi bile gözlerine her baktığında boğulduğu utanca hapsoluyor, aklına düşen her bakışında engel olamıyordu gelen nöbetlerine.
Bencildi.
Her şeye rağmen bencil bir adam olacak, varlığının hayatından silinmesine izin vermeyecekti.
Veremezdi.
Bu gece, anlamlar doluydu. Bu gece, ağır bir yükün omuzlarından çekildiğinde hissedeceğin rahatlatmanın kat ve kat fazlasıydı.
Semih ÖZER için bu gece, vâroluştu.
Ruhu, bu bağ ile yeniden karışıyordu sevdiği kadına.
Bu bağ.
Bu bağ ile birleşiyordu ayrılan yolları adım adım..
Bu gece bir kez daha anlamıştı Semih, Minel Kutluay'ın bedenine hapsettiği kabuğu sızlayan yaraların varlığını.
Minel KUTLUAY.
Yaralı kadınıydı O.
Dünyadaki en kıymetli inci tanesiydi.
İsminin güzelliğini öğrendiği günden beri inci tanesiydi o, gözünde.
Semih ÖZER hayatında gerçekleştireceği bir yemini daha etmişti bu gece.
Geçmişin tozlu kirlerine karışan kadınını, ismini geçmişe gömen güzellik yükünü canı pahasına mutlu edecekti.
***
Ezel KIRCA..
Bazı anlar gelirdi ki konuşacak tek bir kelimenin olmamasının yanında, konuşmak istemezdin de. Sanki dudaklarından kelimeler firar etse büyü bozulacak, toz bulutuna dönüşecekti manzara. Sessizce izlemek, bazen de çoğu şeyi dinlemek huzur verirdi insana. Ruhunu açan görüntülere öyle kendini bırakırdın ki, kalbinin ferahladığını, ciğerlerine tertemiz havanın dolduğunu hissederdin.
Bazen sessiz kalmak, en doğru olandı.
Sadece nefes alıp veriyordum gördüğüm manzara karşısında. Ne tek bir kelime çıkıyordu dudaklarımdan, ne de sesli tek bir nefesim. Öylece izliyordum çıtımı çıkarmadan. Bu resmin içinde yer alan üç kalp öylesine bağlanıyordu ki saniyeler boyunca birbirine, kaçamayacaktı.
Asıl, bundan kaçamayacaktı Beyza.
Kurtulamayacağı his, göbeğine avcunu öylece yaslayan adamdı.
Sessizce bir nefes verip bakışlarımı Semih'in elinden, yüz ifadesine çıkardım. Bakışında patlak veren şefkat, avuç içlerinden kalbine yol alan o kuvvetli bağ, gözlerinin yaşlarla parlamasına neden olmuştu.
Usulca burnunu çekti.
Hareketine oluşan tebessümüm yer edinirken dudaklarıma, elini tutarak bu sefer de sol tarafına götüren Beyza'ya baktım şaşkınlıkla.
Semih, çoğu şeye yetişmişti.
Semih, bu sefer yapması gereken en güzel şeyi yapmıştı.
Oluşan tüm buz kütlelerini kıracak kadar kuvvetli bir sıcaklık görüyordum Beyza'da. Daha düne kadar dokunmayı bırak, adının anılmasına bile tahammülü olmayan kadın gitmiş, ikinci bir hediye için karnında avcunu dolaştıran kadın gelmişti. Değişimi, beni şaşkına uğratmanın yanında mutlu da ediyordu. Gururu, zedelenecekti. Biliyordum. Belki de kendini hiç affetmeyecekti ama biliyordu bu hisse karşı koyabilen hic kimse yoktu. Elbet herkes elini kaptırıyor, öylece teslim oluyordu işin sonunda sorgusuzca. Ne kadar dirensen de boşa çıkan tüm çabaların bir bir vuruluyordu gurur tarafından yüzüne ama kabulleniyordun.
Başka çare kalmıyordu geriye.
Bakışlarım bir süre dolandı üzerlerinde. Ikisi de sadece aralarında olan şişkin göbeğe bakıyor, acemilikleri gözlerine yansıyordu. Semih'in yabancısı olduğu bu duygunun içinde kendini bir anda bulması onu afallatmıştı biliyordum. Hiç beklemediği bu hareket karşısında belki şaşkınlıktan, belki de avuçlarında yankılanan o histen dilini yutmuş bile olabilirdi. Avcunu usulca gezdirerek bastırdı. Yaptığı hareketi farkedememişti belki de. Öylesine kapılmış görünüyordu ki, dış dünyayla olan bağını koparmış gibiydi.
Büyüleniyordum.
Gezdirdiği avcunu durdurarak bir süre beklemesini izledim. Beyza, Semih'in elinin üzerinden elini çekse de tam yanına elini koyarak, o da hissetmek için bekledi gözyaşları içinde.
Ağlıyordu.
Neye ağlıyordu, hangi his için ağlıyordu bilmiyordum ama o da içini boşalıyordu saniyelerdir. Belki korkusu, belki de ailr kavramını iliklerine kadar hissettiği için ağlıyordu bilmiyordum ama duygularının en üç noktada, en derin yerlerinde yaşadığını görüyordum saniyelerdir. Korkmuştu. Bir şey olma korkusu, kendisinden cok bebeği içindi biliyordum. O hissi tadan kalbinin şu an ki hissettiği rahatlamayı hiçbirimiz tahmin dahi edemezdik.
Gözlerimi usulca açıp kapattım içime an be an yayılan sıcaklığa karşı. Her ne kadar şimdiye kadar yaptığı şeyler yüzünden haketmese de, bir babaydı. Aldığı her risk, o kargaşada yaptığı her tehlikeli hareket içinde oluşan tüm duyguları kanıtlar nitelikteydi gözümde.
Bir şey öğrendiğini biliyordum.
Semih ÖZER'in bir anda değişmesinin bir sebebi vardı.
Yine de sorgulamıyordum. Peşine düşecektim elbette ama şimdi değildi. Neyin bu denli etkili olduğunu, Beyza'ya karşı olan tavırlarının böylesine farklılaşmasının nedenini elbet bulacaktım. Gözümde yer edindiği konum, yerin yedi kat dibinden bile daha fazlayken, su an hissettiğim tek şey onun bugünden sonra gözümde bir baba olduğuydu.
Gerçek bir baba.
Bu saatten sonra daha da üzerine düşeceğine, saçının teline bile dikkat edeceğine emindim. Gözümüzün gördüğü süre zarfında yapıyordu ama görmediğimiz zamanlar, neler yapıyordu bilmiyorduk.
Sabaha kadar bekliyorlardı.
Beklemediğimiz bir şekilde dondurma almıştı.
Ben bile kendimi feda edebilecek kadar etkilenmistim o küçücük, varla yok arası hissettiğim tekmeden.
O'nu düşünemiyordum bile.
Avuçlarımda hissettiğim, arada sadece bir ten olmasına rağmen kıvrılan, kıvrılırken de avuçlarına batan çıkıntıları, anlatılamazdı.
O hissin kelimelere sığması mümkün değildi.
Derin bir nefes alarak son kez Beyza'ya baktım. Mavi gözleri ay gibi parlıyordu gecenin karanlığına inat. Sulu gözlerini tutmadsn serbet bırakıyordu her bir tuzlu birikintilerini. Kendine olan direncini kırdığını, en çokta bebeğinin babasına olan setlerden birkaçını indirdiğini görebiliyordum.
Kabulleniyordu.
Çakışan gözlerimiz ile aynı anda açılan kapı ile ayrılmak zorunda kalmıştı bakışlarımız bir anda.
Omzumun üzerinden arkaya bakarak kimin geldiğine baktım. Azad, bir eli kapı kolunda, diger eli ise kapının kenarına yaslı bir şekilde bizde göz gezdiriyordu ifadesizce. Bakışlarını benden kopararak önce Beyza'ya, ardından göbeğine yaslı olan kalın ele baktı.
Bakışındaki duraksama öylesine netti ki, farketmemek imkansızdı.
Usulca bakışını elin sahibine çıkardı. Hareketi o kadar yavaştı ki gördüğü şeyin kesinliğini teyit etmek istercesine yavaşça, inceleyerek hareket etmişti Semih'in bedeninde. Uzunca baktı kardeşi olarak gördüğü adama.
"Neden başlarında bekliyorsun Kırca?"
Stabil sesi, bakışlarına tezat sert ve eminlik barındırırken neden beklediğimi bende bilmiyordum.
Onları izlemek, güzeldi.
Başımı sallayarak Beyza'ya baktım tekrar. Bir bana, bir de kapıda bekleyen Azad'a bakıyor, gözlerinin ucuyla da Semih'i kontrol ediyordu. Hareketine gülümserken, derince baktım ona.
Annelik, çok başka duruyordu.
"Ben çıkayım o zaman?"
Çıkma derse çıkmayacaktım. Belki yanlız kalmak istemeyebilirdi. Anlayışla karşılayıp, herşeye rağmen Semih'le yanlız bırakmazdım onu. Her ne kadar ona karşı tavrını yumuşatsa da hala kendini yanında rshat hissetmiyor olabilirdi.
Usulca başını salladı.
Uzunca baktım mavi gözlerine. Cevabının keskinliğini, buna rağmen titreyen göz bebeklerinden anlarken bende usulca başımı sallayarak kapıya yöneldim. Adımlarım yorgunluğun temsili gibi yavaş ilerlerken, nefesimin aksaklığının nedeni çok başkaydı. Tam önünde durarak ona yandan bir bakış atıp gözlerine daha dikkatli baktım.
Yine başlamıştı her zamanki despotluğuna.
İçimden göz devirmek gelirken, kendimi tutarak yan tarafında bulunan boşluktan bir anda geçtim. Arkama bakmadan tekrar oturma odasına giderken, dakikalar önce yaşadığım duygu yoğunluğundan kurutulmaya çalışıyordum aslında. Neden bu kadar etkilenmiştim bilmiyordum.
Şimdiye kadar hiçbir hamile kadının göbeğine dokunmadığın için olabilir mi Ezel?
Mantıklı yanım anında kendini belli ederken bakışlarımı hala salonda oturan insanlara çevirdim. Yiğit beni görür görmez ayağa kalkarken, Lina hissettiği hareketlilik ile hemen başını kaldırdı etrafına bakarak. Murat sırtını koltuğa yaslamış, başını geriye atarak dinleniyordu.
Serenay.
Başı önünde, öylece Murat'ın kolları arasında duruyordu sessizce. Gözlerimi üzerinde fazla tutmamak istemem yanlış mıydı bilmiyordum ama bu evde bile kalsın istemiyordum. Baktıkça dilinden dökülen zehirli sözler kulaklarımda çınlıyor, ona karşı oluşan yeni duvarlarımı daha sağlam örmeme neden oluyordu.
"Beyza nasıl, iyi mi?"
Yiğit'in sorusuyla bakışlarımı tekrar sesin sahibine çevirirken usulca başımı salladım.
"Sadece dinlenmesi gerekiyor."
Bakışlarım sakince tekrar Lina'yı buldu. Adımlarım da aynı anda ona yönelirken sessizce nefeslendim. Tam önünde durarak dizlerimin üzerinde eğildim usulca. Bakışları sadece ellerinde dolanıyor, sürekli yer değiştiriyordu odağı.
Gözlerinin odağına denk gelmek, hediyeydi bizim için.
Görmeyen biri ile göz göze gelmen imkansızdır ve gözleri sana saniyeler içinde uğrayıp geçtiği o zman dilimi, mucizeviydi.
Ellerimi usulca ellerinin üzerine koydum. Yıllar önce bıraktığım kızdan farklı hiçbirşey yoktu.
Bembeyazdı.
Ruhunun güzelliği öylece yüzüne serpilmiş, kalbinin neşesi rengine vurmuştu sanki.
"Lina?"
Bakışları odaksızca hafif soluma kayarken sessizce bir iç çektim.
"Ezel?"
Sesimden tanıması kalbimi sıcacık yaparken ellerimi usulca omuzlarına sarıp kendime çektim onu. Üzerime eğilerek kollarını anında boynuma dolayan kızın kokusunu içime çektim.
O, hepimizin kardeşiydi.
"S-sen iyi misin?"
Sorduğu soru ile başımı geri çekerek saçlarını omuzlarından geriye attım.
"Asıl sen iyi misin güzelim? Yorgunsan odama götüreyim seni, dinlen."
Bakışları saniyeler içinde göz bebeğime değil geçti.
Gözlerinin kuyusunda baş kaldıran renkler öylesine güzeldi ki, güzel olmasa bile gözüme inanılmaz ötesi geliyordu. İnsanın sevdiği her detay gözlerine birikmişti sanki.
"Sen-"
Elleri titreyerek ellerimi bulmaya çalıştı. Ona zorluk vermeden kaldırarak ellerinin yöneldiği yere götürdüm hemen.
"Gidecek misin?"
Kısık sorusuna verecek net bir cevabımın olmayışı ile omzumun üzerinden geriye baktım. Azad, elleri kot pantolonun cebinde öylece bekliyordu. Bakışlarına yansıyan netlik ile gidecegimi anlarken konuşmanın neden bu kadar acil olduğunu anlayamamıştım.
Yine de gidecektim.
"Evet. Birkaç saat sonra döneceğim. Hadi seni odama götüreyim."
Ellerinden tutarak kaldırdım oturduğu yerden. Bana ayak uydurarak kalkarken sıkıca tuttum ellerini. Yürüyeceğimiz zaman beni durduran elleri ile bakışlarımı tekrar ona çevirdim.
"Bastonum?"
Eğilerek koltuğun kenarlarını yoklayışını izledim içim ezilerek. Kenarına düşen baston ile hızla egilerek koltuk ile kenarındaki sehpa arasına düşen bastonu kavrayarak ellerine verdim. Parmakları arasına aldığı baston tekrar yere düşerken gözlerini dikkatle Yiğit'e çevirdim.
Gözlerini kapalı, elleri yurmuk olmuş bekliyordu başı eğik.
Tekrar Lina'ya göz ucuyla bakarak egilerek bastonu aldım. Bu defa daha sıkı kavrayarak parmakları arasına sıkıştırdım. Birkaç saniye bekledikten sonra varlığını hissettiği bastonu tutarak ipini koluna geçirdi. Parmakları arasına sıkıca bastırarak önüne tuttu. Sol koluna girerek hızla onu inceleyen gözlerden kurtarmak için koridora adım attım. Dikkatli ve hızlı adımlarla koridoru aşıp odama girdik.
"Üzerine benimkilerden bir şey vereyim, olur mu?"
Bakışları sesin geldiği yöne, benden tarafa dönerken ellerini daha çok sıktım destek vermek istercesine.
"Bizim eşyalarımız nerd-"
"Şimdilik Ezel'inkileri giy güzelim. Ben halledeceğim kıyafetlerini."
Yiğit'in sesini duymamla birden geriye bakarken onun da bana bakarken gördüm.
Durgundu.
"Peki öyleyse."
Gülümseyerek benden tarafa bakan Lina'ya görmeyeceğini bile bile gülümserken onu yatağa çektim usulca. Oturmasını sağladıktan sonra dolabıma ilerleyerek içinden penye, hafif pamuklu bir pijama çıkarıp gerisin geri ona döndüm tekrar. Yigit kapıda öylece dikilirken bakışlarının yerde olduğunu gördüm.
"Sende burda yat istersen. Yatak büyük."
Bakışlarının kaldırarak bana baktı.
"Sokağın güvenliği ne boyutta?"
Düşündüğü şeyin bu olduğunu anlamamla derin bir nefes aldım. Eminim ki sabaha kadar uyumayacak, öylece bekleyecekti gözü açık. Elimdekileri bırakmadan Lina'ya yönelip ellerinden tuttum.
"Lina üzerini değiştirecek."
Üstü kapalı çıkmasını söylerken usulca başını sallayarak kapıyı kapattı ardından. Elbisesinin fermuarına uzanacağım sırada önümden çekilerek benden tarafa bakan kıza baktım.
"Ben kendim giyinebilirim. Zahmet etme lütfen."
Unutmuştum.
Şimdiye kadar kim vardı ki yanında giydirmeye kalkışmıştım?
Başımı yaptığım harekete karşı iki yana sallarken usulca çekildim arkasından.
"Birşey olursa seslen lütfen, tamam mı?"
Bana gülümseyerek başını sallayan kızın ellerine kıyafetleri vererek odadan çıktım. Adımlarımı tekrar salona yönelteceğim sırada hala aynı yerinde dikilen Azad birden arkasını dönerek önüme geçti.
"Fazla uzadı işin."
Düz sesine uzunca bakarken, en az sesi kadar düz bir bakış attım.
"Ne olmuş uzadıysa?"
Tepkili sesime bir süre baktıktan sonra birden belime doladığı koluyla kapıya yürütülmeye zorlandım aniden.
"Ne yapıyorsun?"
"Gidiyoruz!"
Sert sesi ile birlikte hızla açtığı kapıya elimi yaslarken kendimi geriye ittim ona karşı.
İnat, kanımda vardı.
"Gelmek istediğimi kim söyledi?"
Belime kuvvetini daha çok arttırırken bana sinirli bir bakış attı. Kapının dışına çıkartmak için çekiştirmeye devam ediyor, parmakları belime daha çok batıyordu.
"Sana isteklerini sorduğumu kim söyledi?"
Soruma soruyla karşı gelişine öfkeli bir bakış atıp ellerimi daha çok dayadım kapıya, uyguladığı kuvvetine karşı.
"İşte sen busun. Yobaz."
Birden belimden çekilen eli ile uyguladığım kuvvet yüzünden geriye sendelerken, önümde eğilen bedenini görmem ile bakışlarımı ona çevirdim. Aniden bacaklarımın arkasına dolanan kolu ile şaşkınca soluk aldım.
Siktir. Bacağım!
"Sen resmen kafayı yemişsin. Yobaz."
Hırsla bağırarak sırtına hissettiğim katlanılabilir acıyla sertçe bir yumruk indirdiğimde kalçama yediğim darbeyle çığlığıma engel olamadım.
"Senin gibi inadı huy belleyen kadınlar ancak zorbalıktan anlıyor ne yazık ki Kırca."
Alay kokan sesi ile beni bir çuval gibi sırtında taşırken merdivenleri inmesini, apartmandan çıkmasını saçlarımın arasından öylece izledim. Yaralı yerin biraz üstünden tuttuğu için şimdilik sesim çıkmazken nereye gittiğine bakmak için saçlarımı ayırarak başımı kaldırdım.
"Neden yürüyorsun? Araban nerede?"
Üst bacağımı hafif sıktı konuşmama karşı.
"Bozuldu."
Yalan söylüyor, inanma.
İç sesimin haklılığıyla dişlerimi birbirine bastırdım.
"Öyle bir aracın neresinde sorun çıktı acaba?"
Bacağımı tekrar sıktı.
"Çalışan her şey, elbet birgün bozulur Ezel."
Haklılığına göz devirirken yine de içimden bir ses yalan söylediğini tasdikliyordu. Hem o sesinden akan alay da bunu kanıtlar nitelikteydi. Gözlerime takılan kalçaları ile bir süre kalçalarının yürürken ki haraketini izledim.
Lanet olsun.
Gözlerimi başka yere çevirme ihtiyacı ile cebelleşirken bir sokağı döndüğünü farkettim. Ayaklarımı hareket ettirdim kıskaçları arasında.
"Azad?"
Başını boş olan omzundan geriye çevirerek yüzünün yan profilini gosterdi bana.
"Hmmm."
Sesindeki ılımlı ton, eve geldiğimde neredeydi?
"Ayaklarımı görüyor musun?"
Başını öne çevirerek muhtemelen ayaklarıma baktı.
"Evet?"
Ne demek istediğimi anlamayan ses tonuna içimden kahkahalar atmak gelse de kendimi tutarak tekrar hareket ettirdim ayaklarımı.
"Yürümek için yaratıldığını da biliyorsundur o zaman."
Kalçama yediğim ani darbe ile şaşkınca dudaklarımdan edepsiz bir küfür savrulurken tekrar gelen darbeyle çırpınmaya başladım. Kollarının sıkılaşmasına güvenerek daha çok debelendim omzunda.
"Derdin ne senin ya? İndir hemen beni, midem ağzıma geldi burda."
"Sabret Kırca, geldik sayılır."
Cevap vermeden dirseklerimi sırtına yaslayarak başımı avuçlarıma yasladım. Beynime akın eden kan yüzünden gözlerim zonklamaya başladığında kapatarak öyle beklemeye başladım.
Nereye gidiyorduk?
Birkaç dakika sonunda elinin cebine yöneldiğini, bir anahtar çıkardığını farkettim. Başımı kaldırarak nereye geldiğimize baktım dikkatle. Bir sokak kadar ilerlemistik sanırım. Başımı yukarı çevirmeye uğraşıp eve bakmaya çalıştım zorla. Kapıyı açıp içeri giren Azad öylece merdivenlere yöneldi sakin adımlarla.
Iki kat kadar merdivenle çıktığında üçüncü kata geldik. Elinde tuttuğu anahtarı tekrar kapıya geçirdiğinde acılan kapı ile içeri adım attı. Karanlık giriş bizi karşılarken nefesimi tuttum hızla.
Beni. Evine mi. Getirmişti?
Dudaklarım şokla aralanırken heyecanla çarpan kalbime bir küfür savurdum hızla. Sonunda bedenimi hareketlendirdiğinde omzuna, ardından ensesine tutunarak ayaklarımın yere değmesini bekledim. Dengemi sağlayarak sabit kaldığımda ellerimi üzerinden çekerek etrafa baktım dikkatle.
"Neden ışıkları yakmıyorsun?"
Şaşkınlığıma karışan yalın ton ile ona baktığımda karanlıkta belli olmayan yüzü ile öylece beklediğini farkettim.
Bana doğru bir adım attı.
Neden seri katil gibi davranıyordu bilmiyordum ama içimi tedirgin eden his çoktan başkaldırmıştı.
"Elektrikler gitmiş."
Bu gece, neden bu kadar çok yalan söylüyordu?
Bakışlarım karşı dairenin yanan ışığına takıldı.
"Neden birtek senin elektiriğin kesilmiş?"
Üzerime bir adım daha attı.
"Elektrik faturasını denkleştiremedim bu ay."
Alay kokan sesine karışan adımları üzerime gelmeye başladığında tedirgin edici bir hisle geriye bir adım attım. Amacının gidişatı kafamı karıştırırken aklıma gelen şeyin olmamasını diledim çaresizce.
Şimdi değildi.
"Amacın ne?"
Sesimden akan o ton da neyin nesiydi?
Gülme sesi kulaklarıma geldiğinde geriye bir adım daha attım. Evet ben söylemiştim ama o an, bu an olmamalıydı. Evine adımımı attığım ilk gece olmamalıydı.
"Amacım-"
Ayağımın altına gelen basamak ile dudaklarımdan şaşkınca bir çığlık kaçarken tutunacak birşey aramak için öne atıldım. Benden önce davranarak beni belimden tutup nerde olduğunu görmediğim duvara yasladı birden hızlıca.
"Ödeşme vakti Kırca!"
Sesinin kısık tonu, dudaklarım üzerinde kurduğu nefes hakimiyeti öylece dengemi alt üst ederken şaşkınca bir nefes aldım.
Derdi, gerçekten de bu muydu?
Bakışlarımı hızla yüzünde gezdirirken, yüzümün ifadesini dikkatle incelediğini, uzunca baktığını gördüm. Gerçekten de beni buraya bunun için mi getirmişti? İlk kez evine geliyordum, beni ilk kez evine getirmesinin sebebinin bu olması, kendime hissettiğim farklı bir his ortaya çıkardı.
Neydi bu his?
"Sen ciddi misin?"
Dudaklarımdan çıkan sözler birden ortaya atıldığında, kırık sesim ne kadar uğraşsam da sinirli çıkarken, hırsla ittim göğsünden.
"Ödeşme vakti ha?"
Benden uzaklaşmadan beklemeye başladığında belimi sıkan parmaklarını hissettim tenimde.
Birde sinirleniyor muydu?
"Bir karşılığı olacağını söylemiştim-"
Burnunu usulca yanağıma dokundurdu.
"Ki keza, benden önce de sen söylemiştin Kırca, unuttun mu?"
Kolları arasında öylece kalırken, bu kadar menfaatçı olmasının düşüklüğünü tartıyordu zihnim. Böyle bir günde, bu derece iğrenç hissederken üzerine gelip yaptığı iyiliğe istediği karşılığın ne olduğunu düşündüm.
Neydi?
"Beni-"
Başımı kaldırarak net gördüğüm kara gözlerine uzunca baktım hayal kırıklığı ile.
"Beni bunun için mi getirdin gerçekten buraya?"
Sesim, hissettiğim her duyguyu yansıtacak kadar yalındı.
"Bir nevî!"
Yüzüme yerleşen alay dolu gülümseme hızla büyürken kendime engel olamadan bir kahkaha attım.
"Burası senin evin mi Dinçer?"
Emin olmam gerekiyordu.
Bu kadar basit ve ucuz bir konuma beni düşürecek kadar gözündeki değerimi anlamam gerekiyordu. O'ndan, son zamanlardaki Azad'tan beklemeyecğim bu hareketi anlamam gerekiyordu.
Eğer buna da evet derse, bundan sonra yapacaklarımdan ben sorumlu değildim.
"Kimin evi olmasını istiyorsun Ezel?"
Onu bir anda ittim. Öfke bedenime öyle derin yayılıyordu ki dudaklarımdan çıkacak hiçbir sözün mesuliyeti altına girmeyecektim.
"Soruma soruyla cevap verme. Senin evin mi, değil mi?"
Bastırarak söylediğim sözlere karşı başımın dibinde olan yüzünü geriye çekti.
"Benim evim!"
Bu kadardı.
Sözlerinin hiçbir hükmü gözümde kalmamıştı.
Böyle bir şey için beni evine ilk kez getirdiğine göre, uçkurunun peşine daha çok kız getirdiği belliydi.
"Çekil önümden!"
Sakince söyledim. Sadece çekilmesi için, diretmemesi için sakince ilk kez uyardım.
Çekilmeyen bedeni ile seslice bir nefes alıp verirken, ellerimi yumruk yaptım hırsla. Eğer beni burda tutmaya zorlarsa kendimi kaybedeceğiimi, hakimiyetimin kontrolden çıkacağını biliyordum.
Kırılmıştım.
İlk kez ayak bastığım bu eve bu niyetle getirilmek gururumu kırmıştı. Nedensizce hissettiğim bu duygunun ne kadar iğrenç birşey olduğuna bedenim alışmaya çalışıyor, hala yaptığı hareketi sindirmeye uğraşıyordu kendince.
"Neden Ezel?"
Bir anda uzaklaştı benden. Başını geriye atarak bana baktı. Adem elması gözlerimin önüne serilirken yutkunuşunu, ellerini cebine koyarak takıldığım basamakları birkaç adımla inmesini seyrettim boş gözlerle. Gözlerimin karanlığa alışmasıyla arkasından bir süre baktım. Öfke hala bedenimde kol gezerken hırsla kapıya yöneldim. Kapı kolunu asılsam da açılmayışı ile yaralı bacağımı unutarak bir tekme savurdum sinirle bağırarak.
"Aç şu kapıyı!"
Sesim büyük salonu şiddetle doldururken bana dönen bakışını sırtımda hissetmiştim. Basamakların başına gelerek ona baktığımda arkası bana dönük, omzunun üzerinden olduğum yere dönen bakışlarını gördüm.
"Neden gitmek istiyorsun?"
Sorduğu soruya daha çok öfkelenirken derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Yoksa gerçekten hiçbirşey yapamamanın siniriyle kendime zarar verecektim.
"Bir de soruyor musun?"
Sigarasını cam kenarına bastırarak söndürmesini, başını bana çevirmesini izledim gözlerimden akan öfkeyle.
"Aklından geçenleri sana yapacak olma ihtimalim mi, seni bu kadar öfkelendirdi Ezel?"
Bir anda duyduklarımla ona baktım. Bakışlarımız hızla çakışırken, daha dikkatli baktım yüz ifadesine.
Ne demek istiyordu?
"Söylesene-"
Bana doğru bir adım attı elleri hala cebindeyken.
"Ne yapacağımı, ya da-"
Birkaç adımla basamakların dibine geldi. Aramızda sadece iki basamak kalırken yukardan ona baktım.
"Ne isteyeceğimi düşündün?"
Sesinden akan öfkeli tını ile öylece bakakaldım ona.
Ne saçmalıyordu?
Ne için getirilmiştim o zaman buraya?
Ifadesizce bakmaya devam ettim ona. Ne ne dediğini anlamak istiyordum, ne de duymak. Hissettiğim kırgınlığı bastıran öfke hala yerini korurken şu an ki söylediklerini tartamayacak kadar sinirliydim.
"Kapıyı aç!"
Net sesim düşüncelerimi hızla dile getirirken hırçın bakışlarım karanlık odada yüzünde dolandı. Bir gülme sesi geldi kulaklarıma.
Neden insanlar sinirliyken, karşındaki gülme eğilimine kapılıyordu?
Hareketi tüylerimi diken diken ederken gözlerimi kapatarak seslice bir nefes alıp verdim.
"İrade Ezel.-"
Beni duymazdan gelerek konuşmasına devam etmesini dinledim öylece. Sesinden akan ciddiyet beni anlık dumura uğratırken, başını yana eğerek gözlerini bir saniye olsun yüzümden başka yere çevirmiyordu.
"İrade bir insanın temelini oluşturan tek şeydir. İradesi zayıf bir adamın atacağı adımlardaki doğruluk derecesi, yanlış yapma olasılığından bile her zaman daha düşüktür. "
Dili dudaklarında dolandı.
"Seni nefessiz kalana kadar öperim, dokunurum da, evet-"
Bakışlarının keskin iğneleri bedenimi hızla süzerken, tek kaşı hareketlendi.
"Ama seninle sevişmem Ezel."
Ne?
İç sesim birden olaya dahil olurken nefesimin boğazımda kuruduğunu, hafif bir gıcıklanmayla kaşınmaya başladığını hissettim. Dudaklarından dökülenlerin anlamını anlamayacak kadar kafam allak bullak olmuş, sadece gözlerinde bakmaktan başka birşey yapamıyordum sanki.
Seni öperim.
Sana dokunurum.
Ama seninle sevişmem!
Dudaklarından saniyeler içinde çıkan sözcükler beni gafil avlarken bir yanım nedenini sorguladı. Benimle ileri gitmemesinin nedenini neye bağlıyordu bilmiyordum ama olanca sinirim içtiği sigaranın dumanı gibi saniyeler içinde yok olmuştu.
Gözlerim üzerinde öylece dolanırken tekrar gözlerine çıkardım bakışlarımı.
"Derdini açıkça söylersen, konuşma daha fazla uzamaz Azad!-"
Hırçınlığını kaybetmeyen bakışlarım karalarıyla savaşa öylece dalarken derin bir nefes aldığını duydum.
"Gitmek istiyorum."
Keskin sözüm karşısında tek kaşı tekrar havalanırken, gözlerine bakmayı kesmedim.
"Zaten gideceksin ama önce aklından geçen ihtimalleri çürütmeliyim."
Neden?
Neden yapıyordu bunu? Bu ihtimalleri dakikalar öncesinde bana düşündüren kendisiydi. Şimdi neden ortadan kaldırmaya çalışıyordu, neden yok etmeye uğraşıyordu anlayamıyordum.
Yaptığı hiçbirşeyi anlayamıyordum.
"Çürütmek yerine başta o ihtimalleri oluşturmamayı denemeliydin!"
"Sadece görmek istedim Ezel.-"
Ellerini cebinden çıkararak deri ceketini omuzlarından sıyırdı. Kenarında olan koltuğun başlığına koyarken siyah dar tişörtü ile kaldı.
"Söylediğim şeyin sende olan etkisini görmek istedim-"
Yandan, öfke serpilen bakışları beni bulduğunda bir anda ne olduğunu anlamaya çalıştım.
"Gözünde nasıl bir adam olduğumu görmek istedim."
Kalbim, söylediği söze karşı teklerken, nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim.
Beni denemek mi istemişti? Söylediği cümleden çıkardığım sonuç öylece beni şaşkına uğratırken neden böyle bir şeye kalkıştığını anlayamadım.
"Beni buraya yine getirdin?"
Olayı çözecek tek soru buydu bu gece.
Keskin bir cevap vermesini beklerken önümden geçip giderek dar koridora girdiğini gördüm. Peşinden gidip gitmemek arasında kalırken adımlarım benden bağımsız takip etti onu. Hareketlerine yansıyan durgunluğu an be an solurken neden bu gece bu evde yaşadıklarımın bu olduğunu sorguladım.
Koridoru takip ederek en son odaya ilerlediğimde kapısında beklediği odayı gördüm. Yanına ilerleyerek adımlarımı durdurduğumda derin bir nefes almasını, bakışlarını benden kopararak cebinden bir anahtar çıkarmasını izledim garip bakışlarla. Başımı usulca omzuna eğerek yüz ifadesine bakmak istesem de karanlık gölgeler gizliyordu suretini.
Kilit sesi, soluklarımıza karışan tek hareketti.
Yavaşça aralandı ay ışığının aydınlattığı odanın kapısı. Belirgin olan ayın gölgeleri odaya vururken bakışlarımı dikatle etrafta gezdirdim görebilmek için.
Kalbim, korkuyla attı.
Gözlerime çarpan her bir detay ile öylece kalakalırken gözlerime değen ayrıntılar, soluğumu hapsetti her bir soluk dalıma.
İçim çekiliyordu.
Uzunca baktım odaya.
Yaşadığım bu hissin ne adı vardı, ne de tarif edebileceğim tek bir kelime haznesi. Hiçbirşey bu yaşadığım şaşkınlığı, onun yanında beslediği başka diğer duyguları yansıtamazdı. Nasıl böylesine bir durumun içine düşmüştüm bilmiyordum ama öğrenmem gereken o kadar çok şey vardı ki, bilmem gereken o kadar çok tozlu sayfa vardı ki bir bir anlatacak olan yine nefesini hissettiğim o adamdı.
Azad DİNÇER.
Kimdi?
Kirpiklerimin sızlayarak kırpılışını, nefesinin vurduğu ensemin nasıl karıncalandığını en ince kılcal damarlarıma kadar hissediyor, kesilen nefesimin getirdiği ağır sancıyı hissediyordum boğazımda.
Tıkanıyordum.
Yıllarca bedenime hapsolan tüm ağrıların, tüm yaraların kabuklarına inen darbelerin aynı aynda bedenimi yıktığını, tüm gücümü kestiğini hissediyordum.
Nefesi, küçük bir çocuğun nefesi kadar dingindi.
Küçük bir çocuk.
"Ezel-"
Başım, ismimi dudaklarından duymamla omuzundan geriye dönerken, onunda başını eğerek beni yan profilimden izlediğini gördüm.
Bakışı, zarardı.
Ruhuma yeni yeni doğan hissin farkındalığı beynimi öyle çok ihtilal ediyordu ki, her an tarruza geçecek olan hiçbir kuvvetim yoktu zihnimde.
Hapsoluyordum.
"Bu geceden sonra-"
Gözleri gözlerimden kopmadan devam etti beni yakıp kül etmeye.
"Yapacağın en son şey,-"
Başını eğerek dudaklarını kulağımın derisine dokundurdu.
Yarattığı titremeyi öylece kabullenen bedenim akıma ayak uydururken, sessizce iç çekme sesi döküldü dudaklarımdan.
"Beni, aklı iki bacak arasında olan erkeklerle karıştırmak."
Değil miydi?
Bir anda belime dolanan kolun kuvvetine karşı koymadan beni küçük objelerin dizili olduğu duvara yasladı.
Gözleri, gecenin karanlığına meydan okuyacak kadar parlıyordu.
Eğilen yüzünü görür görmez son kez nefesini tazeleyen ciğerlerim hızla hazır ola geçerken söylediklerinin etkisine çoktan kapılmış, yarattığı hazza ortak olmuştum.
Söylediği şeyin büyüklüğü bir erkek için zordu.
Sorgulayan zihnim ile içsel bir savaşa giremeden sus çizgime çarpan, belime dolanan kola bir yenisinin eklenmesini hissettim tenimde.
"Yapman gereken bir başka şey KIRCA?-"
İfadem de doğan soru işaretlerine uzunca bakarak derin bir nefes aldığını, bırakmadan dudaklarıma yöneldiğini izledim kalbimde daha önce hiç hissetmediğim duygularla.
En ağırıydı.
Onu gördüğüm günden bu yana beni ele geçiren hislerin en ağırıydı.
"Temelini bilmediğin bir adamı, kendi zihninde kulplara sığdırma-"
Önce burnu dokundu tenime nefesine eşlik ederek.
"Tanı Ezel.-"
Ardından tenime değen dudaklarından önce duyduğum son ses, kısık tonuna karışan o karşı koyamayacağım varla yok arası olan duyguydu.
"Yanlızca beni tanı."
***
⭐100K olduk⭐
Verilen emeklerin, aylarca süren bu heyecanlarla dolu maratonun ilk hedefi aşıldı.
Bu heyecana özel olarak Semih ÖZER okumak nasıl bir histi?
Bana soracak olursanız çok zorlandım ama bence değdi.
Yanımda olan, her daim desteğini, editlerini, kitabımı tanıtmak için uğraşlar veren güzel kalpli okuruma sonsuz teşekkür ediyorum.
destina_- 🌙
Okurken tüm duyguları ile yaşayan, bunu kelimelere döken her okurum.. Sizi seviyorum🔥
Bundan sonra gelecek nice okunmalara diyerek bir sonraki bölümde görüşmek üzere bu sayfayı da kapatıyorum.
Şöyle bi 3-4 bin yorum gelse şu bölüme de yazma hevesim gelse ne güzel olur👀
#infilak.
#azaddincer
#ezelkirca
#semihozer
#minelkutluay
Hepsi ile dolu dolu geçen 7 ay ve 100K🔥
Bölüm sınırı; 6K yorum, 1000 vote
(inşallah dolmaz jaajaja)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top