19. BÖLÜM-ÇITIR LİSELİ


"Geçmiş, dökülüyordu bir bir.."

***


"Ezel, kapı çalıyor. Baksana bir."

Başımda seslenen Beyza'yı duymazdan gelip, kalçamı ona dönüp, uyumaya devam ettim tekrar uyuşakca. Sabahın bu saatinde derdi neydi bilmiyorum ama kalkmaya hiç niyetim yoktu açıkçası. Uyku beni tekrar kucağına çekerken, sesi sinek vızıltısı gibi geliyordu yavaş yavaş.

"Hmmm."

Mırıltı gibi çıkan sesimle tekrar daldım uykuma. Dünden sonra, yorgunluktan bayılmış, hala daha dinlenememiştim. Tekrar uykuma dalacakken, kalçama yediğim şaplakla, öylece sıçradım yattığım yerden. Sinirle, döndüm kuzenim olacak yelloza.

"Derdin ne seninn?"

"Kapıya bak. Çişim geldi benim."

Hızla karnını tutarak odadan çıkıp lavaboya koştuğunda, söylenerek yerimden kalktım. Saçlarım birbirine girmiş, şortlu geceliğim kaymıştı üzerimde. Öylece çıplak ayakla kapıya ilerlediğimde, sabahın bu saatinde deli gibi zili çalan ahmağın yedi sülalesine sövmeye başlamıştım bile. Koridordan geçerken, salondaki saate gözüm takıldı birden.

Gözlerim kocaman açılırken şokla anlımı ovaladım.

Saat 12'ye geliyordu. Bu saate kadar nasıl uyuduğumu sorgularken, ısrarla çalan kapı sinirlice kapıya yürüdüm. Bir anda açıp söylenmeye başlayacağım sırada beni içeri itip, sinirle duvara sırtımı yaslayan adamla kalakaldım öylece. Gözlerim kocaman açılırken, bakışlarım siyahlarında doladı hayretle. Yine, neye bu kadar sinirlendiğini, burnundan soluduğunu düşündüm.

Cevap yoktu.

Ota boka sinirleniyordu bu da. Uykulu,dalgın bakışlarım onu buldu. Yine yakıyordu gözleri. Alayvari sesimle ellerimi belimle, duvar arasına sıkıştırıp, baygınca ona baktım.

"Sana da günaydın Dinçer."

Gözleri, hırsla gözlerimi bulduğunda, hiddetine göz gezdirdim. Ne olmuştu allah aşkına böylesine delirecek yine?

"Konuşacak mısın?"

Sesimin ifadesizliği karşısında kara kuyuları daha çok koyulaştı. Siyah irisleri,sanki sabaha kadar uyumamış gibi kırmızı halkalarla çevrilmiş, kızarmaya meyillenmişti.

"Konuşayım öyle mi? "

Soruma soruyla cevap vermesiyle,tek kaşımı kaldırdığımda, beni hızla bileğimden tutup, odama sürüklemeye başladı. Hareketi karşısında şaşkınca nefes alırken, çekmeye çalıştım bileğimi.

"Derdin ne senin sabah sabah ya? Ne yapıyorsun?"

Beni odama savurduğunda, kapımı bir anda çarptı şiddetle. Sendeleyerek dengede durmaya çalıştığımda, sinirlenmeye başlıyordum yavaş yavaş. Yine ne halta böylesine öfkelenmişti merak ediyordum.

"Derdim ne öyle mi?"

"Derdim ne?"

Sinirle söylenmeye başladığında, bakışları üzerime takıldı. Gözleri öfkeyle kocaman açıldığında, hızlı adımları, bana yaklaşmaya başladı. Benimde gözlerim kocaman açılırken,birkaç adım geri attım. Ama daha uzaklaşamadan, belimden tutup kendine çekti beni.

Resmen,burnundan soluyordu.

"Bu iki etti Ezel. Eğer üçüncüye kapıyı böyle açarsan, ben sorumlu olmam yapacaklarımdan."

Sinirle ittim onu.

"Sen kim oluyorsun da bana karışıyorsun? Bana karışamazsın sen duydun mu? Uzak dur, çek ellerini üzerimden!"

Sinirle çığlık çığlığa bağırdığımda, kasılan çenesi, hiç hayra alamet değildi bugün. Belimi daha çok sıktı. Sinirli sesine karışan anlaşılmaz ses tonu, yine yapıyordu yapacağını bana.

"Kim olduğumu anlatmamı ister misin?"

Dün gece istemsizce aklıma üşüştüğünde, daha çok çırpındım kollarında. Sürekli yüzüme vurması, saçmalıktı. Yaşanmıştı bir kere, sürekli dillendirmeye gerek yoktu. Beni utandıracağını, ya da bastıracağını zannediyorsa çok yanılıyordu.

"Beni rahat bırak."

Elinde olan şeyi bir anda yatağa fırlattı.

"Seni, rahat bırakacağım zaten. "

Dediğinden bir şey anlamazken, hala beni bırakmamıştı sıkı kolları. Birden çözüldü geri çekilerek elleri belimden. Beni öylece bırakırken şaşkınca ona bakıyordum. Hareketlerine karışan sinir, sanırım haddinden fazlaydı.

İşaret parmağını, yatağa doğru işaret etti birden.

"Ara."

Kaşlarımı çatarak ona baktığımda, öfkeyle üzerime geldi.

"O siktiğimin Yiğit'i her kimse, ara Ezel!"

Şaşkınlıkla ona baktığımda, yatağa doğru itti beni. Tam ona itiraz edecekken, yataktaki telefon tekrar çalmaya başladı.

Telefonumu, O odada unutmuştum ve Yiğit beni aramıştı.

Beni aramıştı.

Siktir!

Azad'ı umursamadan hızla telefona koştuğumda hemen aldım yataktan.

Azad, telaşımı gördüğünde ellerini kısalan saçlarından geçirdi öfkeyle.

"Birde koşuyor!"

Onun dediklerini idrak edemezken birden bana yürüdü öfkeli adımlarla.

"Hopörlere alacaksın!"

Sinirle ona baktım.

"Hayır."

Duymasını isteyeceğim en son şey, Yiğit'le olan konuşmamdı. Planı devreye girmiş olabilirdi bile. Aklıma lanet ettim. Nasıl böyle bir düşüncesizlik yapabilmiştim?

Susan telefon titreyerek tekrar çalmaya başladığında, Azad öfkeyle gözlerime baktı.

"Sabahın 05:00'inden beri, o siktiğimin sesi susmuyor. Eğer hala kesilmezse o ses,artık bir telefonun olmayacak!"

Sinirine, sinirle karşılık vermek şu an yapılabilecek en büyük aptallıktı. Çünkü siniri ne geçeceğe benziyordu, ne de hafifleyeceğe. Yavaşca ona yaklaştım. Bütün gardımı indirerek baktım siyahlarına. Uysal sesimle, onu ikna etmeye koyuldum.

"Önemli olmasa telaş etmem Azad. Emin ol. Sandığın gibi bir şey değil. Şimdi izin ver konuşayım, lütfen."

Bir süre gözlerime baktı uzunca. Derin bir nefes vererek gözlerini kapattı sabırsızca.

"Hopörlere al!"

Dişlerimi sinirle sıkıp, aksine yumuşakca konuştum.

"Hayır. Bak lütfe-!"

Gözleri haşince bana çevrildi.

"Bu yumuşak ses tonlarını, bana sevişirken kullanmalısın Ezel. Şimdi benim sabrımı daha fazla zorlamadan o sikik telefonu aç ve hopörlere al!"

Dedikleriyle, ağzım kocaman açılırken omzuna sinirle yumruk attım.

"Çık git evimden seni terbiyesiz. Açmıyacağım telefon falan."

Bir anda öfkeyle yanımızda kalan duvara yumruk attığında, telaşla ona yöneldim. Tekrar vuracağı kolunu, kocaman olan gözlerimle tuttum.

"Kafayı mı yedin sen ? Napıyorsun Allah aşkına?"

Üzerime yürüdü.

"O telefonu açıyor musun, açmıyor musun?"

Sinirle gözlerimi yumdum. Vazgeçecek gibi değildi. Susup tekrar tekrar çalan telefonla kalbime giren korku ile açtım aramayı. Eğer böylesine arıyorsa önemliydi ve bunu da yanımdaki lider bozuntusu da bir bir öğrenecekti.

Öğrenmemesi gereken en son insan, duyacaktı.

Şansıma tekrar tekrar lanet ederken, Yiğit'in sesini duydum.

"Ezel? Kızım nerdesin sen lan sabahtan beri arıyorum deli gibi. Bir şey mi oldu, nerdesiniz? İyisiniz değil mi?"

Yiğit'in odada yankılanan telaşlı sesi, kalbimi sıcacık ederken bakışlarımı, dikkatle telefona yönelen Azad'tan çektim. Uykuluca yatağın ucuna oturdum çuval gibi. O deli boğa gibi odada dönsün dursundu.

Mahçup sesimle konuştum.

"İyiyim iyiyim. Telefonumu bir yerde unutmuşum da. "

"Sesin niye böyle geliyor senin?"

Tatlı telaşına, gülümsedim zorla.

"Yeni uyandım da biraz önce.."

"Anladım."

Sustu bi süre. Azad da kaşlarını çatarak telefona baktığında, sessizliği ben bozdum.

"Dinliyorum.."

Bir süre daha sustuktan sonra, tedirgin sesi geldi karşı taraftan..

"Ezel, emin misin?"

Sorduğu soruyla, bakışlarımı tam önüme gelip dikilen bacaklardan yukarı çıkardım. Yanıma oturdu. Kollarını, dizlerine yaslayıp, sadece dinledi bizi. Yerinde duramayan hali beni ister istemez gülümsetirken, gözlerimi çekemedim gergin suretinden. Bitkin bir nefes verip Yiğit'i cevapladım.

"Eminim. Ne zaman?"

Azad, başını çevirip ona bakan gözlerime çevirdi bakışlarını. Öfke, sinir kol geziyordu bakışlarında. Bu halleri, nedensizce hoşuma gidiyordu.

Sanırım, bir erkeğin öfkeli halini seven bir tek bendim!

"Bu gece!"

Duyduklarımla bir anda ayaklandım. Bu gece çok erken değil miydi? Hiçbir hazırladığımız yoktu üstelik.

"Bu gece mi? Planın ne?"

Son sorumu bilerek de sorsam, merakımdan çıkmıştı yeni bir şey olma ihtimaline karşı ağzımdan. Planını zaten biliyordum yıllarca.

"Planım; senin bu işte olmaman!"

Dediği şeyle sinirle hırladım. Ellerimi saçlarımdan geçirdim. Odada oradan oraya yürürken, sinirli sesimi farketti.

"Benim sabrımı zorlama. Bu işi tek başına yapman mümkün değil. Kimseye güvenemzsin Yiğit. "

"Kimse yok zaten. Tek başımayım!"

Sesinde hissettiğim cesaret, onda hep olan şeydi. Adının anlamı, karakterine kazınmıştı.

"Ben varım!"

"Ezel.. Güzelim ba-"

Onun sesini kesen, arkadan gelen kapı sesi oldu. Bir anda ses tonu değişip bana farklı konuşmaya başladı.

"Bu gece otelde buluşmaya ne dersin?"

Bir anda olduğum yerde durup güldüm. Yine aynı taktikdi. Birine yakalandığında hep bu konuşmaya geçiyordu. Kahkaha attım.

"Bu gece olmaz!"

O da güleceek gibi oldu ama boğazını temizleyip alayla konuşmaya başladı.

"Hadi ama, seni özledim güzellik!"

"Ben seni özlemedim, başka zaman!"

Onunla telefonda dalga geçerken , arkamda hissettiğim hareketlilik ile gülmelerim kesildi. Belime dolanan kuvvetli kollar, sorgusuzca beni sarmaladı. Nefesim aksarken, yaptığı sıkı hareket, sanırım hoşuma gitmişti.

Sanki yıllardır olması gereken şeymiş gibi geliyordu.

Rahatlığım, belki de bu içime doğan ve gün geçtikçe kuvvetlenen his yüzündendi.

Öylece telefondan ses gelmesini bekledimm kollarında.

Sıcacıktı..

"Anlaştığımıza göre bu gece görüşürüz. Unutma, bizim mekanda.."

Telefon bir anda kapandığında, derin bir nefes aldım.

Lina'yı, nasıl koruyacaktı? Nasıl koruyacaktım. Kaçırma işi belki de bendeydi. Son düzen neydi bilmiyordum ama bu işi bana vereceğine emindim. Her ihtimale karşı Lina'yı ben alacaktım. Cengiz peşini bırakmayacaktı. Yurt dışına kaçmaları günlerini alabilirdi. Bitkince nefes verirken belimdeki kollar kendini belli edercesine sıkılaştı.Duymuştu herşeyi. Şimdi sıradaki iş, açıklamaya gelmişti. Burnunu, saçlarımda hissettim.

"Sen benim imtihanım mı olacaksın?"

Fısıltısı, bir an beni güldürdü herşeye rağmen.

"Daha olmadım mı?"

Güldü dediklerime. Sıkılaştı kolu.

"Anlat!"

Ona döndüm kollarının arasında. Gözlerindeki merak, bastırmıştı öfkesini. Anlamıştı bir anda değişen konuşmamızı.

"Yiğit benim arkadaşım ve Cengiz'in yanında çalışıyor."

Kaşları, Cengiz'in ismini duymasıyla beraber çatıldı. Ona dönmemle, daha çok çekti beni kendine.

Ne ara bu seviyeye atlamıştık şaşkınlıkla izliyordum açıkcası.

Pek itirazım da olduğu söylenemezdi ya.

Neyse.

"Devam et!"

Aklıma üşüşen düşüncelerle bi süre siyahlara baktım.

Tek başıma ne yapabilecektim? Çok büyük bir riskti. Beyza'yı tek başına bırakma ihtimali, bir an kalbimi sıkıştırdı. Ne ben tek başıma yardım edebilirdim, ne de Yiğit tek başına halledebilirdi.Bakışlarımdaki sorgulayıcı ifadeye, kaşlarını çatarak baktı. Ilımlı hali, beni biraz olsun rahatlatırken, ellerimi, yavaşca belime dolanan kollarına yasladım. Aramızdan kalkan sınırlar, belki de bize en iyi gelecek şeydi. Bunu bize zaman gösterecekti ama kalbimde başkaldıran bi duygu buraya geldim geleli,başımı ağrıtıyordu.

Tanımışlık hissi, çok başkaydı.

Gözlerine her baktığımda hissettiğim bu duygu, nedensizce garip hissettmeme sebep oluyor, nefesimi düzensizleştiriyordu. Siyah gözleri, her göz göze geldiğim an bana başka şeyler çağrıştırıyor, hafızamı zorluyordu.

Bu gözleri, tanıyordum. Çok kısa da olsa görmüştüm.

Buna emindim.

En sonunda, konuşmaya çabaladığımda, kısık sesimle,bi çare araladım dudaklarımı.

"Senden birşey istesem,yapar mısın?"

Bakışları, düşünceli bakışlarımda dolaştı uzunca.

"İsteyeceğin şeye bağlı!"

Gözlerimi kapatıp, nefeslendim.

"Bize yardım et!"

Sağ kaşının kavisi, usulca belirdi sert yüz hatlarında. Gergin sesi, belime dolanan kollarına tezat, fazla sertti.

"Siz?"

Alacağım tepkiye kendimi hazırlarken, cevapladım sorusunu.

"Yiğit'e.."

Dişlerini hırsla sıktı.

"Yardım edeceğim varsa bile, siz olduktan sonra bu ihtimal, imkansızlaştı Ezel."

Gereksiz tavrı karşısında, yorgunca gözlerimi devirdim. Bakışları hafif de olsa yumuşadı hareketime karşı. Beni daha da kendine çekip konuştu anlını anlıma yaslayarak.

"Sen, gözlerini mi devirdin bana?"

Bir daha devirdim. Hareketim karşısında güldü.
Bu sefer de diğer tarafa devirdim. Duyduğum şeyle kasıldım ister istemez. Gülerken çıkardığı ses..

Tanrım.

Sana geliyorum.

Gözlerimi, gülüşünde sabitledim. Dişleri görünmese de sakallı yanağında oluşan çizgiler, dikkatimi darmaduman etmişti.
Bakışlarına takıldığımda, süre yüz mimiklerimi, her bir karışımı izlediğini farkettim.. Bakışlarında peydah olan hayranlık, ilgi, daha adını koyamadığım birçok duygu kol geziyordu.

Ellerimin altındaki gergin kaslarını sıktım.

"Edecek misin?"

Gülüşü, ilkbahar yağmuru gibi, bir anda gelip geçerken, baktı uzunca gözlerime.

"Konu ne?"

Hareketlendim kollarında. Bırakmadı belimi.

"Bırak da anlatayım!"

"Anlatma tercihine bağlı?"

Alttan alttan ona bakarken daha da sıkılaştı kolları.

"Senin tercihinle aynı olmadığı kesin!"

Güldü halime.

Ne çok gülüyordu bu böyle..

"Bu beni üzdü işte."

Kollarına vurdum yalancı bi sinirle. Sanırım ona olan gardımı indiriyordum. Bu birazdan isteyerek gerçekleşen bir eylemdi sanki. Ona sinirli kalamıyor, direk ergen kızlar gibi trip atma moduna geçiyordum.

Galiba cilveleşmek böyle birşeydi!

Aklıma Selenay geldiğinde gülmek geldi içimden ama tuttum kendimi.

"Sen hep böyle terbiyesiz miydin ya?"

"Terbiyesizlik değil de, açık sözlülük diyelim ona."

Ona yandan bir bakış atıp pes ettim kollarında. Tekrar yaslandım ona. Hissettiğim güven, sınırlarımı heba etmek için yeterli bir sebepti bana göre. Ondan bana yoğun bir şekilde geçen duygular, fazlaydı.

Sanki her baktığımda gördüğüm şeyler, iliklerime kadar dağılıyor, kanserli bir hücre gibi bedenime savaş açıyordu.

Kabullenmemek elimde değildi.

Hissediyordum.

Benden de ona geçiyor muydu acaba?

Dün gece geçirdin geçireceğin kadar!

İç sesim, bir anda bana muhalefet olduğunda, ellerimi kalın kol kaslarına getirdim.

"Konu.."

Derin bir nefes alıp herşeyi yalınca anlatmaya karar verdi mantığım. Kollarında olduğum bu adam, bize yardım edecekti. Bunu biliyordum. Bunu herşeyimle emindim..

Gözlerimi kapattım aklıma üşüşenlerle.

"Yiğit, bir hırsız Azad!"

Tek kaşı yavaşca hareketlendiğinde, devam ettim.

"Aslında her çalıp çırpan hırsız değildir. Mecburiyetti onun ki. Cengiz'in yanına da bir miktar para araklamaya girdi iki sene önce. Onu ilk farkeden bendim. Onu yakaladığım gün, silahını çekip beni vuracaktı biliyor musun?"

Son cümlemde,şaşkın bir komiklik vardı. Beni sessizce dinledi.

"Tabi, bizde zorla duruyoruz o zamanlar Cengi-"

Bir anda susturdu beni.

"Şu itin adını ağzına alma."

Tavrını anlayışla karşılarken, devam ettim.

"O itin yanında zorla kaldığımızdan, aynı cephede olduğum biri çıkmıştı karşıma. O gün bu gündür o bana, ben ona yardım ediyoruz birbirimize. Beni her türlü beladan pislikten kurtaran biri o Azad. Yeri çok ayrı bende. Bu sırrı sadece Beyza ve ben biliyoruz. İki senedir denemediği yol kalmadı. En sonunda bir plan kurdu.."

Planı aklıma geldi. 1 sene önce, son çabası da boşa çıktığında, zehir aklı birden çok tehlikeli bir fikir önermişti ona.

"En büyük kasaya bomba düzeneği yerleştirdi."

Dediklerimle, bir anda siyahları bana döndüğünde, gözlerinden geçen ışıltıyı, yemin ediyorum görmüştüm. Şaşkınca ona baktığımda, güldü.

"Devam et!"

Yuttuğum dilim geri geldiğinde, konuştum zar zor.

"O bomba patladığında herkes oraya koşacak. Cengiz'in bütün serveti orada ve Yiğit'in bir başka avantajı ise.."

Güldüm aldığım zevkle.

"Onun sağ kolu."

"Çok iyi ama tehlikeli. "

Başımı salladım ona.

"Bunu o da, ben de biliyoruz ama mecburuz buna. İki kasa şifresini çözdü bile."

Anlını anlıma yasladı.

"Benden istediğin ne?"

Nefesim, nefesine karışırken, dün geceden sonra, utanma hissim gün yüzüne çıkmaya başladı.

"Lina."

Bana baktı göz kapaklarının altından.

"O da kim?"

"Yiğit'in kardeşi."

"Cengiz biliyor mu bir kardeşi olduğunu?"

Dalgın baakışlarım ona döndü.

"Cengiz, bütün çalışanlarının zayıf noktalarını bilir."

Dişlerini hırsla sıktı. Çenesi gerilirken, içeri çöken sakallı yanağına takıldı gözlerim. Dokunma isteği ruhumda başkaldırırken, ellerim benden habersiz bulmuştu bile yanağını.

Dokunuşum karşısında belimi daha çok sıkıp, gözlerini kapattı. Anlını tekrar anlıma yaslayıp, nefesini bana bahşetti. Soludum derince sigara kokusu. Yanağını usulca sevdim. Sakal, bir erkeğe yakışan yegane şeydi.İki saattir aklımı kurcalayan ayrıntı ise, sanırım bütün kadınların hoşuna giden tek gerçekti.

Beni kıskanıyor.

Herşeyin en başından farkında olup da, öylece izlemek güzeldi ve keyifliydi ama şimdi bütün sınırları kaldırıp birbirimize böylesine yakın olmak, daha da yakın olacağımızı bilmek, içimi yangın yerine çeviriyor, nefesime aksediyordu sanki.

"Peki senin zayıf noktan neydi barmen kız?"

Kıkırdadım. Gülüşüme baktı garipçe.
Onun dudaklarına yaklaşıp fısıldadım neefesine karşı.

Bakışları dudaklarıma inerken, dediklerimle gülümsedi usulca.

"Kapıda bizi dinleyen çatlak kuzenim!"

"Ya ama hayır ya.. O kadar da parmak uçlarımda yürümüştüm. Nasıl duydun?"

Kapı bir anda açıldığında daha çok güldüm. Gülümsememi bölen bizi gördüğünde çığlık atmasıydı.

"Ay ben böldüm sanırım. Çıkayım ben, devam edin siz.."

Telaşla geri kapıya yönelip aceleyle çıktı. Onun bu haline başımı sallayarak gülerken, Azad bana baktı uzunca. Gözlerinde tekrar yer edinen sinire anlamsızca baktım.

"Milletin meselesini bırak da biraz kendi meselenle ilgilen."

Dedikleriyle, sorgulayıcı bakışlarım onu bulurken, konuştum merakla.

"Kendi meselem mi?"

Beni bıraktı bir anda. Odamın camına yönelip pencereyi açtı. Cebinden çıkardığı sigarayı yavaş hareketlerle yakıp derince çekti içine zehri. Sanırım artık tamamen bırakmıştım. Canım çekmiyordu eskisi kadar.

"Bizim meselemiz Ezel!"

Duyduğum şeyle ona döndüm.

"Ah evet dün gece.. Eee amacına ulaştın mı?"

Anlamayan siyahları beni buldu bir anda. Ufak bir oyundan zarar gelmedi. Değil mi? Ne yapmaya çalıştığını, anlamam gerekiyordu.!

"Amaç?"

Ona doğru yürüyüp, uzunca sokağa baktım önce. Ardından kollarımı göğsümde bağlayıp omzumu cama yasladım ona dönerek.

"Ne bileyim. Şimdiye kadar yaptığın her harekette vardı bir plan, oyun, düzmece.. Dün gece, boş anımdan yararlanıp yine ağzımdan laf falan mı almaya çalış-"

Bir anda üzerime yürüdüğünde istifimi bozmadım. Hareketlerini, dikkatlice analiz ederken, gözlerinden geçen yalın öfke beni rahatlatmıştı. Böyle birşey benden beklemiyordu. Tavrı,tamamen buna işaretti.

"Gerçekten sadece bu siktiğimin düşüncesini mi çıkartabildi o aklın!"

Dediklerine kaşlarımı çattığımda, cevap verdim rahat bir sesle.

"Ne çıkartmamı bekliyorsun ki Azad? Beni bu sokağa da bir amaç uğruna sokmamış mıydın zaten?"

Sadece baktı gözlerime. Uzunca baktı yansımamı gördüğüm göz bebekleriyle. Bir süre, kararsız karalarını seyrettim.

Dün gece, gerçekti.

Bunu gözlerindeki, öfkeden, dudaklarımdan çıkanlara verdiği tepkiden anlamıştım.

Rahatlamıştım.

"Demek duymak istiyorsun?"

Sert sesi beni bozguna uğratırken, anlamsızca ona baktım. Neyden bahsediyordu? Duyduklarım, beni bir adım geriletirken, duyacaklarımdan korktum bir an. Gözlerinden geçen keskinlik, alaşağı etmişti beni.

"Duymam gereken bir şeyse eğer, neden olmasın?"

Yaklaştı bana. Bütün siyahlığının içindeki tehlikeli sularla, usulca sızdı içime. Burnumun dibine girdi. Gözleri, gözlerimi talan ederken, başını eğdi.

"Yetimhanede geçen son gününü hatırlıyor musun Ezel?"

Bir anda başımı kaldırıp ona baktığımda, gözlerimdeki dehşete saniye saniye şahit oldu. Ne dediğini anlamazken, öylece baktım ona.

Öylece dinledim geçmişimi dudaklarından..

Baktım siyahlarına. Nefesimi tuttum acıyla. Nefesim, ciğerlerimi parçalarcasına talan ettiğinde, nefesim kesildi gözlerinde gördüklerimle..

Bu siyahları, nerede gördüğümü öğrenecektim.

Gözlerim,gözlerine yansıdığında, elleri iki yanımdan cam kenarlarını buldu. Beni öylece kıskacına alırken, sesim çıkmadı ona. Sanki konuşsam, sesimden acı akacaktı.

Anılar, aklıma doldu usulca.

"Okuldaki son günün, yetimhanedeki son günündü. Yanlış mıyım?"

Onu ittim. Onu tüm gücümle ittim. Yerinden zerre kıpırdamazken daha da yaklaştı bana.

"Ne saçmalıyorsun sen?"

Sabırsızca sarfettiğim cümleler, onu sadece güldürmüş, derince gözlerime bakmasına sebep olmuştu. Bakışında peydah peydah olan şefkat, daha önce hiç karşılaşmadığım, belki de farkına varamadığım birşeydi. Sesi, hiç şüphesiz, eminlik barındırıyordu.

"Öyle olmadığını sen de çok iyi biliyorsun, çıtır liseli."

Çıtır liseli mi?

Şaşkınlıkla açılan dudaklarıma baktı gayri ihtiyari. Uzunca kuru dudaklarımda gezindi bakışları. İhtiyaçla dudaklarımı yaladığımda, anlı anlıma değdi gözleri kapanarak.

"Okulda ettiğin kavgayı hatırlıyor musun Ezel? Herkesin içinde, bir kızın saçını kökünden koparana kadar yolduğun günü? Yediğin tokatın, on katını attığın o kızı?"

Derin bir nefes almak istedim ama sanki nefesim sıkışıp kalmıştı boğazımda. Titrememesi için üstün çaba gösterdiğim sesimle konuşmaya çabaladım.

"Uzatmaya devam mı edeceksin anlatacak mısın hemen?"

Bana baktı alayla.

"Sen anlat de yeter ki!"

Hızla dudaklarıma yöneldiğinde, başımı çevirdim hemen. Dudakları yanaklarıma çarptığında, kıvrıldı dudakları. Kısık, erkeksi sesi bana ulaştı fısıltı tonlarında.

"Bundan sonra, benimle yalnız kalma Ezel!"

Dedikleriyle ona dönerken, boynuma, şort geceliğimin üzerinden görünen göğüslerime bakındı.

"Kalma ki.. Ne seni yakayım, ne de kendimi!"

Ellerim refleksle göğsünü bulurken, gardımı almıştım ona karşı.

"Düzgünce anlat çabuk şunu. Sen nerden biliyorsun? Orada mıydın?"

Baktı bana. Bakışı öyle derindi ki, gözlerimi baska çevirmem mümkün değildi. Öylesine bağlılık yapan bir bakıştı bu!

"Oradaydım."

Güldü ardından.

"Tam çıkış saatinde, kapının önünde, arabama yaslanmış, okul müdürüyle konuşuyordum.."

Kısık sesiyle devam etti beni dumura uğratan cümlelerine.

"Ardından çıkış zili çaldığında, bir çığlık sesi duyuldu okulun büyük bahçesinde. Bi baktım, eteği kalçasını zor kapatan bir çıtır liseli kıza saldırmış, tokat manyağı yapıyordu deli gibi. "

Elini bir anda belimde hissettiğimde, kaydı parmaklakları kalçama..

"O an kızın haline mi üzülsem, yoksa senin görünen o küçük, ama dolgun kalçalarını saran beyaz iç çamaşırına mı üzülsem, bilemedim."

Ona şaşkınlıktan artık nirvanaya ulaşan gözlerimle baktığımda, sıktı dişlerini.

"Ama sen, bunu umursamadan kızın üzerine öylece oturup hem saçını yoluyor, hemde yumruk atıyordun. Birde üzerine burnunu kırmıştın. Yanında sizi ayırmaya çalışan da Beyza'ydı sanırım. Kız darp raporu aldığında, okuldan atılmanızla, daha 18 'ine bir ay olmasına rağmen, yetimhaneden de aynı saatlerde atılmanız, büyük şansızlıktı.."

Ardından aklına gelen şeyle, öfkeyle dişlerini sıktı. Onu neyin bu kadar sinirlendirdiğini düşünürken, daha çok yaklaştı bana. Öfkesinin desibeli,sesine yansımıştı.

"Yetimhanede ki o adama ne oldu biliyor musun Ezel?"

Bakışlarım durgunlaştı. Nerden biliyordu? Nasıl bu kadar, bunca zaman beni tanıyor olmasına rağmen çıkmamıştı karşıma? Kafam allak bullak olurken, baktım kara gözlerine. Yetimhanedeki adam aklıma geldi. O şerefsiz okulda kavga ettiğim gün beni alması için gönderilmişti yurt tarafından. O gün o araba da yaşadıklarım aklıma üşüştüğünde, nefesimi bıraktım acıyla.

Daha 17 yaşındaydım.

Düşüncelerimden ayrılarak baktım beni içine çeken siyahlara. O adam ölmüştü.

"Öldü."

Dediklerimle güldü.

"Yaşamak, haramdı o pezevenge!"

Sesimin titremesine engel olamazken,zorla konuştum kısık sesimle.

"Anlamıyorum. Nerden biliyorsun sen bunları?"

"Ne önemi var barmen kız? O adam bir hata yaptı ve bende yapmam gerekeni yaptım!"

Gözleri, önce durgunlaştı. Siyah kuyuları, beni sımsıkı sarıp içine çekerken, soluklandım bakışlarında. Öyle yoğun, öyle sahiplenici bakıyordu ki..

İmkansızdı karşı koymam.

Sesim düşüncelerime eşlik ederken, bakamadım siyahlarından başka yere. Sızlıyordu gözlerim. Öyle sızlıyordu ki, bir an utandım onun karşısında ağlayacak olmamdan.

"Ne yaptın!"

"İlk cinayetimdi Ezel!"

Aralanan dudaklarım, dehşetle açılan gözlerimle öylece karalarına bakarken, soluk alamadım kısa bir an. Dediği cümle, beynimin her köşesinde eko yaparken, düşündüm.

İlk cinayetini, bana saldıran yetimhane görevlisini öldürerek mi yapmıştı?

İlk cinayet..

İlk!

"Nasıl?"

Güldü. Gülüşü, o anlar gözünde canlanmış kadar taze bir öfkeye sahipti. Şaşkınca bakmaya devam ettim ona. Geçmişim, önüme bir bir dizilirken, yutkunamadım.

"Önce sana kalkan erkekliğini, ardından da erkekliğine hücum eden kanı sonlandırdım. Sanma ki Cengiz neden hala sağlam? -"

Sarıldı bana.

"Sanma Ezel. Sanma onu öldüreceğimi. O bana ölmek için yalvaracak!"

Dedikleriyle kesilen nefesim, kuruyan boğazım, yük gibi binen göz kapaklarımla öylece kaldım kollarında. Ne cevap vereceğimi, ne söyleyeceğimi kestiremezken, kaç yıl önce o adamı öldürmek için gittiğimde gittiğimde, duyduklarım canlandı hafızamda.

İşkence görmüş cesedi bir çöp konteynırında bulundu.

Duyduklarımı an be an değerlendirirken, hala şokla onun beni tanıyor olmasını hazmetmeye çalışıyordum.

"Beni tanıyorsun!"

Burnu, burnuma sürtündü.

"Evet Ezel.. Seni tanıyorum. Benden 7 yaş küçük, çıtır liseli kızı gördüğümde, hiç tanımamayı istedim o an ama, seni çok uzun zamandır tanıyorum barmen kız.."

Bakışlarıma yansıyan öfke, ona geçtiğinde ittim onu hırsla.

Beni bırakmıştı..

Beni öylece Cengiz'in ellerine bırakmış, umrunda bile olmamıştım. Kaç yıl geçmişti? Hiç mi merak etmemişti?
Tuttu sinirle göğsünü iten ellerimi. Öfkemin nedenini anladı.

"Beni bıraktın!"

Gözleri,gözlerimi birr saniye olsun bırakmıyordu.

"Seni bırakmadım."

Alayla güldüm dibimdeki yüzüne.

"Bırakmadın öyle mi?"

Bakışları,sanki diyeceklerimi tahmin edercesine durgunlaştı. Ne olmuştu siyahlarını alaşağı eden fırtınalara?

"Peki zevkli miydi onca, yıl o çukurda çırpınışlarımı seyretmek?"

"Emin ol, kendimden 7 yaş küçük bir liseliyle ilgilenecek kadar, aklımı kaybetmemiştim o zmanlar.."

Sinirle dişlerimi biribirine bastırdım.

"Şimdi ne değişti? Aklını mı yitirdin?"

Bakışları,dudaklarımda,gözlerimde dolaştı.

"Yitirmedim-"

Usulca kondu dudakları anlıma..

"Sen aldın.."

Gözlerine bakarken yaşadığım o duygu yoğunluğu,öfkemi bastıramamıştı. Bunca yıl beni o çöp yuvasında sürünürken izlemiş, sefa sürmüştü..

7 yaş..

Hala aramanızda 7 yaş vardı. Beni sırf küçük uğraşılmaz gördüğü için mi bırakmıştı öylece. Neden bana saldıran adamı öldürmüştü o zaman? Nereden öğrenmişti? Hala onu nerde gördüğümü hatırlamaya çalışırken,hafızamı yokladım.

Okuldaydım demişti!

O anlar aklıma üşüştü. O kız Beyza'ya laf attığında, bütün gün uyumadan yetimhanede temizlik yapmanın sinirini o kızdan çıkarmıştım. Müdür bizi ayırdığında hala yumru-..

Müdür bizi ayırdığında.

Müdür bizim yanımıza geldiğinde, göz göze geldiğim genç çocuk.

Üzerinde sıkı sıkıya bir takım elbise vardı.

Simsiyahtı gözleri.

Sert bakışları, açılan bacaklarımda, dağılan uzun siyah saçlarımda gezinen, o genç çocuk.

"Oradaydın.."

Kendi kendime mırıltılar dudaklarımdan dökülürken, sarıldı belime.

"Tam o an, oradaydım Ezel."

Anlamayan bakışlarım önce onu,ardından da üzerinde olan siyah gömlekte gezindi.

Bir adama herşey mi yakışırdı?

"Neden takım elbise vardı üzerinde?"

Sorum karşısında güldü.

"Gerçekten bunu mu merak ediyorsun onca şeyin içinde?"

"Evet. Açıkla!"

Tavrım karşısında daha çok sarıldı.

"O zmanlar 24 yaşında, üzerime bırakılan bir ton işle ilgilenen bi adamdım. Okula da-"

Sustu bir an.

Bakışları bakışlarımda dolandı.

"Bi yakınımın oğlunu almaya gelmiştim.."

Tek kaşım havalandı.

"Yakının!"

"Bunları sonra konuşacak kadar bol vaktimiz olacak çıtır liseli. Hala çıtırlığından birşey kaybetmemişsin."

Anlı anlımı buldu.

"Hala benden 7 yaş küçük, o kavgacı,ama bir yanı kırık kız gibi deli dolusun."

"Sonra ne oldu? O günden sonra?"

Durgunlaştı.

"İşte ilk pişmanlığım Ezel. İlk pişmanlığım, o günden sonra peşine düşmemek oldu. Peşine düşüp, seni bu sokağa zorla getirmemek oldu. "

"Niye yapmadın?"

"Çok küçüktün Ezel. Çok fazla küçük, genç bi kızdın. Toydun.. Ben ise, çok fazla boka batmıştım. Hala da batıyorum."

"Biz.. Biz çok mu temiz bir hayat sürdük zannediyorsun? "

"Yetimhaneden çıktıktan sonra o adamın ipini kestik. Ardından bir daha da görmedim seni. Belki de görmek istemedim,bilmiyorum.. Sonra tamamen bitti."

Dudaklarıma eğildi.

"Dediğim anda, sokağa geldin Ezel. Yıllarımı, bütün herşeyimi seferber ettiğim bu sokağa geldin. "

Dudaklarıma dokunan dudakları bekledi bi süre. Beni daha çok duvara yasladığında, gözlerimiz birbirinden ayrılmadı. Hissettiğim haz,günyüzüne çıkarken, fısıltı dolu sesi geldi kulaklarıma.

"Sen bu sokağa gelmedin Kırca.."

Dudaklarıma sahip olmadan önce devam etti ama'ların baş kaldırdığı cümlesine.

"Bana geldin.."

Dolgun dudakları, dudaklarımın arasına karışırken, ona ilk defa karşı koymadım. Bütün gardımı indirerek, bütün aşılan sınırları yok sayarak öpmesini izledim kollarına sığındığım adamın. Üzerime daha çok yüklendiğinde, davranışlarındaki susuzluk, açlık öylesine etkilemişti ki beni, kollarım kaslı kollarını okşayarak boynuna dolandı yavaşça.

Bir kadın,anlıyordu ona dokunan adamın hareketlerindeki ilk telaşı..

Kalbime süzülen merak, beni bir anlık boşluğa düşürdü.. Hakkında duyduğum sözler, dedikodular..

Baktım kara kuyularını çevreleyen siyah , simsiyah kirpiklerine..

Dudakları, talan etti bütün geçmişimi. Bütün duygularım, bütün algılarım birbirine karışmış bi şekilde öylece araladım dudaklarımı hiçbirşey düşünmeden. Düşünmedim beni sırf yaş farkı için bırakmasını.. Küçük,uğraşılmaz bi liseli olarak görmesini.. İçimde başkaldıran burukluğu bastırmaya çalıştım. Nedensizce kırılmış, kalbimde an be an filizlenen çektiğim acıların korkuları baş göstermişti. Beni bir anda kucakladı. Bacaklarım, yerini bilircesine bel oyuğuna dolanırken, kadınlığında hissettiğim onun üzerindeki etkim, beni tekrar tekrar yerlebir etmişti.

Çabuk etkileniyordu ve bu..

Daha da istek uyandırıyordu içimde..

Beni tanıyordu.

Ama beni bulmamıştı. Öylece bırakmıştı beni.

7 yaş, çok muydu?

Kimisine evetti bu sorunun cevabı, kimisine hayırdı.

Çok mu küçük, uğraşılmaz görmüştü beni? Olgun bir adamdı. O yaştaki Azad'ı düşündüğümde, gözümde orda burda serserilik yapan değil de, dişiyle tırnağıyla çalışan bir adam canlandı gözümde.

Nefes alma ihtiyacı gütmeden, sırtımı sertçe cama yasladı. Bana daha çok kendini bastırdığında, hiç düşünmeden hareket ettirdim kalçamı ona doğru.

Cezası, kafamda oturuyordu yavaş yavaş..

Hırlayarak beni bir anda camdan ayırıp, yatağa ilerledi. Öpmeyi bırakmadan üzerime uzandı.

Onunla böylesine mühtehcen şeyler yaşamak, sanırım hiç beklemediğim bir şeydi.

Karşı koymak içimden gelmezken, aslında en başından kabullenmek istemediğim gerçekler yüzüme bir bir çarptı beni her arzuyla öpmelerinde.

İlk geldiğim zamanlar, onun hakkkında duyduğum dedikodular, buna rağmen burnumun dibinden ayrılmayan bir adam, gözlerini bir saniye olsun, benden ayırmadan, bütün gerçekliğiyle beni gözlerinin hapsine mahkum eden adam, benim bir zamanlar sapık diye korktuğum adamdı.

Aklıma gelen şeyle burukca gülümsedim. Dudaklarımın kıvrılışını hissetti. Son kez beni öpüp ayrıldığımızda, dudaklarımdaki gülümsemeye bakıyordu. Bakışları, beni yine eski zamana götürdüğünde, daha çok kıkırdadım.

Şu an yatakta olmamız, üzerime bütün yükünü vererek uzanmış olması, onu hissediyor olmam, önemsizdi.

Baktı uzunca gülümsememe.

"İşte şimdi, bir meselemiz oldu Dinçer."

Anlamayan bakışlarını gördüğümde anlatmaya başladım. O da ellerini başımın iki yanına koyup öylece dinlemeye koyuldu. Saçlarım yatağın her bi tarafına sarmaşık gibi dağılmış, geceliğim çoktan kaymıştı üzerimden. Umursamadan devam ettim.

"O gün, o aptal yelloz benim gözümün içiyle dalga geçmişti. Beyza'nın saçları, çok hassastı. Dalga geçilmesine bile katlanamaz, çok üzülürdü ve emin ol dalga geçilmeyecek kadar çok güzeldi saçları. Çıkışta daha bahçeye çıkmadan başladı kavga, okul koridorları çalkalandı. Kimse de karışmıyor. Bir benim saf kuzenim ayırmaya çalışıyor işte kendince. Bahçeye çıktığımızda, onu yere atacağım sırada Beyza'ya vurdu bir anda. Dikkatimin dağılmasıyla bi tokat yemiş olabilirim o an. Biz kavga ederken müdür geldi yanımıza. Gözüm döndü bi kere. Kafasını saçından tutup betona bi vurdum. Çıt sesi geldi. Sana da gelmiş miydi o ses?"

Tatlı heyecanıma yoğunca bakarken, sadece başını salladı. Devam ettim gözlerimi kaçırıp.

"Tabi o ara müdürün yanında açılan eteğime, bacaklarıma sapık gibi bakan adamı da görmüştüm."

Dediklerimle, bir anda bakışları beni buldu. Yanakları dudaklarının gerilmesiyle, çizgiler yaratırken, serseri gülüşüne baktım. Bana yaklaştı usulca.

"Bakılmayacak gibi de değildi ki be güzelim. 17 yaşındaki bi kıza göre çok-"

Elleri belimden, kalçama doğru hareket etti usulca..

"Fazla güzellerdi ve uzun bacakların-"

Bir anda bacağımı öyle bir sıktı ki, acıyla inledim.

"Sadece benim değil, siktiğimin bahçesindeki bütün erkeklerin dikkatini çekmişti!"

Omzuna yalandan vurdum.

"Sen her açılan bacağa bakıyor musun?"

Bir anda gülümsemesi, yine yoğun bakışlara dönen gözlerine tezat soldu. Dikkatle inceledi yüzümü.

"Sen benim ilk yenilgimsin KIRCA.."

Dediğinden birşey anlamazken, anlını anlıma yasladı.

"Bir adam vardı Ezel. Çok iyi bir adam vardı. Ben sokaklarda öylece sürünürken, beni yanına alıp büyüten, adam eden yaşlı bi çınarım vardı benim. Babam vardı. Babamız vardı.."

Dalgalanan gözleri, gözlerimde durgunlaştı. Baktı gözlerime uzun uzun.

"O adam, daha 17 yaşımdayken bana ne öğretti biliyor musun?"

Ellerim, başımın iki yanında duran bileklerine tutundu. Sesinde hissettiğim dalgalanma, onda ilk kez gördüğüm birşeydi. Beni bozguna uğratmıştı bu hali. Duyacaklarımın ağırlığı, kalbime çoktan yüklenmişti bile. Öylece bekledim dudaklarından duyacağım sözleri.

"Bir adam, daha kendi bedenine bile sahip çıkamazsa eğer, günü geldiğinde, bir kadının bedenine hiç sahip çıkamaz.."

Şaşkınlıkla duyduğum cümleyi tartarken, aklım iflas etmiş gibi analiz edememiştim.

"Nasıl yani?"

Merakım karşısında güldü usulca.

"İnce konular. Bunları sonra konuşalım. Şimdi şu hiç hoşlanmadığım arkadaşının işini halledelim?"

Derince baktım ona. Bakışımdaki anlamları yakaladı. Yöneldi tekrar bağımlısı olduğum dudakları bana.

"Eğer öyle bakmaya devam edersen, kalan sınırları da yok sayacağım. "

İçimin alev alması saniyelerimi almıştı.

"Hangi sınırlarmış onlar.."

"Sana herşeyimle karışmamı önleyen sınırlar.."

Dediğiyle yanaklarım yanarken, aklıma düşen görüntülerle ister istemez bi nefes almıştım. Onunla öylesine yakın olmak, nedensizce beni hiç rahatsız etmiyordu. Herşeyimi verebileceğim tek adam,beni usanmadan her fırsatta öpen, dokunan bu adam olacakmış gibi hissetmem ne kadar doğruydu?

Yine de beni bırakmanın, beni görmezden gelmenin cezasını ödeyecekti. Belki beni bırakmasaydı, ne Beyza bu halde olurdu ne de ben bu kadar kirlenmiş olurdum..

Herşeyimizle kirlenmiştik biz..

Kalbime çöken ağırlık, beni öylece durgunlaştırırken, sesim çıkmadı üzerimde bana yoğun anlamlarla bakan kara gözlerin sahibi olan adama. Gözlerim, gözlerini bulduğunda,yutkundum güçlükle.

Baktım uzunca, bana gözünü bile kırpmadan bakan adama.

Neydi aramızdaki?

Ne olacaktı bundan sonra?

Ne yapacaktık?

Öylece baktım karalarına..

Gözlerini, seviyordum. Sanki saklansam kimse bizi ne bulabilecek, ne de görebilecekti. Saklı girdapları bir ömür boyu bize kol kanat gerecek kadar karanlık, derindi.

"O zehir aklın, ne düşünüyor yine?"

Her hareketimi inceleyen bakışları, dikkatimi çekmişti kısa bir an.

Hep böyle incelemişti..

Ne görüyordu gözlerim de? Kırgınlığımı, yaralarını anlayabiliyor muydu? Herkesin bir kabuğu vardı.

Ben hep güçlü görünmek zorundaydım..

Bu adamın kabuğu neydi? Kısa bir an hayatında yaşadığı dönüm noktalarını düşündüm.

-Ben sokaklarda sürünürken beni yanına alan, adam eden yaşlı bir çınarım vardı benim! -

Neler yaşamıştı? O da mı bizim gibi annesiz babasızdı?

Kollarına sığındığım bu adam da mı, yetim bir kalbe sahipti?

Burnuma dokunan dudaklarla, dikkatim tamamen düşüncelerimden bağımsız, yerle bir olurken, bir an irkildim.

"Düşünme!"

Kendime gelmem gerekiyordu!

"Kalkacağım!"

Sesimdeki sert tını, bakışlarının dikkatli bir şekilde bana odaklanmasına sebep oldu. Tek kaşı, ifademi dikkatlice sorgularken, bileklerindeki ellerimi çektim. Dudaklarım düz bir ifadeye bürünürken, ittim göğsünden. Bana zorluk çıkarmadan yana kaydığında kalktım uzandığım yerden. Ayaklanıp, üzerimi düzelttim.

Ee? Nasıl davranacaktım şimdi?

Kalbimdeki kırgınlık konuşma, bakma gözlerine dedi.

Odamdaki lavaboya adımladım seri bir şeklide. Ona bakmadım. O da bana sormadı zaten. Lavaboya girip hızla musluğa yöneldim. Yüzüme buz gibi suyu çarparken allak bullak olan ifademi süzdüm aynada.

Seviyor muydu beni?

Peki en başından olanlar da neyin nesiydi?

Bana Cengiz'in not gönderdiği gece gösterdiği tepki düştü aklıma.

Bana güvenemediği için, benim o şerefsizin bir oyuncağı olmama mı kızmıştı?

Sarfettiği cümleler bir bir kulaklarımda yankılandı..

Sevmiyordu.

Seven bir insan demezdi onları.

Dün gece! Neyin nesiydi? Oyun oynuyor olabileceği ihtimali kalbimi ezdi saniyesinde. Aynadan
baktım açık kahve gözlerime. Gözlerimden geçen kırgınlık, zayıflık, bana kim olduğumu hatırlattı hemen.

Hissettiğim bu şey, zayıflıktı..

Ve zayıflık, dikkat dağıtırdı.

Ve sonucunda, hata yapardın!

Silkelendim. Kendime gelmem gerekiyordu. Kendime gelip, önümdeki işe odaklanmam gerekiyordu. Herşeyi bir kenara bırakmalı, Lina'ya sahip çıkmalıydım. Bütün dikkatimi toplayıp, kendimce planımı kurmalı,Yiğit işini hallederken mekandan o kızı almalıydım.

Bunu, Yiğit'e borçluydum.

Son kez yüzüme bir su daha çarptıktan sonra havluyla kuruladım. Gerisin geri odama girdiğimde, Azad'ı, cam kenarında telefonla konuşurken gördüm. Sesi gergindi.

"Geldi mi?"

"Nerede?"

Bir süre karşıyı dinledikten sonra,derin bir nefes alıp verdi. Sırtındaki kaslar gergince hareket ettiğinde, onu izlemeden edemedim.

Umarım, yaptığı hiçbir hareket oyun değildir!

Çünkü kalbimi ele geçiren duygular, dün geceden sonra daha da üzerime yükleniyor, içine alıyordu beni. Ona güveniyordum. Bu elimde olmadan gerçekleşiyordu. Ona sonsuz bi güven ve adını koymak istemediğim birçok şey hissediyordum. Sıkkınca bi nefes alıp dolabıma yöneldim.

İşim işti..

"Tamam. Benim eve geçin. Geliyorum birazdan!"

Başım, otomatik ona dönerken duyduğum şeyi sorguladım kısa bir an.

Benim ev!

İçimde başkaldıran yeni yeni tattığım duygu, aklıma olur olmadık şeyler getirirken, elime aldığım taytın üzerine beyaz bi tişört alıp kapattım dolabı sertçe.

Kim bilir kaç kız atmıştı o eve?

Gergince bana yaklaşan adamı izledim elimdeki kıyafetlerle. İçime yayılan bu yeni duygular beni geriyor, sinirlendiriyordu. Yıllardır kaçtığım şeylere bir anda kapılmak, beni hiç olmadığı kadar agresifleştiriyordu.

Reglım yaklaşıyordu..

Sebebini buna bağlamayı istemiyordum. Sinirimin tek sebebi, kesinlikle bu adamdı.

"Gidiyorum."

Bana bakarak sarfettiği sözlere, yüzüne bakmadan cevap verdim banyoya yönelirken.

"Güle güle!"

Bi gülme sesi duyduğumda, adımlarım bir anda durdu.

Birisi şuna, sesli gülmemesi gerektiğini söyleyebilir miydi?

Başım ona dönerken, tek kaşımı çoktan çatmıştım sinirle. Vücudumu ele geçiren kırgınlık, sinire dönüşüyordu ve buna engel olmak,hiç içimden de gelmiyordu.

Sonuna kadar nasiplenecekti..

"Ne gülüyorsun? Hayırdır?"

Bakışlarımız çarpıştığında, gözlerini kıstı sinirime karşı. Başını sol omzuna yatırıp beni inceledi baştan aşağı.

"Gülemez miyim?"

Öfkem, alaylı sesine karşı nedensizce daha çok harlanırken, o an anladım.

Sinirli biri karşısında, asla daha fazla sinir etmek için gülmeyecektim.

Hakim olmadığım sesim, dişlerimi hırsla birbirine bastırmam sonucu tıslar gibi çıkmıştı.

"Git, kendi evinde gül!"

Tek kaşı kavisle hareketlendiğinde, hala ona elimdeki bez parçalarını sinirle avuçlayarak bakıyordum. Yavaş adımlarla bana doğru gelmeye başladığında, arkamda olan duvara lanet ettim. Aramızda bir adımlık mesafe kaldığında, ellerini pantolonunun cebine koyup, beni incelemeye devam etti.

"Kendi evimde gülüyorum zaten Ezel!"

Beni göt etmenin zevkini yaşarken, dediğiyle öylece kalakalmıştım yerimde. Sinirime eklenen bir kırgınlık daha beni öfke nöbetine sokarken, kesinlikle alıngan günümde olduğumu anladım.

Kesin regl olmuştum.

"Eger bunu birkez daha yüzüme vuracak olursan, inan bana bir saniye düşünmem gitmek için!"

Bakışları anında değişirken, öfkeyle kalan tek adımlık mesafeyi de kapatıp üzerime yüklendi. Elleri sinirle iki yanımdan duvara çarptığında, gözleri, bir şahinin gözleri kadar keskin baktı gözlerime o an. Hala burnum dik ona bakarken, burnundan soluduğu sert nefesler, yüzüme çarpıyor, serinletiyordu yanaklarımı..

"Tekrar söylesene Kırca!"

Sinirle, kara gözlerine bakarken, hırsla ittim onu.

Lavaboya gitmem gerekiyordu.

"Hoş! Ne bekliyorum ki? Siktir olup gitmemenizi isteyen adamın evinde
yaşamak, ne derece düşük bir hareket Dinçer?"

Güldüm sinirle.

"Ama yok. Öğrendiklerin sana az gelmiştir. Daha benden ne bilgi koparabilirsin, ona uğraş sen! Ama farklı yöntemler denemelisin. Öpmeyle, koklamayla olmuyor bu iş-"

"Kes sesini!"

Sert, kısık sesi, yüzüme çarptığında sinirle ağzımdan çıkan sözleri yeni kavrıyordum. Gözlerim, onun donukça bana bakmasını inceledi.

"Niye? Dediklerim işe yaramaz diye mi? Üzgünüm. Ne anlatmalıyım sana? En azından öptüğüne değsin Dinçer!"

Bana anlamayan gözlerle baktı bir süre. Dudaklarımdan çıkanları kesinlikle kulağım duymuyordu ve ben yine her zaman ki gibi sinirle saydırıyordum. Bana biraz daha yaklaşıp, yoğunca baktı gözlerime.

"İyi misin güzelim?"

Ilımlı sesi kısa bir an duraksamama sebep olsa da, dik burnumu indirmeden cevap verdim ters bi şekilde.

"Uzak dur benden!"

Bir anda dediğime gülecek gibi oldu ama karşılaştığı sinirimi harlamamak için dudaklarını birbirine bastırdı.

"Neden önce deli gibi karşılık verip de, ardından uzak durmamı istiyorsun anlamış değilim.."

"Karşılık vermed-"

Dudağıma bastırdığı işaret parmağıyla susmak zorunda kaldım.

"Bunu inkar etmeyi sürdürürsen, hiçbir yere varamayız Kırca!"

Elini hışımla ittim dudaklarımdan.

"Hahh! Biryere varmak mı? Kendimden 7 yaş büyük bir adamla bir şeyler yaşamak istediğimi de kim söyledi?-"

Hızla çıktım kollarının arasından. Yapabileceğim en iyi şey, onu kendi oklarıyla vurmak olacaktı.

Odamın kapısına ilerlerken elimdekileri hışımla yatağa fırlattım. Kapıyı sonuna kadar açıp alayla gülüp, kulaklarımda çınlayan sözlerini ona savurdum.

"O kadar da aklımı kaybetmedim Dinçer!"

***

"Şaka gibi! Hala inanamıyorum. Nasıl onca yıldır seni tanıyor ya? Ay allahım resmen romanlık aşk hikayesi. Düşünsene yıllardır kavuşamıyorsunuz, yıllar sonra resmen benim sayemde bu sokağa geliyorsun ve tekrar karşılaşıyorsunuz. Ay allahım olaya gel ya! Hala şaşkınım. Adam resmen tacizci, şerefsiz Orhan'ın erkekliğini yerinden sökmüş-"

Aşırı fazla olan keyfiyle kıkırdayıp, bir kahkaha attı ardından.

"Azad Dinçer'den de aşağısı beklenemezdi zaten!"

Hala ona boş boş bakarken, ister istemez rahatlamıştım. Beyza'ya her şeyi anlatmanın rahatlığı bütün kaslarımın gevşemesine sebep olmuştu. Zonklayan başımla camdan dışarı çevirdim bakışlarımı.

"Evet. Beklenemezdi. O kadar mükemmel ki, yıllardır varlığımızı bile siklememiş adam!"

Beyza, çenemden tutup başımı kendine doğru yatırıp mavi gözlerini bana dikti. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyordum ama uzun süre incelemesine vesile olmuştu.

"Karşı koyma Ezel. O iyi biri !"

Onun mavi gözlerine bakarak düşündüm kara gözlerinde yakalandığım tüm anlamları. Biliyordum, gerçekti. Buraya geldiğim günden beri bana olan bakışlarında gördüğüm her şey, gerçekti. Şu zamana kadar sığdırmaya çalıştığım kulplar, hepside dar gelmişti gördüğüm hislere.

İmkansız gibi geliyordu.

Azad Dinçer, beni tanıyordu ve iki gündür geldiğimiz nokta, çok iç açıcıydı.
Oflayarak başımı arkaya atıp soluklandım. Ne olacak diye düşünmek saçmalıktı. Şu an çok başka bi durum vardı ortada. Bakışlarımı ona çevirdim yavaşça.

"Yiğit planı devreye soktu."

Gözleri bir anda şaşkınlıkla açıldı.

"Ne zaman ? Lina nerede? Neden benim şimdi haberim oluyor?"

Sesi,sonlara doğru sinirli çıktığında gözlerimi devirdim.

Kulaklarımda,hareketime güldüğü an çıkardığı ses yankı yaptı.

Düşüncelere kapılmadan, gözlerimi göbeğine çevirdim. İmalı sesimle cevapladım sorusunu.

"Acaba neden?"

Elleri,göbeğine giderken, onda son zamanlarda sık sık rastladığım bir şefkatle okşadı karnını.

"Ne yapacağız? Plan ne? Sistemi kurayım mı?"

Ona dehşetle bakıp şaşkınca bir nefes alıp verdim. Ne yapmasından,planından bahsediyordu bu deli?

"Sen değil, ben yapacağım Beyza! Bu halinle beni öldürseler bile o riske atmam seni. Boşuna yorma o dilini."

"Tabiki de yardım edeceğim Ezel. Lina ve Yiğit senin için neyse benim için de o!"

Sesinde yeni ortaya çıkan duygu, minnet ve şefkat barındırıyordu.

Lina bizim için anlamlıydı. Ve Yiğit, paha biçilemez bir kıymetteydi.

"Ne hissettiğini anlayabiliyorum ama olmaz güzelim. Düşünmen gereken bi can var senin. Azad yardım edecek. O olduktan sonra bu işi kolaylıkla halledebiliriz."

"İçim içimi yiyerek burda sizi beklememi mi istiyorsun? Bu bana daha çok zarar verir."

"Allah aşkına ne yapacaksın? Yiğit parayi alırken biz her ihtimale karşı Lina'yı bağ evinden alacağız ve geleceğiz. Yiğit de gelir gelmez yola çıkarlar beklemeden. Olay bu kadar basit aslında."

Bakışları, bir anda durgunlaştı.

"Ümit var mı?"

"Her zaman bi ümit vardır sarışınım!"

"O kadar çok istiyorum ki iyileşmesini, bunu dile dökemem Ezel. O bizimle büyüdü resmen. Neredeyse aynı yaşta olmamıza rağmen biz onunla tanıştığımızda daha küçük çocuk bi kalbe sahipti. Bazen zihnimin, Lina'nın zihni kadar saf ve temiz olmasını isterdim biliyor musun?"

Gülümsedim dediklerine.

"Uzun zaman oldu. Özledim ikisi de. Hemde haddinden fazla!"

"Ayrılığımızın üzerinden neredeyse iki buçuk sene geçti. Ne zaman göreceğim onları? Plan ne zaman devreye giriyor?"

"Beyza ! Bak ilk kez senden bu konuda anlayış göstermeni istiyorum. Bana değil bebeğine.. Bu halinle öyle bir tehlikeye giremezsin güzelim. Cengiz'e asla güvenmiyorum. Her an herşey olabilir. Çatışma çıkmış olsa ne yapacaksın bu halinle? Lütfen iyi düşün!"

Derin bir nefes alıp devam ettim.

"Plan.. Bu gece!"

Şaşkın bi soluk alıp bana döndü birden.

"Saat zaten 14.00'ye geliyor. Ne zaman irtibata geçecek bizimle tekrar?"

"Onun geçmesini beklemeden ben geçeceğim! Beni olabildiğince uzak tutmaya çalışıyor ama başaramayacak!"

"Tek başına iki yere yetişmesi, zaten mümkün değil! Lina'yı biz almalıyız. Koskoca para kuyusu Azad Dinçer bize yardım edecek ha? Kızım sen istesen bütün servetini önüne serecek gibi bakıyor sana. İstesen aslında bu plana falan gerek kalmaz."

Kıkırdayarak kalktı göbeğini tutarak.

"Hala inanamıyorum. Azad ve sen! Yemin ediyorum sizi yenebilen bir insan evladı daha dünyaya gelmemiştir. Resmen birbiriniz için yaratılmış gibisiniz!"

"Kes şunu artık Beyza. Adam beni boktan bir yaş farkı yüzünden ve liseli, toy bir kız olduğum için bırakmış. Şimdi gelmiş bana masal anlatıyor! Külahıma anlatsın. "

Beyza, karşımda esneme hareketleri yaparken, derin derin nefesler alıp vermeye başladı.

"7 yaş senin için sorun mu?"

Ona yan yan baktım sinirlice.

"Olmasa bile artık sorun. O 7 yaşı burnundan getirmezsem adım da Ezel, soyadım da Kırca olmasın."

Trip atar gibi yerimden kalkıp boğucu ortamdan kurtulmak için cama yöneldim. Camın tek tarafını açıp gözlerimi kapattım temiz havayı içime çekerken. Hava her zamankinin aksine bulutluydu.

Olacakların habercisi gibiydi sanki.

Son kez derin bir nefes daha alıp içeri yöneldim.

"Kahvaltı yaptın mı?"

Bana yandan bir bakış atıp devam etti minderin üzerinde nefes egzersizi yapmaya.

"Kahvaltımı yaptım. Ara öğün meyve porsiyonumu yedim ve şimdi öğlen yemeğimi yiyeceğim Ezel. "

Tribi, kalkıp ona yemek hazırlamadığım içindi. Ona doğru yürüyüp omuzlarına ellerimi bastırdım arkasına geçerek. Başını kaldırıp, tepesinde dikilen bana baktı mavi gözleriyle.

Hiçbirşey söylemeden öylece baktım güzel yüzüne. Şefkatle eğilip saçları ile anlının birleşme noktasına bi öpücük kondurdum. Derin bir nefes aldı ona yansıttığım şefkatime karşı.

"Öğle yemeği benden o zaman. Ne istiyor canın?"

Meditasyon pozisyonundan çıkıp normal oturdu minderin üzerine. Uzandı yavaşça sağ tarafına dönerek. Başını eline yaslayıp düşündü. Keyfini, keyifle izlerken gülümsedim.

"Bir anda sorunca bilemedim bak şimdi. Ne yapsan ki?"

Kıkırdadım ona. Arkamı dönerek mutfağa ilerledim.

"Ne koyarsam önüne o hanımefendi. Istek süreniz dolmuştur."

"Ya ama ben düşünüyordum. Haksızlık bu."

Gülerek girdim içeri. Mutfağı temiz görmemle memnuniyetle gülümsedim. Öğreniyordu yavaş yavaş. Hızla dolaptan bi tavuk çıkarıp sıcak suya koydum erimesi için. Ardından pirinç pilavı yapmaya koyuldum. Hızlı bi şekilde onu da yapıp kenara çekerken, eriyen tavuğu soslayıp fırına verdim. Mazemeleri sirkeli suda yıkayıp güzel bir yeşil salata yaptım anne adayımıza. Sorfaya yönelip meyve tabağını aldım. Yerine örtüyü serip servisleri açtım.

"Serenay da geliyor.."

Mutfağa giren Beyza'ya sadece kafa salladım. Tabaklara yemekleri yerleştirip dizmeye başladım.

"Bu işte neden bu kadar iyisin ya? "

Arkamı döndüğümde ocakta demlenmeye koyduğum pilavdan tadımlık kaşığıyla bir kaşık alıp keyifle yediğini gördüm.

"Senden de bu performansı bekliyorum güzellik."

"İnanıyorum Ezel. Başaracağım. Bugün ilk defa yumurtayı parçalamadan kırmayı başardım. Keşke görseydin. Şimdi inanmazsın kesin."

Dediklerine kıkırdarken, fırını kontrol edip kıstım seviyesini. Eldiven giyip baktım çıkartarak. Kızarmış tavuk, tamamen iştah açıyordu. Hızla çıkarıp masaya yerleştirdim öylece. O sırada calan kapı ziliyle, Beyza'nın heyecanla kapıya yöneldiğini gördüm.

"Dondurma da istemiştim. İnşllah almıştır."

Ardından gülümserken, içeri hala gelmemeleriyle kapıya yöneldim bende. Serenay Murat'ı göğsünden ittiriyor, içeri girmesini önlemeye çalışıyordu.

"Ulan mis gibi tavuk kokusu sarmış her yeri. Bir lokma yiyim de öyle gideyim aşkım nolur?"

"Ya sen delirdin mi Murat? İki genç kızın evine girilmez. Git başka yerde zıkkımlan."

"Geçen girdik ama noldu bir şey mi oldu? Mis gibi poğaçayı yedik çıktık. Kime ne zararımız dokundu hmm?"

Son sözlerini bana bakarak söylemiş, davet etmem için kaş göz yapmaya başlamıştı.

"Boşver gelsin Serenay. Bir an önce yesin de gitsin başımızdan."

Alayla söylediğim sözlere karşı bana yandan trip moduyla bakan Murat, hızla içeri damlamıştı bile konuşmamla. Serenay da ardından oflayarak gelirken bize mahcup bakışlar arıyordu.

"Kusura bakmayın lütfen. Kaç yıldır doyduğunu görmedim ki. Yine doymaz, iki saat sonra acıkır O şimdi."

Beyza, kimseyi duymadan Serenay'ın elindeki posete saldırırken, onun elinden bir anda kaptım dondurmayı. Almamla çığlığı koparması bir olmuştu.

"Seni öldürürüm. Ver onu bana!"

Kıkırdayarak mutfağa koştuğumda çoktan bi ısırık almıştım bile külahtan.

"Dondurma sana zararlı ama sarışınım. Bilmiyor musun?"

"Bildiğim için bir külah istedim zaten. Onunda yarısını ısırdın!"

Kocaman bir kahkaha atıp yemek masasına oturdum.

"Diğer yarısı yeter sana."

Ona uzattığım dondurmayı alıp hemen yerine geçip yemeye başladı. İştahla saniyeler içinde biten dondurma beni ayrı hayrete düşürürken, Murat'ın sanki yıllarca aç kalmış gibi kıtlıktan çıkarcasına yemek yemesi ayrı hayrete düşürmüştü. Serenay'a bakıp konuştum şok olan sesimle.

"Sen buna yemek vermiyor musun kızım? Tavuğun yarısı bitti !"

Serenay bitkince bir nefes verip omuz silkti.

"Çok fazla yemek yiyor. Çok çok çok fazla!"

Tepkisine kıkırdarken, Murat'ın tekrar yöneldiği tavuğu önünden aldım. Giden tavuğa kedinin ciğere baktığı gibi bakan gözleri beni tekrar kocaman gülümsetmişti.

Acaba Azad da bu kadar fazla yemek yiyor muydu?

Her erkek fazla midesine düşkündü genelde. Acaba O da öyle miydi?

Tavuktan ve pilavdan bir tabak hazırlayıp salatanın neredeyse hepsini Beyza'nın önüne koyup kendime de bi servis ayarladım. İştahla bende yemeğime odaklandığımda, bir süre masada sadece çatal kaşık sesi duyuldu. Hepimiz iştahla yemek yerken kimseden ses çıkmamıştı.

Dikkatimi dağıtan tekrar çalan kapı ziliydi. Başımı anlamazca kaldırıp önce Beyza'ya sonra da Serenay'a çevirdim.

"Birini mi bekliyorduk?"

Ikisi de bana kafasini olumsuzca sallayarak karşılık verdiğinde yerimde hareketlendim. Murat bir anda oturduğu yerden kalkıp önümü kesti.

O şakacı çocuk gitmiş, yerine ciddi yüz ifadesiyle kapıya yönelen bir adam gelmişti.

Bende merakla ardından gittiğimde, önce kapı deliğinden bakmış ardından sıkkınca nefes alıp vermişti.

"Az bi' dayansalar kafama sıkacağım zaten. Ne bu acele anlamıyorum!"

Kendi kendine mırıldandığında, kapıyı açıp geri mutfağa yöneldi. Kapının önündekiler göz odağıma girdiğinde anlamsızca baktım bir süre.

Semih, elinde bi poşet uzatıp bana verdi. İçine baktığımda iki kutu bir ilaç olduğu gördüm.

"Almadınız ilaç. Getirdim bende. Kullansın bir an önce."

Ardından bir şey demeden arkasını dönüp gitti sessizce. Kalbimde hissettiğim acı, tamamen onlar için olan endişemden kaynaklanıyordu. Merdivenlerden inen Semih'in ardından bakmayı kesip, karşımda ellerini cebine yerleştirmiş, beni arsızca süzen adama çevirdim bakışlarımı.

"Ne var? Ne istiyorsun?"

Dikkatimi çeken, onun arkasında sırtını duvara yaslamış elindeki bıçakla oynayan bir adamdı. Dikkatli, inceleyen bakışlarım adama odaklandığında, elindeki bıçağı son kez kontrol edip doğruldu yerinde. Bakışları bana döndüğünde,anlamsızca derin bir nefes çektim içime.

Gözleri, aynı kalbimi hızlandıran lider bozuntusunun gözleri kadar siyahtı.

Adam, bakışlarını bana çevirip yamuk bir şekilde konuştu bana karşı. Boyu Azad'ın boyuna yakındı. Çehresi aynı onun çehresi kadar sertti. Bakışları deliciydi.

"Merhaba yenge."

Duyduklarımı daha idrak edemeden, lider bozuntusu olacak adi herif üzerime gelmeye başladı. Hiç tereddüt etmeden suratına kapıyı çarptım.

Şaşkınca bir nefes verdim.

Yenge mi?

Lanet olsun.

Bir yenge olmadığım kalmıştı.

Hala kapının önünde beklemeye devam ederken, beklemenin anlamsız olduğunu düşünüp mutfağa yönelecektim ki, kapıdan gelen sesle kısa bir an duraksadım.

Öylece izledim anahtarla kapıyı açıp içeri giren adamı..

Derin ama öfkeli bakışı beni yakaladığında, seslice nefes verdi. Ardından onu takip eden adam da içeri girdiğinde, hala bakıyordum ortalık yerde dikilerek.

Anahtar!

Anahtarla girmişti O değil mi?

Azad, sakin tutmaya çalıştığı sesiyle bana yaklaşıp belimi kavradı bir anda. Yanında bize bakan adam, donuk ama eğlenen parıltılar barındıran gözleriyle bakarken, başını salladı bir anda olumsuzca gülerek. Aklından ne geçtiğini anlamazken belimdeki kol kuvvetlenip beni kendine çekti.

"Bir daha yapma!"

Sert, keskin sesi, bakışlarımı ona çevirmeme sebep oldu.

"Eğer sende hala böyle yapmaya devam edersen, yüzüne çarpığım sadece bir kapı olmayacak Dinçer!"

Gözleri kısılıp bir süre yüzümü seyretti.

"Ne olur? Dudakların mı? "

Kolundan kurtulmaya çalışıp yine saydırmaya başladım.

"Ne bu evime destursuz girmeler falan. Senin evin olabilir ama burda biz yaşıyoruz. Özel hayata saygın olsun biraz. Düşüncesizlikte zirvedesin.-"

"Daha bugün bana yardım et demiyor muydun ulan sen?"

Öfkeli sesi, bana ulaştığında ona dik dik baktım çırpınmayı keserek. Başımı yana çevirip bu seferde öyle dik dik bakmaya başladım. Halim hoşuna gitmiş olacak ki, keyifle diğer kolunu da belime sarıp iyice yaklaştı bana.

"Yardım etmeye geldim işte barmen kız."

"Burda dikilmeye devam mı edeceğiz?"

Duyduğum sesle başım yanımdaki adama dönerken, boş boş baktım bir süre.

Başka siyah gözler ilgimi çekmiyordu.

Dilime gelenleri geri gönderme ihtiyacı gütmeden, bana öylece sarılarak izleyen adamı boşverdim kısa bir an. Dikkatimi tamamen bu genç adama vermiştim.

Azad'a çok benziyordu.

Kardeşi miydi?

"Sende kimsin?"

Adam sorduğum soruyla bir süre bana bakıp serserice gülümsedi.

Fazla dağınıktı.

Üzerindeki beyaz gömlek kırışmış, altına giydiği pantolonunda toz lekeleri vardı. Saçları aynı Azad'ın saçları gibi simsiyahtı. Hafif uzun olan saçları anlına dökülmüştü. Yine aynı Azad'ın sakalları gibi kirli sakallara sahipti.

Bu benzerlik de neyin nesiydi böyle?

Adam, elleriyle gömleğinin yakalarını düzeltir gibi yaptı önce. Ardından yine fazla serseri, ya da yine Azad gibi- fazla tehlikeli- bir gülümsemeyle cevapladı sorumu.

"Ben Kuzgun Alp Keskin. Memnun oldum yenge."

*****

Yorum.. Yorum.. Yorum..

Seviliyorsunuz❤

Instagram-_r_e_kitaplari_

Buraya sınır yapıştırıyorum okurkuşlarım.

Vote 300, yorum 1K🎉🎉

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top