17. BÖLÜM-İLK ADIM



🔥



****

Üzerimdeki beni bunaltan battaniyeyi ayaklarımla tepikledim sinirle. Yaz sıcağı hepimizi boğmaya başlamıştı bile. Daha mayıs ayında olmamıza rağmen dehşet bir sıcaklık vardı. Önümüzdeki kalan 4 ayın daha sıcak olması, beni şimdiden terletmişti bile. Bunalmışlıkla derin bir nefes alıp nefesimi gerdanıma üfledim.

Sanırım bir tuzum eksikti.

Pişecektim.

Yanımda uzanan Serenay da elleriyle kendini havalandırırken seslice nefesini verdi. İlk feryat Beyza'dan koptu.

"Allah'ım bu sıcak ne böyle? Nasıl doğuracağım ben? İçim dışıma çıkacak. Bebeğim yolunu şaşıracak. İçimde fokur fokur kaynayacak yavrum. Bana dondurma verin nolurr.."

Serenay şaşkınca ona baktı.

"Sen delirdin mi Allah aşkına? Üç külah dondurma yedin akşamdan beri. Ne bu donduma aşkı?"

Beyza, asabi bakışlarını Serenay'a yöneltti.

"Üç külah benim neyime yeter ha? Bebeğimin dişinin kovuğunu bile doldumadı daha o dondurma."

Dediğine kocaman bir kahkaha attım.
"Olmayan dişinin kovuğundan mı bahsediyorsun yoksa?"

Beyza bana ters ters bakıp kafasını çevirdi trip atar gibi. Halleri beni güldürüyordu akşamdan beri.
"Dondurma istiyorum ben. Hamile bir kadın istediğini yemeyince ne oluyormuş biliyor musunuz? Anlatayım mı? İster misiniz?"

Parmağımla yanımdaki Serenay'ı dürttüm.
"Kalk Serenay. Bu susmaz artık. Alalım da gelelim."

Serenay, garip bakışlarını şaşkınca bana çevirdi.
"Saat gecenin 01.00'i. Bilmem farkında mısınız?"

Beyza daha çok feryadı kopardı.
"Ne demek açık değil ya? Bu sokağın nöbetçi marketi falan yok mu? Allah'ım öleceğim. Birini ara sor açtırsın bu sokak sizin değil mi ya?"

Serenay gittikçe tuhaflaşan Beyza'ya garip bakışlar atıyordu. Bakışı beni gülümsetmişti.
"Nöbetçi market mi? Bir sorayım yine de Murat'a."

Serenay'ın şaşkın sesine güldüm seslice. Eline telefonunu alıp Murat'ı aradı şaşkın haliyle. Saniyesinde açılan telefon sanırım birtek Serenay'ın telefonuydu.
"Aşkım?"

"..."

"Yok yok bir sorun yok. "

"..."

"Şey.. Uyku tutmadı."

"..."

"Hayır ya. Sana bir şey soracaktım ben?"

"..."

Kıkırdadı. Hallerini hayretle izliyordum. Saniyesinde cilveleşmede nirvanaya çıkmışlardı.
"Nöbetçi market var mıydı bu sokakta?"

"..."

"Hııı."

Tepkileri, yenilesiydi. Nasıl bir kızdı bu böyle? Murat gerçekten çok şanslıydı.

Gözleri, Beyza'yı buldu.

"Beyza'nın canı dondurma çekmişti de. Neyse artık."

"Kapatıyorum o zman."

"..."

"Ama kapatmam lazım."

"..."

Bir anda kaşları çatıldı.

"İşim var Murat. İyi geceler."

Sanırım cevap vermesini beklemeden suratına kapatmıştı. Beyza hevesle baktı Selenay'ın gözlerine.
" Varmıymış? Hadi alın da gelin nolur?"

Serenay, tedirgin bakışlarını Beyza'ya yöneltti.
"Yokmuş."

Beyza, kırılan hevesiyle bakakaldı. Sanırım aşeriyordu. Halleri, tapılasıydı. Serenay da üzülen Beyza'ya bakıp gözlerini bana çevirdiğinde hafifce omzuna vurdum. Kısık sesle konuştum.
"Onun dilinden bir tek ben anlarım. Bana bırak."

Dediğime kıkırdadı bir anda.
"Fazla şekerli yediğinde bebeğine olacak olanları anlatmamı ister misin sarışınım?"

Tek cümle yetmişti.
"Ben gidip, kabuklu menemenimi yiyeceğim."

"Evet o menemen bitecek. Döktüğünü görmeyim. Çöpleri kontrol edeceğim."

Yerinden kalkıp esnedi. Bana sinirli bir bakış atıp mutfağa yöneldi.
"Sen menemenime kurban ol tamam mı?"

Üzerindeki ince badiyi bir anda çıkarıp beyaz dantelli sütyenle kaldı. İnce beli, kasıklarına doğru genişlemişti artık. Bembeyaz teni, kısa sarı saçları ve güzel fiziğiyle fazla alımlıydı. Semih, şansını çok büyük kaybetmişti. Bakışlarımı Serenay'a çevirdiğimde gözlerini kaçırdığını gördüm.
"Bize gelince gözlerini kaçırır. Murat'a gelince kucağından inmez."

Serenay utançla bağırdı.

"Ya Ezel ne biçim konuşuyorsun ya?"

"Ben doğruları konuşuyorum canım. Zaten doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış."

Ayağa kalkıp esnedim gerilerek. Her yerim tutulmuştu. Akşamdan beri yatıyorduk sere serpe. Sıcaktan hepimiz bayılmıştık öylece.

"Yarın birgün seni de göreceğiz hanımefendi. Kim kimin kucağından inmiyor anlayacağız!"

Dedikleriyle şaşkınca ona döndüm.
"Anlamadım."

Mutfaktan bizi dinleyen Beyza bağırdı kahkaha atarak.
"Serenay'cığım boşuna uğraşma. O, işine gelmeyeni anlamaz."

Serenay gelen cevapla daha çok gülerken, ona yerden bir yastık alıp fırlattım.
"Yine başlayıp da beni sinir etmeyin."

Onlara arkamı dönüp, odama ilerledim.
"Ne haliniz varsa görün, ben yatıyorum."

Serenay gülmeye devam ederken, bir anda durdu. Bana utangaç bakışlar atarken, aslında gözlerindeki munzur gülüş, kaşlarımı çatmama sebep olmuştu.
"Ama Murat yok."

Dediğiyle, 'yani?' der gibi baktım.

"Ben tek başıma uyuyamam ama.."

Dediği komiğime giderken, ona gülmemek için kendimi zor tutmuştum.

"Sana Murat bulamayacağımıza göre.."

Ona güzel bir gülüş sergileyip arkamı döndüm. Sesimdeki alayın içindeki mutluluk, gözle göz görülürdü sanırım.

"Düş peşime."

Serenay, hızla L koltuktan kalkıp yanıma koştu. Nasıl bazen kadınsı olup da bazende böylesine çocuksu olabildiğini anlayamamıştım.

Son kez Beyza'ya bakıp, odama yöneldim. Hala melemen yiyordu deli gibi. Bu beni mutlu ediyordu. Yemek yemeli, kendine iyi bakmalıydı. Aklı başına yeni gelmişti sanırım. 3 aylık süreçte hergün yemek yapmıştım ona kesintisiz ama o yemek yerine, iştahım yok diyerek, odasına çekiliyordu. Hala nasıl anlamadığımı düşündükçe kafamı duvarlara vurmak geliyordu içimden.

Odama girdiğimde ışığı açmadan üzerimdeki badiyi çıkarıp yatağa attım kendimi. Serenay da bana uyarak, içindeki ince askılıyla kalıp girdi yanıma. Altımızda şortlar vardı. Giydiklerimle uyumak, bazen çok keyifli oluyordu nedense. Serenay'a arkamı dönüp horlama sesi çıkardım.

Serenay arkamdan kıkırdarken,ona bacağımla tekme attım bacağına.
"Uyuyorum sessiz ol."

Daha çok kıkırdadı tatlı sesiyle. Gözlerim bütün yorgunluğuma yenik düşüp kapanırken, belime sarılan kolla bir anda irkildim. Arkama sokulan kızın mızmız, ama altında yatan kırılgan fısıltısını işittim.

"Ben.."

Başını boynuma soktu çekingence.

"Birine sarılmadan da yatamıyorum.."

Yaralı olmayan var mıydı bu hayatta?

Yoktu bana göre..



***



Gece, kapı zilinin çalmasıyla şaşkınca bir anda ayaklandım. Serenay da benimle beraber kalkarken ikimizde birbirimize şaşkın bir o kadar da tedirgin bir bakış attık. Serenay hemen telefonunu eline aldı her ihtimale karşı birini aramak için. Saate baktığımda daha gece 03.00 olduğunu gördüm. Uyuyalı 2 saat anca olmuştu daha.

İkimizde odadan çıkıp, kapıya yöneldik. Beyza da odasının kapısından korku dolu gözlerle bize bakıyordu. En önden kapıya yönelip kapı deliğinden baktım ama kimse yoktu.

Kalbim ağzımda, kapı koluna yönelirken, gardımı almıştım çoktan. Her ihtimale karşı atak yapabilmek için, kapıyı bir anda açıp baktım.

Kimse yoktu.

Öylece kapının önüne bakarken bir iki adım dışarı çıkıp merdiven boşluğuna ve yukarıdan sesin gelip gelmediğine kontrol ettimm ama tık yoktu apartmanda. Gecenin bu saatinde kim ne bok yemeye zili çalıp gitmişti bilmiyordum.

Son çare bir daha bakıp, içeri yönelirken gördüğüm şeyle öylece kalakaldım.

Kapının önündeki küçük askıya asılmış olan bi poşet vardı.

Yanılmak istedim.

Ama poşetin içindeki dondurma, beni sadece gülümsetmişti.

Yüzümdeki güzel tebessümle, poşete uzanıp aldım. Beyza'nın tepkisini merak ediyordum açıkcası. Heyecanla içeri yönelip, elimdeki poşeti havaya kaldırdım. Beyza öylece ne olduğunu anlamaya çalışırken, Serenay kocaman açtığı gözleriyle bana bakakalmıştı. O bile sanırım bu kadarını beklemiyordu.

Beyza'ya yönelip keyifle konuştum.

"Biz bulamadık ama, bulan bulmuş."

Ona göz kırpıp poşeti uzattım.

"Al bakalım dondurmanı."

İma ettiğim şeyi anlaması saniyelerini almıştı. Önce bakışı değişti. Sonra yüzündeki korku dolu ifade, boşluğa düştü. Öylece birkaç saniye baktıktan sonra arkasını döndü hiçbir his barındırmayan sesiyle.

"İyi geceler."

O öylece arkasını dönüp giderken neredeyse şaşkınlıktan ağzım ayrılacaktı. Kocaman olmaktan çıkmış gözlerimizle arkasından şaşkınca bakarken, elimde poşetle kalakalmıştım.
"Herşeyi bekliyordum, ama bunu gerçekten beklemiyordum."

Serenay, düşüncelerini şaşkınca dillendirirken, benimde ondan hiçbir farkım yoktu. Beklediğim en son tepki buydu. Böylesine vazgeçmiş olması, beni kısa bir an sinirlendirdi sebepsizce. Ne yaşatmıştı o pislik herif Beyza'yı böylesi hallere sokan? Sinirle Serenay'a baktım. O hala şaşkınlığını korurken, ben çoktan balkona yürümeye başlamıştım bile elimde poşetle. Cam kapıyı açıp balkona adım attım hışımla. Hemen aşağı, her zaman ki pinekledikleri yere baktım.

Yine oradalardı.

Bir süre baktım öylece. Sinirimden, asıl sahibi nasiplenemese de gösterecektim. Tam hareketlenecekken, arabanın kapısı bir anda açıldı. Şaşkınca ne yapacaklarına bakarken Azad sinirle balkona yürüdü. Davranışına anlam veremezken o elindeki sigarayı sinirle yere atıp bana baktı kara gözleriyle.

"Balkonda böyle durmaya devam edersen, yapacaklarımdan inan ben sorumlu değilim Ezel!"

Dediklerini idrak etmem saniyelerimi alırken şaşkınca baktım üzerime. Siyah dantelli südyen ve kısa saten şortla öylece balkonda ahkam kesmeye çalışıyordum.

Lanet olsun.

Nasıl farkedememiştim. Tabiki de utanmamı gerektirecek bir şey yoktu.

Çünkü o arabada olan her kimse, bana bakmıyordu. Biliyordum.

"Ne halde durduğum seni hiç ilgilendirmez Dinçer. O arkadaşına söyle Beyza'ya dondurma alacağına, gitsin kendine biraz beyin alsın."

Elimdeki poşeti sinirle arabaya doğru fırlattım. Poşetten kaçan Azad, bir an beni güldürecek olsa da, ciddiyetimi bozmayıp devam ettim. Hala bana bakıyordu kara kara.

Delirecektim.

"Dondurma almayla, iki adam dövdürmeyle olmuyor bu işler. Öğrensin de gelsin. "

Onun cevap vermesini beklemden,sinirle arkamı dönüp gerisin geri girdim içeri kaçarcasına.

Çünke bakışları, hiç hayra alamet değildi.

Salona geçtiğimde kimseyi görememiştim. Işıkları tekrar söndürüp yürüdüm odama. Beyza'nın odasının önünden geçerken kısa bir an düşündüm. Yanına gitsem, ne diyebilirdim ki? Nasıl teselli eder, avuturdum? Bıkkın bir nefes verip tekrar adımlamaya başladım.

Selim hocayı öyle görmek hepimizi üzmüştü ama adam hiçbir şey olmamış gibi ayaklanmış, bir sorun olmadığını, endişemizin yersiz olduğunu belirtmişti. Şaşkınca ona bakarken, Beyza'ya bakmıştı sadece. Bakışı ilgi bekleyen yaramaz bir çocuğun bakışı gibiydi aynı. Onu öylece orda bırakıp gelmiştik eve. Odama girdiğimde Serenay sırtını yatak başlığına yaslamış, öylece ellerine bakıyordu.

"Sence ne olacaklar?"

Sorduğu soru, tam bir muammaydı. Ben bile kestiremiyor, sonunu tahmin edemiyordum. Selim hoca bir yanda, Semih bir yandaydı. Ona ne cevap vereceğimi bilememiştim.

"Bunu zaman gösterecek."

"Zaman her şeyin ilacı mıdır Ezel?"

Sesindeki tını, yakaladığım ufak bir detaydı sadece. Yatağa, yanına oturup bende onun gibi sırtımı başlığa yasladım.

"Bazen evet, bazen ise hayır."

"Doğru. Sadece unutmuş gibi yapıyoruz unutamadıklarımızı. Zaman hiçbir işe yaramıyor."

Gözlerimi kapatıp öylece başımı arkaya yasladım.

"Düşünme Serenay. Düşündükçe, girdiğin çıkmaz, bataklığa dönüşür. Orda öylece saplanır kalırsın. Ne biri tutsa çıkarabilir seni, ne de kendi gücün yeter. O yüzden düşünme. Sadece iki adım sonrasını düşün hayatında."

Başını omzuma yasladı usulca. Hangimizin derdi yoktu ki?Onun da kabuğu kaşınan bir yarası vardı. Belliydi. İrdelemedim. Bende başımı, omzumdaki başa yaslayıp gözlerimi kapattım tekrar. Uykum vardı ama uyutmuyordu kafamdakiler.

Tek ihtiyacım olan, sadece huzurdu.

Hiçbir zaman sahip olamayacağım tek şeydi.

***

Gece duyduğum çığlık sesiyle hemen uyandım daldığım uykumddan. Serenay başını yastığa düşürmüştü uyuyarak ama ben hala yatak başlığına sırtımı dayamış,dalmıştım öylece. Telaşla yataktan çıkıp Beyza'nın odasına koştum aceleyle. Odasına daldığımda kan ter içinde kalmış, sayıklayan bir Beyza görmek, yine, kaç yıldır olduğu gibi darmadağın etmişti beni. Hemen yanına ilerleyip uyandırmaya çalıştım. Elimden ne gelirdi ki başka? Sarstım kollarından.

"Beyza, uyan güzelim kabus görüyorsun."

Hala elleri karnına sarılmış, cenin pozisyonda ağlamaya devam ederken, ne yapacağımı şaşırmış, öylece uyandırmaya çalışıyordum.

"Yapma, yalvarırım.."

Üç yıldır sayıkladığı kelimeleri, tekrar sayıklamaya başladığında yüreğimde başkaldıran acı, gözlerimden taşmıştı. Gözümden damlayan gözyaşlarını hızla silerken, yanına sokuldum. Beline sarılıp öptüm sarı saçlarından.

"Nolur dur nolur."

"Yapma."

"Yapma nolur."

Gözyaşlarım bir bir damlarken, kapıdaki hareketlilik ile oraya çevirdim dolu gözlerimi. Serenay, şaşkınca Beyza'ya bakıyor, öylece izliyordu sayıklamalarını.

Bir anda irkilerek uyandığında, her zaman olduğu gibi ona sarılan beni gördü deniz gözleri.

"E-ezel."

Kollarımı daha çok sarıp çektim kendime. Tekrar öptüm sarı saçlarından.

"Burdayım birtanem. Burdayım. "

Sesim, çaresizlikten kısık, halsiz çıkmıştı. Öğrenecektim. Onu ne bu hale getirdiyse öğrenecek, köklerini kazıyacaktım bu dünyadan. Onu böylesine yıpratan neyse ya kendi anlatacaktı, ya da zorla anlattıracaktım. Bunca yıldır her sıkıştırmamda, her kabusundan sonra sormalarıma karşı susmuştu kaçmıştı ellerimden. Bu sefer ne kaçmasına izin verecektim ne de susmasına. Her şeyi bir bir anlatacaktı.

Aklıma gelen şeyin olmamasını diledim çaresizce.

Başını göğsüme yaslayıp sokuldu bana bitkince. Yorgunluğu, anlından damlayan terlerinden, düzensiz, bazen hıçkırıklarının karıştığı nefeslerinden belliydi. Anlındaki terli silip, öptüm saçlarından yine.

Saçlarından öpülmesi, onu hep rahatlatmış, dinlendirmişti bu yaşına kadar. Bazen yetimhane de gece gündüz saçlarıyla oynar, dalga geçerdim at yelesi gibi diye. O da saçlarına laf ettiğim için bana bir hafta küserdi.

Keşke..

Keşke o günlerde kalabilseydik..

Keşke tek derdimiz, yetimhane müdürü olsaydı.Kollarımı gevşetip yüzünü açığa çıkardım.

"Gel bi elini yüzünü yıkayalım. Açılırsın."

Deniz gözlerini bana çevirdi. Hala dudakları titriyor, damlıyordu gözyaşları. Melek gibiydi. Öylesine masumdu ki bazen. Bazen de öylesine akılalmaz maskelere bürünüyordu ki. Aklı hayali şaşıyordu insanın.

Benim de şaşmıştı.

Yıllardır başucunda olan ben, görememiştim aptal gibi.

Çok başkaydı.

Kafasını olumsuzca iki yana salladı.

"Saçlarımla oynasana."

Serenay, üzgün gözlerle baktı Beyza'ya. Gözünden bir damla yaş düştü onun da gördükleriyle. Önce Beyza'ya sonra da bana baktı dolu gözleriyle. Ona gülümsemeye çalıştım ama nafileydi. Daha çok sarılıp, parmaklarımı saçlarına değirdim.

Tutamlarını bir bir okşarken nefesleri düzenleşmiş, başı koluma düşmüştü. Uykusu derindi. Kabuslarından o yüzden hemen uyanamaz, can çekişirdi öyle. Başının altından kolumu çekip, başını yastığa koydum usulca. Bir süre seyrettim nefeslerini, yüzündeki masumiyeti, acılarını..

Göbeği büyümüştü.

Elimi usulca göbeğine koydum. 4,5 aylık olacaktı. Cinsiyetini öğrenebilirdik sanırım artık. Kalbim hızlandı bir an. Öylesine güzel bir duyguydu ki, anne olmak, hem zor hem de çok güzel olmalıydı. Yüzümde peydah olan huzurlu gülümseme, daha gelmeden avuçlarımın içindeki muziceden gelmişti, konmuştu mimiklerime. Huzur, sanırım bir bebeğin ne kokusu, ne sesi, ne de gülümsemesiydi.

Varlığı, her şeye bedeldi.

Son kez Beyza'ya bakıp kalktım usulca yanından. Hareketimle, karnına sarılıp dizlerini karnına çekti.

Koruma içgüdüsü, bu olmalıydı. Anne olmak, çok başkaydı ve aklıma gelebilecek en son insan anne olacaktı.

Biz hiç mutlu bir yuva, eş, çocuk hayali kurmamıştık. Daha doğrusu kurmak, hiç aklımıza gelmemişti. Öylece hayat ne çıkarırsa karşımıza baş etmeye çalışmış, savaşmıştık. Gözlerimi kapıda hala bize bakan Serenay'a çevirdim. Hiç yorulmadan öylece bizi izlemiş,dolu gözleriyle düşünceleriyle boğuşmuştu.

Düşünmek, delice bir eylemdi.

Yanına usul adımlarla yaklaşıp ışığı söndürdüm. İkimizde çıkıp salona geçtik. Işığı yakıp oturduk L koltuğa. Öylece düşüncelere daldık istemeden. Öylece boğulduk yine. Öylece öldük yine kaçıncı kez.

"Hayat, zor.."

Derdi, sesinden akıyordu bu gece yanımdaki kızın. Sesimi çıkarmadım. Hayatın zorluğu, ya birine tam geliyordu ya da hiç gelmiyordu.

Bize dibine kadar gelmişti daha doğmadan.

Başımı arkaya attım yorgunca. Uykusuzluk, baş gösteriyordu göz kapaklarımda ama ne uyku tutardı bu saatten sonra, ne de dinlenmek. Odamdan gelen telefon sesiyle bir ansa açtım gözlerimi. Kaşlarım hızla çatılırken Serenay'a baktım.

Bana kızarık gözlerinde peydah olan şaşkınlıkla bakıyordu.

"Benim telefonum değil."

Hızla yerimden kalkıp koştum odama. Kimin aradığını çok iyi biliyordum. Heyecanla komodinin üzerindeki telefonu aldım elime. Üzerinde yazılı olan yabancı numara, hemen açmama sebep oldu.

"Güzelim?"

Sesini özlemiştim. Özlemle gözlerimi kapattım. Kaç zamandır bu aramayı bekleyen gözlerim, bu gece yaşadığı yoğunlukla döküldü usulca.

"Bu saatte mi arıyorsun gerçekten?"

Hafif gülme sesi geldi. Gülüşü,benimde yüzümü güldürmüştü. Hep güldürmüştü.

"Saat sabahın 5'i. Benim mesai başladı. "

Ona hüzünlü sesimle karşılık verdim yatağa oturarak.

"Senin mesain hiç bitmedi ki. Neden bu kadar geç döndün bana, merak ettim seni?"

"Birkaç sıkıntı çıktı. Hallettim. Bu hafta bu iş bitecek Ezel. Daha fazla Cengiz'in ağız kokusunu çekmeyeceğim."

Bir anda sinirle dedikleriyle kalbim tekledi.

"Nasıl?"

Sesimdeki tedirginlik, ona da geçmişti. Devam ettim hemen.

"Lina nerede? Nereye sakladın onu? Bu işin sonunda ne olabileceğini biliyorsun Yiğit."

"Biliyorum. Bunu göze alarak girmedim mi zaten bu işe?"

"Nasıl yapacaksın, anlat?"

Derin bir nefea alıp verdi.

"Telefonda olmaz. Senden birşey istemek için aradım."

Tam ona cevap verecekken kapıda Serenay göründü. Cevaplarımı seçerek konuştum her ihtimale karşı.

"Dinliyorum."

"Bizim mekanda."

Bizim mekanda..

Bizim mekanda.

Cevabındaki gizli serzenişi anlamıştım.

"Yardım edeceğim.."

"Hayır."

"Yiğit.. İzin verir misin demedim. Yardım edeceğim. Bu iş, tek başına yapabileceğin bir iş değil. Yardıma ihtiyacın olacak ve sana yardım edecek tek kişi, benim."

"Seni bu işe bulaştıramam Ezel. Anla beni güzelim. Bu işin kötü sonu da var."

"Varsa var. Bu zamana kadar sırt sırta gelmedik mi biz?"

"Bu konu başka. Bu konu benim meselem."

"Senin meselense benim de meselem. Bu numaradan sana ulaşacağım. Sakın beni saf dışı bırakmaya çalışma Yiğit. Ne yapacağımı, yapabileceğimi biliyorsun. Çok gördün!"

"Yine inadın tuttu senin."

Dediğine güldüm neşeden yoksun.

"Yani?"

"Tamam. Benden haber bekle ve unutma. Kim sağ çıkarsa, ki senin çıkman için her şeyi yapacağımı biliyorsun, bizim mekan.."

"Tamam. Bizim mekan!"

"Şimdi kapatıyorum. Son düzeneği kuracağım."

"Dikkatli ol. Sadece dikkatli ol. Duydun mu beni?"

Güldü dediklerime.

"Sende dikkatli ol güzelim. "

Ardından telefon kapandı.

Gözlerim öylece boşluğa dalarken, yanıma oturan Selenay bana baktı soru işareti dolu gözlerle.

"Kimdi?"

Bakışlarımı ona çevirdim.

"Bir arkadaş!"

"Neden öyle konuştun? Kötü bir şey mi var?"

Ona başımı salladım.

"Hayır, yok!"

Kısa cevaplarımdan anlamıştı konuşmak istemediğimi. Usulca ayağa kalkıp lavaboya yürüdüm. Elimi yüzümü yıkayıp bi tişört giydim. mutfağa ilerledim. Güzel bir kahvaltı hazırlayacak, güne güzel başlamasına vesile olacaktım sarışınımın. Serenay'a dönüp konuştum kısık sesimle.

"İstersen uyuyabilirsin."

Yorgunca kafasını salladı.

"Yok bende yardım edeyim sana."

Ona cevap vermeden mutfağa girdim. Hızla en sevdiği patatesli poğaça yapmaya koyuldum. Bir yandan da kızartma yaparken Serenay'a çay suyu koydu. Domates, salatalık dilimlemeye başladı. O kadar yavaş hareket ediyorduk ki, saatin 07.00'a geldiğini farkedememiştik bile. Uyanmazdı belki de. Her ihtimale karşı hazırlamak istemiştim yine de. Erkenciydi O. Erken uyanır, uyumazdı gün içinde.

Poğaçalar bitmiş, kızartmaları srvis tabaklarına yerleştirmiştim. Her şeyi masaya taşımış, güzel bir kahvaltı masası haırlamıştık. Öylece oturmuş, uyanmasını bekliyorduk. Ne iştahım vardı, ne de keyfim. Dert bitmeden dert çıkıyordu başımıza. Yiğit'in bu işe kalkışacak cesareti nerden bulduğunu bilmiyordum ama çok zordu.

Neredeyse imkansızdı ama mecburiyet, yaptırıyordu işte adama her şeyi. Nasıl bi plan kurmuştu merak ediyordum.

Plan onun işiydi.

Düşünür taşınır, belki aylarca beklerdi.

Beklemişti de.

Yıllarca beklemişti.

Planı, tıkır tıkır işlemiş, ona Cengiz Karadağ'ın güvenini kazandırmıştı.
Düşünceler içinde sadece kahve bardağına bakarken, çalan kapıyla irkildim korkarak.

Başımı kaldırıp Serenay'a baktığımda tepkime anlamaz gözlerle baktı bir süre.

"Ekmek yoktu da Murat'dan istemiştim."

Ona başımı salladım sadece. Düşüncelerim, beni dinginleştirmiş, olduğum yere mıhlamıştı. Ne elimi kaldıracak halim, ne de artık oyun içine ordan oraya savrulacak mecalim kalmıştı. Uzun süre dinlenmek istiyordum. Yiğit'in meselesi benim için sondu. Onun için her şeyi yapacaktım.

Çünkü O yapmıştı.

Benim için, yeri gelmişti canını bilr feda etmişti.

Yiğit, hayatımaki tek istisnaydı.

Gözlerimi yorgunca kırpıştırdım. Öylece başımı elime yaslamış, kaşıkla kahveyi karıştırıyordum. Mutfak kapısındaki hareketlilik, başımı elimden kaldırmama sebep olmuştu. Beyza, kuş yuvasına dönen saçlarıyla öylece geliyordu önüne bakmadan. Tam ona seslenecekken bir kol önünden, az kalsın çarpacağı sandalyeyi çekti.

Şaşkınca önümde gerçekleşen olaya baktım. Semih'in hareketi beni ayrı şaşkına düşürürken, kapıdan girenler ayrı hayrete düşürmüştü. Burası yol geçen hanıydı da benim mi haberim yoktu?

Beyza öylece yarı açık yarı kapalı gözleriyle masaya oturup patatesten ağzına bir tane atmıştı.
"Günaydın."

Semih mi?

Öylece sevdiği kadının hallerini izliyordu. Bakışları, büyülenmiş gibiydi aynı. Öyle derin bakıyordu ki o aklının, 3 aydır nerede olduğunu sorgulamak sanki mecburiyetti bize. Dünden sonda onu böyle bir anda görmek, şaşırtmıştı beni açıkcası. Üzerime baktığımda kısa şort, tişört duruyordum. Bir sakıncası yoktu. Beyza pandalı şort takımını giymiş, dar gelmiş olacak ki göbeğindeki düğmesini açmıştı. Ya da hiç kapatamamıştı bilmiyordum. Hali o kadar karşı konulmazdı ki, şu an ona yoğun duygularla bakan adamı görse eminim odasına kaçardı.

Hala şaşkınlığımla öylece masamda otururken, Murat bir anda atıldı poğaçalara.

"Allah'ım anne poğaçası. Sanırım en son yetimhanede ki Ayşe abla yapmıştı da yemiştim patatesli poğaçadan."

Duyduklarımla kısa bir an tükürüğüm boğazımda kalacaktı az kalsın. Garip, aynı zamanda şaşkın bakışlarım, iştahla poğaça yiyen Murat'a döndü bir anda. Masaya oturmuş, Selenay'ın ona doldurduğu çay ile yiyordu hiçbirimizi umursamadan.

O da mı yetimhaneden çıkmıştı?

Serenay, Murat'ın haline bakarken, sinirle omzuna vurdu.

"Görende hiç yemiyor zannedecek. Canım çıkıyor yapacağım diye. Hemen unutuldu hemen."

Serenay, trip atma moduna girdiğinde, Murat onun beline sarılıp kendine çekti hızlıca.

"Bir bak tadına da, öyle konuş aşkım. "

"Bırak beni, bir daha elimi kaldırırsam senin için."

Murat, bir lokma daha attı ağzına.

"Oşkom bi çoy koysono."

Kısa bir an çay koyan Serenay'la göz göze geldik. Bakışlarını kaçırdı benden hemen. Beyza da benim gibi duyduğu şeyle bir anda başını kaldırıp bakmıştı Murat'a. Semih bakışını farketmişti Beyza'nın. Bakışları, yetim bir çoçuğun annesine babasına olan muhtaçlığını, ihtiyacını göstermek ister gibiydi. Yetimhane kelimesi, bambaşka şeyler getiriyordu bizim aklımıza. Durgunlaştı denizleri. Belki de benim gibi anılar başkaldırdı aklında.

Önce Murat'ın varlığını idrak etmeye çalıştı bir süre. Ardından bana döndü ağzında çiğnemediği salatalıkla. En sonunda etrafına bakmak aklına geldiğinde, tezagaha yaslanmış, kollarını göğsünde bağlamış, onu yok edebilecek kadar yoğun bakışlarla izleyen Semih'i buldu.

Ağzındaki salatalık öylece kalırken, gözleri bir süre Semih'i taradı.

Baktı.

Uzunca baktı sevdiği adama.

Dalgalı denizleri, durgunlaştı usul usul. Görmek istemediğim, ona hiç yakıştırmadığım ifadesiz bakışları bana döndü usulca. Ona bakan beni gördüğüünde, yavaşca çiğnedi lokmasını. Hareketlerini dikkatle incelerken, poğaçaya uzandı.

Bir daha da bakmadı Semih Özer'e.

Güzelce kahvaltısını yaptı. Yok saydı sevdiği adamı. Yok saydı bakışlarını. Yok saydı her şeyi o an.

Gözlerim mutfak kapısına döndüğünde, göz göze geldik siyahlarla. Omzunu, kapıya yaslamış, yarısı tişörtün içinde yarısı dışarda olan saçlarımda, uykusuzluktan şişen ,belki de ağlamaktan kızaran, gözlerimde dolaştı karaları.

Hala neden geldiklerini, neden destursuz içeri girdiklerini anlamamıştım.

"Niye geldiniz? Hayırdır sabahın köründe?"

Düşüncelerim bana sormadan dilimden dökülmüştü bile. Karga bokunu yemeden kapımıza dikilmiştlerdi haydut gibi.

Azad, yaslandığı kapıdan kalkıp yürüdü masaya doğru. Alay dolu sesi duyuldu kulaklarıma.

"Sabaha kadar nöbet tutuyoruz. Bir bardak su bile vermiyorsun Kırca. Nasıl bi ev sahipliği bu böyle?"

Dediklediyle şaşkınca ona bakarken, o gelip dibime oturmuştu bir anda. Az biraz uzağıma değil, resmen sandalyeyi çekip tam dibime oturmuştu. Kolunu sandalyemin arkasına attı yayılarak. Hareketi, içimde bazı şeyleri ayaklandırırken öylece baktım omuzumun üzerinden koluna. Dünden beri, üzerindeki değişiklilik, farkedilir derecedeydi. Bakışlarıma serseri bir gülüşle karşılık verip, başını çevirdi. Semih'e baktı. Masayı işaret etti kafasıyla.

"Pardon da sizin kafanıza silah dayamıyorum nöbet tutun diye. Hem ne nöbeti bu? Noluyor?"

Bana dönen bakışları burnumda, gözlerimde, yanaklarımda dolaştı. Önüne döndü sonra. Sesi, yine tehlike çanları çalıyordu.

"Bu sokakta köpek çok barmen kız. Kapınıza gelip havlamasınlar diye bekliyoruz işte."

Dedikleriyle kısa bir an baktım ona. Yine göz göze geldik. Siyahlarında dolaştı bakışlarım. Cevap vermedim ona. Bakışlarım, en büyük cevap olmuştu ikimizin arasında.

Önüme dönücekken hala aç boğa gibi her yeri silip süpüren Murat'ı gördüm. Aynı anda bende Azad'ın önünden uzanıp Murat'ın neredeyse biten poğaçaya uzanan eline vurdum.

"Çek lan elini. Ben onu sarışınıma yaptım. Sömürdün bütün masayı."

Tabağı zar zor elinden alıp Beyza'dan tarafa koydum yerimden kalkıp uzanarak. Beyza bana komik bir ifadeyle bakarken öpücük atıp göz kırptım ona.

"Al birtanem. Sana en sevdiğin poğaçadan yaptım. Patatesli."

Bana gülümsedi usulca. Neşesi kaçmıştı biliyordum ama yine de güzelce bebeğini de kendisini de doyurmasını istiyordum. Onu gülümsetmek benim işimdi bu saatten sonra. Ne kimin üzmesine izin verirdim, ne de sebep olurdum. Olmuştum olacağım kadar zaten.

Bir anda tişörtümün eteklerinden çekilip, yerime geri oturtturuldum. Bakışlarımı yanımdaki öküze çevirdiğimde göz göze geldik. Sakallarını kısaltmış, tıraş olmuştu yeni. Losyon kokusu burnuma doldu. Hala 28 yaşında bir adam olduğuna inanmıyordum. Çok fazla genç ve dinamik duruyordu herkesin aksine. Gören en fazla 25 falan derdi. Düşüncelerimden sıyrılıp, siyahlarına döndüm tekrar.

"Ne yapıyorsun? Yavaş olsana biraz."

Kaşları çatık, yan gözlerle bana bakıyordu sinirli sinirli.

"Kalkma yerinden."

Tişörtümü çekiştirdim sinirle.

"Sündürdün iyice, bıraksana şunu."

Bana keyifle bakan gözleri, dumura uğratmıştı beni anlık.

Bir şeyler dönüyordu.

Hiç normal değildi bu iki koca adamın bir anda böylesine değişen halleri..

Bakışına takılı kalırken, o tabağına domates salatalık koyup yemeye başladı. Dört köşe olan masada ben ve Azad bir yerde, Serenay ve Murat bi yerde ama Semih ve Beyza ayrı köşelerde oturmuşlardı. Semih ağzına lokma almadan hala izliyorduu Beyza'yı. Koluma çarpan kolla bakışlarımı yanımdaki lider bozuntusuna çevirdim.

"Çay koy."

Sinirle dişlerimi birbirine bastırdım. Bilerek mi yapıyordu yoksa gerçekten böylesine kaba mıydı bu adam?

"Başka bi isteğin var mıydı?"

Bir anda durdu. Bakışları bakışlarımı yakaladı usulca. Serseri gülümsemesi sol yanağına konarken, bana yoğun bir bakış attı.

"Zamanla öğrenirsin Kırca."

Öylece ona bakarken, geri önüne dönüp devam etti kahvaltısına. Bakışlarımı masaya çevirdiğimde Beyza'yla göz göze geldim. Bize gülümseyerek bakıyordu. Asla doldurmayacağım çayı, sırf Beyza'nın bakışlarından kaçmak için doldurmaya karar vermiştim. Hemen ayaklanıp bardağını aldım.

Bir anda bardağına uzandığım bileğimi tuttu. Önce bacaklarıma sonra da bana baktı sinirlice.

"Vazgeçtim. Otur."

"Senin derdin beni kanser etmek mi ya sabah sabah? Bir ak diyorsun bir bok diyorsun?"

Sesim ister istemez yüksek çıkarken, Serenay ve Murat şaşkınca bize döndüğünde, ne dediğimi anca idrak edebilmiştim. Beyza'nın kıkırdayan sesi kulağıma geldiğinde, ona yandan bir bakış atıp dudaklarımı ısırdım. Hala bileğimi tutuyordu. Sanırım sinirlenmiş olacak ki, sıkmaya başlamıştı bileğimi. Ona baktığımda bana yine kara gözlerini dikmiş, öldürecekmiş gibi baktığını gördüm.

Elimi çekiştirdim yerime oturarak. Uysal sesim, bir an bakışlarını, yumuşatmıştı. Ondan cesaret alarak yine konuştum tutamadığım çenemle. Bir yandan da çekiştirdim ellerinden, sıktığı elimi.

"Elimi mi yiyeceksin? Bıraksana."

Beyza en sonunda bir kahkaha attığında hepimiz ona dönmüştük. Gülerek yerinden kalktı yavaçca. Göbeği gün yüzüne çıkarken hepimizin bakışları göbeğine döndü. Semih, artık kalıplara sığdıramayacağım derece de yoğun bakışlarını bu sefer de Beyza'nın yarım dünya olmaya yüz tutmuş göbeğine çevirdi ihtiyaçla. Bütün herkesin bakışını farketmiş olacak ki açık olan göbeğindeki düğmeyi kaptamaya çalıştı ama bir türlü kapanmayan düğmeyle hızla arkasını dönüp odasına ilerledi. Bu sefer de onun arkasından gülümseyen bendim.

Kurtardığım elimle poğaçaya uzandığımda tam ısırık alacakken Semih bir anda ayaklandı. Bakışlarım hemen onu bulurken, o mutfak kapısına yönelmişti bile.

"Sen nereye gittiğini zannediyorsun?"

Hızla arkasından kalkacakken, sesime dönen Semih, Azad'a baktı. Azad bir anda beni belimden tutup kendine çekti. Sandalyede altımdan ondan tarafa sürünürken, şaşkınca bakakaldım. Daha ben hareketine karşılık veremeden, Semih yamuk bir şekilde bize gülüp, hızla Beyza'nın odasına yönelmişti bile.

"Heeyy. Rahat bırak artık seni pislik, bok suratl.."

Dudaklarıma kapanan elle, öylece belimdeki kolun sahibine baktım. Böyle yakın olması hiç hoşuma gitmezken, iki elimle dudaklarımdaki elini çekmeye çalıştım hırsla. Hani bu adam kadınlara yaklaşmıyordu.

Kesin her şeyi yalandı bu adi herifin.

Kulağıma yaklaşıp fısıldadı eğlenen ses tonuyla. Tüğlerim diken diken olmuştu hissettiğim nefesiyle.

"Senin ağzın hep bozuk mudur böyle?"

Elinden kurtulduğumda, bu sefer de belimdeki eline yönelmiştim.

"Bırak beni seni ök.."

Dudaklarıma yine kapanan el, hareketlerimin son bulmasına sebep olmuştu. Öylece ona baktım durarak.

"Şşş.. Hiç yakışmıyor."

Dudaklarımdaki elinin içinde geveledim sinirle. En sonunda ellerini benden çektiğinde derin bir nefes almıştım.

"Bir daha bana dokunma."

Uçsuz bucaksız girdapları, yine beni bulduğunda, bir süre inceledi ona sinirle bakan gözlerimi.

"Buna emin misin?"

Sorduğu soruyla, anlamsızca ona bakarken o yine her zmanki gülüşünden beni nasiplendirip, önüne dönmüştü. Beyza'nın odasından gelen kırılma sesiyle bir anda ayaklandım korkuyla. Masadakiler de benimle beraber ayaklandığında hızla hemen odaya koştum. Bir anda daldığımda, Beyza elinde tuttuğu vazoyla, kapının önnünde olan Semih'e ateş püskürüyordu.

"Uzak dur benden artık. İstediğin oldu. Vazgeçtim görmüyor musun? Daha ne yapmamı bekliyorsun ha?"

Semih bize kaçamak bir bakış atıp, Beyza'ya yönelmek istedi ama üzerine fırlatılan vazodan yine son dakika kurtulmuş olmalı ki ellerini hava kaldırıp ona seslendi yatıştıran sesiyle. Hepimiz şaşkınca duvara çarparak parçalara ayrılan vazoya bakıyorduk.

Semih'in yatıştırmak istercesine sakin tuttuğu sesini duyduk hepimiz.

"Tamam. Gelmiyorum sakin ol. Bir şey olacak bebeğimize."

Beyza'nın gözleri, baktı bir an Semih'e. Hiçbir duygu barındırmayan sesiyle öylece daramadağın etti sevdiği adamı.

"Bebeğimiz mi?"

Devam etti kısık sesiyle.

"Bebeğimiz."

Güldü ruhsuzca.

"Bebeğimiz öyle mi?"

Delirmiş gibi sayıklamaya başladı. Sinirle Semih'e yönelip kolundan ittim onu kapıya. Bu işin sonu iyi değildi.

"Defol git burdan hemen."

Beyza, öylece konuştu tekrar Semih'in gözlerine bakarak. Hepimizi olduğumuz yere mıhlamıştı sözleri. Azad'la göz göze gəldik.

"Orosbudan peydah olan bebeğinden mi bahsediyorsun? Konuşsana! Tek bir an bile düşünmeden kapının önüne koyduğun orosbudan, başına bir anda çıkan bebeğinden mi söz ediyorsun? Cevap versene. Bebeğimiz ha. Bebeğimiz.. "

Gözlerinden yaşlar akarken, gülmeye başladı. Hali yüreğimi acıtırken hızla ittim onu. Azad, çekti kolundan.

"Gidelim Semih."

Öylece Beyza'yı izledi bir süre. Dişlerini sıkmaktan çenesindeki kasları beliginleşmiş, ellerini yumruk yapmıştı. Kendineydi siniri. Dediklerine, yaptıklarınaydı.

Beyza'ya adım atmak istedi ama Beyza ellerini kaldırdı ona. İşaret parmağını tehdit edercesine salladı Semih'e doğru.

"O benim bebeğim duydun mi beni? Ne bana, ne de ona asla yaklaşmayacaksın. Bizim, senin gibi birine ihtiyacıımız yok, olmayacak. Burda neden kaldığımı, neden gidemediğimi biliyorsun. Eğer böyle yapmaya devam edersen tek bir an düşünmem çıkar giderim Semih Özer. Bırak beni bulmayı, izimi bile süremezsin.."

Semih, sinirle Beyza'ya baktı.

"Benden bu saatten sonra, gerçekten kurtulabileceğini mi düşünüyorsun Beyza?"

Beyza anlamazca baktı Semih'e. Semih sevdiği kadının suskunluğuyla güldü sinirle.

"Git hadi, git bakalım buluyor muyum, bulmuyor muyum gör? "

Beyza, hiddetle atıldı ona. Ağlayarak göğsüne vurmaya , itmeye başladı onu.

Delirmiş gibiydi.

Birşey olmasından korkuyordum. Ama bu yüzleşme, onun ihtiyacı olan tek şeydi. Biliyordum.

"Ne istiyorsun daha benden? Ne? N.."

Semih, göğsüne inen zayıf yumrukları bir anda tuttu. Kendine çekti Beyza'yı yavaşca. Beyza ellerinden kurtulmaya çalışmaya başladı bu seferde. Boşuna çabaları, sadece onu daha fazla yoruyordu.

Çünke Semih, bu saatten sonra hiç de bırakacak gibi değildi.

Semih usulca, karnına dikkat ederek anlını sevdiği kadının anlına yasladı. Beyza bir anda durdu hareketi karşısında. Gözyaşları öylece yanaklarını ıslatırken, yüzüne vuran nefese bıraktı kendini çaresizlikle. Semih'in çaresiz sesi, hepimizi öyle bir hale getirmişti ki, az kalsın ağlayacaktım.

"Seni istiyorum güzellim yüküm. Seni tekrar istiyorum. Her şeye rağmen, yaptığım bütün pisliklere rağmen, yediğim her halta rağmen, seni istiyorum yine. Senden başkasını ne kabul ederim, ne de görür gözlerim Beyza. Benim karanlık dünyamın tek sokak lambasısın sen. Bunu göremeyecek kadar benden nefret ediyor olamazsın be güzellik yüküm.."

"Senden nefret ediyorum. Bana o anları yaşattığın için, bana bunu yaptığın için, o iğrenç duygular için.."

Dudaklarından bir hıçkırık taştı. Kendini öyle çok kasıyordu ki, bir şey olmasından ölesiye korkuyordum. Devam etti her şeye rağmen kısık sesiyle.

"Nefret ediyorum senden, nefret ediyorum."

Semih, bıraktı sevdiği kadını. Daha fazla yıpratmak istemedi belki de. Anladı yorgun düşen bedenini.

Ama bakışları, ne ilk olduğunu gösteriyordu ne de son olduğunu..

Onların hikayesi, daha yeni başlıyordu belki de..


****

"Vay be. Ne gündü ama.."

Kendi kendime söylenerek koltuğa bırakmıştım bedenimi. Beyza da öylece tekli koltukta oturuyor yeri izliyordu. Dalgındı.

"Dışarı çıkalım mı bugün? Ne dersin sarışınım?"

Bakışlarını bana kaldırdı.

"Napcaz ki?"

Masumca sorduğu soruya karşılık bi bacağımı, koltuk başlığına fırlatıp daha çok yayıldım yerimde.

"Sabaha kadar içeriz. Eski günlerdeki gibi.."

Bana şaşkınca bakarken eli karnına gitti. Tepkisine bir kahkaha atıp devam ettim.

"Tabi sen vişne suyu, ben votka."

Bana yandan sinirli bir bakış attı.

"Biliyorsun canımın çektiğini o yüzden böyle diyorsun değil mi?"

Arkasındaki yastığı bana fırlattı. Hava da yakalayıp başımın altına koydum. Yumuşacık yastığa daha çok yayıldım..

Tek amacım, kafadındakilerin son bulmasıydı.

"Teşekkürler tatlım."

"Nereye gitsek ki?"

Ona yandan bir gülüş atıp saate baktım. Daha saat 18.00'dı.

"Nereyee istersen.."

"Bir düşiniyim."

Elini, koca göbeğine yaslayıp yayıldı yerinde.

"Mekana gidelim mi?"

Şaşkınca ona baktım.

"Mekana mı? Sen delirdin herhalde. "

Bana yandan bir bakış atıp omuz silkti.

"Sadece bir öneriydi."

Ona, aklıma gelenlerle sinsi bir gülüş attım.

"Gitmeli miyiz?"

Bakışımdaki imayı anlamıştı. Kaşlarını çatıp bi süre düşündü.

"Gitmeli miyiz kuzen?"

Ona kocaman gülümseyerek başımı salladım.

"Bence kesinlikle gitmeliyiz sarışınım!"

Hemen yerimden kalkıp onu da kaldırdım.

"Ve hazırlanmalıyız da."

Onu da ellerinden tutarak kaldırdıktan sonra odasına doğru sürükledim. Arkamdan kıkırdama sesleri yükselmişti bile..

"Yine Ezel'liğin tuttu."

Ona omzumun üzerinden bir bakış atıp göz kırptım seksi bi şekilde.

"Delirtmeye var mısın?"

Önce dudaklarımı büzdü. Sonra göbeğini tuttu.

"Zaten deliler.."

Ona kocaman gözlerle baktım gülerek.

"Vay canına. Büyük bir tespitti."

O da gülmeye başladığında odasına giriş yapmıştık bile.

"Performansını bekliyorum bebek.."

Bana üzgün bir bakış attı.

"Bu göbekle mi?"

"Kesinlikle bu göbekle Beyza."

Kafasını iki yana sallayarak güldü halime.

"Sen onlardan da delisin. Biliyorsun değil mi?"

Dediklerine keyifle kıkırdadım. Bu gece tozu dumana katacaktık.

"Ama bunu bir tek sen biliyorsun sarışınım."

Onu odada bırakarak hızla odama geçtim. Çeşit çeşit kıyafet vardı. O arada hemen Serenay'ı arayıp bizi almasını söyledim.

Üzerime hızla, iç çamaşırlarımı giyip gözüme ilk kestirdiğim kıyafeti giydim. Aynadan kendime baktım. Elbise yine vazgeçemediğim dekoltede, gold rengindeydi. Bu rengi sevmeyen kadın yoktu sanırım. Bacak yırtmacı hoş bir hava katarken ince askıları daha zarif göstermişti. Pullu detayları göz alıyordu. Göğüs dekoltesi, tam kıvamındaydı. Boynuma hızla altın rengi ince bir kolye takıp saçlarımı da yanaklarıma birkaç tutam bırakıp ensemde güzel bir topuz yaptım. Dudaklarıma sadece parlatıcı sürüp, biraz da far ve rimelden sonra hazırdım. Ayakkabı olarak da ince topuk siyah rengi şık bir ayakkabı seçip geçirdim ayaklarıma. Beyza'nın odasına ilerleyip girdim içeri.

Dikkatimi çeken ilk şey, ona ayrı güzellik katan göbeği olmuştu. Purda renginde, kısa yırtmaçlı bir kıyafet seçmişti. Göğüs dekoltesi yeter de artardı bile. Bu gece iki kuzen sallıycaktık o mekanı. Beyza, aynadaki bakışlarını bana çevirip mızmızlandı.

"Ya ama bu haksızlık ya. Bir bana bak bir sana. Göbeğimi görünmez falan yapamaz mıyız? Gitmiyorum ben!"

Haline kıkırdadım tatlı tatlı. Her hamile kadın gibi seksi olmaya çalışmış ama olabilecek en tatlı kadın olmuştu. Yine de güzelliği gözler önündeydi. Kısa saçlarını düzleştirmiş bırakmıştı öylece. Dudaklarına çürük vişne renginde güzel bir renk sürmüş, deniz gözlerini belli edecek kadar siyah bir makyaj yapmıştı. Ayaklarına herşeye rağmen siyah sitiletto ayakkabı giymişti.

En sonunda biraz da parfüm sıkıp bana adımlamaya başladı.

"O ayakkabılarla rahat edecek misin?"

Bana havalı bir bakış atıp yanımdan geçti.

"Ben Beyza Kutluay'ım tatlım. Asalet benim kanımda var."

Dedikleriyle kıkırdarken, bende peşinden gittim. Saat 19.00 'ı geçmişti. Neredeyse bir saattir hazırlanıyorduk. Anahtarı alıp kapıyı kitledikden sonra yavaşca merdivenleri indik.

Yola çıktığımızda, bizi gece mavisi lüks bir araba bekliyordu. Murat şoför koltuğundan inip sinirli sinirli bana yürüdü.

"Her şey senin başının altından çıkıyor değil mi? Ne dedin de böyle giyindi Serenay?"

Yolcu tarafının kapısı açıldığında Serenay görüş alanıma girdi. Onu görür görmez Beyza da bende büyük bir kahkaha atmıştık. Dehşet görünüyordu. Gümüş renginde çok kısa bir kıyafet giymişti. Ona bakıp göz kırptım.

"Hadi ama Serenay.. Ben sana daha açık giyinmeni söylememiş miydim?"

Murat dediklerimle daha da delirirken Serenay'a yöneldi.

"Benim sabrımı sakınn zorlama bu gece. Yine inadın tuttu, yeni kavgadan çıktık, sırf kavga etmeyelim diye göz yumuyorum ama sakın bak Serenay!"

Serenay sevgilisine sırnaşıp omuzunun üzerinden bize baktı. Göz kırparak Murat'ın boynuna yöneldi. Koklayarak öpüp kulağına bir şey söyledi.

Kesin yine bi halt yiyordu.

Korkulurdu bu kızdan.

Murat, Serenay her ne dediyse "Siktir," diyerek tepkisini açıkca belli etmişti. Onların bu halini gülerek izlerken Beyza yürüyerek yolcu koltuğuna oturdu.

"Eee hadi. Ne bekliyoruz?"

Murat bana omzunun üzerinde sinirli bir bakış atıp tekrar Serenay'a döndü. Onu önce anlından sonra da dudaklarından öpüp uzaklaştı.

"Akşam 9 gibi gelirim işi halledebilirsem. Fazla ortalarda görünme."

Serenay, kocaman gülümseyerek bana baktı.

"Taamam sevgilim."

Murat, son kez bize bakıp ters yöne yürüyüp bir ara sokağa girdi. Kaşlarım, şüpheyle çatılırken Serenay'a baktım.

"Nereye gidiyor?"

Bana bakarak dudaklarını büzdü.

"Azad abi bir iş söylemiş. Ona gidiyor.."

Arabanın etrafından söylenerek yürüdüm.

"Azad abinize de, emirlerine de.."

Serenay kıkırdayarak arka kapıyı açıp oturdu hemen. Bende yerime geçip hemen çalıştırdım arabayı. Hızla mekana sürerken, son ses bir müzik bile açmıştık. Mekanın önüne gelip parkettiğimizde Serenay birine işaret edip çağırmıştı.

"Murat'ın arabası. Yerine koyar mısın?"

"Peki Serenay Hanım."

Görevli, arabaya binerek uzaklaştığında hepimiz de içeri yönelmiştik.

Gece daha yeni başlıyordu.

Kapıdan girdiğimizde bizi karanlık bir hol karşıladı. Biraz yürüdükten sonra mekan görüş açımıza girmişti bile. Ses kulaklarımı sağır edecek kadarr fazlaydı ama işin tadı da buydu. Beyza'ya baktığımda bana bakıyordu. Yüzündeki gülümseme, bu gece kesinlikle delireceğimizin belirtisiydi. Serenay önden bar kısmına ilerlerken biz de ardından ilerledik. Hepimiz dizilip oturduk. Şansa bakın ki Bora vardı.

Bi' başka yürek yiyen ahmak..

Azad'la olan konuşmalarımız aklıma geldiğinde bana bakan Bora'ya yamuk bir gülüş sergiledim.

"Naber?"

O da bana aynı gülümsemeden gönderip bir votka koydu önüme istemeden.

"İyidir. Senden ne haber yeni kız?"

Gözlerimi kıstım votkadan iyi bir yudum alarak.

"Aynı şeyler. "

Onu çağıran bir müşteriye giderken bana göz kırptı çapkınca.

"İyi eğlenceler."

Ona sırtımı dönerek fısıldadım.

"Hiç şüphen olmasın aptal."

Yanımda Serenay viskisini fondiplerken, Beyza bulduğu vişne suyunu içmeye başladı bize dik dik bakarak. Onun bu haline kocaman bir kahkaha atarken Serenay da benimle beraber haykırdı. Gerçekten o kadar komik duruyordu ki, yıllardır tanıdığım alımlı seksi kadının böylesine tatlılık abidesi olacağı, hiç aklıma gelmezdi doğrusu.

En sonunda pipetten bir yudum daha alıp bize sırtını döndü.

"Defolun gözümün önünden."

Serenay'la kıkırdarken votkadan bir yudum daha aldım. Öylece etrafa bakındım bi süre. Yukarı localara göz attığımda görmeyi beklediğim en son gözlerle çakıştı gözlerim. Ona bakarak bir yudum daha aldım votkadan. Olmayan maaşımdan keserdi artık lider bozuntusu. Serenay yanımdan yüksek sese rağmen bağırarak dans etmeye başladı.

"Bu vakitlerimi değerlendirmem gerekiyor."

O piste dans ederek giderken, Beyza'ya baktım. Elindeki vişne suyunu kaldırarak Serenay'a doğru oda adımlamaya başladı dans ederek. Hallerine gülerken, tezgaha dayalı koluma biri dokundu. Omzumun üzerinden ona baktığımda, Bora bana gülerek bir votka daha doldurdu.

"Eğleniyor musun?"

Dedikleriyle gülerken bir yudum daha aldım.

"Aksisi mümkün mü ki?"

Tezgahıyla ilgilenirken, işinde ne kadar da profsyonel olduğunu izledim bir süre. Başımı çevirip tekrar üst locaya baktığımda, yine çakıştı gözlerimiz. Elinde tuttuğu viski fondipleyip bir anda kalktı ayağa. Hareketlerini öylece izlerken, merdivenlerden inmeye başladı. Omzumun üzerinden arkama baktığımda, Bora'nın gözlerinin, Azad'ın hareketlerinde olduğunu farkettim.

Güldüm kendi kendime.

Ya onlar çok aptaldı.

Ya da Azad, gerçekten zeki bir adamdı.

Nasıl Bora'yı farketmişti bilmiyordum ama kesinlikle hafife alınacak biri değildi Azad Dinçer.

Beyza, göbeğinin elverdiği kadar dans ederken, Serenay da sallanarak dans etmeye başladı. Viski çoktan çarpmıştı onu.

Yanıma bir adam yaklaştığında, yine aynı muhabbete hazırladım kendimi. Ona alımlı bir bakış atıp içmeye devam ettim.

Yanıma gelip arkama baktı. Sonra gözleri gözlerimi buldu.

"Abi seni çağırıyor."

Çatılan kaşlarımla bir an baktım adama. Birde beni ayağına mı çağırıyordu? Nah giderdim.

"O da kimmiş?"

"Bence zorlama şansını. Yeterince zorladın geldin geleli."

Daha önce görmediğim bu adamı, bir süre izledikten sonra dediklerine hak vererek ayaklandım.

Kesinlikle şansımı zorluyordum bu gece. O önden, ben arkadan bar kısmından merdivenlere ilerledik. Üst kata çıkan merdivenleri aştıktan sonra siyah bir kapının önüne geldik. Önümdeki adam bana dönerek güldü serseri serseri.

"Bol şans Ezel."

Benimle olan konuşması, kaşlarımı çatmama sebep olurken aklımı kurcalayan ilk şeyi sordum.

"Sen de kimsin?"

Bana gizemli bir bakış atıp arkasını döndü.

"Bilmen gerektiği zaman öğrenirsin."

Benden uzaklaşmasını izledim bir süre. Daha fazla durmamın saçma olduğunu düşünerek derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Odada tek bir ışık bile olmazken korkuyla geri çıkmak istedim ama bi kol beni hızla içeri çekti. Ağzımdan kaçan çığlıkla, öylece beni tutan kollarda çırpınırken ağzıma geleni saymaya başlamıştım bile.

"Siktiğimin dünyasında kimseye güvenilmeyecek, daha hala öğrenemed.."

Dudaklarıma konan elle çırpınmaya devam ederken, burnuma dolan losyon kokusuyla öylece durdu hareketlerim bir anda. Daha sabah burnuma dolan koku, simdi bir nefeslik kadar bile olmayan mesefede doluyordu burnuma. Gözlerim, karanlığa alıştığında, Azad'ın heybeti, önümde belirdi usulca. Ellerimi, dudaklarımdaki ele geçirip ayırmaya çalıştım. Bana zorluk çıkarmadan çekti elini. Duvarla onun arasında öylece dururken, sinirle onu itmeye çalıştım.

Kıpırdamadı bile.

Daha çok üzerime eğildiğinde, bu seferde göğsüne yumruk atmaya başladım. Çığlık attım sinirle.

"Ne yaptığını sanıyosun sen Allah aşkına? Amacını bir türlü anlayamıyorum."

Başımın yanında olan eli, bir düğmeye dokundu. Oda loş bir ışıkla aydınlanırken, gözlerimi siyahlarına çevirdim hızla. Yoğun bakışlarına karışan sinir, öfke belli belirsiz bulmuştu gözlerimi. Başını bana doğru biraz daha eğdiğinde artık burunlarımız birbirine değiyordu. Fısıltılı sesi, dudaklarıma karıştı.

"Senin yüzünden sigarayı günde iki pakete çıkaracağım yakında.."

Dediklerinden birşey anlamazken, öylece bakmaya devam ettim.

"Ne?"

Güldü yüzüme doğru. Nefesi, nefesime vurmuştu beni darmaduman etmek istercesine. Etkisine girmemeye gayret ederken, elimde olmadan solumuştum nefesini.

"Anlamadın mı gerçekten Ezel?"

Derin bir nefes çekti içine. Kokumu hissediyor olması, beni ayrı heyecanlandırırken, yakınlığımız, beni bambaşka dünyalara götürmüştü bile.

Belli belirsiz başımı salladığımda, etkisine çoktan girmiş olmam, benim dışımda gerçekleşen tek şeydi.

"Çünkü Ezel'im.."

Bakışlarımı bir anda gözlerine çıkarırken şaşkınca soludum çektiğim havayı. Ne demişti O?

Ezel'im.

Ezel'im.

Ezel'im.

Hala şaşkınca ona bakarken, bakışlarıma önce göz ucuyla bakmış, ardından gülmüştü yine. Ellerimin titremesini engellemek istercesine sıkarken, nefesimi tutmuştum heyecanla.

Hala dediklerini sindirmeye çalışırken tekrar dudaklarıma doğru nefesini bırakıp konuştu sessizce.

"Sen benim ecelim olmadan sigara alsın canımı."

Cevap vermek için dudaklarımı araladığımda, aşağıdan gelen bağırışma sesleri, ikimizin de umrumda değildi o an.

Bakışlarımı gördüğünde daha çok güldü.

Gülüşü, beni almıştı o gece.

Beni, zorla bağlamıştı belki de bu sokağa.

Gardıma inen darbeler, bir bir çatlatmıştı bütün duvarlarımı, sınırlarımı..

Hatalar Ezel.

Hataları unutuyorsun.

"Yine anlamadıysan, tekrar anlatayım mı?"

Başımı sersemce salladım. Uyuşmuştum bakışları karşısında. Öyle yoğun bakıyordu ki, gözlerinde öfke de sinir de gölgelenmişti. Bakışlarından akan anlam..

Darmaduman etmişti beni bu gece..

Daha ben ne diyeceğini beklerken bir anda başımın iki yanında olan elleri, kuvvetlice belime sarıldı. Beni kendine hızla çekerken, parmak uçlarımda yükselmiştim. Şokla ne yaptığına bakakalırken, itiraz etmek için dudaklarımı araladım ihtiyaçla. Sesimin titremesi, bedenimin titremesinin yanında hiçbir şeydi.

"Ne yapıy.."

Beni susturan ne eliydi bu sefer, ne de başka bir sesti.

Dudaklarıma arzuyla sahip olan adam, iki ruhu da infilak etmişti bu gece hiç sormadan.

*****

Selammm..

Güzel bir bölümdü.
Yeni bölümde görüşmek üzere⭐

Instagram: _r_e_kitaplari_

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top