13.BÖLÜM-PLAN
"Duyduğum en kusurlu plandı."
Tıpkı zihniyeti gibi.
******
3 gün olmuştu.
3 gündür ne evden çıkmıştım ne de Beyza'yı çıkarmıştım. Spora bile gitmiyorduk. Sadece dolap alışverişi için markete yürüyüp geri gelmiştik. Üç gündür ne Azad'dan ses çıkmıştı, ne de Yiğit'den. Yiğit'in bana ulaşmasını beklemekten başka çarem kalmamıştı. Bugün pazartesiydi ve Beyza'nın 3 saat sonra doktora randevusu vardı. Bizi kimin götüreceği konusu ise meçhuldü. Serenay'ı arayıp Murat'dan arabayı isteyecektim. Aklımdaki fikir beni rahatsız etse de mecburduk.
Şu an aklımı kurcalayan tek düşünce, Azad'ın Cengiz'den ne alıp veremediği olduğuydu. Ne yapmıştı Azad'a? Bunu öğrenmek biraz zman alacaktı ama merak ediyordum nedense. İşin sadece ticaret, para olmadığını düşünüyordum çünkü Cengiz , Azad'a rakip olabilecek seviyede biri değildi. Bir bok yediği belliydi. Bunları sonra düşünmek için rafa kaldırdım.
Bugün hava her zamankinden fazla sıcak görünüyordu. Üzerime günlük etek gömlek giymiştim. Altına da sporlarımı giyip çıktım odamdan. Salona geçtiğimde Beyza'nın üzerinde de pantolon gömlek vardı. Ayaklarına da babet giymişti. Hamilelik kesinlikle ona yaramamıştı. Beyza böyle giyinecek biri kesinlikle değildi çünkü. Bana dönüp çantasını aldı.
"Taksi çağıralım mı anca gideriz."
"Gerek yok. Araba bulacağım ben."
Bana kaşlarını çatıp da baktı.
"Nerden bulacaksın ki?"
"Bizi buraya getirenler, ihtiyaclarımızı gidermeliler değil mi?"
Bu dediğime güldü.
"Hiç değişmeyeceksin değil mi? İlla çektireceksin?"
Ona yandan bir gülüş atıp telefonumu çıkardım çantamdan. Hızla Serenay'ı aradım.
Beni şaşkına uğratacak hızla sesi duyuldu diğer taraftan.
"Ezel.. Şey.. Merhaba. Günaydın nasılsın bir sorun yok değil mi? Beyza'ya mı birşey oldu? Noldu? Söyle lütfen? Hemen gelelim?"
Bu kadar çok soru sorması ve heyecanı beni gülümsetirken, buna nazaran sert bir sesle konuştum.
"Gelin."
Cevap vermeden kapattım telefonu.
Geleceğini biliyordum. Seviyordum onu ama eğer bu oyuna o da dahil olmuşsa onu affetmezdim. Ondan önce kendimi affetmezdim. Kafamı kaldırıp Beyza'ya göz kırptım. Oda bana başını sallayarak güldü ve kapıya yöneldi.
Bende onu takip ederek çıktım evden. Merdivenleri usulca inerken onun bu titizliği beni gülümsetmişti. Karnı belli olmaya başlamıştı. Heycanlıydım. Umarım bir sorun çıkmazdı muayene de. Apartman önüne indiğimizde önünümde ani fren yapan bir araba durdu.
Şaşkınlıkla kalakalmıştım. Bu kadar hızlı olmalarını beklemiyordum açıkcası. Evlerinin yakın olduğu ihtimalini düşündüm. Serenay hızla yolcu koltuğundan inip büyük bir endişeyle bana yönelmişti bile. Murat'da aynı hızla bize yönelirken samimiyetleri gözüme yabancı geliyordu artık.
"Ezel, noldu Allah aşkına bir anda arayınca çok korktum. "
Bakışlarım boştu. Bunu gördüklerinde bir adım geri çekildiler. Beyza yanımdan havalı bir şekilde geçip bindi yolcu koltuğuna. Bu patavatsız hareketlerini seviyordum. Kuzenim olduğunu her yerde belli ediyordu. Murat kaşlarını şaşkınlıkla kaldırıp Beyza ve hareketini analiz ederken Serenay da ondan farksızdı.
Gözlerimi Murat'a dikip elimi uzattım.
"Anahtar!"
İkisinin de başı bana dönerken bakışları elime kaydı iksinin de. Murat bana anlamaz gözlerle baktı.
"Anlamadım?"
"Hastaneye gitmemiz gerek. Randevusu var. O lideriniz bana şahsi araç tahsis etmediğine göre sizden otlanacağız mecbur."
Murat birden kaşlarını çattı.
"Tek başınıza gidebileceğinizi kim söyledi size?"
"Birisinden izin almam gerektiğini bilmiyordum."
Ona dik bakışlarımı yolladım. Bana şüpheyle baktı Murat. Kaçsak nereye gidebilecektik ki? Şu sokağın adamında az buçuk akıl yoktu anasını satayım.
" Verecek misin, dikilelim mi akşama kadar?"
Serenay tatlı bir sesle bana heycanlı ve umutlu gözlerle bakarken Murat'ın koluna atıldı.
"Aşkım ben inanıyorum geri geleceklerine. Bence durumu zorlaştırmayalım ha?"
Serenay Murat'a masum bakışlar atarken bir kez daha anladım bir erkeğin en zayıf noktasının sevdiği kadın olduğunu. Dayanamamıştı.
"Eğer bir yanlış yaparsanız.."
Ona gözlerimi bayarak baktım.
"Evet bu sefer Azad seni öldürür. Biliyorum."
Dişlerini sıktı. Tatlı çocuktu ama beni kanser ediyordu.
"Arabamın başına bir iş gelirse.."
Gözlerimi kıstım.
"Verecek misin artık? Ha bu arada çıkışı da tarif edersen sevinirim."
Son kez yanındaki sevdiği ve her hareketine eridiği kadına baktı ve avcuma bıraktı haşat edeceğim arabasını. Sinsice gülümsedim. Benimle oyun oynamak neymiş sırayla hepsi görecekti. Küçük yaramaz oyunum başlamıştı. Hepsi benden yavaş yavaş çekecekti cezalarını.
Ve zamanı geldiğinde ise siktir olup gidecektik.
Kin, kanserli bir hücreydi.
Günden güne beni ele geçirdiği gibi, aklımda kurduğum her plan zamanını beklercesine pusula yatmıştı zihnimde.
"Bu caddeyi devam et bir yere sapmadan. Sonra tekel bayi var. Sola dön. Dümdüz devam et. Harabe evlerden geçtikten sonra çıkış. "
Aldığım anahtarla iksine son bir bakış attım ve şöför koltuğuna dolandım. Kapıyı açmıştım ki; murat yine duramamıştı.
"Laannn! Senin ehliyetin var mıydı? Göster yoksa hayatta binemezsin arabama."
Apartmanın önünde dikilen iki sevgiliyi daha da göt etmek için olan ehliyetime rağmen, sinsice bir gülüş yollayıp cevap verdim.
"Üzgünüm tatlım! Umarım depo doludur!"
O bana yetişemeden çoktan arabaya atlayıp kapıları kitlemiştim bile. Yüzümde çoktan yer edinen kahkaha beni rahatlatmıştı. Beyza da benimle beraber gülerken camıma hafif hafif vuran Murat ise çileden çıkmıştı. Arabasına vurmaya bile kıyamıyordu ibne. Serenay ise şaşkın gözlerle olan biteni izliyordu.
"Ezellll.. Lan Ezel aç kapıyı. Lan kaza yaparsınız ben götüreyim hadi açın inin arabadan nolur. Lan arabama tek çizik olursa ödetirim kızım sana bak. Bak in arabadan diyorum. Ezel-"
O konuşmaya devam ederken yanıma aldığım gözlüğü geçirdim gözlerime havalı bir şekilde. Hala cama vuruyordu. Yavaş hareketlerle kemerimi takıp koltuğu ayarladım.
Ve düğmeye bastım.
Lanet olsun çokk iyi arabaydı. Renault megan tarzı spor bir arabaydı. Kullanmak zevkli olacaktı.
Ona inat tekerleri bağıttırarak hızla vitesi beşe taktım ve gaza yüklendim. Son gaz önlerinden geçerken tekerler çığlık atıyordu. Dediği yolu hiç bozmadan devam ettim. Dikiz aynasından gördüğüm görüntü tekrar kahkaha atmama sebep oldu. Murat ellerini saçlarına geçirmiş bağırıyordu. Serenay ise koluna yapışmış sakinleştirmeye çalışıyordu. Görüş alanımdan çıktıklarında hızımı azalttım. Arabamda iki can daha vardı. Radyoya uzandım. Dönüp Beyza'ya göz kırptım gözlüklerimin üzerinden.
"Biraz eğlenelim bugün değil mi?"
"Eveeeettt.." çığlık atarak heycanla ne yapacağımı bekledi. Ona böyle şeyler yaşatmamı, daha doğrusu benimle çılgınlık yapmayı seviyordu.
Yavaş hızla ilerlerken arabayı keşfetmeye başlamıştım bile ve bingo.
Arabanın üzeri açılmaya başladı. Beyza büyük bir çığlık attı heycanla. Onun bu haline gülerken radyoda kulağa hoş gelen Max Oazo-Supergirl şarkısını sabitledim ve sesini yükselttim. Beyza çoktan ayağa kalkmış şarkıya eşlik ediyordu. İkimizde müziğe bağırarak eşlik ediyorduk.
Çığlık çığlığa deliler gibi eğlenmeye başladık. Camlardan bize bakanlar umrumuzda değildi. Yüksek ses müziğe birkaç kişi dışarı bile çıkmıştı. Onlara kahkahalarla gülerken, iki haftanın sinirini böyle çıkartıyor olmak, bizi mutlu etmişti. En son ne zman böyle olmuştuk hatırlamıyordum. Beyza'yı çok Yiğit'in arabasına atıp gezdirmişliğim vardı. Çılgın liseliler gibi bağırarak eski anıları yâd ederken, dediği sapağa döndüm Murat'ın. Sokağın sonu görünmüştü. Çoktan haberimizi Azad'a gitmişti biliyordum.
İsterse peşimize düşebilirdi. Hastaneye gidene kadar gezecek, gelene kadar da gezecektik. Hepsi bu kadardı. Son durak yine bu bok yuvasıydı. Bunu da yapmamıza bir şey demezlerdi umarım. Son hız sokağın çıkışına ilerlerken çoğu yerde kamera görmek beni şaşırtmamıştı. Harabe evlerin birkaç eski tahta yerlerine bile kamera koyulmuştu. Giriş çıkışları burdan takip ediyorlardı demekki. Tam sokağın girişinde bir kamera görmemle gözlüğümü burnuma indirdim ve son ses gaza yüklendim. Camı indirip elimi dışarı çıkardıktan sonra kafamı da hafif dışarı çıkarıp kameraya bakarak dilimi çıkarttım ve ısırdım. Tam kameranın önünden geçerken orta parmak çektim.
Bu da ona kapak olsundu.
*****
Hastanenin park alanına hızla arabayı parkederkenn Beyza son hız inmiş ve kusmaya başlamıştı. Ona şaşkınlıkla bakıp arabada bulunan kime ait olduğunu bilmediğim suyu alıp hemen yanına ilerledim.
"İyi misin? Noldu bir anda?"
Bir anda elimden hışımla şişeyi aldı. Ağzını temizledikten sinra sinirli gözleri bana döndü.
"Araba gördü gözlerin. Yine tutamadın kendini değil mi? Allah aşkına ben hamileyim kadın. Otobanda 150 km hızla araç sollamak nedir ya? Sen kafayı mı yedin ha?"
Onun dediklerine önce şaşkınlıkla bakmış sonra da bende ona sinirle bağırmıştım. İki dakika düzgün diyaloğumuz yoktu bu çatlakla.
"Sen demedin mi lan şunu solla bunu solla diye?"
"Ben sana 150-200' le mi solla dedim?"
"Otobandasın Beyza. 50 km hızla mı sollamamı bekliyordun?"
"Seninle tartışamayacağım."
Elin karnına koyup olmayan kısa saçlarını savurarak geçti önümden.
"Bebeğimi görmem gerek."
Önümde asil leyfiler gibi geçip gitti. Onun bu halleri beni bir yandan sinir ederken bir yandan da mutlu ediyordu. Seviyordum her şeye rağmen.
Arabayı kitleyip arkasından bende hastaneye girerken danışmandan kadın doğum bölümünü soruyordu. Bir iki adım arkasında durup bekledim bilgi almasını. Midesinin bulanması normaldi. Cehennemin ta dibindeki hastaneye almıştı randevuyu. Gelene kadar iki kere mola vermiş ve isteği üzerine iki üç tane mağazaya girip alışveriş yapmıştık.
Ve sonuç!
Bir buçuk saat geç kaldığımız randevuya umarım bizi alırlardı. Beyza asansöre yönelirken onu takip ettim. Binip 3. kata bastı ve aynadan saçını düzeltmeye başladı.
"Çok yakışıklı bir doktora randevu aldım."
"İyi bok yemişsin."
Aynadan bakışlarını çekmeden elini karnına koydu tekrar. Kafasını karnına indirip, kendi kendine konuşmaya başladı.
"Duyuyor musun bebeğim? Sana bok yedirdiğimi idda etti teyzen!"
Ona cins cins bakarken cevap vermeye tenezzül bile etmedim. Gittikçe tuhaflaşıyordu. Çıkıntılı olan göbeğini okşamaya devam ederken asansörün kapısı açıldı. Önden geçip çıktım hemen. O da arkamdan çıkıp sekretere yöneldi. Nasıl açıklayacaktı acaba geç kalmasını? 15-20 dakika da değildi. Neredeyse 2 saat geç kalmıştık.
Sekretere bakıp duygusal ses tonu ile konuşmasına hayretler içinde baktım.
"Bakar mısınız? Benim Kadın Doğum Uzmanı Dr. Arslan KORKMAZ'a randevum vardı saat 12'de. Gelirken ufak bir kaza geçirdim. Lütfen hemen içeri alır mısınız? Bir şey olmasından çok korkuyorum."
Sesinin titremesi beni hayrete sokarken, oyunculuğu ve yalancılığı ayrı hayrete düşürmüştü. Gerçekten insanı şaşkına düşürüyordu.
Sekretere birvşey belli etmemek için yüz ifademi sabit tutmaya çalıştım. Sekreter acemi olmalı ki hemen bilgisayardan ekrana bakarak öne aldı sırasını. O sırada içerden bir hasta çıktı. Sekreter bize bakarak konuştu.
"Buyrun girebilirsiniz geçmiş olsun."
Beyza saçını savurarak odaya yöneldi. Onun adına sekretere dönerek teşekkür ettim. Beni birgün normal insan bulmuyordu. Neydi bu çektiğim benim?
Beyza'nın arkasından odaya bende girerken, onun doktorla el sıkıştığını gördüm. Doktor beni görünce tek kaşını kaldırdı ve konuştu Beyza'ya bakarak.
"Arkadaşınız mı Beyza Hanım?"
"Ahh evet. Tanıştırayım kuzenim Ezel. Ezel bu beyfendi de benim bundan sonraki doktorum Arslan Bey."
Onlara yönelip bana uzattığı elini sıktım.
"Memnun oldum Ezel Hanım. Kontrollere de gelecek misiniz bundan sonra?"
Sorduğu soruya kaşlarımı kaldırdım hafifçe. Bu bana yürüyor muydu? Ayran budalası gibi gözlerini bana dikmesinden belliydi aslında.
"Zannetmiyorum. "
"Umarım başka yerde rastlarız o zman."
"Kontrole başlayacak mısınız artık?"
Transdan çıkar gibi bir anda Beyza'ya döndü bakışları.
"Ahh tabi hemen bir kan testi isteyelim. Kan değerlerine göre vitamin ya da ilaç yazayım. Sonra da ultarsondan ufaklığın son durumuna bakalım. "
Ben onlardan ayrıldım. Masanın karşısındaki ikili koltuğa oturup bacak bacak üstüne attım. Beyza kafasını sallarken o da çaprazımdaki tekli koltuğa oturdu. Arslan Bey masasına geçip bilgisyarına yöneldi. Ona gözlerimi dikip bakmaya başladım. Gözleri, ona baktığımı hissetmiş gibi bana kaydığında ufak bir tebessümle kafamı az omzuma yatırdım. Bu haraketime karşılık bedenimi süzdü.
Bir erkeği etkilemek bu kadar kolay olmamalıydı?
Bu derece zayıflar mıydı gerçekten?
Gerçekler suratıma tokat gibi çarptığında bakışlarımı ifadesizleştirip kafamı deli kuzenime çevirdim. İkimizde birbirimizden beterdik. Hangi akla hizmet böyle uçkur düşkünü bir adama sırf yakışıklı diye randevu almıştı ki?
Her yakışıklının vardır bir illeti, bilmiyor muydu?
Aklıma Azad geldi. Nedenini bilmiyordum ama gözüme hiç olmaması gerektiği kadar çekici ve karizmatik geliyordu. Hangi ara bu kadar bir erkekten kolay etkilenebildiğimi sorguladım. Genelde benden etkilenen erkekler olurdu şimdi olduğu gibi. Bir bakışım yeterdi.
Ama bu sefer, o lider bozuntusunun bir bakışı yetmişti sanırım.
Buna rağmen yaptığını hicbir hareketi unutmayacaktım. Ben düncelerimle boğuşurken hangi ara hemşire kan almaya başlamıştı bilmiyordum. Kanı alıp çıkmıştı.
"1 saate kan sonuçları elimizde olur Beyza Hanım. Bu süreçte ultrasona geçelim mi?"
Beyza hevesle kafa salladı.
Heycanlıydı.
Heycanlıydım.
Bende derin bir nefes alarak kalktım yerimden. Arkalarından odada bulunan küçük bölmeye girerken Beyza gömleğinin önündeki düğümü açmış ve hafif çıkıntılı göbeğini bize sunmuştu. Midem burkuluyordu.
Nasıl bir histi bu böyle?
Beyza'yı da, kendimi de her şekilde hayal edebilirdim ama bu şekilde..
Beni zorluyordu.
İçimde kabaran şefkat, beni günden güne daha da zayıf hale getiriyordu. Arslan Bey aleti ayarlarken eline aldığı jeli Beyza'nın göbeğine dökmüştü. Beyza, jel soğuk olmalı ki irkilmişti.
Gözlerindeki buruk heves beni üzmüştü ama. Buraya benimle değil sevdiği ve bebeğinin babası olan adamla gelmek her hamile kadın gibi hakkıydı. Ona destek olmak için başucuna vardım ve elini sıkıca tuttum.
Gözleri bana dönerken bir damla aktı kenarından. Heycanla silerken onu ekrana kaldırdı hüzünlü ama bir o kadar da heycanlı bakışlarını.
"Eveett nerdeymiş bakalım ufaklık. Evet burda. Görüyormusunuz şu ortadaki siyah kesecik."
Beyza duygu selinden titreyen sesiyle konuşmaya çalıştı.
"Çok küçük.. "
Arslan Bey ona anlayışla gülümseyip karşılık verdi.
"Çünkü henüz daha 14. Haftada. 3 buçuk aylık Beyza Hanım. Artık sık sık kontollere gelmeniz gerekir. 3. Veya 4. Ayda folikasit desteği ve üçlü tarama testleriniz olucak. Aksatmamanız gerekir. Durumu gayet iyi. Cinsiyet için henüz erken. Bunu 3 yada 4 hafta içinde söyleyebilirim. Daha ilk randevunuz mu?"
Beyza dolu gözleriyle kafasını salladı.
"Evet. Sadece ne kadarlık olduğu öğrenmek için gitmiştim."
Arslan Bey birkaç düğmeye bastı ve konuştu. O ara koridordan bağırış sesleri yükseldi. Arslan bey başını odanın kapısına çevirdi sonra da bana.
"Birkaç hasta yakını sorun çıkarmış olmalı. Biz devam edelim."
Beyza'ya dönüp gülümsedi.
"Hazır mısınız?"
Beyza anlamaz gözlerini doktoruna dikti. Aynı şekilde bende.
Odada yankılanan kalp sesi ile kapının deli gibi açılması bir olmuştu.
Düşündüğüm en son kişi, karışımızdaydı.
Kapıda bize farklı bir öfkeyle bakan Semih'i bile göremeyecek kadar hipnoz olmuştum. Bu bize çok yabancıydı Allah'ım. Nasıl bir mücizeydi bu? Beyza bile kapıda ona hem öfke hem de gözlerinde yakaladığım hayranlıkla bakan Semih'i görmüyordu. İkimiz de mest olmuştuk kalp sesine. En sonunda bir hıçkırık yankılandı odada. Beyza hem gülümsüyor hemde ağlıyordu. Semih'e bakışlarımı çevirdim ve onun gözlerindeki öfkenin yerine bambaşka bir duygunun geldiğini gördüm.
Kalakalmıştı.
Arslan Bey tepkisini Semih'e yöneltti.
"Beyfendi görmüyor musunuz hasta var içerde. Çıkın lütfen. Mahremiyete saygınız olsun. Güvenliğe haber verdirmek zorunda bırakmayın beni."
Semih doktoru duymuyordu. Hala sedyede yatan Beyza'nın göbeğinde gezinen cihaza ve az önce duyduğu sesin etkisinden çıkmaya çalışıyordu.
Beyza'nın yüzünü ıslatan gözyaşları kurumuş yerine parıl parıl parlayan mavi gözleri kalmıştı. Semih hızlı adımlarla ona yöneldi. Doktoru gözü görmüyordu.
"Kime diyorum ben beyfendi. Güvenliği arıyorum hemen. Bu zorbalığa katlanmak zorunda değiliz."
Semih, göbeğini silip sedyede oturmaya başlayan Beyza'nın tam önüne gelip açık olan göbeğini kapattı ve elinden tutup sürüklemeye başladı. Beyza da bende ne olduğumuzu şaşırırken Arslan Bey hızla onu durdurdu.
"Siz kim oluyorsunuz da hastama kaba kuvvet uyguluyorsunuz? Bırakın Beyza Hanım'ı."
Semih hırsla Arslan Bey' e bir yumruk savurdu. Sıkı vurmuştu. Gözlerim kocaman açılırken sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyordum. Semih resmen bambaşka birine dönüşmüştü.
Doktor dudağını tutarak büyük bir öfkeyle ve şaşkınlıkla Semih'e baktı.
" Bu yaptığınızı ödeyeceksiniz. Sizden şikayetçi olacağım!"
"Ben bebeğin babası olarak, bebeğimin annesini almaya geldim ve doktor tarafından durdurulmaya çalışıldım. Asıl ben senden şikayetçi olacağım piç kurusu, göt herif."
Doktor şaşkınlıkla bakarken tekrar savunmaya geçti.
"Bu.. Yumruk attığınız gerçeğini değiştirmez. Devlet memuruna saldırdınız. Ödeyeceksiniz bunu!"
"Ödetsene!"
Bu cevap Semih'in aksine kapıda biz izleyen, farkına bile varamadığım Azad Dinçer'den gelmişti. İkinci şok dalgası beni ele geçirirken, Beyza da benden farksızdı. Doktor kapıda keskin gözlerle bana bakan Azad'a çevirdi bakışlarını. Sonra beni takip etti gözleri. İkimiz arasında bir iki saniye mekik dokudu ve en sonunda konuştu Beyza'ya bakarak.
"Yeter. Çıkın odamdan. Bir daha da bana randevu almayın Beyza Hanım rica ediyorum. Meslek hayatımı riske atamam. "
Beyza'nın aksine Semih sinirli bir sesle konuştu kapıya yönelirken. Başını çevirdi ve Beyza'ya haşin ama bir o kadar da anlamlı bir bakış attı. O an anladım artık Semih'in gardını indirdiğini.
Ne sebep olmuştu bilmiyordum ama, gözlerine çektiği perde aralanmıştı.
Azad Semih'e hain meselesini anlatmış olmalıydı ve bu Semih'in bütün duygularını açığa vurmasına sebep olmuştu.
"Bundan sonra zaten senin gibi orusbu çocuklarına aldıranı siksinler."
Azad'ın yanından hızla geçerlerken ben kal gelmiş gibi bekliyordum hala dikildiğim yerde. Arslan Bey gözlerini çevirip bana baktı ve gülmeye çalıştı. Tam konuşacakken sert , bir o kadar da tehlike akan ses duyuldu ikinci kez.
"Bi yumruk az geldi sanırım!"
Sesin sahibi tabiki de kabıdaki zorbaydı. Semih de o da birbirinden beterdi. Bu cümlesine göz devirip koltuktaki Beyza'nın çantasını ve kendi çantamı alıp yanından geçip gittim lider bozuntusunun. Arkamdan duyduğum Arslan Bey'in inleme sesi, ilk yumruğun gerçekten de az geldiğinin işaretiydi.
Asansör düğmesine basıp beklerken arkamda duran adım sesleri beni güldürmüştü. Neydi amacı bilmiyordum ama 2 hafta içerisinde bu hale gelmek ve bu hale gelirken de daha birbirimizi sayılı şekilde görmek beni güldürüyordu. Nasıl bir durumdu bilmiyordum ama güzel hissettiriyordu herşeye rağmen.
Unutma Ezel.
Siktir olup gideceksin.
Aklıma nüfus eden sözler ile dumura uğrayan heyecanlı kalbim duraksadı. Asansör açılıp içeri girdiğimde yan tarafımda durdu o da. Sıfıra bastığımda hareket etmeye başladı asansör. Yan tarafımdaki ego yığını kendinden taviz vermeyen duruşuyla ellerini kumaş pantolonun cebine sokmuş karşıya bakıyordu direk.
Kapılar açılıp indiğimizde dışarda ne Beyza'yı ne de Murat'ın arabasını görememiştim.
Siktir.
Daha duvara vurup paramparça edemeden çalmışlardı lan arabayı. Yan gözlerle Azad'a baktığımda onun da bana baktığını gördüm.
Yine başlamıştık göz göze gelmeye.
"Murat'ın arabasına mı bakınıyorsun barmen kız?"
Onun cümlesiyle daha çok gerilmiştim.
"Siz bizi nasıl buldunuz?"
"Çip takılı bir araba da baya eğlendiniz sanırım. Değil mi?"
Çip mi?
Neydi bunlar?
Ajan falan mıydı?
"Semih Beyza'yı nereye götürecek? Bak zaten hassas iyice üzücek kızı. Ara birşey yapmasın."
"Yapmayacak! Merak etme."
Önümüzde duran mat siyah Audi RS 7 Sportback bana gel bin diye bağırıyordu. Göz ucuyla yanımdaki zenginlik akan zübbeye baktığımda yine bana baktığını gördüm. Paranın kaynağını gerçekten merak ediyordum. Sanırım babadan zengin olmalıydı.
"Eee bekleycek miyiz burda?"
Gözlerini kısıp arabayı işaret etti kafasıyla.
"Atla!"
Benim önümden yolcu koltuğuna geçtiğini gördüğümde ağzım resmen yuvarlak şekilde açılmıştı.
Ben mi kullanacaktım?
Hızla fikrini değiştirmeden atladım şoför koltuğuna. Kemerimi taktım. Heyecandan titriyordum. Parlayan gözlerle direksiyonu okşadım.
Kafamı Azad'a çevirdiğimde yine bana farklı baktığını gördüm. O geceki tavırlarından sonra hiçbişey olmamış gibi hala bana böyle bakıyor olması saçmaydı. Hata, hataları doğuruyordu. Evet etkileniyordum ama kesinlikle daha fazlası değildi.
Kontrollü zihnim, buna izin vermiyordu.
Neydi bilmiyordum gözlerindeki ama beni böyle görmenin bir çeşit duygusunu taşıyordu karaları.
"Emin misin bak? Kaza falan yaparsak ödemem ona göre. Önceden anlaşalım da."
Kafasını arkaya atıp iyice yayıldı.
"Bizi öldürme yeter!"
Ona şaşkınlıkla bakışımı gördü. Bu resmen arabayı gözden çıkarmak demekti.
Delirmişti bu adam.
"Sür, barmen kız."
Dediğini ilk kez ikiletmedim. Hemen kucağımdaki çantaları arkama bile bakmadan fırlattım arka koltuklara. Hareketlerimi çok başka duygularla izliyordu. Heyecanım onu sevindirmiş gibiydi.
Koltuğumu ayarlayıp rahat bir pozisyon aldığımda kalçamın rahatlığını ölçmek için iyice sallandım yerimde. Hareketlerimi pür dikkat izliyordu ama gözüm onu görmeyecek kadar delirmiştim. Bu bebeği bağıttırarak sürecektim.
Ayaklarımı ayarlayıp hızla düğmeye uzandım ve çalıştırdım. Kafamı yanımdaki deliye çevirip bir havalı bakış attım.
"Hazır mısın?"
Sesindeki tuhaf tınıyla kısık sesle cevap verdi bana.
"Daima."
Cevabına kalbim farklı tepki verirken heycanımı dindirmek için derin bir nefes aldım. Radyoya uzanıp rastgele bir müzik açıp hareket ettim hastane otoparkından çıkmak için.
Hızla anayola saparken çalan korna sesleri beni gülümsetmişti. Hiçbir zman trafik kurallarına uyan biri olmamıştım. Bu zevkliydi. Gaza sonuna kadar yüklenirken Azad yerinden doğruldu.
"Yavaş ol. Kalabalık yoldayız barmen kız."
"Bana güven Dinçer!"
Gözleri gözlerimi bulduğunda ona göz kırptım gülerek. Hareketime büyük bir dikkatle bakarken kafamı yola çevirdim.
Bana güvenme Dinçer.
Bana sakın güvenme.
Her yaptığın hatanın bir bedeli olacak çünkü zamanı geldiğinde.
Bakışlarına dalarsam can vermemiz salisemizi alırdı.
"Arabanın üzerini açar mısın?"
Uzanıp bir düğmeye bastı ustaca. Yavaşca serin hava bizi karşılarken hayatımda yaşadığım en güzel deneyim sanırım buydu. Yiğit'le birkaç yarışa katılmışlığımız vardı. İyi kullanırdım ve yanımda oturan lidere bunu gösterecektim.
Üstümüz tamamen açıldığında büyük bir çığlık atıp tek elimi saçlarımdaki tokaya götürdüm. Uzun saçlarımı salarken rüzgarda uçmaya başlamışlardı bile. Kafamı sallayıp, saçlarımın daha da dağılmasını sağladıktan sonra önümdeki aracı büyük bir hızla ve kornalar eşliğinde sollamıştım bile. Azad belli etmese de şaşırmıştı bu becerime.
Ama bütün dikkati rüzgarda can bulan ssaçlarımdaydı.
Kafasını koltuğa yaslayıp mayhoş bir şekilde beni izliyordu.
Sokağın yolu artık aklıma kazınırken sağ tarafa döndüm. Ordan aşina olduğum caddelere yöneldim. Gazı hiç kesmeden son hızla ilerlerken yüzümden gülücükler hiç eksik olmamıştı. Beni ilk kez böyle görüyordu ve bu beni az da olsa utandırmıştı.
Sanırım.
*****
Yaklaşık 45 dakika sonra sokağın harabe evleri göründüğünde ani bir frenle durdurdum arabayı. Hiç sesi çıkmamıştı gelene kadar. Bu hareketi beni şaşırtırken başımı ona çevirdim. Kafasını arkaya atmış kollarını göğsünde toplamış ve bacaklarını ayırıp oturuyordu uslu uslu. Gözleri gözlerimi buldu yine hemen.
Bütün yol boyunca beni mi izlemişti gerçekten?
"Görünmek istemem böyle. Sen geç yerine."
İfadesi değişmezken dudakları hareketlendi.
"Devam et Kırca!"
Ona tek kaşımı kaldırıp baktım. Omuzlarımı silkerek cevap verdim.
"Sen bilirsin."
Arabayı tekrar çalıştırıp evin önüne kadar normal hızla sürdüm. Son caddeye geldiğimde fazla viraj olmadığı için basmıştım gaza. Evin caddesi göründüğünde Murat'ın arabası apartmanın önünde duruyordu ve Serenay ve Murat'da , Oktay'a bir şey anlatıyorlardı.
Farklı bir kişi daha vardı.
Sedat.
Ani bir frenle durmuştum tam önlerinde. Hepsi şoför koltuğunda benim oturup da yolcu koltuğunda Azad'ın oturmasına büyük bir hayretle bakıyorlardı. Bunu göremeyecek kadar dikkatli bakışlarım Sedat'ın üzerindeydi.
Ustaca onlardan biri gibi davranıyordu.
Bir şey belli etmemek için üstün bir çaba sarfetmem gerekecekti. Kemerimi çözerken başımı Azad'a çevirdim.
Bakışları sanki hala tepkilerimi analiz eder gibiydi. Bilmiyordum ama gözleriyle konuşan tek adamdı hayatımdaki.
İlginç hissettiriyordu.
İkimizde arabadan indiğimizde bakışlar hala aynı şaşkınlık içerisindeydi. İlk tepki Serenay'dan gelmişti.
"Gözlerim kanıyor galiba.."
Hareketine gülerken apartmana yöneldim hızla. Sedat'la aynı ortamda bulunmak beni geriyordu. Arkamdan duyduğum ses beni durdurmuştu.
"Hazırlan!"
Başımı çevirip Azad'a baktım omzumun üzerinden.
"Anlamadım?"
"Cengiz'in yanına gideceksin bu akşam!"
Büyük bir şaşkınlıkla bakakaldım. Kafayı yemişti sanırım.
"Onun yanına elimi kolumu sallayarak gideceğimi mi zanneediyorsun? Adam bizi öldürmek için fırsat kolluyor. "
"Seni değil, kuzenini öldürmek için fırsat kolluyor barmen kız. Oraya elini kolunu sallaya sallaya gireceğini biliyorum."
İma, ağırdı.
Hatalar, artıyordu.
Bakışları keskinleşti. Eski zorba herife geri dönmüştü. Ağır ödeyecekti.
"Yanına gidecek ve onun ağzından son yapacağı alışveriş hakkında lafı alacaksın. Bunu yapabileceğini biliyorum barmen kız. Şimdi hazırlan ve gel. Bekliyoruz "
Ona şaşkınlıkla baktım. Ya aptaldı ya da gerçekten beni gözünde çok büyütmüştü? Nasıl laf almamı bekliyordu ağzından?
Çokk hızlı ilerliyordu. Eğer Cengiz'i bitirmek istiyorsa bana göre hareket edecekti. Yavaş yavaş ilerlemesi gerekiyordu.
Kimse bilmeden!
"Dahiyane planın bu mu gerçekten?"
Sesi sert ve buyurgandı.
"Hazırlan!"
Benim planım başkaydı ve başarılı olan benim planım olacaktı. Yavaş olaacaktı ama sonuç iyi bitecekti. Teslimatını batırmak istiyordu ama önce yanındaki köpekten kurtulmalıydı. Bunu ona gösterecektim.
Hızla apartmana girdim. Arkamdan Serenay da gelirken kapımın önüne çıktım. Eve girip direk odama yöneldim. Gömleği bir hışımla üzerimden atarken kırmızı sütyenime kalmıştım. Eteğimin fermuarını da indirip çıkardım. İç çamaşırlarımla kaldıktan sonra odama giren Serenay gözlerini kapatmıştı hemen.
"Açabilirsin."
Gözlerini açıp kırmızı yanaklarıyla bana baktı.
"Ne giyeceğim?"
Elindeki kırmızı poşeti yatağın üzerine koydu.
"Beyza'dan haberin var mı?"
"Hayır. Murat Semih'le gittiğini söyledi sadece."
"Anladım. Giyinip geleyim şunu."
"Tamam bende düzleştiriciyi takayım ısınsın."
Hızla temiz iç çamaşırı ve poşeti alıp banyoya girdim. İç çamaşırlarımı çıkarıp yenilerini giydikten sonra kıyafeti çıkardım ve giydim. İnce askılı bedenimi deri gibi saran kırmızı diz üstü güzel, Cengiz'in yanına gidemeyeceğim kadar çekici bir kıyafetti.
Beni Cengiz'in yanına böyle mi gönderceklerdi gerçekten?
Derdi, ağzından lafı yatakta almamdı sanırım.
Banyodan çıkıp Serenay'ın önüne oturdum. Serenay şaşkınlıkla bana bakıyordu.
"Ohaaa bu ne kızım. Dehşet birşeye dönüştün. Plan iptal bak gör."
Yine imalı imalı kıkırdamaya başladı. Bir yandan da uzun saçlarımı düzleştiriyordu.
"Elbiseyi kim seçti?"
"Beeeennn. Çok feci bir seçim yapmışım değil mi?"
Hala tatlı tatlı gülüyordu.
Hiçbirşey olmamış gibi.
Ayaklarıma siyah stilettolarımı giyip elime portföy siyah bir çanta almıştım. İçine telefonu koyup yedek rujumu atmıştım. O sırada dış kapının açılıp kapanma sesi geldi.
Saçımı ortadan ikiye ayırıp kulaklarımın arkasına attım ve spreyledim. İnci küpelerimi de takarak iki fıs parfüm sıkmıştım. Serenay, büyük bir hayranlıkla beni izliyordu.
"Bu yaşa bu fizik bence fazla."
"Kolay olmadı zaten."
Odamın kapısından Beyza görünmüştü bir anda. Onun gözlerindeki durgunluk, derin bir nefes alarak rahatlamama sebep olmuştu. En azından ağlamıyordu.
Serenay'a dönüp konuştum ciddi sesimle.
"Bizi biraz yanlız bırakır mısın?"
Dediğime sanırım üzülmüştü. Bunu sonra düşünecektim.
"Ahh tabi.."
Kafasını hevesi kırılmış çocuk gibi sallayarak çıktı. Ardından dış kapının açılıp kapanma sesi geldi.
Hızla Beyza'ya yöneldim.
"Bana hemen bir böcek ver. Bilgisayarına bağlı olandan. Sen boş gezmezsin vardır yanında hadi çabuk ol."
"Noluyor Ezel? Herkes aşağıda ne yapıyorusunuz siz? "
"Fazla vaktim yok Beyza. Cengiz'e gidiyorum bu akşam. Azad boktan bir plan yapmış. İşe yarayacağını pek zannetmiyorum. Sokaktaki köpeği deşifre etmem için böceğe ihtiyacım var. Ben şimdi iniyorum. Böceği ruj kapağına koy getir aşağıya. Hadi bekliyorum."
"Tamam ama.. Bir iki tane olacaktı. İki tane koyayım. Belki lazım olur da. Ezel Cengiz'in sana karşı olan zaafını biliyorsun. Sana bir şey yapmaz evet ama lütfen dikkatli ol. Olur mu?"
"Tamam. Sana bir şey yapmadı değil mi o bok beyinli?"
Dediğime usulca başını salladı.
"Çok uzun mesele. Çabuk gel gece. Saat zaten 18.00 akşam oldu. Konuşuruz gelince."
Gözlerinde peydah olan umuda şahit oldum.
Nerede kalmıştı gururu?
"Öyle olsun bakalım."
Odadan çıkıp son kez vestiyerden kendime baktım. İyi görünüyordum. Cengiz kırmızıyı severdi. Boku yemiştim ben. Aşağı inip apartman kapısına yöneldim ve açtım.
Beni gören Murat gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ve başını eğdi hızla. Semih de başını eğdiğinde bu yaptıkları hareket beni güldürmüştü. Heleki Semih'in yapması bambaşka hayrete düşürmüştü.
Şerefsizin tekiydi halbuki.
Değil mi?
Hiç mi kız görmemişlerdi sanki?
Sedat, herkesin aksine gözlerini bana dikmiş bakıyordu ona karanlık gözleriyle bakan Azad'dan habersiz.
Hiçbirine bir şey demeden Azad'a yöneldim hızla. Sedat'dan bakışlarını çekip beni baştan aşağı süzdü. Gözlerimde son buldu turu. Merak ediyordum ifadesini. Gözlerimde oyalanan bakışları önce dudaklarıma sonra elbiseden taşan göğüslerime ve ince belime tekrar indi. Yüzü gerilirken dişlerini sıktığını içe çöken yanaklarından anlamıştım. Ona doğru usul adımlar atarken gözlerimi bedenimi talan eden gözlerinden ayırmıyordum.
Yine sinirlenmişti.
Tam önüne gidip durdum.
"Biraz konuşalım mı?"
Çatılan kaşları daha çok belirgileşti.
"Dinliyorum barmen kız!"
Arkama yandan bir bakış atıp ona biraz yaklaştım. Kısık sesimle konuştum.
"Yanlız!"
Bana gözlerini kısarak baktı. Gerisin geri arkasını dönerek biraz ilerledi sokakta. Arkasından bende ilerledim. Onlardan uzaklaştığımzda durdu ve bana döndü heybetli bedeni ile.
Konuşmamı bekledi.
"Cengiz'i gerçekten bitirmek istiyor musun sen?"
Cevap vermedi bana. Devam ettim.
Bu konuşma, ona tanıyacağım son şanstı.
"Bak, bu planın işe yaramaz. Ne laf alabiliriz ne de ona yaklaşabiliriz. Eğer birşey yapacaksan önce yakınında olan adamını bulman gerek. Şu an zaten onun teslimatından önce senin yapacağın alışverişin haberi gidiyor Azad. Gel dinle beni ve bana göre hareket edelim. Yanlış bir karar vermem. Senin yararınaysa benimde yararıma.."
"Yanımda adamı falan yok barmen kız. Ben yedi sülalesine kadar bakarım sokağa aldığım adamın. Yakınımda tuttuklarımdan bahsetmiyorum bile. Böyle bir şeye ihtimal dahi vermiyorum anladın mı? Şimdi gideceksin, fazla yaklaşmadan konuşup geleceksin. Anlaşılmayan bir şey?"
Bana güvenmiyordu.
Hala benden şüpheleniyordu.
Hatalar, çoğalıyordu.
Bana yaklaşıp nefesini nefesime verdi.
"Dahasına karışmayacaksın."
"Üzgünüm ama karışmak zorundayım. Senn yanında it kopukla plan yaparken, daha zor bitirirsin Cengiz'i."
Hırsla koluma asıldı. Gözleri gözlerimden kopup kırmızı dudaklarıma, boynuma ve oradan kıyafetten taşan göğüslerime takıldı tekrar. Beni böyle açık gördükçe sanki dokunmaması gereken bir şeye dokunuyormuş gibi farkediyor ve uzaklaşıyordu benden. Yine uzaklaşmıştı. Hırsla kolumu itip arkasını döndü. Elini kuzguni saçlarından geçirip geceye derin nefesini bıraktı.
Kara gözleri bana geri döndüğünde alev alev yanıyordu karanlık sokakta.
"Siktiğimin koca İstanbul'unda alacak başka bir şey bulamadı mı amına koyayım?"
Kendi kendine söylendiğinde neyden bahsettiğini anlamamıştım.
"Ne diyorsun anlamıyorum."
"Bak bana Ezel. Bu siktiğimin düşüncesine nerden kapıldın? Kimden ne duydun bilmiyorum. Ben yanımdaki adamlara dibine kadar güveniyorum. Bir hain varsa o da siz iki kuzen olursunuz. Anladın mı?"
Bedeller, ağır ağacaktı.
Elbette gösterecektim. Görecekti kim hain, kim gerçek.
Ve kaybetmişti oyunu.
Ona burukça baktım. Bakışıma takılı kaldı. Tam sözlerine devam edeceksen elimi kaldırıp susturdum. Beni şaşırtarak kapattı ağzını.
"Biz oluruz öyle mi? Peki öyleyse."
Gözleri gözlerimi taradı bir süre. Ne diyebilirdi ki? Yine yapmıştı gider ayak yapacağını.
"Sen bu gece o lafını bir bir yiyeceksin Dinçer ve bende bu zaferimi bir kadeh viskiyle taçlandıracağım."
Cevap vermedi. Arkamı dönüp arabanın yanına yürüdüm. Bir anda aklıma gelenle konuştum arkamı dönüp.
"Bu mevzudan kimseye bahsetme en azından. Sana ispatlamam kolaylaşsın."
Sinirleniyordu.
"Kimseden kastın?"
Sırtımı ona döndüm ve uzaktan bizi göz hapsine alan Sedat'a diktim bakışlarımı.
"Yanında taşıdıklarına.."
Bir anda burnumun dibine girdi. Dişlerini sıkmış, içindeki şüphenin öfkesi kara girdaplarına yansımıştı.
"Gecenin sonunu iple çekiyorum barmen kız! Eğer bana boktan bir sebeple gelirsen canını çok fena yakarım senin. Bu siktiğimin düşüncesi iki gündür bok etti her şeyi. Eğer boş çıksın, yakarım seni Ezel."
Kendisi yanacaktı.
Benden uzaklaşıp hızlı adımlarla onların yanına ilerledi. Ardından bende gittim. Şok içinde kalmamak elde değildi. Hiçbirinden şüphelenmiyordu. Eğer yedi sülalesine kadar araştırıyorsa nasıl öğrenmemişti? Cengiz bu sefer çok büyük oynamıştı. Sedat kaç yıldır burdaydı merak ediyordum.
"Semih ve ben dinleme bölümündeyiz. Sedat sen Ezel'i bırak gel. Murat sen mekana adam sok. İçerde hareketlilik olursa bize bildirsin. Oktay.."
Aralarındaki bakışma gizli bir şey olduğunu belli etmişti.
"İşini biliyorsun."
"Tamamdır abi. Bende."
Emirlerini bir bir sıralarken takıldığım tek nokta Sedat'ın beni bırakacağıydı. Bir falso vermekten ölesiye korkuyordum sanırım. Sedat'ın gözleri gözlerimi bulduğunda ona göz kırptım sevinmiş gibi. O da bana gülerek göz kırptı.
Semih bana dinleyiciyi takmam için böcek verdi. Göğüs kısmımın iç tarafına yerleştirdim. Kulaklığı da kulağıma yerleştirip saçımı üzerine bıraktım.
Beyza da bana vermek için an kolluyordu ruju. Farkındaydım. Arabaya binerken alacaktım onu. Sedat önümüzdeki arabaya yöneldiğinde bende yolcu koltuğuna yönelmiştim ama Azad beni kolumdan tutup arkaya oturtmaya çalışmıştı. Bir anda kollarından sıyırılıp Beyza'ya yöneldim.
"Rujumu unutmuştum."
Serenay garip bir sesle konuştu.
"Sen rujunu almamış mıydın zaten?"
Bakışlarımı Serenay'a çevirdim. Sert ifademi gördüğünde sustu ve anlamayan bakışlar atmaya başladı.
Beyza'dan ruju alıp açtım ve kapağına baktım göz ucuyla. Yüzümdeki yamuk gülüşle araba camına bakarak dudaklarımda bir tur attırdım ruju. Azad'a yan bir bakış attığımda dudaklarıma bakıyor olması beni sadece güldürmüştü. Hareketlerimi gözlemliyordu.
Aynı zamanda sabırsızdı da.
Hamlemi merak ediyordu.
"Şimdi gidebilirim."
Ona şirince gülüp arka koltuğa oturdum ve camdan Beyza'ya göz kırptım. O da bana gülüş attığında yine organize iş yapmanın keyfini sürüyorduk ikimizde.
Araba hareket ettiğinde onları arkamızda bırakmıştık. Tedirgindim. Ne yapacağını çok iyi kestirmem ve buna göre hareket etmem gerekiyordu. Dikiz aynasından bir anda göz göze geldiğimizde gülümsemeye çalıştım. Lanet olsun çok fazla stresliydim ve bu bana yanlış hamle yaptırabilirdi.
"Eee Ezel.. Nasılsın? Alışabildin mi sokağa?"
Onun Cengiz'e haber uçurduğunu ve ağzımdan çıkacak olan her şeyi ileteceğine emindim.
Aynı zaman da böcekden beni dinleyenlerin düşüncelerini de. Umrumda değildi.
Azad Dinçer, bana güvenmiyordu.
Bunu bu gece ödeyecekti.
Bana güvenmeyen biriyle işim olmazdı. Ne bakışı, ne dokunuşu ne de başka şeyler yapması umrumda değildi. Güvenmiyorsa hiçbirinin bir anlamı kalmazdı. Yüzüme laubali bir sırıtış yerleştirip konuştum ona bakarak.
"Alışmak mı? Bana Cengiz'in mekanını arattırdınız. İğrenç bir sokak. Kusura bakma ama bok gibi bir yerde yaşıyorsun. "
Konuşma tarzım ona kocaman bir kahkaha attırdı.
Çok çirkindi.
Anladım ki ne kadar yakışıklı, güzel olursa olsun insanı güzelleştiren niyetiydi ve karakteriydi.
"Desene çok eğleneceğiz."
"Anlamadım?"
"Diyorum ki, Cengiz'in yanında olmak istiyorsun ama yardımcı olduğun kişi Cengiz'i devirmeye çalışan adam. Çok ilginç öyle değil mi?"
Bu dediğine güldüm.
"Yardım etmekle, öyle görünmek çok farklıdır Sedat!"
Dikiz aynasından tepkisini izlediğimde dudaklarına bir gülümseme yerleşti. Çok kısa sürmüştü ardından kaşlarını çattı ve konuştu benimle.
"Yani sen bize yardım etmeyeceksin bu gece öyle mi? Doğru mu anladım Kırca?"
"Cengiz'in yanına gitmem için bir bahane sunuldu ve bende onu değerlendiriyorum sadece.-"
Ona göz kırpıp gülümsedim. Tatlı bir sesle devam ettim omuz silkerek.
"Ne var bunda?"
Hareketime şaşırmıştı.
"Cengiz'le aranda bir şey mi var?"
"Neden olmasın."
"Seviyorsun yani?"
"Çıkar ilişkisi diyelim. O da mutlu bende mutlu. Bu kadarı kâfî değil mi sence de?"
"Değişik bir kızsın. Daha dün kaçıyordun. Ne oldu bir anda anlamadım."
"Kaçmıyordum. Kuzenim olacak gerizekalının peşinde sürükleniyordum sadece."
"Uzun bir gece olacak desene."
"Evet! Kesinlikle çok uzun bir gece olacak Sedat.."
"Gelmek üzereyiz. Yakınlarda indireceğim seni. Dikkatli ol. Çaktırma bir şey."
Ona uzunca baktım.
"Asıl sen dikatli ol Sedat."
Sağa çekerken dikiz aynasından bana baktı kısaca.
"Anlamadım."
Tedirgin sesine güldüm.
"Buralarda belki adamı vardır seni yakalamasınlar dikkat et diyorum. Cengiz fenadır. İşini bilir."
"Rahat ol barmen kız, bana bir şey olmaz."
Barmen kız mı?
Bunu başka bir sesten duymak hoşuma gitmemişti!
El çabukluğuyla kapıya yöneldim.
"Görüşürüz."
"Görüşürüz Ezel."
Kapıyı açıp çıktım. Serin hava kısa bir an ürpermeme sebep oldu. Aşina olduğum sokak beni biraz burkmuştu. Neler yaşamıştım burda ve birazdan Cengiz'i görmek, tuhaf hissetmeme sebep oluyordu. Mekanın girişine kadar yürüdüğümde düşüncelerim beni ele geçirmişti bile.
Cengiz'i gidip ayartmamı mı bekliyorlardı?
Yapacaktım.
Kadınlığımı kullanıp bilgi almamı mı istemişlerdi benden?
Alacaktım.
Göğsümde taşıdığım böceği kimin dinlediğini biliyordum.
Her anlamda bu gece Azad benim için bitecekti.
Ama aptal olan bendim değil mi?
Başlamayan birşey bitemezdi ki!
Ve bir zmanlar cehennemim olan mekan, şimdi Azad Dinçer'e karşı olan zafer yolum olmuştu.
***
Heycanla yazıyorum ve umarım aynı heyecan size de geçiyordur.
Seviliyorsunuz sevgili okurlarım.
Yıldıızzı ve yorum kutucuğuna basmayı unutmayınızzz..
❄
💙
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top