10.Bölüm: Asıl Oyun Kurucu

"Sakın ses çıkarma," dedi kulağıma doğru. Ses tonundan onun kim olduğunu anladım. Soluğu boynuma vururken ondan kurtulmak için başımı olabildiğince öne doğru eğip birden geriye attım. Aldığı darbeyle beni bırakmak zorunda kaldı.

O burnunu tutarken ben onun çoktan saçından tutmuş kafasını kabinin içindeki aynaya geçirmiştim. Büyük bir gürültü koptu. Ayna paramparça oldu. Her bir parçası ayrı bir yere saçılırken onu saçından tutup hafifçe kaldırdım ve kulağına doğru, "Beni fazla hafife aldın Korkut," dedim fısıltıyla.

Onu bıraktığımda hareket etmedi. Öylece durdu. Gözleri üzerimde, sinirle aldığı nefesleri göğsünden hırıltılı bir sesin çıkmasına neden oluyordu ki yokluğumu fark eden biri geldi yanıma. Yokluğumu tek fark eden kişi, Devrim Dinçer Demiralp.

"Sanat," dediğinde gözleri benden yerdeki kırık ayna parçalarına daha sonra da yerde oturan başından kanlar akan Korkut'a kaydı.

Yanıma geldi. Elimden tutup beni kenara çekti. "Git," dedi bana. "Git ben hallederim," dedi ve gözlerime baktı. Bana onu orada bırakmamı ve gitmemi söyledi.

Başımı olumsuz anlamda salladım. Tam o sırada içeriye biri girdi. Gelen kişiyle birlikte ikimizde gözlerimizi kapıya çevirdik. "Korkut!" dedi Merve dehşetle. Ellerini şoktan ağzına kapatmış sonrasında Korkut'un yanına koşmuştu. O an bir şeyin farkına varma fırsatım oldu. Ellerimdeki kanın!

Parmaklarımda kan vardı. Avucuma da bulaşmıştı. Öylece ellerime bakarken, "Gidiyoruz," dedi Devrim ve ben daha ne olduğunu bile anlayamadan kolumdan tutup beni dışarı çıkardı.

Beraber sahneye çıktık. Sahnedeki herkes bize daha doğrusu parmaklarımdaki kana bakarken Devrim beni belimden tutup sahneden indirdi. Salonu terk edişimiz kendimi lavaboya sokuşum Devrim'in kapının ardında beni bekleyişi kısacık bir andan ibaretti benim için.

"Sanat," dedi Devrim kapının ardından. Onun sesiyle başımı kaldırıp aynadan kendime bakma cesareti buldum. Soluk mavi gözlerime baktım. Bu bakışı hatırlıyordum. Bu bakışın ardından yaşananları da...

Sırf bu yüzden bile buradan çıkmam gerekiyordu ama önce elime bulaşan bu lekeden kurtulmam gerekiyordu. Musluğu açıp ellerimi suya tuttum. Su pembeleşti. Akıp gitti kan parmaklarımdan.

"Geçti," diye fısıldadım kendi kendime. Geçti...

Musluğa bulaşan kanı da suyla temizledikten sonra musluğu kapattım ve bekledim. Kendime gelmeyi, anıların geçip gitmesini bekledim. Tam o sırada, "Sanat," diyerek kapıyı tıklattı Devrim. Kapının ardında beni bekliyordu. Aramızda olan onca şeyden sonra hala beni düşünüyordu.

Başımı kaldırıp kendime baktım aynadan. Yüzüm bembeyazdı. Gözlerimin mavisi bile bu soluk rengi canlandırmayı başaramıyordu. Ruh gibi görünüyordum. Ruh gibi...

Siyah saçlarımı elimle hafifçe geriye yatırdım ve kapıyı açtım. Devrim'e baktım ve, "Gidelim mi?" diye sordum. Bir şey diyemedi. Sadece başını sallamakla yetindi.

İkimiz birlikte sanki o olay hiç yaşanmamış gibi müzikalin yapılacağı salona geçtik. Herkes bize bakmaya başlamış kabinin içinde düşüp kalan Korkut'u sahneye getirmiş ortalarına almışlardı. Korkut'un yarası her ne kadar basit görünse de bu yarayı açan ben olduğum için başta Merve olmak üzere herkes bana tıpkı itirafçı olduğumdaki gibi bakıyordu. Katilmişim gibi!

"Bunu o yaptı!" diye bağırdı Merve beni işaret ederek. Korkut'un yanında durmuş bana öldürecek gibi bakmaya başlamıştı.

Bakışlarımı Korkut'tan alıp etraftakilere çevirdiğimde Vural, Buğra, Berna ve Yağmur dışında herkesin bana aynı gözle baktığını anladım. Onlar dışında herkes bu yaptığımı onaylamamakla birlikte Işık'ı benim öldürdüğümü düşünüyordu.

Fulya Hoca, "Arkadaşınızı yukarıya revire götürün çocuklar," dedi.

Serdar ile Tolga Korkut'u revire götürmek üzere salondan ayrıldı. Korkut'un gidişiyle Merve, "Allah belanı versin senin! Ne istedin Korkut'tan?" diye bağırdı. Sesi git gide daha tiz bir tona çıkarken kılımı bile kıpırdatmadım.

Öylece dümdüz yüzüne baktım. Tabii benim bu umursamaz tavrım onu çileden çıkarmaya yetti. Onun aslında haddinden fazla şey bildiğini ve bazı gerçekleri ağzından kaçıracağını kim bilebilirdi ki?

Merve birden üzerime doğru yürümeye başladı. "Bunu nasıl yaptın?" diye bağırdı sinirle. Bir yandan da ellerini göğsüme yerleştirmiş beni itmeye çalışıyordu. İlk itişine karşı hiç tepki vermedim. İkincisinde kimsenin müdahale etmesine gerek kalmadan bileklerinden tutup ellerini üzerimden çektim.

"Eğer bunu yapmamış olsaydım sevgilin beni susturmak pahasına kaçırıp götürecekti," dedim birden.

Merve, "Korkut öyle bir şey yapmaz! Onun hedefi sen değilsin," dedi. Ağzından kaçırdığı o son cümle onu ele vermişti. Sıradaki ihanet tam da o anda gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.

Cüneyt Hoca, "Prova iptal. Herkes evlerine gitsin. Sanat Karay sende derhal müdürün odasına," dedi ve kalabalığın kostümlerini almalarının ardından dışarıya çıkmalarını sağladı. Merve gitti. Herkes gitti. Orada bir tek Cüneyt Hoca, Fulya Hoca, Devrim ve ben kalmıştım.

Dönüp, "Sen neden gitmedin?" diye sordum Devrim'e.

"Sen bu haldeyken nasıl giderim?"

"Halimde bir şey yok. Ben iyiyim. Evine dönebilirsin. Sana yaşattığım şeyden sonra yanımda durmak zorunda da değilsin Devrim."

Devrim öylece gözlerime baktı. Hangimizin canı daha çok yanıyordu bilmiyorum ama benimki çok acıyordu. Ona ihanet etmiştim. Ona yalan söylemiştim. Halbuki ben onun yanımdan gitmesini istemiyordum. İçimden deli gibi ona sarılmak gelirken bu dürtüyü baskılamak zorundaydım.

"Zorunda olmadığımı biliyorum," dedi Devrim. İhanetimin verdiği acıyla beliren tebessümünü de alıp yanımdan çekip gitti.

Salonda kalanlar olarak müdürün odasına gittik. Müdürümüz onca olan olayın ardından odasında beni görünce sevincinden gözlerini kendi ekseni etrafında tam tur döndürmüştü. En son ona baş kaldırmıştım. Şimdi ise okulda kasten adam yaralamadan önce disiplin cezamı alacak ardından Korkut yüzünden karakolluk olacaktım. Beni gören savcı da muhtemelen bana olan sevgisini en güzel şekilde göstermekten geri durmayacaktı.

Sıkıntılı bir nefes vermemin ardından ayakta müdürün karşısında dimdik durdum. Fulya Hoca ile Cüneyt Hoca da müdürün masasının karşısındaki sandalyelere oturmuştu. Müdürümüz İrfan, "Bir durum mu var?" diye sordu gözlerini benden ayırmadan.

"Sanat az önce bir öğrencinin kafasını aynaya geçirdi," diyerek olayı kısaca özetledi Cüneyt Hoca.

"Öğrenci değildi," diyerek araya girdim ama tabii ki de beni susturdular.

"Olayı daha detaylı anlatabilir misiniz hocam?" diye sordu okul müdürümüz.

Cüneyt Hoca okulumuzun kadrolu hocası olmamakla beraber olayı bilmeden kendince anlatmaya başladı. "Sanat öğrenciyi giyinme kabininde pataklamakla kalmamış anlayacağınız," diyerek en sonunda sözlerini noktaladı.

Müdürümüz İrfan'nın ellerini kavuşturduğunu gördüm. Geçen sefer bana istediği cezayı verememişti ama şimdi bana istediği cezayı verebilecekti. Bu sefer Rutkay Karay bile beni disiplin cezası almaktan kurtaramaz gibi görünüyor.

Sıkıntıyla, "Cezamı verin bende gideyim," dedim. Ne savunma yaptım ne de başka bir şey. Bir an önce odadan çıkıp gitmekti niyetim. Başka da bir şey düşündüğüm yoktu.

Müdürümüz İrfan eline geçen fırsatı değerlendirdi. Ben odadan çıktım ve bu olay kolay kolay kapanmayacak olmakla birlikte Rutkay Karay'a intikal edecekti. Onun gazabından korkmuyordum.

Kendimi çoktan asansöre atmış zemin katın tuşuna basmıştım. Asansör ağır ağır zemin kata indi. Kapı açıldı. Koridora çıktım ve kendimi kızlar tuvaletine attım. Suyu avuçlarıma doldurduğum o an parmaklarıma bulaşan kırmızılığı anımsadım. Kırmızılığın akan suyla pembeye dönüşüp yok oluşunu anımsadım.

Derin bir nefes çektim ciğerlerime. O anın geçip gittiğine kendimi ikna etmeye çalıştım. Tam o sırada biri kolumdan tuttu diğer kolumu da bir başkası. Beni kendilerine doğru çevirdiklerinde tam karşımda Merve'yi gördüm. Kolumun birini Heves diğerini ise Selin tutuyordu. Üçü birlik olmuş akıllarınca beni korkutacaklardı. Akıllarınca!

Merve, "Artık hesap verme vaktin geldi Sanat," dedi manidar bir gülümseme eşliğinde.

"Neyin hesabını verecekmişim? Sevgilinin kafasını patlatmamın mı yoksa seni tehdit etmemin mi?" diye sordum.

Duygudan yoksun ifadem ve hiçbir şeyi kâle almayan halim onu çileden çıkarmaya yetmişti. Bana doğru yaklaşmış, "Sen çok oldun," demişti. Selin ile Heves ise kolumu öyle bi sıkıyordu ki sanki uzun zamandır bu anı bekliyorlarmış gibiydi.

Merve'ye, "Kızların gerçeklerden haberi yok öyle değil mi?" diye sordum donuk bir ifadeyle.

Yüzü adeta bir bayrak gibi dalgalandı. Heves, "Ne gerçeği?" diye sordu Merve'ye dişlerinin arasından.

"Anlatmamışsın," dedim Merve'ye bakarak.

"Kızlardan bunu saklaman hiç hoş değil," diye de ekledim.

"Bizden sakladığın şey ne?" diye araya girdi Selin.

Heves ile Selin Merve'den bir açıklama bekliyorlardı ki, "Her şeyi mahvettin Sanat," dedi Merve. Stresten parmak uçlarıyla saç diplerini ovuşturmaya başlamıştı bile. Daracık alanda bir ileri iki geri hareket ediyor benim bile bilmediğim o gerçeği anlatmak için kafasında doğru sözcükleri seçmeye çalışıyordu.

Heves bir süreden sonra dayanamayıp, "Konuş artık Merve!" demişti.

"Tolga ile aramda bir şey yok! Her şey bir oyundu!" diyerek birden her şeyi itiraf etti Merve.

Tolga'nın ismi bile Heves'in kolumu bırakmasına yetmişti ki, "Konunun Tolga ile ne ilgisi var?" diye sordu Heves.

"Korkut ile bir plan yapmıştık. Tolga'nın ipliğini pazara çıkarmak için. Bunun içinde Tolga'nın ağzından laf alan kişi olmam gerekiyordu. Bende ona yaklaştım ama aramızda hiçbir şey geçmedi. Geçemezde! Ben Korkut'u seviyorum. Ona asla ihanet etmedim!"

Merve'nin itirafıyla ihanete uğrayan kişinin Korkut değil de Tolga olduğunu anladım. O an aklıma gelen şeyle kafamın içindeki düşünceler binlerce karınca gibi hareketlenmişti. Şakaklarıma keskin bir ağrı saplanmış diğer kolumu Selin'in elinden kurtarmıştım.

Merve'ye baktım ve, "Ne halin varsa gör. Benden bu kadar," dedim.

Dışarıya çıktım. Onları orada bırakmaktı niyetim. Sonra da gizli yerime gidip kafamı toplamaktı amacım ama koridorun en sonunda Devrim'in beni beklediğini nereden bilebilirdim ki?

"Sanat," dedi Devrim.

Onun gitmediğini tahmin etmem gerekirdi. Beni beklediğini tahmin etmem gerekirdi. Ayrılığımıza rağmen yaşanan olaydan sonra beni tek bırakmayacağını tahmin etmem gerekirdi ama artık çok geçti. Devrim buradaydı ve az önce yaşadığım şeyin aslında sandığımız kişi tarafından tasarlanmadığını o da öğrenecekti.

Yanıma geldi ve, "Müdür ne dedi?" diye sordu.

"Müdürün ne dediğinin bir önemi yok. Daha büyük bir sorunumuz var," dedim sıkıntıyla.

"Nasıl bir sorun?"

"Oyunu kuranın Korkut olduğunu sanıyordum ama yanılmışım. Asıl oyun kurucu Selin."

Söylediğim isimle Devrim afalladı.

"Selin'in bu olayla ne ilgisi var? Tüm her şey Merve ile Korkut'un başının altından çıkmadı mı?"

"Evet. Onlarda bu oyunun içinde ama şu an içinde bulunduğumuz duruma gelmemizin asıl sebebi Selin."

"Selin'in bizimle ne gibi bir derdi olabilir?"

"Bizimle derdi olan Işık ve bunu Selin'in hassas noktası üzerinden yapmaya başladı bile."

"Selin'in hassas noktası..."

"Yiğit Eren," dedim birden.

Tüm taşlar yerli yerine oturmaya başlamıştı. Merve ile Korkut kendilerince hapları aldıkları eski dosta bir oyun kurmuşlardı. Tolga her zamanki gibi oltaya gelmişti. Tolga'ya hala kör kütük aşık olan Heves ise onu hedef almamızın bedelini ödetmek için oradaydı. Selin'in bu oyundaki yeri ise Yiğit Eren'e kayıp eşya odasında yapılanın hesabını sormaktı. Bunu yaparken hapları Buğra ile Adahan'a veren Korkut ile Tolga ikilisinden kurtulacak hem de Buğra ile Adahan'ın kaynağını yok ettikten sonra sıra onlara gelecekti. Kim okulun internet ünlüsü kızının okulun en asosyal çocuğuna aşık olduğunu tahmin edebilirdi ki?

Selin böylece hem kendini ele vermemiş hem de iki tarafı birbirine düşürmüştü. Devrim'e, "Selin, Merve ve Heves kızlar tuvaletinde," dedim birden. Daha sonra ona durumu açıklamakla vakit kaybetmek istemediğimden kızlar tuvaletine doğru koştum.

Kapıyı açtım ve birbirine giren üç kızdan birinin kolunu tuttuğum gibi kenara çektim. Devrim de birini tutmuştu ki Selin'e, "Ne yapmaya çalıştığını biliyorum," dedim. Benden bunu duymayı beklemediği yüzündeki ifadeden belli oluyordu.

"Neyden bahsettiğini anlamadım," dedi ve gözlerini başka yöne dikti. Çünkü herkes gibi o da doğrudan gözlerime bakma cesaretini kendinde bulamıyordu.

"Hapları satan Korkut değildi. Tolga'ydı. Bu illete Buğra ile Adahan'ı da zamanında Korkut aracılığıyla o bulaştırdı. Sende önce o ikisinden kurtulmayı daha sonra da Buğra ile Adahan'ı paketlemeyi istiyorsun. Çünkü Yiğit Eren'i seviyorsun."

Selin donup kaldı. Heves, "Tolga öyle bir şey yapmaz," dedi sinirle.

"Korkut'tan kurtulmak da ne demek?" diye ciyakladı Merve.

"Oyun bitti. Bu olanlar bir sır olarak kalacak Selin. Tabii sizinkilerin de ipliğini pazara çıkarmamak için de bir şartım var," dedim üçüne de tek tek bakarken.

Ne Heves ne Merve ne de Selin tek kelime etmedi. Çünkü onlarda söylediğim şeyi yapacağımı biliyordu. Şartımı koşulsuz şartsız yerine getireceklerini biliyordum bu yüzden, "Bana Işık'ı bulma konusunda yardım edeceksiniz," dedim.

Işık'ın yaşadığını bilmeyen Heves ile Selin'i Merve ikna etti. Üçünün de bana yardım edeceğini artık biliyordum. Işık'ı ortaya çıkarmaya ne kadar yaklaştığımı artık biliyordum. Onu ortaya çıkarmamıza çok az kalmıştı. Çok az!

Kızlara, "Şimdi evlerinize dönün. Müzikal gününe kadar hiçbir şey yapmayın ve benden haber bekleyin," dedim.

Üçü de dışarı çıktı. Onların gidişiyle Devrim, "Asıl oyunu Selin'i kurduğunu nasıl anladın?" diye sordu.

"Heves'i ve Merve'yi birbirine düşürdü. İlk başta oradan anladım. Yiğit Eren aklıma gelince de parçaları birleştirdim ve bu düşüncemden emin oldum."

"Yiğit Eren ile Selin aklımın ucundan dahi geçmezdi," dedi Devrim şaşkınlığını gizleyemeyerek.

"Benimde birçok şey aklımın ucundan dahi geçmezdi Devrim."

"Ne gibi şeyler?"

"Sen. Senin bir gün beni sevebileceğini hiç düşünmemiştim. Sana ihanet edebileceğimi ve kaybedeceğimi de."

Devrim öylece gözlerime baktı. Mavi gözlerimin onu üşütmesinden korkmuyordu. Herkes korkarken o korkmuyordu benden. Ne yaralarımdan dolayı beni yargılamış ne de yaralarım ile ilgili soru sormuştu. Beni böylesine seven birine karşı ne büyük bir yanlış yaptım böyle.

"Beni affetmeyeceksin," dedim güçlükle yutkunurken.

"Affedemeyeceğini biliyorum ama sende şunu bil ki bu yaralı kız hayatında ilk kez aşık oldu. Bu yaralı kız ilk kez birini kaybetmekten ölesiye korktu ve en sonunda kaybetti."

Devrim'in yanından geçip dışarıya çıktım. Koridorda küçük ve sessiz adımlarla ilerledim. Attığım her adımla ondan biraz daha uzaklaşıyordum. Attığım her adımla onu biraz daha arkamda bırakıyordum. Attığım her adımla ruhumdan bir parça daha ayrılıyordu bedenimden. Özel yerime gittiğimde benden geriye hiçbir şey kalmayacağını kim bilebilirdi ki?

İçeriye girdim. Soyunma odasına yöneldim. Orada benim için bırakılmış özel bir şey olduğundan habersiz!

Dolabımın kapağına asılmış elbise hurcuna baktım. Kabinde bıraktığım elbiseyi buraya getirmişti Işık. Üzerine yeni bir not daha iliştirmiş durmayacağının sinyallerini vermişti. Notu alıp okumaya başladım.

Bunu unuttun ama sorun değil. Senin için getirdim. Şimdi sana mesajımı iletebilirim. Eğer gerçeği ortaya çıkartmak istiyorsan vazgeçmeyi öğrenmen gerek. Sonsuz bir vazgeçiş karanlığın gerçeğe ulaşmasının anahtarı, aydınlığın ise gün yüzüne çıkması demektir. Karar senin. Zamanın kısıtlı. Kendini aklamak için tek yapman gereken her şeyden vazgeçmek.

Notu okumayı bitirdiğimde onun tek istediği şeyin Devrim'den vazgeçmem olmadığını anladım. Işık benim her şeyden vazgeçmemi istiyordu. En başta Devrim'den sonra da tüm bu ihanetlerden vazgeçmemi istiyordu. Arayışımı sonlandırdığım an ortaya çıkacağını söylüyordu. Peki ya ben bunu yapacak mıydım?

Bir kez Işık'ın lafını dinlemiştim. Sırf Devrim'in başı yanmasın diye itirafçı olmuştum ama şimdi onu dinlemeyecektim. Hiçbir şeyden vazgeçmeyecektim. Devrim'den vazgeçmeyecektim. Ondan asla vazgeçmeyecektim. Asla!

Notu elimde sıkıştırıp buruştururken bunu düşünüyordum. O an bir notta ben bırakmaya karar verdim. Dolabımın kapağını açtım. Kenarda bir yerde kalem olacaktı. Kalemi aldım elime ve yazmaya başladım.

Karanlık hiçbir şeyden vazgeçmeyecek. Ne Demir Alp'ten ne de ihanetlerinden. İhanetler gerçeği getirecek. Gerçekler aydınlığı ortaya çıkaracak ve işte o gün geldiğinde karanlık ışığa galip gelecek.

Notumu yazmayı bitirdiğimde kıyafetimin üzerine iğneledim ve üzerimi değiştirip içeriye geçtim. Elbet burada olmadığım o ilk anda notumu alacak ve kendisine meydan okuduğumu görecekti. İşte o zaman olacakları ben bile tahmin edemiyordum.

İhanetlerin ardı arkası kesilmeyecekti. Müzikal bize gerçeği getirecek, gerçeklerse herkesin hayatını altüst edecekti.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top