WEASLEY EVİ

" Bu dil... Ankadili, ne işe yarıyor?" diye sordu Dexter ellerini birbirlerine kenetleyerek.

" İnsanların iyi hissetmesini sağlıyor, ufak yaraları da iyileştiriyor." dedi Fred, gözleri dışarıdaki manzaraya kilitliydi hâlâ. Dexter bir soru daha patlatıverdi:" Diriltebiliyor mu? "

Sessizlik. " Hayır, yapamaz." dedi Nate en sonunda. Yine de ağır yaralar için gözyaşım kullanılabilir. Bu da birçok ölümü engeller. Yine de, ölüleri geri getiremem."

Dexter konunun kapandığını anladı, sustu. Anlamsızca ayaklarına bakıyordu. Dizleri trenle beraber titriyordu, güneş de kaç gün sonra ilk defa tepede tembel tembel yükseliyordu.

Londra'ya az kalmıştı, Dexter Noel için sabırsızlanıyordu.

" Eskiden yolculuk sekiz saat sürermiş." dedi Fred dışarıya bakarak. " Sekiz saat... Dayanılmaz."

" Senin gibi her saniye kusan birisi için evet, öyle." dedi James. Fred gözlerini devirdi, dışarıya bakmaya devam etti.

" Şimdi sen... Fred'in daha iyi hissetmesini sağlayabilir misin?" diye sordu James. Nate ensesini kaşıdı.

" Şey, teknik olarak, evet. Yine de şu anda çok kullanmak istemiyorum, yoksa Dexter'ın anlattığı gibi nöbetler geçirmeye başlıyorum." dedi. James gözlerini kıstı. " Oh, "

" Ee, " dedi Dexter konuyu dağıtmaya çalışarak. " Eve gidince n'apacağız?" Fred omuz silkti. " Bilmem, öbür kuzenler de geliyor, Asa Çevirmece oynamak için tuttururlar. Biz de aradan sıvışıp... Ne bileyim, saçma Muggle şarkıları falan söyleriz." dedi.

" Oh, çok mutluyum sonunda bür hafta boyunca Amy'den kurtulacağım! " dedi Dexter derin bir nefes alarak. Albus kıkırdadı " O Roxanne ile beraber geliyor. Kurtulamadın." dedi. Dexter alnına bir şaplak geçirdi, kendisini arkaya attı ve somurttu. " Amy neden bu kadar sinir bozucu ki?" dedi.

Fred çenesini kaşıdı. " Bence sinir bozucu falan değil, sen abartıyorsun. Gayet zeki ve kibar bir kız." dedi. Dexter güldü. " Hem de nasıl kibar... Freddie, onu tanımıyorsun."

Fred kaşlarını çattı, bir şey söylemek için ağzını açtı ama sonra vazgeçti. Yine camdan dışarıya bakmaya devam etti ve tren istasyona yaklaşmadan tek bir kelime dahi etmedi.

***

" Hoş geldiniz! " dedi Angelina Weasley bembeyaz dişlerini göstererek. Yaşına rağmen çok güzel bir kadındı.

" Anne!" dedi Fred ve kocaman kollarıyla annesini sardı. Roxanne Dexter ile Albus'u kakıp aradan geçti, o da kucaklaşmaya katıldı.

Merdivenlerden aşağıya uzun bir figür inmeye başladı. Mr Weasley zayıfça gençlere gülümsedi,  aile kucaklaşmasına katıldı ve kızını alnından öpüp kapıdakileri içeriye davet etti.

" Teddy ne zaman geliyor George Amca? " diye sordu Lily etrafa bakınarak. " Bir de Victoire?"

Mr Weasley "bilmiyorum" anlamında omuzlarını kaldırıp indirdi. " Herhalde birkaç saate gelirler." dedi.

Salona oturdular. Şömineden gelen iç ısıtıcı kütürdeme sesleri, Dexter'ın kulağına bir müzik gibi geliyordu. Odunun mayıştırıcı kokusu, onu cezbediyordu.

" Rose, şuradan bi' kakaomu uzatsana." dedi Hugo, asasını kıvırcık saçlarıyla dolarken. Rose "hıh!" dedi küçük kardeşine bakarak. " Öyle aptal aptal saçınla oynayacağına iki metre önündeki kupaya uzanabilirsin." dedi.

Rose'un saçları kardeşininkiler gibi dağınık değildi. Kıvırcık, yine de düzenlilerdi. Alev rengi, bakımlı, tarçın kokulu saçları beline kadar uzanıyordu.

" Bu sene baya bi kalabalığız." dedi Mrs Weasley gülümseyerek. " Daha Charlie, Harry, Ginny, Hermione, Ron, Percy, Audrey, Bill, Fleur, Molly, Dominique, Louis, Victoire ve Teddy gelecekler... Üzgünüm çocuklar bu sene Büyükanne ve büyükbaba gelemeyecekler, çok yoğunlar."

Dexter etrafına baktı. Mr ve Mrs Weasley etti iki, Roxanne, Amy, Fred, Dexter, James, Albus, Nate etti dokuz, Lucy, Rose, yanında üç arkadaşı, Hugo, yanında iki arkadaşı, Lily etti on sekiz, artı gelecek olan on dört kişi, toplamda otuz iki kişi. Vay canına,  diye düşünü Dexter. Neredeyse bir sınıf kadar kalabalık...

" Angie Teyze, Seherbaz olmak için F.Y.B.S. tam mı olmalı?" diye sordu Lucy kendisine büyük gelen gözlüğünü burnunun üzerine oturtmaya çalışarak. Mrs Weasley başını evet manasında salladı.

" S.B.D'lerin zaten tam, sen de gayet iyi yaparsın. Neyse, daha F.Y.B.S.'ye çok var. Şimdiden düşünmene gerek yok." dedi yatıştırıcı bir şekilde.

Lucy birden Nate'e döndü. " Sana bir şey sormam gerek, Aritmansi ile ilgili." dedi heyecanla. Nate oturduğu yerde doğruldu, başını salladı ve Lucy'nin çantasını karıştırışını izledi.

" Tanrı aşkına," dedi Hugo gözlerini devirerek. " Tatildeyiz ve ders mi düşünüyorsun?"

Lucy onu umursamadı, uzun bacaklarıyla salonu geçti ve Nate'e kitabı uzattı.

" Cissy, o altıncı sınıf kitabı. Nate daha beş. Nasıl anlasın?" dedi Mr Weasley. Lucy gözlerini kırpıştırdı.

" Ahah, onu hiç tanımıyorsun George amca. F.Y.B.S. konularını bitirdi o." dedi gülümseyerek. Mr Weasley ıslık çaldı. Nate Mrs Weasley'nin kazağı kadar kızardı, gergin gergin ensesini kaşıdı ve Aritmansi kitabına baktı.

" Ha, bak: yirmi yedinin kökünün bununla çarpımının buna bölümünü bulmuşsun, sonra sanırım ki problemi kavramakta zorlanmışsın. Burada x'in şununla şunun ortak farklarının bölümü olduğunu hatırlaman gerek. Bu bir kural. Sayıları yerleştirirsek x yerine 62, y yerine 56..."

Nate hızlı hızlı problemi anlatıyordu ve Lucy onu ilgiyle dinliyordu. Mürekkebin kağıdın üzerindeki hışırtısı Rose'a ninni gibi gelirken Hugo'yu çıldırtıyordı. " Hep ders, hep ders..." diye mırıldandı.

" Şimdi dene." dedi Nate kitabı Lucy'ye uzatarak. Lucy kaleminin tüyünü kemire kemire hızlı hızlı işlemler çiziktirdi, kafasını kaşıdı, bitirip Nate'e uzattı ve sonucun doğru çıkmasını umdu.

" ...Evet! Doğru bulmuşsun." dedi Nate Lucy'ye gülümseyerek. Lucy de ona geri gülümsedi. " Çok sağ ol." dedi ve kitabını geri alıp çantasına koydu.

" Anne, yemekte ne var? " diye sordu Fred midesini tutarak. Mrs Weasley düşünürken gözlerini kıstı. " İçi doldurulmuş hindi, puding. Her zamanki gibi. Ne oldu?" diye sordu endişeyle.

Fred gözlerini sıkıca kapattı, arkasına yaslandı. " Yine midem bulanıyor..." dedi bıkkın bir sesle. Mrs Weasley endişeli bir şekilde dudağını ısırdı, mutfağa girdi.

" Al canım. " dedi elinde ufak bir şişeyle geri dönerek. Fred iki yudum içti, yüzünü ekşitti ve şişeyi annesine geri verdi. Mrs Weasley şişeyi geri götürüp tekrar yerine oturdu.

" İstersen yukarıda biraz dinlen Freddie." dedi Mr Weasley alnını kaşıyarak. " Daha iyi gelir. "

" Gerek yok baba, her zamanki gibi ufak bir bulantı işte..." dedi Fred gözlerini devirerek. " Amma da abartıyorsunuz..."

Bir süre boyunca kimse konuşmadı. Dexter arada bir kakaosunu yudumladı ve ateşin çıtırtılarını dinledi.

" Bari diğerleri gelene kadar yukarı çıkalım." dedi Fred en sonunda ayağa kalkarak. Dexter elindeki boş kupayı sehpaya koydu, arkadaşlarının ardından yukarıya çıktı.

Fred'in odası çatıni katındaydı, Roxanne'in odasının hemen bitişiğinde. Odaya girince tam karşıda geniş, ferah bir teras vardı; karşılarında Londra'nın eşsiz manzarası uzanıyordu. Sokaklara kutu kutu dizilmiş altın rengi evler, dar yollarda kayarcasına ilerleyen küçük, kırmızılı mavili arabalar, ufukta ışıkları gri bulutların arasından son kez direnen güneş ışıkları...

Geniş odanın sağda kalan tarafında çivit mavisi bir yatak vardı. Yatağın hemen arkasındaki ahşap duvar, hareketli resimlerle doluydu. Weasley ailesi Dexter'e gülümsüyorlardı. Tek bir kişinin gülümsemesi zayıftı: Mr Weasley...

Kocaman oda anında erkeklerle doldu. Kızlar Roxanne'in odasındalardı.

Altı erkek, yere oturdular. Dexter'ın altındaki yumuşak halı, kollarını gıdıklıyordu.

James asasını çıkarttı, ortaya koydu ve çevirdi.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top