KÜRENİN ARDINDAKİ KIRMIZI
" Bir fare miydin?" diye sordu Nate, çatalını yavaşça tabağına koyarken. Kahvaltı masasında oturuyorlardı.
" Şey- Evet. Bir fare gibi hareket edip, bir fare gibi düşünüyordum. Yani- ben düşünmüyordum ama... Ya anla işte, bilirsin, bir şeyleri anlatmakta kötüyüm..." dedi Dexter, kafasını kaşıyarak. Nate sağ elini yavaşça havaya kaldırdı. "Merak etme, anladım." dedi sakince.
" Mrs Weasley'i gördüğünden emin misin?" diye sordu Lucy. Dexter başını evet manasında salladı. " Kesinlikle eminim." dedi ve pastırmalı yumurtasından bir lokma daha aldı.
" Sanırım neden olduğunu anladım... Yine de, Paskalya Tatili'nde bizim eve gelince anlatabilirim. Emin olmak için." dedi Nate. Dexter dudaklarını birbirine bastırdı. " Peki." dedi.
" Fred'e anlatmayalım bence, en azından şimdilik. Çocuğun kafası zaten çok karışık." dedi Lucy. Nate parmağını şıklattı. "Lafı ağzımdan kaptın." dedi.
Dexter o sabah iştahsızdı, ki bu normal değildi. Normalde tüm tabakları silip süpürür, yine de doymazdı. Evet, çok fazla yiyip de kilo almayanlardandı Dexter. James onu bu yüzden aşırı derecede kıskanırdı.
" Fred'in doğum günü yaklaşıyor bu arada..." dedi Dexter, henüz hediye almadığının farkına vararak. Başka birisinin de doğum günü yaklaşıyordu... Lyvia...
Yirmi beş Mart...
İki haftadan daha az kalmıştı. Ah, Fred de vardı ya... O da 21 Mart'tı.
" Nate- Ders Kehanet!" dedi Dexter, ders peogramına kocaman gözlerle bakarken. Nate omuz silkti. " Lanet olasıca perşembe günleri." dedi. " Son iki ders Astronomi en azından."
Dexter keyifsizce çantasını kaptı, tuvalete gideceğini söyleyip Büyük Salon'dan dışarıya çıktı.
Hava sıcak olmaya başladığı için terliyordu, cübbesini yarı yolda çıkartıp koluna astı.
Erkekler tuvaletinden itişme sesleri geliyordu. Dexter merakla kafasını içeriye soktu, gördüğü manzara karşısında girdiğine pişman oldu.
Bir Slytherin olan Andrew Finewurst, Scorpius'un erişmek istediği bir şeyi havada tutuyordu. Ufak, yeşil kapaklı bu defter Scorpius'un günlüğü gibi gözüküyordu. İki gencin asası da yerdeydi.
" Minik Scor, acaba içinde ne gibi sırlar var?" dedi Andrew, soy adına yakışır etli kollarını havada sallarken. Dexter elini aniden asasını kavrarken buldu.
Hızlı davranıp büyüyle defteri aldı, " Levicorpus." diye mırıldanıp Andrew'u etkisiz hâle getirdi. Baş aşağı sallanan Andrew, inmek için didiniyordu. Sanki su birikintisinde kalmış minik bir sinekti.
Scorpius asasını aldı, Dexter'a hayretler içerisinde baktı. Dexter sanki zemine mıhlanmıştı.
Bir sürelik bakışmadan sonra Dexter elindeki defteri uzattı, Scorpius da sessizce teşekkür edip defteri çantasına koyarak aceleyle dışarıya fırladı.
Andrew bağıra bağıra küfür ediyordu, Dexter onu umursamadan çıktı. Başka bir tuvalete gitse iyi olurdu.
İkinci katta işini bitirdikten sonra, Dexter Kehanet için kulelere yönelmeye başladı. Okulun bu kadar büyük olmasından nefret ediyordu, her şey çok uzaktaydı...
Sınıfa girdiğinde Nate çoktan oradaydı. Dexter Nate'in yanına kuruldu, armut koltuğuna iyice yaslandı.
Ders beş dakika sonra başladı. Trelawney her zamanki gibi dramatik bir girişi tercih etti.
" Günaydın, yavrularım. Bugün bu erken saatte çakralarınızı kozasından fırlayan bir kelebek gibi açacağım, hayata kapanmış olan zihinlerinizi açacağım."
Şalları arkasından sarkarak sınıfın içinde yürüdü. Kocaman yuvarlak gözlüklerinin ardından herkesi teker teker süzüyordu.
" Evlatlarım, yavrularım... Merkür Güneş'e daha çok yaklaşıyor, gittikçe kavruluyor... Merkür'ün gönderdiği titreşimler-"
" Hangi titreşimler?" diye araya girdi Nate. Dexter sırıttı. Trelawney Nate'e döndü. "Efendim, yavrum?"
Nate gözlerini yana kaydırdı. " Özür dilerim Profesör, ancak yanlış bir bilgi veriyorsunuz. Ünlü Gökbilimci Gigin Sycomenta, gezengenlerin arasında bir titreşim olmadığını, sadece manyetik hareketler olduğunu beş yüz sene önce ispatladı." dedi. Tüm sınıf kıkırdadı.
Trelawney bir süre boş boş baktı. Sonra, şalını omzuna attı ve arkasını sınıfa döndü. " Sycomenta, kendi kendine konuşan deli bir Slytherin'di. O yılan suratlıyı mı dinleyeceksin, yoksa beni mi?"
Dexter gözlerini kıstı. " Slytherin'in kötü olduğunu mu anlatmaya çalışıyorsunuz?" diye sordu. Trelawney Dexter'a döndü, gözleri ardına kadar açık bir şekilde ona bakakaldı.
" Evet." dedi fısıldar gibi bir sesle. "Evet, öyle düşünüyorum Mr Lee. Tom Riddle ve onun Ölüm Yiyen ordusundan sonra..."
Nate yumruklarını sıktı, Dexter devam etti. " Severus Snape, hayatını bir çocuk için feda etti. Regulus Arcturus Black, Voldemort'u yok etmek için yine kendisini feda etti. Profesör Slughorn da buradaki en iyi profesörlerden birisi. Slytherinler kötü değiller, sadece hırslılar. Voldemort ve Ölüm Yiyenler, hırslarını güç için kullandıkları için kötülerdi. Hırsını arkadaşlarına adayanlar var, derslerine adayanlar var, geleceği kurtarmaya adayanlar var... Bu okuldaki bir Profesörün, hele savaşı görmüş bir profesörün bunu söylemesi ne ilginç..."
Sınıfta tuhaf bir sessizlik oldu. Dexter'ın yüzü yanmaya başlamıştı, neler söylemişti öyle? Dersten atılıp Profesör McGonagall tarafından haşlanmak istemiyordu.
Trelawney'in dudakları titredi. Bir an için ağlayacakmış gibi göründü, sonra cık cık yaparak başını iki yana salladı. " Öğretmenlere saygısız bir nesil, ne ayıp..."
Dexter birden ayağa kalktı, çantasını kaptığı gibi sınıftan dışarıya çıktı. Neden bunu yaptığını bilmiyordu, sanki iplere bağlı bir kuklaydı. Tüm hareketşerini otomatik olarak, hiç düşünmeden yapıyordu.
Dexter hızla merdivenlerden aşağıya inmeye başladı, ayak sesleri tık tık bütün kulede yankılanıyordu. Döner merdivenler Dexter'ın ayaklarının altında çiğneniyordu.
" Dexter, bekle!"
Nate de sınıftan çıkmıştı. Saçı başı dağılmış, hızlıca aşağıya iniyordu. Dexter durdu. Merdivenin bir basamağına otudu, Nate de onun yanına.
" Dex, o yaşlı yarasanın dediklerini umursamamı söyleyen sensin. Gel şimdi McGonagall'a şikâyette bulunalım." dedi Balyumruk'un şekerleri gibi yumuşacık bir sesle.
" Sorun yok, neden böyle yaptığımı ben de bilmiyorum. Sanki... Sanki başka birisi vücudumu ele geçirdi de benim yerime konuştu ve hareket etti." dedi Dexter. Nate sırıttı. " Sonunda öfke sorunlarımı anladın." dedi. Dexter da sırıttı.
" Seninkiler efsane oluyor ama, Lindsay'i hatırlıyor musun?" dedi Dexter gülerek. Nate de güldü. " Hatırlatma bile, utanç vericiydi."
Üç saniye kadar bir sessizlik oldu, sonra aynı anda: "Lindsay 'kaltak' kelimesinin sözlükteki tanımı." dediler.
İkisi de sesli sesli gülmeye başladılar, sanki birkaç şişe Ateşviskisi içmişlerdi.
Kahkahaları kuleden döne döne yankılanırken, Dexter Nate gibi birisiyle arkadaş, hatta kardeş olduğu için çok şanslı hissetti.
***
Dexter Fred'in eski neşesinin yavaş yavaş yerine geldiğini gözlemleyebiliyordu. Artık o da gruba katılıyor, arada bir espri patlatıyordu.
" Cissy, saçında çiçek var." dedi Fred, kuzeninin saçındaki kocaman, beyaz bir Lilium'u parmaklarının ucuyla kpıp yere atarken. Lucy ve Nate birbirlerine baktılar, kıkırdadılar. Bir süre sonra sessiz kıkırdamaları kocaman ve güçlü kahkahalara dönüştü.
" Şey- Komik olan ne?" diye sordu Albus. Lucy elini sinek kovalarcasına savurdu. " Yok bir şey, anlamazsınız." dedi kahkahalarının arasından.
Yürümeye devam ettiler. Her gün, bu altılı bahçede gezinirdi zaten. Bunu ufak bir âdet hâline getirmişlerdi.
" Al, üzerime doğru yürüyorsun." dedi James, kardeşini biraz ittirirken. Albus omuz silkti, önüne bakarak yürümeye devam etti. Attığı adımlara bakmıyordu bile.
" Al, bir sakarlık yapıp kıçını falan kırarsan, maçtan önce seni gebertirim." dedi James. Albus hafifçe siniri oynamış bir şekilde adımlarını hızlandırdı.
" Al, ne-"
" KAPA ÇENENİ!" diye bağırdı Albus. Gruptan hızla uzaklaştı. James ise şaşkın bakışlarla kardeşinin gidişini izledi.
" Tu-haf..." dedi melodik bir şekilde, topuklarının üzerinde kayarak.
" Şey," dedi Fred. "biraz rahat bırakırsak-"
" Daha ne kadar rahat bırakabiliriz ki? Sürekli bana onu rahat bırak onu rakat bırak diyorsunuz da ben zaten onu rahat bırakıyorum! Kendi kendine atar yapıyor, benim suçum değil!" dedi James, yerdeki çakılları tekmelerken.
James de biraz haklıydı sonuçta. Albus bazen gereksiz sinirleniyordu. Yine de, Dexter buna alışıktı. Nate ile beş sene geçirdikten sonra...
" Bu cuma Hogsmeade'e gidelim." dedi Dexter, anlamsız sessizliği bozarak. James omuz silkti. "Olur."
Fred ve Nate de onaylarcasına kafa salladılar.
" Ben gelemem, Profesör Filch ile çalışmam gerek." dedi Lucy. Fred kollarını iki yana açtı. " Nate gibi bir süper inek ile çıkıyorsan niye bir profesörden ek ders alıyorsun?"
Lucy gözlerini kıstı. " Onun vaktini dersle harcamak istemiyorum daha fazla. Son iki senedir tek yaptığım bu." dedi. Nate gergin gergin konuştu. " Y-Yok sorun değil, Lucy. Sana istediğin zaman yardımcı olabilirim, zevk de alırım."
" Ders vermekten zevk mi alıyorsun?" diye sordu James, Nate'e bir deli gözüyle bakarak. Fred ellerini cebine koydu.
" Şöyle düşün James, kız arkadaşıyla daha fazla vakit geçirebilir. Yalnız." dedi, Nate'e göz kırparak. Nate gözlerini devirdi. " Kapa çeneni, Weasley."
Fred, ilk defa bir zekâ belirtisi göstermişti.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top