8. BÖLÜM~ YANLIŞ ADIMLAR~
"Durdurmak istedikçe üzerine gelen tüm gerçekler avutuyordu yüreğinde doğan tüm beklenmedik hisleri.."
***
Bazı zamanlarda içinde en beklenmedik anda yeşeren umut tanelerini insanı ayakta tutar, ruhunu aydınlatırdı. Hiç şüphe etmeden peşinden gider, ufak da olsa onu mutlu edecek olmasının hayaliyle adım atardın. Yüzünde doğan belli belirsiz gülümsemeler kimi zaman kendisine çok yabancı gelirdi belki de. Olmayacak çoğu hayali, yüzünde canlanırcasına pırıldardı. Nefesi içine sığmazdı o anlarda. Nefes almamak için zorlardı kendini. Nefes alsa, göğsü hareket etse bütün büyü bozulacak, hayallerinin altında kalacak gibi hissederdi sanki. Gözlerini dahi kırpmaya korkardı insan. Öylece titrerdi ihtiyaçla göz kapakları ama kırpmamak için yanardı göz içleri.
Yutkunamazdı bile.
Yeşile çalan zümrütleri, öylece titredi onu yangınlara atan gözlerin karşısında. Nefesini ciğerlerine öylece sıkıştırmış, boğazında atan nabzının, kulaklarında yankılanmasını durdurmaya çalıştı son çare. Öylesine uğulduyordu ki sesler beyninde, kalbinin sesi miydi, duydukları mıydı bilemedi genç kız.
Titreyerek derin bir nefes aldı dudakları arasından.
Göz kapakları çaresizce kapanıp açıldı zümrütlerinin üzerinde. Dudakları duydukları karşında öylece aralanırken, ne bundan sonra başına gelecekleri hesap edebildi, ne de bundan önce ne yaptığını..
Ne yapmıştı sahi?
Nasıl bu hale gelmesine neden olabilmişti?
Derince bir nefes daha çekti içine. Cevap mı bekliyordu ondan? Ne diyecekti? Ne diyebilirdi ki? Nasıl böylesine emin, her şeyi bilircesine konuşuyordu? Şaşkınca soluklandı genç kız. Olacak olanlardan, sarfedilen duyguların eminliğinden korktu. Sesinden akan netlik, onu öylesine afallatmıştı ki dili dolanmış gibi hissediyordu.
Yanlıştı.
Çok yanlıştı.
Gözlerini hızla ağasının gözlerine çıkardı. Hala elleri kapıya başının iki yanından yaslı, başı hafifce sol omzuna eğilmiş öylece izliyordu onu.
Derince izliyordu.
Gözlerini zorlukla kırpıştırdı. Ellerini korkuyla kapıya yasladı. Dudakları titriyor, göz bebeklerine kadar yanıyordu içi. Bedenini ele geçiren heyecan, nefesini öylesine kesiyordu ki, bakışları o kadar çok zorluyordu ki genç kızı, dudakları kıpırdayamadı bile.
Korkuyordu.
Gün gelir de birgün böyle bir yangının içine isteyerek adım atmaktan deli gibi korkuyordu Dila.
Korkuları usulca yönünü değiştirmişti bu gece. İçinden yükselen karşı koyamadığı his ona zarar vermeyeceğini söylüyor, bundan sonra korkmaması gerektiğini fısıldıyordu sessizce kulağına. Bugün gördüğü adam, diğer günlerden o kadar farklıydı ki, içini yeşerten, rahatlatan o his an be an ele geçirmişti bedenini. Yine baktı yeşil güzeli gözlerine. Kendine engel olamadan kaydı gözleri kumral koyusu saçlarına.
En son ne zaman incelemişti onu pervasızca?
Kollarinda kendini bulduğu anlar canlandı zihninin karanlık odalarına sıçrayan yangının dumanında..
Göz bebekleri öylece dikkatini saçlarının görüşünü incelefi. Hafif uzundu. Özentisi kaybolmuş, öylece anlına dağılmıştı. Kaşlarını çevreleyen saç uçlarına baktı. Gözleri kısa bir an anlında belli olan damara takıldı. Mor kıvrımları öylece gün yüzüne çıkmış, şakaklarını süslüyordu sanki ondan habersiz. Kirli sakalının başladığı yanağına kaydı gözleri.
Titredi göz kapakları yine.
Farklıydı. Onu böylesine incelemek o kadar çok farklıydı ki şaşkınca nefesini içine çekti. Ne yapıyordu? Nasıl böylesine zayıf olabilirdi? Utandı kendinden genç kız. Hızla bakışlarını çenesine, ardından duraksamadan gömleğinin ilk üç düğmesine indirdi.
"B-ben holü t-temizlesem iyi olucak. Biri geçerse batmasın a-ayağına."
Kıpraşan göz kapaklarına engel olmak, sesini düz tutmak istedi ama mümkün değildi. Onu öylesine dikkatli inceliyordu ki, aldığı nefesini bile saydığını düşündü. Nasıl durduracaktı, nasıl engel olacaktı bilmiyordu ama yapacağı hiçbir şey işe yaramayacaktı. O kadar çok emindi ki kendinden, o kadar keskinn adımlarını hissediyordu ki zor olacaktı. Kaçmak, buna son vermek çok zor olacaktı genç kız için.
"Kolun acımıyor mu? Nasıl yapacaksın?"
Burnuna vuran nefes, kulaklarına ilişen kısık ses tonu soluğunu kesti Dila'nın. Neden bu kadar yakındı? Neden uzaklaşmıyordu? Geri adım atmak istedi ama arkasında hissettiği fakat varlığını bir anlığına unuttuğu kapı ile kalakaldı. Hızla sağına atıldı çıkmak için. Gitmeliydi. Gitmeli ve mümkün olduğunca gözüne gözükmemeliydi.
Başının hizasındaki kol bir anda bel hizasına indiği an karnına çarpan kalın kol ile durdu olduğu yerde. Başını çevirerek hala ona başını eğerek, kısık gözlerle izleyen ağasına baktı.
"Kolun bu haldeyken nasıl temizleyeceksin Dila?"
Gözlerini hızla çekerek önüne döndü. Nefesini düzene sokmaya çalışmak, sesinin titrememesi için çaba sarfetmek boşunaydı. Engel olamadığı çoğu şey çoktan bedenine nüfus ediyor, şaşkına uğratıyordu genç kızı.
"H-hallederim ben."
Kolun çekildiğini, nefesinin uzaklaştığını hissetti bir anda. Varlığının eksikliğini sol kolunda hissederken yaydığı sıcaklığa hayret etti. O kadar sıcaktı ki kolunun üşüdüğünü hissetti Dila. Düşünmemeye çalışarak hızla kapı koluna yöneleceği an ondan önce dışarıdan biri tarafından tutulan kapı kolu hareket etti..
Dila korkuyla birkaç adım geriye atacakken sırtı birden sert gövdeye çarptı. Kocaman gözleriyle arkasını hızla dönerken, heyecanla uzaklaşmak için geri gitmek istedi ama korkuyla ayakları öylesine pelte olmuştu ki nefesi kesildi genç kızın.
Birbirine dolanan bacakları onun dengesini anında bozarken beline dolanan kuvvetli kola tutundu ihtiyaçla. Tam dudaklarının üzerinde hissettiği sıcak nefese daha odaklanamadan fısıltı gibi çıkan sesine kulak verdi.
"Sakin ol!"
Gözleri öylece dolarken, dışarıdaki kişinin kim olduğunu düşünmedi bile. Onları böylesine, bu vaziyette görseler neler olacağını düşündü genç kız. Başını hızla iki yana sallarken, gözlerine hakim olamadan birkaç damla yolunu çizmişti kızarık yanaklarından. Dudaklarını korkuyla dişlerine hapsederken onu öylece izleyen adamdan, belindeki kolun daha çok sıkılaştığından habersiz hareketine devam etti.
"Kim var içerde?"
Duyduğu ses, iliklerine kadar titretti genç kızı. Şaşkınca bir soluk aldı. Hızla belindeki koldan kurtulurken, saçlarını acelece omuzlarından geriye attı. Terleyen anlında ellerini stresle gezdirirken, gözlerini yanındaki adamdan başka her yerde gezdirdi.
"Işıklar da yanıyor? Kim var içerde?"
Kocasını, onunla görecekti.
Ne olacaktı adı?
Nasıl açıklayacaktı bu durumu Havin geline?
Ağasının kapıya yaklaşmasınıı izledi. Kapı kolunu kavramadan, kolunu öylece dayadı kapının sırtına. Hareketi, gömleğinin yukarı sıyrılmasına, çıplak belinin görünmesine neden olmuştu.
Hızla çekti gözlerini utanarak.
"Benim. Odana git Havin!"
"Baran sen misin? Ne arıyorsun Allah aşkına bu katta? Bardağı sen mi kırdın noldu? "
Bakışları bir anda omzunun üzerinden kendine dönünce utanarak çekti gözlerini. Ellerini çekingence önünde birleştirirken, yine eziyet etti dudaklarına bilmeden.
"Evet, ben kırdım."
Soluksuzca baktı yeşil gözlerine Dila. Neden üstlenmişti ki? Nefesini tuttu. Sanki nefes alsa Havin gelin hissedecekti içeride bir başkasının varlığını. Sıkıntıyla çekti gözlerini.
Çekmezse yanacağını biliyordu Dila.
Ona o kadar farklı bakıyordu ki, hangi ara böylesine bir vaziyete geldiğini sorgulamadan edemiyordu genç kız. Nasıl bu kadar derin bakabiliyordu? Nasıl bu derece değişebilmişti? Ne olmuştu onu görmeyeli?
Üzerine çöken durgunluğu hissediyordu Dila.
Nedenini bilmese de, anlamasa da görebiliyordu bunu. Yüzleştiği gerçekleri kabullenmek istemedi yine de. Onunla ilgili hiçbir şey düşünmek istemiyordu.
Onu düşünürken aldığı soluğuna kadar yasaktı ona.
"Bir şey oldu mu bir yerine, bi' bakayım istersen?"
Duyduğu ses ile sessizce nefesini içine çekti. Bakışları usulca ağasına tekrar dönerken göz göze geldiği adam ile gerisin geri bakışlarını ellerine geri indirdi. Bakmamalıydı, görmemeliydi onu. Gözleri oyalanmak istercesine birleştirdiği parmaklarında dolandı. Yaralı koluna baktı ellerinden sonra. Peceteye bulaşan hafif kan kurumaya yüz tutmuştu.
"Odana git dedim sana!"
Bir anda sinirli çıkan sesiyle yerinde irkilirken, korkuyla başını kaldırdı. Ne olduğunu anlamadığı öfkesine göz gezdirdi.
Zümrütlerinin, yangın yeri olan gözlerinden çekilmesine sinirlenmişti belki de.
***
Sinirle bir soluk aldı Baran. Yumruk yaptığı ellerini kapıya öylece yaslasa da öfkesini çıkaracak bir şey ararcasına karıncalanıyordu avuç içleri. Burnundan öfkeyle tekrar bir nefes bırakıp gözlerini çekti güzelinden. Bir anda kilidi açıp kapıyı açtı. Kapının arkasında kalan yürek yangını, korkuyla iç çekerken, dinledi keyifle.
Hareketleri.. Her hareketi yangına sürüklüyordu Baran ağayı. Gözünü kırparken titreyen kirpiklerine kadar yanmıştı bu kadına.
Serhad'ı çok iyi anlıyordu.
Sevdiği kadın da yasaktı ona.
Dila da yasaktı Baran'a.
Lakin ateşe adım attığın an ne kurtulmak mümkün oluyordu, ne de görmezden gelmek. Gelememişti. Gözünün önünde günlerce salınan kızdan ne gözünü çekebilmişti, ne de yüreğini.. Öylece kapılıp gitmişti yüreğinde yarattığı yangına. Tek bir an olsun sorgulamak ne içinden gelmişti ne de aklından. Her şeyiyle kabullenmek sadece saniyelerini almıştı Baran ağanın.
Kuşkusuz yoluna boyun eğmişti bu güzelin..
Gözleri düşüncelerinin yarattığı ışıkla parlarken, karşısında ona gecenin bu saatinde arsızca bakan kadına bakmadı Baran.
"Laftan ne zaman anlayacaksın Havin? Sana gözüme gözükme dedikçe sabrımı sınamak istercesine üsteliyorsun. Inan bana sabrımın taştığı an ne teyzemi görür gözüm, ne de Serhad'ı!"
Öfke dolu sesi bir anda holü kapladığında, karışındaki kadının gözlerinden geçen korkuya şahit oldu an be an. Namını, ününü kaybetmemek için bu konakta kalmak uğruna yalvardığını biliyordu Baran.
Gelin ağaydı.
Kim istemezdi bu sıfatı?
Göz kapaklarına sinen zümrütler gözlerin görüntüsü, aklının başından saniyeler içinde almıştı bile. O istemezdi. Korkardı böylesine göz önünde olmaktan, dillere dolanmaktan. Çekinirdi, utanırdı. Sıkınca bir nefes alıp verdi. Karşısındaki laftan tek bir gram anlamayan kadını odasına yollayabilirse gerisin geri tekrar arkasında kalan kapıya saklanan güzelinin nefesine karışacaktı ama bilmiyordu ki Havin laftan anlamazdı.
"Öfken hala geçmedi mi Baran? Seni seviyorum ben. Lütfen bu durumu unutalım. Yeniden başlayalım, lütfen?"
Duyduğu kısık, ağlamaklı sese baktı. Dişlerini hırsla sıkarken, bunları burda, güzelinin yanında duymak, her şeyden önce onun duyması ve git gide kendinden uzaklaşmasına sinirlendi Baran. Öfkeyle birkaç adım atıp koluna yapıştı Havin'in.
"Odana git lafından ne anlıyorsun? Zorlama beni Havin. İleri gidersen eğer olacaklardan inan ne Cihadoğlu aşireti, ne de Haşimoğlu aşireti sorumlu olur. Cezanı koca Mardin'in önünde keserim acımadan. Şimdi in odana, çıkma bir daha da!"
Ona şaşkınlıkla bana gözlere bakmadan itti kolunu. Ona dokunmak midesini bulandırıyordu. Bu yaptıklarının hepsinin birer numara olduğunu bilecek kadar iyi tanıyordu onu. Boşuna dil döküyordu şu zamandır.
"Nasıl bu kadar gaddar olabiliyorsun Baran? Sen hiç hata yapmadın mı-"
"Yapmadım!"
Sözlerini öfkeyle keserken, geri adım atarak uzaklaştı ondan. Lavabonun kapısına bir adım yaklaşırken tekrar sarfetti kelimelerini.
"Eğer o hatayı yapacak olsaydım sana dokunarak yapardım Havin. İlk hatam sen olurdun."
Karşısında öylece kalakalan kadın ile hızla lavabonun içine adım attı. Gözleri saniyeler içinde zümrüt gözlerle çakışırken nefesinin ciğerlerine sokulduğunu, iğne uçlarının her nefes dalına battığını hissetti. Dolgun dudakları öylece aralanmış, gözleri dalgınca, adlandıramadığı bir şaşkınlıkla bakıyordu gözlerine. Ellerinin boş birer çuval gibi iki yanından sallanışına baktı Baran. Ne olduğunu anlayamasa da kapıyı kapatıp kitlediği an konuşmayı aklına yazdı.
Bakışlarını hızla kapı eşiğinde kalan kadına çevirdi. Gözleri yere sabitlenmiş, bir şeyleri anlamaya çalışan yüz ifadesini sorgulamadı Baran. Net sesini esirgemedi.
"Eğer hala dediğimi yapmazsan yarın ilk işim Serhad'ı buraya çağırmak olacak. "
Ayılırsa..
Gözlerine korkuyla değen kahve gözlere baktı. Hiçbir şey çıkmadı dudaklarından. Gerisin geri merdivenlere yöneldi. Gözden kayboluşunu izledi bir süre Baran. Merdivenlerden inerek odağından kaybolan Havin ile hızla kapıyı kilitlemeye yöneldi lakin kapı kolunu kavrayan el ile durdu hareketi.
"B-ben gitsem iyi olacak. İ-iyi geceler size."
Tek bir laf etmesine bile izin vermeden kapı ile kendisi arasından hızla çıkan kıza baktı Baran.
Karşı koymadı.
Bu gece katettiği yol yeterdi ona.
Giden kızın üzerinde gezdirdi gözlerini. Hala üzerini değiştirmemisti. Belini sıkıca saran açık mavi tonlarindaki eteğine baktı. Uzerinde kan lekesinin renk verdiği bembeyaz bi gomlek vardı. Çıplak ayaklarına kaydı gözleri.
Açılan bacakları aklına geldi.
Hızla başını iki yana sallayıp düşünmemeye çalıştı.
Kendini ergen veletler gibi hissediyordu.
Öfkeyle yanından geçtiği bi' duvara yumruk attı. Bu haline acıyordu. Gün geçtikçe bu durumun onu daha da öfkelendireceğini biliyordu Baran. Neredeyse her gece çekeceği eziyetler aklına geldikçe lanet ediyordu nefsine. Şu yaşına kadar nasıl kendine hakim olabilmişti de bu kızı görür görmez bütün her şeyi patlak vermişti aklı almıyordu.
Göz kapaklarından silinmesi gerekiyordu o su gibi olan görüntüsünün. Silinmesi, unutması gerekiyordu o anı. Kalın parmaklarını hırsla saçlarından geçirdi. Odasının kapısı gözlerine görünür görünmez gömleğinin bütün düğmelerini açmaya başladı. Sinirle üzerinden ayırarak odasına daldı hırsla. Gömleğini sıkkınca bi köşeye fırlatırken, öfkeyle kemerine yöneldi.
Sert adımları banyonun yolunu arşınlarken, dudaklarından küfürler savruldu sessizce odada.
**
Derin derin nefesler alarak rahatlamak istedi genç kız. Soluğunu düzene sokmak, bedenini sakinleştirmek istedi ama olmuyordu. Attığı her adımda, aldığı her solukta şok geçiren bir hasta misali bedeni şiddetle titriyor, hareketlerini bir anda kısıtlıyordu. Gözlerini boş odada gezdirdi.
Ay ışığının aydınlattığı loş oda onu öylece içine hapsetmişti bu gece. Hiçbir şey yapamaz hale gelen bedeni ile adım atmaya zorladı kendini Dila. Öylesine tutulmuştu ki her bir uzvu, nasıl düzeleceğinin telaşına kapılmıştı naif yüreği.
"Allah'ım sen yardım et bana."
Sığındı. Sığınacağı tek kapıya sığındı gecenin kör saatinde. Dizlerinin bağı çözülmüşcesine yığıldı kapının eşiğine. Gözleri öylece yere dalıp gitmişti çaresizce. Ellerinin titremesi yavaşça bedeninden ayrılırken kapıya tutunarak ayağa kalkmaya çalıştı. Kendine gelmesi gerekiyordu.
Böyle olmamalıydı.
Yanlıştı.
Elini usulca kaldırarak kalbine koydu Dila. Kemiklerinin altından avuçlarına inen her bir darbede daha çok soluğu kesildi.
Günlerce koşmuş gibi hissediyordu kendini.
Öylesine kalbi duracak noktada atıyor, kemiklerini sızlatıyordu hafif hafif.
Dengesini zorla sağladığında derin bir nefes çekti içine ılık odada. Yavaş adımlarla dolabına yönelip üzerine gelişi güzel pijama takımı geçirip hızla yatağına sokuldu her şeyden kaçıp, gizlenmek istercesine. Gözleri, önce penceresinden görünen ay ışığında, ardından hala peçete sarılı olan kolunda dolandı.
Her yara birgün kapanır mıydı?
Kapanırdı ama izi kakmaz mıydı?
Kalırdı.
Bedeninden geçse bile yüreğinde, ruhunda eserleri hep kendini belli edecek, acıtacaktı an be an içini. Her ona dair bir sey gördüğünde yarası kaşınacak, zorladığı an tekrar açılıp kanayacaktı usulca. Gözlerini çaresizlikle kapattı genç kız. Yavaşça soluna döndü. Ellerini başının altında birleştirirken, uyumak istedi. Uyumak, düşünmemek istedi.
Dila o yaraya ne ortak olacak, ne de kapanmasına izin verecekti. Eğer verirse yapacağı yanlışları, adım atacağı yangınlarda göreceği kayıpları hissediyordu naif kalbi.
İzin vermeyecekti.
Vermemek zorundaydı.
Kalbi bu düşünceyle usulca tekledi sol yanını kavurarak..
**
"Dila yavrum zeytin koymayı unutmuşum koş hele alda gel hemen. Ağamız iner birazdan."
Dila terleyen ellerini önündeki beze silerken hızlı adımlarla mutfağa koştu. Hemen dolaptan zeytin kavanozunu alıp kahvaltılık tabağına döktü. Gerisin geri koşar adım divana çıktı.
Hava bugün herzamankinin aksine bulutlu, serindi. Saçları hafif esen rüzgarda uçuşurken bu durumu umursamadan hemen Zilan Hanım'dan tarafa koydu tabağı.
"Nasılsın Dila'cım?"
Duyduğu ses, evin küçük hanımı Zilan'dan gelmişti.
"İyiyim. Siz nasılsınız?"
"Ay hala sizli bizli konuşuyor. Bana Zilan diyebilirsin. Hem biz seninle en yakın arkadaş olmamış mıydık en son?"
Dila ufak şaşkınlık tanelerinin yayıldığı gözlerini hanımına değirdi. Ne diyeceğini bilemedi kısa bir an. Sadece Zilan demesi ayıp olmaz mıydı? Ondan öte hanımağası kızmaz mıydı? Gözleri heyecanla karşı sandalyede oturan Zülal Hanım'a kaydı.
Dikkatle kendisine bakıyor, inceliyordu ilmik ilmik.
Ellerini stresle önünde birleştirip başını eğdi saygıyla.
"B-ben-"
"Kızı rahat bırak."
Duyulan sert ses ile birden yerinden sıçrarken, başını hızla çevirerek yan tarafına baktı. Takım elbisesinin sıkıca sardığı bedeni öylece yanında yer almış, onları dinliyordu elleri cebinde.
"Ne var abi? İki kelam da mı etmeyeyim arkadaşımla?"
Kaşlarının kalkışını, sorgu dolu ifadelerin kendisine çevrilişini izledi genç kız.
"Ne ara kaynaştınız, hayırdır?"
"Biz kızların illa konuşmaya ihtiyacı mı var sanıyorsun? Hissederek yaşayan varlıklarız biz."
Gülmek geldi içinden Dila'nın. Konuşma şekli o kadar komikti ki kıkırdamadan edemedi. Güldüğünü gören yeşil hareler öylece koyu ormanlara dönerken, hızla gözlerini kaçırdı. Dudaklarına sinen tebessüm ona bir o kadar yabancı gelirken, durduramadı kendini. Zilan'a bakarak gülmeye devam etti. Güldüğünü gören genç kızda gülerek ona göz kırptı.
"Şu an ne kadar iyi anlaşacağımızı hissettiin Dila, değil mi? Hadi itiraf et."
Tebessümü büyüyerek gözlerine ulaştığında, ışıldayan gözlerle genç kıza bakarak başını salladı.
"Allah'ım sonunda hislerime karşılık veren biri çıktı şu konakta."
Yeşil gözlerin üzerinde olmasına rağmen gülüşüne devam ederek çay servisine koyuldu. Hızla yerine oturan ağasının çayını doldurdu. Ellerinin titremesini gizleyebildiği için heyecanı biraz olsun dinen genç kız, hiç beklemeden sol tarafta oturan Zülal Hanım'ın çayını doldurdu. Masanın etrafından dolanarak Zilan Hanım'ın da çayını doldurup demliği masanın başına koydu.
"Başka bir isteğiniz var mı?"
"Memleketine gidecek misin kızım sen?"
Zülal Hanım'ın sesi ile tedirgin bakışları bir an da ağasına kaydı. Göz göze geldiği bakışlardan hızla kaçarken dudaklarına eziyet ederek başını salladı usulca.
"Yakın bir zamanda izniniz olursa gitmek istiyorum hanımım."
Ona gülümseyerek bakan naif kadına o da gülümsedi en içten tebessümüyle.
"Tabiki gidebilirsin. Yanlız annen ile babanla konuşmak istediğim hayırlı bir mevzu vardır kızım. Eğer müsait olurlarsa haber edersiniz geliriz olmaz mı?"
Bakışlarını anlamadığını belli eden bir şekilde yüzünde gezdirdi genç kadının.
Hayırlı iş!
"O-olur hanımım."
Karşı çıkmak ne haddineydi ki. Bakışları yanına yaklaşan halasına baktı.
"Hanımım aslında abimle yengem bu hafta içinde geleceklerdi teşekkür için."
Dila şaşkınca halasına bakakalırken, halasının da ona baktığını gördü.
"Dila'nın da haberi yoktu henüz. Daha dün akşam konuşmuştum yengemle. Söylemeye elim değmedi bi türlü."
"Böylesi de iyi oldu lakin usulen bizim gitmemiz icab ederdi. Yine de bi' konuşalım geldiklerinde. Kulağın seste olsun. Gelecekleri vakit bana söyle ablamı çağırayım."
Duydukları karşısında öylece susan genç kız, hakkında yapılan muhabbetin kim için olduğunu anlamadı. Gözleri duraksız buldu yeşilleri.
Göz göze gelemedi.
Bir eli kucağında, diğer eliyle sandalyenin kenarına yaslanmış sakallarını karıştırıyordu. Karşılaştığı görüntü bir anda onu şaşırtırken, gözlerini utanarak geri çekti.
"Kim evleniyor ?"
Gelen soru ile arkasını dönen Dila, gelin hanım ile karşı karşıya kaldı. Kolundaki badiyi hızla bileklerine çekerken, kollarını kapatmak istercesine önünde birleştirdi.
"Dila daha benimle bekarlığa doyamadan evlenecek sanırım."
Zilan hanımın dedikleriyle gözlerini yere indirdi.
"Kimin nesi?"
Zilan kıkırdayarak cevap verdi yenge olarak görmediği ama ne yazık ki kuzeni olan ablasına.
"Abin olur kendisi."
Havin gelinin şaşkınlıkla bakışlarının kendisine döndüğünü gördü lakin Dila'nın gözleri şokla Zilan'a bakıyordu.
Serhad ağa'mıydı?
Onunla mi evlenecekti?
Dudakları ne diyeceğini bilemediğinden şaşkınlıkla aralandı. Nefesini tutup başını çevirdi tedirgince. Gelin ağası onu öyle bir inceliyordu ki eteğini çekiştirdi aceleyle.
"Bununla mı evlenecek abim?-"
Başını yavaşça teyzesine çevirdi Havin.
"Abimin bu güzel emrivakiden haberi var mı teyze? Pek sevineceğini zannetmiyorum."
Zülal hanım sinirle Havin'e baktı.
"Densizlik etme Havin. Elbette önce konuşacaklar, anlaşacaklar. Her şey usulünce gerçekleşecek Allah'ın izniyle. Dila gibi güzel bir kızı istemeyecek de kimi isteyecek Serhad?"
Bi' gülme sesi yankılandı masada. Bakışları sorgusuzca ağasını bulurken, yerinden kalktığını gördü. Hala yüzünde anlam veremediği bir gülümseme devam ederken şaşkınlıkla izledi Dila hallerini.
Gülüyordu.
Bir an hareketine karşılık dudakları aralandı. Böyle bir tepki beklemiyordu. Birden ıslık çalmaya başladı. Gözlerini şokla çekti Dila.
"Hayrola oğul? Nedir keyfini yerine getiren?"
Ceketini üzerine geçirmesini izledi yan gözlerle genç kız.
"Serhad'ın evlenmesine sevindim ana."
Zelal hanım memnuniyetle gülümsedi.
"Bende çok mutluyum çok şükür. Yaşı geçmeden yuvasını kuracak inşallah Dila ile."
Bakışları bir anda çakıştı. Aceleyle gözlerini ondan kaçırırken yakalanmanın verdiği utanç yanaklarına sinmeye başlamıştı yavaştan. Başını hafifçe önüne eğerek saçlarının yanaklarına dökülmesine izin verdi.
"Serhad'ın Dila ile evleneceğini pek zannetmiyorum Zülal Hanım."
Zülal Hanım duyduğu sözlerle şaşkınca oğluna bakakalırken, genç kızda anlamayan gözlerini ağasına çevirmişti.
"O halde kiminle evleneceği için mutlusun sen?"
Baran üzerine geçirdiği ceketinin düğmesini ilikleyerek, sol elini cebine yerleştirdi usulca. Gözleri hırçınca karşısındaki güzele tutunurken görmedi bakışları etrafında olan olanca insanı. Bakışlarına yansıyan netlik ona ne derece geçmişti bilmiyordu lakin dün gece Mahmut'un ona gelmesi her şeyi değiştirmişti. Yoksa Serhad gibi kapalı bir kutudan böylesine ince bir mevzuyu öğrenmesi imkansızdı.
"Oğul desene hele sen bi bana ne bilirsin sen?"
Annesinin telaşlı sesine baktı Baran. Aklına Serhad ağanın halleri geldikçe içi rahatlıyor, sinirlerini germiyordu boşuna.
Serhad'ın kimin için yandığı belliydi.
Gözü ne Dila'yı görürdü, ne de bi başkasını.
"Sevdiği kadın dururken bi başkasıyla evlenecek kadar yüreksiz değildir senin yeğenin."
Ortama bomba gibi düşen sözler ile önce Zülal Hanım'ın gözleri irileşti. Ardından kız kardeşinden yükselen ses ile keyfi daha da yerine geldi.
"Ay ohaaa! Serhad abi başkasını mı seviyormuş? Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Kim o zavallı kızcağız acaba?"
Baran kaşlarını çatarak kız kardeşine baktı.
"Zavallı?"
Zilan kıkırdayarak önce Dila'ya, ardından abisine baktı.
"Serhad abinin sevgiye çok uzak bir yapıda olduğunu hepimiz az çok biliyoruz. Eminim ki kök söktürüyordur kızcağıza. Düşünsenize, etrafında uçan erkek sineğin başına bile bekçi koymuştur. Buna eminim.-"
Ardından gülmesine engel olamadan kahkaha attı.
"Ay Allah sabır versin."
Dila, duyduklarıyla ferahlarken derin bir nefes aldı. Sevdiği vardı demek. Zilan Hanım'ın dediklerine içi ürpererek baktı. Aklına düşen anılar ile öylece kaydı gözü yeşillere. Serhad ağa nasıl severdi bilmiyordu lakin Baran ağa da ondan farksız değildi gözünde Dila'nın. Karısına rağmen, ona öylesine yakınlaşması geldi gözlerinin önüne. Kendisine bakmıyor oluşu ile biraz daha inceledi derin çehresini.
İlk kez gülerken görmüştü onu.
Gözlerinin kenarlarına işleyen çizgiler ona öylesine yakışmıştı ki hayret etti Dila. Böylesine güzel gülen bir adamın neden hiç gülmediğine hayret etti.
"Ben çıkıyorum. Akşam geç gelirim. Yemeğe beklemeyin."
Gözleri birden kesişirken hızla ellerine, ardından babetine baktı heyecanla. Telaşla bir eli saçlarına giderken düştüğü utanç verici durum yüzünden daha çok utandı hareketlerinden dolayı. Dudakları telaşla dişlerine esir olurken nefesini titreyerek çekti içine.
Geç gelecekti.
Bundan sonra asla gece odasından çıkmayacaktı. Ne geldiyse gece olan su içme alışkanlığından gelmişti başına. Yanına su almayı unutan tarafına lanet etti genç kız. Bugünlerde o kadar çok unutkandı ki neredeyse her şeyi, her yerde bırakıyordu. Halasının da dikkatini çekmiş miydi bilmiyordu ama anladığını biliyordu Dila.
"Hayırlı işler Baran."
Gelen ses ile bütün gözler Havin geline dönerken, bu gözlere kendi yeşillerini de dahil ettiği için utansa da bakmadan edemedi. Baran ağanın tam önünde durmuş, çekingen gözlerle kocasına bakıyordu.
Kocası ise kendisine bakıyordu.
Başını usulca iki yana salladı. Bakışlarını çekerek birkaç adım geri gitti Dila.
Gözlerinden, zihninden geçenlerden, hayal ettiklerinden kaçmalıydı.
"Hala, ben mutfağı toparlayayım istersen?"
Halası gözlerini karı kocanın üzerinden zorlukla çekerken ona baktı.
"Tamam kızım sen topla bende gelirim birazdan."
Başını sallayarak gerisin geri merdivenlere yöneldi. Hızlıca basamakları inerek gözlerinin hedefinden kaçtı. Kafasını dağıtmak için sabah kahvaltılıkları doğradığı malzemeleri kaldırmaya başladı. Ardından tezgahtaki diğer fazlalıkları da dolaba yerleştirdi sakince. Ne kadar yavaş yaparsa o kadar geç biterdi işi.
Ne kadar geç biterse o kadar meşgul olurdu kafası.
"Günaydın Dila."
Gelen ses ile birden yerinden sıçrayarak arkasını dönerken, Mehmet ile burun buruna gelmeyi hiç ama hiç beklemiyordu genç kız. Korkuyla bir iki adım uzaklaşmak istese de belinin tezgaha dayanması ile durmak zorunda kaldı olduğu yerde.
"Ş-şey günaydın. Duymamışım geldiğini."
Ona gülümseyerek bakan adama baktı Dila.
Gözlerinin çevrelediği hareleri öylesine ışıldıyordu ki çekmedi gözlerini o güzel parlaklıktan.
"Mühim değil. Eğer müsaden olursa seninle bir şey konuşmak istiyordum ben. "
Ne diyeceğini bilememenin verdiği telaş ile gözleri öylece etrafta gezinirken, heyecanla yutkunmaya çalıştı.
"B-bilmem ki nasıl olur?"
Ellerini önünde hızla birleştirirken kalbini ele geçiren rahatsız edici his ile nefesini tuttu Dila.
"Oturalım mı iki dakika istersen?"
Kendine engel olamadan başını salladı utanarak. Önünden çekilerek masaya geçen Mehmet'e göz ucuyla bakarak, cekinerek sorusunu dile getirdi.
"Kahvaltını yaptın mı? Hazırlayayım istersen?"
Ona güzel bir tebessümle bakan adama bakamadı. Bakışları çok güzel geliyordu Dila'ya.
Masumdu gözlerindeki duygular.
"Zahmet etme. Gel otur karşıma iki dakika."
Usul adımlarla masaya yaklaştı. Kalbi, nefes borusunu çatlatacak derece kuvvetli atıyor, nefesini kesiyordu attığı her bir adımda.
Neydi kalbine batan o his..
Daha önce hayatında hiç böylesine bir hisse maruz kaldığını hatırlamıyordu genç kız. Bu topraklara geldi geleli hissetmek istemeyeceği, hep kaçtığı duyguları her an kalbinin en derinlerinde hissederken, haline yandı Dila.
Bu duyguları hisseden geri dönebilir miydi gittiği yoldan?
Dönebilecek miydi?
Bakışlarını kaldırarak karşısında ona ışıl ışıl bakan adama çevirdi.
"Eevet ne konuşacaktın?"
Önce elinin birini ensesine attı. Ardından saçlarıyla onaylandıktan sonra boynunu kaşıdı. Hareketlerini anlamaya çalışırken, ellerini masaya yerleştirdi yavaşça. Dikkatle inceledi yaptığı her bir şeyi.
"Biliyorum benim niyetlendiğim şey sana çok ani, sanki aceleye getirmek istiyormuşum gibi oldu. Farkındayım bunu ama ben karşı koyamadım Dila. Şu an sana böylesine durumumu anlatmak bile o kadar zor ki.. Aklıma her gelişinde öyle kötü bir şey yaşıyorum ki..-"
Derin bir nefes alıp verişini dinledi masayı sıkıca kavrayan genç kız.
"-Nefesim kesiliyor sanki."
Sindirmeliydi.
Duyduklarını sindirmeli, zihninen sinen çok başka birinin simasını, bakışlarını yok etmeliydi..
"Bilmiyorum sende istiyor musun ama ben seninle bir ömür mutlu olmak istiyorum Dila. "
Neydi dedikleri?
Neler çıkıyordu dudaklarından?
Telaşla dudakları titredi Dila'nın. Titreyen göz bebeklerini tutamadı ona öylesine derin bakan kahve gözlerde.
"B-ben nasıl diyeceğimi bilmiyorum ama eğer istiyorsan, bana söyle ki senin için savaşayım. Karşıma kim çıkarsa çıksın diyebileyim kendime' Dila benim yanımda' diye..-"
Titreyen sesine baktı genç kız. Öylesine heyecanlıydı ki sürekli eli ensesinde, gözleri gözlerinde öylece konuşmaya çabalıyordu.
Çabasına içi ısındı Dila'nın.
Zorladı kendini karşısındaki adama adım atabilmek icin..
Doğru olan Oydu.
Bir anda ellerine konan büyük eller ile bir anda gözlerini, kahve gözlerine çıkardı.
"N-ne yapıyorsun?"
Ellerini sıkıca kavrayan parmaklar usulca okşadı parmaklarını.
"Senden tek bir şey istiyorum Dila. Eğer gönlün bana razıysa, ne olur bunu bana söyle. Kim isterse istesin, ne parası ne pulu.. Hepsine karşı çıkarım yine de bırakmam elini."
Şaşkınca baktı Dila. Ne diyecekti? Ne cevap verebilirdi ki? Titreyen göz içleri yandı acıyla.
Gönlünde bir şeyler sızladı.
Anlamını, neden olduğunu bilemedi.
Karşısındaki adamın bakışlarına tepki olduğunu sandı o sızının.
"B-ben ne diyec-"
"Dilaa! Bu ne hal?"
Bir anda mutfağa giren halası ile hızla ellerini ellerinin arasından çekerken, telaşla oturduğu yerinden ayaklandı. Mehmet de onunla beraber ayaklanırken, saygıyla önünü ilikleyişine baktı.
"Hatice abla be-"
"Sus bakayım. Tamam seviyorsun da böyle ortalık yerde böyle şeyler uygun mudur Mehmet? Sanki bilmezmiş gibi hareket edersin ne zamandır?"
Dila utanarak daha çok başını eğerken Hatice baktı yeğenine. Yanaklarına, utançtan türeyen önünde birleştirdiği ellerine baktı. Gözlerini sıkıca kapatmış, dudaklarına yaptığı eziyete baktı. Derin bir nefes aldı yaşlı kadın.
"Mehmet sen bize bi' müsade et hele. Dila ile konuşacaklarım vardır!""
"Hatice abla ba-"
"De hayde işinin başına oğlum. "
Mehmet el mecbur kapıya adımladı. Gözleri utançtan yerin dibine giren kıza kaydı. Haline üzüldü. Ona kızacaktı. Ellerini tutmasaydı bu kadar azar işitmeyecekti belki de. Sıkkınca bir nefes verip çıktı dışarı. Avlaya adımını atar atmaz derin bir nefes çekti içine.
Sonunda.
Sonunda dökmüştü içini sevdiği kıza. Yüzüne sersemce yerleşen gülümseme ile hızla kapıya yöneldi.
Mutluydu.
**
"Sen seviyor musun kızım Mehmet'i?"
Bir anda gelen soru ile şaşkınlıkla gözlerini aralayan Dila, çekinerek halasına baktı. Öylesine ani olmuştu ki bu soru, dili düğümledi ne cevap vereceğini bilemediği için. Derince yutkundu. Boğazına oturan o ağırlığı gidermek istedi.
"Cevap ver bakayım halana? Seviyor musun sevmiyor musun?"
"B-ben-"
Gözlerini çaresizce kaçırdı yaşlı kadının gözlerinden.
"Bilmiyorum ki.."
Sesi o kadar naif çıkmıştı ki, o kadar masum, o kadar çaresiz çıkmıştı ki kıyamadı Hatice. Derince nefeslendi oturduğu masada.
"O halde bu hafta annenler geldiğinde bu mevzuyu konuşacağım haberin olsun. Böyle göz önünde, sözsüz nişansız el ele diz dize uygun görülmez. Konuşalım bir adınızı koyalım."
Duyduklarının ağırlığını kalbinde hissetti genç kız. Sızı büyüyerek midesine yöneldi. Karnında kendini belli edecek kadar kuvvette bir kasılma hissederken, ne diyeceğini bilemedi halasına.
En doğru yol buydu.
Kabullendi Dila.
Sıkışan kalbine inat sustu.
Usulca başını salladı yaşlı halasına. Gözlerini ellerine indirdi yavaşça. İçinden bir ses hissettiği sancıya rağmen en doğru kararın bu olacağını fısıldıyordu kulağına. Karşı koymadı.
"Annengil gelmeden bir oturun konuşun Mehmet'le, son kararınızı verin. Abimler Urfa'ya gitmeden söz için tarih belli olsun en azından."
Yine başını salladı.
"Kiz dilini mi yuttun konuşsana bana?"
Heyecanla gözlerine baktı halasının.
"P-peki hala."
Derin bir nefes almasını izledi halasının.
"Allah'tan Mehmet'e yandı gönlün. Ne olduğu belirsiz birine yanaydın acırdım güzelliğine."
Çekinerek başını eğdi.
Yanmış mıydı Mehmet'e sahiden?
Kalbini sıkıştıran hissiyat, o sızı Mehmet'e miydi?
Gerisin geri işine döndü Dila. Hızla tezgahı temizledi. Ardından yukarı çıkarak biten kahvaltının arkasını topladı. Öylesine dalgınca, öylesine düşünceli hareket ediyordu ki, hiçbir şeyin farkında değildi.
Ne kalbindeki sancının, ne de o sızının..
Tezgaha yeni getirdiği tepsiden her şeyi yerine yerleştirmeye başladı. Halası ile masada hala oturuyor, mutfak ihtiyaçlarının listesini hazırlıyordu.
"Dila yavrum bak hele?"
"Efendim hala."
Yazdığı kağıt parçasını ona uzattığı an hızla parmakları arasına aldı listeyi.
"Ben mi gideyim?"
Halası ona gülerek baktı.
"Size mutfak ihtiyacı değil bahane yazdım kızım. Mehmet'le çıkın alışverişe. Bir yerde oturun çay için, konuşun aranızdakileri. Vakit daralmadan da gelin hemen. Gözümü yolda komayın hemi?"
Önce halasının yumuşak sesine, ardından da elindeki listeye şaşkınlıkla baktı Dila. Böyle bir seyi asla beklemiyordu halasından. Bir anda değişen duyguları ile böyle bir şey yaptığına emindi. Her şeyden öte..
Gitmek istiyor muydu?
Kafası allak bullak bir şekilde çıkışa yürüdü genç kız. Ayakları gidiyordu lakin gönlü ne diyordu anlayamadı Dila. Nasıl hissettiğini, ne yapacağını bilmiyordu. Öylece adımladı konağın kapısına. Dış kapıyı açarak sokağa adım attı. Soluna baktı güneşin vurduğu gözlerini kısarak. Mehmet arabaya yaslanmış, karşısındaki duvara bakarak gülümsüyordu.
Başını yana eğerek izlemeye devam etti.
Duvara bakarak sürekli gülümsemesi, garibine gitti genç kızın.
"Dilaa?"
Bir anda duyduğu Mehmet'in sesi ile gözlerini kaçırdı.
"Ş-şey alışveriş yapılacaktı da."
"Hemen gideyim o zaman ben."
Heyecanla listeyi almak için ona yönelen adama baktı. Listeyi alarak gerisin geri arabaya doğru adımlarken telaşla bir iki adım attı.
"M-mehmet?"
Hızla başını çevirerek, heyecanla ona bakan adama utanarak baktı.
"Bende gelecekmişim, halam söyledi de."
Önce dudaklarının şaşkınlıkla aralanışını seyretti Dila. Gözlerinin şokla aralanışını, elinin kapı kolunda öylece kalışını izledi.
"Beraber mi gideceğiz?"
Şaşkınlığınının, heyecanının sesine yansımasına tebessüm ederek baktı Dila. Başını salladı haline karşı çekinerek. Başını önüne çevirdi önce. Ne düşündüğünü merak ederken, birden hareketlendi yerinde. Arabanın etrafında dolanarak şoför koltuğunun yan tarafındaki kapıyı hızla açışını izledi. Parlayan gözleri kendi gözlerine sabitle kalırken, çok şeyler geçti o bakışlarından.
"Ne bekliyoruz o halde, hemen gidelim."
Yüzünde güller açan adama bir adım attı Dila.
Düşünmedi.
Ne sonradan yaşayacağı şeyleri, ne de yaptığı seçimleri..
Sorgulamadan tekrar bir adım daha attı Dila.
Ne olacağını, nelerle karşılaşacağını bilmeden, kuşkusuz teslim oldu adımlarına.
Yüreğinde kopacak olan fırtınalara adım atmıştı zümrüt gözlü kız o gün.
Hissedeceği yangınlara atmıştı adımlarını bilmeden.
***
-4700-
Bir sonraki bölümün gelmesi zaman alacak. İnfilak ve ardından Leke'yi atmaya çalışacağım.
Seviliyorsunuz.
SINIR 5 bin YORUM😄
Ve 1000 vote👀
Aşın da göreyim hadi😜
YÜREK YANGINI🔥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top