5. BÖLÜM~GEÇ KALAN HİSLER~
"Geri dönüşü olmayan yolların sonu neden hep uçurumdu?"
***
Kalp, nasıl böyle bir anda ritim değiştiriyor, ansızın olan bir duyguyu nüksediyordu beynine?
Nasıl olmaması gereken bir yanlışı sokuyordu aklına?
Utancla titredi göz bebekleri ama tutamadı kendini Dila.
Açık yeşilin, belki de şimdiye kadar gördüğü kahve dalgaların yayıldığı tek yeşil gozleri içinde başkaldıran garip bir hisle izledi. Birbirine tutunan iki ormanın diplerinde olan kuru yapraklara düşen bir sicim ateşin nasıl tutuştuğunu, nasıl öylece koca ormanı yangın yerine çevirdiğini izledi öylece.
Bakışları, belki de şimdiye kadar ilk kez bu denli yakın olduğu adamın sakal çizgisinde dolandı.
Keskince kesilen yanağının güzelliğini, kumral saçlarına eşlik eden koyu sakallarının yanağına yerleşerek ahenk oluşturan zarafetine baktı öylece. Ne olduğunu, nasıl olduğunu bile anlayamadan geldikleri konumun utancını unutturan nefesini hissetti dudaklarında. Derin bir nefesin daha sus çizgisine vurmasıyla bakışları daldığı düşüncelerden hızla kurtularak yangının başladığı, belki de kendisini de yakacak o ateşin harlandığı orman yeşili gözlerine çevirdi dikkatini.
Bakışları, öylece yanaklarında, kirpiklerinde, dudaklarının aralık kalan o ufacık kısmında dolanıyordu.
Farkettiği şeyle bir anda titreyerek bir nefes çekti içine. Titreyen bedenine eşlik eden kirpikleri, hızla bedenine değen bedeninin kuvvetli dokusuyla birbirine çarparken nefesini tutarak dengesini kurmaya çalıştı ayakları üzerinde. Oldukları vaziyetten kurtulmak için hızla kıpırdanmaya başladı telaşla. Ellerini, beline dolanan kollara yasladı heyecanla.
Saniyeler içinde kalbine üşüşen heyecanın koyu dalgasıyla utanç içinde kaldı.
Nasıl böylesine boş bulunurdu? Nasıl olmayacak bir düşünceye kapılıp, kalakalmıştı kollarında oylece? Korkuyla etrafına baktı birinin görmesinden çekinerek. Görse nasıl açıklardı şu halini? Gözlerini, tekrar onu yakacak olan yeşillere çevirdi.
"B-ben görmedim yine sizi, çok özür dilerim. Inanı,-"
"Tek görmeyen sen değilsin zümrüt gözlü kız,-"
Bir anda başını kaldırmasıyla yine gözlerine, gözlerini çevreleyen siyah kirpiklerine baktığını gördü kollarında olduğu adamın.
"Bende seni geç gördüm.."
Geç..
Dila, telaşla geri çekildi birden kolların çözülmesiyle. Yanakları, bu zamana kadar hiç böylesine yanmamıştı utançla. Gözleri görmüyor muydu kapıdan çıkan koskoca adamı? Birkaç adım geriye giderek ellerini saygıyla önünde birleştirdi.
"B-ben, kalan eşyaları da toplayım hemen."
Dila, sessizlik ile başını kaldırmadan geçti ağasının yanından. Odaya girip yatağa yeni çarşaflar serip, dolabı düzeltti. Elleri telaşla titriyor, zor kavrıyordu parmakları. Aklına geldikçe, bir daha yüzüne nasıl bakacağını düşünüyor, oldukları konumdan çok, hissettiği heyecanın kötülüğü ile dumura uğruyordu. Atamadığı heyecanıyla öylece dağılan her yeri topladı kapıda onu, aklından geçen binbir türlü şeylerle izleyen ağadan habersiz. Hızla işlerini hallettikten sonra kapıya yöneldi çıkmak için.
Göz göze geldi yeşilin en koyu, en dikkat çekici haliyle.
Saniyeler önce incelediği yangın yeri ormanlar yine parlıyordu kumral teninin arasından.
Dalan zümrüt gözlerini heyecanla çekti yeşillerden. Aklına üşüşen onca düşünceye karşı koymak için derin bir nefes alıp verdi.
Düşüncelerinden utandı.
Evli bir adamdı. Nasıl böyle şeyler düşünebilmişti, aklı almıyordu.
Gözlerini sıkıca kapatıp açıp tekrar bir nefes alarak kapıya adımladı.
"Ağam bitti. Başka bir isteğiniz var mıdır?"
Baran,önünde başı eğik kıza baktı yine.
Tekrar izledi güzelliğini.
Kapıya yaslandı büyük bedeni. Gözlerini tek bir saniye çekmiyordu genç kızın üzerinden. Biraz önce yaşadıkları o yakınlaşmadan sonra gördüğü gözlerden ne bakışını çekmek, ne de sarıldığı ince bedeninden ayrılmak geliyordu içinden. Bir anda oluşan bu yoğun duyguya karşı koyma fırsatı bile bulamadan geldiği konuma, düştüğü bu yakıcı hisse şaşırdı Baran.
Bir anda onun gözünde nasıl göründüğünü düşündü. Nasıl bakıyordu ona?
Hala evliydi.
Herkes tarafından hala müjdeli haber beklenecekti.
Karşısındaki kız bile hala onu evli sayıyordu önünde boşanmasına rağmen.
Garip bir sıkıntı hissetti kalbinde. Onun gözünde uzak durması gereken tek adam olduğuna emindi. Gösterdiği en ufak bir yakınlaşmada yanlış anlasa bile, konduramayacak, evli bir adam olduğu için kötü görünecekti. Usulca yüzünü inceledi.
İmkansızdı.
Bakmıyordu bile yüzüne.
Evli gördüğü için miydi?
Ya da beğenmemiş miydi?
Ya da..
Sevdalısı vardı.
Vazgeçerdi. Seviyorsa, dönerdi yolundan. Kalbine bir anda işlese bile, üzülmesine, mutsuz olmasına göz yumamazdı. Gelen bir dürtüyle kendine engel olamadan bedenini süzdü karışındaki kızın.
Dila, bir çare cevap gelmesini bekledi. Neredeyse 5 dakikadır kapıda bekleyen ağasından bir emir gözlüyordu ama sesi çıkmamıştı. Mecbur kaldırdı başını sessizliğinin sebebine bakmak için.
Gözleri, utançla kocaman oldu.
Telaşla eteğini aşağı doğru çekiştirdi. Ağası, öyle bir bakıyordu ki bedenine, korktu Dila. Dizlerinde biten eteğine, beline, yüzünün her bir karışına, omuzlarından salınan saçlarına.. Bakışında baş kaldıran o yoğunluğu anlamak istemedi Dila.
Daha fazla görmek istemedi yeşillerde yanan ateşi..
Sessizliği bozmak istercesine boğazını temizleyip tekrar seslendi kısık, yorgun sesiyle. Gecenin kaçı olmuştu kim bilir? Hala konaktalardı. Yorulmuştu. Ayakları sızlıyordu inceden inceden. Hemen aşağı inip halasını bulmalı, evlerine gitmelilerdi. Burada kaldıkça nefesi sığmıyordu sanki cigerlerine. Gözleri, odağını kaybetmişcesine dolandı Baran'dan başka her yerde. Gözleri denk gelse sanki yanacaktı içi..
Cayır cayır yakacaktı gözlerinde gördüğü ateş..
Bir çare araladı titreyen dudaklarını.
"A-ağam?"
Baran, duyduğu naif sesle düşüncelere daldı sayamadığı kez. Sesinin her bir tınısından akan anlamlar ile sakince kapadı gözlerini. Heyecanlıydı ve heyecanını hissetdikçe gözlerine yakından bakmak istiyor, titreyen her bir yeşil koyusu dalını ince ince izlemek geliyordu içinden. Sevgi miydi ona iten duygunun adı bilmiyordu ama güzel hissettiren, hissettikce durdurulamayan bir kuvvete dönüşen ağır bir histi.
Garip bir ifadeyle son kez baktı güzel yüzünü kaplayan zümrütlerine..
"Sen in aşağı."
Dila, işittiği sert ama uysal ses ile koşarak yapıya yöneldi. Tam çıkacakken koluna sarılan parmaklarla sanki boğazına bir el yapışmış, nefesinde boğmuştu onu. Titreyen göz bebekleri, baktı tam dibine gelen adama.
Yine gördü kahvelerle bezenmiş yeşillerini.
Utanarak başını önüne çevirdi.
Baran, yaklaştı usulca günler içinde zihnine sızan kıza. Her kim ne olursa olsun, nereye giderse gitsin, evinin yolunu yine arşınlardı gün sonunda. Öyle hissetti kısacık göz göze gelmelerinde. Adımları, sorgusuz sualsiz bulacaktı bu kızın yangın dolu yollarını. Bulacaktı zümrütlerini..
Baktı yakınında titreyen gözlere. Parmaklarının arasındaki ince kol, kurtulmaya çalıştı bir süre.
Bırakmadı Baran ağa.
"Buyrun ağam?"
Dila, ağlamaklı ses tonuyla öylece kurtulmaya çalıştı. Korktu bakışlarından. Kendi zihnindrn geçen o düşünceleri bir bir izledi kahvelerin karıştığı açık yeşillerin de. Çekindi o yangından, korktu öylece. Diğer elini, kuvvetli parmaklara geçirip çözmeye çalıştı heyecanla. Kalbi kulaklarında atıyor, bedeni sanki kriz geçirecekmiş gibi titriyordu.. Gözünden bir damla yaş düştü usulca.
O göz yaşı, kilidi olmuştu işte Baran o gece..
Çözüldü parmakları birden. Gözünden damlayan gözyaşını takip etti bakışları garipçe. Kendine sinirlenerek geri çekildi birkaç adım..
"M-müsadenizle.."
Ağlayacaktı Dila.
Daha çok ağlayacaktı.
Çok direnecekti. Çok kaçacaktı.
Ama boşuna olacaktı.
Baran Cihadoglu'na yakalanmıştı O.
Başını kaldırmadan titrekçe müsaade istedi ağasından. Cevabını beklemeden koştu merdivenlere. Hızla indi aşağı. Mutfağa kendini zor attığında, nefeslendi masaya yaslanarak. Boğazına dizilmiş, boğmuştu alamadığı nefesleri onu.
Nasıl bu kadar yakın olmuştu?
Nasıl izin vermişti dokunmasına?
Bi gözyaşı daha damladı gözlerinden. Bir daha gelmek istemedi bu konağa. Nasıl bakacaktı yüzüne? Nasıl hizmetini etmeye devam edecekti? Elleriyle yüzünü sıvazladı sıkıntıyla. Ölü gibi oturdu masanın başına. Nefeslendi bir süre. Gözlerini kapatıp ovuşturdu sızlayan göz kapaklarını.
Düşünmemeye, aklına getirmemeye çalıştı. Belki de bir daha gelmezdi bu konağa. Tarlada çalışmaya bile razıydı. Bu konak, dar geliyordu ona nedensizce. Mutfak kapısından görünen halası, derin bir nefes daha aldırdı. Artık gidecekleri için hem içi rahatlamış, hem de korkusu hafiflemişti.
"Dila yavrum, hanımağam göndermeyecekmiş bu gece çalışanları. Sabaha hem hengame çok. Ben Salih'i aradım. Halleder o işini. Yarın gün doğmadan inşaata gideceğmiş. Bende dedim şimdi Mehmet gelip alsın da getirsin Hamza'yı.. Gönderdim şimdi. Gelsin hele de uyuyalım. Bize de oda vereceğmiş Zelal Hanım. Sabah erkenciyiz."
Halasının bir nefeste anlattıklarını dinledi şaşkınca. Birde burda mı kalacaklardı? Haline yandı Dila. Başka çaresi var mıydı? Nasıl olmaz derdi ki? Koca hanımağa emretmişti, karşı gelinir miydi?
Usulca kabullendi Dila. Yarını da atlattıktan sonra, tarlada tekrar işe başlayacak, canı çıkana kadar çalışacaktı. Başka konaklara temizliğe giderdi, halası bulurdu ona iş. Birkaç haftaya kalmadan elinde biriktirdiği bütün parayla gidecekti Urfa'ya. Sürpriz yapacak, sevindirecekti birtanesini. Biraz daha para lazımdı sadece. Gayretle, ısrarla onu da bulup buluşturacaktı Dila.
"Sen nasıl dersen hala.."
Hatice, başını çevirip yorgun yeğenine baktı. Uyku, bitkinlik akıyordu gözlerinden. Haline acıdı istemeden.
"Odanı göstereyim de sen yat istersen kızım bekleme Hamza'yı. Bek yorgun görünüyon?"
Dila, yanında Hamza olursa biliyordu rahat edeceğini, yanlız kalamazdı bu kocaman konakta.
"Beklerim ben Hamza'yı. Bir şey olmaz."
Zar zor gülümsedi halasına. Kafasını ayakta zor tutuyordu ama beklemek istedi. Bir anda susan konakta tekrar sesler yükseldiğinde, ikisi de ayaklandı telaşla. Daha bitmemiş miydi dertleri? Halası önden mutfaktan çıkarken, Dila da hızla onu takip etti. Baran ağa, konağı yıkmak istercesine kükrüyor, savuruyordu zehrini. Zülal hanım öylece dinliyordu oğlunu. Yüzü yoktu durdurmaya, sesini çıkarmaya..
"Sen nasıl utanmaz bir kadınsın lan? Hiç başın yere eğilmez mi? Utanmaz mı bir insan yaptığından? Nasıl böylesine biri olur çıkarsın Havin sen?"
Oğlu, içindeki zehri öylece kusarken, yanlarına yaklaşan hizmetlileri gördüğünde, gözleri Dila da takıldı bir süre Zülal Hanım'ın. Genç kızın kırmızı yanaklarında, utanan gözlerinde, eğik başında gezdirdi hayran bakışlarını. Böylesine bir güzel, namuslu bir gelin nasip olmamıştı ona. Baktıkça gururlanacağı, göğsü kabara kabara övüneceği bir gelin denk gelmemişti. Ablasına nasip olacaktı bu güzel kız. Ablası adına sevindi Zülal. Geri çevirdi bakışlarını oğluna. Karşısında utanmadan dikiliyor, başını bile eğmiyordu yeğeni.
"Ben utanılcak bir şey yapmadım. Bir hataydı diyorum sana, neden anlamak istemiyorsunuz ?"
Havin, artık direnmenin saçma olduğunu düşünüyordu. Boşanmışlardı. Bir saniye düşünmeden boşamıştı Baran onu. Elinde avcunda dayanacağı hiçbir şey kalmamıştı. Tek umudu, bu konaktan gitmemesiydi. Hala ağa karısıydı herkese göre. İllaki çocuk haberini bekleyeceklerdi. Bir şekilde ona mecbur kalacağını biliyordu Baran'ın.
Lakin yıllardır büyüdüğü kuzenini tanıyamamıştı Havin.
Baran Cihadoğlu'ydu O.
Ona bir şey yaptırmak mümkün müydü?
Baktı karşısındaki heybetli bedene. Korkuyordu evet ama ona bir şey yapmayacağını da biliyordu. Annesinin hatrına değil miydi zaten her şey? Bunu sonuna kadar kullanacaktı Havin.
"Oğlum."
Annesinin yorgun sesi Baran ağanın dikkatini çekerken, bakışlarını önündeki utanmazdan alıp, anasına çevirdi.
Tekrar göz göze geldi zümrütlerle. Eğer her dakika göz göze gelirlerse, hali haldi Baran'ın. Gözüne ne uyku girerdi, ne de yüreğine dinginlik.. Öylece göz kapaklarına kazınan güzeli izler dururdu sabaha kadar.
Gözlerini, gözlerinde tutmak mümkün müydü?
Değildi.
Bakışlarının kopmasıyla çevirdi anasına başını.
"Sen artık bu meseleyle ilgilenme oğul. Onu ben halledeceğim. Tamam mı?"
Duyduklarıyla sinirle sıktı dişlerini. Gözleri titredi öfkeden. Anasına yaklaştı ağır ama sert adımlarla. Koca hol, onun heybetiyle inliyor, yer sarsılıyordu. Dila nefesini tuttu yine korkarak.
Baran, anasının gözlerine baktı öfkeyle.
"Tek bir saniye ana, tek bir saniye gözüme görünürse, teyzemin hatrını bile dinlemem ona göre. Yemek saatlerinde bile görmeyecem onu. Anladın mı?"
Zülal yorgunca başını salladı oğluna. Ardından yanında bekleyen hizmetlilere döndü.
"Hatice, Sen Gülsüm'le alt kattaki, misafir odasında kalırsın. Eğer Hamza'da gelecekse Dila'da onunla beraber bu kattaki misafir odasında kalır bu gecelik. Şimdi herkes odalarına. Yarın sabah bekleyen çarşafın müjdesi verilecek el mecbur. 2 gün sonra da ablamlar gelir yemeğe. Ona göre hazırlıklar yapılsın. 2 gün sonra, Havin'in odası aşağı taşınacak. Ve.."
Sinirli, gür sesi yankılandı büyük konakta.
"Eğer bu geceye dair tek bir laf kulağıma gelsin Hatice, kırarım kalbinizi. Duydunuz mu?"
Baran, duyduklarını bi süre idrak edemedi. Kafası hızla, başlarını sallayan hizmetlilerde, Dila'da dolaştı. Telaşla baş sallıyor, ince belini saran eteğini, avuçlarında eziyordu heyecanla.
Bu gece burda kalacaklardı.
Bu gece, onun çatısı altında uyuyacaktı zümrüt gözlü kız.
Kalbi tekledi Baran'nın.
Yüreği, kulaklarında çınladı aklından geçenlerle.
"Dilaaa!"
Koşarak içeri giren çocukla, bakışlarını ona çevirdi Baran.
"Dila, ben seninle uyuyacakmışım, doğru mu duyduklarım?"
Dila, eteğine asılan çocuğa biraz utanç, biraz sevinçle baktı. Eğilip aldı kucağına küçük adamı.
"Evet bitanem, beraber kalacakmışız."
Hamza, duyduklarıyla çığlık atıp sarıldı Dila'ya. Dila o kadar güzel kokuyordu, saçları o kadar yumuşacıktı ki, onunla uyumak bir hediyeydi Hamza için.
"Bundan sonra hep seninle uyusam Dila?-"
Dudaklarını daha çok sarkıtıp, büzdü yalancı bir masumiyetle. Hali güldürürdü Dila'yı.
"Olmaz mı, hmm?"
Masumca sarfettiği cümleler, Dila'yı utandırırken, kaçamak bakışlarla onları izleyen Zülal hanıma, ağasına baktı. Zülal hanım, şefkatle gezdirdi gözlerini anne oğul gibi birbirlerine sarılan manzarada. Derin bir nefes alıp soluklandı. Oğluna dönüp, omzuna dokundu.
"Bu kadar şey bana fazla oğul. Ben artık yatayım."
Baran mı?
Duymuş muydu kimseyi?
Görüyor muydu gözü karşısındaki zümrüt gözlü kızdan başka bir şey?
Küçücük çocuğu kıskandı Baran. Ansızın aklına giren kızın koynunda uyuyacak, sabaha kadar soluyacaktı kokusunu. Kollarında huzurla dinlenecek, yorgunluk ne unutacaktı. Yerinde olmak istedi. Yerinde olmak, bir daha da kimseyi böylesine güzel bir şeyle başbaşa bırakmamak istedi. İzledi öylece, karşısında al al yanaklarının öpülmesini.
"Bak hele sen sıpaya. Şindiye kadar Dila vardı sanki? "
Hamza, annesinin sesiyle kıkırdadı.
"Ama anneciğim, Dila çok güzel kokuyor."
Hatice oğlunun haline gülüp harekete geçti.
"De hayde. Ben sana odanı göstereyim de yatın siz, geç oldu. Uyusun bir an önce Hamza."
Dila halasına hızla başını sallayıp, kollarındaki çocuğu daha çok kavradı. Önde ilerleyen halasını takip etti. Yanlarından geçtiği Baran ağa, ellerini cebine koymuş, izliyordu öylece.
İzledi, önünden geçip giden kızı.
İzledi, bu gece uykusudan edecek olan kızı..
İzledi, yüreğini yangın yerine çeviren kızı..
**
"Dila.."
"Dila uyaannnn."
"Dila."
Duyduğu seslerle yorgunluktan kapanan gözlerini, zar zor araladı Dila. Koluna başını yaslamış, saçlarıyla oynayan çocuğa baktı. Gözlerini kırpıştırdı daha net görebilmek için. Gece lambası yanıyor olsa da, odanın içi karanlıktı biraz. Başını çevirip kollarındaki küçük adama baktı.
"Noldu ablacım?"
Küçük çocuk, uykulu sesi yüzünden iyice kısılan tonuyla mırıldandı.
"Susadım ben."
Dila, başucuna baktı ama bir sürahi göremedi hüzünle. Yorgun bedeni hala sızlıyordu ağrıdan. Sersemce kalktı. Saate baktı yarı açık yarı kapalı sesiyle. 04.30'a geldiğini gördü. Zaten uyuduklarında saat gecenin bir yarısıydı. Oturdu yerinden doğrularak. Çıplak ayakları soğuk parkeye bastı. Üzerini değiştirmemişti ne olur ne olmaz diye. Az bir sey açılan eteğini düzeltti. Arkasına baktığında hamza yarı açık gözleriyle ona bakıyordu.
"Dilaa."
"Efendim canım."
Uykusunun açılamaması için kısık sesle konuşan Dila, Hamza'ya eğildi. Terleyen saçlarını okşadı.
"Çişim de geldi benim."
Dila, kısa bir an düşündü lavabonun yerini. Yattıkları odada yoktu. Koridorda olmasını ümit ederek onu da kaldırdı kendiyle beraber. Üzerini düzeltip ayaklandı. Hamza'ya da terli sırtının üşümemesi için yanında gelirken getirdiği hırkasını giydirdi. Beraber odadan çıktılar el ele. Önce lavaboyu bulması gerekiyordu. Halasını uyandırmalı mıydı? O da çok yorulmuştu. Bulmaya çalıştı kapılara bakarak. Üzerinde yazı falanda yazmıyordu ki. Bir an güldü Dila. Hangi evde lavabonun kapısında burası tuvalet diye yazardı ki? Kıkırdadı onca uykusuna rağmen.
Koridorun sonunu arşınladıklarında, korkarak açtı bir kapıyı. Şükürler çekti içinden. Lavaboydu. Hızla Hamza'ya yöneldiğinde, küçük çocuk eliyle onu durdurdu.
"Ben yapabiliyorum artık Dila'cım. Büyüdüm, koca adam oldum."
Dila, sarfedilen sözler karşısında daha çok kıkırdadı. Bu halleri öldürülüyordu Dila'yı gülmekten.
"Peki beyefendi. Çabuk yapınız lütfen. Geri uykumuza dönmeliyiz."
Hamza hemen içeri girip kapıyı kapattı ardından. Dila, sıcaktan soğuğa geçen bedeni yüzünden titredi bir an. Kollarını birbirine dolayıp duvara yaslandı. Başını arkaya atıp gözlerini kapattı üzerinde hala yerini koruyan yorgunlukla. Neredeyse uyuyacaktı. Öylece diğer ayağından yükünü çekip diğerine verdi. Açmaya zorladı göz kapaklarını. O kadar yorgun, halsiz hissediyordu ki, bir hafta boyunca yataktan hiç çıkmayabilirdi. Gözlerini zorla açtı. Neden bu kadar uzun sürmüştü?
Kapıya yönelip tıklattı hafifce.
"Hamzaa?"
Kısık sesle seslenmesine rağmen cevap gelmemişti. Kalbi korkuyla telaşa kapıldığında, tekrar tıklattı kapıyı.
"Hamza ablacım bitmedi mi daha?"
Tam kapıya açmak için yöneldiği sırada açıldı kapı. Korkan kalbi derin bir nefes alıp rahatlamıştı.
"Bitti Dila'cım."
Tatlı sesine eğilip öptü usulca.
"Neden cevap vermiyorsun? Beni korkuttun?"
Uykulu gözleri, gözlerine sabitlendiğinde, Hamza kocaman esnedi.
"Uyuyaklamışım Dila. Sen seslenince uyandım."
Şokla duyduklarını analiz ettiginde içinden kopup gelen gülmeye engel olmadı Dila.
"Yaparken mi uyudun?"
"Evet. Klozet çok rahattı."
Gülmeye devam eden genç kız ellerinden tuttu küçük adamın. Gece gece güldürmüştü yine küçük kuzeni. Mutfağa giden hole çıktıklarında, ışıkları yaktı hemen Dila. Hemen mutfağa girip dolaptan bir bardak alıp doldurdu hızla. Masaya oturan Hamza, başını masaya yaslamış uyuyordu. Tebessümle ona bakarken, arkasını dönüp kendine de su doldurdu. Tam arkasını dönecekken çarptığı bedenle az kalsın çığlık atacaktı.
"Gece gece hayrola? Benim gibi, seni de mi uyku tutmadı?"
Bir anda duyduğu fısıltı ile bakışları hızla arkasını döndü. Tam arkasında bekleyen bedenini görmesiyle sırtını tezgaha yaslayarak elindeki bardağı sıkıca tuttu parmakları arasında.
"Şey, Hamza susamış da onun için kalktık."
Başını kaldırarak ona baktı Dila. Garip bir ifadeyle yüzünü inceliyor, anlayamadığı bir şekilde gözünü bile kırpmıyordu sanki.. Gözlerinin yeşilini görmesiyle bir anda yine o yakınlaşmaları aklına geldi. Titreyen kirpikleri ile hızla başını yan tarafa çevirerek Hamza'ya baktı tedirginlikle.
"Adın ne?"
Sesiyle birlikte, başını masaya yaslayarak uyuyan Hamza'dan bakışlarını çekerek yine ona çevirdi gözlerini. Sorduğu soruyu bir süre düşündü.
Ne önemi vardı ki?
"Dila."
Zoraki gülümseyerek gözlerini kaçırdı kumral sakallarının yer edindiği çehresinden. Kaç gündür gördüğü siması, ağırlığı ve sinirinin yanında şu an karşısındaki adamın dingin halleri garibine gitmiş, tuhafca kalmasına neden olmuştu karşısında.
"Neden geldin bu topraklara Dila?"
Bir anda üzerine adım atmasıyla sırtı daha çok yaslandı tezgaha. Elindeki bardağı daha sıkı kavrayarak dudaklarını ıslattı konuşabilmek için. Bedeninin gölgesi üzerine düşmesiyle aralarına mesafe koymak için yana kayarak uzaklaşak istedi ama bir anda sağ tarafına yaslanan kol ile kalakaldı.
Korku ile dolup taşan kalbinin atışını boğazında tam o an hissederken bir süre sadece baktı kuvvetli koluna. Anlamayarak çevirdi başını gözlerini görebilmek için.
"Niye,-"
Kısık sesini duymasıyla bakışları hızla hareket eden dudaklarına kayarken şaşkınca soluk aldı yaptığı harekete karşı?
Ne yapıyordu böyle düşüncesizce?
Bakışlarını hızla kaldırarak yine gözlerine baktı heyecanla.
"Bu kadar geç geldin?"
Sorduğu sorudan çok, sesinden akan siteme baktı Dila o an. Aralanan dudakları ile bir süre gözlerinin içine öylece dalan adamın bakışında boy gösteren büyük itirazlara baktı öylece. Neydi geldikleri durum?
"B-ben çalışmaya geldim sadece. Bir süre sonra da gideceğim."
Gitmek lafiyla birlikte başını kaldıran adamın hareketine takıldı garip bir hisle.
His..
Başını iki yana sallayarak kaçarcasına önüne döndü.
"Biz odamıza gitsek iyi olacak. Sırtı üşüyecek Hamza'nın."
Titreyerek çıkan sözlerin naifliği öyle çok belli ediyordu ki zayıflığını, göğsünün heyecanla inip kalkması bile bir başka zayıflığa gebe kalıyordu her soluk alışında.. Diğer tarafa yönelerek çıkacağı sıra duyduğu şey ile durdu hareketleri.
"Kardeşin hastaymış!"
Dila, nerden bildiğini sorguladı bir an. Şaşkınca kafa salladı.
Baran, istemeyerek de olsa çekildi yavaşça. Söylediklerinin ardından hüzün çöken zümrütlerine baktı derince.
Baktı Baran hayatında hızla yön değiştirmesine neden olan kıza.
Nasıl başarmıştı bunu?
Nasıl böylesine gözüne sinmişti gözleri?
Zümrüt rengi, hangi insana böylesine yakışırdı?
Derin bir nefes alarak birkaç adım geri attı rahatsız etmemek için. Kendine engel olamadan yaptığı harekete karşı gözlerinde anlık peydah olan korku yetmişti kendini dizginlemeye. Bir süre daha yüzünü inceleyip çekti bakışlarını.
Dila, aldığı solukla derin bir nefes çekti tıkanan cigerlerine. Ellerini arkasındaki tezgaha yaslayıp kalbinin hareketini dinledi. Uzaklaşmasıyla rahatça hareket ederek Hamza'ya bir adım attı. Gelen soruyla titreyen gözleri, karşısındaki ağasını buldu yine.
"Durumu ne?"
Dila, az önce yaşananların utancını yaşarken, kızaran yanaklarıyla başını eğdi. Söyleyip söylememek arasında kalsa da tutamadı diline gelen hüznünü.
"Yürüyemiyor."
Baran, içi giderek dinledi hüzünlü sesi. Bu işle en kısa zamanda ilgilenecek, yüzünü güldürecekti bu genç kızın. Bakışlarını Hamza'ya çevirdi.
"Yatağına götürelim.."
Dila, hemen hareketlendi masaya doğru. Hızla eğilip almaya çalıştı. Kollarını dolamaya çalıştığında belinde hissettiği elle kaçarcasına uzaklaştı ondan.
Kocaman gözleriyle, ona bakan ağasına baktı. Şaşkınca nefesini çekti içine. Nasıl böylesine davranabiliyordu? Yanlış olan tüm bakışları harekete dönüşüyor, çıkmaz düşüncelere sokuyordu Dila'yı. Ondan çok, kendinden utanarak biraz daha uzaklaştı bedeninden. Buraya bir daha gelmemek üzere yemin etti içinden.
Bakışları, hatalar doluydu.
Hayatında ilk kez bir erkekle bu kadar yakın olmuştu ve bu olması gereken en son insanla oluyordu istemeden.
Kendine kızdı Dila. Neden müsaade ediyordu? Neden hemen karşı koyacak gücü toplaamıyordu bedeninde? Garip bir çekimle her hareketinde duraksıyor, yakınlaşan yeşillerinin güzelliğini inceleme isteği başkaldırıyordu kalbinde.
Baran, ondan kaçan kıza durgun bir bakış atıp çocuğu kucakladı. Kucağına aldığı çocukla beraber, bildiği odanın yerine doğru adımladı. Odaya girip yatağa yatırdı çocuğu. Yerinden doğrulup, kapıya baktı. Gelmemişti daha. Belki de çıkıp gitmesini bekliyor, öyle gelmeyi planlıyordu.
Güldü Baran ağa.
Bu hallere düşeceğini hiç hesap etmez, aklından bile geçirmezdi. Hayret ediyordu bir anda olan şeylere. Garip bir şekilde itiraz etme isteği bile gelmiyordu içinden. Öylece zihnine yerleşen düşünceleri kabullenmiş, gözünün önünde olduğu her an harlanan ateşe duraksız adım atmıştı sanki.
Gece lambasını kapatıp kapıya ilerledi çıkmak için. Öyle istiyorsa öyle olacaktı. Ne gözünde kötü bir duruma düşmek, ne de rahatsız etmek istiyordu hareketleriyle çünkü biliyordu ki kontrol edemiyordu bazen hareketlerini. Anlayışla araladı kapıyı ama aynı anda içeri adım atan ince bedenin karanlık odada görmediği bedenine çarpmasıyla dudaklarından kaçan çığlığı duydu.
Birinin duyma ihtimali ile karanlığa alışkın olan gözleri hızla bedenini kavrayıp duvara yaslayarak avcunu dudaklarına kapatmasına neden olmuştu.
Daha adımı atamadan dudaklarına kapanan el, beline sarılan kuvvetli kol tarafından duvara yaslandığı sırtı ile öylece kalakaldı genç kız..
Baran, garip bir dürtüyle duvara yasladı İlk göz ağrını.
Yaklaştı tam dibine. Yine kendine engel olamıyor, yakından inceleme isteğine karşı koyamıyordu. Böylesine yakın olduğu, böylesine bir hisle yakın olmak istediği ilk kızın ince bedeni ona kolaylık sağlamasa da mesafesini koruyarak çekti ince belinden kolunu. Aynı anda dudaklarından da çektiği avcuyla derince baktı başını eğerek.
"Çığlık atman duyulmasın zümrüt gözlü kız. İyi karşılanmaz, bilirsin.."
Titreyen göz bebeklerinin o dalgalı hareketine daldı Baran'ın gönlü tam o an.
Tam o an öyle bir his doğdu ki sol yanında ansızın ele geçirdiği her bir köşesine kuruldu zümrütleri..
Öylece rüzgarlar esen yeşil dallarına bıraktı kendini.
Düşünmedi bile.
Nasıl yapacaktı bu işi bilmiyordu ama zordu. Bütün duyguları patlak vermişcesine kollarindaki güzele baktı içi giderek. Onu rahatsız etmek istemiyordu lakin hakim de olamıyordu hislerine.
Çoktan kontrolden çıkmıştı bu gece her şey kalbinde..
Dudaklarından çekilen el ile bakışları hızla açık olan kapıya döndü Dila'nın. Hızla duvar ile kendi arasından çıkarak kapıyı açtı heyecanına karışan korkusuyla.
"B-bir anda öyle çıkınca karşıma, korktum. Kusura bakmayın lütfen. Ben,-"
Nefesi tekleyince derince yutkunup devam etti uyuyan Hamza'yı göstererk.
"Ben teşekkür ederim getirdiğiniz için."
Baran, heyecandan konuşamayan kısık sesin sahibine baktı halini bozmadan. Kapıyı hafif aramasıyla söylemek istediğini anlarken ilk kez mantığını geri plana atarak bir adım yürüdü kapıya. Bu gece belki de ilk kez böylesine bir hissin emiinliğinden, varlığının zihnine yapışıp kalan o kalıcı etkisinden emin olmuştu.
Bir adım daha atarak üzerine eğildi kapı arkasına sığınan kızın. Bakışlarını onun dışında her yerde dolaştıran naif halini izledi. Anlayamadığı bir şekilde ona çekilen adımlarına dur diyemeden, demek istemeden yine bir adım attı üzerine.
Bir anda ellerinden kopan kapı kolu ile kapanan kapıya baktı Dila.
Aralanan dudaklarından bir soluk istedi. Derin bir nefes, cansız kalan tüm dallarına can istedi ama öylece kapatılan kapıya bakakaldı şaşkınca. İnanamayan gözleri hızla bir adımlık uzaklıkta olan ağasının varlığına döndü. Anlamayarak baktı hareketine.
"Zaten hep böyledir zümrüt gözlü kız,-"
Duyduğu kısık sese eşlik eden bir adım daha üzerine gelirken hızla geriye gitmek istedi ama sırtı küçücük odada yine duvara yaslandı çaresizce.
"Görmen gerekeni, geç görürsün.."
Anlamlarla dolup taşan ses tonu öylece yüzüne vururken başını kaldırarak baktı orman yeşili gözlerine. Kendi gözlerinden parçalar öylece dizgi dizgi yer edinirken, aralarına dağılan sarı çizgilere baktı.
Kılcal bir damar gibi yanıyordu yeşillerin arasında öylece..
"Geç anlarsın, geç farkedersin.."
Başının yanından duvara yaslanan kolu ile elleri duvara yaslandı korkuyla.
"Ağam,-"
"Gözlerin,-"
Sesini bölmesiyle garipce baktı gözlerini inceleyen adamın konuşmasına.
"Nasıl böyle bakanı bir daha baktırıyor anlamıyorum?"
Kapanan gözlerinin sıkıca hareketinin ardından açılarak yine gözlerine bakmasını, başını diğer omzuna eğerek dikkatle incelemesini izledi. Duyduklarının tüm yanlışları kalbine usul usul doğarken, titreyen dudaklarını kıstırdı heyecanını göstermemek için.
"Nasıl böylesine etki yaratabiliyor bir çift zümrüt?"
Neler dediğini, günlerdir gördüğü her bakışın teker teker tüm anlamlarını dinledi dudaklarından Dila.
Başını çaresizce iki yana salladı. Bu yaptığı şey hatanın da kötüsüne sürüklüyor, tüm yanlışların ilk adımına zorluyordu yüreğini. Tıpkı onun gibi incelediği yesil gözlerinden kopardı bakışlarını. Yüzünün tüm detayı gözlerinin onune serilirken, karanlık odada çakan ilk kıvılcımı görmezden geldi Dila.
"Yapma."
Başını öne eğmesini, başını iki yana sallayarak bir anda uzaklaşmasını izledi bedeninden. Uzaklaşmasıyla derin bir nefesle canlanan ciğerleri soluklanarak şiddetle hareketlendi kaburgaları altında.
Başını kaldırarak yine gözlerine bakmasını, titreyen kirpiklerinin hareketine takılan ay ışığının gölgesini izledi öylece.
"Eğer kalbe söz geçseydi Dila, bırak günler içinde aklıma sinmeni, seni çoktan bu topraklardan sürgün ederdim zümrüt gözlü kız. Eğer kendime hakim olabilseydim, şu an kollarında değil, yatağımda karımla başka şeyler yapıyor olurdum. O yüzden ne desen de, ne dersem deyim karşı konulmuyor bu işe.. Gönlüme, yüreğime bir anda nasıl böyle girdin aklım almıyor ama,-"
Dila, öylece dinledi Baran ağayı. Öylece baktı gözlerine.
"Zümrütlerinin her koyu dalgasına şahit oldukça geri dönülmez oluyor sanki yolların.."
Zaman durmuştu sanki duyduklarında. Aklı, allak bullak olmaya devam ederken ilk kez uzun uzun baktı karşısındaki heybetli adamın yeşil gözlerine.
"Başa çıkılmaz oluyor bu hissettirdiğin.."
O an anladı Dila. Gözlerinde parlayan ateş yakacaktı iki ormanı da..
Bütün duvarlarına inen ilk darbe, olmasını hiç beklemediği, belki de hayatında korktuğu tek bir kişiden gelmişti.. Başını iki yana salladı genç kız.
"Ne dediğini bilmiyorsun sen? Lütf-"
"Evet bilmiyordum.-"
Güneş yavaş yavaş doğarken odanın içi sarı rengine hapsolmuş, karşısındaki adamı daha net görmesine sebep olmuştu.
"Bu hissin,-"
Nefesi daha çok yaklaşırken tuttu öylece soluğunu..
"Hayatımda ilk kez gördüğüm bu rengin etkisinin bu kadar ağır olacağını,-"
Uzunca baktı ona durgunca bakan yeşillere.
"Bu kadar farklı bir yola sokacağını,-"
Üzerine bir adım atmasıyla hareket etmedi Dila. Öylece dinledi kısık sesinden doğan sözlerin depremini..
Başlayan o yıkımın ilk sarsıntını..
"Daha bir haftadır gördüğüm bir kızın yamacına sokulacak kadar iradesiz kalacağımı.."
Yüzüne eğilen teninden kopup gelen her nefes darbesi dudaklarına vururken kalakaldı Dila.
Ne diyeceğini, daha anlayamadan içinde kaldığı bu durumdan nasıl geri döneceğini düşündü kısa bir an.
"Sen,-"
Diyecek söz aradı Dila. Diline ne bir cümle, cümleden ziyade ne de bir kelime geliyordu. Ne dese bırakırdı? Nasıl vazgeçecekti böylesine çirkin bir vaziyetten. Zümrütlerinden usulca bir damla aktı yanağına. Titreyen dudakları aralandı birkaç kez. Diyeceği şeyleri hesap etti lakin yoktu ki. Ne diyecekti?
Baktı yeşillere Dila.
"Sen evlisin-"
"Şşşş."
Baran, dudaklarından duymak istemedi bu sözleri. Evli değildi o. Gözlerinin önünde, gözlerinin içine baka baka boşanmamış mıydı? Daha hala ne evlilik sözü alıyordu ağzına. Susturdu ağlayan güzelini. Ağlardı.
Olan bu duruma, bu geç kalmışlığa kendi de ağlıyordu.
Baktı uzunca ilk kez bu gece göz göze geldiği zümrütlere. Baktı içinin akıp gittiği güzelliğine. Baktı kollarına yakışan tek kadına..
Baktıkça harlanıyordu yangını.
Anlını, güzel saçlarının savrulduğu yüzüne yasladı usulca. Ansızın gelişen tüm olaylar geçirdiği son bir haftayı tepe taklak edecek kadar kuvvetli, geri dödüremeyeceği kadar virajlarla dolu bir yoldu.
"Y-yapma.."
Duyduğu kısık sesin içinden çekip aldığı tüm hislere tutundu Baran.
"Beni bir bakışınla yaktın ama.. Karşıma bu kadar geç çıktığın için kendini de yaktın çıkacak olan yangında.. Yıllardır yapmam dediğim, kendimi durdurduğum her ne varsa hepsini yaptırdın bana. Asıl sen söyle, nasıl başardın bunu?"
Dila, dediklerini bir an bile duymazken, öylece nefesini tutmuş, burnunun dibine giren adama bakakalmıştı.
Durumları çok.. Utanç vericiydi.
Nasıl böylesine bütün her şeyi unutup ona yaklaşırdı? Nasıl bu utanca mahkum ederdi onu? Nasıl bakacaktı Havin gelinin yüzüne?
Mehmet aklına geldi.
Gözünden bir damla daha aktı Dila'nın.
Aklına gelen şeyle bir saniye olsun düşünmedi Dila. Bu yol, yol yol değildi ona. Hata üstüne hata getiren, sadece pişmanlıktan ibaret olan tek dönemecti. Düşünmedi Dila. Başkasının olan bir kıza bakmayacağını, öyle bir karakterde biri olmadığını düşündü.
Bakmazdı.
Masum kalbi inanmıştı bu düşünceye.
Ardından tekrar baktı ağasına. Hala kendisine öyle yoğun bakıyordu ki, çekindi bir an.
"Ben-"
Devam edip etmemek arasında kaldı güzel kalbi. Nasıl kurtulacaktı başka? Aklına başka hiçbir şey gelmedi karşı koymaya çalıştığı hislerle savaş verirken..
Karşı koymak istediği..
Yanlışlar, doğmuştu kalplerine bu gece..
Gidecekti.
Yarından tezi yok dönecekti evine.
Baktı onu yakan ormanlara. Hala yangın yerine dönen gözleri harap ediyordu kendisini. Bir çare araladı dudaklarını. Belki de hayatında ilk kez yalan söyleyecekti. Bunun utancıyla daha çok çekildi kan yanaklarına.
"B-ben sözlüyüm."
Dila'nın masum kalbi bilmiyordu ki bu sözü dediğine bin pişman edecekti Baran ağa..
****
-4500-
Bölümler kısa size göre biliyorum. Aslında kısa değil ama size kısa geliyor olabilir.
Kader kitabı 4000-4500 arası ilerliycek.
İnfilak da 5000-6500 arasi ilerliyor zaten.
Ona bile kısa diyenler var 😄
Bir önceki bölüme yorum çok az olmuştu. Yorum sınırı yok ama ne kadar çok yorum o kadar erken bölüm(tehhhdiitttttt!!!)
Yeni bölümde görüşmek üzere. 🌹
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top