2. BÖLÜM~ KIVILCIM~
"Yanlışlar, başlıyordu.."
*****
"Kız Dila yavrum koş ana yemek için ayrılan büyük tabağı getir. Onla servis edek. Hamiyet Hanım öyle emretti.."
Dila ellerinin acısına, ayaklarının da eklenmesiyle zor adım atarken, koşarak gitti gösterdiği odaya. Hemen dediği tabağı alıp geldi mutfağa geri.
"Sen şu güzel tatlını koy, bende patlıcanları koyuyum. Çabuk olun de hayde. Koskoca ağa geldi. Bekletilir mi hiç?"
Fadime ablası, haddinden fazla heyecanlıydı. Bu heyecanına ufak bir gülümseemeyle bakarken tatlıları servis tabaklarına koydu hızlıca. Tam 4 kişilerdi mutfakta. Her biri bir şey yapıyor, koşuşturuyorlardı ordan oraya.. Dila servisi bitirip ellerini yıkadı.
"Dila yavrum sende çık benim kızın yanına servise.. Sakardır o bir şey falan devirir kırar işimizden olmayalım akşam akşam.."
Kısa bir an durup düşünen kadına baktı Dila garipce . Korkuyla konuştu tombul kadın. Ellerini kalbine koymuştu nefes nefese.
"Aman Allah'ım sen koru Yarabbim naparız sonra?"
Dila onun bu endişesine hafif üzülerek baktı. Hayat böyleydi işte. Koca Mardin'e parası yetecek olan insan, bir şey kırdı diye çalışanını işten atıyordu. Dila üzüldü vaziyetlerine. Ellerinin acısından artık bir şeyi tutamıyordu da.. Yine de bir şey diyemedi Dila.
"Ben önce lavaboya bir gideyim abla müsaade edersen. Sonra da çıkarım Sevda'nın yanına.."
Fadime hızla başını sallarken tezgaha geri döndü. Hızla yemekleri koymaya devam ederken bu akşamı husasız tasasız atlatmayı diledi Allah'tan. Hanımağası kaç gün önceden tembih etmişti. Çok önemliydi bu akşam çok. Düğün tarihi belirlenecekti. Artık gidecekti çok şükür bu evin Havin kızı. Gideceği yer pek mi iyiydi bilinmezdi. Ama kendisi kurtulsunda gerisini düşünemüyordu Fadime.
Eline tabakları alıp orta masaya dizdi hepsini. O sıra içeri girenle eli ayağı boşaldı sanki. Yüreği ağzına gelirken, ellerindeki tabakları daha çok sıktı.
Kahyanın oğlu Samet'di gelen..
Rahat tavırlarla gelip oturdu tatlı servislerinin başına. Bir tane ağzına atıp parmaklarını yaladı. Fadime sabır çekti içinden. Sesini çıkarsa rezillik çıkardı biliyordu. İşinden olmamak için her şeye göz yummamış mıydı zaten bunca zaman?
"Ee Fadime abla. Nasıl gidiyor gelinağamızın düğün telaşı?"
Fadime sinirlice baktı karşızındaki edep adap bilmeyen koca adama. 25 - 30 yaşında vardı. Ama besbelli öğretememişti anası babası bir şey. Edebin, adabın yüz karasıydı.
Koca konağına kızına göz koymuştu. Hoş, Havin gelin de ondan aşağı kalır yanı yoktu ya. İkisi de utanma arlanma bilmezdi. Dışardan melek içerden kötüydü ikisi de. Bulmuşlardı tam birbirlerini.
Daha 1 ay önce yaşadıkları aklına gelince elleri daha çok titredi. Silemedi bir aydır aklından gördüklerini. Hamiyet Hanım, hiç kullanılmayan bağ evine göndermişti temizlemesi için.. Gitmez olaydı o bağ evine. Girdiği bille koltukta yarı çıplak yakalamıştı ikisini de.. Utancından başını çevirse de geç kalmış, görmüştü çoçuğu yaşında iki edepsizin o hallerini. Tövbeler çekti içinden. Özür diledi konağın gelin ağasından. Ama nafileydi.
O gün bugündür çekmediiği kalmamıştı bu konakta. Yerin yedi kat dibine de girmişti, yemediği, işitmediği azar da kalmamıştı. Havin kimseye söylememsi için her türlü tehdidi etmiş, türlü türlü eziyetler çektirmişti kadıncağıza.
Aklına üşüşenlerle baktı karşısındaki adap bilmeyen oğlana.
"Edebinle oturacaksan otur. Oturmayacaksan görüyorsun ortalığı, kalk git başımdan."
Fadime, titreyen elleriyle döndü geri işine. 1 aydır neler görmüştü onlara dair. İkisinde de utanma arlanma yoktu. Havin 2 aydır nişanlıydı Koca Mardin'in ağası Baran Cihadoğlu'yla.
Kimbilir ne zamandır oynaşıyorlardı? Baran ağa bunu öğrense ne yapardı kim bilir? İçinden geçirdikleriyle kalbi tekledi kadıncağızın.
Ne yapmazdı ki?
Önce bu konağın içindekileri yakardı. Sonra da konağı silerdi araziden. Korktu yaşlı kadın. Düşündü, her ne kadar düşünmek istemese de..
Havin ile Samet'i daha 2 hafta önce kullanılmayan misafir odasında görmüştü tekrar. Görmez olaydı bu gözleri, zindan etmişti gördükleri hayatını.. Yine yarı çıplaktılar üstüne birde. Fadime içinden yakındı. Bu kız ilk gecesini düşünmez miydi? Baran ağa anlamayacak mıydı?
Tövbeler olsun diye yakındı yaşlı kadın. Düşündükleri onu daha beter hale sokuyordu. Yaşatmazdı Baran Ağa. Diri diri gömerdi ikisini de bu kavruk topraklara.
"Fadime abla.. Kulağıma bir şeyler geldi ama sen ne dersin bilmem."
Fadime ona döndü elindeki tabaklarla.
"Hayrola ne gelmiştir kulağına de hele?"
Masada olan Samet bir elma alıp ısırdı kocaman. Rahatça yayıldı sandalyeye. Konak onun sayılırdı. Kızını kapakladıktan sonra kim engel olurdu ki ona? Sinsice gülümsedi. Para, onun için tek şeydi..
"Ben Havin'e yanık mışım?"
Fadime kalbine koydu elini.
"Sen dellendin mi oğul? Sessiz olsana biraz."
Samet umursamadı.
"Kim yaydı acaba bu lafı?"
"Ben laf neyim yaymadım. Şurda 3 kuruş maaşımın peşindeyim. İşim gücüm yok da sizin lafınızı mı edicem ben?"
"Bizi bilen tek sensin Fadime abla. Ona ne demeli?"
"Samet oğlum bak. Havin evleniyor artık. Peşini bırak kızın. Koca ağaya gelin gidiyor, eş gidiyor.. Lafı sen yayıyorsun kimse değil. Bakışların bakış değil oğul. Edebini bil, nişanlı kızdan uzak dur hemi?"
Samet elindeki elmayı hırsla yere attı.
"Havin hanımı koynuma zorla mı sokuyorum sanıyorsun sen? Bunu, altıma yatmadan önce düşünecekti gelinağanız ?"
Güldü hırsla.
"Ertesi güne buraya geri gelecek o Havin.. Tabi ölmezse."
Fadime, üzgünce baktı karşısındaki adama. Gözünü hırs boyamıştı bile. Dönmezdi yolundan.
İçeri giren Dila, Fadime ablasını ve başka bir adamı görünce utandı biraz.
"Abla ana yemeği taşıycaz da. Hazır mı?"
Fadime şükürler olsun diye geçirdi içinden. Gitsindi başından şu adam. Onunla konuştuğu her an zarardı kalbine.
"Dizdim kuzum masaya.. Ordan taşıyın siz."
Samet mutfağın dolmasıyla çıktı mutfaktan. Başını divana kaldırp baktı koca Cihadoğullarına.
Mutfağın kapısına bakan Baran Ağa ile göz göze geldi bir anda. Hışmı, gazabı bakışlarındaydı koca ağanın. Samet ölmeyi göze almıştı bu yolda. Ama vazgeçmeyecekti. Havin onundu. İhanet eden bir kadını yanında kadınım diye gezdirecek adam değildi Baran Ağa.
Gözlerini çekti onu öldürecek olan adamın gözlerinden. Kapıda nöbet bekleyen arkadaşlarının yanına gitti. Beklemekten başka bir çaresi yoktu. Yapması gerekeni yapmış, Havin'in koynuna girmişti.
Bundan sonrası düğünü beklemekti sadece.
**
Dila, elindeki iki tabağın birini Zülal Hanım'ın önüne diğerini de kızı Zilan'ın önüne koymuştu. Ellerini utancından nasıl gizleyeceğini şaşırmıştı kaç saattir.
Masanın en başında, Baran Ağa oturuyordu. Onun karşısında Serhad Ağa vardı. Kenarlara da sırayla Hamiyet Hanım, Havin Hanım, diğer tarafa da Zülal ve Zilan hanım oturmuşlardı. Yemekleri koyup geçti kapının arkasına, Sevda'nın yanına. Yine söyleniyordu.
"Vallahi öldüm bittim ya. Bu nasıl konaktır temizle temizle bitmedi sabahın köründen beri ya, suyum çıktı ya."
Yakınan kıza sevgiyle baktı Dila. Sevmişti Sevda'yı. İyi kızdı, kendiyle yaşıttı. Ama o daha 19'una yeni girmişti. Dila birkaç ay sonra 20 olacaktı. Hamiyet Hanım'ın sesiyle ikisinde alelacele içeri koştu.
Dila konuştu hemen çekinen sesiyle.
"Buyrun Hanımağam."
"Kızlar tatlıları getirin. Yemeyecekmiş kimse."
"Hemen Hanımağam. "
İki kızda önlerindeki tabakları almaya başladı. Dila bilerek kaçıyordu Mardin'in süregelen en hiddetli ağasından. Korkuyordu aslında. Ürkmüştü bakışlarından. Bir yanlış yapmasından, hata etmekten korkkuyordu titreyen elleriyle. Akşamdan beri çok sinirliydi. Bir kere görmemişti nişanlısına gülümsemesini. Aksine ondan uzağa oturmuş gelen gideni izlemişti bütün akşam.
Dila şansına birkez daha lanet edip eğildi ona kalan ağanın tabağına.
Başını yukarı kaldırmış, bakmıştı yeşil gözlere Baran o an. İkinci kez bakmıştı o akşam. Geri önüne çevirdi bakışlarını. Alıp gitti hizmetli kız önünden tabağı.
Hızla alıp doğruldu Dila yerinde. Gözleri titremişti. Ona bakmamak için sarfettiği gücü hiçbir yerde sarfettiğini hatırlamıyordu. Hemen tabağı alıp indi mutfağa. Sevda bir tepsiye alabildiğine tatlıyı koymuş kucaklamıştı yukarı çıkarmak için.
O da hemen kalan iki tabağı alıp arkasından koştu. Sevda Baran ağa ve Zülal Hanım dışında herkese vermişti.
Bizi kovduracak mıydı? Önce ağaya verilmez miydi? Bilmiyor muydu bu kız? Hızla elindekini yine ona nasip olan ağanın önüne koydu. Doğruldu hemen. Zülal Hanım'ın da önüne koyduktan sonra geri çıktı kapıdan.
Sırtını talan eden yeşilleri görmeden..
Kapının ardına geçip beklemeye başladı. Sevda da çok geçmeden gelmişti yanına. Ona telaşla sordu.
"Çaylar kahveler hazırlanmıştı değil mi? Olmadıysa ben ineyim de yapayım hemen."
Sevda derin bir nefes alıp bıraktı içinden. Çok yorulmuştu sabahtan beri.
"Hazır hazır. Annem yapıyordu en son."
Dila derin bir nefes alıp verdi rahatlamayla. Bi aksilik olmadan bitseydi bu gece, başka bir şey istemiyordu. İçerden seslenmeleriyle ikisi de koştu hemen.
"Alın kızım tabakları. Kahvelerimizi getirin."
Dila hızlıca başını salladı hemen. Hamiyet Hanım, uzunca baktı yeni gördüğü kıza. Akşamdan beri dikkatini çekmişti genç kız.
"Zülal, sen mi göndermiştin bu kızı yardıma?"
Zülal başını çevirip baktı başında tabağını alan kıza. Maşallah dedi içinden. Buraların kızlarına benzemiyordu hiç.. Saçları kızıl kumral, gözleri orman gibiydi güzel kızın. Hafif esmer teni, güzelliğine güzellik katmıştı genç kızın. Zülal bir daha baktı Dila'ya.
"Sen Hatice'nin yeğeni olan Dila mısın kızım?"
Dila utangaç sesiyle konuştu çekinerek.
"Evet efendim."
Zülal bakışlarını ablasına, dünürüne çevirdi.
"Bizim evde de hengame çok bilirsin. Erkek evi malum. Gönderecek biri bulamayınca Hatice'den rica etmiştim. O da yeğenini getirmiş buraya sağolsun."
Hamiyet usulca başını salladı. Baktı giden kızın ardından. Kısa bir an sağına dönerek oğluna baktı. Önündeki bardağı izliyor, bir şey düşünüyordu. Masanın altında stresle salladığı dizini görmesiyle başını iki yana salladı.
Başını kaldırıp da etrafına baktığını görmemişti ki zaten...
Aklına türlü türlü şeyler doluştu. Sonra düşünmek üzere rafa kaldırdı. Kahveler dağılırken kızına döndü hanımağa.
"Ağamız da uygun görürse iki nişanlı başbaşa yukarı divana çıkın. Konuşun kararlaştırın tarihinizi. Uyar mı Ağam?"
Baran Ağa, teyzesine baktı uzunca. Diyecek sözü yoktu. Ne denilirdi elinde büyüdüğü kadına. Kafasını sallayıp kalktı ayağa. Havin de onun ardından kalkarken kahvelerin yarısı da şimdi gelmişti.
"Kızım Baran Ağa ve nişanlısının kahvesini yukarı divana götürün. Yanına da lokum koyun. Tatlı tatlı konuşsunlar."
Hamiyet, Dila'ya hızlı hızlı söylenirken Zülal tekrar baktı genç kıza. Nasıl bakmasındı. Pek güzeldi maşallah.
Dila, hanımağasının dediklerini bir bir dinledikten sonra hızla yukarı yöneldi tepsisinde kalan iki kahveyi götürmek için.
Merdivenleri yavaş yavaş çıktı. Önünden giden Havin gelin, bir anda durup arkasını dönünce az kalsın dengesini şaşıp düşecekti merdivenlerden. Şaşkınca önünde duran gelin Ağa'sına bakıp nefesini bıraktı.
"Sen götür kahveleri. Ben odamdan bir şey alıp geleceğim."
Dila hızlıca başını sallayıp yol verdi gelin hanımına. Tekrar yavaşca merdivenleri çıkmaya başladı. Yukarı divan baya serindi. Kolları, sıcaktan soğuğa geçince hafif bir titredi.
Koca divana oturan Baran Ağa'nın önüne dizdi kahvesini lokumunu.. Suyunu da koyduktan sonra doğruldu yerinde.
"Başka bir isteğiniz var mıdır Ağam? Getireyim hemen."
Baran önündeki kızın daha önce hiç karşılaşmadığı zümrüt tonu gözlerine garip bir ifadeyle baksa da yaptığının yanlış olduğunu düşünerek kahvesine uzandı.
"Yok."
Sesinin sertliği, ürkütüyordu her saniye Dila'yı. Çok fazla sinirliydi çok. Yüzü kaskatı kesilmiş, fincanı kırmak istercesine tutuyordu sanki. Başı önde eğik, hızla başını sallayıp, kafasını kaldırmadan geri dönüp gitti.
Baran giden kızın arkasından yine bakışlarını kahvesinden kaldırıp baktı uzunca. Yeşil hareleri, geceyi kavuracak derecede yanıyordu bu akşam. Damarına basanı ezip geçecek kadar hırçın, sabırsızdı. Sinirleri, gözlerine yansımıştı. Anlında sinirden zonklayan damarı, kendini belli edercesine sancıdı. Kahvesini bırakıp yayıldı divana.
Başını arkaya atıp elini anlına götürerek sıktı sıkıca ağrıyan başını.
"Masaj yapabilirim istersen ağam."
Gelen sesle kafasını kaldırıp nişanlısına baktı.
Damarı daha çok sancıdı.
"Ne zaman istiyorsun Havin?"
Havin yanına oturup kahvesine uzandı. Bir yudum alıp geri koydu tabağına.
"Neyi ağam?"
Sabırsızlığı, sesine yansımıştı Baran Ağa'nın.
"Neyi olacak Havin. Düğünü?"
"Sen nasıl uygun görürsen, benim için farketmez."
Baran, gözlerini çevirmedi nişanlısına.
"Hemen olsun bitsin artık. 2 aydır çok uzadı bu mesele."
Havin mutlu olmuş gibi gülümsedi.
"Nasıl istersen. Abimle konuşursunuz o zaman, bir an önce yaparız düğünümüzü."
Baran başını sallayıp kahvesini içti tekrar. Başı çatlayacaktı. Yorgundu kaç gecedir. Birde bu düğün işi, onu daha çok yoruyor, sinirlendiriyordu.
"Tamam öyleyse. "
Havin de kahvesini içip oturdu sadece iki aydır nişanlı yüzüğünü taşıdığı adamın yanında.
Ağa karısı olacaktı.
Daha ne isterdi ki?
Ondan mutlusu var mıydı dünyada?
"Seslen bir kahve daha getirsinler. Acı olsun."
"Hemen ağam."
Havin hızla yerinden kalkıp merdivenden aşağı seslendi.
"Sevdaa, bir bak buraya hemen."
Sevda yukardan gelin hanımın seslenmesiyle içtiği su boğazında kalarak öksürmeye başlamııştı. Dila hızla sırtına vururken Sevda onu savuşturdu.
"Kız öksürenin sırtına mı vurulur? Çok yanlış bir bilgi bu."
Dila utanarak elini çekti.
"Ben öyle öksürünce şey ettim kusura bakma lütfen. Acıdı mı, çok mu vurdum?"
Sevda, tatlı telaş yapan arkadaşına baktı sevgiyle.
"Yok kız ne acıması. Hadi sen Havin geline bak. Bende buralara girişeyim."
Dila hemen başını sallayıp yukarı divana koştu.
Merdivenleri hızlıca çıkıp Havin gelinin karşısına geldi.
"Buyrun Gelin Ağam."
Havin sinirle kıza seslendi.
"Nerdesiniz siz? Aylaklık edeceğinize bakın biriniz buraya."
Dila cevap veremedi. Yanakları hızla kızarırken utancından daha da küçüldü gelin ağasının karşısında.
"Özür dilerim hanımım. Bir daha olmaz."
"Olmayacak zaten. Acı bir türk kahvesi yap hemen Ağa'ma. Çabuk ol."
Dila hızla başını sallayıp cevap verdi.
"Hemen yapıyorum gelin ağam."
Dila hemen merdivenleri geri inip mutfağa koştu. Hemen kahve yapmaya koyuldu. Hızla kahveyi yapıp yeni servis tepsisine koyup yukarı yöneldi.
Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp divana çıktı. Korkudan ayaklarının acısını bile unutmuştu. Hızla tepsideki kahveyi Baran Ağa'nın önüne koyup doğruldu yerinden.
"Bir isteğiniz var mıdır başka hanımım?"
Havin önündeki kızı görmedi bile.
"Yok. Gidebilirsin."
Dila başını sallayarak gerisin geri indi merdivenlerden. Ayakları patlamıştı. Bunu biliyordu..
Baran Ağa giden kızın ardından bir kez daha baktı. Yeşilleri, sinirini çıkaracak birini arıyordu belki de. Merdivenlerden inip gözden kaybolana kadar seyretti kızı.
Belki de sadece gözü dalmıştı.
Yorgundu.
Bunu bile farkedemeyecek kadar başı ağrıyordu. Gözlerini yumup başını tekrar arkaya attı. Ademelması gün yüzüne çıkarken Havin istekle yutkundu. Daha dün Samet'in koynundaydı. Buna rağmen isteği dinmiyordu. Karşısındakı ağa, fazla heybetli ve yakışıklıydı.
Hangi kadın istemezdi ki?
Hevesle konuşmaya başladı isteğini bastırmaya çalışarak.
"Ağam sende uygun görürsen bir yemeğe falan mı gitsek? Hiç görünmüyoruz ortalıkta. Herkes biliyor ama göremiyor bizi bir arada."
Baran Ağa konuşan nişanlısına baktı yeşilleriyle. Siyah saçlarında, kahverengi gözlerinde, kavruk teninde gezindi bakışları.
Geri kahvesine bakıp içmeye başladı. Başının ağrısı geçse yeterdi ona. Hiçbir şey istemiyordu.
"Yoğunum bu aralar."
Havin ,dudaklarını büzerek konuştu kuzenine, müstakbel kocasına.
"Benden önemli mi? İşler bekleyiversin."
Baran, dişlerini sıktı hırsla. Lafının üzerine laf söylenmesi, en son tahammül edeceği şeylerden biriydi.
Hoş, o bir şeye tahammül edemezdi ya, orası da ayrıydı.
Sabır kotası dolmuş bir adamdı o. Kimsenin ne nazına, ne de huyuna gelirdi.
"İşim var dedim Havin. Yeterince görüyor millet bizi zaten. Teyze çocuklarıyız biz."
Havin sinirlendiğini anlamıştı ağanın. Daha fazla konuşup da sinir etmek istemedi. İsteyeceği en son şey, düğünün iptal olmasıydı.
"Peki ağam."
Baran kahvesini bitirip kalktı ayağa. Gidip uyumak en iyisiydi. Merdivenlere yönelip indi aile fertlerinin yanına. Baş köşeye oturup baktı evin Ağa'sına.
"Serhad, düğünü bu hafta sonu yapalım diyoruz. Sen ne dersin?"
Serhat ağa, kuzenine baktı. Kardeşini emin ellere teslim ettiğini biliyordu. Baran delikanlı adamdı. Ar, namus bilirdi. Kalbi rahattı.
"Siz istediyseniz bize de uymak düşer kardeşim."
Baran, kardeşi bildiği adama bakıp başını salladı usulca. Anasına dönüp baktı.
"O halde bize müsade."
Baran ayaklandıktan sonra onu Zülal Hanım ve Zilan da takip etti.
Zülal ablasına dönüp konuştu.
"O zman artık düğünde görüşürüz. Haftasonuna ne kaldı şurda. Yetişecek mi 3- 4 günde bilmem ki?"
Hamiyet kardeşine bakıp güldü keyifle.
"Yetişmese de yetiştiririz biz meraklanma Zülal."
Zülal ablasına gülüp çıkışa yöneldi. Hizmetliler dizilmişti yine konağın kapısına. Ellerinde erkek evine gidecek olan bohçalar vardı.
Dila, ellerinin acısından artık duramıyordu. Yüzünü buruşturup daha sıkı kavradı damat bohçasını. Sürekli kan bulaşıp bulaşmadığını kontol ediyor, avuçlarını beyaz bohçadan uzak tutuyordu. Parmak uçlarıyla kavramıştı beyaz bohçayı.
Baran, baktı bir süre bohçayla çebelleşen genç kıza. Kaşlarını çattı hareketlerine. Yüzünü örten kumral dalgalı saçları, gizlemişti ilk geldiği an gördüğü yeşilleri. Fazla bakmadı Baran.
Bakamadı.. Nişanlıydı o.
Çıkışa yönelip kapıda bekleyen şoförü
Mehmet'e seslendi.
"Mehmet, alın bohçaları koçum."
Mehmet, ağasının sesiyle hemen yöneldi Dila'nın ellerine. Görmüştü halini. Zor taşıyordu bohçayı, güzeli.
Hemen alıp gülümsedi Dila'ya. Dila utanarak kafasını daha çok eğdi.
Baran bir süre gördüğü şeyin ne olduğunu anlamadı. Garip bir ifadeyle iki insanın yüzünü kaplayan utangaçlığa baktı. Anlamlandıramadığı bir hisle çıkışa yöneldi hızla.
Yorgunluktan saçmalıyordu..
Yanında gelen Serhad'a bakıp konuştu yorgunca.
"İyi akşamlar."
"İyi akşamlar kardeşim."
Serhad Ağa kuzenini geçirdikten sonra içeriye yöneldi. Hamiyet kardeşine sarılıp sevinçle konuştu.
"Çok mesudum Zülal çok. Hep hayal ettiğimiz şey oluyor sonunda. Büyüdüler, evleniyorlar."
Zülal Hanım ablasına bakıp gülümsedi kırıkça. Oğlunun sevdiği olup olmadığını bile sormadan bu yaşında evlilik konusu çıkmış, içine çekmişti herkesi. Evlenmek isteyip istemediği bile sorulmamıştı.
"Bende çok sevinçliyim abla inan. Allah'ım mesut etsin inşallah ikisini de."
"Eder eder. Çok mutlu olacaklar bak göreceksin."
Zülal Havin'e yönelip öpmesi için elini uzattı. Havin oralı bile olmadan teyzesine sarılıp konuştu.
"İyi akşamlar teyze."
Zülal, hala teyze diyen Havin'e şaşkınca baktı.
"Kızım artık bir anneyim sana ben. Teyze devri çoktan kapandı."
Hamiyet kardeşinin sözlerine gülüp konuştu.
"Zülal doğru der kızım. Artık senin diğer annende o."
Havin yapmacık gülümsemesiyle baktı iki kadına.
"İyi akşamlar anneciğim."
Zülal, anlamıştı Havin'i.. Allah şahitti, hiç de istemiyordu ama ablasının hatrı vardı şurda. Oğlu da bundann kabul etmemiş miydi zaten? Onu büyüten teyzesinin hakkı vardı üzerinde.
Gelinine gülümseyip çıktı konaktan Zülal. Arabalara yerleşip konağın yolunu tuttular yorgunca gecenin bu
saatinde.
****
Dila bitmişlikle attı kendini mutfak masasının etrafındaki sandalyelerden birine. Şükür çekti içinden. Kazasız belasız atlatmışlardı bu geceyi de.. Nasıl gideceğini düşünürken içeri giren Fadime ablası söylenerek karşısına oturdu.
"Anam kız ne akşamdı. Belim yanım koptu, valla koptu."
Dila karşısındaki kadına hafifce gülüp konuştu yorgun sesiyle.
"Atlattık çok şükür."
"Aman aman çok şükür. Ellerinize sağlık halletmişsiniz mutfağı da."
"Bunun için geldim abla. Nasıl söz o öyle?"
"Olsun Dila kızım. Sen diğer gelenleri bi görsen.."
Konuşarak dizlerine vurduğunda güldü Dila karşısındaki tatlı kadına.
"Nasıl gidicez biz?"
"Hamiyet hanım şoförle yollayacakmış hepimizi."
Dila rahatça bir nefes bıraktı bitkince. Yarın pazardı. Bütün gün uyuumak istedi. Yatağından hiç çıkmamak, öylece uyumak istedi.
İnşallah halası bir iş bulmazdı başına. Yorgunca başını ovuşturdu. Uyku akıyordu gözlerinden. Mutfağa giren Hamiyet Hanım, ikisi de yorgun görünce gülümsedi anlayışla.
"Hanımlar."
Dila sesi duyar duymaz telaşla kalktı yerinden. Heyecanla başını eğip karşısına geçti hanımağasının.
"Buyrun Hanımağam?"
"Oturun oturun. Bana bi kahve yapıverin biriniz."
Fadime ablası hemen koştu ocağa. Dila hala ayakta bekliyordu. Hamiyet Hanım masanın başına geçip oturdu.
"Otur kızım dikilme ayakta."
Dila utanarak oturdu hanımağasının yanına. Elleri kucağında bekliyordu öylece. Gözleri titredi heyecandan. Hangi çalışan evin hanımağasıyla aynı masada otururdu ki?
Şaşkınca iç çekti Dila.
Fadime ablası kahveyi yapıp geldi masaya. Hanımağasının önünde bol köpüklü kahveyi koyduktan sonra oturdu diğer yanına. Hamiyet Hanım kahvesinin tadına baktıktan sonra, yanında oturan iki çalışanına baktı.
Yılların verdiği yorgun gözleri, Dila'ya, akşamdan beridir izlediği genç kıza döndü.
"Kimlerdensin kızım sen anlat hele bakayım."
Dila, hanımağasının sesiyle eğik başını kaldırdı. Zümrüt gözlerini, ona çevirdi çekingence.
"Ben Urfa'dan buraya çalışmaya geldim hanımım. Halamın yanında kalıyorum. Tarlaya, temizliğe gidiyorum."
Hamiyet Hanım, baktı uzunca zümrüt gözlere. Maşallah çektirirdi adama bu gözler. Gülümsedi karşısındaki utangaç kıza.
"Annen, baban ne iş yapar?"
Dila üzülerek konuştu hanımına.
"Babam.. Çalışmıyor hanımım. Annem de benim gibi temizliğe, günlüğe gidiyor."
Hamiyet Hanım anlayışla karşıladı her şeyi. Daha bir içten, samimiyetle baktı karşısındaki naif kıza.
"Okur musun sen?"
"Liseden sonra okumadım hanımım."
Hamiyet Hanım, sorup sormamak arasında kaldı velakin tuttu içinde. Bunu bir büyüğüyle konuşmak daha münasipdi.
"Anladım kızım, elinize emeğinize sağlık bugün. Bir aksilik olmadan bitti şükürler olsun."
Dila, karşısındaki kalbi güzel kadına hayran kalmıştı. Hangi hanımağa böyleydi ki? Hiç karşılaşmamıştı daha önce böylesiyle. Gülümsedi usulca.
"Ne demek hanımım. Görevimiz."
Fadime ablası, onun yerine cevap vermişti çok şükür. Tekrar eğdi başını. Önüne koyulan parayla utandı.
Almaya çekindi.
"Alın bakalım. Bunlar da bugün ki emeklerinizin karşılığı. Salih gelir birazdan. Serhad'ımı tepeye götürdü. Sizi o bırakır evlerinize.."
Dila başını salladı usulca. Hala parayı almamıştı. Dikkatini çeken şeyle hanımağasına döndü.
"Burda fazla var ama."
Hamiyet Hanım, döndü güzel kıza. Bilerek fazla para vermişti. Durumu iyi değildi besbelli. Gülümsedi yılların verdiği yorgunlukla. Aklına gelen ilk kulba sığdırdı bahanesini.
"Biliyorum kızım. Bu geceki koşuşturmanız daha fazlasını hakediyor bakarsan."
Dila utanarak çekti bakışlarını. Fadime ablası minnet dolu sesiyle konuştu hanımağasına.
"Allah razı olsun hanımağam. Allah'ım işinizi gücünüzü rast getirsin inşallah."
"Amin Fadime amin. Hadi yatıyorum ben. Salih mutfağa uğrar size söyler geldiğini. Haydi Allah rahatlık versin hepinize."
Dila da Fadime ablası da kalkmıştı ayağa hemen. Usulca çıktı mutfaktan Hamiyet Hanım. Aklına gelen şeyle durdu bir anda.
"Yarın bi Zülal'i arayayım. Çeyiz götürülcekse götürelim yarın. Haftasonuna ne kaldı. Bir hafta önceden çeyizini serelim Havin'imin."
Fadime, güldü hanımağasına zoraki. Başlarına gelecek felaketin tellalı yakındı. Düğün gecesi ne olacaktı aklı kestiremiyordu işin sonunu. En çokta yıllardır ekmeğini aşını yediği hanımağasına üzülüyordu. Kalbi nasıl dayanacaktı bu sızıya? Hele Serhad ağa?
Kardeşim dediği adamın yüzüne nasıl bakacaktı bu utançla?
Eyvahlar olsun, dedi içinden Fadime. Çok karışacaktı ortalık çok. Hemen cevap verdi hanımına.
"Olur Hanımağam siz nasıl isteseniz. Zaten her şey hazır. Yüklenir gideriz inşallah. Görenler çeyiz görsün bi hele."
Hamiyet memnuniyetle gülümsedi yanında yıllarını geçirdiği kadına.
"Görsünler tabi. Hadi iyi geceler."
"İyi geceler hanımım."
İkisi de geri oturdu yorgunca masaya. Artık ayaklarını hissetmiyordu Dila. Bir an önce gidip uyumak,tek ihtiyacı olan şeydi.
"Allah razı olsun Hamiyet Hanım'dan. İki kat vermiş vereceği paranın. Allah'ım yüzünü güldürsün hep inşallah."
Dila eline aldı parasını çekinerek. Gerçekten de iki katıydı. İçi rahatlamıştı. Hesabında yoktu bu kadar alacağının. Annesine bu hafta her şeye yetecek kadar para gönderecek olması, bütün yorgunluğunu almıştı üzerinden. Aldığı paraya değmişti bu akşam ki eziyeti.
"Amin abla inşallah."
Bi' süre daha bekledikten sonra içeri giren orta yaştaki adam sesledi ikisine de.
"Hanımlar de hayde. Bırakayım sizi. Daha ağamı almaya gidecem."
Fadime hemen ayaklandı. Dila da onu takip ederken hızla çıktılar mutfaktan herşeyi son kez kontrol edip. Arabaya yerleşip yola koyuldular.
"Ee nasıl geçti kız Fadime akşam?"
Fadime heyecanla döndü abisi Salih'e.
"Anam bi' göreydin Salih abi ortalığın kargaşasını. Birde bir hafta sonraya almışlar düğün tarihlerini. Nasıl yetişecek onca şey hiç bilmem valla."
Salih şaşkınca güldü.
"Bir hafta sonra mı? Kız ne bu acele?"
Fadime de omuz silkerek cevap verdi Salih'in şaşkınlıığına.
"Bilmem valla. Bende anlamadım. Yarın çeyiz sermeye gidecez erkek evine."
"Hadi hayırlısı olsun bakalım. Koca Cihadoğulları gelin alıyor. Mardin çalkalanıyor haberle."
"Çalkalanır tabi. Ağa evleniyor."
Dila sadece dinliyordu arka koltuktan onları. Tek derdi eve gitmekti sadece. Ayaklarının halini merak ediyordu. Elleri zaten patlamıştı. Kabuklarına bastırıp acısını dindirmeye çalışıyordu kaç saattir.
"Kızım senin evin ne taraftaydı? Nerden dönüyorduk?"
Dila hemen tarif etti yolu.
"Sen Emine'nin mahallesinde mi oturuyon kızım?"
Dila anlamazca baktı ilk. Hangi Emine diyeceği sırada tekrar konuştu Salih abisi.
"Oğlu Mehmet var hani. Baran Ağa'nın şoförü."
Dila, Mehmet'in ismini duyunca utançla yanakları kızardı.
"Evet aynı mahalledeyiz."
"Anladım kızım. Pek yorgun görünüyorsun. Çok mu yordu seni bu Fadime?"
Dila,Salih abisinin şakacı sesine gülümsedi usulca.
"O nasıl söz öyle. Estağfrullah. O benden daha çok yorulmuştur."
Fadime, kendisine takılan abisine cevap verdi ciddi sesiyle.
"Sen benim dudduğum işin onda birini tutsan hık diye giden."
Salih koca bir kahkaha attı kardeşinin sözlerine.
"Abin ölünce mutlu olacaksan sık boğazımı. Hık diye gidiyim."
Fadime şakayla karışık omzuna vurdu.
"Dua et abimsin. Yoksa çoktan sıktıydım imiğini."
Dila kendini tutamayıp güldü seslice. Atışmaları, çok tatlı gelmişti.
"Siz kardeş misiniz?"
Fadime döndü arkasında oturan güzeller güzeli kıza.
"He ya, kardeşiz. Olmaz olaydık."
Dila yine güldü aldığı cevaba karşılık. Sevmişti buranın insanlarını. Samimi, içtendiler.
Salih, cevap verdi hafif sinirli sesiyle.
"Kızım sen bakma ona. İşine gelince canım abim, gelmeyince olmaz olaydık. Ömrüm böyle geçti."
Dila, kıkırdadı melodi gibi sesiyle.
"Çok tatlısınız."
Fadime ablası, göğsünü kabarrtı.
"Tabi tatlıyım. Şu nemrut suratlı gibi acı mı olacaktım?"
Dila gülmeyi kesmeden devam etti kıkırdamaya. Tanıdık gelen kapıların önünde durdu araba.
"Hatice 'nin evi şu mavi kapıydı herhal."
"Evet. Çok teşekkür ederim zahmet oldu size de."
"Lafı mı olur kızım? Görevim bu. Hadi iyi geceler."
Dila samimiyetle gülümsedi ikisne de.
"Size de iyi geceler."
İndi yavaçca arabadan. Kapıya yürüyüp girdi içeri. Halası avlada bekliyordu onu.
"Kız bu saatte anca mı gittiler. "
"Saat kaç ki hala?"
"Saat 00:00'ye geliyor yavrum. Valla az kalsın telaşlancaktım bir şey mi oldu diye?"
Dila gülümsedi halasına. Her şeye rağmen seviyordu onu.
"Anca gittiler valla."
Hatice, baktı gözlerinden yorgunluk akan yeğenine. İçi ezildi.
"Hadi yat da uyu hemen. Bek yorgun görünüyon."
Dila usulca salladı başını. Ölmek üzereydi uykusuzluktan.
"İyi geceler hala."
"İyi geceler kızım."
Dila yavaşca çıktı odasına. Üzerini değiştirirken ayaklarına baktı. Parmaklarının arası su toplamış, şişmişti. Güzelce yıkadıktan sonra krem çaldı parmaklarına. Ellerini de kremledikten sonra girdi yatağına.
Gözlerini kapatır kapatmaz yeşil gözler belirdi gözkapaklarında. Aklına geldikçe kaçmak, uzaklaşmak geliyordu içinden. Hiddeti, korkutmuştu Dila'yı. Havin gelin ne yapacak ömür boyu diye düşünmeden edemedi.
Daha fazla düşünmek istemedi yeşil gözlü, hışmından korkulan ağayı. Bir daha görmeyecekti nasıl olsa. İlk haftası dolmuştu Mardin'de. Bir ay sonra gitmek istiyordu ailesinin yanına. Özlemişti şimdiden onları. Daha fazla para götürmek, Yusuf'un doktoruyla konuşmak için can atıyordu.
Yorgunca zümrüt gözleri daldı uykuya o gece Dila'nın. Hayatın ona ne getireceğini bilmeden, günün yorgunluğuyla, anasına göndereceği paraları hesap ede ede uyudu bitkince.
***
"Oğul, biraz sakin olsan da yüzün gülse nişanlına ha?"
Zülal hanım arabayı kullanan oğluna baktı. Sinirini arabadan çıkarıyordu aklı sıra. Derince bir nefes aldı verdi. İşi işti bu oğlanla. Kaç yaşına gelmişti. Evlenmeliydi. Aşiret de bunu uygun görmüştü. Sesi de çıkmamıştı Havin'le evlenmeye. Lakin neydi bu siniri, suskunluğu bilmezdi.
"Bu konuyu konuşmaktan daha bıkmadın mı ana?"
"Bıkmam ya. Seni böyle görmek beni mutlu mu ediyor sanıyon sen?"
Baran Ağa anasına baktı uzunca.
"Dua edin teyzem var işin içinde. Hoş ona ne demeli? Kardeş gibi büyüdüğüm kızı koynuma sokacaksınız. Yakıştı mı size?"
Zülal utançla başını çevirdi cama. Aylardır oğlu Havin'i kardeş gibi gördüğünü söyler dururdu.
"Senin bir yandığın mı var oğul? Neyden bu itirazın senin böyle?"
Baran artan siniriyle anasına baktı tekrar.
"Hangi sözüne itiraz ettim ana. Doğduğumuzdan beri bunu istemiyor muydunuz? Evleniyoruz işte."
Zülal laf yetiştiremezdi oğluna. Biliyordu.
"Varsa eğer söyle anana.. Konuşulur cayılır bu işten.."
"Caysaydınız başta istemiyorum dediğimde cayardınız ana. İlla birine sevdalı mı olmam gerekiyordu?"
Zülal anladı oğlunu. Siniri, bunaydı. İstemiyordu ama teyzesine dayanamamıştı. Hastaydı teyzesi. Elinde büyüdüğü kadını kıramamış, kabul etmişti evliliği.
"Allahım mesud eder inşallah oğlum. Aynı yastığa baş koyduktan sonra kardeş diyemezsin zaten. Sende seveceksin illa ki."
Baran Ağa sustu. Ne denilirdi ki? Sürdü arabasını Cihadoğlu konağına.
O gece Baran Ağa, hiç beklemeden uyumuştu yorgunluğuna yenik düşüp. Yorgunluktan ne anlayabilmişti gözlerine sinan simanın kalıcı varlığını, ne de görebilmişti zümrütlerde yakaladığı o karşı koyamayacağı fırtınaları..
Baran 26 yaşındaydı, gençti. Babası erken bırakmıştı bütün yükü ona. Yine de bir günn sesini çıkarmadan sahip çıktı koca kavruk şehre. Heybetli bedeni, kavurmuştu bütün Mardin güzellerini.
Lakin Baran Ağa, namusu birtek kadında aramazdı. Bilirdi şerefini..
Onu istemeyen mi vardı koca şehirde? Yıllardır süre gelmiş en genç ağaydı o. Aşiretin, toprakların başına geçer geçmez, daha da yükselmiş, başarısı dillere destan olmuştu kısa zamanda şehirlerde.
Lakin sinirliydi.
Yüzü gülmezdi.
Gözü pek karaydı.
Hırçın bakışları, karşısındakini titretirdi korkudan.
Laf dinlemez, bildiğini okurdu.
Okuyacaktı da..
Ama gün gelecek, bu sefer aklının değil, kalbinin bildiğini okuyacaktı.
****
-
4300-
Merhabalarrrr❤
Bir bölüm daha sonundayız.
Umarım keyif alarak okumuşsunuzdur..
Seviliyorsunuz🌹
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top