14. BÖLÜM | ZÜMRÜTLERE HAPSOLAN ŞEHİR
"Memleket, gözlerin Yangın'ım.."
-Baran CİHADOĞLU.
***
-Bölüm Müziği-
*
Yağmur (fon müziği)
Simge- Vicdanın Affetsin fon müziği ( kesinlikle dinleyin)
***
14. BÖLÜM
***
Ansızın..
Öyle zamansız yakalanmıştı ki yüreğinin yangınına, belki de hapsolduğu, bu zamana kadar kaçtığı tüm korkuları ile öylece yüzleşmek zorunda kalmıştı bir anda.
Neyi nasıl yapacağını, yönünü ne tarafa çevireceğini bile şaşırmasına neden olan o hisse çok başka bir şekilde tutulmuştu Dila hayatında.
Tutulmuştu.
Bu his, bir insanın bedenine takıldıktan sonra boğazında kalan tek bir nefesin bile tutukluluk yapmasına neden oluyordu sanki. Öyle ince işliyordu ki yüreğine, kopup gelen her yangını, her bedeli, farketmeden göğüsleniyordun öylece.
Tıpkı, onun gibi..
Onun gibi tüm cesaretiyle, tüm kör duyguları ile sahip çıkıyordun bu hisse..
Zümrütleri usulca komodinin üzerinde duran telefonuna döndü Dila'nın. Kardeşinin hastaneden taburcu olması üzerinden iki gün geçmişti ve onunla sadece telefonda mesajlaşmıştı günler içinde.
Her saat..
Durmadan yazan halleri tekrar gözünün önüne gelirken dudaklarına yerleşen o yabancı duygu ile hızla ısırdı tenini bastırmak istercesine. Heyecan, yüzüne yer edinen gülümseme kadar hızlı bir şekilde kalbine de aksederken, alışmaya çalıştı şiddetleri vuruşlarına. Başını iki yana sallayarak önüne dönerken, yaşadığı hissi tekrar gözden geçirdi o an.
Kalbi, yoruluyordu.
Yıllarca sadece bedenini besleyen kalbinin atışı, günler içinde tüm zihnini alaşağı eden bir yorgunluk ile kan pompalıyordu sanki her köşesine. Atışının her darbesi, birer kaburga kemiğine denk düşerken, sızlayan her kemiğinin ardından anlıyordu o sızının bile ne kadar güzel bir şey olduğunu..
Güzeldi.
Onunla olmak, her şeyi bastıracak kadar güzeldi Dila için.
Tüm korkularını, tüm endişelerini bir çırpıda yok edecek kadar başka ve..
Yoğundu.
Düşüncelerini kenara bırakmak için kucağına dizdiği elbiselere odaklanmak isterken beklediği mesaj sesini sabahın ilk ışıklarında yine duydu sessiz odada. Hiç değişmeyen, eksilmek yerine günden güne daha da artan o aynı heyecanla titreyen ellerine baktı karnı kasılırken. Bedeninde olan hareketlenme neydi bilmiyordu ama karnı, nefesini tuttuğu an kasılıyor, engelleyemediği bir kıpırdanma hissediyordu sanki.
Adımları dolaba ilerlerken destelediği çamaşırları çekmeceye yerleştirdi. Yatağının başında olan tek komidinin yanına ilerledi hızla. Yutkunarak yine her sabah olduğu gibi göreceği mesajın etkisi ile takılacak olan nefesini son kez çekti içine derince.
Gönderen: Baran'ım;
-Bir sesini duyayım da, gün aysın be Yangın'ım?(06:10)
Yangın'ım..
Aklına öylece anılar düşerken gözlerini kapatarak mutluluğunu belki de ilk kez özgürce yaşadı Dila göz kapaklarında.
O gün pazar yerinde yaşadıklarının ardından hastaneye dönerken birkaç tane telefon görüşmesi yapmıştı eli elinden bir an olsun ayrılmazken.
Hiç bırakmamıştı.
Dönüşte takım elbisesini giymek için tekrar o mağazaya girerken telefonunu ona bırakmasıyla görmüştü her şeyi.
Eline verirken ekranı açıktı ve bir anda önüne serilen arama kaydı ile şaşkınca kapatmak için dokunmatik ekranın alt taraflarına basmıştı telaşla birini arama korkusu ile. Ardından kayan ekran ile bir anda önünde serilen büyük harfli yazılarla şaşkınca bakakalmıştı ekrana öylece Dila.
Yangın'ım..
Onu, Yangın'ım diye kaydetmişti.
Dudaklarının o an yaşadığı şaşkınlık ile aralanışını daha aklındayken, nefesinin takılan noktalarında heyecanına karışmasını, bedenine bir anda farklı bir hissin yayılmasını sağlamıştı sanki..
Bu hissin adı, var mıydı?
Yandıkça, asla geri dönmeden devam ettiğin yolun, elini avcunu yakmasına rağmen, gözünü kırpmadan yoluna baş koyduğu his, kor muydu ruhunu köze çeviren böylesine?
Yangın'ım..
Ardından gelen günler, sadece bunu düşünmüştü Dila. Kalbinde yer edindiği adamın gözünde nasıl bu denli, derin ve başka bir yere geldiğini sorgulamıştı. Gözleri tüm düşünceleri ile mutluluğuna esir olarak kapanıp açıldı ağırca. Parmak uçları birkaç saniye düşündü ne yazması gerektiğini..
Gönderilen: Baran'ım;
-Neden erken uyandın?(06:12)
Bakışları telefonun ekranında heyecanla beklerken anında gelen mesaj ile gülümseyerek oturdu yatağının kenarına usulca.
Gönderen: Baran'ım;
-Bugün seni görmem lazım da, ondan..(06:12)
Anlamayarak bakındı mesajına.
Gönderilen: Baran'ım;
-Bugün mü?(06:13)
Kalbine yerleşen korku ile bugün babasının evde olacağı aklına geldi hızla. Dudaklarını stresle dişleri arasına kıstırırken, bir anda avuçları arasında titreyen telefon ile şaşkınca baktı ekrana. Araması ekrana düşerken telaşla önce odasının kapısına, ardından tekrar ekrana baktı. Hızla açarak kulağına götürürken fısıldayarak konuşmaya başladı heyecanla.
"Alo?"
Ses gelmezken telefonu kulağından uzaklaştırarak baktı aramanın devam edip etmediğine. Saniyelerin dolduğunu görürken tekrar kulağına yasladı.
"Alo?"
"Sadece alo mu yani?"
Sitemli, uykulu sesini duyarken bir anda duydukları ile dudaklarını birbirine bastırdı Dila gülümseyerek.
"Ne demeliyim ki?"
Derin bir nefes alarak birkaç hışırtı sonrası tekrar yalın sesini duydu.
"Günümüz aydın olsun sevgilim demeliydin,"
Daha dediklerinin garipliğini yaşayamadan tekrar konuştu.
"Bu sözü dudaklarından bi' 10 seneye kadar ancak duyarım gibime geliyor ama, neyse."
Kendi kendine sitemle konuşmasıyla gülümseyerek başını iki yana salladı Dila. O ilk zamanlar tanıdığı adamdan o kadar farklıydı ki şu an konuştuğu adam, hayret etmeden edemiyordu genç kız. O ağır, bastığı an yeri inleten ağa gitmiş, sanki bütün güzel huyların toplandığı bir adam gelmişti yerine. Bakışları usulca gezindi yeni doğan güneşin camına vuran yansımasında.
"Sana da günaydın."
Sesi beklediği cevabı vermediği için komik çıkarken söyledikleriyle derin bir nefes alıp, gürültülü bir ses ile bırakmasını dinledi telefonun diğer ucundan..
Hala yatıyordu ve şu an başı yastığa gömülü, sersem bir şekilde onunla konuşuyordu..
"Bugünü mahfetmene izin veremem zümrüt gözlü kız. O yüzden bu dediğini duymamış gibi yapıyorum ve yarın sabah daha iyi bir günaydın bekliyorum senden. Anlaştık mı?"
Hışırtılar çoğalırken kalktığını anladı yataktan.
"Bugün ne var ki?"
Cümlenin başını yakalayan zihni sorusunu direkt sorarken bir anda duyduğu ıslık sesi ile dudaklarını şaşkınca araladı. Keyifle ıslık çalarken tuttuğu ritim ile gülümsemeden edemedi.
"Bugün, 364 günü gözümde hiç yapan tek gün diyebilirim güzelim."
Sonradan aklına bir şey gelmiş olmalı ki duraksayışını hissetti.
"Tabi yenileri eklenene kadar(!)"
Keyifli sesi ile kumaş sesleri gelirken giyindiğini anlamasıyla tekrar çalmaya başladığı ıslık ile başını yatak başlığına yaslayarak dinledi onu. Hissettiği o yoğun hissin, varlığını dinliyordu zihninde sanki Dila.
Alışıyordu.
Sesine, varlığına, bu hallerinin yarattığı güzelliğe..
Engelleyemediği tüm hisler dudaklarına çoktan yapışıp kalırken derin bir nefes alarak işini bitirmesini bekledi sessizce konuşurken.
"Bugün görüşeceğimizi söyledin ama babam hep evde kalacaktır?"
Sesi bir anda daha yakından gelirken telefonu eline aldığını anladı.
"Halledeceğim ben, sen sadece sorgusuz sualsiz gönderdiğim araca bin."
Anlamayarak bakındı komidinin üzerinde duran su bardağına.
"Sen gelmeyecek misin?"
Düşünmeden sorduğu soru ile bir anlık utansa da karşısındaki adamın da duraksamasını hissetti telefonun diğer ucunda olsa bile. Ardından daha yumuşak bir ton ile konuşmasını dinledi.
"Bugünlük böyle, sonra ben gelirim sevgilim."
Sevgilim..
Dudaklarından günler sonra ilk kez duyduğu bu kelimenin yarattığı sarsıntıyı yaşadı birkaç saniye. Nefesini tuttuğunu, gözlerinin ne ara kapandığını bile anlamazken gülümseyen yüzünü iki yana salladı geldiği halin sersem edici farklılığını hissederken.
Bu kelimenin naifliği öyle huzurlu dökülüyordu ki dudaklarından, içinden bir dürtü, tekrar duymak istedi nedensizce.
"Saat 20:00 gibi gönderirim aracı, tamam mı?"
20:00'mi?
Şaşkınca söylediği saati düşünürken, sorguyla bakındı ellerine bakışlarını aralayarak.
"Neden o saatte? Çok geç değil mi, ne diyeceğim ki babama?"
Tereddütlü sesi dudaklarından dökülürken, birkaç tıkırtıdan sonra tekrar duydu sesini.
"Bugün erteleyemediğim toplantılarım var. Akşama anca biter ve sen sadece hazırlan, bekle. Göndereceğim adam halledecek, tamam mı?"
Anlamasa da, sessizce kabullenerek başını salladı görmeyeceğini bilerek.
"Peki."
"Şimdi çıkmam gerekiyor, var mı bir emrin?"
Dedikleriyle şaşkınca güldü.
"Emir mi?"
Gülüşüne, kısık bir sesle karşılık verdi.
"Evet. Emirlerine âmade bir adam olduğumu daha anlayamadın mı?"
Kapı sesi duyarken kapatmasını gerektiğini anladı Dila sesinden.
"Hayırlı işler o zaman."
Diyecek başka bir şey bulamazken derin bir nefes alarak bırakmasını dinledi kısık bir şekilde.
"Allah razı olsun güz,-"
"Oğlum?"
Bir an da Zülal Hanım'ın sesini duymasıyla şaşkınlık ile kulağından çekti telefonunu. Aceleyle kapatırken dudaklarını ısırdı korkuyla. Yüzüne kapatmış gibi olduğunu düşünerek bu sefer de bunun için ayrı utanırken gözlerini kapatarak başını önüne eğdi yorgunca. Böyle gizli saklı nasıl devam edeceğini düşünürken aklına gelmeyecek her kötü ihtimal bir bir geliyor, korkusuna korku katıyordu sanki Dila'nın.
Nereye kadar böyle olacaktı?
Halledeceğini, bir yolunu bulacağını biliyordu ama alacağı zamanı da biliyordu kalbi. Uğraşları, bu durumları kısa zaman da sonuç vermeyecekti.
Zor olacaktı.
Çok zor olacaktı..
Derin bir nefes alıp saçlarını geriye itti usulca. Yerinde doğrularak telefonunu çekmeceye saklarken ayaklanarak odasından çıktı. Merdivenlerden inerken mutfağa girerken saate tekrar baktı. 07:00'ye geldiğini görürken kardeşinin sevdiği patates kızartması için patates soymaya başladı.
Ailesi yıllarca hep erken kahvaltı yapardı ve erken saatlerde kalkıp kahvaltı hazırladı. Alışkan olduğu için daha gün doğmadan kalkar, kardeşinin sevdiği atıştırmalıkları hazırladı.
Gelen tıkırtılar ile arkasını dönerken annesinin de uyandığını gördü.
"Günaydın güzel gözlüm."
Zümrüt gözlüm..
Bir anda zihninde yankılanan ses ile elindeki bıçak duraksadı. Bakışları kaçarcasına önüne döndü hızla.
"Günaydın."
Naif sesi kısık çıkarken ister istemez utandı annesinden. Durumları her ne kadar canını sıksa da elinden gelen bir şey yoktu Dila'nın.
Olmamıştı.
Yapamamıştı ki..
Durgun gözleri doğradığı kahvaltılıkları tabaklara yerleştirirken masaya dizerek kaynayan çay suyunu demledi yavaş hareketlerle.
"Yusuf uyanmıştır ablası, bir bak da gel hele."
Başını sallayarak mutfaktan çıkarken merdivenlere tekrar yöneldi. Gözlerini kapatarak sıkıntıyla bir nefes aldı derinden. Kalbindeki heyecanı bastıran utanç, gözlerine yapışıp kalmış gibi kimsenin yüzüne bakamıyordu Dila. Annesinin, bunu öğrendiğinde gözlerinde göreceği hayal kırıklığı ile şimdiden ezildi yüreği acıyla hissedeceği o duygunun altında.
Ona öyle bakmasına nasıl dayanacaktı bilmiyordu..
Duraksadığı basamakta omzunun üzerinden geriye dönerek mutfakta ekmekleri doğrayan annesine baktı üzgünce. Dudaklarını hüzünle birbirine bastırırken kirpiklerine her saniye binen yükler ile çekti bakışlarını.
Mutluydu..
Ama mutsuzdu da..
İki yol arasında sıkışıp kalan kalbi, tekleyerek çarptı göğsünün altında şiddetle. Kalbine yenik düştüğü için olmamış mıydı zaten her şey hayatında? Her insan ömründe bir kez yaşamaz mıydı bu duyguyu bedeninde? Engelleyemediği, karşı koyamadığı o hisse yenik düşmez miydi en sonunda?
Düşerdi.
O da düşmüştü.
Başını iki yana sallayarak çaresizlik ile derin bir nefes çekti sıkışan göğüs kafesine. Gerisin geri çıkmaya devam etti merdivenleri.
Geçecekti bu günler de.. Umut ederek fısıldadı kısık, naif sesiyle inanmak ister gibi.
"Geçecek.."
Kalbi, bu çareye inanmak ister gibi kırık bir vuruş yaptı göğüs kafesini kaplayan kemiklerine.
Zayıf darbe onun aksine, umutsuzdu..
****
"Ablaa?"
Dışarıdan bağıran kardeşi ile bakışları mutfak penceresinden avlayı buldu sorguyla Dila'nın. Takım elbiseli bir adam görürken heyecanla saate baktı.
19:50.
Tam saatinde gelen adam ile hızla üzerini düzeltip açık saçlarını geriye yatırdı. Ellerini beze silerek aceleyle çıktı kapıdan.
"Dila Hanım?"
Takım elbiseli adam resmi bir şekilde ismini söylerken başını sallayarak heyecanına karışan utanç ile ellerini önünde birleştirdi.
"Buyrun?"
Ne diyeceğini merak ederken dış kapıyı işaret ederek konuşmaya başladı adam.
"Sizi almaya geldim efendim. Kozan konağında bir hazırlık varmış ve halanız sizin için oraya gitmesini söyledi. Beni de Baran ağam gönderdi. Eğer hazırsanız çıkalım, 21:00 gibi orada olmamız gerekiyormuş."
Tereddüt dâhi etmeden konuşan adam ile nefesini tutarak dinledi söylediklerini. Onun bilip bilmediğini kısa bir an sorgulasa da düz bakışlarına daha fazla bakmadan hızla başını salladı.
"Çantamı alıp geleyim."
Başını sallayan adam ile hemen odasına çıkarken telefonu da her ihtimale karşı çantasına atarak kapıya yöneldi. Anlık gözü dolabın aynasına takılırken dikkatle son kez baktı üzerine. Saçlarını acemice düzeltmeye çalışırken dizlerinin altında uzanan beyaz, hafif uzun elbisesine baktı. Elbisesinin belindeki kuşağını yeniden heyecanla bağlarken, üzerindeki halinin zarif duruşu ile gülümseyerek açık saçlarını geriye itti ferahlamak için.
Siyah kabanını da üzerine giyerek çıktı odasından. Aceleci adımları merdivenleri geride bırakırken eşikten geçerek kardeşine yöneldi. Hala tekerlekli sandalye de oturuyordu ama fizik tedavileri çok güzel gidiyordu ve doktor bir aya yakın yürüyebileceğini söylemişti.
Yanına yaklaşarak saçlarına bir öpücük kondurdu.
"Anneme söylersin birtanem, tamam mı?"
"Tamam ablacığım."
Tatlı sesi ile son kez tekrar öperken yerinde doğrularak kaçamak bir bakış attı adama. Elleri önünde bağlı bir şekilde saygıyla beklerken önünden geçerek dış kapıya ilerledi. Arkasından gelen adam hızla yanından geçerek aracın arka koltuğunu açarken hareketi ile garip bir şekilde utandı.
Yerine otururken şoför koltuğunda yerini alan adam aracı çalıştırarak yola koyulmuştu bile. Bakışları anlık aracın lüks deri koltuklarında dolaşırken, bu vaziyetin arasında ne kadar yabancı, uzak olduğunu hissetti bir anlık hisleriyle.
Onun hayatına ayak uydurmak, sandığından daha da zor olacaktı.
Dudaklarını birbirine bastırırken önüne dönerek yolculuğun bitmesini bekledi sessizce. Bir anda elleri arasında duran çantası titrerken bakışları kaçamak bir bakış attı aynadan şoföre. Yola odaklı bakışlarını görürken, heyecanla çıkardı telefonu çantasından. Açarak mesaj kutusuna girmesi ile mesajları döküldü önüne.
Gönderen: Baran'ım;
- Çıktınız mı?(20:05)
- Nerdesiniz(20:06)
Bakışları şoförü kontrol ederek gerisin geri ekrana düşerken hızla cevap verdi.
Gönderilen: Baran'ım;
- Gönderdiğin kişi biliyor mu?(20:07)
Merak ettiği soruyu ilk olarak sorarken utanarak tekrar bir bakış attı şoföre. Titreyen telefon ile bakışları ekrana indi.
Gönderen: Baran'ım;
- Bilmiyor. Kozan konağı Midyat çıkışında. Oraya kadar getirecek. Orada bekliyorum seni..(20:07)
Bakışları bir anlık titrerken zümrütlerine takılan bütün hisler dudaklarına döküldü uysalca. Kendine engel olamadan gülümserken kalbinin baskısını göz kapaklarında hissedermiş gibi kapandı gözleri ağırca.
Huzurla bir nefes alırken sakince dokundu ekrana.
Gönderilen: Baran'ım;
- Çok uzak değil mi orası?(20:08)
Gönderen: Baran'ım:
- Daha bir o kadar daha yol gideceğiz zümrüt gözlü kız..(20:08)
Okudukları ile şaşkınca ekrana bakarken dudaklarının boşluğunu hızla kapatarak camdan dışarı baktı heyecanla.
Nereye gideceklerdi ki?
Dudaklarını garip bir hisle harmanlanan heyecanı ile dişleri arasına kıstırırken dokundu ekrana merakla.
Gönderilen: Baran'ım;
-Nereye gideceğiz ki?(20:10)
Söylemeyeceğini az çok tahmin etse de sormadan edememişti. Gülümseyerek ekrana odaklanırken gelen mesaj ile etrafına baktı hızla.
Gönderen: Baran'ım;
- İyi ki de gitmişiz diyeceğin bir yere.. Neredesiniz?(20:11)
Tahmin ettiği gibi sorusunu üstü kapalı es geçerken bakışları heyecanla camdan dışarıya odaklandı. Midyat Devlet Hastanesi'ni görürken hızla yazdı nerde olduklarını.
Gönderilen: Baran'ım;
- Devlet Hastanesi'nin önünden geçtik şimdi.(20:12)
Cevap beklerken bir anda başka bir telefon sesi arabanın içinde yankılandı. Yüksek ses ile bir anda yerinde irkilirken sesin nereden geldiğine baktı. O kadar odaklanmıştı ki mesajlara, çarpan yüreğini hissetti sol yanında.
"Buyur ağam?"
Şaşkınca adamın dudaklarından dökülenlere bakarken anlamayarak mesaj kutusuna baktı ama geri dönüş yapmamıştı. Sorguyla dinledi şoförün vereceği cevapları.
".."
"80 ile sürüyorum şu an ağam."
Bir anda duyduklarıyla şaşkınca aynadan şoföre bakakalırken sonradan anlamasıyla gülümseyerek başını eğdi görünmemesi için. Aracın anlık hızlandığını hissederken şoförün oturuşunu düzelttiğini gördü gözlerinin ucuyla.
Yavaş sürdüğü için mi aramıştı yani?
"Nasıl isterseniz, hemen geliyorum."
Kapanan telefon ile araç hızla ilerlemeye koyulurken başını iki yana sallayarak bakışları camdan görünen hafif karanlık basan havada dolaştırdı gülümseyerek. Kış aylarında olmalarına rağmen ılık bir havaydı ve gece mavisinin en açık tonundaki gökyüzü umut dağıtıyordu avuçlarına sanki.
Bir anda yine avuçlarında tuttuğu telefon titrerken bakışlarını kapanmaya yüz tutmuş havadan çekerek kucağına indirdi.
*Gönderen: Baran'ım;
-Az kaldı Zümrüt gözlüm.. (20:20)
Kalbini boğan tüm hislerden anlık uzaklaştığını hissederken, varlığına yaklaştığını, yaklaştıkça mutluluğun gözlerini yuva edindiğini hissediyordu Dila. Daha belki de çok kısa bir zaman olmuştu ama ona alışması için o kadar çok vakit ayırıyordu ki ona, her saat başı attığı mesajlar aklına gelirken gülüşü daha da genişledi güzel yüzünde.
Araçları sollayarak ilerleyen arabanın hızı karşısında tedirgin olsa da, heyecanı daha da ağır basıyor, onu görecek olmanın, bugün geçirecekleri zamanların hissi daha başlamadan ele geçiriyordu bedenini.
"Dila Hanım, ağam sizi burada indirmemi istedi. Beni acil yanına çağırıyor. Bu sokağın sonu Kozan Konağı'na çıkıyor direkt. Burdan gidebilirsiniz."
Bir anda gösterdiği yere bakarken, başını hızla sallayarak kapıya yöneldi.
"Teşekür ederim. İyi günler size."
Başını sallayan adam ile araçtan yavaşça inerken ilerleyen aracın ardından bir süre baktı. Gözden kaybolan araç ile ne yapacağını bilemeyerek iki yanında olan kaldırıma birer birer bakarken aynı anda başka bir yol ayrımından hızla çıkan araçla dikkatle baktı şoför kısmına.
Yavaşlayarak tam önünde duran araba ile günler sonra görecek olduğu yüzün verdiği his parmak uçlarını titretmiş, çantasını daha sıkı kavramasını sağlamıştı sanki. Göz bebeklerini yavaşça inen ön camın yansımasında tutmaya çalışırken aralanan dudakları ile öylece bekledi.
İlk dikkatini çeken kısalan kirli sakalı olurken, simsiyah takım elbisesinin altında beyaz gömleğinin açık düğmelerine baktı öylece. Bir anda inen cam boşluğuna kolunu yaslayarak sakallarını ovuşturmasını izledi farklı bir hava ile hafif rüzgarda savrulan açık kumral saçlarını izleyerek..
"Bunu yapmayı nasıl başarıyorsunuz hanımefendi?"
Ses tonu..
Ses tonu, onu tanıdığı günden bugüne dek ilk kez bu denli keyifli ve mutlu çıkmıştı..
Söylediklerine odaklanmasını engelleyen bir ses tonu öyle kısık dökülmüştü ki dudaklarından anlamayarak bakındı gözlerine yerinde hareket etmeden.
"Neyi yapıyorum ki?"
Bakışları etrafı kolaçan ederken hızla kapıyı açarak inmesini izledi. İnmesiyle kendisi de etrafa tedirgin bir bakış atarken kapının açılmasıyla geriye adım attı usulca.
Uzun boyu kısa boyunu hatırlatmak istercesine önüne serilirken, başını hafif kaldırarak parlayan yeşillerine baktı.
"Bu şehrin kasvetini bastıracak kadar böylesine büyüleyici bir güzelliğe sahip olmandan bahsediyorum, zümrüt gözlü güzelim."
Üzerine hafifçe eğilerek kısık sesi ile konuşurken, gözlerine odaklanan bakışlarından kaçtı başını önüne eğerken utançla.
Aynı saniyeler içinde birden önü açık kabanının altından, kuşağının üzerine dolanan tek kolu ile beli bedenine yaklaşarak yükseldi uzun boyuna doğru. Elleri ne yapacağını bilemeyerek göğüslerine yaslanırken, ardından ne yaptığını görmesiyle şaşkınca çekerek kolundaki beline koydu.
"N-ne yapıyorsun, biri görecek şimdi?"
Sıkıca sarılan tek kolu daha da yerini belli ederken yüzünün tam önünde olan yeşillerinin parlayarak yüzünde gezinmesini izledi heyecanla. Bakışlarında kaçamadığı o hissin yoğunluğu ile zümrütleri takılı kalırken alnının kenarına konan öpücüğü hissetti. Ardından burnunu yaslayarak derin bir nefes aldı.
"Bu an için-"
Daha sıkı kavramasını hissederken bedenine sarılan kolların ağırlığı altında saklandı göğsüne çekingen bir hisle.
"İki gündür, sadece bu an için sabrediyorum her şeye zümrüt gözlü kız.."
Kısık, tarazlı sesi saçlarının arasında boğuklaşırken gözlerini kapatarak ellerini usulca beline sarılı kollarına, ardından omuz başlarına koydu. Bakışları dikkatle gezindi sakallı yanaklarında.
"Kötü bir şey mi oldu?"
Sarılışı, sanki kuvvetini arttırdıkca bir şeyleri geçirecekmiş hissi ile dolup taşarken, parmak uçlarına engel olamayarak dolaştırdı omuz başlarında.
"Birden fazla şey oldu ama,-"
Bir anda sesine eşlik eden kısık bir gülüş sesi geldi kulaklarına. Bakışları, engel olamadığı bir görme isteği ile dudaklarını buldu usulca.
"Şu an hiçbirini hatırlamıyorum."
Cümlesini tamamlarken, gülmeden edemedi Dila. Alaylı sesi ile belindeki kolu gevşerken ayrılarak yüzüne daha da eğdi başını. Daha da yakından görmek için ihtiyaçla titredi yeşilleri zümrütlerine tutunurken.. Yüzüne yerleşen hafif gülüşün sakallı yanaklarına yerleşmesini, yerleştiği her noktada başka bir çizgiye az da olsa yer ayırmasını izledi çekingen gözleri ile.
Gülümseyen yüzünü inceleyen yeşillerinde bakışlarını daha fazla tutamadan başını eğdi önüne kaçarcasına.
"Nereye gideceğimizi hala söylemedin?"
Gitmeye teşvik etmek için sorduğu soru ile yüzünün önüne daha fazla serilen yeşillerine baktı göz ucu ile.
"Bir Allah'ın kulunun bizi tanıyamayacağı, biri görecek korkusu yaşamayacağın bir yere gideceğiz, zümrüt gözlü kız."
Bir anda tamamen geri çekilerek elinden tutması ile nefesini tutarak oldukları duruma ayak uydurmaya çalıştı.
İkinci kez elini tutuyordu.
Avuç içlerinde yapışan bir his, onun avcundan yayılan daha başka bir his ile bir olup, bir anda bütün her düşünceleri sildi zihninden Dila'nın.
Sadece ona odaklandı saniyeler içinde.
Adımları yerinde hareketlenirken arabanın önünden dolanarak yan koltuğa ilerlemesini, peşinden de kendi ince bedenini hafifçe çekistirmesini izledi öylece. Kapısını açarak binmesi için elini bırakan adama ufak, ama tüm hislerine tercüman olan bir tebessümle bakarken, derin bir nefes alarak son kez baktı tamamen ona odaklı parlak yeşillerine.
Gülüşünü, keyifli bir bakışla inceleyen bakışlarından utanarak çekti gözlerini. Bir şey demeden yerine otururken kapısını kapatarak kendi yerine geçmesini, ceketini çıkararak açtığı kapıdan arkaya koymasını izledi. Ardından şoför koltuğuna otururken kemerini taktı.
"Yolumuz uzun, kemerini tak."
Uyarısı ile bir anda anlamayarak yüzüne baktı ama dikkatini, beyaz gömleğinin sardığı büyük bedeni çekti saniyeler içinde. Gözleri, utanarak çekildi hızla.
"Ne kadar uzun ki? Nereye gideceğiz bu saatte o kadar yol?"
Çalışan araç hızla yola koyulurken kemerini taktı hemen.
"Sadece beraber yapacağımız ilk uzun yolculuğun keyfini çıkar sevgilim. Gerisini düşünme ve bana bırak.."
Sevgilim..
Keyifli sesi ile bir anda radyoya eğilen halini garip bir heyecan ile izlerken açılan müzik ile bir anda arabada yankı yapan sözler ile bakışları radyoya kaydı dalgınca. Zaten açık olan müziğin bir anda sesini açması ile nakaratı dökülürken önlerine, bir şarkının bu denli kalbine dokunmasını beklemiyordu Dila.
-Ben böyle yürek görmedim..
Görmemişti..
-Böyle sevgi..
Sezen Aksu'nun sesi kısık bir tonda ansızın hislerini yüzüne öylece çarparken müziğin ahengi ile kirpikleri usulca titredi anlamlar yüklediği kelimeleriyle. Şarkının sözleri bir anda zihnine yapışıp kalırken, gözlerini kapatarak saçlarını sol yanağına eğerek görmesini engelledi sersemlemiş halini.
Böylesine bir delilik, bu denli kavuran bir sevgi görmüş müydü Dila hayatında?
Görmemişti..
Görmediği için öylesine korkuyordu ki, hayata gözünü açan yeni bir can gibi çırpınıyordu göğüs kafesinin altındaki yüreği..
Fakat şimdi öyle başka yaşıyordu ki görmediklerini, içinde beslediği tüm gizli saklı hevesleri gün yüzüne çıkıyordu heyecanla.
Sevgi, ağır bastığı her an onun yanında daha fazla olma isteği, bakışlarına denk düşme gayreti o kadar çok belli ediyordu ki kendini kalbinde, sadece ayak uyduruyordu Dila.
Yaptığı tek şey, buydu.
Müziğin ritmi o kadar farklıydı ki, kulaklarına ulaşan sözler ile aralanan bakışlarını yola çevirdi huzurla. Huzur.. Öylesine hâkimdi ki göz kapaklarına, durduramadan önüne serilen görüntülere odaklandı saniyeler içinde. Dokunuşları, bakışları öylesine yabancıydı ki ona, bir adamla bu duruma gelebilmiş olduğuna inanamıyordu hala Dila.
Kendini, tanıyamıyordu sanki..
Yaşadığı yabancı hislerine hala ayak uydurmaya çalışsa da tanımadığı bu hissin boyundurluğu altında gün geçtikçe kendini kaybedecek kadar değiştiğini, tüm zihninin anlayışı bambaşka bir hal aldığını hissediyordu.
Aracın anlık hızlanması ile bakışları düşüncelerinden koparak soluna döndü ne olduğunu anlamak için. Kolundaki deri kayışlı saatine baktığını görürken, inceledi ciddi tavrını.
"Ne oldu?"
Bakışları anlık yoldan koparak zümrüt gözlerine tutunurken, varlığına dokunduğu an kısılan harelerini izledi.
"Ne kadar erken, seninle o kadar çok vakit.."
Dedikleri ile dudakları birbirine tutunurken aklındaki yer edinen soruyu tekrar sorma çabasına girdi.
"Neden bu saatte gidiyoruz ki?"
Merak ettiği detay ile bakışlarını çekmedi yüzünden. Bir anda sağ elini uzatarak dizlerinin üzerinde olan sol elini tutmasıyla hareketini usulca yutkunarak izledi. Kavradığı eline, gözlerini yoldan çekmeden usul bir öpücük kondurdu.
"Çünkü, ışığını görmek istiyorum zümrüt gözlü kız..-"
Dediklerini odaklanmak o kadar zordu ki, bakışlarını hala elini tutan büyük elinde dolaştırdı. Elini bırakmadan vitesi değiştirirken, hala bırakmayan parmak uçlarına baktı tebessümle.
"Zümrüt koyusu gözlerindeki o ışığın tüm karanlığı nasıl aydınlattığını izlemek istiyorum tüm gece.."
Ellerinde dolaşan bakışları, anlık şaşkın yüzüne dönerken aralanan dudaklarını güçlükle kapattı. Kırpılan kirpikleri arasından öylece parlayan yeşil ormanlarını izlerken, ilk kıvılcımın tüm dallarının köküne sıçradığını, bir anda o yangının yine gözlerine hakimiyet kurduğunu gördü usulca.
Bir anda dediklerini zihninde tekrar ederken daha çok şaşırarak baktı keyifli yüzüne.
"Tüm gece mi?"
Bakışları daha da keyif aldığını belli edercesine kısılırken vitesi tekrar değiştirerek araçları kontrollü bir şekilde solladığını gördü.
"Evet zümrüt gözlüm, tüm gece.."
Tedirgin bir şekilde yutkunurken bakışları korkuyla yola kaydı.
"Annemlere ne derim sonra, bir de ya anlaşılırsa konağa gitmediğim?"
Kuvvetli elinin altındaki küçük parmaklarını tutarak tekrar öptü.
"Seni zor durumda bırakacak hiçbir şey olmayacak güzelim. Her şeyi ayarladım ben. Saat 01:00 gibi döneceğiz geri."
Derin bir nefes alarak başını salladı kabullenerek. İlk kez, -ki henüz bir hafta bile olmamıştı..- onunla gecenin bir vakti dışarıda olacaktı ve kalbinde peydah olmayan o hissin yokluğu ile derin bir nefes aldı. Nedensizce her şeyi en kontrollü bir şekilde yaptığına güveniyordu ve inanıyordu ona.
Kalbindeki az da olsa yeşeren tedirginlik anlık yok olurken tekrar arkasına yaslandı usulca. Bakışları ara ara ön cama değen büyük yağmur damlalarında gezinirken havanın bir anda değiştiğini görmek, garipçe izlemesine neden olmuştu. Akan yol hızla ilerlerken bakışları dalgınca saatine takıldı arabanın.
20:40.
Saatte gezinen gözleri hala elini tutan büyük eline kaydı istemeden.
Elini tutan..
Ne çabuk böylesine alışabiliyordu?
Titreyen göz bebekleri küçük avcunun üzerini kuvvetle saran, büyük bir kanat gibi her şeye karşı set kuran damarlı elinde gezindi. Kirpikleri, zümrütleri üzerinde sakince hareketini sürdürürken gördüğü tabela ile dikkatle bakındı etrafına.
Midyat, usulca arkalarında kaldı iki ruhunda.
Belki de ilk kaçış, ilk mesafe şimdi kurulmuştu koyu sevdaların şehri olan sarı topraklar ile aralarına. Karanlık, tüm rengini kaybetmesine neden olurken ıssız yolda hızla ilerleyen araç ile tedirgince oturuşunu düzeltti. Hız, onu tedirgin edecek kadar fazla olurken, neden bu kadar acele ettiğini düşündü kısa bir an.
Dakikalar geçti.
Issız yol hala bitmezken, aralarındaki sessizlik nedensizce ilaç gibi gelmişti Dila'ya. Konuştukça sanki yanlış bir şey söyleyecekmiş gibi hissediyor ve kendini daha da beter duruma sokmak istemiyordu karşısında.
Yeterince durumu beterdi zaten.
Bakışları akan yolda öylece gezinirken yanından geçtikleri tabela ile birkaç ev görüş alanına girdi hızla.
Mardin- Şehir Merkezi.
Bakışları saate tekrar dönerken, 22:00'a geldiğini gördü. En son Şanlıurfa'dan buraya otobüs ile geldiğinde uzun yolculuk yapmıştı ve neredeyse unutmuştu bedeni bu hissi.
Midyat'a göre daha modern yerleşmiş evleri bir bir izlerken, ezbere bildiği yollardan dönmesini, sokak lambalarının altından hızla geçerek merkezden uzaklaşmasını seyretti öylece. Bir yamaca dönen arabanın uzun farlarının yanması dikkatini çekerken bakışları camdan görünen ingin şehirde gezindi öylece.
Nereye gidiyorlardı bilmiyordu ama kalbini ele geçiren o güvene tüm ruhu ile teslim olduğunu hissediyordu Dila.
Sorgusuz..
Bir saniye olsun sualsiz kendini bırakmasını izliyordu ruhunun öylece.
Bakışları dalgınca toprak yolu izlerken yokuşun ardından düz bir alana dönüş yapmasıyla ilerde görünen ışıkları farketti bakışları.
Gözleri ne kadar zamanın geçtiğini anlamak için saate odaklanırken arabanın radyo kısmında yazan rakamlarda dolaştı.
22:15.
Neredeyse birkaç saat süren yolculukları saniyeler sonra duran araç ile son bulurken bakışları ne yapması gerektiğini bilmediği için soluna döndü onu görebilmek için. O da tıpkı kendisi gibi başını çevirip kendi gözlerine bakarken arabayı aydınlatan ışıkları kapatmasını izledi. Ardından kapısına uzanarak inmesini, ceketini alarak giymesini, ardından kendi kapısına yönelmesini takip etti.
Aceleyle kapısının koluna uzanarak açacakken kapıyı ondan önce açarak inmesini bekleyen adama baktı öylece. Çantasını omzuna takarken karşılaştığı karanlık ile tedirgin bir bakışla etrafı seyretti karanlık akşamda.
"Neden geldik ki buraya?"
Kapıyı kapatarak usulca tekrar elini tutmasıyla parmakları korkuyla kavradı kalın elini.
Karanlığı, sevmezdi.
Adımları ilerideki küçük ışıklara ilerlerken tedirgin adımları sessizce takip etti onları. Bakışları korkuyla etrafında gezinirken avcunu hapseden ele daha çok tutundu ihtiyaçla. Bir anda elini tutan parmakların kuvveti ile bakışları etraftan çekilirken anlamayarak ön tarafa, ışıklı kısma dönmesiyle şaşkınlıkla özenle dizilmiş mumlara, bir yolun tamamını kaplayan küçük çiçeklerin etrafını, karanlığı aydınlatmak için çevrilmiş küçük ışıkları gördü öylece.
Eli heyecanla daha da çok büyük elini sıkarken anlamayarak baktı tepkisini ölçen yeşil gözlerine. Dudakları bir şey söylemek için heyecanla aralansa da, titremekten öteye gitmemiş, sadece soğuk geceden bir nefes çekmekle kalmıştı içine.
Adımlarını takip ederek ışıklı yolda ilerlerken bir anda görünen güzel bir mekan gördü gözleri. Anlamayarak, şehirden uzakta inşaa edilen güzel süslemeli teras katlı mekana baktı.
Gözleri, adım adım yaklaştıkları mekanı büyülenerek incelerken kapısından girmesini, loş ışıklı mekanın içine ilerlemesini izledi elini tuttuğu adamın.
Sorgulamadı Dila.
Buraya bu saatte, ne sebeple geldiklerini, ne yapacaklarını sorgulamadı.
Öyle özel hissetti ki kendini, kalbinin atışını bastırmak ne nefesiyle mümkündü, ne de görmezden gelmesiyle..
Zümrüt gözleri, saniyeler içinde teras kata hazırlanmış tek bir masayı bulurken, üzerine dizili yemekler ile öylece duraksadı adımları. Görünen görsel şölen ile nefesini tuttu heyecanla. Şaşkın bir gülüş yüzüne huzurla yer edinirken bakışları dikkatle gezindi masanın üzerindeki mumlarda..
Ve küçük çiçeklerde..
Loş ışıkların altında hazırlanmış masa öylesine farklıydı ki, ilk kez yaşayacağı bu an için heyecanla baktı şehir manzarasına.
Şehirin ışıkları öylesine uzaktaydı ki, dağın başında, böylesine özel bir mekanın ne sebeple yapıldığını düşündü kısa bir an.
"Şu an, burada bizden başka kimse yok.." Elini bırakarak beline tekrar koyduğu eli ile ince bedenine sarılmasını izledi öylece. "..O yüzden korkularını bir kenara bırak ve sadece ikimize odaklan, olur mu?"
Sesi ile, yaklaştığı bedenine baktı bakışlarını kilometrelerce uzak olan şehir ışıklarından çekerek.
"Burası," Bakışları engel olamadığı bir şekilde etrafta tekrar gezindi. "Çok güzel.."
Beğendiğini belli eden ton sesine de yansırken belindeki el hafifçe baskı yaparak ilerlemesini sağladı. Yaklaştıkları masa ile ondan uzaklaşmasını, sakince sandalyesini çekmesini izledi. Yaptığı harekete garip bir şaşkınlıkla bakarken, herkese ketum bir Ağa'nın, ona böylesine nazik bir adam olmasına baktı dikkatle.
"Beğendiğine göre," Uzanarak elini tutarak usulca çekti masaya ince bedenini. "İlk ama.." Saçlarının kenarına dokunan dudaklarının keskin baskısını hissetti teni üzerinde. ".. Asla son olmayacak olan akşam yemeğimizi yemeye başlayabiliriz o zaman."
Karşı koymadan ona doğru adım atarken, çantasını ve kabanını kenarına asarak oturdu sandalyeye. Karşısına geçmesini, ceketini çıkararak sandalyesine asmasını izledi sessizce. Ardından oturarak önce yemeklere, ardından zümrüt gözlerine dönmesini izledi yeşillerinin.
Dudaklarından âni, engel olamadığı bir kıkırtı döküldü. Gülüşü yüzüne öylece dökülürken başını iki yana sallayarak gülmeye devam etti parmak uçları dudaklarına giderken. Ona anlamayarak bakan adamın gözlerinden geçen keyif an be an belli etti kendini.
"Seni böyle görmek.." Kelimeler güçlükle toparlandı dudaklarında Dila'nın. "Çok tuhaf."
Başını sallamasını, ardından dirseklerini masaya koyarak ona bakmasını izledi sessizce.
"Biliyorum. Yapmam dediği şeyleri yapan bir tek sen değilsin zümrüt gözlü kız.." Ardından derin bir nefes önce onu, ardından kendi kalbini ferahlattı. "..İnan bana senden sonra yaptıklarım, canımı alsalar bile yapmayacağım şeyler.."..
Sözleri ile gülümseyerek baktı yeşil ormanlarına.
"Büyük konuşmamak gerekiyormuş demek ki.."
Naif sesi ile konuşurken eline aldığı çatalı ile dumanı tüten sıcak yemeğinden bir çatal aldı. Rahat davranmak istiyordu yanında ve bunun için elinden gelen her şeyi yapacaktı.
"İlk kez büyük konuşmak," Sesinin tonu, yoğundu. "Böylesine güzel.. Sonucu ne olursa olsun.."
Sonlara doğru sesinin kısık olması ile zümrütlerini kaldırarak baktı onu inceleyen bakışlarına. Anlık heyecan dalgası çatalı tutan eline yansırken gülümsemeye çalışarak bir yudum su aldı üzeri kapatılmış olan bardağından.
Son..
Onların sonu, neydi?
Kalbini daraltan bir his soluk borusuna hızla yol alırken onu durdurmak için üstün bir gayretle önüne geçti. Kirpikleri itiraz edercesine sık sık birbirine tutunurken elindeki çatalına baktı.
"Soğumadan yiyelim.." Bakışlarını üzerinden çekmek için söylediği sözler ile bakışlarının üzerinden çekilerek önündeki tabağa yönelmesini izledi öylece.
Keşke dedi Dila tam o an..
Kalbinde baş kaldıran bu hissi, keşke daha önce, hiçbir şey bu denli kötü olmadan hissedebilseydi..
Keşke onu önceden tanıyıp, en güzel şekilde yaşayabilseydi bu hissi..
Durgun zümrütleri su bardağında sessizce dolaşırken aklını, kalbini öylece dingin sulara teslim etti saniyeler içinde. Onunla böyle olmanın güzelliği öylesine mest etmişti ki yüreğini, aklını kurcalayan her düşünce usulca terketti zehirlendiği noktaları..
Bakışları, sessizce yemeğini yiyen adama kaçamak bir bakış atarken, aynı saniyelerde çakıştığını yeşilleri ile utanarak önüne döndü hızla..
"Yemiyorsun?"
Elinde beklettigi çatalı ile önündeki et karışık sebze yemeğinden bir dilim daha aldı.
"Yiyorum.."
"Beğenmedin mi?"
Sorduğu soru ile telaşla başını iki yana salladı.
"Tabiki de beğendim. Hem ben, öyle çok yemek ayırt etmem."
"Ben ederim."
Tok sesi ile zümrütleri ayaklanarak yeşillerine kondu.
"Ne yemezsin mesela?"
"Soğan."
Şaşkınca gözleri aralanırken dudakları da hayretle birbirinden uzaklaştı.
"Ne?"
Tepkisini alayla izleyen yeşilleri ile başını iki yana sallayarak kendi tabağında olan soğan diliminin aksine, onun önündeki tabakta olmayışına baktı teyit edercesine.
"Soğan yemem. Soğanın değdiği, kokusunun sindiği hiçbir şeyi yemem. Bu durumda bir tek sen istisna olabilirsin Dila."
Ciddi sesi ile yüzündeki şaşkınlığın yerini ufak bir tebessüm ve mutluluk aldı.
"Ben yaparsam yer misin peki?"
"Yemem desem, üzülür müsün?"
Ciddi sesi ile gülüşü yüzünde daha da büyürken başını iki yana salladı konuşarak.
"Tabiki de üzülmem. Sonuçta bunun için seni zorlayamam ama neden yemiyorsun ki?"
Elindeki çatalı ile önündeki sebze yemeğini yemesini izledi. Ona eşlik ederek kendi de bir dilim aldı yemeğinden.
"Küçüklükten gelen bir şey, bende bilmiyorum pek nedenini." Dikkatini bir anda kolundaki saatinde tekrar görürken, yeşilleri usulca zümrütlerine, ardından önündeki yarısı yenmiş tabağında dolaştı. "Doydun mu?"
Konuyu üstün körü kapatırken başını sallayarak suyundan bir yudum alıp, peçete ile dudaklarını temizledi. "Teşekkür ederim her şey için, çok güzeldi."
Yeşillerindeki kıvılcımlar sönmek yerine daha da harlanırken o da tıpkı kendisi gibi dudaklarını silerek suyunu içti. "O zaman kalkalım.."
Şaşkınca baktı gözlerine. "Kalkalım mı?"
Kalkarak ceketini giymesini izledi.
"Teras balkona çıkalım biraz da.."
Bakışları gösterdiği yere dönerken dikkatle inceledi etrafını. Oturdukları masanın etrafını saran bir cam yüzey vardı ve ardında kocaman bir balkon ve yine aynı tüllerden süslenmiş direkler vardı. Dediğini yaparak kalktı yerinden Dila. Dışarısının soğuk olabileceği için kabanını giyeceği sıra bir anda omuzlarına bırakılan şal ile irkilerek arkasını döndü. Yüzüne denk gelen yüzü ile yakın yeşillerine baktı loş ışığın vurduğu renginde.
"Git sen geliyorum ben.."
Sesi, kısık ve..
Yoğundu..
Bakışlarında peydah olan binbir tonlarla bezenmiş hisler ile dalgınca başını salladı Dila. Gösterdiği yerde olan kapıya ilerleyerek çıktı hafif rüzgar esen balkona. Şehir merkezi öylesine kalabalık bir ışıklandırmaya mahkum olmuştu ki, göz yoran ışıklardan bakışlarını çekerek karanlık geceye baktı öylece.
Arkasından gelen ses ile birlikte bakışları ona yaklaşan bedenini bulurken aynı zamanda elinde, dudaklarını heyecanla birbirine bastırmasına neden olan gül buketini gördü.
Gül..
Bütün ilkler, ardı ardına geliyordu..
Elleri, şalını daha sıkı omuzlarına sararak nefesini düzenli tutmaya çalışarak baktı yeşil gözlerine. Tam önünde durmasını, ardından konuşmasını izledi Dila tüm hislerini bastırmaya çalışarak.
"Bu güller." Bakışları önce gözlerinde, ardından yüzünde gezindi adamın. Güllere bakarak konuşmaya devam etmesini izledi sessizce. "Sadece senin memleketin Urfa'da yetişiyor zümrüt gözlü kız.."
Usulca yaklaştı ince bedenine. Yeşil gözleri, öylece yoğun, öyle derin bakıyordu ki zümrütlerine, çekemedi bakışlarını Dila.
"Ama rengi, tıpkı benim memleketim olan gözlerine benziyor.."
Bir anda loş balkonu aydınlatan birkaç lamba yandı üstlerinde. Nerden yandığını bile anlamazken sadece şaşkınlıkla bakakaldığı güllerde gezindi bakışları.
Bir gül, ne renk olabilirdi ki? Şaşkın bir nefes, öylece takıldı dudaklarında.
Yeşil..
Yemyeşil bir gül buketi..
Hayretle baktı gözlerine. Dudakları şaşkınca fısıldadı heyecanla nefes almaya çalışırken.
"Yeşil gül.." Elleri istemsizce gezindi gül yapraklarının yeşil renginde. "Ben bile bilmiyordum."
Buketi usulca uzatırken, heyecanla aldı kolları arasına.
"Üretimi gittikçe azalan bir gül ve, bundan sonra, ne olursa olsun sadece senin için üretilecek olan tek gül zümrüt gözlü kız.. "
Dedikleri ile nefesini tuttu öylece. Bir şey demesine fırsat vermeden ışıkların tekrar sönmesiyle kucağındaki bukete daha sıkı sarıldı karanlık terasta. Ardından kolundaki saate bakmasını, usulca yanına yaklaşarak belinden kavrayıp, yönünü şehre çevirmesini izledi öylece kolları arasında.
"Birazdan.." Bir anda arkasından daha sıkı sarılan beden ile titredi Dila öylece gözleri kapanırken. "Işığın, tüm Mardin'i aydınlatacak ve sen, ışığına ilk beni hapsedeceksin Dila. Koca şehirde ilk beni kurban edeceksin bu güzelliğine.."
Burnu, usulca eşeledi ensesindeki kumral sarısı saçlarını. Boynu ile ensesi arasında kalan tenine burnunu yaslayışını, tüm huzuru harlayacak nefesi sakince çekmesini dinledi sessizce.
Gözleri bir anda tüm hislerinin en doruk noktada yaşanmasının verdiği heyecan ile dolarken, fısıltısının ruhuna kazınan bir yemin gibi hissetti Dila.
"Sadece beni, Yürek Yangın'ım.."
Burnuna esen kokusu bedenini öylesine sarmıştı ki, açık havayı bile bastıran bir huzur, yayıldı tenine Dila'nın.
Sadece bekledi..
Bakışları, sarı ışıklara hapsolmuş, birbiri içine girmiş onlarca evlerin bir bütün oluşturduğu şehirde gezindi öylece.
"Bu gece." Konuşmaya devam eden sesi kulağının dibinde öylesine farklı bir tonda ulaşıyordu ki ona, sadece bıraktı kendini Dila.
Kollarına..
Sevgisine..
Sırtı, sımsıcak göğsüne öylece yaslanırken tam dibinde olan nefesini dinledi huzurla. "Bizim için, bir başlangıç Dila."
Bir anda bir ses gelmesi ile korkuyla başı omzunun üzerinden etrafa döndü ama tüm düşüncelerini yıkan sesin, şehir merkezinden gelmesi oldu bir anda. Şaşkınca ne olduğunu anlamaya çalışırken bakındı ışıklı şehire. Ansızın tüm şehri saran ışıkların sönmesiyle korkuyla yeşillerine döndü bedenini çevirerek.
"Ne oluyor?"
"Sadece.." Belindeki elleri usulca tekrar çevirdi bedenini karanlık şehire. "Işığını izle, Dila'm.."
Sadece birkaç saniye daha sorguyla baktı karanlığa hapsolmuş yangınlar dolu şehire..
Birkaç saniye sonra kulağına değen dudakların fısıltısına eşlik eden tek bir şey oldu gözlerinin önünde..
"Yüreğimi aydınlatan ışığın, yoluna kurban edeceğim koca şehri aydınlatmasını izle.."
Kalakaldı Dila..
Kapkara geceyi delip geçen tek renk şöleni, öylece serildi önüne..
Yemyeşil..
Tüm şehrin üzeri, yemyeşildi.
Başka hiçbir renge geçit bile vermeden, bambaşka noktalardan birbiri ardında patlayan fişeklerin sadece yeşil renge hapsolmuş halini izledi dudakları aralanırken..
"Korktuğun bu şehrin, kör bir karanlıkta, tek bir ışığına nasıl hapsoluyor, izle Yangın'ım."
Doldu.. Yüreğindeki her his dolup taştı gözlerinden Dila'nın. Öyle çok doldu ki, titreyen dudakları, kolları arasında kokan gül buketi bile şahitlik etti saniyelerce bu dağılışa..
Yüzü, dönerek usulca yaklaştı yüzüne. Yeşillerinde parlayan ışık, koca şehri aydınlatan yeşillerden daha yoğun, daha fazlaydı.. Havai fişeklerin patlama sesi hala devam ediyor, gözlerinin yansımasına kadar vuruydu kilometrelerce uzak şehirden..
"Bunu.." Konuşmak, zordu. "Nasıl yaptın?"
Dudaklarının baskısını öylece alnında hissetti. Ardından aralarında kalan gül buketini alarak kenara koymasını, yaklaşarak beline sarılmasını izledi öylece.
"Bugün," Dudaklarından dökülecek her söze, kalbinin tek bir atışını kurban etti onunla beraber.. "Benim zümrüt gözlü güzelim doğdu.."
Öylece kaldı Dila. Alnına yaslanan alnından şaşkınlıkla ayrıldı. Zümrütleri şokla yeşillerine bakakalırken kendi kendine fısıldadı yakınına yaklaşan dudaklarına..
"Bugün.." Belindeki elleri okşayarak kavisini sarmaladı daha sıkı bir şekilde.. Kelimelerinin devamı, kollarındaki adamdan gelmişti tıpkı kendi fısıltısını andıran kısık sesiyle.. "Bugün.. 27 Aralık.."
Nefes..
Nefesi, dudaklarının önünde nefeslenen adama, itirazsızca boyun eğmişti Dila'nın bundan sonra..
Dolu gözlerinin ilk kez mutluluğa ev sahipliği yapmasına şahitlik etti kalbi..
"Bugün, seninle birlikte bende doğdum Yürek Yangın'ım.. Seninle birlikte bende nefes aldım bugün.. Tüm şehri senin tek bir ışığına hapsettiğim gibi, kendimi de, yüreğimi de sana hapsettim ben.."
Dolu gözlerinden öylece döküldü gözyaşları yanaklarına. Titreyen dudaklarını zaptetmek için telaşla dişlerine esir ederken nefes almaya çalıştı.. Belindeki eller kuvvetle kavisini sıkarak bedenine yaslarken dudaklarının baskısını ıslak yanağında hissetti.
"Bu koca şehir şahit olsun ki Dila, bu şehire ne seni kurban ederim, ne de tek bir gözyaşını.."
Başını iki yana salladı Dila. "B-bu.."
Alnını, yavaşça alnına yaslamasını izledi. "Sahip olduğum her şey, önce avuçlarının, sonra da dudaklarının arasında zümrüt gözlü kız.. İstediğin her an, her yerde.."
Öylece baktı yeşillerine.. Yeşile tutkun gözlerinin, ondan başka her yeşile yasak olan zümrütlerinin yansımasını izledi büyülenerek.. Dudaklarının hareketi ile zümrütleri çaresizce düştü tenine. Bakışı, ilk kıvılcımı o an aralarında ateşlerken son kez, saniyeler sonra olacakları bilmeden, son kez sesini duydu.
"İyi ki doğdun, ilk göz ağrım.."
Duyduklarının ardından dudaklarına düşen zümrütleri ilk kez çekinmedi ondan..
Alnına yaslanmış başına kendi de yaslanarak kapadı gözlerini.. Elleri, usulca sarıldı boynuna..
Tutmadı kalbini Dila...
Onun yoluna, dikenine, eziyetine tüm ruhunu feda etti sessizce..
"Artık.." Kelimeler, güçtü. Kollarında olduğu adam ise, aldığın gücün kaynağı, dayanağıydı yüreğine. "Hiçbir şey eskisi olmayacak değil mi?"
Alnından kopan ve gözlerine dikkatle bakan yeşillerine baktı tüm cesaretiyle Dila. Elinin altında dalgalanan teninin kuvveti avuç içlerinde bir nabız gibi çarparken, ilk kez dilinin altındaki tüm sözleri esirgemedi ondan.
"Ne sen," Elleri, kavisinden çekilerek rüzgarda uçan saçlarını bastırdı yanaklarına. Baş parmağının baskısını, elmacık kemiğinin hemen üzerinde hissetti. "..Ne de ben Dila'm.. Bu şehir, bu insanlar aynı kalır ama, bundan sonra biz aynı kalmayız."
Kelimeleri yüreğinin üzerine oturan, binlerce eziyete yol veren hisleri usulca defetti. Bakışları, ihtiyaçla tutundu yeşillerine..
"Biliyor musun?" Tüm cesaretini toplayarak elleri omuz başlarına daha sıkı sarıldı. Hareketine karşılık yanağındaki bir eli tekrar beline inerek sıkıca sarıldı aynı kuvvetle. Zümrütleri, kıyametlere yol açan yeşillerine ilk kez tüm kuvvetiyle tutundu. "Artık, korkmuyorum.."
Korkmuyordu..
Bu şehirden..
Bu insanlardan..
Yolun en başında, korkak, tüm gücünü kollarındaki adamdan alan bir kız olmaktan, saniyeler içinde deli bir cesaretle kurtulmuştu ve öylesine farklı hissediyordu ki, dudaklarına bakan yeşillerin dediklerini ölçtüklerini, belki de duymayı beklemediği sözlerin etkisinin geçmesini beklediğini farketti öylece.
"Korksan da bir şey değişmeyecekti zümrüt gözlü kız. Senin yoluna ilk baş koyan benim. Bu yolda, korkularının da, yaralarının da üzerine merhem olmaya yemin ettim ben.-"
Bir anda belinden kuvvetle çekmesiyle yüzü tam dibine geldi. Bakışları, loş teras ışıklarının altında yüzünün her noktasında ayrı bir hisle gezinirken, son kez dudaklarına, kenarlarındaki ufak benlere baktı. "Sefasına da, cefasına da razıyım. Yeterki, tam burada," Nefesi, usulca nefesine karıştı. "Nefesinin dibinde olmama izin ver.."
Dudakları, usulca aralanırken yutkunarak baktı gözlerinde doğan, onda çoğu kez gördüğü o hisse..
Neydi adı?
Arzu değildi bu..
Bambaşka, çok başka bir istekti ve öylesine koyuydu ki, renginin katranlığı usulca çalındı yeşillerine..
Karşı koymadı Dila..
Yaklaşan dudaklarının baskısını kalbi çoktan kabullenirken, beklediğinin tam aksine dudağının sol kenarına, dudaklarının biraz üzerine kondu sert teni..
Kapanan gözleri beklemediği bu hareket ile usulca aralanırken, zümrütleri utanarak döndü koyu yesillerine. Belini okşayan eller, kasılan tenini usulca rahatlatmak ister gibi hareket etti kavisinde.
"Nefesinin dibi yeter bana,-"
Bakışları, utanarak açık düğmelerine indirdiği bakışlarını yakalamak için eğilirken göz göze gelmemek için kapattı gözlerini Dila. Boynuna usulca sokulan başını hissederken, nefesi usulca vurdu yanan tenine.
"Çünkü, daha da dibi, bu yangını harlar zümrüt gözlü kız ve biz-"
Dudakları, yavaşça dokundu boynuna..
"O yangını, asla durduramayız.."
Yangın..
O yangının ilk telaşı, bu gece konmuştu Dila'nın dudaklarına ve..
Biliyordu..
Durduramayacaktı..
****
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top