1.BÖLÜM~İLK BAKIŞ~
"Tek bir bakış mıydı yangınlar çıkaran?"
***
Mardin'in sıcağıl öyle bir kavuruyordu ki insanın içini, tek bir yuduma muhtaç ediyordu bedenini. Gözlerini daha fazla başına vuran sıcağa karşı gelemediği için yorgunca kapattı. Başı dönüyor, hafiften sancıyordu anlı. Gözlerini birkez daha ovuşturup, devam etti yaptığı işe. Tarladaki herkes, sıcaktan bayılma noktasına gelmişti. İçinden geçirdi kız umutla. Allah yardım etsindi bu sıcakta açta açıkta kalana.. Elinde çapayla toprağa ekili pancarların diplerini doldurmaya devam etti otunu alarak. Kafasındaki yaşmak açık saçlarından kayıyor, daha çok yoruyordu sanki.. Yerinden doğrulup tekrar düzeltti ısrarla. Kumral saçlarını bir yere sığdıramıyordu, topladıkça dağılmak için inat ediyordu onunla. Her yerden fırlamış, sabahtan beri işine iş katmıştı. Yorgunluktan yine bir an başı döndü genç kızın. Ani doğrulmasından kaynaklı olduğunu düşündü. Etrafına göz attığında çalışanların başında nöbetçi bekleyen Kemal denilen adamla göz göze geldi. Acımaz, keserdi günlük parasını. Hemen işine geri döndü aceleyle.
Para, onun ihtiyacı olan tek şeydi. Çalışmadığı iş, yer kalmamıştı. Şimdi de Mardin'e halasının yanına gelmişti son çare. Ailesi, Urfa'da kalmıştı. Halası bir bayram geldiğinde, annesine Mardin'de çalışanlara daha çok para verdiklerini söylemiş, Dila'yı da götürmek istediğini belirtmişti. Annesi de hiç itiraz etmemiş, kabul etmişti hemen.
Babası, zaten çalışmazdı. Annesi, ev temizliklerine giderdi. Küçük kardeşi..
Herşey onun için değil miydi zaten?
Bunca zorluk..
Bunca ihtiyaç..
Halası, Mardin'in en iyi konağında, Cihadoğlu Konağı'nda hizmetçilik yapıyordu. Durumları iyiydi. Annesi de buna güvenerek göndermişti zaten Dila'yı da. Yan tarafından gelen sesle düşüncelerinden ayrıldı genç kız.
"Dila kızım, oraları yapma bırak hele. Sıramız bitti çok şükür. Hadi gidelim artık."
Emine abla, Dila'nın tarlada tanıştığı çok iyi bir kadındı. Sürekli yardım eder, bitiremediği sıralarda önüne gelir, yardım eder, beraber çıkarlardı sırayı. Her ne kadar utansa da, yoruluyordu. İlk kez böyle bir iş yapıyordu. Elleri çapa tutmaktan kan toplamıştı bir haftada. Yeşil gözlerini, karşısındaki iyi kalpli kadına çevirdi.
"Tamam abla. Dalmışım farkedemedim bittiğini.."
"Sesin halsiz geliyor. Bugün çok ot vardı birde Allah'ın işi işte. Yaktı ortalığı gurban olduğum. Allah'ım yardım etsin bu sıcakta çalışanlara kızım.."
Genç kız, gerçekten de halsizdi. Gece hiç uyuyamamış, sürekli uyanıp durmuştu. Sabah da gün doğmadan kalkmış, tarlaya gelmişlerdi.
"Biraz uykusuzum sadece abla. Bir şey olmaz."
"Hadi yevmiyemizi alalım da gidelim yavrum. Daha aş çevirecem ocakta. "
Ona usulca başını sallayıp başına sardığı eşarbı çözmeye başladı genç kız. Çok fazla sıcaktı. Kavrulmuştu içi de, dışı da.. Su içmesi gerekiyordu, kurumuştu dudakları. Açlığı başını gösterircesine midesi guruldadı. Saçlarını özgür bıraktığında o an esen hafif meltemli yaz rüzgarı, ılıkca çarptı güzel yüzüne genç kızın. Serinlemişcesine gözlerini kapatıp rüzgarı hiasetmek istedi daha çok.
Ama gelip geçmişti.
Anlındaki teri silip günlük parasını almak için sıraya girdi. Emine ablası arkasında kalmıştı. Utanarak başını çevirip kadına baktı.
"Geç abla öne."
"Yok kızcem. Nolcak sanki."
Ona hafifce gülümseyip önüne döndü genç kız. Eve gittiğinde yapacağı temizliği düşünüyordu daha şimdiden. Çok yorulmuştu. Başı dönüyor, midesi ağrıyordu açlıktan. Güneş kafasının tam üstünde, ben burdayım dercesine gözlerini kamaştırıyordu.
Sıra en sonunda ona geldiğinde , Kemal' le göz göze geldi. Hemen çekti gözlerini. Bir haftadır Mardin'deydi. Bir haftadır bu tarlada çalışıyor, her günün sonunda bu adamdan parasını alıyordu.
Bakışları, hoş değildi.
Dila, ufak ellerini uzattı baş nöbetçiye. Üç kuruş parasını alıp gitmek için can atıyordu. Daha evde bir sürü işi vardı. Ellerine değen ellerle çekti hemen elini. Gözlerini tekrar Kemal denilen adama çevirdi. Kendisine bakıyordu.
Hiç hoşuna gitmiyordu bakışları..
"Kemal abi, verecek misin günlüğümü?"
"Verecem Dila. Sabret biraz!"
Konuşma şekli, bir haftadır olduğu gibi yine aynıydı. Halasıyla konuşmalıydı. Başka bir iş bulup orda çalıışmalıydı. Başına bir fenalık gelmesinden, annesinin babasının başını yere eğmekten ölesiye korkuyordu. Bu yaşına kadar hep korkmuştu. Kimseye yaklaşmamış, kimsenin gözünü bir kaç saniyeden uzun bakamamıştı.
Buralar da böyleydi.
Adının çıkması, an meselesiydi.
Uzatılan parayı hemen alıp sıradan çıktı. Otobüse doğru hızlı adımlarla ilerledi Emine ablasını beklemeden. Otobüse binip yerine geçti. Cam kenarı, onun için vazgeçilmezdi. Çok severdi cam kenarında yolculuk yapmayı. Bir süre sonra Emine ablası da geldi oturdu yanına. Aynı mahallede oturuyorlardı halasıyla. İlk iş gününde otobüse binerken tanışmışlardı. O gün bugündür ayrılmamıştı yanından hiç.
Hala kesilmeyen terini sildi usulca. Başı ağrıyordu. Güneş, işten daha çok yormuştu onu bugün. Eve gidince yemek yapacak, temizliğini bitirecek ve hemen duş alacaktı. Ardından beklemden uyuması gerekiyordu. Anca dinlenir, ertesi güne anca kalkardı. Bir haftadır aldığı para çok azdı. Hani çok para veriyorlardı? Nasıl karınlarını doyuracak, üstüne birikim yapacaktı ki?
En kısa zaman da bir haftadır aldığı parayı annesine göndermeliydi. Kardeşinin ilaç parasının yarısı bile değildi. Tek ümidi, annesinin üzerini tamamlayacak parasının olmasıydı.
Otobüs yarım saat sonra mahalleye girdiğinde derin bir nefes aldı. Yüzünü buz gibi suyla yıkayacak, belki de kafasını çeşmenin altına sokacaktı. Bayıltırdı bu sıcak havalar adamı.
Indikleri durağa geldiklerinde önden Emine abla, ardından da kendisi indi.
"Dila yavrum, halana söyle onunla yarın mühim bir mesele konuşcam tamam mı kızım? İletiver. "
Tatlı şivesi güldürmüştü Dila'yı. Ona güzel yüzünde beliren hafif tebessümle karşılık verdi.
"İletirim Emine abla. Ne demek.."
"Bin yaşa kızcem. Hadi yarın izinlisin Allah'tan. Yat da dinlen erkenden."
Aklına yarına başka iş olduğu gelince gülüşü, zoraki gülüşe döndü bir anda..
"Yarın günlüğe gideceğim Emine abla. Haşimoğlu konağına.."
Yüzü düştü bir anda Emine ablasının..
"Bir gün boş bırakmıyor seni o Hatice demi?"
"Yok estağfrullah Emine Abla. Zaten çalışmaya geldim buralara. Biliyorsun. Allah razı olsun, iş buluyor bana. Daha ne isterim."
Tombul yüzünde bir gülümseme belirdi Emine ablasının. Bakışı, şefkat doluydu. Yanaştı yanına. Utandıracaktı yine Dila'yı. Hissediyordu bunu..
"Ah kuzum ah. İkimizde biliyoruz Hatice'yi. Ne ben anlatayım, ne de sen itiraz et yavrum."
Gözlerini kaçırdı hızla Dila.
"Ben eve gideyim artık. "
Utanarak söylediği sözlere karşı güldü Emine Ablası.
"Git git. Birde evde çalış. Yemek, aş, temizlik.."
Eve doğru adımlamaya başladı Dila. Kaçıyordu konuşmasından aklı sıra.
"İyi akşamlar Emine abla."
"İyi akşamlar kızım, iyi akşamlar. "
Hızla eve yönelip girdi tahta kapıdan içeri. Bahçeyi yine kuşlar mahfetmişti. Önce yemek yapacak en son bahçeyi temizleyecekti. Verdiği kararla hızla elini yüzünü yıkayıp mutfağa yöneldi Dila. Bir tencere çıkarıp yayla çorbası yapmaya koyuldu. Ardından soyduğu patlıcanları doğrayıp, halasının işe gitmeden önce buzluktan çıkardığı köfteyle dizdi tepsiye güzelce. Onu da fırına verdikten sonra hızla pilav yapmaya koyuldu. Etli pirinç pilavını da yapıp kenara demlenmeye koyduktan sonra, ellerini yıkayıp mutfağı topladı. Oturma odasına çıkıp küçük kuzeninin dağıttığı yastıkları toplayıp süpürdü her yeri. Tozunu da alıp indi bahçeye. Ellerini beline yerleştirip bir süre bakındı kirli bahçeye.
Bahçe hortumunu çeşmeye takıp çekti kirli yerlere. Eline aldığı süpürgeyle bir yandan kuş pisliklerini temizliyor, bir yandan da suyla kirini götürüyordu. Neredeyse yarım saatin ardından anca temizlemişti bahçeyi. Eniştesi ve halası gelmek üzereydi. Küçük kuzeni okula gidiyordu. Onunda gelmesine yarım saatten az kalmıştı. Hızla kendisine ayrılan misafir odasına gitti. Temiz kıyafet çıkarıp banyoya yürüdü. Suyu ayarlayıp soyunmaya başladı.
Kirli kıyafetlerinden kurtulur kurtulmaz suyla ıslattı bütün bedenini. Su neredeyse soğuktu. Bu yaz sıcağında anca serinletirdi Dila'yı.. Hızla saçlarını yıkayıp taradıktan sonra çıktı banyodan. Odasına gidip üzerini giyindi. Saçlarını kurutup ördü beline kadarr. Ferahlamış, hafiflemiş hissediyordu.
Aşağıdan seslerin gelmesiyle odasını hızlıca toplayıp kirlilerini sepete attı. Hızlıca aşağı inip eniştesini karşıladı.
"Hoşgeldin Salih Enişte. "
Ayakkabılarını çıkaran Salih, başını kaldırıp Dila'ya baktı. Gülümsedi yorgunca.
"Hoşbulduk kızım. Hanım gelmedi mi daha?"
"Gelmedi enişte. Gelir birazdan. "
Salih, genç kıza güldü usulca. İsteyeceği en son şey yanlış anlaşılmaktı.
"Kızım o zman ben kahveye gideyim bizimkiler kaç okey devirmiş bi' bakayım.."
Dila, anlamıştı çoktan eniştesini. Gururla baktı karşısındaki adama. Babası yerine koyduğu tek insandı. Kendi babasından daha çok severdi eniştesini.
"Tamam enişte. Halam gelince ben yollarım Hamza'yı kahveye. Gelirsiniz o zman."
Salih yorgunca başını salladı. İnşaatta bütün gün tuğla taşımıştı. Omuzları çökmüş, bakışları, kan çanağı olmuştu.. Yavaş adımlarla çıktı tahta kapıdan.
Dila giden eniştesinin ardından mutfağa gidip yemeklerin tadına baktı. Yüzündeki mutlu gülümseme, hepsinin çok lezzetli olduğuna işaretti. Köfteden bir dilim daha ağzına atıp, kapattı fırını. Masayı hazırlamaya başladı. Hamza'nın okuldan dönüş saatinde yemek yiyorlardı. Çok az kalmıştı anne-oğulun gelmesine..
Tabakları ve çatal-kaşıkları da dizdikden sonra bardakları yerleştirdi masaya. O sırada kapıdan duyduğu çığlık,yüreğini ağzına getirmişti.
Bacaklarına sarılan küçük çoçuk, onun çılgın kuzeniydi. Hamza heyecanla kollarını Dila'ya uzattı. Dila, onun bu heyecanına ortak olup, gülümseyerek kucakladı küçük çoçuğu.
"Dilaaa, ne yemek yaptın bana bugüünn?"
Tatlı sesi, kulaklarına doldukça unutuyordu bütün yorgunluğunu genç kız. Çoçuklar, terapiydi onun için.. Nedense bütün çocuklarda severdi Dila'yı..
"Siz ne isterdiniz paşam?"
"Immmmmmm köfteeeeeee.."
Bağırarak söylediği sözler, Dila'ya kahkaha attırmıştı. Uçup gitmişti bütün yorgunluğu..
"Yapmıştır Dila ablan köfteni merak etme küçük bey."
Duyduğu sesle kucağından Hamza'yı indirip halasına baktı.
"Hoşgeldin hala."
"Hoşbulduk, hoşbulduk. Varmı eksik yardım edeyim."
Dila ona hafifce gülümseyip karşılık verdi.
"Yok, ben hallettim her şeyi."
"İyi bari. Elimi kaldırıcak halim yok bugün. Konak kaynıyor kargaşayla.."
Dila, halasının haline gülümseyerek baktı. Bir iyi, bir kötü oluyordu. Halleri, çok değişkendi. Sanki sabah ona bağıran o değilmiş gibi, şimdi yardım edebileceğini söylüyordu. Daha çok gülmesine vesile oldu bu durum Dila'nın.
"Hayırdır ne kargaşı?"
"Koskoca Baran Ağa evleniyor duymadın mı hiç? Daha az bile bu hengame.."
Dila tanımadığı biri hakkında pek fazla yorum yapamadı o an. Buraya yeni gelmişti. Tanımaz, etmezdi kimseyi. Dillere destan bir ağa olduğunu bilirdi sadece. Yardım eli çekilmezmiş fukaranın yakasından. Duyduğu tek şeydi buydu ağaya dair.
Ama öfkesi..
Gazabından korkulurmuş. Siniri, öfkesi bir an gitmezmiş üzerinden. Kendisini göremese de hakkında duyduğu şeyler, ürkmesine sebep olmuştu bir haftada Dila'nın.
"Allah mesut etsin inşallah."
Halası kendini sandalyeye atıp bir bardak su içmişti. O da sıcaklardan nasiplenmişti belli ki.
"Amin amin."
Bir süre durduktan sonra, aklına birşey gelmiş gibi konuştu hararetle.
"Kız Dilaa. Sen yarın Haşimoğlu konağına mı gidecektin?"
Onun bu heyecanına anlam veremeyen Dila, usulca kafasını salladı halasına..
"Evet öyle demiştin ya dün."
"Evet evet. Aman ha kızım. Yüzümü kara çıkarma. Yarın akşama kadar orda dur. Cihadoğulları gelecekmiş misafirliğe. Dünürler ne de olsa."
Heyecanlı haline başını sallayarak baktı.
"Tamam hala, nasıl istersen."
"Akşam bir soför bırakır seni. Zaten 22.00 gibi kalkarlar. Sizde mutfağı toplar evlerinize dağılırsınız."
Ona kafa salladı Dila. İtiraz etme hakkı zaten yokttu ki..
"Sen nasıl uygun görürsen hala."
Bana başını sallayıp Hamza'ya seslendi.
"Hamzaaa, oğlumm git kahveden babanı çağır da yemek yiyelim."
Hamza mutfak kapısından başını uzatıp kendisine baktı gülen gözlerle. Daha 8 yaşındaydı. 2. Sınıfa gidiyordu. Yüzünden gülücük eksik olmayan bir çoçuktu. Eniştesinin ve halasının yllar sonra sahip olduğu tek çocuktu Hamza. Çok fazla kıymetliydi.
"Anneee.. Dila da benimle gelebilir mi?"
Halasının şaşkınlığına Dila'nın şaşkınlığı da eklenmişti. Nerden çıkmıştı bu?
"Ne diyorsun oğlum sen elalem ne der? Git çağır çabuk babanı hemen hadi."
Hamza yüzünü asıp Dila'ya baktı. Şaşkınlığından kurtulur kurtulmaz cevap verdi küçük adama Dila.
"Çabuk gelde ödevlerini yapalım. Şarkı söyleyerek hemde."
Bu cümleden sonra Hamza'dan mutlusu yoktu dünyaada. Çığlık atarak Dila'ya koştu. Hızla boynuna atlayıp sarıldı kocaman.
"Bana gerçekten şarkı söylecek misin Dila?"
Dila, kollarındaki həyəcanlı çocuğun hallerine güldü. Halası da oğlunun bu hallerini gülerek izliyordu.
"Tabi ki söyleyeceğim. Ama önce babanı çağıracaksın ve güzelce yemek yiyip sütünü içeceksin. Anlaştık mı küçük adam?"
Hamza, Dila'nın boynuna daha çok sarılıp kocaman öptü yanaklarından.
"Yaşasınnnn."
Hızla kollarından çıkıp kapıya yönelerek çıktı gitti koşarak. Halası konuştu oğlunun arkasından bakarken.
"Seni çok seviyor. İçiremediğim sütü bir tek senin ellerinden içiyor kerata."
Dila, yüzündeki hafif tebessümle baktı halasına.
"Bende onu çok seviyorum.Fazla hareketli sadece."
"Neyse hadi yemekleri servis et. Gelirler şimdi. Şurdan şurası.."
Ona kafasını sallayarak işe koyuldu Dila. O sırada gelen eniştesi ve küçük kuzeni masaya oturmuşlardı. Çorbaları sevis ettikten sonra, patlıcanlı köfteyi de servis edip oturdu yerine.
Hamza hevesle yemeğini yerken, Dila yarın nasıl çalışacağını düşünüyordu. Ellerine baktığında hala geçmemişti kan toplayan yerler, acıyordu her yeri.
Yemekten iki kaşık aldıktan sonra bırakmıştı. Canı çekmiyordu nedense. Hala başı ağrıyor, uyumak geliyordu içinden.. Yemekler yendikten sonra mutfağı toplayıp Hamza'ya yardım etti ödevlerinde. İstediği gib şarkı da söyleyerek bol kahkahalı bir akşam daha geçip gitmişti onlar için. Saat 21.00'u geçerken, müsade istedi Dila ev halkından. Halasının sesiyle ona dönde Dila.
"Sabah erken kalk biraz kızım. Saat 07:00' de konakta olmanız gerekiyor. Temizlik, yemek anca yetişir akşama. Ben rica ettim hanımımdan. Beni almaya gelen Mehmet seni de bırakıverecek konağa."
Dila dinledi sakince. Usulca kafasını salladı. Erkenden uyuması gerekiyordu. Yarın bütün gün ayağının üzerinde dört dönecekti belli ki.
"Ben yatayım erkenden o zaman. İyi geceler hepinize."
"İyi geceler kızım."
Yavaşca misafir odasına yürüdü. Odasına girip üzerini çıkardıktan sonra geceliklerini giyip uzandı yatağına. Yorgunluktan uyuşmuştu her yeri. Gözleri, yastığı hisseder hissetmez kapandı yavaşca. Hayat zordu ama yaşıyorlardı her şeye rağmen. Mutluydu yine de Dila. Annesi, babası, kardeşi vardı.
Daha 19 yaşındaydı.
Kardeşi için okumamış, bunca yıl bulduğu her işte çalışmıştı. Yorgunca bir nefes daha çekti içine. Yastığına sarıldı. Bir şeye sarılmadan uyuyamazdı. Her zaman ikinci bir yastık olurdu başucunda. Aklı bir yandan yarın ki iş temposunu düşünürken, diğer yandan yarın için kaç para alacağını düşündü.
Bu hafta ne kadar para gönderirse o kadar iyiydi onun için.
***
"Dilaaaa. Hadi uyan Dila. Beni duymuyor musunn sen?"
Gözlerini zorlukla araladı. Gözüne vuran güneş, gözlerinin kısılmasına sebep olmuştu. Başında bekleyen Hamza, kocaman gülümsemesiyle ona bakıyordu hevesle. Sabahın bu saatinde napıyordu ayakta? Ayıcıklı pijamalarıyla yatağında zıplıyordu heyecanla.
"Ne oldu Hamza?"
"Annem uyandır dedi Dila'cım."
Boncuk gözlerinin yanında dediği kelimeler, sabah sabah içini sıcacık etmişti genç kızın. Bir evin neşesi çocuk muydu?
Gerçekten de öyleydi.
Neşe saçıyordu gülücükleriyle. Başını yastıktan kaldırıp başucunda duran saate baktı Dila. Saatin 06.28 olduğu görür görmez birden doğruldu yerinden. Geç kalmıştı. Nasıl yetişecekti? Halası kesin çok kızacaktı. Hızla yatağından çıkıp toparladı hızlıca. Hamza onun bu halini gülerek izliyordu.
Hızla örgülü saçlarını çözüp serbest bıraktı. Üzerine giyecekleri ayarladı hızla. Hızlıca Hamza'ya yönelip onu kucakladı.
"Giyinmem gerek küçük bey."
Hamza kıkırdayarak çıktı odadan. Hemen dolaba yönelip üzerine siyah dizlerinde biten bir etek giydi. Üzerine beyaz üzerinde nakışları olan gömlek giyip belini eteğinin içine soktu. İnce beli gün yüzüne çıkarken altına da annesinin bayramda hediye ettiği babetleri giydi. Temiz görünmek önemliydi Dila için. Kirlenecekse de temizken kirlensindi.
Hızla odasından çıktı. Aşağı inip halasına bakındı. Onu mutfaktan çıkarken gördü bir anda. Mahçupca konuşmaya çalıştı. Utanmıştı geç kaldığı için.
"Özür dilerim hala. Uyanamamışım."
"Hadi hazırsan çıkalım bekliyor adam kapıda."
Hızla başını sallayıp kapıya yöneldi. Alacağı bir şeyi yoktu. Ne telefon, ne cüzdan taşırdı. Halası da peşi sıra gelirken kapıda bekleyen lüks araca bakakaldı. Zenginlikleri belliydi. Ağaydı sonuçta. Dila kısa bir süre düşündü halllerini.. Yıllarca çalışsalar bu duruma gelemezlerdi sanırım. İstemiyordu da zaten. Kardeşi iyileşsin yeterdi ona. Halasının bindiği araca, ardından kendisi de bindi.
"Günaydın Hatice Abla."
Halası gülerek şoför koltuğunda oturan adama baktı. Kendisi başını kaldırmamıştı. Utanmıştı beklettiği için.
"Günaydın Mehmet oğlum günaydın. Annen nasıl göremiyorum uzun zmandır?"
Kısa bir an başını kaldırdı Dila. Başını kaldırır kaldırmaz göz göze geldi ona bakan adamla. Utançla kızardı. Yüzünü cama çevirdi hemen. Merhaba demeli miydi ki? Yanlış anlaşılır mıydı? Demese de ayıp olur muydu ki?
Düşüncelerinde boğuşurken göz göze geldiği adam konuştu arabayı çalıştırıp ilerlerken.
"Anam da seninle hayırlı bir iş için konuşacaktı aslında. Sana haber yollamıştı diye biliyordum. Gelmedi mi kulağına?"
Halası kendisine çevirdi başını. Altan gözlerine baktı Dila. Gülüyordu.
"Haber neyim gelmedi bana oğul. Senden duyarım şimdi."
"Benden öğrenmiş ol o zman Hatice Abla. Müsait bir zamanda gelelim size olur mu?"
Dila şaşkınlıkla olanları dinliyordu. Kimin için geleceklerdi? Halamın Hamza'dan başka çocuğu yoktu ki. Anası babası olmadan kendisini istemeye mi geleceklerdi? Şaşkınca halasına baktı. İstemediği bakışlarından belliydi. Halası ona hafifce gülüp döndü geri Mehmet denilen adama. Başını kaldırmadı bir daha Dila. Sanki kaldırsa göz göze geleceklerdi.
"Gelin bakalım. Bir oturup konuşulur. Yengemle abime sorarım ben, isterlerse gelirler."
Dila sustu. Duyduklarının şaşkınlığını yaşadı kısa bir an.
"İnşallah olur Hatice Abla. Nasip bu işler. İki gönül bir olduktan sonra.."
"Öyle oğlum öyle.. Nasipten öte yol, kaderden öte çare var mıdır bu topraklarda.. Kaderin de yazılıysa öyle de olur, böyle de.."
Mehmet, usulca kafasını salladı. Hızla ilerlerken, gözlerini arkasında oturan güzel kızdan alamadı. Almak istemedi. Her bakışında yüreği ağzına geliyordu. Anasına niyetini belli etmişti. Birkaç gün önce sabah anasını iş için bineceği durağa bıraktığında görmüştü Dila'yı.
Bir haftadır görmek için can atıyordu. Ama işi yüzünden bazen eve bile gelemiyor, Ağa'sına şoförlük yapıyordu. Yine çevirdi gözlerini aynadan güzel kıza.
Çok güzeldi.
Nasıl böylesine güzel olurdu aklı almıyordu Mehmet'in. Yanakları kzıarmıştı. Gözünün içine bile bakamıyordu. Anasının baskısı illallah ettirmişti. Sonunda isteğiyle gönlü düşmüştü bir güzele. Konağın yoluna girerken sorup sormamak arasında kaldı ama kalbine yenik düştü Mehmet.
"Hatice abla, Dila'da uygun görürse bir çay içmek isterim müsait bir zamanda."
Hatice, önce yanında ezilip büzülen yeğenine baktı. Lâl olmuştu. Konuşmazdı da zaten. İstemediği belliydi ellerinin titremesinden, bakışından. Ne cevap vereceğini bilemezken aklına gelen ilk bahaneyi sundu oğlu bildiği Mehmet'e.
"Buralarda böyle şeyler hoş görülmez oğul. Sende bilirsin az çok. Anası babası bana emanet etti. Gelsinler bir bakalım. Oturup konuşulur, uygun görülürse adınız konulur. Öyle çıkarsınız çayınıza hemi?"
Mehmet anlayışla başını salladı. Alacağı cevabı az çok o da biliyordu. Yine de şansını denemişti.
"Sen nasıl dersen abla."
Dila, titreyen ellerini sıktı. Daha ilk kez gördüğü adam onu istemeye gelecekti. Heyecanlanmıştı. Anası, evlenmesini istiyordu. Asla hayır demezdi. Konakta çalışıyordu. Durumu iyiydi belli ki. Emine ablanın oğlu olması onun ayrı hayrete düşürmüştü.
Bunca zaman hayırlı işleri için mi bana kol kanat germişti tarlada? Düşünmedenn edemedi Dila. Seviyordu Emine Ablasını.
Araba bir konağın önünde durduğunda Dila cama çevirdi başını. Kocaman konağa bakakaldı. Yanındaki halası kolunu tutup tembihlemeye başladı onu.
"Aman kızım dikkat et bir şey falan kırma emi? Hamiyet hanım iyidir hoştur ama hatayı affetmez. Bir saygısızlık etme tamam mı?"
Dila yavaşca başını salladı.
"Tamam hala. Dikkat ederim. Akşam görüşürüz."
"Hadi kolay gelsin. Görüşürüz."
Tam kapıya eli gittiğinde duyduğu sesle bir an durdu sadece.
"Kolay gelsin Dila.."
Başını aynaya çevirdi birden. Göz göze geldiği adam, utanmasına sebep oldu. Gözlerini kaçırdı hızla. Ona kıpkırmızı yanaklarıyla kafa sallamaktan başka bir şey edemedi. Kapıyı açıp indi arabadan. Konağın kapısına geldiğinde hızla girdi içeri. Onu bir kadın karşılamıştı.
"Sen Dila mısın yavrum?"
Yaşlı kadın, güzeller güzeli kızı çalıştırmaya kıyamadı bir an. Çok narin bir şeye benziyordu. Ürkek hali şefkatle yaklaşmasına vesile oldu. Koca konak temizlenecekti. Onca yemek yapılacaktı. Pek de zayıftı.
"Evet benim efendim."
"Gel kızım, hemen başlayalım. Pek hareketli bugün konak. Koskoca Cihadoğulları gelecek."
Dila hızlıca başını sallayıp takip etti önündeki kadını. Ellerine baktı usulca. Hala geçmemişti kan toplayan nasırları. Parmaklarını hareket ettirdi. Fazla acımıyordu Allah'tan canı. Yoksa hiçbir şey tutamayacak duruma gelmişti. Gizledi ellerini utanarak.
Konağın mutfağına gelmişlerdi ilk. Birkaç kadın hızlı hızlı koşuşturuyor, seslice nasıl yetiştireceklerini konuşuyorlardı.
"Hanımlar yardımcı getirdim size. "
İki kadında kendisine dönünce utanarak gözlerini kaçırdı Dila. Biriyle göz göze gelemiyordu. Bu, bu yaşına kadar süre gelen tek şeydi. Gelse bile birkaç saniyeden fazla sürmüyordu bu. Biraz tombul olan kadın hararetle konuştu.
"Ay bu kız da kim?"
"Aman maşallah pek de güzelmiş. Yavrum nerelisin sen?"
Yaanındaki yaşlı kadın söze girerek ikisinde susturmuştu bir anda.
"Sohbetinizi sonraya erteleyin hanımlar. Koskoca koonak temizlenecek. Lokma tatlısı döküldü mü? Baklavayı açtınız mı anca dinlenir ne bekliyorsunuz hala?"
İki kadında heyecanla tekrar koşuşturmaya başladı.
"Kızım temizliğe iki kız geldi zaten. Sen gel bana yardım et yemek işinde. Elin lezzetlidir inşallah. Şu soğanlar soyulacak. Başla hadi hemen."
Dila hızla denileni yapmaya koyuldu. Bulduğu bir bıçakla leğeni alıp diğer masayaa geçti. Hızla soymaya başladı ölümü olan soğanı. Gözleri sel olup akması an meselesiydi. Soğan hiç soyamazdı ki o. Gözleri kızarır, geçmezdi neredeyse birgün. İtiraz etme hakkı yoktu. Sadece gözleri yarı açık yarı kapalı, kah eline çalarak, kah soğana çalarak soymaya başladı soğanları. Akmaya başlamıştı bile gözleri.
Yanındaki kadın konuştu birden. İkisi de çok heyecanlıydı. Bu, onlara farklı bir tatlılık katıyordu.
"Kız anam bu ağlıyor."
"Kim kız Fadime?"
Kadın ona cevap vermeden kenisine yöneldi. Hızla cevap verdi titreşen göz kapaklarını açarak..
"Hallediyorum ben, sorun yok."
"Kızım boncuk gözlerine bir bak ne hale gelmiş, kıpkırmızı olmuş. Gel sen tatlıya başla ben soğanı halledeyim. Olur mu?"
Dila utanarak başını salladı. Yoksa göz sancısından ölebilirdi. Hızla kalkıp gözlerine su çaldı. Peçeteyle kurulayıp akan burnunu sildi. Gözlerini zor açıyordu. Çok hassastı gözleri. Diğer kadına yönelip sordu utanarak.
"Malzemeler nerde efendim. Başlayayım ben baklavaya."
"Sen biliyor musun ki? Rezil olmayalım akşam bak koca Cihadoğullarına."
"Biliyorum yapmasını. Çok yaptım. Bir şikayet duymadım çok şükür."
Kadın baktı güzel kıza. Su gibiydi. Baktıkca bakası geliyordu insanın. Kıyamadı kırmızı gözlerine. Keşke demeseydim diye geçirdi içinden.
"Şu masaya geç kızım sen. Hamurr hazır. İç de hazır. Başla yapmaya hemen. Anca bitirirsin."
Dila hızla başını sallayıp kollarını sıvadı baklava için.
Hemen hamuru açıp yazmaya başladı. Bir bir yazdıktan sonra tepsiler için yağ eritip yağladı büyük tepsileri. Yazdığı yufkaları serip cevizini bol bol attı. Birer birer tepsileri döşedi masaya yanındaki iki kadının hayretle bakan gözlerine karşılık.
Sonuna 4 tepsi baklava yaptığında hemen masasını temizledi. Ellerini çırpıp arkasını döndü bitirdiğini, başka ne iş yapacağını sormak için..
Kendisine bakan iki kadını görünce kalakaldı. İkisi de şaşkınlıkla bir kendisine bir de masaya dizdiği tepsilere bakıyorlardı.
"Ne deyim.. Maşallah."
İlk tepki, adının Fadime olduğunu öğrendiği kadından gelmişti.
"Zeliş gördün mü? 40 yıllık ev hanımlığımdan utandım."
Adının Zeliş olduğunu yeni öğrendiği kadın da kendisine uzunca baktı.
"Evli misin kızım sen?"
Sorduğu soruyla az daha gülecekti Dila. Yine aynı şey gelecekti başına. Mutfakta iyi olursan ideal gelinn adayı oluyordun çünkü buralarda.
"Hayır evli değilim efendim."
"Ay ne efendim iki saattir. Abla de kızım bize. Teyzeyi kabul etmem. Ben yaşımın kadını değilim."
Dila kendini tutamamış, gülmüştü güzel yüzünü süsleyen gülümsemesiyle.
İki kadında güzel kıza baktı uzunca. Güzellik başkaydı. Bunu görüyorlardı ikisi de.
"Baklava bitti. Ne yapayım şimdi?"
İki kadında transtan çıkar gibi silkelendiler. Bir anda hareketlenip birisi ocakta pişen yemeğe koştu. Diğeri de patates soymaya.
"Sarma sarılcak yavrum.. Otur karşıma. Hem çene çalalım hem iş yapalım."
Dila, yüzündeki gülümsemesini onlardan esirgemeden denileni yaptı. Yaprak sarmasını bir bir dizdi tencereye. İlk işi yemekti onun. Her yemeği bilirdi. Bir evde hizmetçilik yapmıştı Urfa'da. Her şeyi öğrenmişti mutfağa dair. Şimdi faydasını görüyordu. Tencere dolup geldi yaprak sarmasıylaa. Eli hızlıydı Dila'nın. İki kadın da buna hayretle bakıyordu, biliyordu ama yapacak bir şeyi yoktu ki.. Bir işi hızlı yapardı..
Bir tencere dolduktan sonra ikinci tencereye geçti hızla..
Altına, yanmaması için açık yaprakları serdikten sonra üzerine peşin sıra dizmeeye başladı. Beli ağrımıştı ama sesini çıkaramazdı. Bu geceyi atlatıp dinlenmek istiyordu. Şu aan tek sıkıntısı elleriydi. Baklavanın hamurunu yazarken oklava hep acıtmıştı kan toplayan yerlerini.
Ufak bir bakış attı avuç içlerine. Beterin beteri olmuştu. Öğleni geçmişti saat. Az kalmıştı. Biraz daha dayanmalıydı..
***
Saatler böylece ilerlerken akşam gelip çatmıştı bütün ev halkına. Dila, yorgunluktan ayakta zor duruyordu ama sabredecekti. Birazdan misafirler gelecekti. Fadime, Dila'yı servise vermişti.
Dila bir yanlış yapmamayı diledi. Bütün hizmetliler, gelecek olan misafirlerin ellerinde getirdiklerini almak için dizilmiş bekliyordu koca konağın kapısında.
Dila başını kaldırıp baktı ev halkına.
Hamiyet Hanım, en önde bekliyordu. Eşi vefat etmişti. Dila bugün çok şey öğrenmişti ev halkına dair. Tek kızı varmış Hamiyet Hanım'ın.
Havin Haşimoğlu..
Büyük oğlu varmış birde. Serhad Haşimaoğlu.. Bu evin ağası Serhat ağaymış.. Babasının yerini almıştı ölünce. Hamiyet hanım ve gelecek olan Zülal Hanım kardeşlermiş. Teyze çocuklarını evlendirmek istemişler ve kabul etmiş her iki tarafta..
Dila başını yere eğip gözlerini kapadı. Başı ağrıyordu. Bir an önce gecenin bitmesini ve eve gidip uyumayı diledi.
Konağın kapısı gürültüyle açıldı bir anda. Başını kaldırıp baktı genç kız.
Sabah arabada gördüğü adam, Mehmet kapıyı açıp önünü ilikledikden sonra kenara çekildi.
Önce Zülal Hanım girdi içeri. Onun da eşi vefat etmişti. Yerine oğlu Baran CİHADOĞLU geçmişti..
Ardından bir kız girdi. Kendi yaşlarında birine benziyordu. Sarı saçları, mavi gözleri vardı. Fazla uzun değildi. Dila biraz uzundu yaşıtlarına göre. 1,70 'di boyu. Boyuna rağmen kilosu iyiydi ama başkasına zayıf geliyordu hep.
Onu düşüncelerinden ayıran kapıdan giren adamdı.
Baran Cihadoğlu..
Sert çehresi, ürkütmüştü onu. Heybetliydi. Giydiği takım elbise, üzerine ona ait tek şey gibi duruyordu sanki. Çenesi kasılmış, gözleri karşısındakini delip geçecek kadar haşin bakıyordu. Sinirliydi. Neye sinirli olduğunu çözemedi genç kız. En mutlu gecesi olması gerekmez miydi? Nişanlısının yanına gelmişti. Sert adımları, avlayı inletmişti. Mehmet ardından kapıyı kapatıp Dila'ya baktı.
Orda, hizmetlilerin arasında bekliyordu gönlünü kaptırdığı güzel.. Güzelliği yine fethetmişti kalbinin ucra köşelerini.
Dila başını eğdi utanarak. Misafirler içeri yönelirken içeri giren birkaç adam ellerindeki tepsileri ve çiçekleri kendisine uzatmıştı. Hızla alabildiğini aldı ve mutfağa yöneldi. Arkasından Zeliş ablası seslendi yüksek sesle.
"Dilaa.."
Arkasını döndü elindeki çiçeklerle. Hafif uzun dalgalı kumral saçları önüne gelmişti.. Zeliş ablasına bakışlarını çevirirken gözlerini yeşil gözler yakaladı o an.
Çekti gözlerini Dila..
Koskoca Mardin'in ağasına bakamadı.
Bir saniye bile tutamadı yeşil gözlerini, tıpkı kendi gözleri gibi olan yeşillerde..
Ama bilmiyordu ki genç kız..
Yangının ilk sicimi sıçramıştı kalbine..
***
-4000-
Ve ilk bölümün sonuna geldik. Gerçekten keyif alıyorum yazarken. Çok güzel olacağına inanıyorum bu kitabın..
Seviliyorsunuz❤
Umarım sizde benim kadar keyif almışssınızdır..
Bölüm sınırı vote sınırı koymuyorum ama yorum sınırı var.
(300 yorum, ama 20-30 vote olursa da hiç fena olmaz bebişlerim..)
Sık sık bölüm ne yazıkki gelemiyecek.⭐🌙
Ig:_r_e_kitaplari_
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top