yirmiüç - cuma

Günlerden Cuma. Yusuf'un yayın günü. Bu yayını diğerlerinden farklı kılan bir şey var.

Bu kez Yusuf'un çalıştığı radyoda yapacağız onun yayınını. Üzerimde garip bir heyecan ve tedirginlik var çünkü dün Kübra ve Hafsa'nın soru bombardımanından bir nebze kurtulmuş olsam da çıkışta Hafsa benim peşimi bırakmamıştı. 

Benimle birlikte metroya yürümek istemişti, kıramamıştım. Yol boyunca benden Yusuf'la alakalı dişe dokunur bilgiler almaya çalışmış, bu çabasını gizlemek için hiç uğraşmamıştı. Ama ben bezmiştim. Donuk bir surat ifadesiyle önüme bakıp yürürken ona gerçekten kaba davranmıştım. Ne yazık ki bu da kar etmediği için ondan kurtulmam çok zor olmuştu. Neredeyse evime kendisini davet ettirecekti, o derece ısrarcıydı. 

"Yarın Yusuf'un yayını var.." demişti heyecanla ve hayranlıkla. Onun üstüne sinen bu ruh halini oldukça komik bulmuştum. Sanki var olmayan efsanevi bir yaratıktan bahsediyordu ve bana öyle bir Yusuf tasviri çiziyordu ki kelimeleriyle, gerçek Yusuf'un bu beklentileri karşılayacabileceği konusunda şüpheye düşüyordum. 

Aslında dediğim gibi, Yusuf görünüm olarak gerçekten iyiydi. 

Evet, görüntüsü hakkında sanırım diyebileceğim en afilli cümle buydu. Çünkü birini, sizin gözünüzde süsleyen şeyin mahiyeti onu ne kadar tanıdığınızda gizlidir. Tanınan bir insanın görünümü artık göze batmaz ya da eskisi kadar ışıldamaz. Çünkü başka şeyler öne geçmiştir, düşünceler ve davranışlar gibi.. Ahlaken beğenmediğiniz bir insanın gün geçtikçe gözünüzde nasıl çirkinleştiğini hatırlayın. Görünümü iyi olsa da 'Samimi gelmiyor..' deyişinizi unutmayın. 

Elbette ki ben de Yusuf'u görmeden önce olduça heyecanlı ve görünüşüyle ilgili merakı olan biriydim onunla alakalı. Çünkü sesinin ve anlattığı şeylerin ruhta iyi ettiği bir kısım vardı ve bunun büyüklüğü inkar edilemeyecek derecede belirgindi. Ama şimdi, Yusuf'u hatırlayınca gülümsememi sağlayan şey bana karşı samimi tavır ve cümleleri, gülüşünün ardında tanıdığım yardımsever ve düşünceli yapısıydı. 

Hafsa'ya baygın bir bakış atarak "Evet..." diye cevap verdim. Ne o ne de Kübra.. Yusuf'la ilgili görünümden bağımsız tek bir soru sormuştu. Aksine bütün cümleler ve sorular onun sesinin ne kadar çekici olduğu, bundan yola çıkarak ne kadar karizmatik görünebileceği, göz rengi, boyu, giyim tarzıyla alakalıydı. Çocuğun müzik zevkini bile bilmiyorlardı ama onu merak ediyorlardı!

"Ben de gelsem.." dedi o ara Hafsa. Tepeme üşüşen cinlerin mesaisi daha bir uzadı bu cümleyle. "Yusuf'un kimliğini asla ifşa etmem. Sadece onu görmek ve gözlerinin içine bakarken o sesin kulaklarıma ulaşmasını istiyorum... O bizim radyoda yayın yapmadan evvel onu dinlerdim ve hayrandım ona.. Biliyor musun onun nasıl göründüğüyle ilgili bir sürü çizim yaptım. Eğer onunla tanıştırırsan beni... Bu çizimleri sana gösterebilirim.."

Derin bir nefes aldım ve artık dalga konusu haline gelebilecek kadar garip bir hayranlıkla sarf edilen bu cümleleri "Otobüse yetişmem gerek.." diyerek böldüm.

Atladı. "Çizimler yanımda.. Eğer istersen sana onları göstereyim, bu akşam bir sonraki yayını da konuşmuş oluruz.. Eviniz müsait.."

"Değil." diyerek onu böldüm. "Hadi sana iyi geceler.." diyip arkamı dönüp gidecekken birden sordu.

"Neden Yusuf konusunda bu kadar ciddisin? Yoksa aranızda bir şeyler... Gerçi sen Nurullah'ı seviyordun üç ay öncesine kadar ama.."

Küskün bir ifadeyle başlayıp pişkin bir ifadeyle tamamladığı cümleye sinirimi kontrol ettiğimi açık bir biçimde belli ettiğim yüz hatlarımla yanıt verdim. "Birincisi, Yusuf'la ilgili bu kadar ciddiyim çünkü onunla iş yapıyorum, bu sayede onu biraz daha tanıyabildim. Ve bundan dolayı onunla ilgili kurduğunuz cümleler beni rahatsız ediyor.. Ama sandığın sebepten dolayı değil. Onunla ilgili... Farkında mısın.. Sadece somut şeyleri merak ediyorsunuz. Sen de Kübra da. Nasıl görünüyor, boyu kaç, parfümü nasıl kokuyor, giyimi nasıl, marka mı giyiniyor... O bizle çalışmadan önce de onun yayınlarını dinlediğini söylemiştin. Bir insanın seni sesiyle etkileyebilmesi ilk birkaç saniyedir, bunun ardından onun ne anlattığına odaklanırsın ama bence sen onu dinlemedin bile. Seni çeken şey evet, sesinin tınısı falan gibi görünüyor ama sen sadece bu konunun popülerliğinden ve Yusuf'un kimliğiyle ilgili gizemden etkilendin. Farkındaysan onun çalıştığı radyonun da reklam yaparken kullandığı en belirgin konu bu. Halbuki insanlar çoğu radyocunun nasıl göründüğünü zaten bilmezler..."

Sesini çıkarmadan beni dinliyordu. İfadesi solgun ve şaşkın, belki biraz da söylediklerimden dolayı kırgındı. 

"Gerçekten bu akşam beni öyle daralttınız ki.. Yusuf sandığınız kadar güzel yüzlü biri değildir belki.. O zaman napacaksınız? Sizi tanıştırdım diyelim, ben ısrar ettim diye Yusuf seninle yarın tanışmayı kabul etti.. Ve beklediğin görüntüde değil. O zaman napacaksın? Neye odaklanacaksın? Ne biliyorsun ki onun hakkında? Elinde elle tutulur ne var ki hayal kırıklığını saklamadan duracaksın? Bak... Hayatımızdan çıkan insanların bizi anlamadığını savunuyoruz, farkımızı göremediklerini falan. Ama senin ona bakışında ve bu ısrarında.. Sadece koyu bir merak var ve istediğini alamadığın zaman ben de Yusuf da senin hayal kırıklığının kurbanı olacağız. Bu yüzden tanışma teklifini duymak istemiyorum. Yarın bir gün Yusuf radyodaki herkesle tanışmak istediğini söyler ya da ne bileyim ezkaza denk gelirsiniz falan tanışırsınız. Ama ben, Yusuf'un bana emanet ettiği sırrını, yani kimliğini kimseyle paylaşıp malzeme veremem kimseye. Kırılacaksan da kırıl. Zaten şimdiye dek kırmamak için kendimi parçalamalarımla ünlüydüm etrafta. Aptal sanıldım. Baksana, bana gelip ukalalık yapabileceğin kadar sana malzeme vermişim.."

"Ne malzemesi.." diye sordu kırmızı gözlerle. Sesi bozuktu.

"Kimi sevip sevmediğim... Seni ilgilendirmiyor. Ben radyoyla ve kulüple ilgileniyorum ve sen de o radyoda yayın yapıyorsun. Aramızda şu meseleye kadar bir samimiyet var mıydı?"

Boş gözlerle bana baktı.

Gülümsedim. Acıyla.

"Nurullah'ın ekibindendin, benimle de çalışmaya ses etmeyenlerden olduğun için kaldın radyoda. Arkamdan diğerleriyle birlikte neler konuştuğuna şahit oldum defalarca.. Eğer kimi sevip sevmediğimle alakalı bilgin olup konuşacağın kadar aramızda bir iletişim olsaydı sen benim arkamdan o cümleleri zaten kuramazdın, şimdi yüzüme karşı az önceki cümleyi kuramazdın..." deyip derin bir nefes aldım. 

Şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu artık.

"Ve!" Derin bir nefes daha aldım. "Aramda samimiyet olmayan birinin evimde kalma ısrarı da.."

Cümlemi tamamlamadım, "İyi geceler." deyip arkamı döndüm ve durağa doğru yürümeye koyuldum.

Ve tahmin edebileceğiniz üzere dünden beri acaba çok mu söyledim diyerek kahırlanıyorum ve yine radyoya gitmeye çekiniyorum.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top

Tags: #kalp#yürek