yirmiiki - merak
Onunla yüzleşmek bana kendimi hiç olmadığım kadar iyi hissettirmişti. Tazelendiğimi, kendi başıma bir şeyleri halledebileceğimi, benim de bir kalbim olduğunu ve bu kalbin kırılmış halinin bana çok fazla zarar verdiğini duyurmuştu tüm havsalama. Kendimden emin gibiydim ama yine de büyük bir kısmım hala kararsızlıkla cebelleşiyordu. Havada sanki bir toz kokusu vardı ve güzel kokular koklamama engel oluyordu bazen. Göz ardı etmeye çalışarak eriştiğim rahatlık hissiyle mesut olmaya çabalıyordum.
Güzel haberler de almıştım. Yusuf yayın yaptığı diğer radyodaki yayın odalarından birini ödünç alabileceğimizi söylemişti bize. Böylece yayınlarımız kesintiye uğramayacaktı.
Böyle anlatınca kafanızda çok anormal bir radyo yayın akışı canlanıyor biliyorum ama biz.. okul radyosuyuz. Her an canlı yayınlarımız olmayabiliyor, akışı oluşturan belli başlı programlar bazen aksayabiliyor, yayın saatlerimiz tüm gün değil, kısıtlı. Her güne bir yayıncı imkanımız bazen olmuyor, bant yayınlarla geçiştirebiliyoruz bazı zamanlar. İmkanlarımız kısıtlı, yayın hayatına tutunma çalışmalarımız kulübün yetkili ekibinin eline bakıyor. Ekipse topu topu on kişiden ibaret. Sınavlarımız, dergi programımız derken normal bir radyo olamıyoruz.
Belki de benden sonra bu daha da kötüleşti...
Neyse, umutsuzluğa düşmeyelim.
Elimizde, haftanın son günlerindeki önemli yayınlar kalmıştı onları da riske atıp bant yayın geçecektik ve nihayet ki imdadımıza Yusuf yetişti. Şimdi Hafsa'nın yayını için beklemedeyiz, nefesler tutulu, yanımızda radyonun bize yardım edebilmesi adına görevlendirdiği Kübra isimli bir kız var. Gözlerime anlamlı bakışlar atıyor...
Ve gülümsüyor.
"Yusuf'u gördüğünü duydum.."
Hafsa bu cümlenin üzerine ilgiyle bana bakıyor ve o an Kübra'ya dönüyor tekrar. Kafa salladı hatta. Onayladı.
Derin bir iç geçirerek Kübra'ya döndüm. "Evet.." dedim.
Kübra hızla ve heyecanla yanımda bitti. Az önce tam karşımdaydı halbuki, ışınlanmayı buldu sandım. O derece hızlıydı.
"Nasıl biri? Görüntüsü nasıl? Neye benziyor?"
"İnsana.." dedim durgun bir sesle. Gülümsemeden ona bakıyordum ki bozulsun bu cevap üstüne.
Hafiften yeşile çalan gözlerini kırpıştırdı, heyecanını eksiltmeden yalandan güldü. "Hadiii.. Söyle.. Esmer mi sarışın mı? Gözleri ne renk?"
Yanımda oturan Hafsa da koluma asıldı. "Gerçekten.. söyle.."
Canım epeyi sıkılarak ve yorulduğumu bildiren bir yüz ifadesiyle önce Hafsa'ya dönüp baktım, ardından Kübra'ya. "Böyle davranmaya devam ederseniz arkama bakmadan kaçacağım.."
Gülümsemek istedim, bunu söylerken çok da sert görünmemek istedim ama olmadı. İkisinin suratında gördüğüm hayal kırıklığı canımı sıktı. "Sanki fotoğrafını istedik. Alt tarafı biraz bahsedeceksin.." dedi Kübra. "Babam da sır gibi saklıyor bu çocuğu.."
Hafsa oradan atladı. "Baban nereden tanıyor?"
"Babam radyonun sahibi.." dedi, bunu derken yüzümü bir heves bir daha taradı. "Ama anlamıyorum ne olur görsem onu. Ne olur sanki.. Yüzü de sesi kadar güzel mi merak ediyorum işte.." dediğinde daha önce hiç bu açıdan Yusuf'a bakmadığımı hissederek düşündüm.
Evet, yakışıklı biriydi ama bu kadar ayrıntıyla onu merak etmiş miydim, onu hatırlamaya çalıştım. Bu kadar ayrıntılı ve heyecanla...
Nasıl göründüğünü elbette merak etmiştim ama onda görmeyi beklediğim şey fiziksel özelliklerinden daha öncelikliydi.
Onu ilk gördüğüm anı hatırlamaya çalıştım.. Hissettiklerimi..
Onu görünce beklediğimi bulduğumu da düşünmüş müydüm?
Birden içerinin kapısı açıldı ve bizi içeri çağırdılar. Düşüncelerim ve dikkatim bölünmüş bir şekilde ayağa fırladım, Hafsa'yı yanıma çekerek içeri girdim.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top