yirmialtı - sır

Yusuf

Her şey nerede başladı? Nasıldı başlarken?

Bittiği an nasıl başladığını hiç umursamadığımız şeyler olur. Öfkenin ve sevginin perçinlediği, aslından kopmuş gibi görünen ama çıkış noktasından aslında hiç sapmayan bazı şeylerle biteriz bazen ve nasıl bittiğimizden çok, bitmiş olması daha önemlidir. 

Çok hızlı bir biçimde başlayan ama nasıl biteceğini bilmediğim bu serüven, annemin kulaklarına değil de ruhuna seslenme hayaliyle başladı, varlığından haberdar olduğum ilk andan beri mutluluk öykülerimin baş kahramanı olan bir başka kadının gözyaşlarıyla son buldu.

Cuma gününün ardından, onunla yayın yapabilme şerefine erişebildiğim, içindeki cevheri dış dünyayla paylaşabilmesi konusunda onu ikna edebildiğim o cuma gününün ardından her şey muhteşemdi. Kanal sahibi Murat bey yayın öncesi yaşanan utanç tablosu konusunda -kendisi bu konuyu böyle tanımlamıştı- özürlerini sunduktan sonra yayının çok muhteşem geçtiğini söylemiş, Hümeyra'nın radyoda bir yayın yapmak isteyip istemeyeceğini ona sormamı istemişti. Israrla.

Gülümseyerek baş sallamıştım. Yayından sonra geçen iki günde de bana ulaşan, Hümeyra hakkında benzer istek ve övgüler barındıran mail ve mesajları da görünce daha bir heyecanlanmış, konuyu Hümeyra'yı ikna edebilme yönünden nasıl en güçlü şekilde dile getirebilirim onu düşünmüştüm. Hatta anneme de sordum, 'İnatçı bir kızı en kolay nasıl ikna edebilirsin..' başlığı altında.

Tabii annem annelik içgüdülerini kullandı ve heyecanımın ardında yatan asıl duyguyu çok çabuk kavradı. Hiçbir şey demeden gözlerimin içine baktı ve orada asılı kalan, Hümeyra'ya açamadığım her şeyin kilidini teker teker açtı ve anlayışla kucakladı. 

"Bir kız değil mesele.. Ya da inadı.." dedi. İlk defa böyle yumuşak hareketlerle kullanıyordu ellerini. Normalde sabırsızlığından ötürü hızlı davranırdı konuşurken. Ama şimdi aheste aheste, narin narin.. Sanki istemeden beni değil de Hümeyra'yı incitecekmiş gibi.

"Mesele şu, ikna edebilmenin en kesin yolu önce kendini inandırmaktır. En büyük yalancılar her zaman yalanına ilk olarak kendileri inananlardır. Halkı kral olduğuna inandırmak üzere yola çıkan bir soytarının ilk kıyafeti yalandan da olsa kafasına taktığı o taçtır. Önce kendin inan, onu inandırmak istediğin şeye.."

Gözlerimin dolduğunu gördü ve işaret diliyle bana ulaştırdığı en yumuşak cümlelerin arkasından gözlerimde biriken yaşları sildi. Bu kez hızlıydı. Oğlunun ağlamasına hiç dayanamazdı çünkü canım annem.

"O sana çok layık.." dedi sonra. "Ama sen, napsam da ona layık olmanın köşesine belki gelebilirim diye kendini parçalayıp duruyorsun. Halbuki sevmeyi ve sevilmeyi ne kadar hak ettiğini bir görsen yavrum.."

Hıçkıra hıçkıra sarılmıştım anneme. Ve hafta sonu boyunca kelimeler biriktirmiştim içimde. "Hümeyra.." diye girmiştim söze.. "Artık daha sık görüşmeye ne dersin?"

Olmadı.. İş teklifi mi götüreceğiz evlilik teklifi mi?

Gerçi ikinci seçenek de hiç fena değildi ama vakti vardı.

"Hümeyra... Düşüncelerine hayran kalmışlar.. Ve Murat bey de bunu değerlendirmek istedi.. Sana bir teklifi var.."

"Hümeyra... Öyle güzeldi ki geçenki yayın.."

Pazartesi günü, ilk dersinin ardından onu yakalayacağım yeri seçtim. Kapının önü.. Ah.. Ne kadar güzel bir gizlenme yeri, öyle değil mi? Tabii o arada giriş cümlelerimi de hazırlamaya devam ettim.

Daha önce onu bölümünde hiç ziyaret etmiş olmamama rağmen giriş-çıkış saatlerini biliyor olmam merakını tırmalar mıydı acaba? Beni gördüğüne sevinir miydi? Belki yine, beni birilerinin görmesinden endişe ederek "Yusuf.." derdi, o hüzünlü edasını kullanır, gözlerini göz çukurlarına iyice gömerdi. 

Her halini izlemek, aklımda çetele tutmak, kayıt altına almak, mimiklerini ezberlemek, hissettiklerini tahmin etmeye çalışmak.. Aklımın tamamen ona ait olması bile beni mutlu etmeye yetiyordu. Aslında tüm mesele kalbimin başının altından çıkmıştı ama ne aklım ne de kalbim çatışmamıştı bu konuda hiç. Konu Hümeyra olunca içimdeki her şey yerine oturuyordu. 

Gülümseyerek beklemeye koyuldum.

Acaba direkt yanına gitse miydim? Ne tepki verecekti? Onunla konuşurken kalbimin hızlanması yüzünden nefes nefese kalıp her şeyi berbat etmekten de korkuyordum. Altı üstü bir yayın teklifiyfi sonuçta.. Abartmaya... Hayır. Konu Hümeyra'ysa her şeyi abartabilirdim. 

O sıra kapının ardından mı, koridordan mı geldiğinden emin olamadığım sesler duydum. 

Birisi bağırıyordu. 

Tanıdık bir ses.

"Sana nasıl güvendim! Daha az önce gözlerime bakıp güldün, beni tebrik ettin!" Ses giderek yaklaşıyordu.. Ağlayan ve avazı çıktğı kadar bağıran bir ses.

Kapı açıldı, gerisingeri yürüyen, gözleri yaşlı bir şekilde sadece bağıran Hümeyra'yı gördü gözlerim. Ve onu gördüğü andan itibaren hızla atmaya başlayan kalbim bu kez daha bir geçmişti kendinden. Onu hüzünlü görmenin kalbimi epeyi yaralayan bir tarafı vardı çünkü.

Elindeki telefonu yüzünü döndüğü sınıfa doğru tuttu. "Bu rezalet kimin başının altından çıktı çok iyi biliyorum! Ama suç onda değil.. Suç bu nefreti tüm fakülteye yayanda. Yazıklar olsun sana Nurullah.. Bir şeyler yapmayı bana çok gördün, bir şeyler için çabaladığımı görmek seni hep incitti. Ama bu sefer haddini fazlasıyla aştın farkında mısın? Onun kimliğini nasıl böyle ifşa edersin? Ya siz..." Ellerini çaresizce önüne indirdi. 

"Benimle olan kavganız yüzünden başkasına nasıl zarar verebilirsiniz? Ya o çocuk benim radyomda yayın yapmayı kabul etti diye.. Siz nasıl insanlarsınız? NASIL İNSANLARSINIIIIZ?"

Hıçkırığı ve sesi iyice yükseldiğinde koştum oraya doğru. Ona birkaç adım ötede durdum, bahsettiği şeyden çok, bir şekilde ona zararımın dokunmasından korkmuştum.

Yere çöktü Hümeyra. Bağıra çağıra ağladı, artık dayanamadım ve ona koşan birkaç kişiden önce yetişip kolundan tutup onu yakaladım. "Hümeyra.." 

Kim olduğumu anlamadan kolumu ittirdi. Hırsla ayağa kalkmak için yerden güçlü bir destek aldı ve kalktı. 

"Radyonuz da, yarışmanız da.. Hepsi.. Hepsi sizin olsun. Hocam görüyorsunuz.." Karşısında durup kendisini sakinleştirmek için uğraşan adama ağlaya sızlaya kendisini anlatmaya çabaladı. "Bu insanlara faydam dokunsun diye çabalamamı söylemiştiniz.. Az önce de çabamı takdir ettiniz.. Ama onlar, onlara hiçbir şekilde bile isteye zarar vermediğim, hakaret etmediğim halde beni yaralamak için kendilerini parçaladılar.."

Geri geri gitmeye çalıştı, sendeledi. "Hümeyra!"

Atlayıp onu tuttum, o da o an farkıma vardı. "Yusuf'un kokusu.." diye mırıldandı. Ardından dönüp bana baktı. Beni gördüğü anda ne yapacağını bilemeden sadece gözlerime baktı durdu. Onu böyle, hiç olmadığı kadar çaresiz ve üzgün gördüğüm için kendimden nefret etmiştim. Hiçbir şey.. Hiçbir şey onun mutluluğundan önemli değildi.

"Biz cuma günü yayındayken fotoğrafımızı çekmişler.. Yayınlamışlar.." deyip burnunu çekti. "Sırrını koruyamadım Yusuf..." Gözlerinden pıt pıt yaşlar dökülürken kalbimin onun ağladığını görmemden ötürü paramparça olduğunu hissettim.

Omzuna dokundum, ben de ağlamak üzereydim. "Sorun değil, inan hiç problem değil.." 

Baygın ve yaşlı gözlerini gözlerimden ayırmadan "Problem.." dedi, kelimenin sonlarına doğru ağır bir nefes verdi. Ardından nasıl olduğunu fark edemeden kollarıma yığıldı Hümeyra.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top

Tags: #kalp#yürek