ondokuz - aile

Nurullah'tan

Herkesi bir fotoğrafta toplama çabası... 

O akşam eve geldiğimde epeyi üzgün ve gergin olarak kapıyı çalmıştım. Yüzüm gözüm mordu, kanayan kısımları temizlemiştim ancak aldığım en büyük yara hala kanıyordu.

Kafam karışıktı, kulağımda hala Buğra ve Tuğba'nın ben yere yığılınca ettiği kavganın zerreleri yankılanıyordu, bir yanım Hümeyra'nın nasıl olduğunu ısrarla düşünüyordu, annem şimdi karşımda bana soran bakışlarla bakarken ona ne diyebileceğimi hesaplamaya çalışıyordum.

"Noldu sana?" diye sordu bir şaşırma evresinin ardından. Ona bakıp gülümseyerek inceledim suratını, gözlerinin altında biriken yorgunlukları alıp çöpe tıkmak istedim, o sıra ayakkabımı çıkarıp içeri geçtim.

Salonda babam vardı, içeri girdiğimde onunla göz göze geldim, anneme baktım. O da bana bakıyordu. İçeriden bağırdı babam "Nolmuş ona? Kavgaya mı karışmış?"

Annem tükenmiş bir sesle babama bazı mimikler de yaparak - anlamadığımı sanıyordu -  beni odama sürükledi.

Bense yürürken yüksek bir sesle konuştum babama hitaben. "Abim olsa neyin var iyi misin diye sorardın ama... Bana gelince, kavgaya mı karışmış"

Annem omzuma dokunarak itti beni odama. Bense babamın bir şey söyleyip söylemediğini anlamak için sessizliği dinledim.

Sessizliği bozan hiçbir şey yoktu, her zamanki gibi.

"Sesi çıkmıyor..." dedim anneme doğru alayla gülümseyerek. "Abim olsaydı ama..." Gözlerim istemsiz dolmuştu. Boğazımın yandığını hissediyordum. Annemin kahve gözlerinde bana dair görünen hissi anlamaya çalışıyordum. Acıma? Hissizlik?

Doğru ya, bu kavgalar her gün dönen teranenin bir parçasıydı. Neden bilmiyorum, tüm o hissiyatların arasında aklımdan bir rüzgar gibi geçen tek şey Hümeyra olmuştu.

Acaba o da böyle şeyler yaşıyor muydu?

Yaşadığımı hissetmiyordum ama ki. Bu su içmek, yemek yemek gibi, beni hayata zincirleyen şeylerden biriydi yalnızca. Ben babamdan sevgi dilenip onun ilgisini çekmeye çalışırdım, o ise bütün bu çabanın hepsini bir hiçe dönüştürür, inatla ağabeyime daha yakın görünürdü.

Yine aynı soruyu sordum. "Ben üvey evlat mıyım? Gerçekten? Söyle bunu bana."

"Saçmalıyorsun..." dedi annem. Sırtımdan ceketimi sıyırıp beni yatağıma oturttu, yanıma oturup yüzümdeki yaralara bakındı.

"Bir zeytinyağı sürelim buralara.. İz kalmasın." dediğinde yine bir şeyler söyleyecek gibi oldum. Daha çok, her zamankinden sitem cümleleri olacaktı, ama sonra.. Her zaman olan şey buydu. Ve sustum.

"Gideceğim." dedim.

Bana bakmadı bile. "İnanmıyorsun, değil mi?" diye sordum, alayla gülümsedim. O da gülümsedi ama onun gülüşü içtendi. En son altı ay öncesinde boyattığı saçlarından gri bir tutam düştü gözünün önüne, aldım onu kulağının arkasına ittim.

"Sen gidersen ben ne yapacağım?" diye sordu.

"Bir oğlunuz daha var nasıl olsa... Sıkıntı çekmezsin.." dedim.

"İyi de ben bir tane doğurmadım ki, iki tane oğlum var benim.." diyerek gülümsedi. Gözlerinin içi de gülsün istedim.

"Babam beni sevmiyor anne." dedim.

"Seviyor" deyip kalktı yanımdan. Bu cümleyi ilk kuruyor değildim, ondandı bu umursamazlığı. Ama ben söylerken içtendim, onu da biliyordu. 

Onun ardından baktım durdum. Sahiden, bir annem vardı beni seven. Bir de..

Bir de?

Hümeyra söylemişti, evet. Aylar önce. Gerçi o söylemeden önce de biliyordum ya. Bilmezden gelmiştim, öylece sessiz bir şekilde günlerin geçmesini izlemiştim ve tek dileğim kazasız belasız bitirmekti şu seneyi.

Nitekim işler istediğim gibi olmamıştı işte. 

Yeterli olduğumu hissettiğim tek yerden uzaklaştırılmış, iyi yaptığıma inandığım tek iş elimden alınmıştı. O saatten sonra sevildiğime inanmadım bir daha. Tekrar. Beni sevdiğini söyleyen insanların beni inatla yaşamaktan mahrum edişine yabancı değildim ama Hümeyra'dan beklememiştim bunu. 

Onu yok saydığımı sansındı. 

Öyle sanmasını da istemiştim zaten.

Neyse, ne diyordum. Bir annem vardı.. Beni... Seven... 

Bu cümleyi neden inanarak söyleyemiyordum?

Tuğba da beni sevdiğini söylemişti, değil mi? Bu akşam ağlamıştı da benim için.. Bana kafa atan Buğra'ya bağırmıştı. Sonuç olarak sahip çıkmıştı bana. 

Ne vardı birbirimizi çok çok bir aydır tanıyorsak? Belki de bendeki ışığı...

Göğsümü yarıp o ışığı görmek için neler vermezdim. Orada bir ışık var mıydı sahiden? Yoksa babamın dediği gibi işe yaramazın teki miydim? Eften püften işlerle uğraşıyordum ne de olsa. Ona göre edebiyat er adamın işi değildi, ona karşı çıkarak hayatımın hatasını yaptığımı söylemişti..

Gözlerim doldu, annemin şimdi gelmemesi için dualar ettim.

İçimden, eskiden canım yandığında aradığım gibi Hümeyra'yı aramak gelmişti. Şimdi hatırlıyorum da.. Ben dağılırdım o toplardı. 

Gözümden bir damlanın yanağımdan yuvarlandığını hissettim. 

O da dağılmıştı bu akşam. Ve buna sebep bendim.

Yine, birilerini incitmiş ve sorumluluğunu almamıştım işte. Ah ben. Bu kendimi nereye atsaydım. Sahiden. Nereye?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top

Tags: #kalp#yürek